SemiTİzm ve anti-semiTİZM



Yüklə 358,99 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə12/15
tarix14.05.2018
ölçüsü358,99 Kb.
#43555
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15

www.altinicizdiklerim.com 

23 


komşular  arasında  kaçınılmaz  olarak  ortaya  çıkabilecek  örf  ve  adet  farklılıklarının  yol 

açtığı  uyuşmazlıklarla  yükselişe  geçmişti.  Bu  uyuşmazlıklar  çok  önemli  değildi.  Ülkenin 

sadece birkaç bölgesi Siyonist yerleşimcilerle şu ya da bu şekilde temas halindeydi, ve 

bunlar bile, uzun bir süredir Yahudi komşularıyla bir tür modus vivendi

Fakat  genelde  ve  yeni  gelenlerin  siyasi  emelleri  bilinmeye  başladıkça,  Araplar 



bunların faaliyetlerini kaygı verici buldular ve önlemeye çalıştılar. İstanbul’daki Osmanlı 

Vezir-i  Azamına  Kudüs’ün  ileri  gelen  Arapları  tarafından  gönderilen  24  Haziran  1891 

tarihli bir telgraf, Yahudi yerleşimlerine karşı ilk resmi Arap girişimidir. Bu girişim, laik 

Rus  Yahudisi  göçmenlerin  ilk  dalgasının  Filistin’e  ulaşmasından  dokuz  yıl  sonradır.  O 

sırada, yeni ve daha büyük bir Yahudi dalgasının Rusya’dan gelmek üzere olduğu haberi 

alınmıştı. Telaşa kapılan Kudüs ileri gelenleri, Vezir-i Azamdan Rus Yahudilerinin Filistin’e 

girmelerini ve toprak satın almalarını engellemesini istedi. 

 yapmışlardı. 

Arapça  basın,  İngiliz  işgali  altındaki  Mısır’ın  göreli  özgürlük  ortamında  bile 

Siyonist örgütün faaliyetlerine ve onun çeşitli kongrelerine fazla ilgi göstermedi. Arap 

yazarlar ancak, Jön Türk döneminde yapılan açık tartışmalarla Siyonizme ilgi göstermeye 

başladılar; o dönemde bile bu ilgi sınırlıydı ve düşmanca değildi. 

Filistin’de Filistinli Arapları ve genel olarak Arap halkını “Siyonist tehlikeye” karşı 

uyaran ilk kişi, Rum Ortodoks geçmişi olan Protestan Hıristiyan Arap Necip Nassar idi. 

Nassar’ın,  Osmanlı  İmparatorluğundaki  Siyonist  tehdide  dikkat  çektiği  makalesi, 

İstanbul’daki  Jön  Türk  politikacılar  ve  gazeteciler  arasında  ortaya  çıkan  Siyonizm 

sorunuyla ilgili tartışmaya bir nevi katılım niteliğindeydi ve bu tartışmadaki anti-Siyonist 

katılımcıların ortaya koyduğu kimi noktaları yeniden teyit ediyordu. 

Tartışmaya  katılanların  en  önemlilerinden  biri  olan  etkili  Türk  gazeteci  Yunus 

Nadi,  genel  yayın  yönetmenliğini  yaptığı  İstanbul  gazetelerinden  birinde  1909  yılında 

“Kahrolsun Siyonizm, Daima ve Ebediyyen” başlıklı bir makale yazdı. Bu makalede Nadi, 

belki de ilk kez, daha sonra anti-Siyonist propagandanın temelini oluşturacak bir argüman 

öne  sürdü.  Nadi’ye  göre,  Siyonistler  atalarının  anavatanında  bir  Yahudi  devleti 

kurulmasından hoşnut olmayacaklardı, çünkü çok daha fazlasını amaçlıyorlardı. 

 

Osmanlı’nın son zamanlarında, Siyonizme dikkatini yoğunlaştıran Arap yazarlardan 



sadece  biri,  Necip  Azoury,  anti-Semitik  olarak  nitelendirilebilir.  Ne  Müslüman  ne  de 

Filistinli  olan  Azoury,  günümüzde  Lübnan  Cumhuriyeti’nin  içinde  yer  alan  bir  bölgeden 

gelen bir Maruni Hıristiyan’ı idi. İstanbul’daki Mülkiyeyi bitiren ve Paris Siyasal Bilgiler 

Okulu’nda  özel  öğrenci  olarak  okuyan  Azoury  Osmanlı  mülkiyesine  girer  ve  Kudüs’e 

gönderilir. Osmanlılara yönelik saldırıları gıyabi ölüm cezasına çarptırılmasına neden olur. 

Azoury, Siyonizmi, yeni doğmakta olan Arap ulusuna yönelik en ciddi tehdit olarak gören 

ilk kişilerden biridir. 

Yahudilerden  Yahudi  olarak  belki  rahatsızlık  duyuluyordu  ama  tehlike  olarak 

görülmüyorlar  ve  siyasi  amaçları  gülünç  bulunuyordu.  Türkler  ve  Araplar,  Avrupalı 

güçlerin  tebaaları-hatta  ikinci  sınıf  tebaaları-olarak  Yahudilerin,  imparatorluğa  ya  da 

vatanlarına yönelik bir tehdit oluşturmalarını olası görmüyorlardı. 

                                                 



 Modus Vivendi

: Geçici Anlaşma  




www.altinicizdiklerim.com 

24 


Anglo-Yahudi  romancı  Israel  Zangwill’e  atfedilir.  Zangwill  1901’de  yazdığı  bir 

denemede şu görüşleri ifade eder: “

Filistin halksız bir ülkedir; Yahudiler ise ülkesiz bir 

halk.  Toprağın  canlanması  halkın  da  doğmasına  yol  açacaktır.”

  Zangwill  sonraları,  Arap 

nüfusunun Siyonizm için oluşturduğu sorunun ciddi bir biçimde farkına vardı. Bir dönem 

Filistin’den  vazgeçti  ve  bir  Yahudi  Ulusal  Yurdunun  başka  bir  yerdeki  boş  bir  ülkede 

olması  gerektiğini  savunan  bir  akıma  liderlik  etti.  Bu  akım  hiçbir  sonuca  ulaşmadı  ve 

Zangwill, Yunanistan ile Türkiye arasında, nüfus mübadelesi anlaşmasının yapıldığı 1923 

yılında  benzer  bir  mübadeleyi  Filistin  için  önerdi.  1948-1949  yılındaki  olaylar, 

uygulanmaya yaklaştırsa da, ortaya atıldığı dönemde bu öneri göz ardı edilmişti. 

Batılı güçlerin Almanya’ya ve müttefiklere karşı zafer kazanmaları Ortadoğu’daki 

durumun toptan değişmesine yol açtı. Osmanlı İmparatorluğu yenildi ve başkenti bir süre 

işgal  altında  kaldı.  İmparatorluğun  Arap  vilayetleri  bir  bir  koparak  İngiliz  ve  Fransız 

yönetimine  giriyor  ve  paylaşımlara  konu  oluyordu.  Irak  Suriye’den  kopartılarak  İngiliz 

Mandası altına sokuldu. Suriye, İngiltere ve Fransa arasında paylaştırıldı. En güneydeki 

kısmını  alan  İngilizler  buraya  Filistin  derken,  kendisine  kalan  diğer  kısım  için  Fransa, 

Suriye  ismini  kullanmaya  devam  etti.  Hem  Fransızlar  hem  de  İngilizler,  mandaları 

altındaki ülkeleri alt birimlere ayırdılar. İngilizler Filistin mandalarını doğu ve batı Ürdün 

olmak  üzere  iki  ayrı  devlete  ayırdı.  Birincisine  Transürdün,  ikincisine  ise  Filistin 

deniyordu.  Bazı  denemelerden  sonra  Fransızlar  da  mandaları  altındaki  toprakları  iki 

devlete  ayırdı.  Bu  devletlerden  birine  Lübnan  denirken,  diğeri  Suriye  ismini  korudu. 

Çoğunlukla,  bu  bölünmeler,  ne  önceki  Osmanlı  yönetiminin  idari  sınır  çizgilerine  ne  de 

asırlar önce mevcut olan sınırlara tekabül ediyordu. Bu yeni entitelerin çoğunu belirtmek 

için  kullanılan  isimler  bile,  Lübnan  hariç,  antik  ya  da  ortaçağ  tarihinin  derinliklerinden 

çıkarılıyordu. 

İngiliz yönetiminin otuz yılı boyunca Filistin Mandası’nda yaşayan Araplar birçok 

sorun açısından ve çeşitli düzeylerde bölünmüşlerdi-liderlik, İngilizlere karşı takınılacak 

tutum,  ideoloji,  kendi  aralarında  yaşayan  Yahudilerle  ilişkiler  gibi  konularda  bir 

bölünmüşlük söz konusuydu. 

Az  çok  sömürgeci  bir  idare  tarafından  yönetilen;  bir  Yahudi  Ulusal  Yurdunun 

oluşturulmasını  kolaylaştırmak  ve  onun  lehinde  hareket  etmek  için  söz  vermiş  bir 

hükümetin yönetimindeki bir Avrupa imparatorluğunun parçasıydı artık Filistin. 

İki  savaş  arası  dönemde  Filistinli  Araplar  aşırı  yüksek  bir  nüfus  artış  oranına 

sahiptiler. Komşu Arap ülkeleri önce öz-yönetim hakkı sonra da bağımsızlık kazanırken, 

kendilerinin  hala  en  temel  siyasi  haklardan  mahrum  olduklarını  gördükçe  Filistinli 

Arapların öfkesi daha da artıyordu. 

1936-1939  yılları  arasında,  Arap  Filistin’inin  önemli  bir  bölümü  silahlı  ayaklanma 

durumundaydı ve bu durum ancak Arap taleplerinin çoğunun İngiliz hükümeti tarafından 

kabul  edilmesiyle  sona  erdi.  1939  tarihli  İngiliz  Beyaz  kitabı  hem  Yahudilere  toprak 

transferine  hem  de  Yahudi  göçüne  önemli  sınırlamalar  getiriyordu.  Yahudi  göçüne 

getirilen  bitirici  sınırlama  gerçekten  de,  Filistin’in  herhangi  bir  yerinde  bağımsız  bir 

Yahudi siyasi oluşumunu engelleyici nitelikteydi. 1939’dan İngiliz Mandası’nın sona erdiği 

1948  yılına  kadar  Beyaz  Kitapta  belirlenen  siyaset  katı  bir  biçimde  uygulandı.  Araplar 




Yüklə 358,99 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə