375
Kişilik sözlükte "kişiyi bütün öteki kişilerden ayıran ruhsal ve bilinçsel özelliklerin
tümü" biçiminde tanımlanmaktadır. Kimlikte esas olarak dışa karşı yansıtılan bir
cephe, bir tür tutum söz konusudur. Kimlik, daha ziyade topluma dönük sosyal bir
veçhedir. Kişilik ise iç dünya ile ilgili psikolojik bir veçhedir. Kişilikte, benliği mey-
dana getiren temel öğeler esastır. Kimlik, bir tür planlanmış davranış veya yükle-
nilmiş rol olduğundan, alternatiflerden bir diğeri tercih edilebilir, herhangi bir sosyal
durumda bir başka kimlik sergilenebilir. Kişilik ise psikolojik bir hal olduğundan
iradi olarak bir diğer alternatif ile kolaylıkla değiştirilemez. (Kesal, 2010:3).
Bireyin kişiliği değişmez değildir. Çünkü değişme ve farklılaşma bütün varlık-
larda görülmektedir. Ancak, sosyal değişmelere açık olunması gerekirken kültürel
yozlaşmadan da kaçınmak gerekmektedir. Kişilik psikoloji biliminin temel bir kav-
ramıdır. "bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici, tutarlı ve
yapılaşmış bir ilişki biçimidir (Cüceloğlu, 2008:404). Bu şekliyle yapılan kişilik
tanımlamasında bireyi diğer bireyler-den ayıran özelliklere vurgu yapılmakta, kişilik
bireyin psikolojik yapısıyla irdelenen ve sosyal faktörlerle de beslenen bir gelişme
süreci olarak gösterilmektedir. Bu şekli ile kişilik, psikolojik alanda olu-şan bir ger-
çeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak yine de psikolojik alanın bir gerçekliği
olarak kişilik üzerinde toplumsal etkinin önemi tartışılan bir konu olmaya devam
etmektedir (Köknel, 1985:19, 23).
Kısaca ifade edecek olursak, bir kişinin sen kimsin?’ sorusuna vereceği cevap
o kişinin kimliğini oluşturmaktadır. Kimlik, bireyin, ırksal orijin, cinsiyet, din, kül-
tür, yaşam tarzı, ekonomik durum, meslek, yaş vb. öğelerle elde ettiği, kendisini
diğer insanlardan ayıran etiketler bütünüdür.
Din ve Kimlik
Din, esas itibariyle tipik olarak dört türlü işlevi yerine getirmektedir: Anlam
verme işlevi, kimlik kazandırma işlevi, yapısal işlevler ve kültürel işlevler. Anlam
verme işlevinde din, belli başlı varoluşsal problemler olan adaletsizlik, acı çekme ve
ölüm gibi olguların insanlara nihaî olarak anlamlı kılındığı bir dünya görüşü ve
kozmos temin eder. Kimlik ve aidiyet duygusu kazandırma
işlevinde ise din, bulun-
duğu çevreden uzak, yeni bir çevre ya da ülkeye göç eden insanlar için bir kimlik
kaynağı olarak çok önemli bir role sahiptir. Ayrıca aile gibi hem dini hem de doğal
bir bağlılık kurumu üyelerinden uzak bir ortamda dini grup, insanlara önemli bir
aidiyet duygusu kazandırabilmektedir (Berger, 2003:Coşkun, 2003:15).
Din ve ailede ilk eğitimin bireye katkısı, sadece kendini ve dünyayı tanıma ve
anlama ile sınırlı değildir. Onun önemli katkılarından biri de, içinde yaşadığı toplum-
la olan bağının kurulmasına sağladığı katkıdır. Bu yönüyle din ve aile bireyin toplu-
mun değerlerini ve kültürünü kazanmasında önemli rol oynar. Bir diğer ifadeyle
içinde yaşadığı kültürel mirasın aktarılması ve söz konusu kültürel mirası özümseme
noktasında din ve ailenin önemli bir katkısı bulunmaktadır. Bu durum tüm toplum-
ların değer verdiği kişilik gelişiminde önemli bir yeri olan olgudur. Dinin kültürel
mirasın aktarılmasına örnek olarak "Avrupalı kimliği" kavramının vermektedirler.
Zira onlara göre, "Avrupalı kimliği" Hıristiyanlıkla oluşmuş dini gelenekle oldukça
bağlantılıdır (Bahçekapılı, 2011:9)
İnsanlar, içinde yaşadıkları toplumla uyumlu bir diyalektik geliştiremedikleri,
376
toplumda kim olduklarına dair sorunun cevabını bulamadıkları, kendilerini ifade
etme unsurlarından yoksun bulundukları, benlik ve şahsiyet oluşumlarını gerçek-
leştiremedikleri, toplumla kendilerini buluşturamadıkları, "kendisi-için-kimliğiyle
başkaları için kimliğini" uzlaştıramadıkları, yani kendisi-için-kimliğiyle başkaları-
için kimliğinin birlikteliğinden doğan iki boyutlu kimliğe sahip olması biçiminde iki
boyutlu olmadıkları zaman, kendilerini boşlukta hissedebilirler. Bu boşluk hissi,
insanların inanç, düşünce, davranış, ahlak ve dünya görüşlerini olumsuz yönde etki-
leyerek sonuçta kimlik krizi veya bunalımına sebep olabilir. İşte din, kimliklen-
dirme, kimlik kazandırma işleviyle böyle bir bunalımın ortaya çıkmasını engelleme
gücüne sahip bir fenomendir (Okumuş, 2003:77-78).
Mevcut araştırmaların büyük çoğunluğu, ailelerin açıkça çocuklarının dini
inanç ve pratiklerini etkilediği sonucunu desteklemekle birlikte, bu etkinin gücü ve
aktif olduğu dönem konusunda tartışmalar vardır. Amerika'da Katolik doğanların
%80'den fazlası Katolik, Protestan doğanların %90'dan fazlası Protestan, Yahudi
doğanların %90'dan fazlası Yahudi olarak hayatlarını devam ettirmektedirler. Ame-
rika'daki diğer bazı Hıristiyan mezhepleriyle ilgili Spilka, Hood ve Gorsuch (1985)
tarafından yayınlanan veri analizleri ve özetleri, Baptist aileden gelen çocukların
yaklaşık %75'inin Baptist, Lutheran ailelerden gelen çocukların yaklaşık %76'sının
Lutheran, Metodist veya Episkopalyan ailelerden gelen çocukların yaklaşık %62'si-
nin Metodist veya Episkopalyan olarak yaşamlarını sürdürdüklerini göstermektedir
(Zuckerman, 2006:89-90).
Bu sonuçlara göre, birçok birey, bir din seçmez; basit olarak, dinin içine doğar.
Ve onlar, sosyal kimliklerinin diğer görünümlerini öğrendikleri gibi dinlerini de
öğrenirler. Onlar bir kimlik kazandıktan sonra, kimliğe bağlayan bir inanç sistemi
kazandıklarını keşfetmek zorundadırlar. Çok az insan, bilinçli bir araştırmanın sonu-
cu olarak bir dini kabul eder; dünyadaki dindar insanların yüzde doksan dokuzu için,
din, onların geleneksel kimliklerinin bir parçasıdır. (Beit-Hallahmi, 1989:106-108).
Öte yandan dinlerle kimlik kategorileri arasında yakın bir ilişki görülmektedir.
Meselâ Budizm’de aile kimliği, Şintoizmde cemaat kimliği, Hıristiyanlıkta şahsî
kimlik arasında bir bağ olduğu ifade edilmektedir. İslâm’da ise sosyal kimlik ön
plana çıkmaktadır. Bu durumda bir dinin kendi içyapısında da farklı kimlik yapı-
larının bulunduğu görülmektedir. Troeltsch’a göre mistisizm şahsî kimliği, mez-
hepler grup kimliğini, kilise gibi daha kapsamlı kuruluşlar sosyal kimliği kuvvet-
lendirmektedir. Din ve kimlik konusunda uzmanlaşan Hans Mol dini, spesifik an-
lamda kimliği kutsallaştıran bir faktör olarak ele almıştır. Bu da temelde farklılaşma/
bütünleşme arasındaki diyalektik ilişki dikkate alınarak başvurulmuş olan bir yakla-
şımdır. Kimlik bu diyalektik karşılaştırmada bütünleşme ile ilgili bir kavram olup
kutsallaşma ile gerçeklik kazanmaktadır. Kutsallaştırma
bir anlam sistemi ve gerçe-
ğin tanımı demek olan kimliği oluşturan, koruyan ve gerektiğinde de değişmeyi yeni
kimlik bağlamında meşrulaştıran bir süreçtir (Coşkun,2003:8-9).
Ailenin Fonksiyonları ve Kimlik
İnsan ilişkilerinin bir fonksiyonu olarak da ifade edebileceğimiz kimlikler
başlangıçta duruma özeldir. Zamanlahiyerarşik olarak organize olurlar. En merkez-
deki kimlikler kapsamlı, yaygın, tesirli ve baskındırlar. Cinsiyet, ırk, yaş, renk,