7
(Kapı çalıyor. Elinde tepsiyle içeriye Rahime Hanım giriyor. Tepside kahveler. Elini
ceketinin cebine atıyor İhsan Tevfik. Bir çikolata paketi. Hepimize birer tane ikram
ediyor. Bu sıcak ve misafirperver davranış içimizi ısıtıyor. Bu söyleşiye karar vermiş
olmamıza, kendisini tanıma fırsatı yakaladığımıza seviniyoruz. Söyleşinin başından beri
derli toplu biraz da ürkek olan duruşumuz bir anda bu çikolatalarla gevşiyor.)
Şu anda edebiyat dünyasında bir şiir sancısı var. Hem şiir hem de şair çok ama yine de
sancı devam ediyor. “Her 4 kişiden 5’inin şair olduğu bir ülke” cümlesi, bu sancının
mizahi ve abartılı bir ifadesi. Türk şiirinin şu andaki fotoğrafında ne görüyorsunuz?
Şiir hala yürürlükte. Şiir, öykü ve romana göre daha özel bir alandır. Romanın, öykünün
okuru fazla olabilir. Ama gerçek şiirin okuru da özeldir. Çok şiir kitabı çıkıyor;
görüyorum, izliyorum. Bu hiç de fena bir şey değil. Ama şiir yazanları, şiirlerle
uğraşanları yeteri kadar şiir çabası içinde görmüyorum. Şiirin geçmişini pek
incelemiyorlar. Herkes şiire kendiyle başlıyor. Şiir birikimi önemli bir konu... Şiir her
zaman özeldir. Şu anda okuru az olsa da özeldir.
Şiirlerinizden bazılarının bestelendiğini öğrendik. Bir şair için gurur verici bir durum
olsa gerek. İhsan Tevfik imgelerinin ezgiye dönüşmesi nasıl bir his?
Şiirin müzikle buluşması kadar doğal ve güzel bir şey olamaz. Bu iki sanat kolu söz ve ezgide birleşir. Ahenkli bir çalışma olmuşsa, şiir ve
müzik adına güzel bir sonuç olur. Bazen güzel bir söz, kötü bir müziğe dönüşebiliyor. Bazen de sıradan bir söz, müzikle çok daha iyi
duruyor. Şiirle müziği gerçekten bağdaştırmak, buluşturmak herkesin harcı değil. Benim şiirlerimden bazılarını besteleyen Başak İnanç,
sahasında / alanında iyi olduğu için güzel besteler ortaya çıkardı. Bu vesileyle kendisine teşekkür ediyorum.
Söyleşimizin bu son kısmını “serbest çağrışım”a ayırdık. Bu kısım kuralları olan bir kısım. Size, izin verirseniz bazı sözcükler
söyleyeceğiz. Bu sözcüklerin sizdeki çağrışımlarını merak ediyoruz. Ama bir kural var. En fazla 3 sözcük kullanabilirsiniz ve cümle
kuramazsınız. İzniniz olursa başlamak istiyorum:
SİLİVRİ:
Artık, memleket
POLİTİKA:
Bana çok uzak
İNSAN:
Gerçekten derya
GÖKYÜZÜ:
Her zaman umut
YALNIZLIK:
Gerekli
TANRI:
İçimde
AŞK:
Evrenin temeli
(Söyleşinin ardından bizi kapıya kadar uğurluyor. Mütevaziliğine, söyleşi için bize vakit ayırmasına, çikolatalarına teşekkür edip çalıştığı
okuldan ayrılıyoruz.)
İHSAN TEVFİK KİMDİR?
İhsan Tevfik, 1967’de Sivas’ın Suşehri ilçesinde doğdu. Mübadele’de
Sivas-Suşehri’ne göçen bir ailenin oğludur. Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümünü 1988’de bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesinde Yeni Türk Edebiyatı alanında yüksek lisans yaptı. 1989’da
başladığı edebiyat öğretmenliğine Silivri’de devam etmektedir.
Şiirleri ve yazıları Cumhuriyet Kitap, Aydınlık Kitap, Radikal
Kitap… gibi ulusal gazetelerin kitap ekleriyle; Buruciye Edebiyat, Papirüs,
Eliz Edebiyat, Kurşun Kalem, Şiirliçıkın, Sonra, Mühür, Üç Nokta, Kitap-lık,
Yazılıkaya… gibi birçok dergide yayımlandı. Şiirliçıkın adlı şiir-edebiyat
dergisini 30 sayı çıkardı.
Rumeli kültürü ve mübadele üzerine yazdığı araştırma yazıları;
Rumeli Kültürü, Rumeli’nin Sesi, Sultanşehir, Sivas Kültür, Hayat Ağacı, Köprü (Makedonya)… gibi dergilerde yayımlandı,
konuyla ilgili çeşitli sempozyumlara ve konferanslara katıldı. Yayımlanmış üç şiir, iki araştırma kitabı vardır.
Yayımlanmış Çalışmaları:
1-
“geçit/cemal kırca kitabı”, şiir-inceleme, pervaz yay., 1. bas. ankara, haziran 2004
2-
“dipsuları”, şiir, pervaz yay., 1.bas. ankara, eylül 2005; 2.bas. kasım 2005
3-
“aşka çırak ölüme usta”, şiir, artshop yay., 1. bas., ist. haz. 2010; 2. bas.,nisan 2013
4-
“sevgiye durmak”, şiir, artshop yay., 1. bas., İst. şubat 2014
5-
“insan ve mekan yüzüyle mübadele”, inkılap yay., 1. bas., ist., 2014
8
FARK ETMEK ve EDİLMEK
Onlara bakmak değil, onları görebilmek… Kalp gözüyle hissetmek… Empati yapıp anlamak… Hayatı kendimize göre değil, onları
da hesaba katarak şekillendirmek…
Evet, engellilerden bahsediyorum. Hepimiz aslında birer engelli adayıyız. Engelli olmak, zor durumda olmak anlamına geliyor
ülkemizde. Bu anlama gelmemeli aslında. Engelli vatandaşların sorunlarını anlamak için empati yapmalıyız. Sadece Engelliler
Haftası’nda etkinliklerle onları hatırlamak ve dikkat çekmek olmamalı. Her an onları düşünmeli, sorunları ve sıkıntıları ile
ilgilenmeli, fiziksel ya da ruhsal engelleri için çözümler üretmemiz gerekmektedir. Başlamamız gereken nokta da bir farkındalık
yaratmak. Engelli insanların yaşadıkları sorunlar sadece kendilerinin değil; ailelerin , çevrenin, toplumun ve diğer bütün canlıların
ortak sorunudur.
İnsanların engelli olmaları çeşitli faktörlere bağlı ortaya çıkan bir neden olmakla birlikte, engelli bireylerin normal bir hayat
sürmesi ancak toplum duyarlılığının oluşmasıyla mümkündür. Engelli vatandaşlara acıma duygusu ile yaklaşmak yerine kurumsal
hizmet veren sivil toplum örgütlerinin güçlenmesine katkıda bulunabiliriz mesela. Devletimizin sadece engellileri sahiplenmesi
değil, az önce değindiğim farkındalıkla ilgili eğitsel çalışmalar yapması, toplumsal bilinçlenme sağlayan politikalarını güncellemesi
gerekiyor. Çevre düzenlemelerinin yapılması, alışveriş merkezlerinin engellilere uygun bir şekilde düzenlenmesi, trafik ışıklarına
kurulan sesli düzeneklerin topluma kazandırılması gibi engellerinin hayatını kolaylaştıran birçok faaliyetin şehirlerden kırsal
alanlara kadar ulaştırılması gerekiyor. Evde bakılan, evde yaşamını geçiren bireyler değil, bizler gibi iş hayatından trafiğe kadar her
alanda olmalılar.
Örneğin yasal olarak yirmiden fazla çalışanı olan kurumların
engelli bireyler çalıştırma kotası yasal bir zorunluluk. Maalesef
birçok kurumda engelli kotası uygulanmıyor. Demek istediğim
şu: Yasalar yetmiyor işte, yasalarda istihdam ediliyor olma
zorunluluğu bile onları hayata kazandırmaya yetmiyor.
Araştırmalara göre ülkemizdeki engelli bireylerin oranı
%14’tür. Engelli bireylerin çoğunu %35 oranıyla konuşma
engelliler oluşturuyor. Diğer oranlar da şöyle: %2 üstün
zekalılar, %2,03 ile zihinsel engelliler, %14 ile ortopedik
engelliler, %00,6 ile işitme engelliler, %00,2 ile görme
engelliler.
Engelli
vatandaşları
topluma
kazandırarak
hayatlarını kolaylaştırmalı, yetenekleri ve becerileri ile iş
imkanı sağlayarak onları üretken ve verimli hale getirmeliyiz.
Engellere rağmen sabırla bütün zorlukları aşarak hayata
tutunmuş, bütün engellerin üstesinden gelebileceğini kanıtlamış örnekler vermek istiyorum sizlere:
Prof. Dr. Onur Güntürk henüz 4 yaşında tekerlekli sandalyeye mahkum olan isim. 35 yaşında profesör , 39 yaşında ordinaryüs
profesör olmuş. Beynin iki yarısının farklı çalıştığını kanıtlayıp en büyük tıp ödülüne layık görülmüş. Bugün 55 yaşında bir bilim
adamıdır.
Deniz Ayçe, 21 yaşında. Down sendromlu. İzmir Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği son sınıf öğrencisi. Almanca ve
İngilizceyi ana dili gibi konuşuyor.
Doğumdan sonra yaşadığı bir talihsizlik sonucu ellerini ve ayaklarını kullanamaz hale gelen Mustafa Oğuz Mucurluoğlu dişlerinin
arasına sıkıştırdığı kalemle yazdığı kitaplarıyla hem okurların hem de edebiyat dünyasının önemli isimlerindendir.
38 yaşında olan Murat Sevgin ise masa tenisi sporcusu. 35 yaşında olan Nusret Açık ise atletizm sporcusu. Murat’ın bacağında
problem var. Nusret’in ise gözleri görmüyor. Murat, görme engelli Nusret’i bisikletle evden alarak birlikte antrenmana gidiyorlar.
Nusret pedal çeviriyor. Murat ise gidonu kullanıyor. Biri yola bakarak diğeri pedal çevirerek her gün antrenmana gidebilmek için
16 km yol kat ediyorlar.
Haydi, siz de bu insanları fark edin. Fark edilmek ne kadar güzelse, fark eden de o kadar güzeldir.
NESLİHAN AYDIN
11-GRAFİK