Evrenin genişlemesi atomik ölçekte olmaktadır



Yüklə 445 b.
tarix01.02.2018
ölçüsü445 b.
#23132











“Bu çekim dalgalarını algılarsak, bu bize evrenin genişlemesi hakkında bilgiler de verecektir. Böylece evrenin kökeni ile ilgili farklı yorumlarda ortadan kalkacaktır. Çünkü bu farklı modellerin hiç birisi büyük patlama sırasındaki sıcak evrenin, parçacık ölçeğinde dalgalanmayla başladığını öngörmemektedir.” diyor çalışan bilim adamları. Ve “Evrenin genişlemesi atomik ölçekte olmaktadır. Bunu bizim görmemize imkan yok. Ama evrenin genişleme süreci bu kozmik parçacıkların uzanımına (gerilmesine) neden olabilir. Bu fikir şu haliyle onay alıyor. Öyle ki söz konusu dalgalanmaları şu anda hesaplayabiliyoruz ve galaksilerin bu dalgalanmalar sonucunda oluştuğunu biliyoruz.” diyorlar.

  • “Bu çekim dalgalarını algılarsak, bu bize evrenin genişlemesi hakkında bilgiler de verecektir. Böylece evrenin kökeni ile ilgili farklı yorumlarda ortadan kalkacaktır. Çünkü bu farklı modellerin hiç birisi büyük patlama sırasındaki sıcak evrenin, parçacık ölçeğinde dalgalanmayla başladığını öngörmemektedir.” diyor çalışan bilim adamları. Ve “Evrenin genişlemesi atomik ölçekte olmaktadır. Bunu bizim görmemize imkan yok. Ama evrenin genişleme süreci bu kozmik parçacıkların uzanımına (gerilmesine) neden olabilir. Bu fikir şu haliyle onay alıyor. Öyle ki söz konusu dalgalanmaları şu anda hesaplayabiliyoruz ve galaksilerin bu dalgalanmalar sonucunda oluştuğunu biliyoruz.” diyorlar.



   İkinci tür düzensizlik tipi ise Einstein’ın tanımladığı uzay ve zamanın bükülmesine neden olan çekim dalgalarıdır. Kozmik düzeye ulaşmak için bu çekim dalgalarını ölçebilecek düzeyde hassas elektromanyetik ışınımı ölçebilecek teleskoplar günümüzde mevcuttur.      Araştırma ekibi bu teleskoptan alınan verileri incelemenin yanında çekim dalgalarını ölçebilecek bir polarimetre üzerinde de çalışmaktadır. Güney Kutbu Teleskobu elektromanyetik spektrumda kızılötesi ve mikrodalga dalgaboyları aralıklarını ölçebiliyor.

  •    İkinci tür düzensizlik tipi ise Einstein’ın tanımladığı uzay ve zamanın bükülmesine neden olan çekim dalgalarıdır. Kozmik düzeye ulaşmak için bu çekim dalgalarını ölçebilecek düzeyde hassas elektromanyetik ışınımı ölçebilecek teleskoplar günümüzde mevcuttur.      Araştırma ekibi bu teleskoptan alınan verileri incelemenin yanında çekim dalgalarını ölçebilecek bir polarimetre üzerinde de çalışmaktadır. Güney Kutbu Teleskobu elektromanyetik spektrumda kızılötesi ve mikrodalga dalgaboyları aralıklarını ölçebiliyor.



Güney Kutbu Teleskopu aynı zamanda karanlık enerjinin gizemini ortaya çıkarabilir. Karanlık enerji, çekimsel alanı yenerek evrenin genişlemesine neden oluyor. Karanlık enerji görünmemekte birlikte dolaylı yönden varlığı bilinmektedir. Son birkaç milyar yıl içerisinde oluşan galaksi kümelerinde etkisi görünmektedir. Genişlemeye neden olan etkinin karanlık enerji ve karanlık madde olduğu düşünülmektedir.

  • Güney Kutbu Teleskopu aynı zamanda karanlık enerjinin gizemini ortaya çıkarabilir. Karanlık enerji, çekimsel alanı yenerek evrenin genişlemesine neden oluyor. Karanlık enerji görünmemekte birlikte dolaylı yönden varlığı bilinmektedir. Son birkaç milyar yıl içerisinde oluşan galaksi kümelerinde etkisi görünmektedir. Genişlemeye neden olan etkinin karanlık enerji ve karanlık madde olduğu düşünülmektedir.





20. yüzyılın başında Alman bilimci Alfred Wegener, Afrika’nın batı kıyısıyla Güney Amerika’nın doğu kıyısı arasındaki benzerlik karşısında şaşkına döndü. 1915’te kıta kayması adlı teorisini yayınladı. Bu teori şu anki bütün kıtaların geçmişte bir zamanlar tek bir büyük kara parçasının (Pangaea) parçaları olduğu, sonra bunun ayrı kara parçalarına bölünerek bu parçaların birbirlerinden uzaklaştıkları ve en sonunda bugünkü kıtaları oluşturdukları kabulüne dayanıyordu.

  • 20. yüzyılın başında Alman bilimci Alfred Wegener, Afrika’nın batı kıyısıyla Güney Amerika’nın doğu kıyısı arasındaki benzerlik karşısında şaşkına döndü. 1915’te kıta kayması adlı teorisini yayınladı. Bu teori şu anki bütün kıtaların geçmişte bir zamanlar tek bir büyük kara parçasının (Pangaea) parçaları olduğu, sonra bunun ayrı kara parçalarına bölünerek bu parçaların birbirlerinden uzaklaştıkları ve en sonunda bugünkü kıtaları oluşturdukları kabulüne dayanıyordu.

















Termosfer; Mezosferin üst sınırında, sıcaklık eğrisinin yine yön değiştirdiği 90 km. yükseklikte başlar. Bu düzeyden bağlayarak, atmosferin daha alçaktaki üç katmanda alışılmış bileşimi değişmeye başlar. Güneş ışınımlarının yoğun etkisinin hissedildiği bu yükseltilerde iyonize atomlar ve serbest elektronlar bir plazma ortamı içinde bulunurlar. Çeşitli dalga boylarında ışınımların gözlendiği termosfer, adını yükselti ve Güneş etkinliğine göre 200-1600 C arasında değişen sıcaklığından alır.



























Levha Tektoniği Nedir?

  • Levha Tektoniği Nedir?

  • Erimiş yerküre yüzeyi, en sonunda, altında gaz ve erimiş kayaları hapsedecek bir kabuk oluşturacak kadar soğudu. Gezegenin yüzeyi, lav birikintilerini püskürten volkan patlamalarıyla sürekli bir biçimde kırılmaktaydı. Yavaş yavaş tümüyle volkanik kayalardan oluşmuş daha kalın bir kabuk şekillendi. O sıralarda, erimiş kaya denizinden (magmadan) ilk küçük kıtalar oluştu ve okyanus tabakası oluşmaya başladı. Volkanik patlamalardan çıkan gazlar ve buhar, atmosferi inceltmeye başladı ve bu da sert elektrik fırtınalarına yol açtı. Daha yüksek ısıl rejim nedeniyle, bu dönem korkunç afetler, patlamalar, kıtasal kabuğun oluşumu ve ardından parçalanışı, sonra yeniden oluşumu, kısmen eriyişi, kristal oluşumu ve çarpışmalar dönemiydi; her şey o günden bu yana görülenlerden çok daha muazzam boyutlarda gerçekleşiyordu. Bu ilk mikro kıtalar, bugüne kıyasla çok daha hızlı hareket ediyor ve daha sık çarpışıyorlardı. Kıtasal kabuğun hızlı bir oluşum ve yeniden işlenmesi süreci söz konusuydu. Kıtasal kabuğun oluşması, gezegen tarihinin en önemli olayıydı. Deniz yatağının tersine, kıtasal kabuk manto içine dalmakla yok olmaz, bilakis zamanla toplam hacmini artırır. Bu yüzden kıtaların oluşumu tersinmez bir olaydır.



Yerin merkezine kadar uzanan bir kuyu açmak imkansız olduğu için yerin derinlikleri hakkındaki bilgilerimiz çeşitli ipuçlarına ve varsayımlara dayanmaktadır.

  • Yerin merkezine kadar uzanan bir kuyu açmak imkansız olduğu için yerin derinlikleri hakkındaki bilgilerimiz çeşitli ipuçlarına ve varsayımlara dayanmaktadır.

  • Yerkürenin derinlikleri hakkında bilgiler;

  •  

  • Deprem dalgalarına bakılmasıyla,

  • Volkanizma sonucu çıkan maddelerin ve kayaçların farklı sıcaklık ve basınçta gösterdikleri reaksiyonların laboratuar ortamında incelenmesiyle tespit edilmektedir. 

  • Yeryuvarlağı içindeki katmanların yoğunlukları ve bileşimleri birbirinden farklıdır. Yeryüzünden yerin merkezine doğru inildikçe her 33 m’de sıcaklık 1 derece artar.



Dünya birçok materyal katmanından oluşur. Ana katmanlar, çekirdek (bu da iç ve dış çekirdek olarak ayrılır), kalın manto ve yüzeydeki ince kabuktur. Her katmanın kendine has bir kimyasal bileşimi ve fiziksel özelliği vardır. Erimiş yeryüzü yaklaşık 4 milyar yıl önce soğudukça, ağır materyaller dünyanın merkezine doğru çökerken, hafif elementler tersine yüzeye yakın yerlerde kalmıştırlar. Dünyanın iç çekirdeği, devasa bir basınçla sıkıştırılan katı bir kütledir. Kabuk, yarı-sıvı mantonun etrafında ince bir katman oluşturur, tıpkı elmanın etrafındaki kabuk gibi. Soğumuş ince kabuktan 50 kilometre aşağıda sıcaklık 800°C’dir. Daha aşağılarda, yaklaşık 2000 kilometrede, sıcaklık 2200°C’nin üzerindedir. Bu sıcaklıkta kayalar, daha çok sıvı gibi davranırlar.

  • Dünya birçok materyal katmanından oluşur. Ana katmanlar, çekirdek (bu da iç ve dış çekirdek olarak ayrılır), kalın manto ve yüzeydeki ince kabuktur. Her katmanın kendine has bir kimyasal bileşimi ve fiziksel özelliği vardır. Erimiş yeryüzü yaklaşık 4 milyar yıl önce soğudukça, ağır materyaller dünyanın merkezine doğru çökerken, hafif elementler tersine yüzeye yakın yerlerde kalmıştırlar. Dünyanın iç çekirdeği, devasa bir basınçla sıkıştırılan katı bir kütledir. Kabuk, yarı-sıvı mantonun etrafında ince bir katman oluşturur, tıpkı elmanın etrafındaki kabuk gibi. Soğumuş ince kabuktan 50 kilometre aşağıda sıcaklık 800°C’dir. Daha aşağılarda, yaklaşık 2000 kilometrede, sıcaklık 2200°C’nin üzerindedir. Bu sıcaklıkta kayalar, daha çok sıvı gibi davranırlar.



Bu kabuk, okyanuslar ve kara parçalarını olduğu kadar her türlü yaşam formunu da ayakta tutar. Kabuğun onda yedisi suyla kaplanmıştır ki, bu durum gezegenin temel bir özelliğidir. Yüzey kabuğu, hem kara parçaları üzerindeki hem de okyanus derinliklerindeki kocaman dağ silsilelerini de içeren son derece engebeli bir yapıdadır. Bunun örneklerinden biri, dört yeryüzü levhası arasındaki sınırı oluşturan Orta Atlas Sırtıdır. Kabuk, bir yap-boz gibi birbirine tutturulmuş on büyük levhadan oluşur. Bununla birlikte, bu levhaların kenarları boyunca volkanik faaliyetin ve depremlerin yoğunlaştığı “faylar” yer alır. Kıtalar bu levhalar üzerindedir ve levhalar hareket ettikçe onlar da hareket ederler.

  • Bu kabuk, okyanuslar ve kara parçalarını olduğu kadar her türlü yaşam formunu da ayakta tutar. Kabuğun onda yedisi suyla kaplanmıştır ki, bu durum gezegenin temel bir özelliğidir. Yüzey kabuğu, hem kara parçaları üzerindeki hem de okyanus derinliklerindeki kocaman dağ silsilelerini de içeren son derece engebeli bir yapıdadır. Bunun örneklerinden biri, dört yeryüzü levhası arasındaki sınırı oluşturan Orta Atlas Sırtıdır. Kabuk, bir yap-boz gibi birbirine tutturulmuş on büyük levhadan oluşur. Bununla birlikte, bu levhaların kenarları boyunca volkanik faaliyetin ve depremlerin yoğunlaştığı “faylar” yer alır. Kıtalar bu levhalar üzerindedir ve levhalar hareket ettikçe onlar da hareket ederler.



okyanus zemini oluşturur. Deniz yatağı, bu sırttan başlayarak, kendisiyle birlikte muazzam miktarda kıtasal kabuğu taşıyan bir taşıma bandı gibi yayılır. Volkanlar, yerkürenin muazzam enerjisini ısıya dönüştürme kaynaklarıdır. Günümüzde yaklaşık 430 aktif volkan olduğu tahmin edilmektedir. Paradoksal olarak, volkanik patlamalar, kabuktaki kayaların erimesine neden olan bir enerji açığa çıkarırlar. Dünyanın kabuğu (litosfer) sürekli olarak değişir ve yenilenir.

  • okyanus zemini oluşturur. Deniz yatağı, bu sırttan başlayarak, kendisiyle birlikte muazzam miktarda kıtasal kabuğu taşıyan bir taşıma bandı gibi yayılır. Volkanlar, yerkürenin muazzam enerjisini ısıya dönüştürme kaynaklarıdır. Günümüzde yaklaşık 430 aktif volkan olduğu tahmin edilmektedir. Paradoksal olarak, volkanik patlamalar, kabuktaki kayaların erimesine neden olan bir enerji açığa çıkarırlar. Dünyanın kabuğu (litosfer) sürekli olarak değişir ve yenilenir.

  • Mantonun (astenosfer) kısmen erimesi sayesinde, Orta Atlas Sırtında magmanın giriş ve çıkışlarıyla sürekli olarak yeni litosfer yaratılır. Bu faylarda yeni kabuğun oluşumu, eski zemini ve onunla birlikte de kıtasal levhaları iterek uzaklaştırır. Bu yeni litosfer, kendine daha çok malzeme eklendikçe Orta Atlas Sırtından itibaren yayılmaya başlar, ve en sonunda okyanus zeminin haddinden fazla genleşmesi onun başka bir yerde yerkürenin içlerine doğru dalmasına yol açar.



Bu süreç kıtaların hareketini açıklar. Bu daimi yeraltı kargaşası büyük miktarda ısı yaratır ve bu ısı, yeni bir volkanik faaliyet üretir. Bu bölgeler, takımadalarla ve dağ silsileleriyle, volkanlarla ve depremlerle ve derin okyanus kanallarıyla göze çarparlar. Bu da, karşıtların diyalektik birliği içerisinde eski ve yeni arasındaki dengeyi sağlar. Levhalar birbirleriyle çarpıştıkça depremler oluşur.

  • Bu süreç kıtaların hareketini açıklar. Bu daimi yeraltı kargaşası büyük miktarda ısı yaratır ve bu ısı, yeni bir volkanik faaliyet üretir. Bu bölgeler, takımadalarla ve dağ silsileleriyle, volkanlarla ve depremlerle ve derin okyanus kanallarıyla göze çarparlar. Bu da, karşıtların diyalektik birliği içerisinde eski ve yeni arasındaki dengeyi sağlar. Levhalar birbirleriyle çarpıştıkça depremler oluşur.

  • Atlas Okyanusun altında, sürekli olarak yeni magmanın oluştuğu bir denizaltı volkan silsilesi vardır. Bunun sonucu olarak, okyanus kabuğu sürekli büyür, Güney Amerika’yı ve Afrika’yı ve hatta Kuzey Amerika’yı ve Avrupa’yı birbirinden uzaklaştırır. Ama bazı bölgeler gittikçe büyüyorsa diğerleri de küçülmelidir. Amerika kıtası muazzam kuvvetlerin etkisiyle Pasifik Okyanusu kabuğuna doğru itildikçe, okyanus levhası Amerika kıtasının altına doğru girmeye zorlanır, bu levha orada çözülür, akar ve en sonunda –milyonlarca yıl sonra– bir başka orta okyanus sırtından tekrar ortaya çıkar.



Bunlar düzgün ve lineer süreçler değildirler, tersine karşıtlıklar aracılığıyla gerçekleşen ve hakikaten kataklizmik boyutlarda sıçramalar yapan süreçlerdir. Yeryüzünün dış kabuğunun altındaki kuvvetlerin, bu kuvvetleri gerisin geriye döndürecek ve yeni bir yön bulmaya zorlayacak tipte dirençlerle karşılaştığı anlar vardır. Böylece Pasifik gibi bir okyanus, çok uzun bir dönem boyunca genişleyebilir. Ne var ki güç dengesi değiştiğinde tüm süreç tersine döner. Muazzam büyüklükteki bir okyanus iki kıta arasında sıkışabilir ve sonunda yok olabilir. Bu tür süreçler, gezegenin 4,6 milyar yıldan uzun olan tarihinde birçok kez yaşanmıştır. 200 milyon yıl önce, Avrasya ve Afrika arasında –Iethys adında– bir okyanus vardı. Günümüze, bu okyanustan geriye kalan yalnızca Akdeniz’in bir kısmıdır. O büyük okyanusun geri kalan kısmı tükenip gitti ve Hindistan ve Arap Yarımadasının Asya ile çarpışması sonucu, Himalayaların ve Karpat Dağlarının altında yok oldu.

    • Bunlar düzgün ve lineer süreçler değildirler, tersine karşıtlıklar aracılığıyla gerçekleşen ve hakikaten kataklizmik boyutlarda sıçramalar yapan süreçlerdir. Yeryüzünün dış kabuğunun altındaki kuvvetlerin, bu kuvvetleri gerisin geriye döndürecek ve yeni bir yön bulmaya zorlayacak tipte dirençlerle karşılaştığı anlar vardır. Böylece Pasifik gibi bir okyanus, çok uzun bir dönem boyunca genişleyebilir. Ne var ki güç dengesi değiştiğinde tüm süreç tersine döner. Muazzam büyüklükteki bir okyanus iki kıta arasında sıkışabilir ve sonunda yok olabilir. Bu tür süreçler, gezegenin 4,6 milyar yıldan uzun olan tarihinde birçok kez yaşanmıştır. 200 milyon yıl önce, Avrasya ve Afrika arasında –Iethys adında– bir okyanus vardı. Günümüze, bu okyanustan geriye kalan yalnızca Akdeniz’in bir kısmıdır. O büyük okyanusun geri kalan kısmı tükenip gitti ve Hindistan ve Arap Yarımadasının Asya ile çarpışması sonucu, Himalayaların ve Karpat Dağlarının altında yok oldu.
    • Diğer taraftan, bir orta okyanus sırtı kapandığında (yani bir kıtanın altında tüketildiğinde), yeni litosfer başka bir yerde ortaya çıkacaktır. Kural olarak, litosfer en zayıf noktasında kırılıp yarılır. Tasavvur edilemez kuvvetler milyonlarca yıl birikir, ta ki en sonunda nicel değişim bir kataklizm üretinceye dek. Dış kabuk yırtılır ve yeni okyanusların doğumunun yolunu açan yeni litosfer yarılır. Günümüzde Doğu Afrika’daki volkanik Afar Vadisinde bu tür bir sürecin izleri görülmektedir. Burada kıta parçalanmaktadır ve gelecek elli milyon yıl içinde yeni bir okyanus oluşacaktır. Aslında Kızıl Deniz, Afrika’yı Güney Arabistan’dan ayıracak bir okyanusun gelişiminin çok erken aşaması olarak karşımıza çıkmaktadır.




Dağların Oluşumu ve Depremler

  • Dağların Oluşumu ve Depremler

  • Gençliğinde Darwin, denizden oldukça uzak bir bölgede bir deniz canlısının fosilini bulmuştu. Bu deniz hayvanlarının bir zamanlar oralarda yaşamış olduğu doğruysa dünya tarihine ilişkin mevcut teoriler yanlış demekti. Darwin heyecanla bulduğu fosili ünlü bir jeoloğa gösterdiğinde jeoloğun tepkisi şu oldu: “Ümit ederim bu gerçek değildir.” Jeolog, birilerinin deniz kıyısında yaptığı bir gezintiden sonra bu fosili orada düşürdüğüne inanmayı tercih etmişti! Sağduyu açısından kıtaların hareket etmek zorunda oluşu inanılmaz gözükür. Gözlerimiz bize bunun böyle olmadığını söyler. Bu tür bir hareketin hızı yılda 1-2 santimetredir. Bu nedenle gündelik amaçlarımız bakımından bu hareket hesaba katılmayabilir. Fakat milyonlarca yıllık daha uzun bir dönemde, bu çok küçük değişimler hayal edilebilecek en dramatik değişimleri yaratırlar.



Himalayaların zirvesinde (deniz seviyesinden yaklaşık 8000 metre yükseklikte) denizde yaşayan organizmaların fosillerini içeren kayalar vardır. Bu, tarih öncesi bir denizin (Iethys) dibini teşkil eden kayaların 200 milyon yıllık bir dönemde yukarı doğru itilerek dünyanın en yüksek dağlarını oluşturdukları anlamına gelir. Hatta bu süreç birörnek ve düzgün bir süreç değildi, tersine, binlerce depremden, kitlesel tükenişten, sürekliliğin kırılışından, deformasyonlardan ve kıvrımlardan geçen muazzam ölçekli ani değişimler, ilerlemeler ve gerilemelerle yüklü çelişkilerle doluydu. Levhaların hareketine yerküre içindeki devasa kuvvetlerin neden olduğu aşikârdır. Gezegenin tüm şekillenişi, görünüşü ve kimliği bununla belirlenir. İnsanlık, volkanik patlamalar ve depremler sayesinde bu kuvvetlerin yalnızca çok küçük bir kısmını doğrudan tecrübe etmiştir. Yerküre yüzeyinin temel özelliklerinden biri de sıradağlardır. Peki nasıl oluşur bunlar?

  • Himalayaların zirvesinde (deniz seviyesinden yaklaşık 8000 metre yükseklikte) denizde yaşayan organizmaların fosillerini içeren kayalar vardır. Bu, tarih öncesi bir denizin (Iethys) dibini teşkil eden kayaların 200 milyon yıllık bir dönemde yukarı doğru itilerek dünyanın en yüksek dağlarını oluşturdukları anlamına gelir. Hatta bu süreç birörnek ve düzgün bir süreç değildi, tersine, binlerce depremden, kitlesel tükenişten, sürekliliğin kırılışından, deformasyonlardan ve kıvrımlardan geçen muazzam ölçekli ani değişimler, ilerlemeler ve gerilemelerle yüklü çelişkilerle doluydu. Levhaların hareketine yerküre içindeki devasa kuvvetlerin neden olduğu aşikârdır. Gezegenin tüm şekillenişi, görünüşü ve kimliği bununla belirlenir. İnsanlık, volkanik patlamalar ve depremler sayesinde bu kuvvetlerin yalnızca çok küçük bir kısmını doğrudan tecrübe etmiştir. Yerküre yüzeyinin temel özelliklerinden biri de sıradağlardır. Peki nasıl oluşur bunlar?



Bir top kâğıt alın, duvara dayayıp üstüne yüklenin. Kâğıt yaprakları basınç altında kıvrılıp deforme olur ve yukarı doğru “hareket ederler”, bu da kâğıt demetine eğrilmiş bir özellik kazandırır. Şimdi iki kıtanın bir okyanusu sıkıştırması durumunu düşünelim. Okyanus kıtaların birinin altına doğru itilir ve o noktadaki kayalar deforme olarak ve kıvrılarak dağları yaratırlar. Okyanusun tamamen yok oluşundan sonra iki kıta çarpışacak ve böylece kıtasal kütleler sıkıştırdıkça o noktadaki kabuk dikey olarak kalınlaşacaktır. Bükülmeye karşı direniş, büyük keskin eğilmelere ve faylara neden olur ve yukarı itiş ise sıradağların ortaya çıkmasına sebep olur. Avrasya ile Afrika levhalarının (veya Afrika’nın bir kısmının) çarpışması, Batıda Pirenelerden başlayıp Alplerden (İtalya ile Avrupa’nın çarpışması), Balkanlardan, Helenilerden, Toroslardan, Kafkaslardan (Güney Arabistan ile Asya’nın çarpışması) geçerek sonunda Himalayalara (Hindistan ile Asya’nın çarpışması) kadar uzanan bir dağ silsilesi yaratmıştır. Aynı şekilde Amerika’daki And ve Rocky dağları, Büyük Okyanus levhasının Amerika Kıtasının altına girdiği bölgede yer alırlar.

  • Bir top kâğıt alın, duvara dayayıp üstüne yüklenin. Kâğıt yaprakları basınç altında kıvrılıp deforme olur ve yukarı doğru “hareket ederler”, bu da kâğıt demetine eğrilmiş bir özellik kazandırır. Şimdi iki kıtanın bir okyanusu sıkıştırması durumunu düşünelim. Okyanus kıtaların birinin altına doğru itilir ve o noktadaki kayalar deforme olarak ve kıvrılarak dağları yaratırlar. Okyanusun tamamen yok oluşundan sonra iki kıta çarpışacak ve böylece kıtasal kütleler sıkıştırdıkça o noktadaki kabuk dikey olarak kalınlaşacaktır. Bükülmeye karşı direniş, büyük keskin eğilmelere ve faylara neden olur ve yukarı itiş ise sıradağların ortaya çıkmasına sebep olur. Avrasya ile Afrika levhalarının (veya Afrika’nın bir kısmının) çarpışması, Batıda Pirenelerden başlayıp Alplerden (İtalya ile Avrupa’nın çarpışması), Balkanlardan, Helenilerden, Toroslardan, Kafkaslardan (Güney Arabistan ile Asya’nın çarpışması) geçerek sonunda Himalayalara (Hindistan ile Asya’nın çarpışması) kadar uzanan bir dağ silsilesi yaratmıştır. Aynı şekilde Amerika’daki And ve Rocky dağları, Büyük Okyanus levhasının Amerika Kıtasının altına girdiği bölgede yer alırlar.



Bu bölgelerin aynı zamanda yoğun sismik aktiviteyle karakterize olması şaşırtıcı değildir. Dünyanın sismik olarak aktif bölgeleri, tam olarak farklı tektonik levhalar arasındaki sınırlardır. Bilhassa dağların oluştuğu bölgeler, devasa kuvvetlerin çok uzun bir zaman boyunca biriktiği alanlara işaret ederler. Kıtalar çarpıştığında farklı kayalar üzerinde, farklı yerlerde ve farklı biçimlerde etki eden kuvvetlerin biriktiğini görürüz. En sert maddelerden oluşan bu kayalar deformasyona karşı direnirler. Fakat belli bir kritik noktada, nicelik niteliğe dönüşür ve en sert kayalar bile kırılır ya da plastik deformasyona uğrarlar. Bu nitel sıçrama, tüm görkemli görünüşüne rağmen aslında yerkabuğunun yalnızca ufacık bir hareketini temsil eden depremlerle dışa vurulur. Sıradağların oluşması büyük kıvrılmalara, deformasyonlara ve kayaların yukarı hareketine sebebiyet veren binlerce depremi gerektirir.

  • Bu bölgelerin aynı zamanda yoğun sismik aktiviteyle karakterize olması şaşırtıcı değildir. Dünyanın sismik olarak aktif bölgeleri, tam olarak farklı tektonik levhalar arasındaki sınırlardır. Bilhassa dağların oluştuğu bölgeler, devasa kuvvetlerin çok uzun bir zaman boyunca biriktiği alanlara işaret ederler. Kıtalar çarpıştığında farklı kayalar üzerinde, farklı yerlerde ve farklı biçimlerde etki eden kuvvetlerin biriktiğini görürüz. En sert maddelerden oluşan bu kayalar deformasyona karşı direnirler. Fakat belli bir kritik noktada, nicelik niteliğe dönüşür ve en sert kayalar bile kırılır ya da plastik deformasyona uğrarlar. Bu nitel sıçrama, tüm görkemli görünüşüne rağmen aslında yerkabuğunun yalnızca ufacık bir hareketini temsil eden depremlerle dışa vurulur. Sıradağların oluşması büyük kıvrılmalara, deformasyonlara ve kayaların yukarı hareketine sebebiyet veren binlerce depremi gerektirir.

  • Bu noktada karşımıza, sıçramalar ve çelişkilerle dolu diyalektik bir evrim süreci çıkar. Sıkıştırılan kayalar, yeraltı kuvvetlerinin basıncına direnen ilk engeller olarak görünür. Fakat kırıldıklarında durum tam zıddına dönüşür, bu kuvvetlerin açığa çıkmasının kanalları haline gelirler. Yüzeyin altından işleyen kuvvetler, sıradağların ve okyanus kanallarının oluşumundan sorumludur. Fakat yüzeyde tam zıt yönde işleyen başka kuvvetler de mevcuttur.



Dağlar sürekli olarak yükselmezler; çünkü ters etki yapan kuvvetlere de tabidirler. Yüzeyde dağlardan ve kıtalardan kopardıkları maddeleri gerisin geri okyanuslara taşıyan aşınma, erozyon ve taşınım söz konusudur. Sert kayalar yüzeylerini zayıflatan kar ve buz, yoğun yağış ve güçlü rüzgârların etkisiyle gün be gün parçalanırlar. Bir süre sonra bir nitel sıçrama daha olur. Kayalar yavaş yavaş sağlamlıklarını kaybederler, küçük parçalar kopmaya başlar. Rüzgârın ve suyun, bilhassa da nehirlerin etkisiyle milyonlarca tanecik yüksek irtifalardan havzalara, göllere ve esasen bu kaya parçacıklarının denizin dibinde tekrar bir araya getirildiği okyanuslara taşınırlar. Orada, üstlerinde gitgide daha fazla madde biriktikçe tekrar toprağa gömülürler ve yeni bir işlem başlar, karşıt uç; kayalar tekrar güç kazanmaktadır. Sonuç olarak, bir kıtanın altına tekrar gömülünceye dek okyanus yatağını izleyecek, orada eriyecek ve muhtemelen yeryüzünün başka bir yerinde yeni bir dağın zirvesinde bir kez daha ortaya çıkacak olan yeni kayalar oluşmaktadır.

  • Dağlar sürekli olarak yükselmezler; çünkü ters etki yapan kuvvetlere de tabidirler. Yüzeyde dağlardan ve kıtalardan kopardıkları maddeleri gerisin geri okyanuslara taşıyan aşınma, erozyon ve taşınım söz konusudur. Sert kayalar yüzeylerini zayıflatan kar ve buz, yoğun yağış ve güçlü rüzgârların etkisiyle gün be gün parçalanırlar. Bir süre sonra bir nitel sıçrama daha olur. Kayalar yavaş yavaş sağlamlıklarını kaybederler, küçük parçalar kopmaya başlar. Rüzgârın ve suyun, bilhassa da nehirlerin etkisiyle milyonlarca tanecik yüksek irtifalardan havzalara, göllere ve esasen bu kaya parçacıklarının denizin dibinde tekrar bir araya getirildiği okyanuslara taşınırlar. Orada, üstlerinde gitgide daha fazla madde biriktikçe tekrar toprağa gömülürler ve yeni bir işlem başlar, karşıt uç; kayalar tekrar güç kazanmaktadır. Sonuç olarak, bir kıtanın altına tekrar gömülünceye dek okyanus yatağını izleyecek, orada eriyecek ve muhtemelen yeryüzünün başka bir yerinde yeni bir dağın zirvesinde bir kez daha ortaya çıkacak olan yeni kayalar oluşmaktadır.



Yüklə 445 b.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə