B
86
Çatıyı ek yükten kurtararak yeniden
yapılandırırken, yeni kullanım alanı
yaratma fikrimiz de vardı. Çatının
altında orta bölümde iki seminer
odası yoğun olarak kullanılmaktaydı.
Semih Tezcan Hocamızın rektörlük
döneminde kullanıma açtığı bu
alanda, fakülte genel kurullarını
ve dekanlığın düzenlediği sosyal
etkinlikleri yapıyorduk. Seminer
salonu olarak da güzel bir altyapıydı.
Ayrıca yeni açılan ikinci öğretim
yüksek lisans programlarında
da bu seminer salonlarından
yararlanıyorduk. Bu kısıtlı alan, ikinci
öğretim yüksek lisans programlarının
gelişmesiyle yakın zamanda yetersiz
kalacaktı.
Çatının orta bölüm dışında kalan
kısmı, ancak depo gibi kullanılabilen
boş alandı. Eğer oturtma çatı çelik bir
konstrüksiyonla yükseltilirse, kullanım
için yeni alanlar da kazanacaktık.
Yapılacak iş Başar Bey’e göre çok
zor değildi. Çatı önce malzemelere
zarar vermeden indirilecek, iki kat
eşdeğeri gereksiz tabaka kompresörle
sökülecek ve daha sonra çatı
yükseltilerek, boş alanlar kullanım
alanına dönüşecekti.
Yaşayan bir binanın üzerinden iki katı
indireceksin! Bana göre çok iddialı bir
projeydi. Kompresörle yaratacağımız
100 desibelin üzerindeki gürültü
kirliliğini düşünün. Ders sırasında
veya ofislerde çalışırken bu gürültüye
tahammül etmek mümkün değil.
Proje için ayrılmış bir parasal kaynak
da o yıl için yoktu.
Bu proje için Başar Bey kabaca
120-130 bin lira kadar destek
verebileceğini söyledi. Diğer inşaat
işlerinde kullandığı 20-30 kişilik
güvendiği deneyimli bir ekibi
vardı. İstersek bu ekibi projemiz
için kullanabilecektik. Öngördüğü
destekle çatının kaba inşaatı
yapılabilecekti.
Proje yönetimi dersinde
bahsettiğimiz geçmiş deneyimlerden
ortaya çıkmış temel bir kural vardır.
Çok iyi yönetilmedikçe, hiçbir
proje ne vaktinde ne de bütçesini
aşmadan bitirilebilir. Nitekim Güney
Yerleşke'deki önceki mühendislik
yatırımları da bu kuralı doğrulamakta.
Perkins Hall mimari olarak iki kanat
şeklinde planlanmış; ama para
yetmediği için tek kanatta kalınmış.
Gates de U şeklinde düşünülüp daha
sonra tek kanat olarak kullanıma
açılmış. Üstelik o projelerin kaynağı
var, bu projenin kaynağı da yok.
Kaba bir hesapla, hayal ettiğimiz
ortam için toplam bir milyon dolar
gibi bir bütçe gerekmekteydi. İnşaata
başlandığında, yapısal olarak nelerin
karşımıza çıkacağını, çatı indirilince,
ne tür sürprizlerle karşılaşacağımızı
bilmiyorduk. Projeyle ilgili kesin
olan bir nokta vardı. Bina yaşayan
bir binaydı. Bu projeyi yapacaksak,
gecikmeden en kısa sürede ve bina
kullanım trafiğinin göreli olarak
daha az olduğu yaz aylarında
tamamlamalıydık. Bütçe olarak da
Başar Bey kaba inşaatı bitirmeye
yetecek bir destek sağlayacağına söz
vermekteydi.
Karar vermek için bir hafta kadar
süre istedim. Düşünelim dedik, ama
düşünmeye de çok vakit yoktu. Bu
sürede önce dekan yardımcılarımızla
konuyu değerlendirdim. Dekan
yardımcılarımızdan Turan Özturan
Hocamızın, İnşaat Mühendisliği
Bölümü’nden olması teknik açıdan
bizleri biraz rahatlatmaktaydı.
Başar Bey binanın kaba inşaatı için
güvence vermekteydi. Daha sonra
ikinci öğretim programlarından
yaratılan bütçelerle ve gerekirse
yıllara yayarak binanın içini
yapabilirdik. Kompresör sağlama ve
sökme işlemleri için, Yapı İşleri’nden
destek alabileceğimizi düşündük. İlk
fırsatta Rektörümüz Sabih Hoca’ya
konuyu açmalı ve uygun görürse,
öğretim üyelerimizle de görüşmeli ve
onların desteğini de almalıydık.
En zor yapılacak şey karar vermekti.
Karar verdikten sonra yol almak
daha kolay; ama sıfır bütçe ile bir
milyon dolarlık bir projeye kalkışmak
ne kadar akılcı? Üstelik binayı
boşaltmadan, yaşayan bir binanın
üstünde şantiye alanı açmak mümkün
mü?
Diğer taraftan proje bana çok çekici
geliyordu ve katma değeri de çok
yüksekti. Projenin çok büyük artıları
var. Öyle ki metre karesi inanılmaz
değerli olan bir alanda, fakültemize
yeni kullanım alanları kazandıracaktık.
Ayrıca deprem riskine karşı binayı
daha güvenilir kılmak en güçlü
gerekçemizdi. Böylece tam olarak
farkında olmadığımız iki kaçak kattan
kurtulacaktık. Projenin gerekliliğini
ilk önce kendimize, sonra Rektörlüğe
ve ilgili bölümlerimize aktarmamız
gerekiyordu. Eğer projeyi 2002
yazında gerçekleştireceksek, çok
hızlı hareket edip, üst yönetimin ve
öğretim üyelerinin desteğini almamız
önemliydi. Boğaziçi Üniversitesi’nin
güzel tarafı, projenin mantıklı
olması halinde buna kimsenin engel
olmayacağıydı. Rektörün onayını
almak için randevu aldım. Dekan
Yardımcımız Turan Hoca ile rektörlüğe
gittik. Sabih Hoca'ya projeyi ana
hatlarıyla bahsettiğimde başta herkes
gibi tereddütte kaldı, tabii çok zor
ve riski yüksek bir projeydi. Böyle bir
projeye girmek için biraz çılgın olmak
lazım; ama risk almadan da hayatta
bir şey olmuyor. Rektörümüzü ikna
ettik, ondan yeşil ışık aldık.
Yazının üçüncü ve son bölümü
önümüzdeki sayımızda
yayımlanacaktır.