66
(Hb<11 gr/dl).İkinci trimesterde olmak(%37.7), toprak yemek (%37), dört ve üzerinde
canlı doğum yapmış olmak (%43.1) ve ailenin maddi yardım alıyor olması(%35.8) anemi
ile ilişkili faktörler olarak saptandı.
Akış ve ark.(42) gebelerdeki risk etmenleri ve DÖH’lerini değerlendirdikleri
çalışmalarında %83.1 gebenin en az bir risk faktörü taşıdığını görmüşlerdir. Bu risk etmenleri;
anamnezde düşük yapma öyküsünün olması (%36.5) , primipar olmak (%35.2) , aneminin
varolması (% 34 ), iki doğum arasındaki sürenin 2 yıldan az olması (%33.5) olarak
bulunmuştur.
Bozyel ve ark.(43) yaptıkları çalışmada gebelerde anemi sıklığını %25.4 olarak
buldular.Ancak bu oranın yaş gruplarına göre farklı olduğu görüldü. Şöyle ki; 15 – 19
ve 35 yaş üzeri grubunda bu oran %33.3 iken, 20 – 35 yaş grubunda %22.7 kadardı.4
ve daha az canlı doğum yapanlarda %21.7 anemi varken, 5 ve daha fazla doğum yapanlarda
bu oran % 32.3’e yükselmiş bulundu.
Bizim yaptığımız çalışmada 3 ve daha fazla doğum yapan kadınların bakılan
ferritin değerleri, 2 ve daha az doğum yapanlara göre anlamlı ölçüde düşük (p< 0.001)
bulunmuş olup, anemi açısından oldukça anlamlıdır.
Hamzaçebi ve ark. (44) çalışmasında anemi prevalansı ; gebe olmayan kadınlarda
%23.6, gebelerde %38.8 , kontrol grubunda ise %8.8 saptandı.
Pirinçci ve ark. (45) 2282 gebede anemi prevalansını %42.4 olarak bulmuşlar
ve anemisi olan gebelerin %44.8’i birinci, %41.6’sı ikinci ve %42.4’ü ise üçüncü
trimesterdedir. 19 yaş ve altında anemi sıklığı %59.4 iken, 20 – 29 yaş grubunda %40.8,
30 – 39 yaş grubunda %39.5, 40 yaş ve üzerinde %25 saptanmıştır. Gravidaya göre de
anemi birinci gebelikte %41.1, ikinci gebelikte %42, üçüncü ve daha fazla gebelikte ise
%43.3 olarak saptanmıştır.
Bizim yapmış olduğumuz çalışmamızda da Gravida 4 ve daha üzerinde olan
gebelerde, Gravida 3 ve daha altında olan gebelere göre ; bakılan ferritin değeri anlamlı
ölçüde düşük (p< 0.001) bulunmuş olup oldukça anlamlıdır.
Atabay ve ark.(46) Türk gebelerindeki demir eksikliği anemisini marker olarak
serum transferin reseptör ve ferritin değerlerini ölçerek değerlendirmişler ve anemi
sıklığını %52.3 olarak saptamışlardır. Gerek serum transferin reseptörleri gerekse de
67
ferritin DEA’sinde hayli sensitif ve spesifik bulunmuş- tur. DEA’sinde serum tansferin
reseptörleri ve ferritin düşmektedir.
Polat ve ark. (47) Sivas bölgesinde iki bölümde gerçekleştirdikleri bir çalışmanın
ilk bölümünde 2026 gebe kampanya öncesi, ikinci bölümünde de 1761 gebe kampanya
sonrası değerlendirilmiştir.Kampanyaya katılan gebelere beslenme eğitimi ve broşür
verilmiştir . Kampanya sonrasında gebelerin beslenme, kansızlığın anne ve bebek sağlığı
açısından zararları konusundaki bilgi düzeylerinin arttığı, bazı beslenme bilgilerinin
davranışlarına da yansıdığı belirlenmiştir.Çalışmanın ikinci bölümünden sonra anemi
sıklığı %55.5’den %38.4’e düşmüş ve ortalama Hb düzeyi de önemli ölçüde yükselmiştir.
Yine Polat ve ark. (47) çalışmalarının ilk bölümünde; köyde yaşayanlarda, okur –
yazar olmayanlarda, 5 ve daha fazla sayıda doğum yapanlarda, 5 ve daha fazla sayıda
yaşayan çocuğu olanlarda ve DÖH almayanlarda anemi önemli ölçüde yüksek
saptanmıştır. Çay – kahve,sigara tüketmi ile anemi arasında anlamlı ilişki saptanmamış;
ancak çay ve kahveyi yemekle birlikte veya yemekten sonraki 1 saat içinde içenlerdeki
anemi oranı geç içenlerden önemli ölçüde yüksek bulunmuştur.
Zeteroğlu ve ark. (60) gebelikte demir preparatı kullanma durumunu etkileyen
faktörleri inceledikleri araştırmalarında şu sonuçları bulmuşlardır: Genç, yükseköğrenim
düzeyine sahip, antenatal bakım alan kadınların daha sıklıkla ve daha yüksek oranda
demir preparatı kullandığı , ana sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi ve gebelik sırasında
eğitim verilmesi ile bu konuda önemli ilerlemeler sağlanacağı görülmüştür.
Gelişmekte olan ülkelerde hem sosyo – kültürel düzeyin düşük olması hem de
gebelerin yetersiz beslenmesi sonucu DEA’ne daha sık rastlanır(61,62).
Kırel ve ark. (71) yaptıkları çalışmada Türkiye’de yaşayan çocuk, yetişkin ve
gebelerin kan kurşun seviyesinin demir seviyesi ile ilişkisini araştırmışlardır. Sonuçta ; demir
eksikliği anemisinin olduğu durumlarda, beslenme bozukluğu- nun bulunduğu hallerde kan
kurşun seviyesi daha kolay yükselir. Ayrıca erkeklerde kadınlara oranla kan kurşun
seviyesi daha yüksektir. Ayrıca kan kurşun seviyesi ile vücut ağırlığı ve hemoglobin
değeri arasında ters orantı saptanmıştır.
Açkurt ve ark . (102) Prenatal ve postnatal olan Türk kadınlarında beslenme
bozukluklarının anemi ile ilişkisini incelemişlerdir. Çalışmanın sonucunda erken –
geç gebelik haftalarında ve postpartum dönemdeki gebelerde yüksek sayılabilecek
yüzdelerde demir, çinko, kalsiyum, vitamin B12, vitamin A, vitamin E, folat, total protein
68
ve albümin, vitamin B2 eksiklikleri ile ferritin düşüklüğü, buna bağlı olarak da anemi
saptamışlardır. Sayılan bu faktörlerin eksikliği sonucunda yenidoğanın önemli ölçüde düşük
kilolu olduğu ve hangi vitamin veya mineral eksikse ona bağlı belirtiler görülmüştür. Örneğin
çinko eksikliği sonucu fetal malformasyonlar; demir eksikliği sonucu anemi görüldüğü
gibi(116,120,121). Çalışmanın sonucu gebelerin yukarıda sayılan faktörlerle
zenginleştirilmiş besinlerle beslenmesi gerektiği olmuştur. Böylece anemiden ve aneminin
gerek annede gerekse infant veya yenidoğanda oluşturabileceği sorunlardan
korunulmuş olunacaktır.