Tck tanitim semineri notlari



Yüklə 4,78 Mb.
səhifə122/127
tarix29.05.2018
ölçüsü4,78 Mb.
#46542
1   ...   119   120   121   122   123   124   125   126   127

GENEL GEREKÇE


Tarihsel gelişmeler, yönetimde gizliliğin uzun süre egemen olduğunu, günümüzde ise şeffaflığın önem kazandığını göstermektedir. Toplumsal denetim ve katılımın artırılması bakımından, kamu alanındaki sır kavramının yeni ve çağdaş bir anlayışla ele alınmasında zorunluluk bulunmaktadır. Demokratik ülkelerde bilgi edinme özgürlüğü, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması bağlamında vazgeçilmez haklardan biri olarak kabul edilmektedir. Bu hak, birçok demokratik ülkede anayasal haklar arasında yer almıştır. Şeffaflık uluslar arası düzeyde ilk kez Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirisinin 19 uncu maddesinde iletişim özgürlüğü alanında ifade edilmiştir. Birleşmiş Milletler 1000 Yıl Bildirgesi(Eylül 2000) ve Avrupa Temel Haklar Şartında da(Ekim 2000) belgelere ulaşma özgürlüğü, halkın bilgi alma hakkını güvence altına alma ödevinden söz edilmektedir. Bilgi edinme hakkının sınırı ise, Devlet sırrı ve bu bağlamda niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgilerdir. Bilgi edinme hakkı konusunda gerekli kolaylıkları ve şeffaflığı sağlamak, gereksiz gizlilik kültürüne son vermek yönünden Devlet sırları ve gizliliği alanının açık bir biçimde düzenlenmesinde yarar bulunmaktadır.

1982 Anayasasının 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasında düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin hangi amaçlar için sınırlandırılabileceği belirtilirken, amaçlardan biri “Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması” olarak gösterilerek devlet sırlarından söz edilmiştir. Yine 28 inci maddenin beşinci fıkrasında Devlete ait gizli bilgilere ilişkin her türlü haber veya yazı yazanların, bastıran ve basanların, bunları başkalarına verenlerin bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu tutulacakları açıklanmıştır.

Anayasadaki bu maddeler dışında çeşitli kanun ve düzenleyici işlemlerde de Devlet sırrı ve gizliliğiyle ilgili hükümler yer almakta ise de, bu hükümlerde Devlet sırlarının hangi usul gereğince belirlenip belirtileceği, hangi hususların Devlet sırrı teşkil edeceği, Devlet sırrı olgusunu belirlemeye yetkili makam ve mercilerin hangileri olduğuna dair yeterli açıklığa rastlanmamaktadır. Bu nedenle Türk Ceza Kanununun konuyla ilgili hükümlerinin uygulanmasında zorluklarla karşılaşıldığı gibi, basın ve yayın araçlarıyla Devlet sırrı niteliğindeki konulara ilişkin olarak yapılan yayınlar sonucu Devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları bakımından ciddi tehlikeler ortaya çıkmaktadır.

Devlet sırları ve gizliliğiyle ilgili olarak mevzuattaki bu yetersiz düzenlemeler, konunun bir özel yasada ayrıntılarıyla düzenlenmesini gerekli kılmaktadır. Ayrıca, günümüzde Avrupa Birliği mevzuatıyla uyum sağlamak, şeffaf, denetlenebilir, demokratik bir yönetimin sağlanması, Devletle vatandaşın menfaatlerinin uzlaştırılması, ayrıca bireyin bilgi edinme hakkının sağlanması hususlarında Devlet sırları ve gizlilik kavramlarına açıklık getirilmesi zorunluluğu hasıl olmuştur.

Devlet sırrına ilişkin alanı mevzuatla düzenleme yoluna gidilirken, elbette ki, Devletin meşru hakları ve demokratik kurumların korunması ilkesi göz ardı edilmezken vatandaşın bilgi edinme hakkının gereksiz kısıtlanmaması da ön planda tutulmalıdır. Diğer bir deyişle, kişi yararı ile toplum yararı dengede tutulmalı ve yalnız toplum yararının üstün tutulmasının gerektiği hallerde, o da demokratik bir toplumun zorunlu kıldığı ölçüde müdahalede bulunulmalıdır. Devlet sırrı ve gizliliği kavramları kolayca

tanımlanabilecek kavramlar olmadığı için, gereksiz yere genişletildiği takdirde bilgi edinme hakkının sınırları daralacağından, Devlet gizliliğinde bilginin özü itibariyle bu niteliği taşıması koşulu aranmalıdır.

Toplum için başta gelen yarar, Devletin güvenliği, milli varlığı, bütünlüğü, anayasal düzeni, iç ve dış menfaatlerini korumaktır. Sözü edilen kavram ve menfaatler, Devlete ait bazı bilgi ve belgelerin mutlaka gizli kalmasını gerektirir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ‘ifade özgürlüğü’ başlığını taşıyan 10 uncu maddesinde, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumda zorunlu tedbir niteliğinde olarak ulusal güvenlik ve ulusal yararlar gerektirdiğinde kısıtlanabileceği belirtilmiştir.

Diğer yandan, demokratik düzende aynı zamanda korunması gereken diğer bir değer de, vatandaşların, Devletin işlemleri, faaliyetleri hakkında bilgi sahibi olabilmek, haber alabilmek hak ve hürriyetleridir. Günümüzdeki yaklaşım, yönetimin bilgi verme ödevi ve bireylerin bilgi alma hakkının bir kanunla düzenlenmesi ve yine Devlet gizliliği kavramının tanımlanmasını zorunlu hale getirmiştir.

Devlete ait yararlar ile vatandaşların bilgi edinme hakkı bağdaştırılmak suretiyle bazı ülkelerde de (Örneğin İspanya gibi) Devlet sırları konusu ayrı kanunla düzenlenmiştir. Bu kanunlarda Devlet sırrı olabilecek hususların vasıfları tayin ve gerektiğinde tanımları verilmekte ve bu sırları tespit ve takdir edebilecek merciler kanun tarafından açıkça gösterilmekte, böylece idarecilerin takdirine göre gereksiz konuların sır haline getirilerek vatandaşın bilgi edinme hakkının kısıtlanması önlenmektedir.

Yukarıda sözü edilen her iki menfaati bağdaştırmayı hedef alan Tasarıda sır teşkil edebilecek hususlara ilişkin koşullar belirtilmiş, Devlet sırrına ve gizliliğe hangi kurum, kurul ve kuruluşların karar vereceğine dair düzenlemeler getirilmiştir. Bu düzenlemeyle aynı zamanda Türk Ceza Kanunu ve diğer bazı özel kanunlardaki konuyla ilgili kavramların da doğru uygulanmasına katkı sağlanmış olacaktır.

Tasarıda, ‘devlet sırrı’ ve ‘niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgeler’ biçiminde iki ayrı kavram temel alınmıştır. Doğrudan doğruya Devletin güvenliği, milli varlığı, bütünlüğü, anayasal düzeni, iç ve dış menfaatleri gibi olmazsa olmaz kavramlarla ilgili olarak yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları halinde tehlike yaratabilecek bilgi ve belgeler “Devlet sırrı” olarak kabul edilmiş; Devlet sırrı olmamakla birlikte yetkili makamlarca ya da özel kanunlarda veya yetkili olmayanlardan başkasının eline geçmesi halinde kişi, kurum ve kuruluşları zarara uğratabilecek bilgi ve belgeler de ‘niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgeler’ olarak tanımlanıp Tasarı kapsamına alınmıştır.

Tasarıdaki düzenlemeler Devlete ait sırlar ve yine kamu kurum ve kuruluşları gibi Devlet birimlerine ait gizliliklerle ilgili olup, gerçek kişilerle özel hukuk tüzel kişilerine ait gizlilikler bu Tasarı kapsamı dışındadır. Diğer bir deyişle Tasarı kamusal gizlilik alanını düzenlemektedir.

Tasarıyla, iç ve dış güvenlik,askerî ve siyasi alanlar dışında ekonomik alanlardaki Devlet sırları ve gizlilikler de kapsama alınmıştır. Koşullarının varlığı halinde Devlete ait bir kısım ekonomik bilgi ve belgeler de Devlet sırrı ya da gizlilik kavramları içersinde nitelendirilebilecektir.




MADDE GEREKÇELERİ
Madde 1 – Maddede Kanunun amacı belirtilmektedir.
Madde 2 – Maddede Kanunun kapsamı belirlenmektedir.
Madde 3 – Maddede bilgi ve belgelerin hangi hallerde Devlet sırrı olarak nitelendirilebilecekleri belirlenmiştir.

Buna göre, bilgi ve belgelerin Devlet sırrı olabilmesi için öncelikli koşul, bunların, Devletin güvenliği, milli varlığı, bütünlüğü, anayasal düzeni, iç ve dış menfaatleriyle ilgili olması, diğer bir koşul da, yetkili olmayan kişilerin eline geçmesi hâlinde yukarıda belirtilen hususlarda tehlike yaratabilecek mahiyette bulunmasıdır.

Maddede sözü edilen bilgi ve belgelerin kapsamı konusunda bir kuşku bulunmayıp bunlar, Devletin sahip olduğu her türlü veri ile yazılı, basılı veya çoğaltılmış dosya, evrak, kitap, dergi, broşür, etüt, mektup, program, talimat, kroki, plan, film, fotoğraf, teyp ve video kaseti, harita, bilgisayar hard diski, disketi ve kompakt disk gibi taşıyıcılar ve donanımlardır.

Donanım kavramı ise, bilgi ve haberin gizliliği dışında bu gizliliği muhafaza etmeye yönelik önlemler ve sistemler manzumesini ifade etmek için kullanılmıştır.

Maddenin ikinci fıkrasıyla, Millî İstihbarat Teşkilâtının üstlendiği görevin özelliği nedeniyle emsal yabancı istihbarat teşkilâtlarında olduğu gibi, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilâtı Kanununun 4 üncü maddesinde gösterilen görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgelerin, nitelikleri gereği Devletin güvenliği ile ilgili olması nedeniyle birinci fıkra kapsamında olduğu belirtilmiştir.

Madde 4 – Madde ile, Devlet sırrı olmayan ancak yetkili olmayanların eline geçmesi veya duyulması hâlinde , kişi kurum ve kuruluşları zarara uğratabilecek bilgi ve belgelerin anılan nitelikleri itibariyle gizli kalması gerektiği belirtilmektedir.

Bu kategoriye, askerî makamlar tarafından tesis olunan savunma ve askerî konulara dair işlemlerle ilgili bilgi ve belgeler, Devlet çapında veya kendi görev alanlarında istihbarat çalışması yapan kamu kurum ve kuruluşlarının bu görev ve faaliyetleriyle ilgili bilgi ve belgeler, Milli İstihbarat Teşkilâtının 4 üncü maddesi kapsamı dışında kalan ve niteliği gereği gizli kalması gereken tüm bilgi ve belgeler ile Devletin iç ve dış menfaatlerini yakından ilgilendiren ekonomik ve ticari faaliyetlerine ve bu yöndeki politikalarına ilişkin çalışmalarla ilgili bilgi ve belgeler girmektedir. Diğer taraftan özel Kanunlarda gizli olduğu belirtilen ve gizliliğin ait olduğu makam ve kurul tarafından yayımı ve açıklanması yasaklanabilen bilgi ve belgeler de bu kapsamdadır.



Madde 5 – Madde ile bu Kanunun 3 ve 4 üncü maddelerinde niteliği gösterilen bilgi ve belgelere verilecek gizlilik dereceleri belirlenmektedir. Elbette ki, bu Kanunla tanımlanan “çok gizli” ve “gizli” gizlilik dereceleri, kamu kurum ve kuruluşlarının diğer gizlilik dereceleri ile işlem yapabilmelerine engel değildir.

Maddenin ikinci fıkrasıyla uluslararası nitelik taşıyan gizlilik derecelerini haiz bilgi ve belgelerin karşılıklı olarak korunması amaçlanmaktadır.



Madde 6 – Madde ile Devlet sırrı olacak bilgi ve belgeyi belirleme yetkisine sahip olan makam ve kurullar sayılmakta, bu makam ve kurulların kendi görev alanlarında oluşan Devlet sırları konusunda tam yetkili oldukları vurgulanmaktadır. Bu makam ve kurulların dışında kalan mercilerin böyle bir yetkisi bulunmamaktadır. Şüphesiz, maddede gösterilen makam ve kurullar, bilgi ve belgenin Devlet sırrı olduğuna karar verebilmeleri için 3 üncü maddedeki koşulları dikkate alacaklardır.

Devlet sırrının yetkili makam ve kurulların daha alt kademelerinde oluşması söz konusu olduğunda, yetkili makam ve kurula ulaşmasına kadar geçecek sürede korunmasının sağlanması için bu alt kademeler tarafından da Devlet sırrı niteliği verilmesine olanak tanınmış, ancak bu durum gecikmesinde sakınca bulunan hâller için öngörülmüştür. Bu nedenle alt kademe 7 gün içinde asıl yetkili makam ve kurula Devlet sırrı niteliğini verdiği bilgi ve belgeyi ulaştırıp onayını almadığı takdirde, Devlet sırrı niteliği kendiliğinden kalkacak ve bilgi ve belgenin niteliği itibariyle taşıması gereken gizlilik derecesi yetkili makam ve kurul tarafından belirleninceye kadar “gizli” gizlilik derecesine göre işlem görecektir.

Bu şekilde, alt kademelerin yetkili makam ve kurulun bilgisi dışında Devlet sırrı niteliğinde bilgi ve belge oluşturmamaları ve bu bilgileri kendi uhdelerinde tutmamaları amaçlanmıştır.

Madde 7 – Tasarı ile 6 ncı maddede sayılan makam ve kurulların kendi görev alanlarına giren konularda, Devlet sırrı niteliğinde olmayan, ancak niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgi ve belgelere “gizli” gizlilik derecesi vermeye yetkili oldukları, aynı şekilde 4 üncü madde kapsamında ifade edilen kamu kurum ve kuruluşlarının da bu konuda yetkilendirildikleri öngörülmektedir.

Madde 8 – Bu Tasarı kapsamında “çok gizli” ve “gizli” olarak uygulanan gizlilik derecelerinin süreli veya süresiz olacağına maddede yer verilmiştir. Süreli olarak verilen gizlilik derecesi belge üzerinde gösterilmelidir.

Diğer taraftan gizlilik derecelerini ve bunların süresini belirleyen makam ve kurulun, gizlilik derecesini değiştirip kaldırmasının ve sürelerini değiştirmesinin her zaman mümkün olduğu maddede vurgulanmış, üst merciinin bu derece ve süreleri değiştirme ve kaldırma konusunda tam yetkili olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan, “çok gizli” ve “gizli” gizlilik dereceli bilgi ve belgelerin bu niteliklerini koruyup korumadığının tespiti için en geç iki yıllık sürelerle gözden geçirilmesi esastır. Bu gözden geçirme sonucu yetkili makam, gizlilik derecesini ve süresini değiştirip kaldırabilecektir.

Aksine bir karar alınmadığı sürece, “çok gizli” gizlilik dereceli bilgi ve belge gizlilik derecesinin ilk verildiği tarihten itibaren 30 yıl, “gizli” gizlilik dereceli bilgi ve belge ise 10 yıl sonunda bu niteliklerini kaybeder. İki yıllık sürelerle gözden geçirme işlemleri sırasında bu sürelerin uzatılması mümkündür.

5 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği gibi uluslararası nitelik taşıyan gizlilik derecelerini haiz bilgi ve belgelerin süreleri de karşılıklılık esasına göre gözetilecektir.

Madde 9 – Maddede “çok gizli” ve “gizli” gizlilik dereceli bilgi ve belgeleri, görevinden dolayı öğrenen veya onu inceleyip uygulayan ve korumaktan sorumlu olanlar dışında kalan kişilerin, bu bilgi ve belgeleri herhangi bir şekilde bulduğu, öğrendiği takdirde derhal en yakın mülki amire veya kolluk kuvvetlerine, yurt dışında misyon şeflerine teslim etmek ya da bildirmekle yükümlü oldukları açıklanmaktadır. Maddede geçen derhal ibaresi, hâl ve icabın haklı kıldığı en kısa süreyi ifade etmektedir. Bu

şekilde bildirilen ya da teslim edilen bilgi ve belgelerin geciktirilmeksizin ait olduğu makam ve kurula iletilmesi gerekmektedir.



Madde 10 – Maddede, bilgi ve belgelerin yargı organlarınca talep edilmesi hâlinde izlenecek yol belirtilmektedir. Buna göre Devlet sırrı niteliğinde olan ya da Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletler ile uluslararası kuruluşlara ilişkin bulunan bilgi ve belgeler 6 ncı maddede sayılan kurum ve kurullarca gerekçesi açıklanarak verilmemesi mümkündür. Yargı organınca gerekçenin yeterli görülmemesi durumunda bilgi ve belgeyi göndermeyen kurum ve kurulun mevcutsa en üst amirine başvurarak talebini bir kez daha yinelemesi mümkün olmakla birlikte, bu merciinin de göndermeme kararı vermesi halinde, yargı organı mevcut delillere göre karar verecektir.

Buna karşın, “gizli” gizlilik dereceli bilgi, belge ve donanımların talep hâlinde yargı organlarına gönderilmesi esas olup, 7 nci maddede belirtilen makam ve kurullarca gönderilmemesi yönünde gösterilen gerekçenin yeterli bulunmaması durumunda, yargı organına teslim edilmesi zorunludur.

Maddede ayrıca, gönderilen bilgi ve belgelerin taraflara inceletilip inceletilmemesi hususunun, ilgili kanun hükümlerine tâbi olacağı da vurgulanmıştır.

Madde 11 – Maddede, 10 uncu madde hükümlerine göre yargı organlarına verilmesine karar verilen bilgi ve belgelerin yargı organına teslim edilme aşamasına kadar bilgi ve belgenin ait olduğu makam ve kurul tarafından, teslim edilme anından tekrar iade edilinceye kadar da yargı organı tarafından yetkisiz kişilerce elde edilmesini ve açıklanmasını önleyici her türlü tedbirin alınacağı hususu düzenlenmiştir.

Diğer taraftan yargı organlarına gönderilen “çok gizli” ve “gizli” gizlilik dereceli bilgi ve belgelerin teslim anından tekrar iade edilinceye kadar geçecek sürede bilmesi gerekenler dışındaki kişilerce öğrenilmemesi ve elde edilmemesi için ne şekilde korunacağının usul ve esaslarının yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmektedir.



Madde 12 – Madde ile Türk Ceza Kanunu ve diğer özel Kanunlara göre suç teşkil eden fiiller dışında kalan bu Kanuna aykırı fiillerin cezaî yaptırıma bağlanması amaçlanmaktadır. Fiilin taksirle işlenmesi hâli de maddede düzenlenmiştir.

Madde 13 – Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esasların Başbakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikte gösterileceği öngörülmektedir.

Madde 14 – Yürürlük maddesidir.

Madde 15 – Yürütme maddesidir.



1 Madde 1 - Kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilmez. Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandırılamaz. Suçlar; cürüm veya kabahattir

2 “ Ancak sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak bir suç işleyen kimse cezaen sorumlu olmaz ” şeklindeki 4.maddenin 2. fıkrası 27.05.2005 tarih ve 5357 Sayılı kanun ile madde metninden çıkarılmıştır.


3 Madde 10 - Bu kanundaki hükümler, hususi ceza kanunlarının buna muhalif olmayan mevaddı hakkında da tatbik olunur.


4 765 S.K. nun 189, 279 ve 502. maddeleri kısmen bu maddenin karşılığıdır.

5  7/3 madde “Güvenlik tedbirleri hakkında, infaz rejimi yönünden hüküm zamanında yürürlükte bulunan kanun uygulanır “ şeklinde iken 27.05.2005 tarih ve5357 Sayılı kanun ile yukarıdaki şeklde değiştirilmiştir.

6 Madde 2 - İşlendiği zamanın kanununa göre cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayıda kimse cezalandırılamaz. Eğer böyle bir ceza hüküm olunmuşsa icrası ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.

Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşir olunan kanunun hükümleri biribirinden farklı ise failin lehinde olan kanun tatbik ve infaz olunur.



7 Madde 3 - Türkiyede suç işliyen kimse, Türk kanunlarına göre cezalandırılır ve bundan dolayı bir Türk hakkında yabancı memlekette hüküm verilmiş olsa bile Türkiye'de muhakeme olunur.

Böyle bir fiilden dolayı Türkiye dışında hakkında hüküm verilmiş olan yabancı dahi Adliye Vekilinin talebi üzerine Türkiye’de muhakeme edilir.



8 Madde 4 – (3. Fıkra) Yabancı memleketlerde Türkiye namına memuriyet veya vazife deruhde etmiş olupta bu memuriyet veya vazifeden dolayı bir cürüm işleyen kimse hakkında Türkiyede takibat yapılır.

9 Madde 5 – Bir Türk dördüncü maddede yazılı cürümlerden başka, Türk kanunlarına göre aşağı haddi üç seneden eksik olmıyan şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezayı müstelzim cürmü yabancı memlekette işlediği ve kendisi Türkiye'de bulunduğu takdirde Türk kanunlarına göre cezalandırılır.

Eğer cürmün aşağı haddi üç seneden az şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezayı müstelzim ise takibat icrası zarar gören şahsın veya yabancı Hükümetin şikayetine bağlıdır.

Mağdur yabancı ise bu fiilin, işlediği mahal kanunlarında da cezayı müstelzim olması şarttır.


10 Madde 6 –Bir yabancı dördüncü maddede yazılı cürümlerden başka, Türk kanunlarına göre aşağı haddi bir seneden eksik olmıyan şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezayı müstelzim cürmü yabancı memlekette Türkiyenin veya bir Türkün zararına işlediği ve kendisi Türkiyede bulunduğu takdirde Türk kanunları mucibince ceza görür.

Ancak bu babda takibat icrası Adliye Vekilinin talebine veya zarar gören şahsın şikayetine bağlıdır.

Eğer cürüm bir yabancının zararına işlenmiş ise fail, Adliye Vekilinin talebi üzerine, aşağıdaki şartlar dairesinde cezalandırılır:

1 - Türk kanunlarına göre şahsi hürriyeti bağlayıcı ve aşağı haddi üç seneden eksik olmıyan cezayı müstelzim bir fiil olmak,

2 - İadei mücrimin muahedesi bulunmamak veyahut iade keyfiyeti cürmün irtikab edildiği mahallin veya failin tebaasından bulunduğu Devletin Hükümeti tarafından kabul edilmemiş bulunmak.

Bir Türk veya yabancı, Türk Ceza Kanununun 8 nci babının 3 ncü faslındaki cürümleri yabancı memlekette işlerse resen takibat yapılarak o fasılda yazılı maddelerdeki cezalarla cezalandırılır.

Madde 7 - Bir ecnebi, ecnebi memleketinde bir Türk veya Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde bir cürüm işleyipte ecnebi mahkemesince mahküm olduğu veya ceza herhangi bir sebeple sukut ettiği veya beraet eylediği surette dava Türkiye mahkemelerince tekrar tetkik ve rüyet olunur.

Eğer hüküm olunan ceza Türk Ceza Kanununda o fiil için muayyen olan cezadan dün ise noksanı ikmal ettirilir. Sukut ve beraet sebepleri Türk Kanunlarına muvafık değil ise ceza yeniden hüküm olunur.

Bu bapta takibat icrası Adliye Vekaletinin talebine bağlıdır.


11 Bu fıkra 27.05.2005 tarih ve 5357 Sayılı Kanunun 3. maddesi ile eklenmiştir.

12 Madde 4 – Bir Türk veya yabancı,yabancı memleketlerde Türkiye Devletinin şahsiyetine karşı bir cürümü veya bu Kanunun 316,317, 318,319,320,323,324,332 ve 333 üncü maddelerinde yazılı suçları işlerse,hak kında resen takibat yapılarak bu maddelerdeki cezalarla cezalandırılır.

Bunlar hakkında yabancı memleketlerde evvelce hüküm verilmiş olsa bile suç ecnebi paraları taklidin maadasına taallük ettiği takdirde Adliye Vekilinin talebi üzerine Türkiyede tekrar muhakeme olunur.

Yabancı memleketlerde Türkiye namına memuriyet veya vazife deruhde etmiş olupta bu memuriyet veya vazifeden dolayı bir cürüm işleyen kimse hakkında Türkiyede takibat yapılır.


13 Madde 8 –Bundan evvelki maddelerde beyan olunan ahvalde ecnebi mahkemeden verilen ve Türk kanunlarına muvafık bulunan hüküm Türk kanununca gerek asli ve gerek fer'i olarak hidematı ammeden memnuiyeti veya sair güna iskatı ehliyeti mucip bir cezayı mutazammın olduğu takdirde müdeiumuminin talebi üzerine ecnebi memlekette hüküm olunan mahrumiyet ve iskatı ehliyet cezaları netayicinin Türkiyede dahi cari olacağına mahkeme karar verebilir.

Müddeiumuminin talebi üzerine mahkemece bir muamele yapılmazdan evvel mahküm dahi ecnebi mahkemesinden verilen hükmün Türkiye mahkemesince yeniden tetkikini talep etmek hakkını haizdir.



14 Madde 9 – Bir cürümden dolayı bir Türkün ecnebi devletlere iadesi talebi devletçe kabul olunamaz.

Siyasi veya ona murtabıt cürümlerden dolayı bir ecnebinin ecnebi devletlere iadesi talebi devletçe kabul edilemez.

Ecnebi devletçe vukubulan iade talebi üzerine istenilen kimsenin Türkiyede bulunduğu mahal mahkemei asliyesince tabiiyeti ve cürmünün mahiyeti hakkında bir karar verilmesi lazımdır.

Türk tebaasından olduğu yahut cürmünün siyasi ve askeri veyahut bunlara murtabıt cürümlerden bulunduğu mahkemece sabit olanların iadesi talebi kabul olunamaz.

Ecnebi olduğuna ve cürmünün adi ceraimden bulunduğuna karar verilen kimsenin iadesi talebi hükümetçe kabul olunabilir.

İadesi talep ve kabul olunan kimse hakkında mahalli müstantikliğince tevkif müzekkeresi verilebilir.



15 Madde 10a – Bir Türk vatandaşı veya yabancı, yabancı ülkede bir suç işleyip de bu bap hükümlerine göre Türkiye'de yargılandığı takdirde; Türkiye zararına işlenmiş suçlar dışında,suçun işlendiği ülke kanunu ile Türk Kanunundan hangisi uygulamada sanığın lehine sonuç verecek ise, o kanun göz önünde bulundurulmak ve yabancı kanunda tanımlanan suça,Türk kanunlarına göre verilmesi gereken ceza veya Türk kanununda bulunup yabancı ülke kanunundaki cezaya en yakın olan ceza tespit

edilerek uygulama yapılır.Ancak,suçun işlendiği ülke kanunu,Türkiye'nin kamu düzenine veya milletlerarası yükümlerine aykırı ise bu ülke kanununa itibar edilmez.



16 Madde 45 – Cürümde kasdin bulunmaması cezayı kaldırır. Failin bir şeyi yapmasının veya yapmamasının neticesi olan bir fiilden dolayı kanunun o fiile ceza tertip ettiği ahval müstesnadır.

Failin öngörfüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza üçte bir oranında artırılır.




17 Madde 49 – 1. Kanunun bir hükmünü veya salahiyettar bir merciden verilip infazı vazifeten zaruri olan bir emri icra suretiyle, 2.Gerek kendisinin gerek başkasının nefsine veya ırzına vukubulan haksız bir taarruzu filihal defi zaruretinin bais olduğu mecburiyetle, 3. Gerek nefsini ve gerek başkasını vukuuna bilerek mahal vermediği ve başka türlü tahaffüz imkanıda olmadığı ağır ve muhakkak bir tehlikeden muhafaza etmek zaruretinin bais olduğu mecburiyetle,

İşlenilen fiillerden dolayı faile ceza verilemez. Bir numaralı bentte gösterilen halde merciinden sadır olan emir hilafı kanun olduğu takdirde neticesinden hasıl olan cürme müterettip ceza emri veren amire hükmolunur.



18 Madde 50 – 49 uncu maddede yazılı fillerden birini icra ederken kanunun veya salahiyettar makamın veya zaruretin tayin ettiği hududu tecavüz edenler cürüm ölüm cezasını müstelzim ise sekiz seneden aşağı olmamak üzere hapis ve müebbed ağır hapis cezasını müstelzim olduğu takdirde altı seneden on beş seneye kadar hapis cezasile cezalandırılır. Sair hallerde asıl suça müretteb ceza altıda birinden eksik ve yarısından ziyade olmamak üzere indirilir ve ağır hapis hapse tahvil olunur ve amme hizmetlerinden müebbed memnuiyet cezası yerine muvakkat memnuiyet cezası verilir.

19 Madde 51 – Bir kimse haksız bir tahrikin husule getirdiği gazap veya şedit bir elemin tesiri altında bir suç işler ve bu suç ölüm cezasını müstelzim bulunursa müebbet ağır hapis cezasına ve müebbet ağır hapis cezasını müstelzim bulunursa yirmi dört sene ağır hapis cezasına mahküm olur. Sair hallerde işlenen suçun cezasının dörtte biri indirilir.

Tahrik ağır ve şiddetli olursa ölüm cezası yerine yirmi dört sene ve müebbet ağır hapis cezası yerine on beş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası verilir.

Sair cezaların yarısından üçte ikisine kadarı indirilir.


20 Madde 52 – Bir kimse bir hata veya sair bir arıza yüzünden cürmü kast ettiği şahıstan başka bir şahsın zararına işlemiş olursa cürümden zarar gören kimsenin sıfatından neşet eden ve cezayı şiddetlendiren esbap faile tahmil olunmaz. Belki cürüm kast olunan şahsa karşı işlenmiş gibi telakki olunarak fail, cürmün tazammun edebileceği esbabı muhaffefeden istifade eder.

21 Bu fıkra 27.05.2005 tarih ve 5357 Sayılı Kanunu 4. maddesi ile eklenmiştir.

22 Kanunu ilk halinde “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan oniki yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde yedi yıldan dokuz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte ikisi indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası altı yıldan fazla olamaz “ şeklinde iken 27.05.2005 tarin ve 5357 Sayılı Kanun ile yukarıdaki şekilde değiştirilmiştir.

23 Kanunu ilk halinde “ suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde ondört yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası sekiz yıldan fazla olamaz “ şeklinde iken 27.05.2005 tarin ve 5357 Sayılı Kanun ile yukarıdaki şekilde değiştirilmiştir.

24 Madde 53 – Fiili işlediği zamanda on bir yaşını bitirmemiş olanlar hakkında takibat yapılamaz ve ceza verilemez.

Ancak fiil kanunen bir seneden ziyade hapis cezasını veya daha ağır cezayı müstelzim bir cürüm olduğu takdirde müdeiumuminin talebi üzerine mahkeme reisi çocuğun, istirdadı kabil tedabirden olmak ve on sekiz yaşını geçmiyecek müddetle mukayyet bulunmak üzere terbiye ve ıslah için devlet idare veya murakabesinde bulunan bir müesseseye konmasını veyahut-takayyüt ve nezaretinde teseyyüp ve ihmal ile bir cürüm işlemesine meydan verirlerse kendilerinden iki yüz liraya kadar cezayı nakdi alnacağı ihtariyle-ana baba veya vasiye teslimini emreder.

Madde 54 – Fiili işlediği zaman on bir yaşını bitirmiş olup da on beş yaşını doldurmamış olanlar, farik ve mümeyyiz olmadıkları surette haklarında hiçbir ceza tertip olunamaz. Ancak işlenilen fiil bir seneden fazla hapis veya daha ağır bir cezayı müstelzim cürümlerden ise bundan evvelki madde ahkamı tatbik olunur.

Eğer çocuk işlediği fiilin bir suç olduğunu fark ve temyiz ile hareket etmiş ise suçunun cezası aşağıda yazılı şekillerde indirilir:

1. Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine onbeş yıldan, müebbet ağır hapis cezası yerine on yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezası verilir.

2. Diğer cezalar yarıya indirilir. Ağır hapis cezaları hapse çevrilir. Ancak, bu bendin tatbiki suretiyle hükmolunacak cezalar her fiil için yedi yıldan fazla olamaz.

Amme hizmetlerinden memnuiyet ve emniyeti umumiye nezareti altına alınmak cezaları tatbik olunmaz.

Şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalar, para cezasından çevrilmiş olsa dahi eğer suçlu cezanın çektirilmesine başlandığı zaman on sekiz yaşını bitirmemiş ise ceza bir ıslahhanede çektirilir.

Bu mahkümiyetler tekerrüre esas olamaz.


Yüklə 4,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   119   120   121   122   123   124   125   126   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə