İlkellerde Din Bölüm: Giriş



Yüklə 211,49 Kb.
səhifə3/3
tarix27.10.2017
ölçüsü211,49 Kb.
#6902
1   2   3

İlkel toplum

  • uygar toplum 

    ve bunlara denk düşen iki karşıt düşünce tarzı. Çünkü bunlar arasında sadece bir derece ayrımı yoktur, bunlar nitelikçe de birbirinden ayrıdır.

    • Levy-Bruhl’ün ilkel insanlarla, uygar insanlar arasında var olan ayrımlar üzerinde durduğuna dikkat edilmelidir. Onun kuramsal görüşü ve  özgünlüğü üzerine akılda tutulması gereken en önemli gözlem kuşkusuz bu noktadır

    • Levy-Bruhl, bu tür düşünce biçimini "önmantık" (ya da mantık öncesi) diye niteliyor

    • Bu terim ilkel insan için çok gerçek, Avrupalılara da çok saçma görünüyor (büyüsel-dinsel düşünce biçimi, çünkü o büyü ile din arasında bir ayrım yapmıyor).

    • Onun bu terime verdiği anlam, eleştirmenlerin onda gördüklerini ileri sürdüklerinden tümüyle ayrı

    • O ilkellerin tutarlı bir biçimde düşünme yeteneğinde olmadıklanm söylemek istemiyor, sadece onların inançları bilimsel bir kavramla ve dünyanın eleştirisiyle bağdaşmıyor

    • İlkellerin anlaşılmaz (saçma) olduklarım söylemiyor ama onlann inançlarının bizim için  anlaşılmaz olduğunu söylüyor

    • Bu bizim onların düşünüş biçimlerini izlemeyeceğimiz anlamına gelmez, tersine; çünkü onlar mantıksal düşünüyorlar ama onlar bizden ayrı öncüllerden hareket ediyorlar, bize saçma gelen de bu.

    • İlkeller mantıklı insanlar ama onlar bizden ayrı ulamlara gore düşünüyorlar

    • Onlar mantıksal ama onların mantık ilkeleri bizimkinden ayrı, onlar Aristoteles mantığına göre düşünmüyorlar

    • Levy-Bruhl ilkellerin kafasında mantık ilkelerinin olmadığını söylemiyor; böyle söyleseydi, saçma olurdu

    • Mantık öncesi, mantıksal olmayan ya da mantık karşıtı anlamına gelmez

    • Mantık öncesini ilkel anlayışa uygulamak, sadece bizim gibi çelişkilerle kafa kanştırmaya izin vermemek demektir. İkisi aynı mantıksal sürekliliğe sahip değildir

    • İlkel insanın sahip olduğu ortaklaşa temsil gizemlidir, öyleyse o bunu gizemli bir tarzda ve bize tümüyle yabancı gelen, saçma görünen bir yolla algılar

    • Gizemli algılama doğrudan doğruya olur. İlkel insan örneğin bir gölge gördüğü zaman, buna kendi  toplumunun kuramını uygulamaz, çünkü buna göre gölge onun ruhlanndan birisidir

    • O kendi gölgesinin bilincinde olduğu zaman, ruhunun da bilincindedir. Onun gördüğü şeyler ve inançları, algılamayla temsil birbirinden ayrıldığı zaman, insan düşüncesinin gelişiminde gördüğünü söylersek, Levy-Bruhlün düşüncesini daha iyi anlamış oluruz


    Kitaptan alıntı:

    İlkel insanın sahip olduğu ortaklaşa temsil gizemlidir, öyleyse o bunu gizemli bir tarzda ve bize tümüyle yabancı gelen, saçma görünen bir yolla

    algılar. Gizemli algılama doğrudan doğruya olur. İlkel insan örneğin bir gölge gördüğü zaman, buna kendi toplumunun kuramını uygulamaz, çünkü buna göre gölge onun ruhlanndan birisidir. O kendi gölgesinin bilincinde olduğu zaman, ruhunun da bilincindedir. Onun gördüğü şeyler ve inançları, algılamayla

    temsil birbirinden ayrıldığı zaman, insan düşüncesinin gelişiminde gördüğünü söylersek, Levy-Bruhlün düşüncesini daha iyi anlamış oluruz. O zaman diyebiliriz ki, bir insan kendi gölgesini görüyor ve bunun kendi ruhu olduğuna inanıyor. İlkel insanlarda

    inanç kavramı yok. İnanç gölgenin içeriğindedir, gölgenin kendisidir. İlkel insan bir pars gördüğü zaman da durum aynıdır: Kendisinin kardeş-totemi olduğunu söylemiyor, kendi kardeş totemi gördüğünü söylüyor. Parsın fiziksel karakteri, totemin

    gizemli karakteri içinde eriyor ve ona bağımlıdır. İlkel insanın

    içinde yaşadığı gerçekliğin kendisi, diyor Levy-Brühl, gizemlidir. Tüm ortaklaşa temsilleri, varlıklar, nesneler, doğal olaylar,

    bizim için olandan tümüyle ayrıdırlar. Bizim bunlarda gördüğümüz ne varsa, onların gözünden kaçar ya da ilgisiz kalırlar. Öte yandan, onlann gördüğü çok şeyi bizim usumuz almaz. Daha da öteye giderek, ilkel algılamaların gizemli temsilleri

    kapsadığım söylemekle kalmıyor ve gizemli temsillerin algılan

    uyardığını belirtiyor. Duyumsal izlenimlerin akışı içinde bu bilinçle aynı düzeye geliyor. Tüm gördüklerinin ve duyduklannm içinde çok az şey insanların ilgisini çekiyor. İnsanlar yalnız

    duygusal bir nitelik sunanlara dikkat ediyorlar. Başka türlü söylenecek olursa, insanın ilgileri seçmeci etkenlerdir ve büyük ölçüde bunlan toplum belirler. İlkel insan olgulara gizemli özelliklerinin işlevine göre dikkat eder ve bu özellikleri ortaklaşa temsiller verir. Buna göre toplumun ortak temsilleri algılamayı düzenler ve onlarla kaynaşır. İlkeller kendi gölgelerine çok dikkat ediyorlar, çünkü kendi temsillerine  göre, kendi gölgeleri kendi ruhlandır. Oysa bizim için gölge hiç de olumlu değildir ve ışığın yadsınmasıdır.


    • Demek ki bir gölgenin algılanması, inancı bilincin içine sokmaz (çünkü algılanan ruhtur) ama daha çok inanç, ilkel insanın kendi gölgesi için kendi dikkatini uyanr




    • İlkel insanların temsilleri özel bir niteliğe sahiptir, bunlar gizemlidir; bunlar hiçbir zaman  bizim kendi temsillerimiz değildir

    • Buna göre ilkel insanın kafa yapısına, sui generis (kendine özgü) kafa yapısı denir

    • Levy-Bruhl, bu gizemli temsillerin mantıksal ilkesine, gizemli katılımın yasası adını veriyor

    • İlkel insanların ortaklaşa temsilleri ortak bir ağ oluşturuyor ve bunlar da gizemli oluyor

    • Levy-Bruhl için ilkel insan yanlış düşünüyor, çünkü onun düşünüşünü, kendi toplumunun gizemli temsilleri belirliyor

    • Levy-Bruhl, nesnel ile gizemli açıklama arasında zorunlu olarak bir çelişkiyi varsayıyor (bu ama yanlıştır Pritchard’a gore)

    Pareto’dan da bahseder kitap: (burada kısaca zikretmekle yetineceğiz)



    "Mantıksal olarak, diyor Pareto, önce belli bir dine inanmak

    gerekir, sonra onun ayinlerinin etkinliğine; etkinlik mantıksal

    olarak dinin sonucudur. Mantıksal olarak, eğer dinleyen bir

    kimse yoksa, dua etmek saçmadır. Bununla birlikte, mantıksal

    olmayan bir davranış, tam olarak ters bir yolu izler. Önce bir

    ayinin etkinliğinde güdüsel bir inanç vardır, sonra dinde bulu¬

    nan inancın 'açıklaması 'm insanların gönlü ister”


    • Eğer insanları tanımak istiyorsak, onların düşüncelerinin arkasına gizlenmiş davranışı incelemeye çalışmalıyız; 

    duyguların onların davranışını yönlendirdiğini gördüğümüz zaman,eski zamanlarda insanlann nasıl hareket etmiş olduklarını anlamak bizim için zor olmayacaktır

    • çünkü tortular yüzyıllar, hatta binlerce yıl boyunca yavaş yavaş değişirler. Eğer durum böyle olmasaydı, günümüzde Homeros'un şiirlerini, Yunanlılann ve Romalîların ağıtlarını, trajedilerini, komedilerini nasıl değerlendirebilirdik? 

    Onlar büyük ölçüde bizim duyduğumuz duygulan dile getiriyorlar. Toplumsal biçimler, diyor Pareto, önemli ölçüde aynı kalıyor, yalnız dile geldikleri kültürel dil değişiyor

    • Pareto'nun vardığı sonuçların özeti: İnsanın doğası değişmiyor. Türevler değişiyor, tortular kalıyor.Buna göre Pareto'da "başlangıçta eylem vardı" diyenlerin görüşüne katılıyor



    1. SONUÇ:

    Yukarıda zikredilen bu kuramlar günümüzde antropologlar için artık geçersizdir ve bir dönemin düşünceleri olarak yalnız örnek yerine geçer. Bunun nedenlerini zikrediyor Pritchard:




    1. Din, geçen yüzyılın sonlarında ve bu yüzyılın başlarında olduğu gibi ilk sıralarda bir yer tutmuyor  artık

    • 1878'de Max Müller'in yazdıkları şöyle:

     "Her gün, her hafta, her ay en çok okunan gazeteler din çağının geçtiğini, inancın bir yanılsama ya da bir çocukluk hastalığı olduğunu, 

    Tanrıların bir insan buluşu olduğunun sonunda ortaya çıkarıldığını ve bunların güvensizliğini bize söylemek için aralarında  yarışıyorlar..."



    1. Dinin başlangıcını aramak bir çok antropolog için artık (günümüzde) yararsız

    • Schleiter'in bu konuda söyledikleri: Başlangıcını ve birbirinden ayn evrelerini belirlemek için din üzerine yapılan tüm şemaların tümüyle keyfi

    bir noktadan hareket ettiğini ve denetilemeyeceğini düşünüyorum."

    1. İlkel insanların düşünceleri çok basit ve bazen saçma olarak algılanıyor (modern zamanda yaşayanların kendilerini ilkel toplumların çok üste görmesi)


    Bizler mantıksal bir kafa yapısına sahibiz, ilkel

    insanlar mantık öncesi bir dönemde, düşler, kuruntular, gizem

    ve korku dünyası içinde yaşıyor. 

    Bizler kapitalistiz, onlar komünist. Bizler tekeşliyiz, onlar çokeşli. 

    Bizler tektanncıyız,

    onlar fetişist, animist, önanimist. Tanrı bilir daha neler...



    Teknik ve toplumsal yapı ne kadar basitse, dinsel kavram ve genelde tüm kavramlar o kadar düşük sevideydi


    1. İlkel toplumlar hakkında birinci el kaynaklar yok (yok denilecek kadar az)




    1. İlkel toplumların yaşadıkları yerlere gidenler nadir (detayli, orjinal metinlerde, yerlerden ve arkeolojik buluntuların yanında yapılan araştırmalar kısıtlı)

    • Halbuki: TRADUTTORE TRADİTORE (Çevirmen haindir), yani çeviri hiç bir zaman orjinalin yerici tutamaz



    • Bilimin ve teknolojinin ilerlemesi, büyünün anlamını ortadan kaldırdı ama din direniyor ve toplumsal rolü genişliyor, giderek bizden uzaklaşan insanları içine alıyor. Artık ilkel toplumlarda olduğu gibi akrabalık ilişkileriyle ve topluluğun etkinlikleriyle sınırlanmıyor

    • Eğer din üzerine genel ilkeleri anlatmazsak, o zaman özel durumda bulunan topluluklar konusunda yapılan sayısız özel incelemeleri ele almamız gerekecek. Geçen yüzyıl boyunca bu genel ilkeler psikolojik ve sosyolojik varsayımlar biçimi altında dile getirilmek istendi ama bu genel formüllendirme çabalarını antropologlar bıraktılar, çünkü ortak bir yönetim eksikliği, bu ilgilendiğimiz konuda ciddi önyargılara yol açmıştı

    “Antropolog için önemli olan şey, insan ruhu, duygular, yaşam ve bir toplumun üyelerinin karşılıklı ilişkileri üzerine inancın ve tapınmaların etkisini tanımak. Hindu, budist, Müslüman ya da Hıristiyan topluluklannda 

    dinin rolünü analiz eden ve betimleyen çok az kitap vardır.

    Antropolog için din, ortaya koyduğu etkilerle sınırlanır. İlkel insanların incelenmesi üzerine çok az çalışma olduğunu da buraya ekliyorum. Uygar ve ilkel toplumlar, bize ortaya çıkarılacak büyük alanlar sunuyorlar.”


    KARŞILAŞTIRMA DİNLER TARİHİ- (istenilen yöntem)

    örnek:


    • Hıristiyanlar buna inanıyor, Müslümanlar şuna inanıyor, Hindular başka şeylere

    • Zerdüştlük, Yahudilik, îslam, peygamberi! dinlerdir 

    • Hinduism, budizm gizemci dinlerdir (ya da kimi dinler dünyayı olduğu gibi kabul ediyor, ötekiler yadsıyor)- 


    Dinsel inancı olmayan, yanılsamayı açıklamak için biyolojik, psikolojik ya da sosyolojik bir kuram arar. Dinselinancı olansa daha çok, bir toplumun gerçekliği nasıl algıladığını ve onunla nasıl ilişki kurduğunu araştınr.  Her ikisi için de din, toplumsal yaşamın bir parçasıdır ama dinsel inancı olan için ayrıca bir boyuta daha  sahiptir



    1 Mitolojiye göre bir gün Apollon Thessalia'da kıyıları ağaçlarla gölgelenen Peneus ırmağı kenarında, güzel genç bir kız gördü. Bu güzelin adı Daphne idi ve Apollon görür görmez ona aşık olmuştu. Daphne ormanların derinliklerinde dolaşmaktan zevk alıyor, ay ışığında yabani hayvanları kovalamak avlamak en büyük eğlencesi idi. Yalnız başına dolaşmayı çok seviyordu. Dahası Daphne hayatı boyunca yalnız yaşamaya yemin etmişti. Erkeklerden nefret ediyordu bu yüzden evlenmeyi kesinlikle istemiyordu.
    Fakat Apollon ona delicesine tutulmuş peşini bırakmıyordu. Ormanda karşılaştıklarında Tanrı Apollon güzeller güzeli bu kızla konuşmak istedi ancak Daphne ondan korkarak koşmaya başladı. Apollon ne dediyse onu durmaya ikna edememişti, Daphne korkmuştu bir kere. Yorgun düşene kadar koştu koştu, daha fazla koşacak gücü kalmadığında yere yıkıldı ve toprak anaya yalvarmaya başladı.
    "Ey toprakana beni ört beni sakla, kurtar"
      Toprak ana onun yakarışını duymuştu, az sonra Daphne yorgunluktan ağrıyan bacaklarının sertleştiğini, odunlaşmaya başladığını hissetti. Gri renginde bir kabuk göğsünü kapladı. Güzel kokulu saçları yapraklara dönüştü ve kolları dallar halinde uzandı, küçük ayakları ise kök olup toprağın derinliklerine doğru indi.
    Apollon sevdiği kıza sarılmak isterken bu Defne ağacına çarpınca şaşırdı. O günden sonra Defne ağacı Apollon'un en sevdiği ağaç oldu, ve defne yaprakları genç tanrının saçlarının çelengi oldu. Kahramanlara ödül olarak defne yapraklarından yapılma taçlar taktılar.





    2

     Sigmund Freud’un son derece önemli bir eseri de bu konu hakkında : “Totem ve Tabu”
    Freuda göre ilkel insan bizim çağdaşımız sayılır. Tarihöncesi çağlardaki insanların geçirdiği evreler, gündelik yaşamlar, sanatları, oluşturdukları söylenceler ve mitlerde gelişim sürecimizin önceki basamakları hakkında ciddi izlere rastlar, onlarda kendimize benzerlikler buluruz. Bugün bazı topluluklarda izlerine rastlansa da Freudun deyimiyle dinsel-sosyal bir kurum olan totemizmin etkilerinin azalmasına karşılık, tabu konusu farklı biçimlere bürünerek de olsa azımsanmayacak derecede yakınımızda durur. Freudun eserini kaleme alırken belirttiği gibi Totem ve Tabu, bu alanda ele alınan ilk ciddi çalışma olmasının yanıı sıra, psikanalizin bakışı? açısıı ve bulgulamalarıyla toplum psikolojisinin kemikleşmiş? sorunlarına yönelik bir çözümleme denemesi; etnologlar, filologlar, folklorcular ve psikanalistler için kendi ilgi alanlarıyla bağlantıı kurabilecekleri bir köprü inşaasıdır.



    3

     In the Sioux way of life, Wakan Tanka is the term for "the sacred" or "the divine". This is usually translated as "The Great Spirit". However, according to Russell Means, its meaning is closer to "Great Mystery" as Lakota spirituality is not henotheistic.[3] Before their attempted conversion to Christianity, the Sioux used Wakȟáŋ Tȟáŋka to refer to an organization of sacred entities whose ways were mysterious: thus, "The Great Mystery".

    It is interpreted as the power or the sacredness that resides in everything, resembling some animistic and pantheistic beliefs. This term describes every creature and object as wakȟáŋ ("holy") or having aspects that are wakȟáŋ. Wakan Tanka was supposed to have placed the stones and minerals in the ground; Also, supposed to change the seasons and weather, and plants were supposed to have come out of the ground by hands.




    Ti-entertainment.com



    Yüklə 211,49 Kb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   2   3




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

        Ana səhifə