26
3.1. Antik Dönem
Daha önceden de ifade ettiğimiz üzere, deizmin felsefi temelleri daha doğrusu aleme
müdahale etmeyen ulûhiyet anlayışı, felsefe tarihçileri tarafından Aristoteles’e kadar
geri götürülmekte ve yine yukarıda geniş bir şekilde anlatmaya çalıştığımız onun Tanrı
ve Âlem anlayışına dayandırılmaktadır. Fakat M. Ayvaz’ın da belirttiği gibi, bu akımın
Aristoteles’e dayandırılması deist filozoflarda açıkça görülen bir olay değildir. Daha
çok benzerliklerden hareket eden sonraki felsefe tarihçilerinin vardığı bir sonuç gibi
görünmektedir. Nitekim en azından incelediğimiz kaynaklarda böyle bir temelden
açıkça bahsedildiğine ve üzerinde fazla durulduğuna pek rastlamadık. Bazen sadece bir
ilk sebep, bir Mimar olan ve âleme müdahale etmeyen bir Tanrı’dan bahsedildiği fakat
bunun da açıkça Aristoteles’e isnat edilmediği görülmektedir.
Zaten 17. ve 18. yüzyıllarda ateşli bir şekilde deizmi savunan düşünürlerin derdi de
Aristoteles değil, bilimin zorlamasıyla yine din yanında bilime de yer açma ve hem
bilim hem de dinin aynı anda var olabileceği şeklinde düşünülen bir pratik çözüm
üretmekti. Fakat bunu kurarlarken de elbette Aristoteles’te hazır buldukları materyalden
de yararlanmış ve onu geliştirmişlerdir. Fakat genel anlamda vurgu hep asıl konu olan
özgürlüklerin ve bilimin önünün açılması olmuştur. Bilim dini böyle bir tavize itmiştir,
daha doğrusu o dönem düşünürlerini etkileyerek böyle bir sonuç doğurmuş daha sonra
da, bu özgür alanda daha çabuk kök salıp gelişme imkanı bulmuştur
67
.
Bilindiği gibi, Rönesans dönemi düşünürlerinde büyük bir Aristoteles hayranlığı vardı.
Onlar Aristoteles’i orta çağ felsefesinin yanlış yorumlarından arındırarak yeniden
anlamak istiyor ve böylece yeni bir çıkış yolu bulabileceklerini umuyorlardı. Nitekim
bu arayış neticesinde Aristotelesçilik akımı doğmuş ve Aristoteles’in bu fikirleri,
Rönesans döneminde yaşayan bu Aristotelesçilere oldukça çekici gelmişti
68
. Dolayısıyla
âleme müdahale etmeyen bu Ulûhiyet anlayışından esinlenerek din yanında akla ve
bilime yer açma faaliyetine kendilerince önemli bir dayanak bulmuş oluyorlardı. Bu
anlayış slâm dünyasını da etkilemiş ve Felâsife tarafından da geniş ölçüde takip edilmiş
ve slam dünyasında Gazali’nin karşı koymasıyla şiddetli tartışmalara sebebiyet
vermiştir.
67
Ayvaz, a.g.e., s. 45.
68
Aydın, a.g.e., s. 173.
27
3.2. Ortaçağ
3.2.1. Batı Dünyası
Ortaçağ Batı dünyasında özellikle St. Thomas’la birlikte Hıristiyanlık dogmaları belli
ölçüde değiştirilerek Aristoteles’in öğretileri ile uzlaştırılmış ve büyük ölçüde Kiliseyi
destekler kapalı bir şekle sokulmuştu
69
. Onun için Rönesans’a kadar bırakın deist
fikirleri savunmayı öyle bir yaklaşım sergilemek bile bir hayal idi ve yanlışlıkla böyle
bir hayal gören de zaten kovuşturmaya uğruyor veya gözlerini hapiste açıyordu
70
.
Sanırım bundan dolayı bu dönemde Batı dünyasında dikkate değer bir kayıt yoktur.
3.2.2. slam Dünyasında Deistik Fikirler
Aslında deizm, daha ziyade Hıristiyan Batı dünyası çerçevesi içinde ele alınması
gereken bir konudur. Tamamen Ortaçağın fikir ve inanç ikliminden Yeniçağa girerken
Hıristiyanlığın teolojik buhranının ve Batı medeniyetine has tarihi şartların bir ürünüdür
ve bir akım olarak slâm Ortaçağındaki muadilinden söz edebilmek zordur. Yani slam
dünyasında “deizm” diye isimlendirebileceğimiz bir cereyan yoktur. Fakat deizmi
çağrıştıran bazı fikirlere rastlamak mümkündür. Örneğin Ebu Bekr er-Râzi (841-
926)’nin, Allah’ın varlığının, ahlak kanunlarının, ruhani hayatın mahiyetinin akılla
bilinebileceğine inandığı, dolayısıyla peygamberliğe gerek olmadığını, hatta
peygamberlerin birbirlerini nakzeden kişiler olduğunu öne sürdüğü söylenmektedir.
Eğer Râzi’nin bu görüşlere sahip olduğu doğruysa, o deizmin belli bir çeşidi içine
yerleştirilebilir.
Nitekim Razi’nin zındıklıkla suçlanmasının asıl sebebinin, onun deizmi ve din görüşü
olduğunu düşünenler varsa da bu görüşlerinin felsefi bir ekol haline gelmediği tarihen
bilinen bir gerçektir
71
.
Deizm hareketi Hıristiyan Batı toplumunun bilim-din ilişkisi problemine 17. ve 18. yy.
ş
artlarında bulduğu pratik bir çözümdür ve tamamıyla nevi şahsına münhasırdır. Bu
yüzden deizm batı toplumuna hastır, bunun benzeri birtakım fikirleri slam dünyasında
seslendirenler olmuşsa da farklı felsefi kaygılarla bunu yapmışlardır, yoksa Batıda
olduğu gibi birtakım pratik ihtiyaçlardan değil. Zaten slam kültüründe böyle bir
69
Hocaoğlu, a.g.e., s. 61-62.
70
Bury, a.g.e., s.133:134.
71
Aydın, a.g.e., s.177-178, Erdem, “Deizm”, s.110-111.
28
gelenek oluşmamıştır da. Hatta bu Batıda da sürekli olmamış o dönem için gündem
edilmiş ve seküler bir dünyanın başlangıcı olmuş, daha sonra ise ciddi eleştirilerle
fonksiyonunu kaybetmiştir. Çünkü ne dindarı ne de din karşıtını tatmin etmiştir.
Deizmin çıkışı da zaten din ve bilim; akıl ve vahiy problemini günün imkanları
ölçüsünde açmak ve bilimin baskısıyla bilime bağımsız alan yaratmak, filizleneceği ve
güçlü örneklerini, meyvelerini verdiği bilimsel faaliyeti artık dini ve felsefi açıdan da
meşrulaştırmak çabasıdır. Nitekim bilim bağımsızlaşınca ve özgürlükler gelişince ve
herkes kendini rahat ifade etme özgürlüğünü elde edince deizme de eskisi kadar gerek
kalmayacak ve zamanla sönüp kaybolmaya yüz tutacak onun yerine kendini daha hür
ifade eden agnostikler veya ateistler türeyecekti. Nitekim bazı araştırmacılara göre
deizm ateizm veya hiç değilse agnostisizme giden duraklardan biriydi
72
. Fakat o
dönemin batı toplumu bu fikirlere henüz hazır olmadığı için kendilerini böyle
düşünceler altında gizliyorlardı deistlerden bazısı. Çünkü kovuşturma ve engizisyon
mahkemeleri vardı, dolayısıyla kendi fikirlerini gizleme de vardı, kısaca takiyye vardı
73
.
3.3. Yeniçağ
Deizmin önce talya’da ortaya çıktığı, sonra 16. yüzyılda Fransa’ya geçip orada
resmiyet kazandığı şeklinde birtakım zayıf iddialar bulunsa da,
74
biz genel kabul gören
görüşe uyarak onu, en güçlü bir şekilde ortaya çıktığı ngiltere’den başlayarak ele
alacak, daha sonra da Kıta Avrupa’sı, özellikle Fransa ve Almanya’daki ve en sonunda
da Amerika’daki uzantısını görmeye çalışacağız. Fakat önce şunu belirtelim ki, Deist
düşünürlerin ngiltere’de ve Almanya’da Hıristiyanlığın yozlaşmasına karşı yönelttiği
eleştiriler ılımlıydı. Buna karşılık, yüksek rütbeli Katolik din adamları arasındaki
yozlaşmanın siyasi alanda güçlü bir antiklerikal (kilise karşıtı) muhalefet doğurduğu
Fransa’da bu eleştiriler şiddetli biçimler aldı. Birçok Fransız Aydınlanma düşünürüne
göre deizm, ateizme giden yolda bir duraktan başka bir şey değildi. Örneğin ateist
d’Holbach, Tanrı’nın varlığı ile ruhun ölümsüzlüğünü inkar ediyor ve kâinatın kendi
kendine hareket eden maddeden ibaret olduğunu iddia ediyordu. Ama Voltaire ve
Rousseau gibi deist sayılan filozoflar kişisel bir Tanrı’nın varlığına karşı çıkmadılar. 18.
yüzyıl sonuna değin deizm, ngiliz, Fransız ve Alman aydınları arasında egemen dinsel
72
AnaBritanica, c. 12, s.300.
73
Bury, a.g.e., s.128-134.
74
Hazard, a.g.e., s.266.
Dostları ilə paylaş: |