Eleştirel-Bilinçli Sevgi Eğitimi



Yüklə 53,45 Kb.
tarix06.05.2018
ölçüsü53,45 Kb.
#42331

Eleştirel-Bilinçli Sevgi Eğitimi Gürkan Ergen

Eleştirel-Bilinçli Sevgi Eğitimi

Dr. Gürkan Ergen**

ÖZET
Eleştirel-Bilinçli Sevgi Eğitimi tasarısının bir kaç yeni ve farklı yaklaşımı hakkında bir fikir verebilmek maksadını taşır. Sevgi’nin Eğitim de zorunlu ve zaruri olan yerini alabilmesi için, sevgiyi yeni bir izahla Eğitim’in temeline yerleştiren bu tasarı, önce eleştirel-bilinçli Sevgi kavramını geliştirme yoluyla Sevgi’nin ne olabileceğini yeniden tartışmaya sunmaktadır. İnsanın, Sevgisiz var olamayacağı anlayışını temel alan bu Eğitim tasarısı; insanı, varlığının, dolayısıyla algısının, dolayısıyla da Sevginin boyutları hakkında bilinçlendir. Ayrıca bu tasarı başta Eğitim olmak üzere, tüm insani etkinlik ve çabaların, eleştirel-bilinçli sevgi içerisinde ve bu sevgi için olması gerektiğini savunmaktadır. Neticede Eğitimi meşru kılan tek şey Sevgi’dir.
Anahtar Sözcükler: Eleştirel-Bilinçli Sevgi, Eğitim
ABSTRACT

This article aims at providing information on some new and different approaches of critical-conscious love (affection) education. This article is based on a doctoral dissertation. This design places love in the basis of education. Primarily there is a discussion and the development of the concept of love in the article. Then, it proceeds with a discussion on what is love and how to develop love in education. This educational design argues that without love humanbeings cannot exist. Human beings, should be conscious about the existence and perception of the dimensions of love. Moreover, this design is not only in education bu also for all humanitarian activities should be conducated within the scope of critical-conscious love. As a result, the argument ends with the discussion of only legitimating factor in education is love.


Keywords: critical-conscious love, education
Giriş

Konunun önemini arz edebilmek için şöyle bir giriş faydalı olacaktır.

Tüm dünya ülkelerini (gelişmişlik kelimesini şimdilik fazla sorgulamadan) az gelişmiş ve gelişmiş ülkeler şeklinde iki gruba ayırabiliriz; üçüncü dünya ülkeleri ve batı dünyası şeklinde ayrıldığı gibi. Üçüncü dünya ülkelerine baktığımızda sorunların temel kaynağının, çoğunlukla çok bariz olan (önceki yüzyıllardaki sömürgeciliğin sonucu olan yoksulluklarının dışında ki sorunlar) ya diktatörlüklerin hakim oluşuna, ya da törelere dayalı anlayışlarına, kısacası demokratikleşememelerine dayanan sorunlardır. Bu durumun Eğitim sistemlerine nasıl yansıdığı malum; dikte etmeye, ezberciliğe, tekrara dayanan ve bilgi üretmekten uzak, hür iradeden, sorgulanamadan yoksun bir Eğitim sistemi.Gelişmiş ülkeler diye nitelendirilen batı dünyasına baktığımızda özellikle çok ciddi toplumsal sorunların olduğunu görüyoruz. Demokraside, Bilim ve teknolojide dünyaya öncülük eden bu ülkelerin sorunlarının kaynağı da bence en az diğerlerinin ki kadar bariz. Bu ülkelerin Eğitim sistemlerine baktığımızda; hiç bir tabu tanımadan sorgulamaya, üretkenliğe, Bilim ve teknolojiye dayalı, özgürlükçü anlayışın hakim olduğu sistemleri görüyoruz.

O halde sorun ne? Sorun şöyle izah edilebilir;

Temelde özgürlükçülüğe ve reşit insan anlayışına dayanan batı eğitim sistemi, “herkes kendi değer yargılarını, sorgulama, eleştirme yoluyla bulacaktır” prensibini temel aldığı için, kendisini hiç bir değer ve değer yargısı aktarmakla sorumlu bulmaz. Bu durum, herkesin (hatta çocuklarda dahil), kendi ``ben´´ merkezinden, sınırlı algı ve bilgisiyle, kendine göre değer yargıları geliştirmesine vesile olmaktadır. Ve neticede de bu değer yargıları hiç bir ortak zemin bulamayacak kadar farklılıklar göstermeye başlar. Fakat çok gelişmiş hukuk anlayış ve sistemlerinin, insanın hakkını olduğunca koruma altına almasıyla, herkesin hak ettiğini bulduğu doğrultusunda edilen tecrübelere dayalı birikimlerin doğurduğu kurallar bütünlüğüne, çoğunluğunun büyük ölçüde uyması sonucunda herkesin işlevini aksatmadan yerine getirebilmesi için çeşitli nezaket kurallarının gelişmesi, az gelişmiş ülkelerde görülen kaosu büyük ölçüde önlemektedir.

İnsanlara sadece eleştirel yaklaşımı, sorgulamayı öğretmenin yetmediği ortadadır. İnsanlar bunları öğrenirken, hangi değer yargısıyla, yani hangi merkezden sorgulamaları gerektiğini de öğrenmelidir. Bu ifade ideolojik olabileceği izlenimini verse de, öyle değildir. İdeoloji en basit izahıyla, belli bir gurubun, kitlenin, sistemin, ülkenin hatta ülke gruplarının kendilerine mahsus anlayışlarını, değerlerini, hedeflerini ifade eder ve zamana, ekole, çağa göre büyük farklılıklar gösterir.

Ancak öyle bir değer yargısı var ki; o ideolojiler üstüdür ve sadece o merkezden, idrak edilebilen istisnasız her şey sorgulanabilir. Ve de o merkezden eleştirel yaklaşıldığında, sorgulandığında doğrudan ve gerçekten, bizzat insana ve insan onuruna hizmet etmek mümkün olur. Evet işte o merkez Sevgidir. İstisnasız her insanın ihtiyaç duyduğu ve kayıtsız şartsız her insanın hak ettiği güven, saygı, şefkat, dayanışma, huzur içerisinde bir hayat, sadece ve ancak Sevgi ile mümkündür. Amacı insanın bu asli ihtiyacına cevap vermek olmayan bütün düzen ve sistemler geçici ve yok olmaya mahkumdur ve sadece belli bir dönem hakim olan ideoloji olmaktan öte gidemezler.

Belli bir döneme değil de, tüm insanlığa hizmet edebilme ufkunu keşfeden her sistem, sistemler, ideolojiler, kültürler ve çağlar üstü olup; istisnasız her insanın ihtiyacı olan ve insan onurunu ifade etmede en yakın olan o benzersiz değere, yani Sevgiye hizmeti hedefler.

İşte Eğitim Sisteminin de bu asıl değere hizmet etmedeki öneminin ne olabileceği ve belki de nasıl olabileceği bu makalenin konusu olacaktır.

1 Sevginin (Bilimsel) hayatta ki yeri, önemi

Konu Sevgi olunca ne kadar hayati olursa olsun, özellikle de bilimselliğin ciddiyetini kaybedebileceği kaygısı genellikle hakimdir (Engelen 2003, 88). Durum böyle olunca, insanların bu hayati ihtiyacını fark edebilenlerin, onu gerçek derinliği ile samimi ve yoğun bir şekilde nasıl ifade ve tecrübe edebileceklerini ve de nasıl geliştirebileceklerini bilmedikleri ve öğrenemedikleri bir realitedir. Ve hatta onu bir ömür boyu fark edemeyenler bile var.

İnsanın varlığına anlam verip, varlığın merkezinde olan Sevgi, başta pedagojik, siyasi ve bilimsel çabalar olmak üzere, her türlü çaba, etkinlik ve hedefin merkezinde kesinlikle olmak zorundadır. Eğitim, siyaset, bilim vs. bu husustaki sorumluluklarını gözden kaçırdıkları takdirde, geçici ihtiyaçlara cevap verme çabasında boğulup, asıl potansiyellerini ve tüm ciddiyetlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaları kaçınılmazdır. Dolayısıyla hepsi, Sevgi adına sorumluluklarını ciddiye alıp, onu, temel ilkeleri ve ana hedefleri olarak açıklamak zorundadır. Çünkü ancak bu sayede her davranışın ve etkinliğin insan onuruna gerçekten hizmet edebilecek hali onu amaç bilip, onurunu zedelemeyecek halini alabilir. Nihayetinde bu, insanın belli amaçlar için kullanılmasını, yani onun araç haline getirilip, geçici çıkarlara alet edilmesini önler.

Tabiki, her davranışın, hatta şiddetin bile kendisiyle açıklandığı bir Sevgi kavramı ve anlayışıyla bu hedefe ulaşmak mümkün değildir. Bu yüzden önce Sevginin gerçekten ne olabileceği hususunda, kendisine sadece yeni ivme kazandıracak bir izaha ihtiyaç vardı. Özellikle izah diyorum, çünkü Sevgi insanlık var oldukça gelişerek devam edecek bir süreçtir. Dolayısıyla nihai şekilde tanımlanamaz. Sevgiyi bu şekilde tanımlamaya kalkan, onun manasını, derinliğini sadece algılayıp kavrayabildiklerine indirgemiş ve böylece Sevgiyi sınırlandırmış olur.

2 Eleştirel-bilinçli sevgi – farklı bir izah

Sevginin ne olabileceğini mümkün olduğunca kapsamlı anlayabilmek ve bilimsel bir zemine dayalı bir izahta bulunabilmek maksadıyla, tezimde sevgiyi konu eden, tüm felsefi akımların, dinlerin ve bilim dallarının, özellikle sevgiyi nasıl ele aldıklarını ayrıntılı bir şekilde analiz ettim. Sonuç olarak bu izahın sadece yeni bir kavram aracılığıyla mümkün olabileceğini anladım. Bu maksatla eleştirel-bilinçli sevgi kavramını kullanmayı uygun buldum. Daha öncede vurguladığım gibi eleştirel-bilinçli Sevgi kavramıyla yaptığım izahla, bu kavram adı altında minimum ne anlaşılması gerektiğini ifade ediyorum ve bu izahın her an telafi edilmeye, geliştirilmeye açık olduğunu önemle vurgulamak istiyorum.

Eleştirel-bilinçli Sevgi en basit anlamıyla; İnsanın zihinsel bütün güçlerinin bilinç, duygu, akıl ve irade bütünlüğü olarak, insanın tüm varlığını belirleyip kararlılık içerisinde daimi bir saygı, eleştiri gücü, iyi niyet, bağışlayıcılık, özgecilik, hassasiyet, ilgi, güvenilirlik, sadakat, fedakârlık, dayanışma ile ifade bulan ve bütün bu hasletleri insanlığın hizmetinde (insaniyet namına) eleştirel-bilinçli bir yaklaşımla daimi bir bilgi arayışı ve uygulama yoluyla devamlı geliştirme kararlılığını ifade ediyor.

Bu tanımlamadan da anlaşıldığı üzere yaptığım analizlerin sonucu, sevginin çoğu zaman zannedildiği gibi sadece duygusal ve buna dayalı olarak ta izafi bir hal olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Eleştirel-bilinçli Sevgi kararlılık gerektiren bir tutum olarak, kör bir duygusallığın ötesinde, bir irade işidir. Sadece böyle bir Sevgi anlayışı (seçeceğimiz mesleğimiz dahil olmak üzere) her tür etkinlikte, kâr maksadını veya heyecan ve maceracılığı değil de, bu yolla insanlığa ne gibi bir hizmet sağlayabilirim anlayışını motivasyonun merkezine koyar. Yani bir etkinliği kendimizi tatmin etme maksadına indirgenmeden, faydalı olabilme hedefi ile yapabilmemizi sağlar.
3 Eğitimi meşru kılan Sevgi: Eğitim ve Sevgi ilişkisi

Evet. İnsanın eğitimi ve öğretimi ile sorumlu bilim dalı olarak pedagoji, insan ruhunun ve toplumun gerilim dolu olan karşılıklı etkileşimi hakkında çalışmaya zorunludur. Ancak bu karşılıklı etkileşim öyle kolay izah edilir bir olay değildir. Buna rağmen hâlihazır eğitim teorileri ve eğitim politikaları bu tür indirgemelerle doludur. Eğitim ve öğretim adı altında, insanı asıl belirleyici ve insanda en etkili olan ruh sağlığını, insani şartları gözetmeksizin, kendilerini özellikle performans, kalite, yetenek gibi sözde kontrol edilebilip şekillendirilebilir yeteneklere adıyorlar. Halbuki bütün bunların ruh sağlığının olmadığı, insani şartların gerçekleşmediği bir toplumsal ortamda sağlanması kesinlikle mümkün değildir (Arnold 2002, 9). İnsani şartların sağlanması ve ruh sağlığının korunup gelişmesi ise sadece ve sadece Sevgi, huzur, güven dolu bir ortamda mümkündür. Dolayısıyla da Eğitim Bilimlerinin, aslında eşsiz benzersiz olan bu hayati konuyu neredeyse hiç ele almamış olması çok şaşırtıcıdır. Halbuki sadece ve sadece insanlar için hayati olan bu ihtiyaç Eğitimi meşru kılar.

Özellikle de gitgide küçülen günümüz dünyasında, barış, güven, huzur, dayanışma, kardeşlik içerisindeki bir dünya ve eleştirel-bilinçli bir sevgi için Eğitimin ve öğretimin önemi kendisini çok daha bariz bir şekilde göstermektedir.

Önceleri sadece ulusal çerçevede önemli olduğu zannedilen Eğitimin, bugün evrensel boyutta ki önemi çok açıktır. Eğitimin bölgesel ve evrensel boyuttaki yerini, rolünü ve önemini alabilmesi, ancak ve ancak bütün insanlığın asli ihtiyacını, yani Sevgiyi asıl merkezine almasıyla mümkün olacaktır. Aksi halde Eğitim de hakim güçlerin, sistemlerin maşası olmaktan ileri gidemez.

Eğitim, Sevgiyi merkezine alınca, insanları varlıklarının, dolayısıyla da Sevgi ve algılarının boyutları hakkında da eğitip bilinçlendirmelidir. Kaldı ki böyle bir eğitim, küreselleşen dünyanın da barış, huzur, güven, dayanışma, kardeşlik içerisinde bir dünya halini alabilmesi için ayrıca büyük önem taşır.

4 Eleştirel-bilinçli Sevgi Eğitimi: Eğitimde köklü bir değişiklik

Eleştirel-bilinçli Sevgi Eğitimi yolunda atılması gereken adımlar:

İlk adımda bügünkü Eğitim teorisi sorgulanmalıdır. Özellikle batı ülkelerinde eğitim teorisinin temeli hala Wilhelm von Humboldt`a dayanır. Humboldt`a göre Eğitim; insanın kendisini gerçekleştirmesine araçtır. Ve eğitim yoluyla insanın iç dünyası, zenginleşip bir denge bulur (Humboldt 1957, 56). Humboldt un teorisinin en sakıncalı yanı ise, bütün dünyayı hatta insanı bile, insanın kendisini gerçekleştirmesine araç bilmesidir. Bu eğitim anlayışı insanın, varlığının sosyal boyutunu adeta görmezden gelir. Dolayısıyla da dünyada insaniyetin gelişip, hakim olmasına hiç bir katkısı yoktur.

Eleştirel-bilinçli sevgi Eğitimi ise, batıda comenius la başlayıp, Ballauff, Kerstiens, Schaller gibi filozof ve eğitimcilerin geleneğinde ki eğitim teorisini temel alır. Bu teoriye göre eğitim; tüm dünyayı, yani bütün insanların durumunu daimi iyileştirmede bir araç bilinir. Eğitimin asıl hedefi dünyada barışı, insanlığı, dayanışmayı hakim kılmaktır. Eleştirel-bilinçli Sevginin gelişip hakim olması durumunda, birey kendisini gerçekleştirmiş olacağı için, bu teori bireyin gelişmesini zaten kapsar ve içerir.



İkinci adımda, eğitimde yine bu güne kadar hakim olan, öğrenciye bilgi aktarmak, beynine yerleştirmek, işlemek, öğretmek anlayışının yeniden sorgulanmasıdır.

Eleştirel-bilinçli sevgi Eğitimi öğretmek; bilgi aktarmak, işlemek anlayışından uzaklaşıp, Eğitimi öğrenciyi düşünmeye davet edip, düşünme sürecine dahil etmek ve öğrencinin yeni düşünce ve anlam bağlamları keşfedip, onları geliştirmesine vesile olmak şeklinde tanımlar.

Şimdiye kadar hakim olan anlayış ağırlıklı olarak insanın hafızalama gücünü antreman etmeyi ifade ederken, düşünmek insanın ipuçları yoluyla bütün zihinsel güçlerini aktif kullanarak bilgi üretme sürecini, yani tüm zihinsel güçlerini geliştirmesini ifade eder.

Üçüncü önemli adımsa; iletişimin eğitimde hak ettiği önemi, dikkati bulmasıdır. İnsanın kendisini ifade etmede iletişiminin dili, tarzı, içeriği en önemli araçlardandır. Dolayısıyla da gerek eğitim, gerekse diğer bütün tecrübeler yoluyla kazanılan zenginlikler ancak ve ancak ifade bulmalarıyla asıl değerlerine, derinliklerine ulaşırlar (Buber, 1965).

Nihayet dördüncü ve belkide en önemli adım da eleştirel-bilinçli Sevginin, insanı varlığından, dolayısıyla algısından, dolayısıyla da Sevgisinin boyutlarından haberdar edip bilinçlendirmek, sevgi içerisinde, sevgi hakkında ve sevgi için düşünme sürecini keşfettirip, insanın bu boyutlarını bu düşünme sürecine ve anlam bağlamına davet ve dahil etmek yoluyla mümkün olduğunca geliştirmektir.

5 İletişimin önemi ve boyutları: Onaylayıcı tutum, ilgisiz tutum ve reddedici tutum



İnsanın bütün boyutlarıyla, bütün yönleriyle anlam ve derinlik kazanabilmesi için kesinlikle iletişime ihtiyacı vardır. İletişim ise en gelişmiş ve en verimli halini, sadece ve sadece insanın kendi benliğinin dışında başka varlıkları algılayabilip, iletişim kurabilmesiyle alır. Ve insan ancak karşısında iletişim kurabileceği başka bir insan olduğunda, bütün insani yönlerini ortaya koyup, gerçekten her yönüyle insan olabilme fırsatı bulur. Kısacası insan iletişimsiz, ilişkisiz kesinlikle gelişemez (Ergen 2006, 193-196).

Bu durumda insanın karşılıklı iletişimde bulunduğu herkesin ve her şeyin, kendisinin onun tarafından en azından ciddiye alınması talebi vardır. Ve insan bu yolla zorunlu olarak girdiği ve zarureten kefil olduğu sorumlulukların farkına varıp, bu sorumlulukları ciddiyetle üstlenmesi gerekir. Aksi halde iletişim bozulur ve zararlı, keşmekeş bir hal alır ve kimse kimseyi anlayamaz olur.

İnsan aslında tüm varlığıyla, algıladığı her şeyle ilişki halindedir. Bu ilişkisi şu üç boyuttan ibarettir:

Birinci boyutu; algıladığı varlığı onaylayıcı tutumdur ki, bu tutum içerisinde olan kişi algıladığına değer verir, onun gelişmesini, en güzel hali almasını bilinçli bir şekilde hedefler, yani sevgi ile yaklaşır.

İkinci boyutu; algıladığı varlıga karşı lakayit, umursamaz bir tutumdur. Bu tutum içerisinde olan algıladığının hangi halde olduğuna, gelişip gelişmemesine karşı ilgisiz ve sorumsuz davrandığı için, bu bir görmemezlikten, bilmemezlikten gelme yaklaşımıdır ki, nihayetinde asıl haliyle yine nötr değildir olumsuzdur. Çünkü algıladığının iyi, kötü, faydalı, zararlı, insan onurunu yüceltecek veya insan onurunu zedeleyecek olup olmadığını dikkate almayıp; bilinçli, istikrarlı bir tutum içerisine girmediği için algıladığını bilinçsizce teşvik etmiş olacaktır ki, bu da çok tehlikeli bir tutumdur.

Üçüncü boyutu ise; algıladığı varlığı reddedici bir tutumdur. Bu tutum içerisinde olan algıladığının varlığına karşıdır. Ondan rahatsızlık duyar ve onun yok olması, hayatından çıkması için elinden gelen her şeyi yapar. Bu ise insanın algıladığına karşı nefret, düşmanlık içerisinde bir yaklaşım olarak tanımlanabilir.

Eleştirel-bilinçli Sevgi, insanın bu iletişimi ve ilişkisini ayrıntıyla işler, inceler ve insanı bunlar hakkında bilinçlendirir. Ve de bütün ilişkilerinin Sevgi dolu bir tutum halini alması için gerekli sorumluluklarını üstlenir.
6. Varlığın, algının ve sevginin boyutları – farklı bir bakış

Görüldüğü gibi insan, başta başka insanlar, yani sosyal çevre olmak üzere doğal çevreye, havaya, suya, sıcaklığa yani ekolojik dengeye bağımlıdır.İnsan; bilinç, Sevgi, inanç, güven, düşünce, algı ve anlamadan yoksun olsa kendisini insan olarak idrak edemez. Sosyal çevre ve ekolojik denge olmaksızın da tüm boyutlarıyla gelişmiş bir insan olamaz (Ergen 2006, 172-189).


Tüm varlığı onaylayıcı, destekleyici bir tutum olduğu için ve insan onurunun hiç olmazsa hak ettiğine yakın layıkıyla takdir edilebilmesi için Sevgi kaçınılmazdır. Bu itibarla insan varlığının, sevgi içerisinde olduğunu, yani sevdiğini ve sevildiğini fark etmelidir. Bu sayede tüm varlığı kapsayan sevginin önemli bir bütünleyici parçası olup, eşsiz, benzersiz ve yeri doldurulamaz olduğunu, yani o parça olmadan Sevginin sürecinin zarar göreceğini anlama fırsatı bulur. Şimdiki izahın bu hedefe ulaşmayı kolaylaştıracağını düşünüyorum:

Burada boyut şeklinde izah edilen her şeyin, birbirlerini bütünleyip, tamamlayan ve birbirleriyle yoğun örgüleri olan birbirlerinden bağımsız halde bütün anlamlarını yitiren unsurlar olduğunu vurgulamakta fayda vardır.


Psikolojik Sevgi: Sevginin insanları bütünleştirecek potansiyele sahip olan, bireysel boyutu. Dayanma yani çıkış noktası: Ferd, yani şahsiyet olarak ``ben´´; Sevginin bu boyutu, diğer boyutların da temelini oluşturur ve bu boyuttan diğer bütün boyutlar gelişir. Her insanın doğuştan bu bireysel sevgiye ihtiyacı vardır.

Bu sevgi, insanın hem kendisini hem de en azından doğrudan tecrübe ettiği ve algıladığı canlı ve nesneleri eşsiz benzersiz olarak idrak edebilmesine temel oluşturur. Sonrada onu hak ettiğince onurlandırmasına vesile olur


Sosyolojik veya sosyal Sevgi: Sevginin toplumları, Kültürleri ve kültür çevrelerini bütünleştirecek potansiyele sahip toplumsal boyutu. Dayanma yani çıkış noktası: Sosyal varlık yani insan olarak ``ben´´; Sevginin bu boyutu, birebir tecrübe edip, algıladıklarından öte; doğrudan tecrübe edip göremediklerini, tanımadıklarını da kapsar. Örneğin, Vatan Sevgisi, millet sevgisi, tecrübe ettiği ülkeyi, kültürü sevmek gibi. Anlaşıldığı üzere Sevginin bu boyutu biraz daha soyuttur. Ve insanın bu toplumsal boyutta kendisini idrak edip, sorumluluklarını algılamasına ve üstlenmesine vesile olur. İnsan kendisini toplumun vazgeçilmez, yeri doldurulmaz bir üyesi olarak fark etmesine yardımcı olur. Ve Kültürleri bütünleştirici hali aldığında insanın kendisini bir dünya insanı olarak keşfetmesini ve yine bu boyuttaki sorumluluklarını algılamasını sağlar.

Evrensel veya kozmik Sevgi: Sevginin dünyayı aşkın (transandantal) potansiyele sahip olan evrensel veya kozmik boyutu. Dayanma yani çıkış noktası: Canlı ve varlık olarak ``ben´´; Bu Sevginin en soyut boyutudur ve tüm varlığı kapsar. Felsefi prensiplerin, dini prensiplerin özümsenmesiyle inanç ve hayat tarzı halini alır. Bu sevgi belli değer yargıları şeklinde ifade bulur. Ve tüm davranış ve etkinliklerin temel motivasyonu yani motoru olur. Sevgi ve insanlık adına tüm bilgi, duygu ve sorumluluklarla donanmış halde bu boyuta ulaşmış Sevgi, bilgelik diye de nitelendirilebilecektir. Sevginin en olgun, en derin ve gelişmiş halini ifade eder. Ve Sevgi tüm varlığı saracak derinliğin yanı sıra her şeyi aşan, transandantal boyut kazanır.

Sevginin bu boyuta ulaşması, eleştirel-bilinçli Sevgi, dolayısıyla da eleştirel-bilinçli Sevgi Eğitimi ile mümkün olabilir.

Bu izah insanın varlığının ferdi, toplumsal ve evrensel boyutlarını fark etmesine yardımcı oluyor. İnsanın özellikle de varlığının evrensel boyutunu keşfetmesi, kendisini bir bütünün bir parçası olarak idrak etmesine ve varlığının önemini daha da iyi kavramasına yardımcı olur.

İnsanın yerel ve bölgesel hayatının somut yakın ilişki ve örgülerini kavrayıp buna göre hayatını etkin şekillendirmesine temel olan bu izah, insanın aynı anda evrensel ve küresel hayatının daha soyut olmasına, uzak ilişkilerini ve örgülerini kavrayıp, varlığını, hayatını ona göre şekillendirmesine de temel olur.

Kendisini Sevginin bu boyutları içerisinde keşfedemeyen insan, algıladığı varlıkla eleştirel-bilinçli sevgi içerisinde ve eleştirel-bilinçli sevgi için üretken bir iletişim içerisine giremez. Böyle bir ilişkiye giremeyen insan ise tüketici bir ilişki içerisine girer ve hatta insanı bile kendi tatmini için bir tüketim aracı olarak algılar. Bu tutum insanın kendisi dahil olmak üzere hiç bir şeyi layıkıyla anlayamamasına, tanımlayamamasına dolayısıyla da böylece her şeyi manipüle etmesine vesile olur.

Ancak Eleştirel-bilinçli Sevgi sayesinde en küçük şeyler dahi büyük anlam, önem ve değer kazanır. Böyle bir Sevgi için değil de, başka maksatla kullanıldığında, akıl, düşünme gücü, öğrenme, bilgi ve bilim gibi hayati önem taşıyan yetenek ve kaynaklar dahi bütün önemini, ciddiyetini yitirirler. Üstelik en tehlikeli güçler halini alırlar.

Eğitim ve Öğretimin insanın sevgi, akıl, düşünme gücü, öğrenme, bilgi gibi engin güçlerinin önce ne olabilecekleri, sonra da ne için ve nasıl en verimli kullanabilecekleri sorularına cevap bulma yoluna girmeden yapacağı her girişim (hatta en başta insan olmak üzere), her şeyi çeşitli çıkarlar uğruna alet etmekten öte gidemeyecektir (Ergen 2006, 172-189).

Sonuç olarak farklı bir yorum:

Sevgi daha çok aldığımız gıda, yediğimiz yemek gibi algılanmaktadır. Yani: Yemeye herkesin ihtiyacı vardır. Ancak ne zaman yiyeceğini ve ne yemek istediğini herkes kendi belirler. Nitekim sağlık tehdidi söz konusu olmadıkça, buna müdahale etmek insan hakkına müdahaledir ve suçtur. Sevgide böyle algılanınca bu hususta ki sorumluluk belirginsizleşir; “Öyle ya ne bileyim kimin ne zaman, ne kadar Sevgiye ihtiyacı olduğunu! ...” derken dünyada bir çok açlıktan ölenlerin unutulduğu gibi, sevgisizlikten ruhları ölenler de, ta ki kendilerinden bir zarar gelene kadar unutulurlar.



Fakat Sevgi teneffüs ettiğimiz hava, oksijen gibidir. Ona her an herkesin ihtiyacı vardır. Dolayısıyla hiç kimsenin, nasıl ki başkasının nefesini kesmeye hakkı yoksa, diğer insanları Sevgiden mahrum bırakma hakkı yoktur. Birisinin sonucu biyolojik ölüm iken diğerinin sonucu ruhsal ölümdür ki; öyle bir insan bir daha kendine dahi fayda veremez. Dolayısıyla hakka tecavüz insanı sevgiden mahrum bırakmakla başlar.
KAYNAKÇA

Arnold, R. (2002) Humanistische Pädagogik. Emotionale Bildung nach Erich Fromm. Frankfurt/M.
Ballauff, Th. (1970) Systematische Pädagogik. Eine Grudlegung. 3. umgearbeitete Aufl. Heidelberg.
Buber, M. (1965) Das dialogische Prinzip. 8. Aufl. Heidelberg.
Engelen, E.-M. (2003) Erkenntnis und Liebe. Zur fundierenden Rolle des Gefühls bei den Leistungen der Vernunft. Göttingen.
Ergen, G. (2006) Pädagogik der kritisch-reflektierten Liebe. Erziehung und Bildung in Liebe, über die Liebe, für die Liebe und Menschlichkeit. Dissertation zur Heidelberg, elektr. Ausgabe. Yayınlanmış Doktora Tezi; www.ub.uni-heidelberg.de/archiv/5995.
Goleman, D. (1995) Emotionale Intelligenz. Münschen.
Humboldt, W. v. (1957) Theorie der Bildung des Menschen. In: Weinstock, Hrsg.: Wilhelm von Humboldt. Frankfurt.
Kerstiens, L. (1991) Erziehungsziel: humanes Leben. Die Erkenntniss des Humanen – eine Orientierung für Erzieher und Lehrer. Bad Heilbrunn/Obb.
Kühn, R. M. (1999) Un-humanistische Denkweisen. Ansätze zur Überwindung des pädagogischen Humanismus bei Buber, Levinas, Ballauff und Schaller Hohengehren.
Kühn, R. M. (2003) Pädagogische Humanitätskritik. Philosopische Studien. Hohengehren.
Schaller, K. (1987) Pädagogik der Kommunikation. Sankt Augustin.
Wulf, Chr. (2001) Einführung in die Anthropologie der Erziehung. Weinheim/Basel.



Bu makale, Doktora Tezinden yararlanılarak hazırlanmıştır.

**Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Elemanı



B urdur Eğitim Fakültesi Dergisi

Yüklə 53,45 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə