SemiTİzm ve anti-semiTİZM



Yüklə 358,99 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/15
tarix14.05.2018
ölçüsü358,99 Kb.
#43555
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15

www.altinicizdiklerim.com 

19 


yeniden  dirilerek  insanlığı  kurtaracağı  inancını  kabul  eder.  Fakat  Ortodoks  Musevilik 

İsa’yı  hiçbir  yere  oturtmazken,  Kur’an  onu  Tanrı’nın  elçisi  olarak  tanır-kurtarıcı  olarak 

değil,  Muhammed’in  gelişi  ve  onun  getirdiği  son  ve  mükemmel  vahiyle  nihayet  bulan 

peygamberler zincirinin bir halkası olarak.  

İncil’de  anlatılanların  birçoğu  Kur’an’da  geçer  ya  da  en  azından  anıştırılır.  İlahi 

babalığın  reddedilmesine  ek  olarak,  çarmıha  gerilmenin  İslamiyet’teki  anlatımı  da 

Hıristiyan  versiyonundan  önemli  bir  farklılık  gösterir.  İncil’de  olduğu  gibi  Kur’an’da  da, 

Yahudiler İsa’yı reddeder ve onu çarmıha germek isterler. Fakat İncil’e göre Yahudiler 

bunu başarır, Kuran’a göre ise başaramazlar. Meryem’in oğlu, Tanrı’nın peygamberi İsa’yı 

öldürdüklerini  iddia  eden  Yahudilere  yanıt  olarak  Kur’an’da  şunlar  yazılıdır:  “Fakat  onu 

öldürmediler, çarmıha da geremediler, sadece öyle sandılar... elbette onu öldürmediler, 

Tanrı onu kendi katına yükseltti.” (Kur’an, 4:156-157) 

Genel olarak, Yahudi ve İslam teolojileri birbirlerine Hıristiyanlıktan çok daha 

yakındır. Hem Yahudiler hem de Müslümanlar mutlak bir biçimde tektanrıcıdır; her ikisi 

de-şüphesiz  Hıristiyanlıktaki  Teslis  doktrinin  pek  anlaşılamamasından  dolayı-

Hıristiyanların bazı eğilimlerinin çoktanrıcılığa saptığından şüphe duymaktadırlar. 

Müslüman-Yahudi  yakınlaşmasının  gerçekleştiği  belki  de  en  önemli  alan  Kutsal 

Hukuk ve bu hukukun güven duyulan koruyucularıdır. Hem Musevilik hem de İslam hukuk 

dinleridir ve Yahudi Halakhası ile İslam Şeriatı arasında birçok ortak yön bulunmaktadır. 

Elbette ayrıntıda birçok farklılık da mevcuttur. 

Ayrıca,  hem  Yahudiler  hem  de  Müslümanlar  sünnet  olurlar;  kuralları  ve  usulleri 

farklıysa da, sünnetsizlere karşı duydukları hoşnutsuzluk da ortaktır. 

Yahudiler 1400 yıl boyunca ve birçok yerde, İslamiyet’in egemenliğinde yaşadılar; 

dolayısıyla  İslami  yönetim  altındaki  tecrübelerini  genelleştirmek  zordur.  Fakat, 

ayrımcılıktan  muaf  tutulmadıkları  ama  nadiren  eziyete  maruz  kaldıkları;  en  kötü 

hallerinin asla Hıristiyanlık dünyasındaki kadar kötü, en iyi hallerinin de yine Hıristiyanlık 

dünyasındaki kadar iyi olmadığı makul bir kesinlikle söylenebilir. 

Kur’an’da,  Yahudiler  hakkında  ağır  sözlerin  yer  aldığı  birçok  ayet  ve  hadis 

bulunmaktadır. Bu ayetlerin büyük çoğunluğu Peygamberin Yahudilerle girdiği, hepsinde 

de  galip  geldiği  çatışmalardır.  Bu  ayetler  daha  önceki  vahiylerin  sahipleri  olarak 

Yahudilerden  daha  saygıyla  söz  edilen  ve  onlara  belli  bir  hoşgörüyle  yaklaşılmasını 

öngören  başka  ayetlerle  bir  ölçüde  dengelenir.  Ama  hepsinden  önemlisi,  İslamiyet’te, 

Hıristiyanlıkta  olduğu  gibi,  Yahudi  dinine  ve  bu  dinin  müminlerine  karşı  yüz  kızartıcı 

cinayet ve ihanet suçlaması geleneği bulunmamaktadır. 

Osmanlı  İmparatorluğu’nda  Yahudiler  Sultan’a  sadakat  duyarlardı  ve  bazıları 

ikincil ama önemsiz olmayan görevlerde Sultan’ın hizmetine girmişlerdi. Hıristiyanlar gibi 

Yahudilerin  de-bazı  istisnalar  hariç-silah  taşımalarına  izin  verilmemişti.  Uzun  bir  süre 

Yahudiler  ve  Hıristiyanlar  askerlikten  muaf  tutuldu,  askerlik  yapmak  yerine  vergi 

ödemekle yükümlüydüler. Ve nihayet askere alındıklarında ise, daha çok savaşçı olmayan 

sınıflara ve-doktorlar ve mühendisler dışında-astsubay rütbelerine kabul edildiler. 

Bazı  Hıristiyan  meslektaşlarının  aksine,  çoğu  Müslüman  ilahiyatçı  ve  tartışmacı, 

ciddi  bir  itirazda  bulunma  gereği  duymadıkları  için  dikkatlerini  Museviliğe 



www.altinicizdiklerim.com 

20 


yoğunlaştırmamışlardır.  Bunun  yerine,  bir  dünya  dini  ve  uygarlığı  olarak  gördükleri 

Hıristiyanlığa yönelmişlerdir.  

Hıristiyanlarla Müslümanların Museviliğe ve Yahudilere yönelik tutumları arasında 

önemli  bir  farklılık  bulunmaktaydı.  Hıristiyanlık  sadece  bir  selef  tanıyordu,  Musevilik; 

Hıristiyanlık dünyasında sadece bir dinsel azınlık vardı, Yahudiler.  

İslam’ın iki selefi vardı, bunlardan Hıristiyanlık daha yeni ve daha önemliydi; en 

azından  iki  azınlıktan  Hıristiyanlar  çok  daha  fazla  ve  çok  daha  etkiliydi.  Ayrıca 

Hıristiyanlık İslam’ın azılı düşmanlarının, önce Bizans İmparatorluğu, sonra Haçlılar, son 

olarak da modern Avrupa devletlerinin diniydi. Buna mukabil Musevilik, uzun bir süredir 

din  değiştirme  yoluyla  sayılarını  arttırma  ümidini  yitiren  küçük  azınlıkların  diniydi.  Bu 

dine  inananlar  ne  siyasi  ne  askeri  güce  sahiptiler;  dolayısıyla  İslam’a  ya  da  İslam 

devletine tehdit oluşturmaktan uzaktılar. Bilakis, Yahudiler Müslüman yöneticilerin işine 

yarayabilirdi,  çünkü  Hıristiyanların  aksine  dış  düşmana  karşı  sempati  duyduklarından 

şüphelenilmiyordu. 

Avrupa’da, aydınlanma asırları olan on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda bile 

büyük  Fransız  ve  Alman  düşünürleri  şu  ya  da  bu  zamanda,  bir  biçimde  anti-Semitik 

ifadeler  kullanmışlardı.  Klasik  İslam’ın  büyük  düşünürlerinin  eserlerinde  bu  ifadelerle 

kıyaslanabilir bir şeye rastlanmaz. 

Müslüman  yönetimindeki  Yahudiler  belki  çok  az  övgü  almışlar  ve  çok  az  saygı 

görmüşler,  bazen  de  çeşitli  suçlar  nedeniyle  suçlanmışlardır  ama  asla  kalıtımsal  olarak 

kötü olmakla ya da dünyayı ele geçirmeye çalışmakla suçlanmamışlardır. 

 

İslam da, ne Hıristiyan literatüründeki anti-Semitizme ne de onun yol açtığı filo-

Semitist tepkiye rastlanır. İslam literatürü Yahudilerin kötülüklerinden bahsetmeye çok 

fazla zaman ve çaba sarf etmez; fakat Yahudilerin lehine de pek fazla bir şey söylemez. 

İslam  yönetimindeki  Hıristiyan  gibi  Yahudi’ye  de  silah  taşıma  hatta  ata  binme  izni 

verilmedi. Hıristiyan’ın aksine bu, Yahudi’nin her yerdeki kaderiydi.  

Yahudilere  atfedilen  en  yaygın  nitelik  korkaklıktır.  Bu  duruma  Osmanlı 

İmparatorluğunun  son  yıllarındaki  Türkiye’den  bir  örnek  göstermek  yeterlidir.  Malum 

nedenlerle  Yahudilere,  Hıristiyanlardan  daha  fazla  güvenilir  fakat  daha  az  saygı 

gösterilir. O dönemde anlatılan bir hikayeye göre Balkan savaşları sırasında vatanseverlik 

ateşiyle  yanan  bazı  Türk  Yahudileri  vatanlarını  korumak  için  bir  gönüllüler  taburu 

oluştururlar.  Eğitilip  silah  verildiğinde  ve  cepheye  sürülmeye  hazır  olduklarında 

hükümetten,  yol  üzerindeki  eşkıyalara  karşı  jandarma  koruması  sağlamasını  talep 

ederler.  

Genel  olarak  Yahudiler  ve  Hıristiyanlar  bulundukları  yerlerden  sürgün 

edilmemişlerdir.  Bunun  en  önemli  istisnası  Arabistan’dır. 

“Arap  topraklarında  iki  din 

kalmayacak,” 

sözünden  hareket  eden  Halife  Ömer’in  tüm  Yahudileri  ve  Hıristiyanları, 

münhasıran  Müslümanlara  ait  olan  Arap  topraklarından  çıkardığı  anlatılır.  Nitekim 

Yahudiler ve Hıristiyanlar Kuzey Arabistan’da kalmaya devam etmişler ve sürgün Hicaz’la 

sınırlı  kalmıştır.  Her  iki  azınlık  da  Peygamberin  yaşamı  süresince  Arabistan’da 

kalmışlardı;  fakat  ölümüyle  birlikte  sürgün  kuralı  Peygamberin  ardıllarınca  artan  bir 



Yüklə 358,99 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə