Davraniş BİLİmlerine giRİŞ



Yüklə 221 Kb.
səhifə7/7
tarix26.08.2018
ölçüsü221 Kb.
#64945
1   2   3   4   5   6   7

12DUYUM VE ALGI


DUYUM NEDİR

Duyum, çevremizdeki enerji değişikliklerinin, yani uyarıcıların, sinir akımı haline dönüştürülerek beynimize ulaştırılmasıdır.


ALGI NEDİR

Algı, duyu organları tarafından kaydedilen uyarıcıların beynimiz tarafından örgütlenip, yorumlanarak anlamlı hale getirilmesidir.


ALGININ ÖZELLİKLERİ

Seçicilik: Belirli bir anda duya organlarımız çok sayıda uyarıcı tarafından etkilenmesine rağmen, biz bu uyarıcılardan sadece bazılarını algılarız. Belirli bir anda duyu organlarımızı etkileyen uyarıcılar arasında hangilerini seçerek algılamayacağımızı belirleyen en önemli süreç dikkattir.

Dikkat, belirli bir anda duyu organlarımızı etkileyen uyarıcılar arasından hangilerini seçerek algılayacağımızı belirleyen en önemli süreçtir.



Dikkati belirleyen uyarıcı yapısına ilişkin etkenler: Şiddet ve büyüklük, Konstrast (siyah elbiseli bir grup insan arasındaki beyaz elbiseli bir kişinin algılanma olasılığı, bu gruptaki diğer kişilere göre daha yüksektir), hareket halinde olma, tekrar (yanıp sönen bir ışığın algılanma olasılığı sabit bir ışığın algılanma olasılığından yüksektir) , Gariplik ve yenilik (alışılmadık olan)

Dikkati belirleyen bireysel etkenler: ihtiyaçlar (aç olduğumuz zaman yemeğin kokusunu daha büyük algılarız), Beklentiler , İlgiler (otomobile meraklısı yeni modeli daha erken fark eder), Öğrenme

Değişmezlik: Algının değişmezlik özelliği kendisini değişik biçimlerde gösterir. Bunlardan birisi şekil değişmezliğidir. Bir kapıyı hangi açılardan bakarsak bakalım, dikdörtgen şeklinde algılamamız. Aşina olduğumuz nesnelerin büyüklüklerini hep aynı olarak algılamamıza büyüklük değişmezliği adı verilir. Renk değişmezliği ve parlaklık değişmezliği diğer değişmezlik türleridir. Aşina olduğumuz nesneleri, ışık ve gölge durumuna bağlı olmaksızın hep aynı renk ve parlaklıkta görürüz. Oysa nesnelerin renk ve parlaklıklarına ilişkin uyarıcılar ışık ve gölge durumuna bağlı olarak değişmektedir

Örgütlenme: Duyu organlarımızı etkileyen uyarıcıların tek tek değil, anlamlı ilişkiler bütünü halinde algılanmasıdır. Örneğin bir insanın yüzüne baktığımız zaman göz ağız burun gibi organlar değil bütün bir yüz hatırlarız. Müzik dinlediğimizde tek tek nota değil, bütünlüğü olan melodi işitiriz. Algıda örgütleme şekil-zemin algısı, gruplama ve tamamlama biçiminde olmaktadır. Şekil zemin algısı, nesnelerin üzerinde yada içinde bulundukları ortamdan ayrı olarak algılanması örneğin, duvara asılmış bir tabloya baktığımız zaman tabloyu duvardan farklı olarak algılarız. Gruplama, Zaman ve mekan olarak birbirine yakın olan uyarıcılar anlamlı bir bütün oluşturacak biçimde bir araya getirilir. Benzerlik ve devamlılık gruplamada yararlanılan ipuçlarıdır. Tamamlama, duyu organımızı etkileyen uyarıcılar arasında boşluklar bulunduğu durumlarda, boşluklar tamamlanır. Baktığımızda sadece bir takım kesik çizgiler değil, kesik çizgilerden oluşan bir kare veya daire görmemiz tamamlama adı verilen örgütlenmenin soncudur.

Derinlik algısı: Gözümüzün ağ tabakası yukar-aşağı, sağ-sol olmak üzere sadece iki boyut görme yeteneğine sahiptir. Buna rağmen, nesnelerin derinlik boyutu olarak adlandırdığımız üçüncü bir boyutunu algılayabilmekteyiz. Işığın geliş açısına bağlı gölgeler, nesnelerin görünüş netliklerindeki farklılıklar nesnelerin iki gözün ağ tabakasına düşen imgelerindeki farlılıklar ve benzeri ipuçları sayesinde derinlik algısı oluşmaktadır.

Derinlik ağlısında Tek göz ile algılayabildiğimiz monoküler ipuçları, Gölgeler (nesnelerin bazı kısımlarının net bazı kısımlarının gölgeli olması), Araya girme (bir nesnenin bir nesnenin görünmesini kısmen engellemesi), Açıklık (tüm ayrıntılarıyla görebildiğimiz nesneyi yakın, sadece kenar çizgileriyle görebildiğimiz nesneyi uzak görürüz) Göreli yükseklik (yüksek olan nesneleri alçak olan nesnelerden daha uzaktaymış gibi görürüz), Doğrusal perspektif (büyüklüklerini bildiğimiz nesneler uzaktayken birbirine daha yakın görülürler, demiryoluna baktığımızda raylar giderek birbirine yaklaşıp bir noktada kesişiyor görünür)

Derinlik algısında İki göz ile algılayabildiğimiz Binoküler ipuçları, Binoküler ipuçlarının ortaya çıkmasında ağtabakasal farklılık ve konverjans olmak üzere iki mekanizma rol oynar. Ağtabakasal farlılık (İki gözümüzün arasında birkaç santimetrelik bir aralık bulunması nedeniyle, bir nesnenin gözlerimizin ağtabakalarına düşen imgeleri farklı olur.


ALGI YANILMALARI

Algılarımızın değişmezlik özelliği olmasaydı, bir kez gördüğümüz bir nesneyi başka koşullar altında gördüğümüzde tanımamız; örgütlenme özelliği olmasaydı belki de nokta ve çizgilerden başka bir şey görmemiz mümkün olmazdı. Bununla birlikte algımızın özellikleri zaman zaman gördüklerimizi yanlış değerlendirmemize, yani algı yanılmalarına da yol açabilmektedir. Örneğin, eşit uzunlukta iki çizgi çizmemize rağmen, çizgilerin ucundaki okları çizginin bir parçası gibi algıladığımızdan biri diğerinden daha uzun algılarız.


ALGIDA ÖĞRENMENİN ROLÜ

Algıda değişmezlik, algısal örgütlenme gibi karmaşık özellikler öğrenme yoluyla kazanılmaktadır.


Algısal özelliklerin doğuştan mı geldiği yoksa öğrenme yoluyla sonradan mı kazanıldığı kökeni 17. yy. kadar uzanan tartışmalı bir sorudur. Descartes, Kant gibi bazı filazoflar algısal özelliklerimizin doğuştan var olduğunu, Berkeley, Locke gibi bazı filazoflar ise öğrenme yoluyla sonradan kazanıldığını savunmuşlardır.

Son yıllarda yapılan araştırmalar algısal özelliklerin bazılarının doğuştan bazılarının ise öğrenme yoluyla sonradan kazanıldığına işaret etmektedir. Şekil-zemin algısı, renk algısı gibi nispeten basit algısal özellikler doğumda mevcut gibi görünmektedir. Buna karşılık algısal değişmezlik, algısal örgütlenme gibi daha karmaşık özellikler ise öğrenme yoluyla kazanılmakta ve geliştirilmektedir.


13ÖĞRENME


ÖĞRENMENİN TANIMI

Öğrenme, yaşantılar yoluyla davranışlarda meydana gelen oldukça uzun süreli değişmelerdir.


ÖĞRENMENİN YOLLARI

Tepkisel Koşullanma (Klasik Şartlanma): Köpek geçirdiği bir yaşantı sonucu bir şey öğrenmiştir. Zil sesi ile yiyecek arasında bir bağ kurmuştur. Bu tür öğrenmenin insanlar içinde geçerli olduğunu kanıtlamıştır.

Tepkisel Koşullanmanın temel Kavramları: Koşulsuz uyarıcı: Organizmaya ilk kez verildiğinde bu organizmada bir tepkiyi yaratabilen uyarıcıdır. Bu uyarıcılar öğrenilmemiştir. Pavlov un deneyindeki köpeğin ağzındaki yiyecek koşulsuz uyarıcıdır. Koşulsuz uyarıcılara örnek olarak soğukluk, sıcaklık, şiddetli gürültü ve elektrik şoku gibi uyarıcılar gösterilebilir.

Koşulsuz Tepki: Koşulsuz uyarıcıların yarattığı tepkidir. Koşulsuz uyarıcılar öğrenilmemiş olduğundan tepkilerde öğrenilmemiştir. Pavlov un deneyinde, köpeğin ağzındaki yiyecek varken, salya tepkisi göstermesi koşulsuz tepkidir.

Koşullu uyarıcı: Önceleri organizmada belirli bir etki yaratmazken, koşulsuz bir uyarıcı ile defalarca eşleşmesi sonucu organizmada belirli bir tepkiyi yaratma özelliği kazanan uyarıcıdır. Uyarıcıların bu özelliği öğrenilmiştir. Pavlov un deneyindeki zil sesi koşullu uyarıcıdır.

Koşullu tepki: Bu tepkiler koşullu uyarıcılara karşı gösterilen tepkilerdir. Koşullu uyarıcılar öğrenilmiş uyarıcılar olduğu için koşullu tepkiler de öğrenilmiş tepkilerdir.

Edimsel (Operant) Koşullanma Yoluyla öğrenme: Davranışların kendi yarattıkları çevresel sonuçlara bağlı olarak değişmesi ve öğrenilmesi sürecidir. Örneğin ders çalışmamız edimsel bir davranıştır. Ders çalışarak yaşamımızda peşinde olduğumuz belirli amaçlara ulaşmaya çalışırız. Aynı şekilde, işe gitmek, konuşmak, okumak ,azmak, problem çözmek, çevremizde saygın bir kişi olmaya çalışmak edimsel koşullanma yoluyla öğrenilen edimsel davranışlardır.

Edimsel Koşullanmanın Temel Kavramları: ayırt edici(uyarıcı), Davranış, sonuç. ayırt edici bir uyarıcı davranış ve davranışın sonucu arasındaki ilişkidir. Bir arkadaşımıza defalarca mektup yazar, bu arkadaşımızdan hiçbir cevap alamazsak, o zaman mektup yazmaktan vazgeçeriz. Edimsel koşullanmada bu işleme sönme adı verilir.

Edimsel Davranış ve sonuçları arasındaki ilişkiler: Olumlu Pekiştirme; Bir davranış ortamda bulunmayan bir uyarıcının ortama katılmasını sağlar. Örneğin dersine çok çalışan ve sınavda iyi bir not alan bir öğrencinin gelecekte dersine çalışma olasılığı artar. Olumsuz pekiştirme, Bir davranış ortamda bulunan nahoş nitelikte bir uyarıcıyı ortadan kaldırır ve bu gelecekte tekrarlanma olasılığı artarsa bu olaya olumsuz pekiştirme denir. Örneğin, Öğrenciler bir sınav için sorumlu olacakları malzemenin azaltılması konusundaki dileklerini yerine getirirse, gelecekte öğrencilerin aynı dileği yapma olasılıkları artacaktır.

Gözlem Yoluyla Öğrenme (Sosyal Öğrenme): Başka insanların mevcut bulunduğu durumlarda ve başka insanların deneyimlerini gerektirir. Günlük yaşamımızda başkalarının davranışlarını ve bu davranışları ne tür sonuçlar doğurduğunu gözleyerek, işiterek ya da okuyarak da önemli bilgi ve beceriler ediniriz.

14KİŞİLİK PSİKOLOJİSİ VE KİŞİLİK KURAMLARI


KİŞİLİK PSİKOLOJİSİ VE KİŞİLİĞİN TANIMI

Kişilik psikolojisi, insanlar arasındaki , bireysel ayrılıkları oluşturan özellikleri – değişkenleri- saptamak yoluyla bireylerarası ve birey içi ayrılıkları inceler.



Bireysel ayrılıklar,psikolojisi, gerçekte gözlenen özellikler, yaş cinsiyet, kilo, göz rengi ırk kardeş sayısı gibi bireylerarası yarılıklar incelerken; kişilik psikolojisi çoğunlukla vardanan özellikler boyutunda ve örgün bir bütün olarak bireyi ele alarak incelemektedir.

Kurultu: Bireyin içsel durumları ya da özellikleri hakkında ileri sürülen ifadeler, vardama ise gözlenen ve ölçülen olaylardan henüz gözlenmeyen olay ve olguların yordanmasıdır.

Kurutlunun geliştirilmesi vardama sürecini geliştirirken, herhangi bir vardama işleminde de kuruLTulara başvurulabilinir.


KİŞİLİĞİN TANIMLANMASI

Kişilik kavramı bir kurultudur. Çünkü kişilik doğrudan doğruya gözlenemez. Gözlenebilen ve ölçülebilen davranışlardan ve oluylardan , yaşantılardan vardanır.


KİŞİLİĞİN GELİŞMESİ

Biyolojik Etkenler: Kalıtsal etkenler, fiziksel yapı,

Çevresel Etkenler: Kültürel etkenler, Ailenin etkileri

Kültür, bireyin çocukluktan başlayarak süren kişilik gelişiminde ve psikolojik olgunlaşmasında önemli rol oynayan sosyal etkileşim bağlamında değerlendirilmelidir.

Toplumsallaşma, çocuğun, ailesi ve içinde bulunduğu sosyal grubu tarafından kabul gören, gelenek töre ve beklentilere uygun davranışları geliştirmesi sürecidir.
KİŞİLİK KURAMLARI

Psikoanalitik Kuram: Sigmund Freud tarafından geliştirilmiştir.

Kişilik Yapısı Fizik bilgini Helmholtz’un enerjinin korunumu ilkesine göre fizik enerji aktarılabilir, şekil değiştirebilir. Özetle insan bir enerji sistemidir; cinsellik ve saldırganlık dürtüleri tarafından güdülenir ve hazzın sağlanması için davranır, gerginliğini azaltmak için çabalar.



Yapısal görüş, zihinsel yaşamın birbiriyle çatışma halinde olan ancak birbirini tamamlayan ögelerini, id, ego ve süperego olarak tanımlar. İd: İnsan zihninin biyolojik yapısı olup sistemin en ilkel yapısıdır. Yaşam, ölüm, cinsellik ve saldırganlık gibi dürtülerden oluşur. Kaygı, acı ve tehditten kaçınır. Ego: İd hazzı, ego ise gerçeği arar. Hoşgörülü olma, uzlaştırıcı ve zaman içinde değişebilir olması nedeniyle bazı algısal ve bilişsel beceriler geliştirilebilmesidir. Ego mantıklı gerçekçi ve hoşgörülüdür. Süperego: Toplumsal aktarımın ürünü olan ahlaki işlevlerin temsilcisidir. Davranışları toplumun beklenti ve kuralları doğrultusunda kontrol etmektir.
KİŞİLİK GELİŞİMİ

Pisikoanalitik kuramda kişiliğin başlıca beş dönemden geçerek geliştiği kişilik örüntüsünün temellerinin atıldığı ileri sürülebilir.

Oral dönem (0-1 yaş) , Anal dönem (1-3 yaş), Fallik dönem (3-6 yaş), Latens dönem (6-11 yaş), Genital dönem(11 yaş sonrası)

Oral dönem(0-1yaş): bu dönemde ağız haz alma kanağıdır. Çocuk anneye bağımlıdır. Emme parmak emme başlıca doyum faaliyetidir.

Anal dönem(1-3 yaş): bu dönemde dışkılama faaliyetini kontrol etmeyi öğrenir. Haz dışkılama organlarındadadır.

Fallik dönem(3-6 yaş): kız ve erkeklerin farklı beden yapılarının farkına varılar. Haz cinsel organlarındadır. Özdeşim kurma, kıskançlık yada düşmanlık duygularını öğrenir.

Latens dönem(6-9yaş): kişiliğin belirli yönleri belirginleşir. Ego gelişmesi, davranışlara yansıyan sınırlamalar, erteleme ve kontrol sürer.

Genital dönem(11 yaş sonrası): Arkadaşlık cinsellik mesleğe yönelme, geleceği planlama ve evlilik vb konularda düşünme ve hazırlık yapma.



FREUD SONRASI PSİKODİNAMİK KURAMLAR

Sosyal Görüşlü Psikoanalistler 19. yy.: Bu bilim adamlarına göre insan, Freud’un belirttiği gibi yalnız biyolojik bir varlık değil, aynı zamanda sosyal bir varlıktır; toplumun ürünüdür.

Alfred adler: Adler’e göre insan sosyal bir varlıktır, sosyal dürtüler tarafından güdülenir.

Karen Horney: Horney in ortaya attığı en önemli kavram olan temel kaygı, çocuğun kendisini düşman bir dünyada yalnız ve yetersiz hissetmesidir. Aşırı sevgi veya reddedilme, aşırı koruyuculuk veya baskılama, aile içi çatışmalar vb. Çocuğun normal gelişmesi için koşulsuz

Erich Fromm: Birey ve toplum arasındaki ilişki ile ilgilenmiştir. Ona göre psikolojinin esas sorunu bireyin toplumla kendisiyle nasıl bir ilişki kurduğunu incelemesidir.

Harry S. Sullivan: sosyal belirleyicilere daha çok önem verir. Bireyin yeteneklerini gösterme, doyum alma yolları, kişiler arası ilişkiler vasıtasıyla kültür-toplum tarafından belirlenir.


SOSYAL GÖRÜŞLÜ PSİKOANALİSTLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Freud un psikoanalitik görüşlerinden ayrılıyorlarsa da özde onun kuramsal çizgisini sürdürmüşlerdir. Görüşleri kısaca:

-Bilinç, bilinçli düşünce ve davranış vurgulanıyorsa da bunların temelinde bilinç dışı zihinsel süreçler vardır.

-Kişiliğin gelişip şekillenmesinde ilk çocukluk yaşantıları önemlidir.

-Bilinçdışı zihinsel süreçler kaygının ortaya çıkmasında rol oynar. Kaygı toplum tarafından, bireyin doğuştan getirdiklerinin toplumla etkileşimi sonucunda ortaya çıkar.
İNSANCIL YAKLAŞIMI SAVUNAN KİŞİLİK KURAMLARI

İnsancıl (humanistic) kişilik kuramları, sosyal gereksinimler ve bilinçli(ego) süreçler üzerinde durur.

Fenomenolojik yaklaşım

Kişinin Bütünlüğü

Gerçekleşim Eğilimi-Gücü

Carl Rogers: Rogers, çalışmalarında kişilerarası ilişkileri önemsemiş ve bu yöndeki çalışmalarını psikoterapi tekniğine indirgeyebilmiştir. Rogers ın kişilik kuramına göre: Her birey kendisinin merkezi olduğu devamlı değişen bir yaşantı dünyasında yaşar. Birey bu alana yaşadığı ve algıladığı bir tepkide bulunur. Gereksinimlerini doyurma amacıyla çevreyle ilişkiler kurar ve gerçeği sınar. Rogars a göre kendilik kavramı örgütlenmiş bir bütündür.

İnsancıl kişilik kuramı insanın gizil güçlerini açığa çıkararak kullanılmasından söz edebilir.
DAVRANIŞÇI YAKLAŞIM

Davranış kuramı terimi ile Öğrenme kuramı terimleri çoğunlukla eş anlamda kullanılır. Davranışçı yaklaşıma göre tüm davranımlar öğrenme yoluyla kazanılır. Birçok davranış anlaşılabilir ve gerektiğinde değiştirilebilir.


SOSYAL ÖĞRENME KURAMLARI

Bu kuramlar, bilişsel-sosyal öğrenme kuramları diye de anılırlar. Davranışa Ait nesnel bilginin önemi. Sosyal Çevrede öğrenme. Kişilik değişkenleri olarak bilişsel kurutlular. Kişilik değişkenlerinin duruma özgürlüğü


KİŞİLİK DEĞERLENDİRİLMESİ VE KİŞİLİK TESTLERİ

Kişiliğin değerlendirilmesi, bireyin kişiliğini oluşturan çeşitli davranışsal özellikleri hakkında bilgi edinme işlemlerinin tümüdür. Objektif kişilik testleri, Projektif kişilik testleri


15DAVRANIŞ ÜZERİNE SOSYAL ETKİLER


SOSYAL ETKİ

Uyma, bireyin düşünce ve davranışlarını üyesi oldukları grubun normları uyacak biçimde düzenlemeleridir.

Birey, benimsemiş görünme nedeniyle ortaya çıkan uyma davranışında, grubun düşüncesine katılmamakta, ancak şu ya da bu nedenle, bu düşünceyi benimsemiş gibi görünmektedir.
İNSANLAR NİÇİN UYMA DAVRANIŞI GÖSTERİRLER

Grubun, birey üzerinde, bilgi sağlayıcı etki ve normatif etki olmak üzere iki değişik türde etkisi vardır.


UYMA DAVRANIŞINI BELİRLEYEN ETKENLER

Uyma davranışı her zaman her koşulda görülen bir davranış değldir. Belirli bir durumda uyma davranışının ortaya çıkıp çıkmayacağı bir çok etken tarafından belirlenir. Bu etkenlerden bazıları bireyin, bazıları grubun, bazıları da ortamın özellikleriyle ilgilidir.

Bireysel Özellikler: Gruba uyan, sürekli olarak gruba karşı çıkan ve genellikle gruptan bağımsız davranan bir çok birey vardır. Araştırma sonuçlarına göre, bağlanma ihtiyacı yüksek, kendine güveni az, yetkeci(otoriter) tutumlara sahip, grup-içi statüsü düşük bireyler daha fazla uyma davranışı gösterme eğilimindedirler.

Grubun özellikleri: Her grubun, bireyi uyma davranışına itme gücü aynı değildir. Grubun büyüklüğü. Küçük grup birey üzerinde yeteri ölçüde etkili olamamakta, daha büyük bir gurubun etki gücü 3-4 kişilik bir grubun etki gücünden çok fazla olmamaktadır.

Ortamın özellikleri, Belirsizlik uyma davranışını önemli ölçüde artırmaktadır. Bireyin grupla yüz yüze bulunması uyma davranışını artırmaktadır. Grup üyeleri arasında söz birliğinin olduğu durumlarda, gribin birey üzerindeki etkisi daha fazla olmaktadır.
UYMA DAVRANIŞININ TOPLUMSAL BİR İŞLEVİ VAR MIDIR

Uyma, sosyal davranışlarımıza bir düzen ve devamlılık kazandırır.


AZINLIK ETKİSİ

Sosyal etki genellikle, çoğunluğun azınlığı etkilemesi biçiminde gerçekleşmektedir.


KABUL ETME

Kabul etme ile uyma arasındaki temel fark, kabul etme davranışına yol açan sosyal etkinin doğrudan doğruya bir istek biçiminde dile getirilmesidir.


İTAAT

İtaat, toplumsal düzenin sağlanması ve devam etmesi açısından gerekli bir davranıştır.



16TUTUMLAR


TUTUM KAVRAMI

Tutum, bir bireye atfedilen ve onun psikolojik bir nesneye ilişkin düşünce , duygu ve muhtemelen davranışlarını organize eden bir eğilimdir.

Tutumun nesnesi, hakkında tutum sahibi olunan şeydir.

Bir tutum, bilişsel, duygusal ve davranışsal olmak üzere üç bileşenden oluşur.



-Bilişsel Bileşen; bireyin tutum nesnesine ilişkin düşünce , bilgi ve inançlarından oluşur. Nükleer santrallerin yarar ve zararını ile ilgili bilgiler inançları oluşturur.

-Duyuşsal bileşen, bireyin tutum nesnesine ilişkin duygu ve değerlendirilmelerinden oluşur. Bir tutumu bir inanç bir gerçek veya bir olgudan ayıran en önemli özellik, tutumun bir duygusal bileşene sahip olmasıdır.

-Davranışsal bileşen, bireyi tutum nesnesine ilişkin davranışlarda bulunmaya eğilimli kılar.
TUTUM VE DAVRANIŞ

Bir tutumun davranışa dönüşüp dönüşmeyeceğini tayin eden en önemli faktör, tutumun kuvvetidir.


TUTUMLARIN OLUŞMASI
TUTUMLARIN ÖLÇÜLMESİ

Bir tutum ölçeği, ölçülecek olan tutumun nesnesiyle ilgili bir dizi ifadeden oluşur.


TUTUMLARIN DEĞİŞMESİ

Tutumun değişmesinde etkili olabilecek üç faktör, bilgi kaynağı, mesaj ve hedeftir.

Bir tutumun değiştirme girişiminin ne ölçüde başarılı olacağı kısmen hedefin özellikleri tarafından tayin edilmektedir.

Bağlanmanın derecesi arttıkça, tutumun değiştirilmesi güçleşecektir.


GÜNLÜK YAŞAMDA TUTUM DEĞİŞMESİ

Günlük yaşamda insanların tutumlarını değiştirmek son derece güçtür.




http://omerelmas.wordpress.com/


Yüklə 221 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə