XəZƏr universiteti erciyes universiteti



Yüklə 4,61 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə183/187
tarix12.10.2018
ölçüsü4,61 Mb.
#73678
1   ...   179   180   181   182   183   184   185   186   187

391 

 

yönlendirmek istediği dünya kararsız ve kırılgansa; ve tavaf edilecek kutlu mekânlar 



ve kabirler yerlerinde durmuyor ve kişinin kendilerine ulaşma süresinden daha kısa 

bir  sürede  dünyevîleşiyor,  yeniden  kutsallaşıyor  ve  ardından  kutsallıktan  yeniden 

çıkarılıyorsa, böyle bir durumda bir kişi yaşamını nasıl olup da bir hac olarak ya-

şayabilir?  Eğer  bugünün  değerleri  yarın  aşınmaya  uğrayıp  kıymetini  yitiriyorsa, 

insan nasıl ömürlük bir yatırım yapabilecektir? Büyük emeklerle kazanılan beceri-

lerin, kazanca dönüştükten hemen sonra borca dönüştüğü ve dünün meslek ve uz-

manlıklarının  göz  açıp  kapayıncaya  kadar  gözden  kaybolduğu  bir  ortamda,  insan 

nasıl ömür boyu bir mesleği sürdürebilir? Kazanılan hakların tümünün sadece anlık 

olduğu, her ortaklık sözleşmesinin bir maddesinde “istendiği an feshedilir” yazdığı, 

tüm ilişkilerin hiçbir bağlılık ve yükümlülüğü olmayan “arı” bir ilişki ve tüm sevgi-

lerin de sağlanan doyumdan uzun yaşamayan “birliktelik” sevgisi olduğu bir zaman-

da, insan dünyadaki kendi yerini nasıl belirleyebilir ve çerçeveleyebilir?

1

 

Gelinen noktada, Jean Baudrillard kimlik`i, insanın yapacak daha iyi bir işi 



olmadığı zaman hayalini kurduğu kendi olma isteği olarak tarif eder. Ayrıca, o geçici 

bir nispet ilişkisinden başka bir şey değildir. Kimlik adeta boşlukta özgürleşmiş ve 

kim  olduğunu  artık  bilmeyen  varlığın,  sahiplenme  takıntısıdır.  Hiçbir  niteliği  ol-

mayan  bir  tür  varoluş  etiketidir.  İnsanlar  bütün  enerjilerini  günümüzde  şu  gülünç 

iddia üzerine yoğunlaştırıyor: Ben benim! Ben varım! Ben yaşıyorum! Benim adım 

bilmem ne.

2

 Bu nedenle, İçinde bulunduğumuz çağ, ahlâkî müphemliğin güçlü bir 



şekilde  hissedildiği  bir  çağdır.  Artık  gerçek  ya  da  hakikatin  yerine  simülasyonlar 

geçmiştir.  Asl`ın  yerine  göstergeleri  konmuştur.  Ortadan  kalkan  metafiziktir.  Bir 

varlıkla çeşitli görünümleri, gerçekle gerçek kavramına özgü bir ayna yani metafizik 

olmayacaktır.

3

 Artık bir hakikat ya da gerçek yok, sadece taklitler vardır.



4

 

Bu çağ bize önce hiç sahip olmadığımız bir seçim özgürlüğü sunar, ama öte 



yandan bizi daha önce hiç bu kadar tahripkâr olmayan bir tereddüt durumuna sokar. 

İnsan tercihlerinin sorumluluğunu üstlenmede, kendisine yardım edebilecek, güve-

nilir bir yol göstericiye hiç bu kadar muhtaç olmamıştır. Ne var ki, güvenilebilecek 

otoritelerin hepsine karşı itirazlar var. Dolayısıyla, onlardan hiçbiri aranan güveni 

sağlayacak kadar güçlü görünmemektedir. Sonuç olarak, insan hiç bu kadar kuşku 

ve tereddüt içinde olmamıştır. Cüretkâr bir ifadeyle olmasa gerek, postmodern ahlâkî 

krizin en ağır ve en belirgin fiilî yansıması budur.  

Bu noktada şunu anmadan geçemeyiz: Dostoyevski`nin karakterlerinden biri 

“eğer  Tanrı  yoksa,  her  şey  meşrudur”

5

  der.  Bu  sezgi,  postmodern  ateistik  dünya 



görüşünün sonuçlarından birini, yani, tüm norm ve değerlerin göreceliğini ifade eder. 

Yani, insan iradesinden daha güçlü ve insanı ahlakî olmaya zorlayabilme gücü olan 

                                                        

1

 Zygmunt Bauman, Postmodernity and its Discontents, s. 89.  



2

 Jean Baudrillard, İmkânsız Takas, (Çev. Ayşegül Sönmez), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2005, s. 59. 

3

  Jean  Baudrillard,  Simülakrlar  ve  Simülasyon,  (Çev.  Oğuz  Adanır),  Doğu  Batı  Yayınları,  Ankara, 



2011, ss. 14-15.  

4

  David  West,  Kıta  Avrupası  Felsefesine  Giriş:  Rousseau,  Kant,  Hegel`denFoucault  ve  Derrida`ya



(Çev. Ahmet Cevizci), Paradigma Yayınları, İstanbul, 1998, s. 278. 

5

 http://www.planetpdf.com/planetpdf/pdfs/free_ebooks/The_Brothers_Karamazov_NT.pdf, s.1236; F. 



M.  Dostoyevski,  Karamazov  Kardeşler  IV,  (Çev.  Nihal  Yalaza  Taluy),  M.E.B,  İstanbul,2001, 

s.138. 



392 

 

hiçbir varlık yoktur. İnsanların doğru, adil ve ahlakî gördükleri fiillerin gerçekten 



öyle olduğunu onaylayacak ve yanlışa saptıklarında, onları bundan kurtaracak hiçbir 

otorite yoktur. İnsan artık kendi kendisiyle baş başa kalmıştır.

1

 Nietzsche`nin vurgu-



ladığı gibi, “Tanrı`nın ölümü” tüm aşkın normların ölmesi anlamına gelir. “Bu dün-

yayı  güneşinden  koparırken  biz  ne  yapıyoruz?  Nereye  gidiyor  şimdi  dünya?  Biz 

nereye gidiyoruz? Tüm güneşlerden uzaklaşıyor muyuz? Sürekli bir düşüş halinde 

değil miyiz? Arkaya, yana, öne ve tüm yönlere doğru! “Yukarı,” “aşağı” kavramları 

hala var mı? Sonsuz bir hiçliğe doğru yolumuzdan sapmıyor muyuz?

”2

 Artık hiçbir 



şeyin başka bir şeyden daha iyi olduğu gerçekten söylenemez. Hiçbir davranış biçi-

minin  kesin  olarak  yanlışlığından  bahsedilemez.  Normlar  ve  değerler  hakkındaki 

tüm görüşler tamamen öznel ve bu yüzden, eşyanın tabiatında herhangi bir şeye teka-

bül  etmeyen  görece  çıkarımlardır.    Netice  nihilizmdir.  Bu  nihilistik  görüşe  göre, 

bizim diğerlerine muamele etme şeklimiz de içinde olmak üzere, yaşam biçimimiz 

nihayetinde  önemsizdir.  İnsanoğlu  bu  bakışaçısı  ve  parmak  uçlarındaki  muazzam 

tahripkâr güçle dünyayı çok tehlikeli hale getirebilir. Fakat, pekçok insan için Tan-

rı`ya iman etmek, dünyanın büsbütün anlamsız olmadığını ve böylece bizim kişisel 

hayatlarımızın  kendi  ayrıntılı  anlamlarını  kuşatan  küllî  bir  anlamın  var  olduğunu 

kabul etmek anlamına gelir.

 3

 Teistik Tanrı fikri müteal, zâtî ve iradî varlık fikridir. 



Onun küllî iradesi, kendisine dayalı olarak sonlu varlıkların niyet ve arzularını değer-

lendireceğimiz  bir  miyar  sağlar.  İlahî  irade  sonlu  zihinler  için  nesnel  norm  ve 

değerler sunar. İnsan bilinci için en iyisi, insanoğlunun bu nesnel standartlara erişi-

minin mümkün olduğunu düşünmesidir. Bundan dolayı, Tanrı`nın reddi genel ola-

rak,  dünyanın  arkasında  nihaî  bir  niyetin  ve  hayatımızın  anlam  kazandığı  bir 

bağlamın inkârı anlamına gelir. 

Açıkça anlaşılmaktadır ki, postmodern anlayışın neden olduğu açmazın düşü-

nülebilecek tek bir çözümü vardır. Bu da, evrensel olarak bağlayıcı etik kod için kaya 

sağlamlığında yeterli bir temel sağlayacak olan iki şey, tanrı ve insan mahiyetidir. 

Ama insan mahiyeti derken kastedilen, mevcut haliyle erkek ve kadınların mahiyeti 

değildir. Çünkü şu anda şahit olduğumuz şey, hakikî insan tabiatının tezahürü de-

ğildir. İnsan mahiyeti bugün sadece bilkuvve olarak mevcuttur; henüz doğmamış, 

uzun  bir  çaba  ve  şiddetli  doğum  sancıları  sonucunda  dışarı  çıkmak  için  ebesini 

bekleyen bir olanaktır. Başka bir ifadeyle, insan mahiyeti henüz gerçekleşmemiş bir 

potansiyeldir. En önemlisi de akıl ve akıl sahiplerinin yardımı olmadan, kendi başına 

gerçekleştirilemeyecek bir potansiyeldir.

4

 

İslam  entelektüel  geleneğinde,  akıl  insanı  kesret  dünyasından  ilahî  olana 



doğru yükselten merdiveni temsil etmektedir. Fakat şunu belirtmek durumundayız: 

Rasyonalite  insan  kimliğine  ait  olmakla  birlikte,  modern  ya  da  postmodern 

                                                        

1

  Zygmunt  Bauman,  Parçalanmaş  Hayat:  Postmodern  Ahlâk  Denemeleri,  (Çev.  İsmail  Türkmen), 



Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 30. 

2

 Friedrich Nietzsche, The Gay Science, (Trans. Walter Kaufmann), Vintage Books, New York, 1974, 



s. 181. 

3

  David  Ray  Griffin,  God  and  Religion  in  the  Postmodern  World:  Essays  in  Postmodern  Theology



State University of New York Press, Albany, 1989, ss. 56-57. 

4

 Zygmunt Bauman, Postmodern Etik, s. 39. 




Yüklə 4,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   179   180   181   182   183   184   185   186   187




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə