XəZƏr universiteti erciyes universiteti



Yüklə 3,79 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə173/179
tarix23.01.2018
ölçüsü3,79 Kb.
#22108
1   ...   169   170   171   172   173   174   175   176   ...   179

379 
 
etkileyecektir. Kısacası okuldaki başarı veya başarısızlık her şeyden önce çocuğun 
içinde yaşadığı ailenin ekonomik  ve kültürel şartlarına bağlıdır. Alt tabakalardaki 
aileler,  çocukları  için  itaat  öğesini  vurgularken,  orta  tabakadaki  ailelerin  "self-
control" (kendini denetleme) öğesini vurgulamaktadır. Bu farklılığın ebeveynlerin 
meslek,  eğitim  ve  kültürel  farklılıklarından  kaynaklandığını  ifade  edilmektedir 
(Özen, 1991 332-33). 
İtaat vurgusunun sıklıkla yapıldığı bir aile yetişen birey, hem yetişme done-
minde hem de evlenip aile kurduğunda yaşanan şiddet olaylarını daha kolay benim-
seyecek ve kabullenecektir. Bu tür baskıcı bir ortamda yetişen bireylerin kendilerini 
savunmaları ve kendi başlarına karar almaları da zor olacaktır. Oysa demokratik aile 
ortamında  yetişen  bireyler  kendi  başlarına  daha  kolay  karar  alabilecekler,  şiddet 
ortamlarıyla karşılaştıklarında durumu hemen kabullenmek yerine, şiddetin ortadan 
kaldırılması  için  çözüm  arayışına  daha  kolay  girebileceklerdir. Kültürel  ortam  ne 
kadar sınırlandırıcı ve sosyalleşme sürecine varıncaya kadar baskıcı ise, bireylerin 
ruhsal enerjileri, hem kendileri hem de toplum için o kadar zararlı olabilir, saldırgan 
amaçlara yönelebilir. Dolayısıyla anne-baba ile çocuklar arasındaki ilişkinin destek-
leyici, yumuşak ve sevecen olması gerekir. Böylece, çocuk daha sağlıklı sosyalleşme 
kaynaklarına daha kolay ulaşabilir (Ergil, 1994:33). 
Diğer yandan, bir aile ortamında yetişen ve aile ortamı dışında yetişen birey-
lerin sosyalleşmelerinin farklı olduğu, bireylerin başarı durumu ve problem çözme 
yeteneklerinin farklı olduğu vurgulanmıştır. Buna göre, aile ortamında yetişen ço-
cuklar daha dengeli, sağlıklı, uyumlu, başarılı ve bunların kurduğu aileler daha mutlu 
olurken;  aileden  ve  aile  eğitiminden  yoksun  yetişmiş  kişilerde  toplumsal  yönden 
uyumsuzluklara, özellikle intihar ve suç işleme eğilimine daha sık rastlanır. Dola-
yısıyla  ailenin  yozlaşması  veya  bozulması  toplumsal  ve  siyasal  alana  çok  çabuk 
sirayet edebilmektedir. Sosyal bütünlüğün sağlanmasında ve korunmasında da aile 
ilk akla gelen müessesedir. Aile; iç denetim yolu ile kendi bireylerinin davranışlarını 
etkilemekte,  bu  da  doğrudan  topluma  yansımaktadır  (Özpolat,  2010:11;Kirman, 
2004; 16; Turinay, 1996:146-47). 
Aile ve Dini Kimlik 
Ailenin sağladığı diğer bir sosyalleşme biçimi de dinî sosyalleşmedir. Birey, 
belirli olayların, davranış tarzlarının ve tecrübelerin nasıl anlamlandırılabileceğini 
ya da nasıl anlamlandırılması gerektiğini öğrenebileceği bir sosyalleşme sürecinden 
geçer. İnsanın dinî sosyalleşmesi, onun doğuştan getirdiği ya da doğuştan sahip ol-
duğu fıtri-beşeri eğilim ya da istidadın belli bir dini-sosyo-kültürel ortamda gelişme-
sidir. Bu bakımdan bireyin doğduğu ve içinde yetiştiği aile büyük önem arz etmek-
tedir. Çünkü bireyin ilk dini sosyalleşmesi de aile içinde gerçekleşir. Sosyalleşme 
sürecinde birey, kendi kültürel değer ve kalıplarını öğrenir ve kimliğini oluşturur. 
Çocuk, ilk davranış kalıplarını ailede görür; bilgi, duygu ve davranış yeteneklerini 
ilk  defa  orada  öğrenir.  İnsanlar  dini  tutum  ve  davranışlarını,  içinde  bulundukları 
kültürün sembollerinin anlamını öğrenmeyle yapar hale gelmek için eğitime ihtiyaç 
duyarlar (Kirman, 2004:270-275). 
İslam  kültürü  ve  literatüründe  "Fıtrat  hadisi"  olarak  da  bilinen:  "Her  insan 
fıtrat üzere doğar; sonradan anne ve babası onu Yahudi, Hıristiyan, Mecusi yapar. " 


380 
 
ifadesinden  de  anlaşılacağı  üzere,  bireyin  dünyaya  dini,  ahlaki  değerlerle  gelme-
yeceği bildirilmektedir. Bireyin dini tutum ve davranışlarını öğrenme, anlama, kav-
rama ve davranışa dönüştürmede ailenin çok önemli bir işlevi vardır. Bu ifade aynı 
zamanda insanın tabiatında bulunan inanma duygusu ve bir dine yönelmenin, doğuş-
tan  olduğu,  şekil,  içerik  ve  yapı  bakımından  sonradan  eğitim  öğretim  yolu  ile ve 
sosyo-kültürel  çevre  ve  ailenin  etkilerine  göre  şekillendiği  gerçeğini  ortaya  çıkar-
maktadır (Günay, 1999:383; Akçay, 2011:152-155). 
Dindarlığın  şekillenmesinin  çok  hassas  bir  konu  olduğu;  eğitim,  yetişilen 
sosyo-kültürel  çevrenin  kalitesi  ile  yakından  ilişkili  olduğu  ifade  edilir.  Dinî  sos-
yalleşmenin kişilerin dindarlığına etkilerini konu alan Batılı çalışmalar genelde üç 
dini sosyalleşme etkeni üzerine odaklanmıştır: Aile, akran/arkadaş grupları ve kilise 
kurumu. Bu çalışmalardan çıkan sonuç, ailenin en önemli dini sosyalleşme etkeni 
olduğu, arkadaş grubu ve dinsel kurumların ise önemli olmakla birlikte ikincil roller 
oynadığıdır. Modernleşme sürecini yaşayan Türk toplumunda da aile, tüm toplumsal 
dönüşümlere  rağmen  etkinliğini  devam  ettirmektedir.  Türk  toplumunda  Günay 
(1978), Yavuz (1987) ve Mardin (1993) gibi birçok akademisyen tarafından yapılan 
çalışmalarda, dinî sosyalleşmede ailenin önemine vurgu yapılmıştır (Arslan, 2006: 
62-63). 
Çocuğun gelecekteki kişiliğinin ve kimliğinin temelinin atıldığı ilk yer kuş-
kusuz  ailedir.  Dini  kimliğin  temelleri  daha  çocuk  dünyaya  geldiği  andan  itibaren 
ailede  atılmaya  başlanır.  Müslüman  bir  ailede  dünyaya  geldiğinde  kulağına  ezan 
okuma, Hıristiyan bir ailede ise vaftiz töreni düzenleme önemlidir (Kurt, 2012:123). 
Anlaşılan aile, bireylere dini sembollerin, kültürün, kavramların ilk elden öğretildiği 
yerdir. 
İnsanlar temel değerlerini yeni nesillere aile aracılığıyla aktarırlar. Birey, ilk 
dini ve ahlaki tutumlarını ailesinden öğrenir. Çocuğun eğitimi her şeyden önce temel 
manevi ihtiyaçların karşılanmasına bağlıdır. Bunlar sevgi, disiplin ve özgürlüktür. 
Bu üç ihtiyaç, bir birlerine sıkıca bağlıdır ve birlikte karşılanır. Yapılan bir araştır-
mada Türkiye'de insanların dini bilgileri edinme kaynakları olarak % 58 aile; % 15,7 
din  görevlileri;  %10,3  okul;  %6,4  Kuran  kursları  gösterilmektedir  (BASGM, 
2011:164). 
Sonuç 
Bireyin hayatına anlam katan kimlik, öğeleri birbirinden bağımsız değildir. 
Onun özellikleri birbiriyle uyum ve ahenk içindedir. Kimlik özelliklerinden bir ta-
nesi  değişse,  bireyin  duygu  dünyası  ve  kendini  algılaması  değişeceğinden,  diğer 
kimlik öğeleri de bu değişimden etkilenecektir. Kimliklerin oluşumu sosyal-kültürel 
çevre tarafından gerçekleştirilmektedir. Dolaysıyla doğuştan gelenler de dâhil bütün 
kimlikler özsel değil, kurgusaldırlar. 
Kimlik, ben kimim sorusuna verilen cevabı oluşturduğuna göre insanın ben-
liğine ait cevapları sunma noktasında dinin önemli olduğu görülmektedir. Din, kim-
liğin oluşumunda önemli  bir yere sahip olduğu gibi, korunmasında da önemli bir 
yere  sahiptir.  Dinin  kimliğin  korunmasındaki  etkisi  genellikle  olumludur.  Din, 
bireye anlam dünyası ve değerler hiyerarşisi ile bireye toplum eğilimlerinden farklı 


Yüklə 3,79 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   169   170   171   172   173   174   175   176   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə