HüRRİyete karşi suçlar



Yüklə 198,72 Kb.
səhifə3/4
tarix15.04.2018
ölçüsü198,72 Kb.
#38583
1   2   3   4

3- 5237 sayılı Kanunun 114 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında yer alan suçun temel şeklinin cezası “bir yıldan üç yıla kadar hapis ” tir. 114 üncü maddenin 2 inci fıkrasında yer alan suçun cezası ise “iki yıldan beş yıla kadar hapis” olarak öngörülmüştür. 119 uncu maddedeki nitelikli hallerin söz konusu olması halinde ise “verilecek ceza bir kat artırıl”acaktır.

765 sayılı TCK.nun 174 üncü maddesinde suçun temel şeklinin cezası “yedi aydan otuz aya kadar hapis ve onbeşbin liradan yüzellibin liraya kadar ağır para cezası” olarak kabul edilmiştir. Ağırlatıcı sebebin düzenlendiği ikinci fıkrada ceza “bir seneden beş seneye kadar hapis ve bir seneden üç seneye kadar memuriyetten mahrumiyet” olarak uygulanmaktadır.


VIII- İNANÇ, DÜŞÜNCE VE KANAAT HÜRRİYETİNİN KULLANILMASININ ve DİNİ İBADET VE AYİNLERİN TOPLU OLARAK YAPILMASININ ENGELLENMESİ SUÇU (5237 S.lı TCK. m. 115)

Söz konusu suçların düzenlendiği 5237 sayılı TCK.nun “İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme” başlıklı 115 inci maddesinde; “(1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan men eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.



(2) Dinî ibadet ve ayinlerin toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, engellenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre ceza verilir” denilmektedir.

İnancını sosyal ve siyasal görüşünü açıklamaya zorlamak suçu 765 s.lı TCK.nun 188/1 inci maddesinin ikinci cümlesinde düzenlenmiştir. 5237 sayılı TCK.nun 115 inci maddesinin 1 inci fıkrası kapsamında, inancını, sosyal ve siyasal görüşünü değiştirmeye zorlamak veya görüşlerini ve düşüncelerini yaymaktan menetmek de suç sayılmıştır.

5237 sayılı TCK.nun 115 inci maddesinin 2 inci fıkrasında düzenlenen suç ise 765 sayılı TCK.nun 175 inci maddesinde düzenlenmiştir8.

Farklar:

1- 5237 sayılı Kanunun 115 inci maddesinin ikinci fıkrasında, dinî ibadet ve ayinlerin toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi suç olarak kabul edilmiştir. 765 sayılı TCK.nun 175 inci maddesinde ise, dinlerden birine ait dini işlerin veya ibadet ve ayinin yapılmasının men ve ihlal edilmesi suç sayılmıştır. Görüldüğü üzere 5237 sayılı Kanunun 115 inci maddesinin 2 inci fıkrası bakımından dinî ibadet ve ayinlerin “toplu olarak” yapılmasının engellenmesi halinde suç oluşacaktır. Toplu olarak yapılanın engellenmesi suç olunca bireysel olarak yapılan dini ibadet ve ayinlerin engellenmesi de madde kapsamında değerlendirilecektir. 765 sayılı TCK.nun 175 inci maddesinde de dini iş, ibadet veya ayinin yapılmasının men ve ihlali suç sayılmıştır.

765 sayılı TCK.nun 175 inci maddesinde kullanılan “men ve ihlal” yerine 5237 sayılı kanunda “engelleme” kavramı kullanılmıştır.

765 sayılı TCK.nun 175 inci maddesinde dini iş, ibadet veya ayinin men ve ihlali halinde suçun oluşacağı kabul edilmiş iken 5237 sayılı TCK.nun 115 inci maddesinin 2 inci fıkrasında sadece ibadet veya ayinin engellenmesi suç sayılmıştır.

2- 765 sayılı TCK.nun 175 inci maddesinde dini iş, ibadet veya ayinin men ve ihlali durumunda suçun tamamlanacağı kabul edilmiş ancak 5237 sayılı Kanunun 115 inci maddesinin 2 inci fıkrası bakımından suçun oluşması için toplu olarak yapılan ibadet ve ayinin engellenmesi yeterli görülmemiş, engellemenin cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla gerçekleştirilmesi gerektiği belirtilerek fiil bağlı hareketli suç haline getirilmiştir. Fiilin işlenmesi sırasında cebir, şiddet, tehdit veya hakaretin söz konusu olması 765 sayılı TCK.nun 175 inci maddesinin 2 inci fıkrasında “ağırlatıcı sebep” olarak kabul edilmiştir.

3- Eski TCK nun 175 inci maddesinin son fıkrasında bu fiilin; “basın ve yayın yoluyla teşvik ve tahrik edilmesi” de suç olarak kabul edilmiş ve bu suça da aynı ceza öngörülmüştür. Bu düzenleme 5237 sayılı TCK.nun 115 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer almamaktadır.

4- 5237 sayılı Kanunun 115 inci maddesinde düzenlenen suçlar bakımından da ortak bir nitelikli hal 119 uncu maddede bulunmaktadır. Buna göre; suçun silâhla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle, birden fazla kişi tarafından birlikte, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, işlenmesi halinde ceza bir kat arttırılacaktır.

765 sayılı TCK.nun 175 inci maddesinin 2 inci fıkrasında ise; “fiilin işlenmesi sırasında cebir, şiddet, tehdit veya hakaret vaki olması” ağırlatıcı sebep olarak düzenlenmiştir.



5- Bu suça ceza olarak 5237 sayılı Kanunun 115 inci maddesinin 2 inci fıkrasında “bir yıldan üç yıla kadar hapis” öngörülmüştür. 119 uncu maddenin uygulanması halinde ceza bir kat artırılacaktır.

765 sayılı TCK.nun 175 inci maddesinin 1 inci fıkrasında ceza, altı aydan bir yıla kadar hapis ve onbeş bin liradan yetmişbeşbin liraya kadar ağır para cezası olarak öngörülmüştür. Maddenin ikinci fıkrasındaki ağırlatıcı sebebin gerçekleşmesi halinde ise bir yıldan iki yıla kadar hapis ve otuz bin liradan yüzelli bin liraya kadar ağır para cezası uygulanacaktır.



IX- KONUT DOKUNULMAZLIĞININ İHLALİ (5237 S.lı TCK. m. 116)

765 sayılı Kanunun 193 ve 194 üncü maddelerinde düzenlenen Mesken Masuniyetinin İhlali Suçu; 5237 S.lı Kanunun 116 ıncı maddesinde “Konut Dokunulmazlığının İhlali” başlığıyla; “(1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Evlilik birliğinde aile bireylerinden veya konutun birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.

(3) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir.

Konut Dokunulmazlığının İhlali’ nin nitelikli halleri yeni TCK nun “ortak hüküm” başlıklı 119 uncu maddesinde düzenlenmiştir.

Türk Hukukunda konut dokunulmazlığı, Anayasa tarafından güvence altına alınmıştır. “Konut dokunulmazlığı” başlığını taşıyan 1982 Anayasası’nın 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanunla değişik 21 inci maddesinde, “Kimsenin konutuna dokunulamaz. Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça, kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya elkonulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hakimin onayına sunulur. Hakim kararını kırk sekiz saat içinde açıklar, aksi halde, karar kendiliğinden kalkar” denilmektedir.

Bu suçla korunan hukuki yararla ilgili olarak madde gerekçesinde şu hususlara yer verilmiştir; “Konut dokunulmazlığının ihlali kişinin kendisine özgü barış ve sükununu ve yuvasındaki yaşamının sulh ve selametle cereyanı için varolması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade eder.



Bireylere karşı işlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükunu ihlal eyleyen bu fiillerin, hürriyet aleyhine işlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüştür”.

Konut dokunulmazlığını ihlâl fiillerine ilişkin yeni TCK. nun 116 ncı maddesinin 1 inci fıkrası korunan yer olarak sadece konut ve konutun eklentisini öngörmüştür.

Ceza hukuku bakımından konut kısaca, bir kimsenin geçici de olsa oturmak için sığındığı her nevi yer olarak tanımlanabilir. TCK.’nun 116 ncı maddesinde konutun eklentilerine rızaya aykırı olarak girilmesi veya rıza ile girdikten sonra rızaya aykırı olarak çıkılmaması konut dokunulmazlığını ihlâl suçunu oluşturacaktır. Bu şekilde bir düzenleme ile TCK konut yanında konutun eklentisini de korunan mahal olarak belirtmiştir. Eklentinin ne olduğu kanunda tanımlanmış değildir ancak Konuta bağlı olan fakat bitişik veya yakın olması şart olmayan, dış dünyadan belirli işaretlerle ayrılan ve rıza hilâfına girildiğinde konuttakilerin huzur ve sükununun bozulduğu yerler eklenti kabul edilebilecektir.

Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun faili herkes olabilir.

Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun maddi unsuru, konuta, konutun eklentilerine rızaya aykırı olarak girmek veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmamak oluşturmaktadır. Gizlice veya hile ile konuta girilmiş olması halinde de rızaya aykırı girme söz konusu olacaktır.

Kanunda tanımı yapılmayan “girmek” hareketinin konut veya eklentisine yönelik olması gerekir. Bu bakımdan girmek denilince konut veya eklentisine “girmek” anlaşılmalıdır. Failin konut veya onun eklentisine bütün vücuduyla fiilen dahil olması halinde maddi unsurun bu şekli gerçekleşir. Failin vücudunun bir kısmının konuta girmiş olması, suçun tamamlanması bakımından yeterli değildir. Böylece bir kimsenin konut veya eklentisine yönelik dışarıdan yaptığı çeşitli hareketler (örneğin, konutun penceresinden içeriye bakma, kapıya kulağını dayayarak dinleme, eklentinin sınırlarını belirleyen duvardan içeriye bakma, cama taş atma ya da camı tıkırdatma, dış kapı zilini çalma, telefon etme) konut dokunulmazlığını ihlâl suçunu oluşturmaz.

Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketlerden ikincisi, hak sahibinin rızası ile girilen konuttan “çıkmamak”tır. “Çıkmamak” fiilinin meydana gelmesi, hak sahibinin söz, hareket ve tavırlarıyla kendisini çıkmaya davet etmesine rağmen, failin rıza ile girilen yerden ayrılmamasına bağlıdır.

Kanunda fiili bir hal ve durum teşkil eden “çıkmamak” hareketinin ne kadar devam etmesi gerektiği konusunda bir açıklık mevcut değildir. Ancak suçun oluşması için hukuka aykırı durumun belirli bir süre devam etmesi gerekir. Bu bakımdan dışarı çıkması konusunda ihtar edilen bir kimsenin bir an için tereddüt etmesi “çıkmamak” sayılmaz. Yine hak sahibinin çıkmaya davet etmesi üzerine esasen bu iradeye aykırı hareket etmek istemeyen failin konutta bir süre kalması zorunlu ise (örneğin, eşyalarını toplamak) konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun “çıkmamak” unsurunun gerçekleştiğinden bahsedilemez.

Suçun oluşması için hak sahibinin rızasının bulunmaması şart olduğundan konuta veya eklentisine “rıza hilâfına” girilmesi veya rıza ile girildikten sonra “rıza hilâfına” çıkılmaması gerekir. Ancak kanunumuzda “rıza hilâfına” kavramından ne anlaşılması gerektiği açıklanmamıştır. İfade edelim ki, bu tabir “konuta izinsiz olarak girmek” anlamına gelmez. Zira insanlar arasındaki günlük hayat, konut veya eklentisine girmek için her defasında izin alınmasının şart koşulmasına elverişli değildir.

“Rıza hilâfına” kavramı, failin, konuta girmek veya girdikten sonra çıkmamak ile hak sahibinin iradesine aykırı hareket ettiğini bilmesi ya da hak sahibinin girmesine veya çıkmamasına izin vermeyeceğini tasavvur etmesi anlamına gelir. Böylece rızanın bulunmadığı sarih ya da zımni olarak belirtilebilir. Çünkü, hak sahibinin rızasının olmaması fail bakımından psikolojik bir engeldir ve rıza bulunmadığı hallerde, fail hak sahibinin iradesine aykırı hareket etmektedir.

Hak sahibi iradesini yazılı veya sözlü açıklayabileceği gibi bazı işaret ve maddi engellerle de ortaya koyabilir (örneğin, bahçenin etrafını yüksek duvarlarla çevirmek, bahçe kapısına zil, kilit takmak gibi). Ancak suçun gerçekleşmesi için mutlaka engellerin bulunması ve failin bunları aşması şart değildir. Nitekim konutun veya eklentisinin kapısı açık da olsa, hak sahibinin rızası yoksa suç oluşur.

Bazı hallerde hak sahibinin rızasının bulunmadığı hal ve şartlara göre olayın niteliğinden anlaşılır. Örneğin, rıza ile konuta girildikten sonra konut sakinlerine karşı hukuka aykırı davranışlarda bulunulması halinde hak sahibinin, failin konutta bulunmasına rıza göstereceği düşünülemez.

Konut dokunulmazlığını ihlâl fiili sırasında hak sahibinin konutta bulunması şart değildir. Ayrıca onun veya konuttaki başka birinin hukuka aykırı eylemleri faile konuta girilmesi hususunda bir hak vermez.

Sonuç olarak, konut dokunulmazlığını ihlâl suçunda fail, hak sahibinin sarih veya zımni olarak belirtilen iradesi hilâfına konuta girmeyi istemiş ve bunu gerçekleştirmiş olmalıdır. Buna göre, hak sahibinin rızasının bulunmadığı fail tarafından ya bilinir ya da hal ve şartların sonucu olarak olayın niteliğinden bilinmesi gerekir.



5237 sayılı Kanunun 116 ncı maddesinin ikinci fıkrasında kimlerin rıza açıklamaya yetkili oldukları hususu; “Evlilik birliğinde aile bireylerinden veya konutun birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz” şeklinde ifade edilmiştir. Ancak bu kimselerin rızasının geçerli olabilmesi için rıza açıklamasının meşru bir sebebe dayanması gerekmektedir. Örneğin konuttaki teknik bir arızanın giderilmesi için diğerinin bilgisi olmaksızın eşlerden birinin tamircinin konuta girmesine rıza göstermesi halinde rıza geçerli olacaktır. Buna karşılık konutta kalanlardan birinin diğer konut sakinini öldürülmesi için kiralık katili konuta alması durumunda rıza geçerli olmayacaktır.

Farklar:

1- Konut Dokunulmazlığının ihlali suçları bakımından yapılan değişikliklerin başında; TCK.nun 194 üncü maddesinde yer alan suçun 5237 s.lı Kanunda yer almaması gelmektedir. Yeni kanun hürriyete karşı işlenen suçlara ilişkin ortak hükümler içeren 119 uncu maddenin e bendinde fiilin “Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle” işlenmesi bir ağırlatıcı sebep olarak kabul edilmiştir.

2- Maddede mesken yerine “konut”, müştemilat yerine de “eklenti” kavramı kullanılmıştır.

3- Bilindiği üzere konuta veya konutun eklentilerine girmek veya girdikten sonra çıkmamak konut dokunulmazlığı suçunu oluşturmaktadır. 765 sayılı Kanunda sivil kişiler tarafından konuta girilmesi ve girdikten sonra çıkılmaması suç olarak kabul edilmiş iken memur tarafından işlenen konut dokunulmazlığını ihlal suçu açısından sadece konuta girmek suç olarak kabul edilmişti. Bu husus doktrinde tartışmalara sebep olmuş ve memurun rıza ile konuta girmesinden sonra çıkmaması halinde hangi suçun oluşacağı hususunda değişik fikirler ileri sürülmüştü. Mevcut düzenleme ile memurun işlediği konut dokunulmazlığını ihlal suçu bağımsız bir suç olmaktan çıkarıldığı ve suçun temel şekli bakımından konuta rıza hilafına girme veya rıza ile girdikten sonra çıkmama suç olarak kabul edilerek tartışmaya son verilmiştir.

4- Suçun maddi unsurunun oluşumu bakımından 5237 sayılı TCK. da rızaya aykırı olarak girme ve rıza ile girdikten sonra rızaya aykırı olarak çıkmama yeterlidir. 765 sayılı TCK.da ise rıza hilafına, gizlice ve hile ile konuta veya eklentisine girme rıza ile girdikten sonra rızaya aykırı olarak çıkmama suç olarak kabul edilmiştir. Yeni Kanunda, “ gizlice veya hile ile girme” de rızaya aykırı olarak girme kabul edilmiştir. Bu husus madde gerekçesinde; “Konut sahibinin konuta girildiğinden haberdar olmaması aynı zamanda rızasının da olmaması anlamına gelir. Bu nedenle, konuta gizilice veya hile ile girilmiş olması halinde, bu suç oluşur” şeklinde ifade edilmiştir.

5- 5237 sayılı Kanunun 116 ıncı maddesinin 2 inci fıkrasında yeni bir düzenleme yer almaktadır. Buna göre; evlilik birliğinde aile bireylerinden veya konutun birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.

765 sayılı TCK.nun 193 üncü maddesinde yer alan suçun oluşması bakımından rıza hilafına konuta veya eklentilerine girmek veya rıza hilafına çıkmamak gereklidir. Ancak söz konusu maddede rızanın kim tarafından açıklanacağı hususuna yer verilmiş değildir. 5237 s.lı kanunun 116 ıncı maddesi ile evlilik birliği içinde aile bireylerinden birinin, müşterek kullanılan konutlarda bu konutu kullananlardan birinin rıza beyan edebileceği ifade edilerek konuya açıklık getirilmiştir. Rızanın açıklanması halinde fiil hukuka uygun olduğundan söz konusu suç oluşmayacaktır. Konuta girişin hukuka uygun olarak kabul edilebilmesi için rıza beyanı meşru bir amaca yönelik olmalıdır. Örneğin konuttaki teknik bir arızanın giderilmesi için diğerinin bilgisi olmaksızın eşlerden birinin tamircinin konuta girmesine rıza göstermesi halinde bu rıza geçerlidir. Ancak eşlerden birinin bir başkasını zina yapmak üzere konuta kabul etmesi halinde, rıza hukuka uygun olmayacak ve konut dokunulmazlığını ihlal suçu gerçekleşecektir.



6- 5237 s.lı Kanun ile getirilen bir başka yeni düzenleme 116 ıncı maddenin 3 üncü fıkrasında yer almaktadır. Buna göre; “birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur”. Bu husus 765 sayılı TCK.da yer almamakla birlikte “Memurun Konut Dokunulmazlığı Suçunu” düzenleyen 194 üncü maddede memurların “efradın ticaretgahları veya idarehaneleri gibi hususi mahaller usulsüz olarak araştırılırsa fail … hapsolunur” hükmü bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde de görüldüğü üzere burada konut dokunulmazlığından ayrı bir suç bulunmaktadır. 116 ıncı maddenin 1 inci fıkrasında tanımlanan fiillerin rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi halinde fail cezalandırılacaktır.

7- 5237 sayılı TCK.nun 116 ıncı maddesinde düzenlenen Konut Dokunulmazlığını İhlal Suçu nitelikli haller bakımından da değişikliğe uğramıştır.

a) Her iki madde metninde yer alan nitelikli haller:

aa) Fiilin cebir kullanılması suretiyle işlenmesi (5237 S.lı TCK. m.116/4)

TCK.nun 193 üncü maddesinin 2 inci fıkrasında cürmün “eşhas aleyhinde şiddet istimaliyle işlenmesi ağırlatıcı sebep olarak düzenlenmişti.

bb) Fiilin gece vakti işlenmesi (5237 S.lı TCK. m.116/4)

765 s.lı TCK.nun 193/ 2 inci maddesinde de suçun gece vakti işlenmesi ağırlatıcı sebep olarak düzenlenmişti.

cc) Fiilin silahla işlenmesi (5237 S.lı TCK. m.119/1-a)

dd) “Birden fazla kişi tarafından birlikte” işlenmesi (5237 S.lı TCK. m.119/1-c)

765 sayılı TCK.nun 193 üncü maddesinin 2 inci fıkrasında suçun “birçok kimseler tarafından toplu olarak işlenmesi” hali ağırlatıcı sebep olarak kabul edilmişti. Yargıtay bir çok kimse kavramından en az 4 kişiyi anlıyordu. 5237 sayılı Kanun bakımından diğer maddelerde de olduğu gibi “birden fazla kişi birlikte” tabiri kullanılmıştır.



b) 5237 s.lı kanunun 116 ve 119 uncu maddesi ile kabul edilen ağırlatıcı sebepler:

aa) Fiilin tehdit kullanılması suretiyle işlenmesi (5237 S.lı TCK. m.116/4)

bb) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle suçu işlemesi (5237 S.lı TCK. m.119/1-b)

cc) Fiilin var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi (5237 S.lı TCK. m.119/1-d)

dd) Fiilin kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi (5237 S.lı TCK. m.119/1-e)

8- Konut Dokunulmazlığını İhlal Suçları ile ilgili getirilen yeni bir düzenleme 5237 s.lı Kanunun 119 uncu maddesinin son fıkrasında; “Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklinde yer almıştır.

9- 765 sayılı TCK.nun 93 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında Mesken Masuniyetinin İhlali suçunun temel şeklinin cezası şikayete tabi bir suç olarak “1 aydan 6 aya kadar hapis” dir. 193 üncü maddenin 2 inci fıkrasında kovuşturmanın resen yapılması öngörülmüş ve ceza “6 aydan 3 seneye kadar hapis” olarak kabul edilmiştir. Memurun işlediği mesken masuniyetinin ihlali suçu söz konusu ise 194 üncü maddeye göre ceza “ 6 aydan üç seneye kadar hapis”i gerektiriyordu. Fiilin hususi bir maksatla işlenmesi halinde ceza “üçte birden yarıya kadar artırılarak” uygulanmaktaydı. 194 üncü maddenin son fıkrasına göre ceza “2 aydan 2 seneye kadar hapis” idi.

5237 sayılı Kanunun 116 ıncı maddesinin 1 inci fıkrasında Suçun temel şeklinin cezası takibi şikayete bağlı olarak “6 aydan 2 yıla kadar hapis” olarak belirlenmiştir. 116 ıncı maddenin 3 üncü fıkrasındaki suçun cezası ise “6 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır”. Fiili işlemek için cebir, tehdit kullanmak veya fiilin gece vakti işlenmesi durumunda ceza “1 yıldan 3 yıla kadar hapistir”.

119 uncu maddede düzenlenen nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda ceza “bir kat artırılarak” verilecektir.

Suçun nitelikli hallerinin gerçekleşmesi halinde takibat, resen yapılacaktır. İş yerlerine yönelik konut dokunulmazlığını ihlal fiilleri de (madde 116/3) 1. fıkrada olduğu gibi şikayete tabidir.



X- İŞ VE ÇALIŞMA HÜRRİYETİNİN İHLALİ SUÇU (5237 S.lı TCK. m. 117)

İş ve Çalışma Hürriyetinin İhlali Suçu 5237 Sayılı TCK.nun 117 inci maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:



İş ve çalışma hürriyetinin ihlali

MADDE 117. - (1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye, mağdurun şikayeti halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.

(2) Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran veya bu durumda bulunan kişiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarına tabi kılan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere adlî para cezası verilir.

(3) Yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlara düşürmek üzere bir kimseyi tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakleden kişiye de aynı ceza verilir.

(4) Cebir veya tehdit kullanarak, işçiyi veya işverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlayan ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişiye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

Bu maddenin 765 sayılı TCK.daki karşılığını 201 inci madde oluşturmaktadır. 765 sayılı TCK.nun 201 inci maddesinde iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suç olarak kabul edilmişti. Ancak buradaki düzenleme ile 5237 sayılı kanundaki düzenleme arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır.

5237 sayılı TCK.nun 117 inci maddesi kapsamında 4 suç tipine yer verilmiştir. Bunlardan 2 ve 3 üncü fıkralardaki suçlar eski TCK da yoktur.

5237 sayılı Kanunun 117 inci maddesinin ikinci fıkrası ile; bir kimsenin çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız, düşük bir ücretle çalıştıran veya bu durumda bulunan kişiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarına tabi kılmak suç haline getirilmiştir.

Bu fiilin suç haline getirilmesi ile sosyal devlet olma ilkesinin gereklerinin önemli bir öğesi ceza koruması altına alınmıştır. Kişiler insan onuruna uygun koşullarda çalıştırılmalıdır. Demokratik bir toplumun söz konusu olabilmesi için çaresizliğin sömürülmesine dayalı bir serbest piyasa sistemi söz konusu olmamalıdır. Bu suç kişilerin çalışmalarının sömürülmesini engellemek amacı ile ihdas edilmiştir. Kimsesiz, çaresiz veya belirli kişilere çeşitli sebeplerle bağımlı olan kişi sömürücü kişiler tarafından insanlık dışı koşulları kabule ve bu koşullara katlanmaya zorlanmaktadır.

5237 sayılı TCK.nun 117 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında; 2 inci fıkrada sayılan durumlara düşürmek üzere bir kimseyi tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakleden kişinin fiili de suç olarak sayılmış ve cezalandırılmıştır.

5237 sayılı Kanunun 117 inci maddesinin 1 inci fıkrasında düzenlenen iş ve çalışma hürriyetinin engellenmesi suçu 765 sayılı TCK.nun 201 inci maddesinin 1 inci fıkrasında düzenlenmişti. 5237 sayılı Kanunun 117 inci maddesinin 2 inci fıkrasında düzenlenen suç 765 sayılı Kanunun 201 inci maddesinin 2 inci fıkrasında yer almaktadır.

Farklar:


Yüklə 198,72 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə