Klasik Türk Şiirinde Bazı…
175
Karınca
Türk-İslam kültüründe karınca bereketin ve rızkın sembolü sayılmıştır. Buna
rağmen karıncayla ilgili olumsuz halk inanışları da mevcuttur. Halk arasında “Karıncanın
kanatlanması zevâlinin yakın olduğuna delâlet eder.” (Onay 2000: 283) inancından olsa
gerek karıncanın kanatlanması uğursuzluk sayılmıştır:
Sanma ki sana tîri dilâ kol kanad ola
Bir mûr kim kanatlana Tanrı belâ virür
Zâtî (Tarlan 1967: 295)
Güvercin
Halk arasında kuşlarla ilgili inanışlar da yaygındır. Divan şâirleri kuşlardan
özellikle güvercinle ilgili olan inanışlardan sıkça bahseder. Güvercinlerle ilgili
inanışlardan biri de “Kebûterân-ı Harem” denen ve Ka’benin çevresinde yaşayan,
Ka’be’nin üstüne asla konmayan güvercinlerle ilgilidir (Ceylan 2007: 108). İnanışa göre
Ka’be’nin üzerinde bir hava akımı vardır. Bunun yüzünden hiçbir kuş Ka’be’ye
konamaz. Güvercinlerin Ka’be’ye konmamasına Fuzûlî, Nev‘î ve Zâtî, aşağıdaki
beyitlerde işaret etmektedir:
Kuş uçmaz gökde âhumdan kebûter Ka’beye konmaz
Kim ilte bilmezin mektûbumı senden yana kıblem
Zâtî (Tarlan 1970: 459)
Gönül kebûterini Ka’be-i harîmünden
Uçursa seng-i cefâ ile dest-i nâ-mahrem
Nev’î (Tulum, Tanyeri 1977: 109)
Âşyân tâ ravza-i kûyunda tuttu murg-ı dil
Geçti tavâf-ı Ka’beden uçmağa pervâ etmedi
Fuzûlî (Akyüz vd. 2000: 268)
Hümâ
Halk arasında devlet kuşu olarak nitelendirilen hüma da klasik Türk edebiyatında
çeşitli yönleriyle konu olmuştur. Hüma, klasik Türk şiirinde Kaf Dağı’nda yaşaması,
kemikle beslenmesi, ayaklarının olmaması, yükseklerde uçması, talih, naz ve istiğnanın
simgesi olması, asla yakalanamaması gibi özellikleriyle zikredilir. İnanışlara bahis
konusu olan bir diğer özelliği ise hümanın gölgesi kimin üzerine düşerse o kişinin
talihinin açılacağı veya sultan olacağıdır (Ceylan 2007: 121). Murat Uraz, “Türk
Mitolojsi” adlı eserinde bu inanışın kaynağını şöyle açıklamaktadır: “Zamanın birinde,
bir devlete bir baş seçmek istemişler. Bu kuş insanların toplu bulunduğu yerde
F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2010-20/1
176
uçurulmuş. Kimin başına konarsa onu devlet reisi yapacaklarını kararlaştırmışlar. Uçan
kuş gitmiş, bir adamın başına konmuş. Bunu Devletin başına getirmişler. Bu sebeple
Huma kuşuna (Devlet Kuşu) da denilmiştir.” (Uraz ?: 157-158).
Klasik şiirmizde bir hüma gibi ulaşılamaz olan sevgilinin gölgesinde olmak en
büyük talihdir, saltanatdır. Bu tasavvurdan yola çıkan Ca’fer Çelebi, İshak Çelebi, Bâkî
ve Süheylî de bu inanışa telmihte bulunmuşlardır:
Hakkâ ki sâyesinde birer pâdişâh idük
Mülk-i cihânda bilmemişüz ol hümâyimiş
Ca’fer Çelebi (Erünsal 1983: 180)
Yüzünde hâlüni mülk-i cemâle şâh itdi
Senün hümâ saçunun sâye-i hümâyûnı
İshâk Çelebi (Çavuşoğlu, Tanyeri 1990: 312)
Zülf-i siyâhı sâye-i perr-i hümâ imiş
İklîm-i hüsne anun için pâdişâ imiş
Bâkî (Küçük 1994: 234)
Bir hümâsın her kime kim sâye salsa pertevün
Tâli’i olur hümâyûn başına devlet konar
Süheylî (Harmancı 2007: 113)
Şeytanla İlgili İnanışlar
Klasik şiirimizde şeytanla ilgili halk inanışlarına da yer verilmiştir. Halk arasında
şeytanla ilgili olarak ölümü yakın insanların başında su ile bekleyerek imanını almaya
çalıştığına inanılır. Bilindiği gibi ölümcül bir hastanın içinin hararetinden dolayı
dudakları kurur. Dolayısıyla hastaya sık sık su içirilir. Eğer hasta su içemeyecek
durumdaysa dudakları pamukla ıslatılır. İşte ölüm anındaki tüm bu uygulamalar, şeytanın
insanın son nefesinde onun susuzluğundan faydalanarak su teklif ettiği ve bu şekilde
imanını almak istediği inancından kaynaklanmaktadır. (Pala 2003: 445). Bu sebepten
dolayı hastanın başında devamlı olarak su bulundurulur ve bir yakını tarafından devamlı
olarak su içirilir.
Rûhî, sevgilinin arkasından söylenen sözlerin doğru olmadığını söylerken bu
davranışı şeytanın, insanların imanını almak için su teklif etmesine teşbih eder:
Yâr içün bârid söz anmış müdde’î gûş eylemen
Hastaya su ‘arz ider iblîs îmân almada
Rûhî (Ak 2001: 982)
Aynı inanışa Ravzî de rakîbi şeytana benzetmek suretiyle telmihte bulunmaktadır:
Klasik Türk Şiirinde Bazı…
177
Söyleşürken yâr ile nâ-geh çıkagelse rakîb
Gûyiyâ îmânum almak kasdına şeytân gelür
Ravzî (Aydemir 2007: 345)
Vasfî de sevdiğini elinden almak isteyenleri şeytana benzetir. Nasıl şeytan imanı
almak için gelirse başkaları da sevdiğini elinden almak istemektedir. Dolayısıyla beyitten
anlaşılacağı gibi âşığın imanı da sevgilidir:
Cüdâ görüp beni ağyâr yârum almağ istermiş
İlâhî sakla şeytândan ölüm vaktinde imânum
Vasfî (Çavuşoğlu 1980: 99)
Halk arasında ıslık çalmanın uğursuzluk getireceği inancı bulunmaktadır. Islık
çalınınca şeytanların oraya toplanacağına, ıslığın şeytanı çağıran bir araç olduğuna
inanılır. Ravzî ıslık çalanın şeytanın dostu, arkadaşı olacağını; çünkü ıslıkla birlikte
şeytanın geleceğini söylemektedir:
Her kim ki dise bunda düdükler ise mizmâr
Şeytân olur elbetde anun yâr u refîkı
Ravzî (Aydemir 2007: 152)
Şihâbı “Yaz geceleri gökten düşen parlak alevlerdir.” şeklinde tanımlayan A. Talat
Onay, halk arasında şihâbın; meleklerin semâya gelip gizli haberler çalmak için yaklaşan
şeytanı kovalamak için kullandıkları bir kırbaç olarak tasavvur edildiğini belirtir (2000:
428). Süheylî de rakîbi, sevgilinin eşiğinden kovalamasını, meleklerin şeytanı şihâbla
taşlayarak kovalamasına teşbih etmektedir:
Şerâr-ı âh ile sürdük rakîbi âsitânından
Şeyâtîni felekde recm iden gûyâ şihâbüz biz
Süheylî (Harmancı 2007: 296)
Âhir Zaman ve Kıyametle İlgili İnanışlar
Eski astroloji bilgilerine göre her gezegenin biner yıllık bir devri olduğuna
inanılırdı. Bu inanışa göre; Zühâl, Mirrih, Müşterî, Şems, Zühre ve Utarid dönemlerini
tamamlamış, şu anda içinde bulunduğumuz devr-i kamer yani ayın devri gelmiştir. Bu
devir Hz. Muhammed’in dünyaya gelişiyle başlamıştır. Bu devrin sonunda da kıyamet
kopacaktır. Âhir zaman da denilen bu devirde inanışlara göre fitne de artacaktır. Klasik
Türk şiirinde bu yüzden ay ile fitne veya fitne-i âhir zaman birlikte kullanılmıştır
(Çelebioğlu 1998: 682, Pala 2003: 53).
‘Amrî de bu inanışa gönderme yaparak devr-i kamerin fitne ve fesat zamanı
olduğunu ifade eder:
Dostları ilə paylaş: |