“Eksik” Bir Âşık: Leylâ 15
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Kim gayr ile âĢinâ olupsun
Bir dil-bere mübtelâ olupsun
Vermez bu reviĢ netîce-i hûb
ġâyeste değil sana bu üslûb
YahĢı nazar eylesen yamandır
Hem bize vü hem sana ziyândır
(LM/811-815)
Leylâ‟nın aĢkının açığa çıkmasını istemeyen arkadaĢları,
çadırlarını ve eĢyalarını toplayarak Leylâ‟yı evine yollarlar. Anne ve
babasının haberi olmasın diye de bu olaydan kimseye bahsetmezler.
Leylâ, Ġbn-i Selâm‟la evlendirilirken bile, “süslenmeden ve
sürünmeden kaçınma” dıĢında bir tepki ortaya koyamaz. Yine
“melâmet korkusu” ve “cinsiyet” faktörü gündemdedir:
Görmezdi anı özüne lâyık
Kim ta
c
ne ede ana halâyık
Kız her nice yâra olsa tâlib
Elbette gerek hayâsı gâlib
(LM/1723-1724)
Leylâ‟nın Ġbn-i Selâm‟la evlendirilmesiyle ilgili olarak
eserde yer alan Ģu beyit ise onun edilgen tavrının en güzel Ģekilde
ifadesidir:
EndîĢe-i zevk ü
c
ayĢdan pâk
Seyl-âbda san giderdi hâĢâk
(LM/1743)
Fuzûlî, “melâmet korkusu” ve “cinsiyet” faktörlerini sürekli
olarak gündeme getirmek suretiyle, okuyucunun Leylâ‟nın tavırlarını
makul ve mazur karĢılamasını hedeflemiĢ gibidir. Ancak bu hedef,
Leylâ‟yı okuyucunun zihninde yargılanmaktan kurtarmaktan ziyade,
okuyucuyu, Leylâ cephesinde yaĢanan bütün olayların Mecnûn‟u ilahî
aĢka ulaĢtırmak adına kendisi tarafından kurgulanmıĢ Ģeyler olduğu
gerçeğinden uzaklaĢtırmaya yönelik gibidir.
AĢkın baĢlangıçtaki ham hâlini, “kendi kendisi olmak”
Ģeklinde ifade eden Ahmed Gazzâlî, “melâmet korkusu”nu, insanın
tam anlamıyla aĢkın hâkimiyetine girememiĢ olmasıyla açıklar.
Melâmet korkusu ise “riyakârlık”ı da beraberinde getirmektedir:
“ÂĢık kendi kendisi olduğu sürece riyakârlıktan uzaklaĢamaz ve
16
Ayşegül AKDEMİR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
melâmetten hâlâ korkar. Râm olunca korkusu kalmaz ve her türlü
riyadan kurtulur” (2004, 62).
Leylâ için de durum, aynen bu Ģekildedir. Bir tarafta
Mecnûn‟a olan aĢkı, diğer tarafta ise melâmet korkusu vardır. Ama
Leylâ‟nın iç dünyasına egemen olan duygu, “aĢk” değil, “korku” olur.
Bu da “akıl” ile “aĢk” arasında yaĢanan çatıĢmada aklın baskın
çıktığına iĢaret eder. Çünkü “öbür âleme eriĢme çabası, gündelik
hayatta akılcı sayacağımız yolun tam karĢıtıdır” (Andrews 2009, 87).
Leylâ ise melâmetten kaçınmayı tercih ederek “akılcı” bir davranıĢ
sergilemiĢ olur.
AĢk ve akıl arasında ortaya çıkan çatıĢma, sadece Leylâ‟nın
iç dünyasında ortaya çıkan bir çatıĢmayla sınırlı değildir. Çünkü
kendisine aklın galip gelmiĢ olduğu Leylâ‟nın karĢısında, aĢk
sebebiyle adı “deli”ye çıkan Mecnûn vardır. Böylece olayların
baĢlangıç aĢamasında “beĢerî aĢk” kavramı etrafında birleĢen Leylâ ve
Mecnûn, yavaĢ yavaĢ bir “çatıĢma”nın tarafları olma yolunda
ilerlemiĢlerdir. Dolayısıyla da eserde önce Leylâ‟nın iç dünyasında
ortaya çıkan “akıl-aĢk” çatıĢması, eserin ilerleyen aĢamalarında Leylâ
ve Mecnûn‟un Ģahsında ifadesini bulan bir çatıĢmaya dönüĢmüĢtür.
AktaĢ, “anlatma esasına bağlı birçok metnin özünde,
yalnızca bir iki kelimeyle ifade edilebilecek kavramlar arasındaki
çatıĢmanın veya anlaĢmanın bulunduğunu” (2000, 136) söylemektedir.
Fuzûlî‟nin “Leylâ vü Mecnûn”a bu bakıĢ açısıyla baktığımız zaman,
eserin iki çatıĢma üzerine kurulmuĢ olduğunu görmekteyiz. Bunlardan
ilki, annesinin Leylâ‟yı azarladığı sahnede en bariz bir Ģekilde beliren
“aĢk-gelenek” çatıĢması, ikincisi ise “akıl-aĢk” çatıĢmasıdır. Ancak bu
çatıĢma iki farklı Ģekilde ortaya çıkar. Önce Leylâ ve Mecnûn‟un iç
dünyalarında yaĢadıkları bir “akıl-aĢk” çatıĢması vardır. Bu çatıĢma,
belirli bir aĢamada son bulur. Çünkü Mecnûn‟da aĢk, Leylâ‟da ise akıl
galip gelir. Böylece onlar, akılla aĢk arasında ortaya çıkan bir
çatıĢmanın tarafları durumuna gelirler.
Melâmet korkusu, Leylâ‟yı sosyal yaĢamın içinde ve onun
kuralları çerçevesinde yaĢamaya mecbur bırakır. Bu zorunluluk, aĢk
sırrını kimseyle paylaĢamayan Leylâ‟ya, bu sırrı baĢkalarından
gizleyebilmek için çeĢitli “bahaneler” bulma gerekliliğini de
beraberinde getirmektedir. Leylâ‟nın aĢk sırrını gizleme hususunda
belirlediği kesin tavrın eserin sonuna kadar devam etmesine bağlı
olarak çeĢitli bahanelere sığınma durumu da eserin sonuna kadar
devam etmekte ve eser içinde yer alan pek çok sahnede karĢımıza
çıkmaktadır. Bunlardan ilkine, Leylâ‟nın okulu bırakarak eve
kapanmasından sonra kız arkadaĢlarının onu eğlendirmek için