İstanbul üNİversitesi



Yüklə 14,12 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə21/63
tarix19.07.2018
ölçüsü14,12 Mb.
#56886
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   63

_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________ 
 
54 
 
Haunolth’un betimlemeleri Karagöz’ü çağrıştırmaktadır
8
. Diğer anlatılarda da 
geçen, çadır ve kulübe gibi tanımlar gösteriyor ki şenliklerde kapalı mekânlarda da 
yapılan  özel  kukla  gösterileri  vardı  ve  bunlar  ayrıca  dolaşan  sahnelerde 
oynuyorlardı. 
Buna bir örnek de 1625 şenliğinden bir tanıktır;  
“Günün  geri  kalanı  ip  canbazları  ve  Yahudi  oyuncuların  oynattıkları 
kuklaları  seyrederek  geçiriyorlardı.  Bunlar  Padişahın  çadırından 
başlayarak bütün çadırları dolaşıyorlardı” (And 1982: 196).  
Kukla oynatıcıları gösterilerini şenlik şartlarına uydurarak daha mümkün hale 
getirmişlerdir ve böylece sözel yanından çok görsel yanı ağır basan kukla gösterileri 
ortaya çıkmıştır (Stout 1966: 174). Bunlara bir örnek de dev kukla gösterileridir. Bir 
İtalyan gezgin olan Pietro della Valle “heykel” olarak nitelendirdiği bir kuklayı şöyle 
anlatır: 
“Sokaklarda  zaman  zaman  kasnakların  üst  üste  konmasından  ve  bunun 
üzerine  bir  eteklik  gibi  bez  sarılmasıyla  yapılmış  bir  büyük  heykel 
gezdiriliyor  […]  Bu  heykelin  iki  yüzü  vardı,  bir  yüzü  kötü  kişi  yüzü,  öteki 
ise boynuzlu bir koç başına benziyordu” (Nutku 1995: 76) (Fig 10-11).  
On  sekizinci  yüzyılda  gölge  oyununa  gönderme  yapan  surnameler  karşımıza 
çıkmaktadır.  Bunlara  bir  örnek  Hafız  Mehmet  Efendi’ye  aittir  ve  1720  şenliğinde
 
kukla ve karagözü bize şöyle anlatır: 
“Özellikle  iki tarafta  olan işâre  ve  mahyaların  süsleri  akılları  zayi  ederdi 
ve  sepet  ayağı  denen  mastabadan  iki  tarafta  ipten  ipe  bağlanmış  ta 
Piyalepaşa’ya  varıncaya  kadar  kurulan  çadırlara  hadd  ü  pâyân  olmayıp 
her  birinin  içinde  […]  çok  sayıda  raks  oğlanları,  kiminde  gölge  oyunu, 
kiminde  hokkabaz,  kiminde  kuklacı,  çoğunda  davul  ve  zurna  saz 
seslerinden o derenin içi felek tası gibi sabahlara dek inlerdi”  
(Kahraman 2008: 98) 
Gürani Hızır Efendi’nin 1836 yılında Kağıthane’de düzenlenen şenliği anlatan 
surnamesinde açık bir şekilde Karagöz ve Hacivat’dan söz eder.  
“Kimi oldı perde-i lu’b-ı hayâle perdegî (60) 
Bezle ile eyledi halkı ser-â-ser dil-gûşa 
İtdi Karagöz ü Hâcı Evhad’ı tasvîr ile (61) 
Sünnet olan kûdegân u nâzırânı pür-şafâ”  
(Arslan 2009: 295) (Fig.12) 
                                                           
8
 Kar-î kadim yani eski usul Karagöz oynatımı tekniği açısından kendine özel bir mekân ister. Kendisine 
özel bir sahnesi vardır. Bir karagözcü sahneye çıkmaz örneğin, “perde kurar”. Tüm tasvirlerin konduğu 
sandık, usta yardımcısı “yardak”, ışık ve gerekirse müzik enstrümanları için yeteri kadar yer olmalıdır 
perde  arkasında.  Seyirci  perdenin  karşısında  olmalıdır,  etrafında  değil.  Tasvirlerin  sadece  gölgeleri 
değil, renkleri de arkalarından yansıtılan ışık ile görünür olduğundan, gösterim yapılan yerin aydınlık 
olmaması gerekir. 
 


_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________ 
 
 
55
 
 
Karnaval  niteliği  taşıyan  bu  eğlencelerden  bir  diğeri  de  halk  hikâyeciliğinin 
olduğu  kadar  Türk  tiyatrosunun  da  temellerinden  birini  oluşturan  meddah’dı.  On 
dokuzuncu  yüzyılda  bu  isimle  de  anılmadan  önce,  İslam  öncesi  göçebe  Türk 
kültüründe  Ozan,  Anadolu  beylerinin  saraylarında  âşık  ya  da  saz  şairi,  Arap 
hükümdarları için nedim ya da kassas, İran için kıssa-handılar (Köprülü 1966: 363). 
Diğer  bir  deyişle  hem  halk  arasında  hem  saraylarda  anlattıkları  kahramanlık 
hikâyeleri,  dini  öyküler,  güncel  hayattan  kesitlerle,  tek  kişilik  anlatımını  herkese 
dinletebilen  bir  oyuncu  gibidir  Meddah.  Çoğu  zaman  okumuş,  eğitim  görmüş, 
edebiyat bilen kişilerdir.  
Yabancı  tanıklar  Türklerin  söz  sanatlarındaki  ustalığını  övmektedir  ve 
“herhangi  bir  özel  oyun  yerine  ve  dekora  gerek  duymadan  her  yerde  bu  söz 
sanatındaki  beceriyle  gösterimler  verebilmelerini”  hayranlıkla  dile  getirmişlerdir 
(And  1982:  194).  Meddahlık  da  diğer  gelenekler  gibi  değişerek  daha  sosyal  ve 
eğlence  odaklı  seyirlikler  haline  gelmiştir.  Perde,  sahne,  dekor  ve  kostüm  gibi 
unsurlar içermemesine rağmen; taklit, söz söyleme, anlatma ve doğaçlama becerileri 
üzerine  kurulan  bir  gösteri  olması,  İslam  ve  Doğu  medeniyetlerinin  ilk  teatral 
gösteri  olduğu  düşüncesini  (Gerçek  1942:  5)  haklı  çıkarır.  Fakat  meddahın  da 
kullandığı bazı nesneler vardır. Sol omuzunda bir mendil taşır ve elinde de değnek 
bulunur.  Bu  iki  nesneyi  anlattığı  her  hikâyede  farklı  bir  şeyi  temsil  edecek  şekilde 
kullanır.  Örneğin, mendili  başörtüsü  yapıp  bir  kadını  taklit  eder  ya  da mektupmuş 
gibi okur, elindeki değneği hem seyirci dikkatini toplasın diye hem de hikâyede yere 
vurarak ses etkisi yapar.  
Bu  kadar  az  aksesuar  ve  dekor  ile  anlattığını  canlandırabilmesi  ise  bir 
oyunculuk becerisidir
9

Daha  önce  bir  tarihten  ve  İstanbul  dışından  bir  örneği  Özdemir  Nutku  
paylaşır. 1457’de Fatih Sultan Mehmet’in Edirne’de düzenlettiği şenlikte: 
“Meddahlar  medh  okuyub  da’iler  du’a  kılmış  ve  “nağm-ı  latif  ile  sohbet 
heriflerinde  ne  gusse  ne  gam  koyub  canlarına  safalar  vermişler.  Bunlar 
‘san’atlarında  mahirdirler  ki  işlerini  görenler  onları  sahir  sanurlardı, 
ortaya gelüb hünerlerin izhar etdiler”. (Nutku 1997: 24) (Fig. 13) 
Saray ve Çevresi 
Şenlikleri düzenleyen ve ev sahipliği yapan saraylar, yeni çeri ocakları ve esnaf 
loncaları  gibi  oyuncu  kollarının  bağlı  oldukları  oluşumlardan  biridir  (Stout  1966: 
107).  Sarayda  tiyatro  örneklerinden  ilki  ise  bu  oluşumlardan  öncesine,  Selçuklu 
dönemine  kadar  takip  edilebilir.  İlk  kez  Alman  Türkolog  Georg  Jacob  tarafından 
ortaya çıkarılan bir belge bize Selçuklu sarayındaki oyuncularla ilgili bilgi verir. Bu 
belge  Bizans  İmparatoru  Alexios  Komnenos’un  kızı  tarafından  yazılan  kronikler 
                                                           
9
  Nutku,  meddalık  ve  oyunculuk  arasındaki  ilişkiyi  şöyle  çizer:  “içinde  çok  kişili  olayların,  çeşitli 
ilişkilerin  dramatik  bir  yolda  canlandırılması,  yani  taklidi  barındırması,  senaryoların  orada  bulunan 
seyirci-dinleyiciye  göre  ve  birden  içe  doğuşla  geliştirmesi,  meddahı  hikâyecilerden  ayırıp  oyuncu 
konumuna getirmektedir.” (Nutku 1997: 112). 


Yüklə 14,12 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   63




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə