Klasik Türk Şiirinde Bazı…
161
Ne hikmetdür bu kim ol nev-cuvânun genc-i hüsninde
Sanasın iki şemşîr-i tılısm olmış iki kaşı
Yahyâ Bey (Çavuşoğlu 1977: 573)
Hayretî de aynı inanışa telmihte bulunarak kılıçların tıpkı yılanlar gibi hazinelerin
korunması için kullanılan bir tılsım olduğunu söyler:
Üstine dîn düşmanı kâfirlerün odlar saçar
Sanki dîn gencînesi hıfzına ejderdür kılıç
Hayretî (Çavuşoğlu, Tanyeri 1981: 33)
Tılsımı bozmak ve hazineyi bu sayede ele geçirmek için bazen bir yazı, bazen bir
büyü, bazen de bir dua kullanılırdı. Bunlardan en etkilisi de “ism-i a’zam” duasını
okumaktı. Çünkü bu dua, Allah’ın en büyük ismidir. Allah’ın Kur’an-ı Kerîm’de geçen
99 isminden yani “Esmâ-i Hüsnâ”dan ayrı olarak var olduğuna inanılan en etkili ve en
büyük adına ism-i a’zam denmektedir (Pala 2003: 252). Dolayısıyla ism-i a’zamı bilenin
her duası kabul edilirmiş. Klasik Türk edebiyatında “Bel’am-ı Bâûr, Hârût ve Mârut, Hz.
Süleymân ve Âsaf” bu duayı okumak suretiyle imkânsız gibi görünen birçok şeyi
gerçekleştirmişlerdir. Bu duayı bilen bir kişi hazineleri koruyan tılsımları da
bozabilecektir. Aşağıdaki beyitte Fuzûlî, ism-i a’zamı okumak sûretiyle hazinelerdeki
tılsımın bozulacağını söylemektedir:
Tılısm-ı genc için bin ism-i a’zam yâd tuttun tut
Tılısmı sındırıp genci bulup ismi unuttun tut
Fuzûlî (Akyüz vd. 2000: 152)
Tılsımları bozmak için bazen de halkın velî, ermiş, evliyâ olduğuna inandığı
kişilerin duası istenir. Rûhî, bu kişilerin bir yılana benzeyen nefis tılsımını bozdukları için
velî olduklarını söyleyerek bu inanışa da bir gönderme yapar:
Nefs ejderi kim genc-i dilün oldı tılısmı
Her kim o tılısmı bozabildiyse velîdür
Rûhî (Ak 2001: 426)
Perilerle İlgili İnanışlar
Virânelikler ve harâbe yerler sadece hazinelere ev sahipliği yapmazlar. Halk
inanışlarına göre bu gibi yerlerin bir diğer özelliği de pek tekin olmamasından dolayı
doğaüstü bazı varlıklara özellikle perilere mesken olmalarıdır (Özkan 2007: 430). Yalnız
burada şunu ifade etmeliyiz ki halk kültüründe peri ve cin çoğu zaman eş anlamlı olarak
kullanılmaktadır (Boratav 1973: 91). Klasik Türk şiirinde ise peri; insanlarla ünsiyete
gelmemesi, herkesin gözüne görünmemesi, son derece güzel oluşları, insanları
F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2010-20/1
162
kendilerine âşık edip bağlamaları ve bu yüzden divane olmalarına sebep olmaları, çeşitli
sûretlere girebilmeleri, çeşme, pınar ve hamam gibi yerleri mesken tutmaları yüzünden
sevgiliye benzetilir (Tolasa 2001: 54).
Yahyâ Bey de vîrâneliklerde sadece hazinelerin bulunmadığı aynı zamanda
perilerin de bulunduğu inancını hatırlatarak sevgilinin yerinin âşığın gönlü olduğunu
ifade eder:
Gizlü genc oldı hayâlün dil-i vîrânemde
Ey perî âdem olana bu yiter vuslat ise
Yahyâ Bey (Çavuşoğlu 1977: 521)
Halk kültüründeki perilerin ıssız ve tenha yerlerde bulunduğu inancına (Çobanoğlu
2003: 104) gönderme yapan Zâtî, Mecnûn’un Leylâ’yı çöllerde aramasına şaşırmamak
gerektiğini söyler:
Tağda ararsa Leylîyi Mecnûn ‘aceb midür
Zîrâ ısuz mahaller olur mesken-i perî
Zâtî (Çavuşoğlu, Tanyeri 1987: 417)
Periler, harâbelikler dışında özellikle değirmenler, hamamlar, mezarlıklar, köy
odaları ve büyük ağaçların altında da görünürler (Boratav 1973: 92). Zâtî, sevgilinin
hamamda olmasına bu inanışa gönderme yaparak telmihte bulunur:
Ey gönül dirler perînün meskeni hammâm olur
Yiridir ben de perî dirsem eger ol âfete
Zâtî (Çavuşoğlu, Tanyeri 1987: 273)
İshak Çelebî, perilerin hamam kalabalıkken ortaya çıkmadığını, çoğunlukla hamam
tenha olduğunda göründüklerini söyler. Zaten perinin dolayısıyla sevgilinin
özelliklerinden biri de herkesin gözüne görünmemesidir. İshak Çelebî, bu inanışa
aşağıdaki iki beyitte de değinir:
Hammâm halvet idi hemân ol perî idi
Nâzüklük ile sîneye çekdüm inen güzel
İshâk Çelebi (Çavuşoğlu, Tanyeri 1990: 221)
Seher vaktinde rindâne Vefâ hammâmına düşsek
Hemân tenhâca halvetde ben olsam ol perî olsa
İshâk Çelebi (Çavuşoğlu, Tanyeri 1990: 268)
16. yüzyılın büyük şâiri Fuzûlî, müstezâtında perilerin virânelerde ve çeşme
başlarında da görülebileceğini söyler. Aşağıdaki beyit, perilerin sadece virânelerde ve
hamamlarda değil çeşme başlarında da olabileceği şeklindeki halk inanışını hatırlatır:
Klasik Türk Şiirinde Bazı…
163
Sen tek perînin menzili vîrâne gerektir
Yâ çeşmeler üstü
Gönlüm kimi vîrâne vü gözüm dü bulağa
Kon ey perî-peyker
Fuzûlî (Akyüz vd. 2000: 280)
Yahyâ Bey de Fuzûlî gibi perilerin çeşme kenarlarında görülebileceği inancına
telmihte bulunur:
Çıkmaz ey Yahyâ gözümden nakş-ı tasvîr-i nigâr
Ol perî bu çeşmesârı cilvegâh itmiş gibi
Yahyâ Bey (Çavuşoğlu 1977: 551)
Perilerle ilgili bir diğer inanışa göre de eskiden bazı insanlar, bir daire çizip içinde
bazı dualar (özellikle esma-i hüsnanın tamamını veya bir kısmını) okumak suretiyle
birtakım hayaller, periler, cinler göreceklerini sanırlarmış (Onay 2000: 195). Zâtî, periye
benzettiği sevgilisini görmek için böyle bir yola başvurduğunu ve buna rağmen
sevgilisini göremezse bunun şaşılacak bir durum olmadığını söylemektedir:
Riyâzetler çeküp esmâ okursın görmek istersin
Görinmezse sana Zâtî ‘acebdür ol perî-peyker
Zâtî (Tarlan 1967: 284)
Zâtî, aynı zamanda rakîbi de bir cine, şeytana benzeterek âşıkların ondan korunmak
için dâire çizdiklerini ifade eder:
Ey perî gâyetde korkarlar rakîb-i dîvden
Dâyire çizdükleri her dem budur ‘âşıklarun
Zâtî (Tarlan 1970: 248)
Helâkî de periye benzeyen sevgilinin her ne kadar sihre başvursa da bir dâireye
benzettiği gönlüne gelmeyeceğini söyleyerek bu inanışa telmihte bulunur:
Da’vet itme gönül ol hûr-ı perî-zâdı ko kim
Uğramaz dâyireye her niçe teshîr itdüm
Helâkî (Çavuşoğlu 1982: 142)
Perilerin bir diğer özelliği de kendilerini kızdıran kişileri çarpmaları, bağlamaları
veya farklı şekilde cezalandırmalarıdır (Çobanoğlu 2003: 78). Halk arasında çarpılma
olarak nitelendirilen olay sonucunda çarpılmaya uğrayan insanın ağzı gözü eğilir, kişi
konuşamaz hâle gelir. Çarpılmanın halk inançlarına göre tek nedeni ise yapılmaması
gereken bir işin, bir eylemin yapılması, söylenmemesi gereken bir sözün söylenmesidir
(Eyüboğlu 1974: 93).
Yahyâ Bey, ayın hilal şeklinde olmasını, periye benzeyen sevgilinin onu
Dostları ilə paylaş: |