Microsoft Word BÄ°LÄ°msel eksen 20++



Yüklə 4,84 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/52
tarix26.10.2018
ölçüsü4,84 Mb.
#75726
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   52

Bilimsel Eksen-Sicientific Axis-Научный Меридиан/Yıl-Year-Год 2017/Sayı-Number-Число 20
 
 
28
lupınar kazasından Ahmet Arman imiş. Hayri, Yaşar, Mustafa ve Mehmet adlı 
dört oğlu varmış. Bizi bir Pazar bahçelerine davet etmişler. Biz de ailecek gittik. 
Hünkâr  Tepesi  denilen  Beykoz’un  en  yüksek  tepesinde  yer  alan  bu  bahçede  her 
Pazar güzel günler geçiriyorduk. Bu aile ile sonradan akraba gibi olduk. Mustafa 
benimle,  Mehmet  Dinçer’le  yaşıt  idi.  Yıllar  sonra  da  en  büyük  oğulları  Hayri’ye 
annemin akrabası olan Mısırların Melek ablayı gelin olarak Uşak’tan getirdik. Bu 
evlilikten bir oğulları, iki de kızları oldu. Hünkâr tepesinin büyük bir bölümünde 
şimdi Mustafa ve Mehmet’in çocukları ve torunları oturuyor. [1960 yılında İstan-
bul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümüne kaydolunca iki yıl buradan 
fakülteye gidip geldim. ] 
Beykoz’da “Ahmet Mithat Efendi İlkokulu” (Kırkıncı İlkokul) adlı, deniz ke-
narında yer alan, temiz ve pırıl pırıl bir okulun 3. sınıfına kaydoldum. Emine Kızıl-
tan adlı yaşlı bir öğretmenimiz vardı. Yüzü çilli, saçları kızıl renkli bu öğretmeni-
mi çok severdim. Ona kır çiçekleri toplayıp götürdüğümü, tatil dönüşü Uşak tarha-
nası hediye verdiğimi hatırlıyorum. Sınıf arkadaşlarım arasında Mete Tapan (Sa-
nat Tarihi profesörü oldu), Remzi, kız kardeşi Seher, Betül (babası zenci bir öğ-
retmen  idi),  İnci,  Sevim,  Hüseyin  Baş,  Mustafa  Arman,  ailesi  balıkçılık  yapan 
Uluer,  Güneş  Özki  (bir  deniz  kazasında  vefat  etti)  vb.  adlı  arkadaşlarım  vardı. 
Şimdi kaçı hayatta bilemiyorum. 
Bir  yıl  sonra  Şahinkaya  Caddesi  üzerinde,  Beykoz’da  lokantası  olan,  Aslan 
adlı birisinin evine taşındık. Ev iki katlı, ikisi önde ikisi arkada dört dairesi olan bir 
kârgir bina idi. Üstümüzde “Kaptan amca” dediğimiz bir denizci, arkada “Ali Ça-
vuş”  adlı,  Beykoz  Deri  Kundura  Fabrikasında  çalışan,  Erkul  adlı  bir  oğlu  (sınıf 
arkadaşımdı) ile üç kızları olan bir aile oturuyordu. Evin yakınında bir çeşme vardı. 
Evin  musluklarından  su  da  akıyordu.  İki  oda+hol+mutfak+banyo+hela  olan, 
önünde de bahçesi bulunan bu evde dört yıl kaldık. Mahalledeki herkesle dosttuk. 
Havva teyze ile oğlu Mustafa Narmanlı, Mediha teyze ve ailesi, Komik Musta-
fa ve ailesi, Belgin ve Belma kardeşler…ve başkaları. 
Onçeşmeler: 
Beykoz’un tarihî çeşmelerinden birisi olan “Onçeşmeler” Şahinkaya Caddesi-
nin hemen altında yer alıyordu. İkisi ortada “büyük”, dördü sağda, dördü de solda 
sekiz “küçük” çeşmesi olmak üzere on çeşmesi vardı. Her gün, yirmi dört saat şırıl 
şırıl akan bu çeşmeler Beykoz’un sembolü idi. Yakınında da büyük bir çınar vardı. 
Hâlâ da öyle. Şimdi etrafında dizi filmleri çeviriyorlar da biz de uzaktan Beykoz 
hasreti gideriyoruz. 
Beykoz Vapur İskelesi: 
Vapur iskelesi Beykoz Parkının yanında idi. Paşabahçesi’nden Köprü’ye, Ye-
niköy’e ve Sarıyer’e, yani Anadolu ve Rumeli yakasındaki bütün yerlere gitmeniz 
için bu iskeleyi kullanmanız gerekirdi. İskelenin üzerinde “Beykoz Kültür Cemiye-
ti” adlı bir dernek vardı. 1960 yılında Edebiyat Fakültesi’ne başladığımda bu Ce-
miyet biz gençlerin buluşma, kültür sohbetleri ve şiir geceleri yaptığımız bir yerdi. 
Ne yazık ki o tarihî iskele yıkıldığı için her şey ‘yok olup gitmiş’ti. 


Bilimsel Eksen-Sicientific Axis-Научный Меридиан/Yıl-Year-Год 2017/Sayı-Number-Число 20
 
 
29
İskelenin  tam  karşısındaki  küçük  bir  yerde  “poğaça”,  “açma”,  “simit”  gibi 
hazır yiyecekler satılırdı. Buradan aldığımız bu sıcacık yiyecekler, Boğaziçi vapur-
larında demlenen “tavşankanı” çaylarla o kadar güzel giderdi ki tadına doyum ol-
mazdı. 
O sırada yer alan kırtasiyeci, tekel bayii, lokanta gibi iş yerleri de Beykozlulara 
hizmet ediyordu. Beykoz’da Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler de Türklerle birlikte 
yaşıyorlardı.  Nesim  Bahar  adlı  bir  Yahudi’nin  dükkânı  iskelenin  karşısında  idi. 
Aynı sırada bir yazlık sinema vardı. Onçeşmeler’e yakın yerde de bir kapalı sinema 
vardı. Güzel filmler seyrederdik. Meselâ, seyrederken çok ağladığım “Vurun Kah-
peye!” adlı tarihî bir filmi hiç unutamam. 
Avram Paşa Korusu: 
Bu koruyu, 1951 yılında Orta Okula başladığımda yakından tanımıştım. Bey-
koz Ortaokulu bu korunun hemen yanında idi. İki ayrı binadan oluşan okul bize 
dar  geliyordu  ama,  tâ  Çubuklu’dan  buraya  öğrenci  geliyordu.  Bizim  Şahinka-
ya’daki ev ile okul arası 15 dakika kadar tutuyordu. Avram Paşa adı bir Ermeni 
vezirin adından geliyormuş. Hâlâ da o adla anılıyor. Ama içine çay bahçeleri, yü-
rüme yolları falan yapmışlar, doğası bozulmuş.  
Bu  korunun  içindeki  bir  gecekonduda  anneannesi  ile  yaşayan  Muzaffer  adlı 
bir arkadaşım vardı. Okuldan önce her sabah günlük gazeteleri abonelerine dağıtır 
ve satarmış. Sonra da okula gelirmiş. O Muzaffer’in yıllar sonra Kuleli Askeri Li-
sesi’ne ve oradan da Harp Okulu’na gittiğini duymuştum. Şimdi O da, yaşıyorsa, 
benim gibi emekli bir “albay” olmuş, torun seviyordur. Bu okulda iken Beden eği-
timi öğretmenimiz Hatice Hocanın kurduğu “İzcilik” teşkilatımız da vardı. Ben de 
izciliğe burada başladım; sonra Eskişehir ve Uşak Liselerinde de devam ettim. 14 
yıl  kadar  izcilik  yaptığımı  hatırlıyorum.  Hatice  Hoca  on  kişilik  izci  mangamızı 
birkaç kez Taksim’deki Cumhuriyet merasimlerine, bir kez de Heybeli Ada gezisi-
ne götürmüştü.  
Subaşıların Dalyanı: 
Beykoz’dan Yalıköy’e  giderken,  Karakolu  geçince,  sahilde  kurulmuş  bir  dal-
yan  vardı.  Ben  de  “dalyan”ı  ilk  defa  burada  görmüştüm.  Sahile  50  metre  kadar 
uzakta denize büyük kazıklar çakılmış, kazıkların etrafında da ağlar gerilmişti. Üç 
tarafı  ağlarla  kaplı  bir  havuzu  andıran  bu  dalyanın  bir  tarafı  açıktı.  Açık  yerin 
ucundaki bir direkte “gözcü” adlı bir balıkçı oturur, içeri giren “orkinos”, “yunus” 
ve  “palamut”  sürülerinin  girişini  haber  verirmiş.  Büyük  bir  sürü  ağa  girdiğinde, 
açık olan kapının ağları süratle çekilerek kapatılıyor, iki büyük mavnada yer alan 
dalyancılar  ağları  toplayarak  içindeki  balıkları sıkıştırıyorlardı.  Orkinos  ve Yunus 
balıkları  dalyana  dolduğu  zaman  onları  önce  zıpkınlayarak  öldürüyorlar,  sonra 
mavnalara çekiyorlardı. Deniz kıpkızıl olur, biz de çok üzülürdük.  
Yalıköy:  
Yalıköy, Beykoz’u Orta Çeşme, Deri Kundura Fabrikası, Kaymakdonduran, 
Tokatköy, Akbaba, Dereseki, Yuşa Tepesi gibi yerlere bağlayan bir sahil şeridi idi. 
Ahmet Mithat Efendi İlkokulu da Yalıköy’de idi. Buradaki bir fırında çıkan ekme-


Yüklə 4,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə