Yalancı Şairin Gözüyle Yalana Bakış
TAED
51* 137
(O padişaha perişan halimi söylesem, “vallahi şairlerin sözleri yalandır”, der.)
Bir yaña olup al ayagı ele ser çek
Sen baña yalan söyleme ben de saña gerçek (Tokatlı Kanî, s. 235, G. 106).
(Karşı çıkanları bir kenara bırak; kadehi eline alıp, kafayı çek. Sen bana yalan söyleme,
ben de sana doğru söylemeyeyim.) Bir yana olmak pervasızlık veya tarafını belli etmede riyadan
uzaklaşmaktır. Üstelik insan içince sorhoşluğun etkisiyle gizli sırları âşikar eder. Ancak şair
ikinci mısrada kendisinin de doğruyu söylemediğini dile getirerek meydan okuduğu karşı tarafla
(rakiple) hukukunun yalan üzerine kurulu olduğunu açık yüreklilikle dile getirmektedir.
Bu mazmûn ile ancak kasdı tezyîn itmedir nazmın
İnanma dâsitân-ı Rüstem'e Tûsî yalan söyler (Nevres, s. 167, G. 37).
(Tûsî‟nin amacı bu mazmunlarla şiirini süslemektir. Tûsî‟nin anlattığı Rüstem destanına
inanma. O yalan söylüyor.) Şair, telmih sanatıyla Şeh-nâme şairi Firdevsî-i Tûsî‟yi Zaloğlu
Rüstem gibi efsanevî şahsiyetlerin kahramanlıklarını abartması yüzünden yalancılıkla itham
etmektedir. Ona göre bu abartılar sadece şiiri süslemek içindir.
5.
Yalancı şahit:
Miyân-ı mûyuna yokdan yalan şehâdet edip
Gürûh-ı ehl-i suhan öyledir belî derler (Şeyh Gâlib, s. 277, G. 63)
(Şair taifesi, sevgilinin kıl gibi ince belinin yok olduğuna dair yalancı şahitlik edip
“evet, öyledir (yoktur)” derler.) Şair “belî” kelimesini tevriyeli olarak hem sevgilinin beli hem
de evet anlamlarında kullanmıştır.
Hatuñ tezvîrine kaşuñla zülfüñ
Görüñ eyler mi bir togrı şehâdet (Muhibbi, s. 105, G. 227).
(Ey sevgili! Senin yüzündeki ayva tüylerinin söylediği yalana, saçının ve kaşının(her
ikisi de eğri oldukları için) doğru şahitlik etmeleri beklenebilir mi?)
Burada mantık eğriden doğru çıkmayacağı yönündedir. Buradaki güzellik unsurlarının
ortak yanı eğri olmaları ve fitne çıkarmalarıdır. Hâliyle eğri olan unsurlardan doğru şahitlik
beklenemez. Şair, şer‟î kurallara uygun olarak iki şahit seçmiştir.
138
* TAED
51
Saadet KARAKÖSE
B.
Şairin Yalan Söylettiği Unsurlar:
Şair bazı durumlarda kendi yalanını nesnelere ve tabiat unsurlarına yansıtır. Bazen de
sevgiliye yakınlık açısından rakip gördüğü nesnelere yalan söyletir. Bazen de dolaylı anlatımı
tercih ederek, doğrudan söyleyemediği sözleri nesneler üzerinden söyler.
1.
Ayna:
Selahaddin Pınar, kürdilihicazkâr şarkısında aynalarla yarışır ve kendi gönül aynasından
farklı olarak sadece suret gösteren aynaların hepsini yalancılıkla suçlar.
Yalancıdır hep aynalar, gir kalbime gör kendini
Gerçek yüzün bir bende var gir kalbime gör kendini (www.genckolik.org.)
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz
Ya gözler altındaki mor halkalar
Neden böyle düşman görünürsünüz
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar/C. S. Tarancı (Enginün, 1992, s. 698).
2.
Sabâ:
Zât-ı dil-dâre dokunmam diyerek gerçekden
Dil-i vâbeste-i Kâmîyi inandırdı sabâ/Kâmî, (İz, 1995, s. 396).
(Sabah rüzgârı, sevgiliye dokunmadığını söyleyerek, gönülden bağlanmış Kâmî‟yi buna
inandırdı.) Beyitte “gerçekten” kelimesi sihr-i helâl sanatıyla her iki cümlenin zarfı olarak
kullanılmıştır. Saba “gerçekten dokunmam” diye söz veriyor. Şair ise bu söze gerçekten
inanıyor. Burada saba şairi yalan vaatte bulunarak kandırmıştır.
3.
Kalem:
Bu sözde lîk efendim kalem yalan söyler
Ben eyliyeyim anun bari kizbini izhâr (Nedim, s. 25, K.7).
(Efendim, lakin bu sözde kalem yalan söyler. Bari ben onun yalanını ortaya çıkarayım.)
Şair mecaz yoluyla doğrudan değil dolaylı olarak kabul eder yalan söylediğini. Kalemin yalan
söylemesi şairin kaleme yazdırdığı şiirle alakalıdır. Onun yalancılığını ortaya çıkaran şair de
kendi yalancılığını ima etmektedir.
Yarıldı vasf-ı lebi lezzetiyle dil Haşmet
Zebân-ı kilk-i edâyı yalandırıncaya dek (Haşmet, s. 267, G. 142).
Yalancı Şairin Gözüyle Yalana Bakış
TAED
51* 139
(Ey Haşmet! Eda kaleminin dilini yalana alıştırıncaya kadar sevgili dudağının
özelliğinin lezzetiyle dilim yarıldı.) Beyitte yalanmak fiilinin dil çıkarma anlamı lezzet ve dil
kelimeleriyle iham-ı tenasüb oluşturmaktadır.
İki dillü oldugıyıçun kalem
Ser-nügûndur u siyeh-kâr u dijem (Ahmedî, s. 178).
(Kalem iki dilli (riyakâr, doğru da yalan da söyleyebilen) olduğu için başı aşağı,
günahkâr ve keskindir.) Şair, yazarken baş aşağı tutulan kaleme hüsn-i talil sanatıyla riyakârlık
atfetmektedir.
4.
Kuşlar:
Eski zamanlarda eğitilmek suretiyle güvercinlere mektup taşıtıldığı için, onların doğru
söylediğine inanılır; buna mukabil yabanî güvercinin(fâhte, kumru) “ku ku” diye ötmesi “gû gû”
(Farsça‟da “söyle”) şeklinde algılandığı için üveyik dedikoduculukla suçlanmıştır. “Ekzebu min
fâhte” Arapçada “üveyikten daha yalancı” anlamına gelen bu tabir edebiyatımızda da
kullanılmıştır. Bugün “yerin kulağı var” atasözünde yere gizli bir kulak izafe edilirken
çocukların eğitiminde bazı şeyleri “kuşların söylediğinden hareketle” kuşlar gammazlıkla itham
edilir.
Ekzebu min fâhte dinse me‟âl
Kizb ile me‟lûf olan bed-hısâl (Onay, 2000, s. 206).
(Yalanı huy edinmiş olan kötü huylu kimseye “üveyikten daha yalancı”, dense yeridir.)
Kapunda zâg rakîbüñden otururdum emin
Belâ bu fâhiteler de görürse kumkum ider (Mesîhî, s. 98, G. 81).
(Üveyiklerin görüp “kumkum” diye haber vermesi tehlikesi olmasaydı, senin kapında
karga rakipten emin olarak otururdum.) Burada üveyikler, “kuşlar söyledi” deyiminde olduğu
gibi gammazlıkla suçlanmaktadır. Yansıma kelimesi olan “kumkum”, çömlek anlamındaki
kumkuma kelimesiyle dilimizde oluşturulan “laf kumkuması, fitne çömleği” gibi deyimleri
çağrıştırmaktadır.
Kılardum zârı gülşende ögerdüm yârumı ol gün
Ügeyik didi gû gû gû gügercin didi bu bu bu / Kadı Burhaneddin (İz, 1995, s. 153).
Dostları ilə paylaş: |