389
temel özelliği seyyaliyettir. İhtiyaçlar zorladığında, ya da hayaller çağırdığında bana
bir hüner lazım. Bu hünere turistler özgürlük, özerklik veya bağımsızlık adını ve-
rirler. Postmodern kültürde, hayatı anlık küçük vakalardan oluşan bir oyun olarak
tarif etme isteği tüm rasyonel hayat stratejilerinin temel ilkesi olmuştur. Oyunun
sonuçlarının oyunla birlikte sona ermesini temin etmek ve herhangi bir sorumluluk
kabul etmemek arzulanmaktadır. Bu nedenle, bugünün geçmişle ve tarihle bağı
kopartılmaya çalışılmaktadır. Yine bu bağlamda, mevcut anların gevşek bir demeti
ya da keyfî ardışıklığının dışındaki herhangi bir zamanı hükümsüz kılmak ve
zamanın akışını aralıksız bir şimdi içinde eritmek istenmektedir.
Bu durumda, artık mesele bir kimliğin nasıl keşf, icat ve inşâ edileceği değil,
sözkonusu kimliğin çok sıkı olmasının ve bünyeye çok çabuk tutunmasının nasıl
engelleneceğidir. İyi örülmüş sağlam bir kimlik artık değerli bir şey değil; hatta
giderek ve daha da açık bir ifadeyle bir yüktür. Daha önce ifade ettiğimiz gibi, post-
modern hayat stratejisinin amacı, kimliği istikrarlı hale getirmek olmayıp, bundan
kaçınmaktır. “Hayat boyu icra ettiğimiz işler, her biri farklı bir yerde, farklı insanlar
arasında, farklı zamanlarda yapılan birçok küçük işe bölünmüştür. Bu ortamların her
birindeki mevcudiyetimiz, işlerin kendileri gibi parçalıdır. Her ortamda yalnızca bir
rolle, oynadığımız birçok rolden biriyle ortaya çıkarız. Bu rollerin hiçbiri benlikle-
rimizin bütününü ele geçirmiş gibi görünmez; hiçbirinin bütün ve biricik bireyler
olarak gerçekten olduğumuz şeyle özdeş olduğu varsayılamaz. Bireyler olarak
yerimiz doldurulamaz, ama rollerimizden herhangi birinin oyuncusu
olarak yerimiz
doldurulabilir. Her role, tam olarak hangi işin nasıl ve ne zaman yapılacağını gös-
teren özet zaten iliştirilmiştir. Bu özeti bilen ve işin gerektirdiği becerilere vâkıf olan
herkes, sözkonusu işi yapabilir. Dolayısıyla ben çekilirsem çok fazla bir şey
değişmeyecektir. Benim bıraktığım boşluğu hemen bir başkası dolduracaktır.
1
İşte tam da bu noktada, Nietzsche Kartezyen felsefedeki sabit, bölünmez ve
rasyonel benlik fikrine karşı çıkar. Nietzsche Hume`un görüşüne benzer bir görüşü
benimseyerek, kişisel hayatın bir kurgu ya da metafor olduğunu; bir gerçek
olmadığını iddia eder. Nietzsche`ye göre, metafizikçiler, Hıristiyanlar ve bilim
adamlarının şimdiye kadar önemli gördüğü şeyler, gerçek bile değildir; sırf hayal,
daha açık bir ifadeyle, hasta ruhlu insanların kötü içgüdülerinden kaynaklanan tah-
ripkâr yalanlardır. Bunlar “Tanrı,” “ruh,” “erdem,” “günah,” “öte dünya,” “hakikat,”
“sonsuz hayat,”. . . gibi kavramlardır. İnsan mahiyetinin yüceliği ve ilahî oluşu
bunlarda aranmıştır.
2
Çünkü onlar bu terimlerin gerçekten varolan şeyleri göster-
diğine inanmışlar, ve onların metaforik ya da kurgusal mahiyetlerini kavraya-
mamışlardır.
3
Oysa, her kavram eşitsiz olanları eşitleyerek meydana gelir. Sözgelimi, hiçbir
yaprak diğeriyle tamı tamına aynı değildir. Bundan kesin olarak şu sonucu
1
Zygmunt Bauman,
Postmodern Etik, (Çev. Alev Türker), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1998, ss. 30-31,
90.
2
Friedrich Nietzsche,
Ecce Homo & The Antichrist, (Trans. Thomas Wayne), Algora Publishing, New
York, 2004, s. 10.
3
Douglas J. Soccio,
Archetypes of Wisdom: An Introduction to Philosophy, Wadsworth Cengage
Learning, Belmont, 2010, s. 463.