16
min içerisinde doğup geliştiği için belirli bir ekonomik talebinin çok
net görünmemesi sebebiyle- İslam’ın teorik olarak kapitalist sistemle
çatışmadığını bile ileri sürer. Ona göre İslami ilkeler, son yüzyıldaki
liberal ekonomik yönelimi ciddi bir şekilde engellemediği gibi başka
bir yönelime gerçekten karşı koyan bir şeyi de ihtiva etmemektedir.
Rodinson, İslamiyet’le kapitalizm arasında temel bir zıtlık olduğu
görüşünü, ister iyi niyete isterse kötü niyete dayansın, -İslam dininin
teori de kapitalist üretim tarzına hiçbir itirazı olmadığı gerekçesiyle-
bir efsane olarak değerlendirir.
36
Gerçekten de o dönemde, bölgenin aktif kalkınma sürecine
girmesinde, yeni dinin çalışmaya ve dünyevi başarıya yönelik emir ve
tavsiyelerinin önemli bir payı vardı. Peygamberliğinden önce bir süre
ticaretle iştigal eden Hz. Muhammed, peygamber olduktan sonra da
ticareti teşvik etmeye devam etmişti. Servet edinme konusunda İs-
lam’ın sert doktriner tutumunun olmaması sebebiyle Abdurrahman
b. Avf, Osman b. Affan, Talha ve Zübeyr gibi ünlü sahabeden bazıları
Medine döneminde zamanla varlıklı kimseler haline geldiler. Onların
müteşebbis kimseler oluşlarında Mekke’deki alışkanlıklarına ilâveten
göçmenlik konumlarının da katkısı olmalıydı. Abdurrahman b. Avf’ın
Medine’ye geldiğinde hiçbir varlığı olmadığı halde çok cüzî bir nakitle
ticaret malı alarak hemen ticaret yapmaya başlaması anlamlıdır.
Müslümanlar, 622 tarihinde Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde
Muhacirler ile yerli Ensar arasında Hz. Peygamber kardeşlik akdi
gerçekleştirmişti. Bu çerçevede, Abdurrahman b. Avf ile Ensar’ın en
zengini Sa’d ibnu’r-Rabî’ kardeş olarak eşleşmişti. Sa’d, kardeşliğin
ve dostluğun gereği olarak malının yarısını kendisine teklif etmesine
rağmen Abdurrahman’ın bunu kabul etmemesi ve “Burada ticaret
yapılan bir çarşı var mı?” diye sorarak yolunu öğrendiği Kaynuka
çarşısında ticaret yapması (Buhari, Büyu’, 34/2), önemli bir göster-
gedir.O çok geçmeden başarılı bir işadamı olarak Medine’nin gıda ve
diğer ticaret emtiasını tedarik eden başta gelen tüccarlarından biri
haline geldi. İbn Kesir’in verdiği bilgiye göre, çok da hayırsever bir
kimse olan Abdurrahman b. Avf, bir gün şehre gelen 700 bineklik
gıda maddesi yüklü kervanını sadaka olarak dağıtmıştı.
Kısacası İslam, bedevi silahşorların değil, şehirli orta sınıfların
dini olarak ortaya çıkmıştı.
“Namaz bitince hemen yeryüzüne dağılın ve Allah’ın fazlından (lütfundan)
arayın” (Cum’a, 62/10).
35
Rodinson, Maxime, İslamiyet ve Kapitalizm, çev. O. Suda, Gün Yay, İst. 1969,
s.43-44.
36
Rodinson, age, 207, 243.
17
3. İslam-Hazcılık İlişkisi
İslam’ın kadın ve cinsellik konusunda hazcı (hedonist) bir ah-
lâka sahip olduğu görüşü, aslında geleneksel oryantalistik bir söy-
lemdir. Weber, İslam’ı ganimet, fetih ve cinsel arzularını tatmin bek-
lentisiyle motive edilmiş disiplinli savaşçılardan oluşan bir bedevi
silahşorlar dini olarak nitelerken; İslam’da ahiretin bile “askerlerin
nefsanî arzularının tatmin edildiği bir cennet olarak tasvir edildiği-
ni”
37
söylerken bütünüyle söz konusu oryantalist çerçevenin gözlük-
leriyle konuya bakıyor.
Oryantalizmin bu tür İslam suçlamasında, İslam Peygamberi ve
ilk Müslümanların Hz. İsa gibi ruhban bir hayat yaşamaması gerçe-
ğinin önemli bir etkisi olmalıdır. Nitekim Weber, “Kur’an’da Muham-
med, -perhiz, yakarma ve tövbeyle uyumlu olduğu için asketizmi
tamamen değilse de- ruhbanlığın (monasticism) her çeşidini bütü-
nüyle reddeden bir kimse olarak gösterilir”,
38
diyerek sanki dünya-
dan elini eteğini çekmiş bir Peygamber görme arzusunu dile getiriyor
gibidir.
Weber’in kafasındaki İslam imgesi böyle olunca, Hz. Muham-
med’in bir kıniklik göstergesi olmaması için dağınıklıktan uzak, inti-
zamlı, insicamlı bir beden ve temiz giysi tavsiyesini, feodal statü an-
layışının bir belirtisi olarak –hiç kastedilmediği halde- “lüks giysi”
şeklinde algılıyor. Oysa bir feodal statü göstergesi olduğu gerekçesiy-
le, Weber’in yadırgadığı bedene ve dış görünüme gösterilen ihtimam
ve özen, bir Müslüman açısından, iç görünüm kadar olmasa bile,
‘iç’in aynası olduğu düşüncesiyle önemlidir.
İslâm peygamberi ruhbanlık tarzı bir hayatı çağrıştıracak her
çeşit eylemden uzak durulmasını, kendi bedeniyle barışık bir yaşam
sürülmesini salık vermiştir. İlk dönem oryantalist metinlerin İslâm'ı
tam bir hedonizm zeminine ilişkin tasvirlerinin, temel İslami kaynak-
larda buldukları hayat tarzına veya kendi bedeniyle barışık yaşamayı
salık veren ahlâkî söyleme dayandığı söylenebilir. Esasen, Mekke'de
ilk çağrılarını yaptığı andan itibaren Peygamberin ilk karşılaştığı tep-
kilerden biri, kendisinin de nihayetinde sokakta yürüyen, kendileri
gibi yemek yiyip konuşan, bir beşer olmasına ilişkindi.
Ülgener’in yorumuyla Weber, “İlk Mekke devrinde dünya hazla-
rına kapalı, perhizkâr bir topluluğun her haliyle öbür dünyaya
(ahirete) yönelik din anlayışının, 'Medine'ye ayak bastıktan sonra,
yerini dünya malına ve nimetine açık (...) sınıf ve statü farklarına
dayalı bir Savaşçılar Dini”ne bıraktığı kanısındadır.
39
Ancak İslami
37
Weber, Economy and Society, 625; The Sociology of Religion, 262-264.
38
Weber, Economy and Society, 624.
39
Ülgener, age, 52.
18
kaynaklar, Hz. Muhammed döneminde Medine’deki Müslüman top-
lumun, lüks ve sefahat içerisinde değil, düşman saldırılarından kay-
naklanan savaşlar nedeniyle önemli sıkıntılar içerisinde olduğunu
belirtir. Özellikle muhacirler –ki onlar, tüm taşınmaz mallarını Mek-
ke’de bırakmak zorunda kalmışlardı- iktisadi hayata sıfır noktasın-
dan başlamış olmaları nedeniyle büyük zorluklarla karşılaşıyorlardı.
Hz. Peygamber’in açlığını bastırabilmek amacıyla, zaman zaman kar-
nına taş bağlaması ya da diğer Müslümanların gündelik yaşamların-
da görülebilen diğer örnekler onların karşılaştıkları sıkıntıların şidde-
ti hakkında bir fikir verebilir. İslam öncesinde Mekke’de varlıklı bir
aileye mensubiyeti ve yakışıklılığıyla dikkati çeken genç Mus’ab b.
Umeyr, öyle bir yoksulluk içindeydi ki, Uhud’da şehid olduğunda
dostları, üzerindeki elbise parçasını (izar-gömlek) açıkta kalmaması
için göğsüne doğru çektikleri zaman dizleri açılıyor; dizlerine çektik-
lerinde de bu defa göğsü açıkta kalıyordu.
40
Mekkeli müşriklerin baskısı ve onlarla arada bir yapılan savaş-
lar, güçlük ve sıkıntıların şiddetini daha da artırmıştı. Yetimlerin
korunmasına dair ayet ve hadislerdeki tavsiyelerin sıklığı, savaşlarda
babaları şehid olan yetim çocukların bakım sorunlarının bulundu-
ğunu akla getirmektedir. Özellikle babaları ve birinci dereceden ya-
kınları olmayan genç kızların sorunları daha ciddi olmalıydı. Böyle
bir atmosfer içinde Hz. Peygamber ve arkadaşlarının masivaya değer
vermedikleri son derece sade yaşadıkları bilinmektedir. Zühd hayatı
ve takva, o dönem Müslüman toplumunu belirleyen genel özelliktir.
41
Hatta Peygamber’in uyarısına muhatap olacak kadar zühd hayatını
ileri durumlara taşıyanlar bile olurdu. Hz. Muhammed hiç ara ver-
meden oruç tutmak, bütün gece namaz kılmak ve hiç evlenmemek
isteyenlere izin vermemiştir (Buhari, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 1).
Turner’ın ifadesiyle;
Weber’in bu olgusal bilgilere ve çağdaş Kur’an yorumlarına hiç
girmemiş olduğunu belirtmek yerinde olur. Bunlar kesinlik de-
recesinde doğruysa, Weber İslam’ı anlamaya çalışırken kendi
metodolojik ilkelerine başvurmadığı için haklı olarak eleştirilebi-
lir. İslam’ı anlamak, iddialarını ciddi biçimde ele almakla ve ilk
dönem İslam’ını kendi terimleriyle yeniden kurmaya çalışmakla
başlar”.
42
Kısacası, tarihsel sosyal uygulamalarda kimi zaman farklılıklar
görülse de İslam, ruhbanlığı cesaretlendirmemiş; kadın-erkek birlik-
40
Köksal, age, 3/216.
41
Demirci, Mehmet (1987), “Zahitlik Nedir, Dünya-Ahiret Dengesi Nasıl Kuru-
lur?”, İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Dokuz Eylül Üniversitesi Yay, İzmir, s.110.
42
Turner, age, 36.
19
teliğini hayatın normal bir akışı olarak görmüş ve meşru cinsellikleri
engelleyici bir tutum içerisine girmemiştir.
4. Weber’in Kendi Yöntemiyle Çelişkisi
İslam’a dair değerlendirmesinde Weber’in, “verstehende” adını
verdiği açıklayıcı sosyolojik yönteminden bilinçlice ayrıldığı söylene-
bilir. Weber bununla her failin (aktör), bir anlam ve niyet içeren sos-
yal eylemine kendi verdiği öznel anlamı kavramayı amaçlamıştı. Her
ne kadar sosyoloji, faillerin kendi dünyaları hakkındaki iddialarını
betimlemekten daha çok şey yapmayı istediği için, verstehende yeter-
li bir sosyolojik program olmasa da, fenomenolojik yorumlamada
faillerin kendi niyetlerini açığa çıkaran öznel ifadeleri önemlidir. O,
İslam söz konusu olduğunda, iman ediminin özneleri olan Müslü-
manların kendi öznel ifadeleri ve algıları için temel İslami kaynaklara
başvurmayı hiç düşünmemiş ve kafasında kurguladığı İslam “ideal
tip”inden yola çıkarak tek yönlü (monolitik) ve bütünüyle sosyolo-
jizmden ibaret görünen bir İslam tanımı yapmıştır.
Bu, onun ve toplumsal eylemlerin doğru ve kolayca anlaşıla-
bilmesi için başvurduğu “ideal tip” yönteminin de gerçek durumla
örtüşme sorununun olduğunu göstermiştir. Gerçekte Weber’in, bir
ideal tip olarak soyut İslamî güdülenme (motivasyon) hakkında ko-
nuştuğu söylenemez. Onun İslam hakkındaki iddiaları önyargılardan
ya da en azından güvenilir veriye dayanmayan yorumlardan oluş-
maktadır. Dolayısıyla sosyolojiye önemli açılımlar kazandıran
Weber’in, bu konuda tutarlılık sorunuyla malul olduğu söylenebilir.
Turner, Weber’in metodolojik çelişkisine ilâveten, İlk İslâm’a hâkim
olan güdüleri yorumlarken onun hayli zayıf kaldığını ve -Avrupa üs-
tünlüğü dönemine kadar, Hıristiyanlık için başlıca askeri ve ahlâki
tehdit oluşturan- İslam’a karşı on dokuzuncu yüzyıl ve daha öncesi-
nin bütün ideolojik önyargılarını yansıtan “kişisel husumet ve düş-
manlık duygusu” içinde bulunduğunu da ileri sürüyor:
Weber’in, ilk İslâm’a hâkim olan güdüleri yorumlarken hayli
zayıf kaldığı konusunda şüphe yoktur. “Economy and Society”’nin
İslâmla ilgilenen paragrafları akla kişisel husumet ve düşmanlık geti-
riyor. Bir İslâm eleştirisi olarak Weber’in sosyolojisi on dokuzuncu
yüzyıl ve daha öncesinin bütün ideolojik önyargılarını yansıtır. Avru-
pa üstünlüğü dönemine kadar İslâm, Hıristiyanlık için başlıca bir
askeri ve ahlâki tehdit oluşturuyordu. Çünkü İslâm, Hıristiyanlık
inancının güçlü ve etkin bir alternatifi idi. İslâm’ın yayılmasını açık-
lamak için Hıristiyan teoloji, İslâm’ın başarısını, Müslümanların şid-
detinin, şehvete düşkünlüğünün ve hileye başvurmalarının ürünü
olduğunu gösteren savunmacı bir kuram geliştirdi. İslâm ve Hıristi-
yanlık arasındaki ekonomik ve askeri dengenin değişmesiyle İslâm’ın
20
kötülüğü ile ilgili ortaçağ teorisi de değişti, ama altında yatan tutu-
culuk ve cinsellik temaları varlığını sürdürdü.
43
Marksist bir sosyolog olması nedeniyle, Weber’e karşı Turner’ın
özel husumetinin bulunduğu ileri sürülebilse bile onun bu pozisyo-
nu, bize göre, Weber’in İslam pozisyonundan daha sübjektif değildir.
Weber’in İslam’a ilişkin önyargılı tutumunu Ülgener şöyle eleştirir:
Max Weber ki sosyal ilimlerde sübjektif değer yargılarından
uzak durmanın gereğine belki herkesten daha fazla inanmış, hele
mukayeseli din araştırmalarında taraflardan birinin hafife alındığı
izlenimini yaratabilecek tasvirlerin tehlikesine dikkati çekmiş bir
düşünür. Buna rağmen, İslam üzerine söylenenleri gözden geçiren
tarafsız bir okuyucu, ortalama Batılının o konuda acele ve –daha
kötüsü- taraf tutan yargılarının burada da ne derece işin içine ka-
rışmış olacağını sormakta elbette haksız sayılmayacaktır.
44
Aslında Weber, kendi kültür ve toplumunun dışında yetersiz
çevirilere dayanarak ortaya attığı görüşleri için güvenilir kaynak ve
veri sıkıntısı yaşadığını kendisi de itiraf etmektedir. Araştırmaları,
kendi ifadesiyle, “bilhassa Asya ile ilgili bölümleri, ancak geçici bir
karaktere sahiptir. Son ve kesin sözü söylemek ancak uzmanlara
düşer”.
45
Belli ki Weber tahlilinde İslam, zincirin en zayıf halkasıdır. Va-
rılan sonuçların çoğu –dağınıklığı bir yana- acele ve tek yanlı hü-
kümlerden öteye gitmiş sayılamaz. İslam konusunda onun tek yanlı-
lığı, esasında, diğer bazı batılı tarihçi ve araştırıcılar ile paylaştığı
ortak noktadır.
46
İslâm’la ilgili olarak Weber, kendi metodolojik ilke-
lerini (verstehende) yine kendisi yıkarak ilginç bir tutarsızlık sergile-
miştir. Turner’ın söylediği gibi, Weber’in İslam hakkındaki tutum ve
yorumunun, onun “Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu”nda geliş-
tirdiği Kalvinizm teziyle çok zayıf bir bağlantısı vardır. Saltanata da-
yalı patrimonyal hâkimiyet ve feodalizme dayanan Weber’in İslam
görüşü, pratikte Marks’ın sosyolojisiyle uygunluk arz eder.
47
Halbuki
o, İslam söz konusu olmadığında, indirgemeci bir durumu benimse-
me izlenimini verecek tarzda dini, sırf “sosyal” ya da “hınç” ve “mah-
rumiyet” gibi psikolojik faktörlerle irtibatlandırma fikrini benimse-
mez. Her fırsatta Comte, Durkheim ve benzerlerine ait sosyolojik
yaklaşımın, dini bütünüyle açıklayamayacağını belirtir. Dinî düşün-
43
Turner, age, 8, 140.
44
Ülgener, age, 125.
45
Ülgener, age, 126.
46
Ülgener, age, 49.
47
Turner, age, 8.
21
cenin, sadece maddi durum ve sosyal grup çıkarlarının yansıması
olduğu tezini reddeder.
48
SONUÇ
Weber İslam’a ilişkin az ve dağınık değerlendirmelerinde, tek
güdüsel dili “askeri güdüler” olan İslam’ın, şehirli aydınların değil
ganimet, fetih ve cinsel arzularını tatmin beklentisiyle motive edilmiş
disiplinli savaşçılardan oluşan bir bedevi silahşorlar dini olduğunu;
ilk Müslümanların İslâm’a bağlılıklarının ya ganimet beklentisiyle ya
da askeri tehditlerle sağlandığını ileri sürer.
Oryantalizmin tipik uzantısı olan bu bakış açısı, İslam’ı bir
yandan kadın, lüks ve mal-mülk konusundaki ahlâkını da tamamen
hazcı (hedonist) bir ahlâk olarak nitelerken, diğer yandan üretim
verimliliğine sahip ekonomik bir modelin, çeşitli nedenlerle, Çin ve
Hindistan gibi, İslam toplumlarında da yer edinemediğini iddia eder.
Weber’in İslam’a karşı olumsuz tavrı, o kadar ileri boyutlara
ulaşır ki, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in temiz, insicamlı bir
beden ve giysi tavsiyesini, kastedildiği bağlamdan kopartarak, feodal
statü anlayışının bir belirtisi ve lüks yaşayış tarzı olarak algılıyor.
Weber’in İslam eleştirisi, kendi metodolojik ilkeleriyle bile ters
düşen çelişkilerden ve önyargılardan dolayı ciddi boşluklar içerdiği
için, bunlar Batı’da ve İslam dünyasında verimli bir tartışma zemini
içerisinde cevaplandırılmaya çalışılmıştır. Onun İslam toplumlarının
geri kalmışlığının kaynağı olarak İslami ilkelerin sosyo-ekonomik ve
kültürel rasyonellikten uzaklığına dair suçlamasının ilk ciddi eleştiri-
si, Rodinson tarafından yapılmıştır. Rodinson doğrudan Weber’i mu-
hatap almamış olsa bile, İslam’ın diğer birçok dine göre ticari aktivi-
teye daha taraftar göründüğünü, geri kalmışlığın nedeninin ise dinî
değil, Batı emperyalizminden kaynaklanan siyasal faktörler olduğu-
nu ileri sürer.
Sosyolog Bryan Turner ise Weber’i eleştirirken kendi yöntemine
uymayan bir sosyolog olarak onun tarihe geçtiğini açıkça belirtir ve
kendisini İslam karşısında asırlardır yenik duruma düşmüş olan
Batı uygarlığının bir mensubu olarak kişisel husumet ve düşmanlık
duygusuyla hareket etmekle suçlar.
Sonuçta Weber’in, bilim adamının sahip olması gereken asgari
nesnellikten İslam konusunda büyük ölçüde uzaklaştığı ve üst yapı
kurumlarını alt yapının bir yansıması ya da üretimi olarak gören
genel Marksist varsayımı, kendi metodolojik ilkesi pahasına, İslam’a
uygulamaktan çekinmediği söylenebilir.
48
Weber, The Sociology of Religion, 115-117; Hamilton, age, 137.
22
KAYNAKÇA
Aktay, Yasin, “İlahiyat Sosyolojisi: Bir Sosyal Değişim Dinamiği Ola-
rak
İlahiyat Sorunu”,
http://www.bilkad.org/content/view/58/29/ (27.11.2008)
Aron, Raymond, Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, (çev. Korkmaz
Alemdar), Bilgi Yayınevi, Ankara, 1986/1989.
Arslan, Mahmut (2000), “A Cross-Cultural Comparison of British and
Turkish Managers in Terms of Protestant Work Ethic
Characteristics”, Business Ethics: A European Review, Vol.9,
No:1, January.
Demirci, Mehmet (1987), “Zahitlik Nedir, Dünya-Ahiret Dengesi Nasıl
Kurulur?”, İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Dokuz Eylül Üniversite-
si Yayınları, İzmir, s. 105-128.
Durkheim, Emile (1992), İntihar, (çev. Özer Ozankaya), İmge
Kitabevi, Ankara.
Esad, Mahmud, İslâm Tarihi, Tarih-i Dini İslâm, (sadeleştiren
A.L.Kazancı ve O. Kazancı), Marifet Yayınları, İstanbul, 1984.
ez-Zebidi, Zeynü’d-din Ahmed b. Ahmed (1972), Sahih-i Buharî Muh-
tasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, çeviri ve yorum: Kâ-
mil Miras, DİB, c.9, Ankara.
Hamilton, B. Malcolm, the Sociology of Religion, Theoretical and
Comparative Perspectives, London and New York, 1995.
Hodgson, G.S. Marshall, İslâm’ın Serüveni, (çev. Ahmet Demirhan),
c.1, İz Yayıncılık, İstanbul, 1995.
İzutsu, Toshihiko, Kur’an’da Dini ve Ahlaki Kavramlar, çev. Selahat-
tin Ayaz, Pınar Yayınları, İstanbul.
Jennings, Ronald(1986), “Some Thoughts on the Gazi-Thesis,”
Wiener Zeitschrift fur die Kunde des Morganlandes, Vol. 76,
s. 151-161.
Kızılçelik, Sezgin, Sosyoloji Teorileri, c.1, Yunus Emre Yayıncılık,
Konya, 1994.
Köksal, M. Asım, İslam Tarihi, Hz. Muhammed (As.) ve İslamiyet,
Mekke Devri, İstanbul, 1981.
Kurt, Abdurrahman (2001), “Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yönden
İslam Öncesi Mekke Toplumu”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, c. 17, S. 2, s. 97-122.
Paden, E. William, Interpreting the Sacred, Beacon Press, Boston,
1992.
23
Robertson, Roland, “Din Sosyolojisinin Gelişimi”, M. E. Köktaş, Y.
Aktay (Ed.), Din Sosyolojisi, Vadi Yayınları, Ankara, 1998.
Rodinson, Maxime, İslamiyet ve Kapitalizm, çev. O. Suda, Gün Ya-
yınları, İst. 1969.
Rodinson, Maxime, Hazreti Muhammed, Sosyal Yay, İst.1994.
Swingewood, Alan, Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, (çev. Osman
Akınhay), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1998.
Turner, S. Bryan, Weber and Islam, London, 1974; Türkçesi, Max
Weber ve İslam, çev. Yasin Aktay, Vadi Yayınları, Ankara,
1991.
Ülgener, F.Sabri, Zihniyet ve Din, İslâm, Tasavvuf ve Çözülme Devri
İktisat Ahlâkı, Der Yayınları, İstanbul, 1981.
Watt, W. Montgomery, Hz. Muhammed Mekke’de, (çev. M. Rami Ayas
ve Azmi Yüksel), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayın-
ları, 1986.
Weber, Max, The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism, the
Relationships Religion and The Economic and Social Life in
Modern Culture, translated by Talcott Parsons, Charles
Scribner’s Sons, New York, 1958; Türkçesi, Protestan Ahlâkı
ve Kapitalizmin Ruhu, çev. Zeynep Aruoba, Hil Yayınları, İs-
tanbul, 1985.
Weber, Max, The Sociology of Religion, Translated by Eprahim
Fischoff, Beacon Press, Boston, 1963.
Weber, Max, Economy and Society, Guenther Roth and Claus Wittich
(Ed.), c.1, University of California Press, 1978.
Weber, Max, Sosyoloji Yazıları, haz. H.H. Gerth ve C. Wright Mills,
çev. Taha Parla, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986.
Dostları ilə paylaş: |