Uygarlik tariHİ Server Tardlli



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə3/46
tarix16.08.2018
ölçüsü1,37 Mb.
#63403
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   46

BATI DÜNYASI

Batı uygarlığı, Avrupa'nın batısında doğuyor ve oradan çevreye yayılıyor. "Batı uygarlığı" deyimindeki "ba- tı"mn coğrafi anlamı yalnızca bu. Yoksa, Batı uygarlığı, Avrupa'nın bugün doğusunda bulunan ülkeler de içinde olmak üzere, başka Avrupa ülkelerine yayıldığı gibi, Avrupa dışına da taşmıştır. Örneğin, Birleşik Amerika ile Kanada, bir başka kıtada bulundukları halde, Batı uygarlığının içindedirler. Dünyanın bir başka ucundaki Avustralya da öyle.

Batı uygarlığı, bir coğrafi deyim değil, her şeyden önce bir iktisadi ve sosyal sistemin ifadesidir ki, o da "kapita- lizm"dir. Gerçekten, Batı uygarlığı, kapitalizmin doğup geliştiği ülkelerin uygarlığıdır.

Ve kapitalizm, bugün bir "ileri sanayi kapitalizmi"dir.

Ama ileri sanayi kapitalizminin bulunduğu her ülkenin bu uygarlığa girdiği de sanılmamak. Örneğin Japonya, bir ileri sanayi kapitalizminin -hem de büyük bir güçle- yürürlükte olduğu bir ülke olmasına karşın, Batı uygarlığının dışındadır. Çünkü Japonya, bir uygarlığı uygarlık yapan başka bazı öğeler -yani sanat, edebiyat, müzik, dinsel inanışlar vb.- bakımından Batı uygarlığında rastlanmayan büyük farklılıklar gösterir.

O halde, Batı uygarlığı, yalnız ileri sanayi kapitalizminin uygarlığı değil, aynı zamanda belli "kültürel değerler "in de uygarlığıdır.

Nedir bu kültürel değerler? Hangi kaynaklardan doğmuş, nasıl gelmiştir?

Ve nasıl bir tablo ortaya koymaktadır bugün?

Aşağıdaki paragraflarda bunları göreceğiz.



BOLUM I

BATI UYGARLIĞININ KAYNAKLARI

Batı uygarlığı, aslında ortaçağın sonlarına doğru başlayan bir gelişmenin ürünüdür. Bir iktisadi sistemin, "kapitalizm"in damgasını taşır bu gelişme. Ve bu gelişmenin bayraktarlığını yapan sosyal bir sınıf vardır bir de: "Burjuvazi". Ne var ki, bu gelişme daha önceki çağların kültür mirasına da konmuştur. Bu gelişimin taşıdığı kendine özgü renklerin fon boyasında işte bu kültürel miras yatar.

Nedir o miras?

Batı uygarlığı, ilkçağdan Yunan ve Roma'nın mirasına konmuştur. İlkçağın sonlarına doğru ortaya çıkan Hıristiyanlık bir başka temel öğedir. Özellikle Hıristiyanlık, ortaçağda, Kilisesi ile, Batı'nın inanç dünyasına damgasını vurur.

Bu damganın, ileriki yüzyıllarda kendini duyurduğu ilişkiler ve kurumlar olacaktır.

ESKİ YUNAN'IN MİRASI

Batı uygarlığının ilkçağdaki en önemli kaynaklarından biri, Yunan uygarlığıdır.

Batı'yı iki yoldan etkiledi bu uygarlık:

- Önce, Romalılar yoluyla. Çünkü Yunan uygarlığı, -Hellenistik hükümdarlıklar aracılığı ile- Roma İmpara- torluğu'nu derinden derine etkilemişti. Yunan kültürünü özümseyen Romalılar, onu aynı zamanda Batı'ya geçirmişlerdir.

Ne var ki, Yunan uygarlığı asıl etkilemesini sonraki yüzyıllarda, özellikle Rönesans'ta yaptı. Gerçi Ortadoğu'da da Aristoteles'in eserleri -en azından özetleri- bilinirdi. 12. yüzyılın sonlarında Araplar sayesinde, Yunan kültürünün metinleri yeni yeni Batı'ya sokulmuş ve büyük yankılar uyandırmıştı. Ama asıl Rönesans'tadır ki, Yunan uygarlığının eserleri sanki yeniden keşfedilir. Yunan uygarlığının Batı'yı doğrudan doğruya etkilemesi de, işte o tarihlerden başlar.

Yunan uygarlığı, hangi alanlarda etkiledi Batı'yı?

Başta felsefe, sanat ve edebiyat geliyor.

Ama hepsi bu değil.



Demokrasi ideali

Yunanlılar, "Doğu despotizmi"ne karşı "demokratik yönetim"in ilk uygulayıcıları oldular. Rejimin yalnız biçimi değil, kelimenin kendisi de onların. Yunanca "demos" (halk) ve "kratos" (iktidar) kelimelerinden oluşuyor demokrasi: "Halkın iktidarı" demek.

Yalnız demokrasi mi?

Monarşi, aristokrasi, oligarşi, demagoji, tirani... gibi kelimeler de Batı'ya Yunancadan geçmiş. Ve edebiyatta, felsefede bugün de kullanılan yığınla kelime, gene onlardan.

Eski Yunan'da demokratik yönetim, özellikle Atina sitesinde uygulanmış.

Atina'da iki önemli siyasal kurum vardı: Beşyüzler Meclisi ile Eglezya.

Beşyüzler Meclisi, otuz yaşını bitirmiş olan ve halkın bir vıl için kur'a ile seçtiği yurttaşlardan kurulu idi. Daha çok bir yürütme organı niteliğinde idi bu meclis. Eglezya, yani Halk Meclisi ise yirmi yaşını doldurmuş olan tüm yurttaşlardan oluşuyordu. Halk Meclisi, sitenin Agora denilen alanında yılın her otuz beş, otuz altı gününde bir kez toplanır; savaş ilanı, barış akdi, iç ve dış politikanın belirlenmesi ve özellikle kanunların yapılması gibi temel egemenlik haklarını kullanırdı. Bu meclis, bir yasama meclisi oluyordu böylece.

Halk, egemenlik hakkını temsilciler yolu ile değil, bizzat kullandığı için de, temsilî bir demokrasi değil, doğrudan demokrasi niteliği taşıyordu Atina demok-

Atina demokrasisi, bir tek kişinin egemenliği demek olan hükümdarlığı reddetmekte; site işleriyle ilgili her çeşit düşünce ve görüşün tartışmasında özgürlük ilkesini tanımakta, çoğunluğun oylarını, alman kararların meşruluğu için yeterli görmekteydi.

Yurttaşların özgürlüklerinin gerçek güvencelerinden biri olan kanunlara saygı esasına dayanırdı Atina demokrasisi. Böylece, demokrasi düşüncesi gibi, kanun ve kanunlara saygı düşüncesini de Yunanlılar yaratmış ve gelecek kuşaklara miras olarak bırakmışlardır.

Ne var ki, günümüzdeki demokrasilerden farklı bir yanı vardı Atina demokrasisinin: Gerçekte, bir azınlığın demokrasisi idi o. Yani halkın ancak bir bölümü demokratik haklardan yararlanabiliyordu. "Metek" denilen yabancılar ile "köleler" bu haklardan yararlanamazlardı; kadınlar da öyle.

Ama halkın çoğunluğu da bunlardan oluşuyordu.

Niçin böyleydi bu?

Çünkü o günkü Yunan toplumunda egemen sınıflar, demokrasiyi böyle bir çerçeve içinde anlıyor ve uyguluyorlardı. Üretimi sırtlanmış olan kölelerin elini toplumun yönetimine sokmak istemiyorlardı daha doğrusu.

Böyle olmakla beraber, Atina demokrasisi, Doğu halklarının yönetim biçimi göz önünde tutulursa, büyük bir ilerilik idi insanlık tarihinde. Ve klasik Yunan kültürü, işte bu demokrasinin sağladığı siyasal özgürlük havası içinde gelişebilmiştir.

Demokrasiye borçluyuz onları.

Bilim

Modern bilim, eski Yunan'a iki bakımdan borçlu:

Önce, matematiğin ilkelerini onlar koydular: Tales'in teoremini, Eukleides'in geometrisini, Arşimed'in (Arkhi- medes) kanununu anımsayalım. Şu da var ki, yalnız kuramsal değil, -özellikle tıp gibi- deneysel bilimlerde de büyük şeyler bıraktılar Yunanlılar.

Ve hâlâ her hekim, fakülteyi bitirirken, Hipokrates'e mal edilen bir andı içer. Tutar, tutmaz o ayrı. Ama ant onun andı.

İkinci olarak, Yunan bilimsel düşüncesi, doğa olaylarının incelenmesinde büyüden kendini kurtarmış olmakla yani "akılcı" olmakla da Batı'ya örnek oldu. Gerçekte, doğa olaylarının "belli kanunlara" bağlı olduğunu, doğa düzeninin "anlaşılabilir" oluşunu ve insan aklının da bu konuları bulabileceğini, Yunan bilimsel düşüncesi ortaya koydu ilk önce.

Edebiyat ve sanat

Batı edebiyatına örneklik eden temel ve ölümsüz eserleri Yunanlılar yarattılar:

Trajedi ve komedisi ile tiyatro, Yunanlılarındır. Rönesans'ta ve ondan sonra olduğu gibi, bugün bile, eski Yunan tiyatrosunun büyük yazarları, Aiskhylos, Euripides, Sofokles, Aristófanes gıpta ve esin konuşudurlar.

Tarih, Yunanlılardan önce, bir ad ve kronoloji listesinden başka bir şey değildi. Herodotos, bugün bile "tarihin babası" diye anılıyor. Tukidites, eleştirici tarihin kurucusu olmak onurunu bugün de taşıyor.

Destanda, Homeros'un Uy ada ile Odysseia' sı, Batı kültürünün bugün de temel eserleri arasında.

Lirik şiirde, Safo, hâlâ büyük bir zevkle okunur durur.

Masalda, Aisopos'un yüceliği ve La Fontaine üzerindeki büyük etkisini bilmeyen çok azdır.

Hitabet sanatını da Yunanlılar yarattılar. Büyük hatip Demostenes'in bıraktığı söylevler, bugün de kompozisyon ve hitabet örnekleri arasında.

Hele eski Yunan'ın mitolojisi, yalnız o uygarlığın edebiyat ve sanatına değil, yüzyıllarca Batı edebiyat ve sanatına da esin kaynağı oldu ve olmakta.

Yunan sanatı mimarlıkta ve özellikle heykelde öylesine şaheserler yarattı ki, Batı'nın etkilenmemesi olanaksızdı bunlar karşısında. Özellikle Rönesans'ta, Yunan sanatının etkisi kesindir. Fidias'ın ve Praksiteles'in eserleri, yüzyıllarca güzelliğin kanunlarını temsil ettiler. Yunan sanatındaki soyluluk, ahenk ve denge, Batı sanatında sanatçıların ülküsü oldu yüzyıllarca.



Ama Yunanlıların, Batı kültürünü -belki de- en çok etkiledikleri alan felsefedir.

Felsefe, aslında eski Yunan'da başlamıştır; kelime de oralı. Gerçekten, felsefenin yanıtlamaya çalıştığı, "evrgjıin temeli ve kaynağı nedir?", "insan yaşamının anlamı ve amacı nerededir?" gibi sorulan "akla" dayanarak yanıtlamaya çalışan ilk düşünürler Yunan dünyasında yetiştiler: Eski Yunan filozofları, dinlerin ve mitosların (söylencelerin), bu çeşit sorulara verdikleri yanıtlarla yetinmediler; "akla" dayanan yanıtlar vermeye çalıştılar. Oysa eski Doğu düşüncesinde, felsefe kendini dinden bütünüyle sıyırarak, yalnız akla dayanan bağımsız bir araştırma çabası olarak ortaya çıkamadı.



  • Yunan felsefesinin ilk döneminde ele alınan temel soru, doğanın nereden geldiği, varlıkların nereden ve nasıl türediği sorusu. Bu ilk dönemde, Yunan felsefesi doğaya yönelmiş ve doğanın sırlarını açığa vurmaya çalışan bir düşünce çabasıdır.

  • İkinci dönemde, özellikle Sokrates'le birlikte, "insan nedir?" sorusunun ve ahlak sorununun önem kazandığını görüyoruz. Felsefe insana yönelmiştir böylece. Yine aynı dönemde, Platon ve Aristoteles gibi filozoflarla, felsefe hem doğanın, hem insanın kavranılmasına yönelir, yani gerçekten evrensel bir bilgi olma amacını taşır.

  • Üçüncü dönemde ise, Stoacılık ve Epikurosçuluk akımlarıyla, felsefe, "erdemli yaşam nedir?" ve özellikle "insanın mutluluğu nerededir?" sorusuna yöneliyor.

  • Dördüncü dönemde, yeni bir dinle -yani Hıristiyanlıkla- karşı karşıyadır felsefe.

Batı'nın, Yunan felsefesinden etkilenmesi, giderek ona sahip çıkmasının sosyal nedeni ne?

Şu: Batı uygarlığını yaratan sınıf, yani burjuvazi, Rönesans'la beraber girdiği büyük uyanış döneminde, "iman ve otorite"nin yerine "akıl ve deney"i geçirecektir. Rönesans insanı -ileride göreceğimiz gibi- doğa ile kendisi ara-

sındaki bütün perdeleri kaldırarak, hem doğaya hem de kendisine yeni bir gözle bakmak, doğa ve insanı yeni bir gözle incelemek isteyen insandır. Böyle bir insanın, eğilimleri ile zıtlaşan "skolastik düşünce" ve onun temsilcileri -özellikle Kilise- ile daha iyi savaşmak için, ortaçağdan önce insanoğlunun bilgi ve kültür alanında yaratmış olduğu ürünleri arayıp bulması, ilgiyle karşılayıp benimsemesi doğaldı. İşte eski Yunan felsefesi, böyle bir gereksinme sonucunda, doğan yeni bir uygarlığın, yani Batı uygarlığının felsefi düşüncesinin kaynakları arasına girdi pek haklı olarak.

Daha doğru bir deyişle, başlıca kaynağı olup çıktı.

DAHA ÇOK BİLGİ



Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, 2. Bası, İstanbul, 1978.

Suat Yakup Baydur, Hellen-Latin Eski Çağ Bilgisi, İstanbul, 1948.

John Bury, Düşünce Özgürlüğünün Tarihi (çev. D. Bartu), İstanbul, 1978.

Gilbert Murray, Yunan Medeniyeti Niçin Ebedidir? (çev. Osman Derinsu), İstanbul, 1940.

OKUMA


YUNANLILARA EN ÇOK NE BORÇLUYUZ?

Uygarlığın Yunanlılara en çok hangi bakımdan borçlu olduğu sorulunca, her şeyden önce ve en doğal olarak, onların edebiyat ve sanattaki yüksek başarıları akla gelir. Fakat bu soruya, Yunanlılara karşı en derin şükran borcumuz, onların düşünce ve tartışma özgürlüğünün ilk yaratıcıları olmalarından dolayıdır, yanıtı verilirse daha doğru olur. Çünkü düşünce özgürlüğü, onların yalnız felsefi düşüncelerinin, bilim alanındaki görüşlerinin, siyasal kuramlardaki denemelerinin ana koşulu olmakla kalmamıştır. Edebiyat ve sanatta erdikleri yüksek aşamanın da başlıca koşulu olmuştur. Örneğin, Yunan edebiyatı yaşamın özgürce eleştirilmesi olanağından yoksun kalsaydı, bu üstünlüğüne eremezdi asla. Fakat onların yarattıkları yüksek eserler bir yana bırakılsa, hatta onlar insani faaliyet alanının büyük bir bölümünde ortaya koydukları akla hayret verecek şeyleri yapmamış olsalardı bile, sadece özgürlük ilkesini kabul etmiş olmaları ile de insanlığın velinimetleri arasında en yüksek mertebeye çıkabilirlerdi; çünkü insanlığın ilerleyişinde en büyük adımlardan biri o ilkedir...

Klasik eski tarihi -eski Yunan tarihi kastediliyor- toptan bir bakışla gözden geçirirsek, düşünce özgürlüğünün, o devirlerde bir çeşit solunan hava gibi olduğunu görebiliriz. Bu özgürlük o kadar doğal sayılırdı ki, hiç kimse onunla uğraşmazdı. Gerçi, Atina'da yedi sekiz düşünür inanç ayrılığından dolayı cezaya uğradı. Fakat bunların birkaçının, belki de çoğunun cezaya uğramasında inanç ayrılığı bir bahaneden ibaretti... Eğitim görmüş Yunanlılar, hep hoşgörü sahibi insanlardı; çünkü aklın dostu idiler. Ve ondan üstün hiçbir otorite tanımazlardı. Düşünceler zorla değil, kanıtlama ve tanıtlamayla kabul ettirilirdi; hiç kimseden, "Gökler Saltanatı"na küçücük çocuklar gibi inanıverme- si ya da zekâsını -yanılmazlığı ileri sürülen- bir otorite önünde secde ettirmesi istenmezdi...

(John Bury, Düşünce Özgürlüğünün Tarihi, çev. D. Bartu, İstanbul, 1978)

SORULAR


  1. Yunan uygarlığı Batı'yı kaç yoldan etkiledi? Bu yollar içinde Arapların bir rolü olmuş mudur? Olmuşsa nasıl?

  2. Yunan uygarlığı, Batı'yı hangi alanlarda etkilemiştir?

  3. Eski Atina demokrasisinin nitelikleri nelerdir? O demokrasinin bu nitelikleri taşımasının başlıca nedeni nedir?

  4. Yunan bilimsel düşüncesinin ana niteliği nedir? Yunan bilginlerinden kimleri tanıyorsunuz?

  5. Yunan edebiyatı ve sanatının Batı'yı etkileme gücü nereden geliyor? Yunan edebiyatçı ve sanatçılarından kimleri biliyorsunuz? Bunların başlıca eserleri ile, sanatlarındaki özellikleri belirtiniz. Ayrıca bunlar, Batı edebiyat ve sanatında kimleri, nasıl etkilemişlerdir? Örnekler veriniz.

  6. Yunan mitolojisinin büyük tanrıları ve kahramanlan arasında kimleri tanıyorsunuz? Yunan mitolojisini bilmenin yararları nelerdir?

  7. "Yunan düşüncesi" ile "Doğu düşüncesi" arasındaki temel fark nedir? Yunan felsefesinin gelişme aşamaları nelerdir? Rönesans'ın Yunan kültür ve felsefesini benimsemesinin nedeni nedir?

  8. Yunanlılara aslında en çok neyi borçluyuz? (Okuma parçasını okuyunuz.)

ROMA'NIN MİRASI

Yunan uygarlığını Batı'ya geçiren Roma, ona kendi katkısını da ekledi. Bu katkı, Batı uygarlığını oluşturan öğeler arasında.

Aslında, Roma'nın mirası -Yunan'ın mirası gibi- her alanda zenginlik gösteren bir nitelik taşımaz. Romalılar, bilimlerin gelişmesine pek az katkıda bulunmuşlardır; matematik olsun, doğa bilimleri olsun, tıp olsun Romalılara pek büyük şey borçlu değiller. Bu bilimlerde ya da teknikte, Romalıların hatırı sayılır herhangi bir buluşları gösterilemez. Romalılar, "Hellenistik" bilimi kabul etmekle yetinmişlerdir daha çok.

Ama buna karşılık, asker, idareci, büyük mimar ve büyük hukukçu idiler Romalılar. Onun içindir ki, Batı uygarlığının "fikrî" temelini Yunanlılar kurmuşsa, "idari ve hukuksal" temellerini de Romalılar kurmuşlardır hiç kuşkusuz.



Roma hukuku

Roma'nın büyük yeteneği, siyasal bir yetenekti her şeyden önce. Gerçekten, o dönemin pek ilkel olan ulaştırma ve haberleşme araçları göz önüne alınacak olursa, Romalıların, dil ve kültür bakımından birbirinden pek farklı onca kavmi, imparatorluğun o denli geniş sınırları içinde toplayıp yüzyıllarca yönetebilmek için büyük bir siyasal güce ve -o oranda da- maharete sahip bulunmaları gerektiği kolayca anlaşılır.

Roma'nın dünyaya egemen olmasını sağlayan bu siyasal yetenek yanımla, bir İkincisi hukuksal yeteneği idi.

Roma hukuku, ne bir kişinin ne de birkaç kişinin eseri, tersine, bu hukuk yüzyıllar boyunca gelişmiş ve bu geliş- me, Roma tarihi boyunca sürüp gitmiştir. Zaman zaman çeşitli toplamaların konusu olan bu hukuk kuralları, son olarak, büyük Bizans İmparatoru Iustinianus'un girişimiyle -İstanbul'da- toplanıp bir araya getirildi.



Roma'nın eski görkeminin bilinç ve heyecamna sahip bir imparator olan -ve M.S. 527'den 565 yılına değin hüküm süren- Iustinianus, eski imparatorluğu yeniden kurmak arzusundaydı. Bir süre yaptığı başarılı savaşlarla -bir ölçüde- gerçekleştirmişti de bu emelini. Roma hukukunun, eski Roma'nın yarattığı en büyük eserlerden biri olduğunu biliyor ve bu hukuka karşı büyük bir hayranlık besliyordu. Kendi girişimi üzerinedir ki, yüzyıllar boyunca işlenip gelişmiş olan Roma hukuku kaynakları, yani Romalı hukukçuların eserleri ile imparator kanunları, birkaç külliyat halinde bir araya toplandı. Biz, Iustinianus'un bu külliyatının bütününe -"medeni hukuk külliyatı" anlamına gelen- "Corpus Iuris Civilis" diyoruz. Iustinianus'un gerçekleştirdiği bu eserin büyük önemi, Roma hukukunu gelecek kuşaklar için korumuş ve saklamış olmasıdır.

Roma hukukunun modern dünya üzerindeki etkileri de bu sayede olabilmiştir ancak.

Bu eser, 12. yüzyıldan başlayarak, İtalya'da Bologna Üniversitesi'nde, derin incelemelere ve çalışmalara konu oldu. Asıl metinleri "glossa" denilen haşiyelerle yorumladıkları için glossator adı ile anılan bilginler, öğretimlerini bu metinler üzerine yaptılar ve bir süre sonra öteki İtalyan üniversiteleri ile başka ülkelerdeki üniversiteler de aynı yolda hareket ettiler. Ortaçağın sonlarına doğru, bu Roma hukuku öğretimi, Bologna'daki beşiğinden çıkarak Batı Avrupa ülkelerine ve oradan da -gün geçtikçe daha geniş ölçüde- bütün dünya ülkelerine yayıldı.



Roma hukukuna gösterilen bu yakın ilginin ve onun gitgide yaygınlaşmasının altında, Batı'da o sıralarda doğan kapitalizm büyük rol oynamış olsa gerek. Roma hukukunun birçok ilkeleri, özellikle mülkiyetle ilgili kuralları kapitalizme uygun düşüyordu çünkü.

Roma'nnı mirasçıları

Batı'da Roma'nın mirasçıları kimler olmuştur?

Roma İmparatorluğu'nun yayılmış olduğu sınırlar içinde yaşayan her halk, Roma'nın damgasını aynı derecede taşımamıştır. Roma'nın mirasını temsil etme bakımından, ülkeler birbirinden ayrılıyor:


  • Önce, imparatorluğun doğu ülkeleri Yunan etkisinde olup, Roma'nın damgasını taşımaz: Romalılar o ülkelerde, yalnızca "Hellenistik" fethinden sonra da devlet örgütünün ve kültür çevrelerinin dili olmakta devam etmiştir.

  • İmparatorluğun batı bölümünde, Kuzey Afrika, önce Vandallar, sonra da Araplarca istila edilmiş ve sonuçta İslam uygarlığına girmiştir. Fas'tan Tunus'a değin, Roma'dan kalan izler, yığınla anıtın yıkıntılarıdır yalnızca. Bunun gibi, imparatorluğun batısında, İngiltere, Ren ülkeleri, Güney Almanya ve Avusturya'da, Roma etkisini sürdürmüştür.

Egemen duruma geçmese bile.

  • Roma'nın gerçek mirasçıları, Italyanlar olmuştur doğallıkla. Bunun gibi, dilleri Latinceden gelen bazı halkları da Roma'nın mirasçıları arasında saymalı: Rumenler, İspanyol- lar, Portekizler, Belçikalılar, İsviçreliler ve özellikle Fransız- lar böyledir. Avrupa'nın Latin halkları adı verilir bunlara.

Son olarak, Roma İmparatorluğu'nun sınırları içinde doğup gelişmiş Katolik Kilisesi gelir ki, Roma'nın damgasını uzun zaman korudu. Gerçekten Roma, Katolik Ki- lisesi'nin merkezidir. Bu Kilisenin dili bugün de Latince- dir; duasını ve ayinini onunla yapar. Ve bugün de, Avrupa'da Katolik halkın çoğunlukta olduğu ülkeler, vaktiyle Roma İmparatorluğu içindeydiler.

Roma'nın etkisine bir örnek: Fransa

Roma'nın gerçek mirasçısı İtalya'dan, ileride Rönesans bölümünde bahsedeceğiz. Burada, onun bir başka mirasçısı olan Fransa üstünde duralım biraz.

Fransızlar, ırk bakımından, Romalılardan çok Galya- h'ların (Gaıılois) çocuklarıdır. Ne var ki, Fransız kültürü Roma uygarlığından doğmuştur bir bakıma.

Gerçekten Romalılar, Galyalı'lara, kentlerde toplaşmayı öğrettiler. Fransa'da, birçok büyiik kenti, Romalılar kurmuşlardır. Belediyeciliği öğreten Romalılardır. Romalılardan kalan karayollarının, çeşitli anıtların, su yollarının, tiyatroların, hamamların yıkıntıları, Roma'nın kuruculuğunun canlı örnekleridir. Fransa'ya Roma'dan kalan büyük miraslardan biri de, hukuktur: Fransa'nın güneyinde, 1789 Devrimi'ne dek uygulanan hukuk, Roma hukuku idi. Devrim'den sonra yapılan ve bugün de yürürlükte olan Fransız Medeni Kaııunu'nda, Roma hukukunun birçok kurum ve hükümleri korunmuştur.

Roma tarihi, edebiyatı ve sanat eserleri, Fransa'yı sürekli etkilemişlerdir. Özellikle bazı dönemlerde çok canlıdır bu etki.


  • Politikada, Roma İmparatorluğu'nda olduğu gibi, tek bir hükümdarın otoritesi altında birleşmiş, aynı uygarlığa sahip geniş bir imparatorluk düşüncesi, ortaçağda Charlemagne ile Kutsal Roma-Germen İmparatorlu- ğu'nun kurucularının ülküsü oldu.

Daha sonra da Napolyon'un.

Fransız devrimcileri, Roma Cumhuriyet rejimi ile Ro- ma'yı Etrüsk despotlarından kurtaran Brutus gibi kahramanlara karşı büyük bir hayranlık duymuşlardır. Plutar- kos'un bahsettiği Roma yurtseverliği ve erdemleri ile Gracchus'lar ve onların ünlü toprak kanunu için de. Hele, Roma Cumhuriyet döneminin özgürlük ideali, onları büyüleyen şeyler arasındaydı.



  • Edebiyat ve sanatta, Roma'nın etkisi, özellikle 16., 17. ve 18. yüzyıllarda büyük olmuştur:

Gerçekten 16. yüzyılda, Fransız Rönesaıısı, esinlendiği İtalyan Rönesansı gibi -kısmen de olsa- Yunan ve Latin yazarlarının eserleri ile, eski Roma anıtlarının öykünmesinden doğmuştur.

XIV. Louis zamanında, Fransa'nın büyük klasik yazarları, Boileau, Molière, Corneille, Racine, eski Romalı yazarlardan esinlenmişlerdir. Kahramanlarını bile Romalılardan seçmiştir kimisi.

18. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle Herculanum ve Pompei gibi eski Roma kentlerinde yapılan kazılardan sonra, eski Roma eserleri için bir merak ve giderek bir tutkunluk başlamıştır ki, ta Napolyon döneminin sonlarına

değin sürecektir bu. Paris'teki birçok anıt, ünlü Zafer Takı, Madeleine Kilisesi işte bu dönemin ürünleridir.

Büyük ressam David'in kimi tabloları da.

Özetle, eski Roma, Fransız kültüründe yaşamını sürdürür gider. Latince, öğretimde bugün de önemli bir yer tutmaktadır.

DAHA ÇOK BİLGİ

R. H. Barrow, Romalılar (çev. E. Gürol), İstanbul, 1965.


Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   46




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə