22 Ayşegül AKDEMİR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
gittikçe incelerek hilale dönmesinin sebebini, GüneĢ‟e âĢık olmasına
bağlar ve ondan, kendisini anlamasını bekler:
K‟ey gâh kadim gibi hamîde
Gâhî pür olan misâl-i dîde
Geh zâhir olan bana gamım tek
Geh gâ‟ib enîs ü hem-demim tek
ġâhiddir ana bu inkılâbın
Kim
c
âĢıkısın bir âfitâbın
Hicrân ile nizâr olupsun
Ser-geĢte-i rûzgâr olupsun
(LM/1249-1252)
Kendisi gibi, “aĢk mihnetinden haberdâr olan” Ay‟dan, her
tarafı dolaĢarak Mecnûn‟u bulmasını ve içinde bulunduğu hâli, ona arz
etmesini ister.
Leylâ‟nın konuĢtuğu bu unsurların en belirgin ortak özelliği,
hepsinin de gece ortaya çıkan veya varlık ve geçerlilik kazanan
unsurlar olmasıdır. Bu özellikleri bakımından söz konusu unsurlar,
Leylâ‟yla ortak bir özelliğe sahiptir. Nitekim Leylâ da gündüz
herkesten sakladığı iç dünyasını, ancak gece olunca ortaya çıkarır.
Gecenin gündüze dönmesi ise hepsi için bir nevi “ölüm”dür. Leylâ da
bu gerçeği, “gündüz-ölüm/gece-hayat” zıtlığı çerçevesinde dile getirir:
Gündüz habsim gice necâtım
Gündüz meytim gece hayâtım
(LM/1264)
Bütün bunlardan da anlaĢıldığı gibi, olayların baĢlangıç
aĢamasında “beĢerî aĢk” olgusu etrafında birleĢen Leylâ ve Mecnûn,
daha sonraki aĢamalarda, yapmıĢ oldukları tercihler ve takındıkları
tavırlarla birbirine muhalif iki çizgi üzerinde ilerlemeye
baĢlamıĢlardır. Bunun sonucu olarak da birbirine tamamen zıt olan iki
farklı âĢık profilinin temsilcisi durumuna gelmiĢlerdir: Mecnûn,
insanlardan uzak, toplumdan kopuk bir hayata yönelmiĢ, Leylâ ise
toplum içinde yaĢamaya devam etmiĢtir. Mecnûn için melâmet
korkusu söz konusu olmamıĢken bu korku, Leylâ‟nın tüm tercih ve
davranıĢlarında belirleyici olmuĢtur. Mecnûn‟da aĢk, Leylâ‟da ise akıl
galip gelmiĢtir. Leylâ ile Mecnûn arasında ortaya çıkan bütün
farklılıklar ise dolaylı olarak Leylâ‟daki “isti
c
dâd eksikliği”ne
bağlanmıĢtır. Söz konusu eksiklik ise onun “tamâm bir âĢık” olmasına
olanak vermemiĢtir. Leylâ ve Mecnûn‟un tercih ve davranıĢ biçimleri
“Eksik” Bir Âşık: Leylâ 23
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
arasında ortaya çıkan bütün farklılıklar da onları, birbirleri karĢısında
“karĢıt bir değer” durumuna getirmiĢtir.
Aynı noktadan hareket etmiĢ olmalarına rağmen, farklı
yollarda ilerleyen Leylâ ve Mecnûn‟un ulaĢtıkları son nokta da elbette
ki farklı olmuĢtur. Fuzûlî bu farkı, onları son kez karĢı karĢıya
getirmek suretiyle ortaya koymuĢtur.
Leylâ, bir gün kabilesinin göçü sırasında bir deveye biner ve
derdini deveye anlatmaya baĢlar. Bu sırada deve, kervandan ayrılır
ve çölün yolunu tutar. Çölde kaybolan Leylâ, yolunu bulmaya
çalıĢırken Mecnûn‟la karĢılaĢır. Böylece Leylâ ve Mecnûn, ayrı
geçirdikleri uzun bir zamandan sonra ilk defa karĢı karĢıya gelirler.
PeriĢan bir hâlde olan Mecnûn‟u tanımayan Leylâ, onu ancak
söylediği Ģiirler sayesinde tanır ve vuslat talebinde bulunur:
Hâlâ ki müyesser oldu dîdâr
Taksîr-i te
c
allül etme zinhâr
Gör devlet-i vaslımı ganîmet
Gel yanıma fevt etme fursat
Dil nezr-i visâl-i kâmetindir
Ver cânım ise emânetindir
Çün düĢdü mecâlin etme ihmâl
Gel nezrini tut emânetin al
Ger hasta isen benim tabîbin
Ver
c
âĢık isen benim habîbin
Gel bezm-i visâle mahrem olgıl
Bir lahza benimle hem-dem olgıl
(LM/2615-2620)
Ancak Leylâ‟nın vuslat talebi, Mecnûn tarafından reddedilir.
Çünkü Mecnûn, yaĢamıĢ olduğu değiĢim sürecinin sonunda “ikilik”ten
kurtularak “birlik”e ulaĢmıĢtır. Ahmed Gazzâlî‟nin, “Bu mertebe öyle
bir yerdir ki burada âĢık, mâĢuktan daha mâĢuk olur. ÂĢığın kendi
benliğinden ilgisini kesmesine bağlı olarak ĢaĢılacak durumlar ortaya
çıkar. Öyle bir noktaya gelir ki âĢık, mâĢukun bizzat kendisi olduğuna
inanır.” (2004, 38) Ģeklinde tarif ettiği “birlik”e ulaĢmıĢ olma durumu,
Mecnûn‟un Ģahsında somutlaĢır:
24 Ayşegül AKDEMİR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Ger ben ben isem nesin sen ey yâr
V‟er sen sen isen neyim men-i zâr
(LM/2652)
Bu karĢılaĢma, aĢklarının onları hangi mertebeye kadar
ulaĢtırmıĢ olduğunu ortaya koymuĢ olur. Mecnûn‟un Leylâ‟yı
tanımamasının sebebi, “çokluk”un altındaki veya arkasındaki
“birlik”in farkındalığına ulaĢmıĢ olmasıdır. Bu nedenle de artık Leylâ
ile kendisi arasında bir fark kalmamıĢtır. Leylâ, Mecnûn‟dur; Mecnûn
da Leylâ‟dır. Leylâ‟da ise beĢerî noktada baĢlayan aĢk, aynı
istikamette devam etmiĢtir. Bu nedenle de o, “ikilik” aĢamasında
takılıp kalmıĢtır. Mecnûn‟a vuslat talebinde bulunması, bunun en açık
kanıtı durumundadır. BaĢladığı nokta ile ulaĢtığı son nokta arasında
bir fark olmayan Leylâ, ancak Mecnûn‟un kendisine söyledikleri
sayesinde aĢkı ve varlığı kavrama biçimi konusunda bir değiĢim yaĢar.
Bu nedenle de söz konusu karĢılaĢma, Leylâ için bir “uyanıĢ” olur ve
bu sayede, tuttuğu yolun yanlıĢ olduğunu anlar.
Mecnûn vasıtasıyla belirli bir düzeyde de olsa bir olgunluğa
ulaĢan Leylâ, ölümü arzular. Zira o, bedenî varlığının kendisi için bir
perde olduğunu artık anlamıĢtır. Bu perdenin ortadan kaldırılması için
dua eder:
Pertev burcunda âfitâbım
Bildim ki vücûd imiĢ hicâbım
Yâ Rab beni et fenâya mülhak
Kim râh-ı fenâ imiĢ reh-i Hak
(LM/2797-2798)
Duası kabul olan Leylâ, hastalanır. Bu aĢamada, olayların
baĢlangıç aĢamasında atılan bir düğüm de çözülür. “BaĢı kesilse bile
sırrını baĢkalarına anlatmayacağını” söyleyen Leylâ, ölmeden önce,
herkesten sakladığı sırrını annesine anlatır. Böylece, “korku/çekinme
perdesi” ortadan kalkmıĢ olur:
Ref
c
etdi hicâb-ı ihtirâzın
FâĢ etdi anaya gizlü râzın
(LM/2807)
Leylâ‟nın annesi, daha önce de ifade etmiĢ olduğumuz gibi,
toplumun müĢterek anlayıĢının temsilcisi durumundadır. Dolayısıyla
da sırrın anneye açıklanması, bir anlamda tüm insanlara açıklanması
demektir ki, bu da melâmet korkusunun aĢılması anlamına gelir.
Melâmet korkusunun ortadan kalkması ise Leylâ‟nın kurtuluĢu olur.
Çünkü yaĢarken ulaĢamadığı “fenâ” mertebesine, sırrını açıkladıktan
“Eksik” Bir Âşık: Leylâ 25
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
sonra, bedenî ölümle ulaĢır. Fuzûlî‟nin ifadesiyle “damla, denize
kavuĢur”:
ġevk ehline kurb hâsıl oldu
Deryâsına katre vâsıl oldu
(LM/2861)
Leylâ‟nın ardından Mecnûn‟un da ölümüyle, aynı noktada
(beĢerî aĢk) baĢlayan; fakat farklı istikametlerde devam eden bu aĢk,
yine aynı noktada (ölüm) son bulmuĢ olur.
Bütün bunlardan da anlaĢıldığı gibi Leylâ, Mecnûn‟un
hakikate ulaĢmasında bir basamak olma fonksiyonunu yüklenmiĢ
durumdadır. Ancak onun bu fonksiyonu, daha ziyade olayların
baĢlangıç aĢamasıyla ilgilidir. Zira özü bakımından iki kiĢinin
varlığını gerektiren aĢk, Leylâ‟nın eser içindeki varlığını gerekli kılar.
Ancak olayların geliĢimi ve ulaĢılan son nokta dikkate alındığında,
Leylâ‟nın eser içinde yüklenmiĢ olduğu fonksiyonun, söz konusu
fonksiyonu da içine alan, ama onu aĢan bir niteliğe sahip olduğu
görülmektedir. Leylâ, Mecnûn‟u ilahî aĢka yükselten bir basamaktır;
ama bu kadar değildir. Mecnûn‟la zıt olan bütün tercih ve davranıĢları
ve bunlar vasıtasıyla ulaĢtığı sonuçla o, “karĢıt değer”in temsilcisi
olmuĢtur. Söz konusu fonksiyonlardan ilki, Leylâ‟nın “maĢuk”
vasfıyla ilgiliyken, ikincisi ise “âĢık” vasfıyla ilgilidir.
Ġki ayrı fonksiyonu aynı anda yüklenmiĢ olması ise
Leylâ‟nın mesnevi içindeki varlığını, sadece bir “gereklilik” olmaktan
çıkararak daha anlamlı bir hâle getirmiĢtir. Zira Mecnûn için ilahî aĢk
yolunda bir basamak olma fonksiyonuyla sınırlı kalsaydı, mesnevideki
olayların sadece baĢlangıç (beĢerî aĢkın taraflarından biri olması
bakımından) ve son kısmında (Mecnûn‟un ilahî aĢka ulaĢmıĢ
olduğunu ortaya koyacak olan karĢılaĢmanın gerçekleĢebilmesi
bakımından) varlığı gerekli/anlamlı olan bir Ģahıs olarak kalacaktı.
Dolayısıyla da yüklenmiĢ olduğu ikinci fonksiyon, Leylâ‟nın mesnevi
içindeki varlığını çok daha anlamlı kılmıĢtır.
Leylâ‟nın mesnevi içinde yüklenmiĢ olduğu ikinci
fonksiyon, mesnevinin baĢkarakteri olan Mecnûn‟un okuyucu
tarafından daha iyi bir Ģekilde anlaĢılmasına da hizmet etmiĢtir. Zira
Mecnûn‟un Ģahsında “olması gereken”i anlatan Fuzûlî, Leylâ
vasıtasıyla da bunun zıddını anlatmıĢ ve böylece, “deli olunmadan veli
olunamayacağı” gerçeğini çok daha net bir Ģekilde ortaya
koyabilmiĢtir.
26 Ayşegül AKDEMİR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Sonuç
Bir aĢk hikâyesinin anlatıldığı “Leylâ vü Mecnûn”da Leylâ,
karĢılıklı bir aĢkın taraflarından biri olması bakımından hem “âĢık”
hem de “maĢuk” vasfını aynı anda taĢıyan bir kimlikle okuyucunun
karĢısına çıkmaktadır. Olayların baĢlangıç aĢamasında “beĢerî bir
sevgili” olarak karĢımıza çıkan Leylâ, Mecnûn‟un geçirdiği değiĢim
ve dönüĢüme paralel olarak eserin ilerleyen aĢamalarında ilahî bir
sevgili hüviyetine bürünmektedir. Ancak Leylâ‟daki bu nitelik
değiĢimi, Mecnûn‟un bakıĢ açısında meydana gelen bir değiĢimin
sonucudur ve dolayısıyla da daha ziyade onu ilgilendiren bir
durumdur. Çünkü Leylâ, olayların son aĢamasına kadar mesnevi
içinde bir “beĢer” olarak varlığını sürdürmektedir. Mecnûn‟un iç
dünyasında değiĢime uğrayan Leylâ, “maĢuk” vasfını taĢıyan
Leylâ‟dır. Bizi burada ilgilendiren Leylâ ise “âĢık” vasfını taĢıyan
“beĢer” Leylâ‟dır.
Leylâ
ile
Mecnûn,
olayların
henüz
baĢlangıç
aĢamasındayken büyük bir farkla birbirlerinden ayrılırlar. Çünkü
doğduğu ilk andan itibaren olağanüstü bir çocuk profili çizen
Mecnûn‟un karĢısında, hiçbir özelliği olmayan Leylâ vardır.
Dolayısıyla da Leylâ, ancak karĢılıklı bir aĢkın taraflarından biri
olması bakımından Mecnûn‟la ortak bir paydaya sahip olabilmiĢtir.
Ancak beĢerî aĢk noktasında buluĢan bu iki âĢığın yolu, yaptıkları
tercihler ve takındıkları tavırlar neticesinde birbirinden tamamen
ayrılmıĢtır. Böylece onlar, birbirine muhalif yönde uzanan iki farklı
yolda yürümeye baĢlamıĢlardır. Leylâ ve Mecnûn artık, özellikleri
bakımından birbirine tamamen zıt olan iki âĢıktır. Ayrılığın hüznüyle
kendisini çöllere vurarak toplumdan soyutlanmıĢ bir Ģekilde yaĢayan,
melâmet korkusu olmayan Mecnûn‟un karĢısında, eve kapanarak
sosyal hayatın içinde yaĢamaya devam eden ve melâmetin tutsağı
olmuĢ bir Leylâ vardır.
Aynı noktadan hareket etmiĢ olmalarına rağmen, farklı
yollarda ilerleyen Leylâ ve Mecnûn‟un ulaĢtıkları son nokta da buna
bağlı olarak farklı olmuĢtur. Bu fark, çölde son kez karĢılaĢtıkları
sahnede açık bir Ģekilde ortaya çıkar. Mecnûn‟un gittiği yol, onu ilahî
aĢka ulaĢtırmıĢken Leylâ, beĢerî aĢkta takılıp kalmıĢtır. Dolayısıyla da
Leylâ, Mecnûn‟un ilahî aĢka yükselmesinde basamak olmuĢtur. Ama
onun mesnevi içindeki fonksiyonu bununla sınırlı değildir. Mecnûn‟la
zıt olan bütün tercih ve davranıĢları ve bunlar vasıtasıyla ulaĢtığı
sonuçla o, aynı zamanda “karĢıt değer”in de temsilciliğini yüklenmiĢ
durumdadır. Bu da Leylâ‟nın mesnevi içindeki varlığını, çok daha
anlamlı bir hâle getirmiĢtir.
“Eksik” Bir Âşık: Leylâ 27
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
KAYNAKÇA
Ahmed Gazzâlî (2004), Aşkın Hâlleri (Çev.: Turan Koç-M.
Çetinkaya), Ġstanbul: Gelenek Yayıncılık.
AKTAġ, ġerif (2000), Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş,
Ankara: Akçağ Yayınları.
ALĠYEV, Sabir (1996), “Leylî ile Mecnûn‟da ġairin Tanrı ve Ġnsan
Sevgisi”, Fuzûlî Kitabı 500. Yılında Fuzûlî Sempozyumu
Bildirileri, 24-26 Ekim 1996, Ġstanbul: Ġstanbul BüyükĢehir
Belediyesi Kültür ĠĢleri Daire BaĢkanlığı Yayınları, s. 245-
247.
ANDREWS, Walter G. (2009), Şiirin Sesi Toplumun Şarkısı (Çev.:
Tansel Güney), Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları.
ARASTEH, A. Reza (2007), Aşkta ve Yaratıcılıkta Yeniden Doğuş
(Çev.: Bekir Demirkol-Ġbrahim Özdemir), Ankara:
Kitâbiyât.
DEVELLĠOĞLU, Ferit (2000), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik
Lûgat, Ankara: Aydın Kitabevi Yayınları.
DURMUġ, Ġsmail (2003), “Leylâ vü Mecnûn”,
Türkiye Diyanet
Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 27, Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı, s. 159-160.
Fuzûlî, Leylâ vü Mecnûn, (Haz.: Hüseyin Ayan) (2005), Ġstanbul:
Dergâh Yayınları.
GENÇ, Ġlhan (2006), Leyla ile Mecnun’un İki Şairi Fuzûlî ve Sezai
Karakoç, Ġstanbul: ġule Yayınları.
GÖLPINARLI, Abdulbâki (2004), Tasavvuftan Dilimize Geçen
Deyimler ve Atasözleri, Ġstanbul: Ġnkılâp Kitabevi.
KAHRAMAN, Mehmet (2000), Leyla ve Mecnun Romanı, Ankara:
Kültür Bakanlığı Yayınları.
KAPLAN, Mehmet (2007), “Leyla ve Mecnun”, Türk Edebiyatı
Üzerine Araştırmalar 3 Tip Tahlilleri, Ġstanbul: Dergâh
Yayınları, s. 129-142.
KILIÇ, Hamza (2008), Melâmetin Temel İlkeleri ve Günümüzde
Melâmet, Ġstanbul: Ġnsan Yayınları.
SETTÂRÎ, Celâl (2003), Züleyha’nın Aşk Derdi (Çev.: Mehmet
Kanar), Ġstanbul: Ġnsan Yayınları.
Dostları ilə paylaş: |