Çetin VEYSAL
71
Günümüz ilişkilerinin neredeyse tümü bedensel haza dayalıyken,
olması gereken, bu bedensel hazın doğal ve insansala uygun süreçlerle
yeniden bütünleştirilmesidir. Yani tensel olan tinselliği, tinsel olan da
tenselliği içermelidir. Ancak böylelikle hakiki tinsel-tensel birliği
kurulabilir. Demek ki, toplum dışı, insansallık dışı ve doğa dışı
araçlaştırıcı cinsellik ya da tenselliğin emeğin özgürleşmesine dayanan
bilincin içerildiği amacı gerçekleştiren sevgi ve aşkla aşılması
olanaklıdır. Bu tutumun gerçekleşmesi de, sahiplenici, mülk edinici,
özgürlüksüz ve yabancılaşmış kapitalist ilişkilerin bertaraf edilmesi ile
görünüşe gelebilir.
SONNOTLAR
i
CSA konusunun tarihsel ve entelektüel arka planına eğilmenin, soruna giriş
bağlamında değerlendirilmesinde, Platon’un soruna bakış açısını ortaya koyarak
üzerinde düşünmek, onun düşüncelerini göz önünde bulundurarak
olumsuzlamak ya da olumlamak önemlidir. Bu bağlamdan bakıldığında Platon,
cinsellik, aşk ve sevginin birbirine karıştırılmaması gerektiğini, diyaloglarındaki
tartışmacıların konuya farklı yaklaşımlar sunmalarında dile getirir. Platon,
Eros’un niteliğinin ortaya çıkarılması bağlamında konuyu tartışırken, cinsellik,
sevgi ve aşkı da birbirinden ayırmaktadır. Platon, Eros’un diğer tanrılar yanında
daha az övülmesinin doğru olmadığını ifade eden Eryksimakhos’un, Eros’u
diğer tanrılardan daha çok övmek gerektiğini belirttiğini aktarır. Aşk üzerine ilk
sözü alan Phaidros: İlk önce Kaos vardı. Kaos’tan Gaia (geniş göğüslü Yer) ve
sonra da Eros ortaya çıktı. Kaos ve Gaia ile birlikte ortaya çıktığı için en eski
tanrılardandır der Eros için. Phaidros’a göre Eros’un niteliği, çirkin bir davranışa
bağlı utanma duygusu ile güzel davranışta rekabet duygusudur. Bu durum,
sevenin sevdiği insan karşısında en açık biçimiyle ortaya çıktığını belirtir.
Phaidros, aşıkın tanrıya sevgiliden daha yakın olduğunu vurgulaması önemlidir.
Pausanias ise; iki aşk türünden birinin “Göksel” tanrıça diğerinin “Popüler”
tanrıça olduğunu belirtir. “Göksel” tanrıça (Üranüs’ün kızı), iyiyi sevmeye
götüren aşktır. Sevgilisine bilgi, erdem ve doğruyu götürür. Göksel Aphrodite,
güçlü ve akıllı olanı sever. Genç ya da yaşlı olmak söz konusu değildir.
Başarıdan onur, başarısızlıktan utanç duyar. Dostluğu geliştirmeye, güzeli
bulmaya yönelir. “Popüler” -Pandemos- tanrıça (Zeus ile Dione’nin kızı),
sıradan insanların aşkını dile getirir. Popüler Aphrodite olarak rastgele davranır.
İyi ya da kötüyle ilişkileri rastlantısaldır. Bedeni seven avamdandır.
Eryksimakhos biri sağlıklı diğeri hasta iki tanrıdan (Eros’tan) söz eder. Ona
göre, gönül vermeye layık insanlara gönül vermek, sefihlere ise gönül
vermemek gerekmektedir. Her şey gibi aşk da saflığa uygun olmalıdır. Her iki
aşkın birlik oluşturduklarını ancak bereket, sağlık ve güzellik getirir. Demek ki
Eros’un uygulanışı güzelse güzel, değilse çirkindir. Aristophanes’e göre Aşk,
Cinsellik, Sevgi ve Aşkın Diyalektiği
72
Tanrılar arasında insanlara endost olan, en büyük mutluluğun devasını sunan
Tanrıdır. Ona göre, insanlar çok önceleri üç cinsiyetliydiler. Şekilleri dairesel
ve birbirlerine bitişik ve dairesel bir yapıları vardı. Hiçbir şeye gereksinimleri
yoktu ve mutluydular. Kibirlerinden Tanrılara savaş açtılar. Tanrılar da onları
dişi erkek olarak ayırdılar ve ikiye böldüler. Böylece her biri öteki yarısını
aramaya koyulacak ve Tanrılarla uğraşamayacaklardı. Öyle de oldu. Her biri o
günden sonra öteki yarısının peşine düştü. İşte bu bütünün arzulanmasına aşk
denmektedir. Agathon ise, aşkın en genç, güzel, barış sağlayan ve mutluluk
veren Tanrı olduğunu belirtir. Aşk çiçeklenen her şeydedir. Aşk ne bir
haksızlığa yol açar ne de haksızlığa katlanır. Aşk ölçülüdür, adildir. Cesaret
konusunda Ares bile onunla yarışamaz. Çünkü Ares’i alt eden Aphrodite’nin
aşkıdır. Böylesine cesur olanı alt eden herkesten cesurdur. Bütün canlıların
yaratılmasını aşk sağlar. Büyük kurtarıcıdır o, çünkü uysallık ve iyiliği, lüks,
zerafet, şehvet, tutku, arzu hep onun çocuklarıdır. Sokrates, Aşk hakkında
bildiklerini Diotima adlı bir kadından öğrendiğini ifade ederek başlar sözlerine.
Aşk bir Tanrı değil, Daimon karakterli ölümlü ve ölümsüz arası bir varlıktır
Diotima’ya göre. Aşk’ın Aphrodite’nin yoldaşı olmasının nedeni, Aşk’ın Penia
(Yoksulluk) ile Poros’un (Metis’in -Bilgelik, basiret- oğlu Çare) çocuğudur. Her
zaman için yoksul, kaba, katı, evsiz ve yalınayaktır. Ne bilgili ne de bilgisiz
olmayan felsefe yapar ve ikisi arasında olan Aşktır. Aşk güzelin aşkıdır. Aşk’ın
filozof olması zorunludur ve o filozof olduğuna göre de, bilgin ile cahil
arasındadır. Bu Daimon’un doğası gereği böyledir. O, güzel ve iyi şeyleri sever,
onlara sahip olmak ister. Çünkü insanın mutlu olma amacına bu şekilde
erişilebilir. Bu mutluluk, iyi ve güzele ulaşma, aslında en yüce iyiyi
amaçlamaktadır. Genel olarak bakıldığında, iyi olan’ı, mutluluk’u hedef alan her
türlü arzu, bütün insanlar için, her şeye kaadir Aşk, vefasız Aşk’ tır. Ama,
bazıları türlü şekillerde kaptırırlar kendilerini ona: para hırsı, beden egzersizleri
hırsı, bilgi edinme hırsı gibi; ve de hiçbiri, bunun aşk demek olduğunu, âşık
olduğunu aklından bile geçirmez. Aşk’ın belirli şeklinin yolundan giden ve
sonuna kadar o yola bağlı kalan bazı başkaları ise, bütün için kullanılan adı
benimserler: aşk, âşık olmak, âşık. Hatta, bu konuda bir teori bile var, dedi
Diotima. Bu teoriye göre âşık olmak, insanın, kendi öbür yarısına kavuşmaya
çalışmasıdır. Ama benim teorime göre, dostum, sevilen şey eğer şu ya da bu
şekilde iyi değilse, ne yarım’ın ne de bütün’ ün aşkı Aşktır. Çünkü, insanlar,
kendi ayaklarını, ellerini bile kestirmeye razı olurlar. Çünkü, insanın, kendisine
ait olan bir şeye körükörüne bağlanacağını sanmıyorum; meğer ki, bize özgü,
bize ait olan şey iyi, bize ait olmayan şey ise kötü olsun. Çünkü, insanlar iyi
olandan başka hiçbir şeyi sevmezler. Bütün insanlar bedence ve ruhça
doğurgandırlar. Belli bir yaşa geldiğimizde doğamız doğurmak arzusu duyar,
ama çirkinlik içinde doğuramaz, bunu ancak güzellik içinde yapabilir. Erkekle
kadının birleşmesi, bir doğurmadır ve tanrısal bir şey vardır bu işte. Nitekim,
yaşayan ölümlüler için bu bir ölümsüzlüktür: yani doğurganlık ve nesil üretme.
Ne var ki, bu, uyumsuzluk içinde meydana gelemez ve de çirkinlikle her türlü
tanrısallık arasında uyumsuzluk vardır. Oysa, güzel, tanrısallıkla uyuşur. Demek
ki, nesil üretmede Güzellik, hem Moria’dır, hem de Eileithyia. Böylece,
doğurgan varlık güzele yaklaştığında bir sevinç duyar ve bu hazzın etkisiyle
genişler ve doğurur, nesil üretir. Buna karşılık, çirkine yaklaştığında, o, kasvetli
Çetin VEYSAL
73
ve üzüntülü bir hal alır, daralır, başka yöne döner, kendi içine kapanır, üreyecek
yerde meyvesini kendi içinde taşımayı sürdürür, acı çeker. Bu nedenledir ki,
usareyle şişmiş doğurgan varlık şiddetle güzelliğe doğru atılır, çünkü bu
güzelliğe sahip olan, doğumun büyük sancılarından kurtulmuş demektir.
Gerçekte, Aşk, senin sandığın gibi, güzelin aşkı değildir, sevgili Sokrates diye
ekledi Diotima. Güzel içinde doğurmak ve nesil üretmek Aşkıdır. Nesil üretme
ise ölümlü varlık için ölümsüzlük aracılığıyla gerçekleşebilir. Aşk iyi ile birlikte
gider ve Aşk ölümsüzlüğün aşkıdır. Bu aşkın ve arzunun sebebi, tahrike yol
açmasıdır. Varlığın ebedileşmesi, tüm canlı doğanın temel amacıdır. Çocuk
yapmak, bütün gelecek zamanlar için mutluluk elde etmek olarak anlaşılır. Bir
de ruhsal üretme vardır: Bu üretme, ruhun üretmesi gereken düşünce ve form
güzelliğine yöneliktir. Düşüncenin en yüce ve güzel üretimi, sitelere ve
yönetilenlere bir düzen veren düşüncedir. Bu ise basiret ve adalettir. Beden sel
üretme gücünde olduğu gibi ruhsal üretimde de aranan güzeldir. Her ikisinin
birliği ayrıca güzellik yaratır. Düşünce üretme gücü, düşünce güzelliğine yatkın
ve yetenekli birini gördüğünde hemen ona yönelerek üretime geçer. Bu varlıklar
arasında güzel ve ölümsüzlüğü kesin çocuklar doğar. Herhangi bir bedendeki
güzelliği yaşadığında güzellik taşıyan başka bedenlerin de benzer olduklarını
görür ve her güzele yönelir. Böylelikle genel olarak güzeli amaçlar. Onun için
tek bir güzel kalmaz. Bedenler değil artık onu güzellik ilgilendirmektedir. Ruhu
güzel olan her kimse artık onun ilgisini ve sevgisini kazanabilir. Böylece
gençlerin daha iyi yetişmelerini sağlayacak söylemler doğurmaya başlar ve
zorunlu olarak güzelliği eylemlerde, yasalarda görmeye yönelir ve onun daima
kendi kendisinin benzeri olduğunu keşfeder. Dolayısıyle, beden güzelliğinin
önemsenmesi gereken bir şey olmadığı hükmüne varır. Bundan sonra insan
davranışlarından bilimlere yönelerek, bunların güzelliğini görmeye çalışır.
Gözleri güzelin uçsuz bucaksız sahasına çevrilmiştir. Buradan güzel söylemler,
bilgi aşkının cesur hamlelerinden doğan düşünceler üretmeye başlar. Böylece
tek bir bilime yönelir. Aşk yolunda yetişen insan, güzel şeyleri art arda gelişleri
ve doğru sıralanışları içinde temaşa ettikten sonra, aşkın en yüksek mertebesine
ulaşır ve birdenbire doğası itibariyle harikulade bir güzellikle karşılaşır. Bu
ebedi ve ezeli güzelliktir (transandent). Bu mutlaktır. Formu biriciktir. Bütün
diğer güzellikler ondan pay alır, ona katılır ama oluş ve bozuluşları onda bir
değişiklik yaratmaz. Aşkın doğru yolunda yürümek: tek bir güzel bedenden iki
güzel bedene, iki güzel bedenden tüm güzel bedenlere, bütün güzel bedenlerden
güzel eylemlere, güzel eylemlerden güzel bilimlere ve oradan da tek bir bilime
ve güzelin biliminden başka bir şey olmayan bilime doğru basamak basamak
yükselerek, sonunda bizzat güzelin kendisini bilmektir. İnsan ancak o zaman
simülasyona bağlanmaktan uzaklaşarak hakiki erdeme veya hakikatin kendisine
bağlanmıştır. Platon, Symposion (Şölen), çev. Cenap Karakaya, (İstanbul:Sosyal
Yay., 2000), s. 16-84 / 177a-212c.
Phaidros eserinde Platon (Phaidros, Çev: Hamdi Akverdi, İstanbul: MEB. Yay.
1997), doğru ve yanlış ya da iyi ve kötü ruhun yaklaşımları bağlamında
cinsellik, sevgi ve aşk ilişkilerini değerlendirirken, bedensel hazlar ve tinsel
değerleri birbirinden ayırır. Özellikle söz konusu konunun doğru, iyi ve erdemle
ilgili yanlarını anlattığı 251c ile 258b arasındaki bölümde aşağıdaki değinmelere
dikkat çeker: Erdemle dolu bir ruh, genç bir çocuğun güzelliğine baktığı zaman,
Cinsellik, Sevgi ve Aşkın Diyalektiği
74
bu güzellik parçalar şeklinde ona akar ki bu akışa istek adı verilir. Ruh
yöneldiğiyle dolunca sevinç duymaktadır. Fakat sevgiliden ayrı düşmesi de onu
içine kapar. Yani güzelin güzelliğine kapılır, ona yaklaştıkça sevinç uzaklaştıkça
hüzün ve acı duyar. Her şeyini feda etmeye, ebeveyn ve tüm zenginliklerini ve
değerlerinde harcayacağı bu duyguyu aşk olarak yorumlamaktadır Platon
(1997:251d-252b). Kanatlı aşk ve kanatsız aşktan söz eden Platon (1997:252b-
253d), aşka tutulanın Zeus’u izlemesi durumunda, kanatlı tanrının yükünü
taşıyabileceğini; Ares’e hizmet edenin ise “aşka tutulup da sevdiklerinden
hakaret gördüklerini sandılar mı, hem kendilerini hem de sevdiklerini
öldürmeye” kalkarlar”. Zeus’un ardından gidecekler, sevecekleri kişide Zeus
ruhu bulunmasını isteyeceklerinden, sevdiklerini yüceltir ve bilgiye önem
vermesine dikkat ederek, bilgeliklerini artırma yoluna giderler. Böylelikle
Tanrılıktan pay almaya yönelirler. Tanrıya kendilerini vermek yoluyla onu
kendilerinde kurarlar ve böylece onu içlerinde bulurlar. Tanrılıktan pay almak
amacıyla tanrıya yaklaşmaya çabalarlar. Böylece sevgilinin de benzer düşünce,
eylem ve yönelimde olmasını gerçekleştirirler. Onların kıskançlıkları yok olur
ve sevgiye hizmet etmek sevgiliye hizmettir artık. Tüm düşünme ve eylemlerde
Tanrıya benzemek amacıyla ona yönelmek asıl amaçtır o halde. Haz değil de
akıl ve değerle dolu anlamlı yan ağır basarak ilişkiye egemen olursa, hakikat ya
da doğruya yönelmiş, tersi yoldalarsa da aşksız, ölümlü (gelip geçici) bir
bilgelikle soysuzlaşmış ve halkın meziyet diye övdüğü adilik yaratır ve
karanlıklara sürüklenen bir ruha dönüşürler (yorum dışı bilgiler için bkz.,
Phaidros, Çev: Hamdi Akverdi, İstanbul: MEB. Yay. 1997).
Platon, Devlet, çev. Sebahattin Eyüboğlu, M. Ali Cimcoz, (İstanbul:Remzi
Kitabevi., 1995), III, 403a-c ve VI, 489b-d, 490a-c) ve Phaidon adlı
çalışmalarında,
Platon,
Phaidon
(Şölen),
çev.
Ahmet
Cevizci,
(İstanbul:Gündoğan Yay., 1995a), 82a-c ve 83a, değinmeler şeklinde bu konuyu
işlemiştir. Platon Lysis adlı diyalogunda Platon, Lysis, çev: Sabahattin
Eyüboğlu, (İstanbul: MEB. Yay. 1989), 212b-c’den 223b’ye değin seven sevilen
ilişkilerini ele alınır. Asıl dost iyinin kendisidir düşüncesi öne çıkar, burada
sevgi bağlamı dost ve dostluktur. Platon’un Symposion’daki düşüncelerinin
farklı ama basitleşmiş ve benzer yaklaşımları için Ksenephon’un Şölen
diyaloğuna, Ksenephon., Şölen – Sokrates’in Savunması, (Çev. Hayrullah Örs),
(İstanbul:Remzi Kitabevi, 1962), s. 58-89’a bakılabilir.
Çetin VEYSAL
75
KAYNAKÇA
ADORNO, T.W, Minima Moralia, çev. Orhan Koçak, Ahmet Doğukan,
İstanbul: Metis Yayınları, 2000:176-177
ADORNO, T.W, Minima Moralia, Gesammelte Schriften, Band 4,
Darmstadt:WBG, 1997:195-196.
BOOCHİN, Murray, Özgürlüğün Ekolojisi, çev. Alev Türker,
İstanbul:Ayrıntı Yay., 1994
FEARN, Nicolas, Zeno ve Kaplumbağa, çev. Murat Sağlam,
İstanbul:Güncel Yay.,2003,
KILIÇ, Yavuz, Hannah Arendt, 1990’den Günümüze Büyük Düşünürler,
Cilt 1 içinde (Dizi Editör: Çetin Veysal), İstanbul:Etik Yay., 2009,
s. 572, 573.
KSENEPHON, Şölen – Sokrates’in Savunması, çev. Hayrullah Örs,
İstanbul:Remzi Kitabevi, 1962
MARCUSE, Herbert, Eros ve Uygarlık, çev. Aziz Yardımlı, İstanbul,
İdea Yayınları, 1995
MARX, Karl, Kutsal Aile (Ya da Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi), çev.
Kenan Somer, Ankara: Sol Yay., 1976
MAY, Rollo, Aşk ve İrade, çev. Judit Namer, İstanbul: Okuyan Us Yay.,
2008
NICHOLSON, Reynold A, İslam Sufileri, çev. Mehmet Dağ vd., Ankara:
Kültür Bakanlığı Yayınları, No: 262, 1978
OSHO, (Bhagwan Shree Rajneesh), Tantra, Spiritüellik ve Cinsellik, çev.
Niran Elçi, İstanbul: Omega Yay., 2002
PLATON, Devlet, çev. Sebahattin Eyüboğlu, M. Ali Cimcoz,
İstanbul:Remzi Kitabevi., 1995
PLATON, Phaidon, çev. Ahmet Cevizci, İstanbul:Gündoğan Yay.,
1995a
PLATON, Symposion (Şölen), çev. Cenap Karakaya, İstanbul:Sosyal
Yay., 2000
PLATON, Lysis, çev: Sabahattin Eyüboğlu, İstanbul: MEB. Yay. 1989
PLATON, Phaidros, çev: Hamdi Akverdi, İstanbul: MEB. Yay. 1997
SCHOPENHAUER, A, Aşkın Metafiziği, çev. Hüseyin Şahin,
İstanbul:Jüpiter Yay., 1993
RITTER, Joachim & GRÜNDER, Karlfried, Historisches Wörterbuch
der Philosophie, Band 5 L-M, Schwabe&Co AG. Verlag,
Basel/Stuttgart, 1980, 290-327
TİMUÇİN, Afşar, Aşkın Diyalektiği, Ankara: Bulut Yayınları, 2003,
VEYSAL, Çetin, Cinsellik ve Felsefesi, Felsefe Ansiklopedisi içinde
(Editör: Ahmet Cevizci), Ankara:Babil Yay., 2005
VEYSAL, Çetin, Sevgi ve Cinsellik Üzerine, Felsefelogos içinde,
İstanbul:Bulut Yay., sayı 7, 1999/2, s. 125-146
Cinsellik, Sevgi ve Aşkın Diyalektiği
76
ZELDİN, Theodore, İnsanlığın Mahrem Tarihi, çev. Elif Özsayar,
İstanbul: Ayrıntı Yay., 2000
ZERZAN, John, Gelecekteki İlkel, çev. Cemal Atila, İstanbul:Kaos Yay.,
2000
http://nedir.ontoloji.com/maşuk/
Dostları ilə paylaş: |