Beslenme I çocuk beslenmesi ÜNİte 1 GİRİŞ


ÇOCUKLARDA BESLENME ALIŞKANLIKLARI-I



Yüklə 0,5 Mb.
səhifə4/7
tarix26.03.2018
ölçüsü0,5 Mb.
#34403
1   2   3   4   5   6   7

ÇOCUKLARDA

BESLENME ALIŞKANLIKLARI-I

ÇOCUK BESLENMESİ



ÜNİTE 3

BEBEKLERDE BESLENME ALIŞKANLIKLARI

Süt çocuğunun gelişim özelliklerinin bilinmesi, beslenme ihtiyaçlarının karşılanması için önemlidir. Bebeğin iyi beslendiğinin göstergesi, standartlara uygun büyüme ve gelişmesidir. O hâlde çocuğun sağlık ve beslenme durumunu anlamanın en iyi yolu onun büyümesini ölçmektir. İlk aylardan itibaren bebeğin

ağırlığının ve boyunun ölçülmesi gerekir. Büyüme ve gelişimi izlemede doğru ölçüm önemlidir. Düzenli aralıklarla bebek tartılmalı ve boy uzunluğu ölçülmelidir.

Yeni doğan bebek yaşamını sürdürmek için ihtiyaçlarının karşılanmasında anneye bağımlıdır. Bebek kendi ihtiyacını karşılayamaz. Bebeğin sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişebilmesi, ancak anne ile bebek arasında karşılıklı ilgiye dayanan başarılı bir beslenme ile sağlanır.

Bebek beslenmesi, hem çocuk sağlığını hem de anne sağlığını etkiler. Bebek beslenmesi, çocukların beslenme durumlarını etkileyen bir gösterge olup erken yaştaki çocukların hastalık ve ölüm riskini etkilemektedir.

Bebeklerde beslenme: Doğal, yapay (suni) ve karışık beslenme olmak üzere üç şekilde gerçekleşir.

Doğal beslenme, anne sütü ile beslenmedir. Bebeğin beslenmesinde en doğal yol, anne sütünün verilmesidir. Bu dönemde bebek için, yaşına uygun alması gereken enerji ve besin ögelerini sağlayacak en ideal besin anne sütüdür. Bebeğin yaşına uygun ağırlık kazanması, yeterli büyüme ve gelişmesinin sağlaması için ilk altı ay tek başına, altıncı aydan sonra da uygun ek besinlerle beraber iki yaşına kadar emzirmeye devam edilmesi gereklidir.

Emzirme, annenin doğum sonrası infertilite süresinde etkili olup, doğum aralıklarının uzamasına ve doğurganlık düzeyinin azalmasına sebep olur. Anne sütünün bu etkisi emzirme süresi ve sıklığı ile çocuğa ek gıdaların ve sıvıların verilmeye başlandığı yaşa göre değişmektedir.



Yapay beslenme, anne sütü olmadan diğer sütler ya da mamalarla yapılan beslenme şeklidir. Bebek beslenirken biberon ve bebeğe uygun kaşık kullanılır. Yapay beslenen çocuklarda, daha fazla ishal ve solunum yolu hastalığı, beslenme bozukluğu, A vitamini eksikliği görüldüğü, diyabet gibi bazı kronik hastalıklarında görülme sıklığının, şişmanlık ve ölüm riskinin arttığı, diş çürümesinin daha fazla görüldüğü, anne bebek bağlanmasının istendik düzeyde gerçekleşmediği, daha fazla alerji ve süt intoleransı geliştiği ve zekâ gelişiminin geri olduğu belirlenmiştir.

İdeal olan, bebeklerin 6 ay süreyle yalnızca anne sütü ile beslenmeleridir.



Karışık beslenme, anne sütünün yetmemesi durumunda veya belli bir aydan sonra anne sütü ile birlikte diğer sütlerin ve ek besinlerin verilmesi şeklindeki beslenmeye karışık beslenme denir.

Anne Sütü ile Beslenme: İdeal olan, bebeklerin 6 ay süreyle yalnızca anne sütüyle beslenmeleridir. Anne sütü bebeğin yaşamındaki ilk 4-6 ayda gereksinimi olan tüm besinleri içerir. Ayrıca, anne sütü temizdir, her zaman aynı ısıdadır ve anne ile çocuk arasında yakın bir bağ oluşmasını sağlamaktadır. Bunlara ek olarak, anne sütü annenin antikorları aracılığı ile bebeklerin yaşamlarının ilk 6 ayında hastalıklara karşı bağışık olmasını sağlamakta ve beslenme bozukluklarının görülme oranını azaltmakta ve gıda kaynaklı enfeksiyonları önlemektedir.
Türkiye’de, emzirme yaygın olmasına rağmen, sadece anne sütü ile besleme alışkanlığı arzu edilen seviyede değildir. İlk altı ayda yaklaşık her beş çocuktan ikisi sadece anne sütü ile beslenmektedir. Bebek maması ve diğer sıvılara erken başlama yaygındır ve biberon ile besleme tercih edilmektedir. Yakın dönemde emzirmenin yaygınlaştırılması konusunda uygulanan politikalar kapsamında sağlanan destek başarılı olmuştur. Ancak, bu desteğin gelecekte de devam ettirilmesi gerekmektedir.

Türkiye’de hemen her çocuk bebeklik döneminde bir süre emzirilmiştir. Bu durum çocuğun yaşamı boyunca, sağlıklı olma ve iyi bir duygusal ve bilişsel gelişim gösterme şansını artırmaktadır. Ülkemizde, 2008 yılı için emzirilme oranını %98,5 olarak belirlemiştir. Son beş yıl içinde altı aylıktan küçük olup yalnızca anne sütü alan bebeklerin oranı iki kat artarak %40’a çıkmıştır. Bu durumun yansıttığı duyarlılık artışı en azından kısmen Bebek Dostu Hastane girişimine ve UNICEF’in de desteklediği Sağlık Bakanlığı’nın diğer girişimlerine bağlanabilir.

Türkiye belirli bir dönem yalnızca anne sütüyle besleme açısından bugün dünya ortalamasına yaklaşmıştır. Ancak, 2 aylıktan küçük çocukların beşte biri hazır mamalarla beslenmekte, 4-5 aylarda da yalnızca anne sütüyle beslenen bebeklerin oranı 1/4 ‘ün altında kalmaktadır. Bebek dostu hastanelerin tam izlemesiyle ve ulaşılması güç durumlara ulaşma çabalarını sürdürerek bu alanda daha fazla ilerleme kaydedilmesi mümkündür.

Çocukları anne sütü ile beslenen toplumlarda, şeker hastalığı, şişmanlık, kanser sıklığı ile birlikte işgücü kaybı ve sağlık harcamaları azalır, bebeklerde yeterli ve dengeli beslenmesinin sağlanması ile daha sağlıklı bir nesil yetişir.



Emzirmeye Başlama

Emzirmeye, doğum şekli normal veya sezaryen olsun, mümkün olduğunca doğumdan hemen sonra başlanmalıdır.

Bebeklerin emzirilmesi büyümeye katkıda bulunan en önemli unsurlardan biridir. Türkiye’de emzirme oldukça yaygındır. Temel özelliklere göre çok küçük farklılıklar gösterse de tüm çocukların %97’si bir süre emzirilmiştir.

Emzirmeye, doğum şekli normal veya sezaryen olsun, mümkün olduğunca doğumdan hemen sonra başlanmalıdır. Çünkü saatler süren doğum eylemi sonrası dünyaya gelen bebek yorgundur ve acıkmıştır. Anne sütü ister prematüre, ister hasta doğmuş olsun, tüm yeni doğanlarda tercih edilmesi gereken beslenme şeklidir. Doğumdan hemen sonra bebek çıplak olarak annenin çıplak göğsüne konarak tensel temas sağlanmalıdır. Bebek emmeye hazır olduğunu belli eder etmez emzirilmelidir. Doğumun hemen sonrasında anne ile bebeğin yakın teması ve sık sık emzirme, süt salgılanmasını hızlandırmanın en iyi yollarıdır.

Emzirmeye erken başlanması hem anne, hem de bebek için yararlıdır. Emzirmek anne rahminin doğumdan sonra kasılmasını sağlayan oksitosin hormonun yapımını uyararak rahmin kısa sürede normal ölçüsüne ve fonksiyonuna

ulaşmasını sağlar. Kolostrum denilen ilk anne sütü çok yoğun şekilde antikor içerdiği için yenidoğanı enfeksiyonlardan korur.

Doğumdan sonraki ilk bir saatte emzirilen çocukların yüzdesi evde doğan veya ara ebesi yardımı ile doğan çocuklarla karşılaştırıldığında hastanede doğan veya sağlık personeli yardımı ile doğan çocuklarda daha yüksektir. Doğumdan sonraki ilk bir saatte emzirilme kırsala (%34) göre kentte yaşayan çocuklarda (%41) daha fazla görülmektedir. Doğumdan sonraki bir saat içinde emzirilen çocukların oranı Batı Anadolu’da (%48) en yüksek iken, Orta ve Doğu Anadolu’da (%32) en düşüktür.

Doğumdan sonraki ilk bir saatte emzirilmeye başlanan çocukların oranı hiç eğitimi olmayan annelerin doğurdukları çocuklarda %32 iken, en az lise eğitimi gören annelerin çocuklar için %44’tür. Emzirmeye erken başlama hane halkı refah düzeyi en yüksek olan çocuklar arasında (%48) daha sık görülürken refah düzeyi en düşük olan çocuklarda (%33) en az görülmektedir.

Doğumdan sonraki ilk bir gün içinde emzirilmeye başlanan çocukların oranı bölge ve eğitime göre değişmektedir. Örneğin, annelerin genellikle daha düşük eğitimli olduğu ve doğumların çoğunlukla sağlık personelinden yardım almaksızın gerçekleştiği Doğu Anadolu Bölgesi en düşük orana sahiptir, bu bölgedeki çocukların %61’i doğumdan sonraki ilk bir gün içerisinde emzirilmiştir. Eğitime göre bakıldığında, hiç eğitimi olmayan annelerin çocuklarının %63’ü doğumdan sonraki ilk bir gün içinde emzirilmişken en yüksek seviyede eğitim gören annelerin çocuklarının %79’u ilk gün içinde emzirilmiştir.

Emzirme sıklığı ve süresi gün içinde veya bebekten bebeğe değişir.



Emzirme Süresi ve Sıklığı

Bebeklerin sık emzirilmesi süt üretimini artırdığı için önemlidir. Doğumdan itibaren bebek her istediğinde emzirilmelidir. İlk aylarda bebek uyandığında genellikle açtır ve emmek ister. İlk haftalarda emzirme aralıkları bir saat, iki saat gibi çok kısa olabilir. Her emzirme sonrası memede yapılan süt miktarı biraz daha artacağından, zamanla beslenme aralıkları uzayacaktır. Gün içinde ya da bebekten bebeğe emzirme sıklığı ve süreleri değişebilmekle birlikte ortalama 2-4 saattir.


Ancak beslenme aralıkları için belirli saat aralıkları koymamak gerekir. Bebek her istediğinde emzirilmeli ve memelerin düzenli olarak boşaltılması sağlanmalıdır. Memelerin düzenli boşaltılması, süt yapımı için en iyi uyarandır.

Bebeğin kol ve bacaklarını oynatması, başını döndürmesi, elini ağzına götürmesi, el ve parmak emmesi, memeyi araması, dudak şapırdatması, emme hareketi yapması, hızlı nefes alarak ses çıkarması acıktığını ve emmeye hazır olduğunu gösterir. Bu durumda bebek hemen emzirilmelidir. Ağlama daha geç acıkma belirtisi olduğu için bebeğin ağlaması beklenmemelidir. Emzirme süresini sınırlandırma, anne ya da bebeği ilgilendiren tıbbi neden yoksa önerilmez. Emzirmenin süresi sınırlandırılırsa emzirme problemlerine yol açabilir. Anneden bebeğe emme ile süt aktarımı her annede farklı olduğu için emzirme süresi de her anne ve bebek için değişiklik gösterir. Doğumdan sonra ilk günlerde bebeğin çene kasları güçlü olmadığı için daha uzun sürede memeyi boşaltır. Daha sonraki günlerde bebek memeyi daha hızlı boşaltacağından bu süre kısalabilir. Emzirme süresi ortalama 30 dakika veya her bir meme için yaklaşık 10-15 dk olmalıdır. Her anneye bir besleme süresi belirlemek uygun değildir. Annelere emzirmeye ne zaman son vereceğini öğretmek daha iyidir. Bebeğin emme-yutması yavaşlamışsa, memeler yumuşamışsa, bebek rahat görünüyorsa, uykuya daldıysa ve meme başını kendiliğinden bıraktıysa, bebek memeyle oynamaya başlamışsa emzirmeye son verilebilir.

Türkiye’de, TNSA-2008 verilerine göre tüm çocuklar için ortalama emzirme süresi TNSA-2003’te bulunan süreden bir buçuk ay daha uzun olup 16 aydır. Erkek çocuklar (16.9 ay) kız çocuklara (14.9 ay) göre 2 ay daha uzun emzirilmektedir. Doğu Anadolu’da yaşayan kadınlar çocuklarını Türkiye ortalamasından 2-3 ay daha fazla yani ortalama olarak 18 ay emzirmektedirler. Sadece anne sütü alan bebeklerde emzirilme süresi çok kısadır. Erkek çocuklar, kırsal yerleşimlerde yaşayan çocuklar, Orta Anadolu bölgesinde yaşayan çocuklar, ilköğretim birinci kademe eğitimi olan annelerin çocukları ve hane halkı refah düzeyi düşük veya orta olan çocuklar daha uzun emzirilme (anne sütünün yanı sıra su ve diğer sulu sıvılar ve meyve suları) sürelerine sahiptirler. Altı aylıktan küçük çocukların %95’i araştırmadan önceki 24 saat içinde 6 kez veya daha fazla emzirilmiştir. Altı kez veya daha fazla emzirilen çocukların oranının diğer bölgelere göre düşük olduğu bölge Orta Anadolu Bölgesi (%92) ve en yüksek oran erkek çocuklara (%97) aittir. Ortalama olarak, çocuklar gündüz 7 kez, akşam ve gece 5 kez emzirilmişlerdir.

Doğumdan sonra ilk saat içinde emzirme ve 6 ay sadece anne sütü verilmesi önemlidir.



Başarılı emzirme: Başarılı bir emzirme dönemi için tüm sağlık görevlilerine düzenli olarak iletilen yazılı bir emzirme politikası oluşturmak, bu politikayı yürütmek için gerekli becerileri tüm sağlık görevlilerine kazandırmak üzere eğitmek, tüm hamile kadınları emzirmenin yararları ve uygulaması hakkında bilgilendirmek, annelere doğumdan sonraki ilk yarım saat içinde emzirmeye başlamaları için yardım etmek, annelere nasıl emzireceklerini göstermek, bebeklerinden ayrı kalsalar da emzirmeyi nasıl sürdüreceklerini öğretmek, tıbbi bir

gereksinme olmadıkça yeni doğana anne sütü dışında herhangi bir yiyecek ya da içecek vermemek, anne ve bebeğin 24 saat aynı odada kalmasını sağlamak, İsteğe bağlı emzirmeyi özendirmek, anne sütü ile beslenen bebeklere biberon veya yalancı emzik vermemek, anneleri taburcu olduktan sonra da emzirmeye devam edebilmeleri, karşılaşabilecekleri sorunları çözebilmeleri ve bebekleri ile kendilerinin kontrollerini yaptırabilmeleri için başvurabilecekleri sağlık kuruluşları hakkında bilgilendirmek gerekmektedir.



Annelerin emzirme sürelerine etki eden faktörler: Doğumdan sonra ilk saat içinde emzirme ve 6 ay sadece anne sütü verilmesi, doğumdan sonra bebek ve annenin aynı odada olması, bebeğin istedikçe emzirilmesi ve emzik kullanılmaması, annenin sigara içmemesi ve yakın çevresi tarafından emzirme konusunda desteklenmesi, doğum öncesi hazırlık programlarına katılmak ve doğum sonrası işe geç başlaması emzirme süresini etkiler.

Ek Gıda Çeşitleri

Türkiye’de, TNSA-2008 verilerine göre altı aydan küçük ve emzirilen çocukların %25’i hazır mama almıştır. Hazır mama alan çocukların payı 6-7 aylık bebeklerde %46 ile en yükseğe çıkmakta 8-9 aylık çocukların diğer sıvı gıdaları almaya başlaması ile %22’ye düşmektedir. İlk bir yılda hiç emzirilmeyen çocukların oranı az olmasına rağmen, bu grup için elde edilen sonuçlar hazır mamanın, bebek büyüdükçe verilen diğer süt çeşitleriyle birlikte, yaşamın ilk aylarında çok yoğun bir biçimde kullanıldığını göstermektedir.

Doğumdan hemen sonra ve anne sütü düzenli olarak gelmeden önce bebeğe diğer sıvı gıdalar verilebilmektedir. Türkiye’de veriler, bu tür beslenme şeklinin günümüzde geçmiş dönemlere göre daha az uygulandığını göstermektedir. Genel olarak, çocukların %23’ü anne sütünden önce başka bir gıda almışlardır. Bu oran Doğu Marmara bölgesinde yaşayan çocuklar arasında (%29) ve en yüksek hane halkı refah düzeyine sahip çocuklar arasında (%31) en yüksektir.

İlk altı ayda anne sütü alamayan bebeklerin beslenmesinde ilk seçenek formül süt (çocuk maması) olarak bilinen endüstriyel sütlerin verilmesidir.



Formül sütler: İlk altı ayda anne sütü alamayan bebeklerin beslenmesinde ilk seçenek formül süt (çocuk maması) olarak bilinen endüstriyel sütlerin verilmesidir. Formül sütlerle beslenme en az altı ay, mümkünse bir yaşına kadar sürdürülmelidir.

Formül sütler Whey ağırlıklı (WAM) ve kazein ağırlıklı mama (KAM) olmak üzere iki ana grupta toplanmaktadır. Whey ağırlıklı mamaların içerikleri anne sütüne en yakındır ve ilk altı ayda bu formül mamalar tercih edilmelidir.

Soya proteininden hazırlanan mamalar, inek sütü içermez. Bu mamalar, inek sütünün diyetten çıkarılması gereken özel durumlarda kullanılabilir. Bu mamanın rasgele kullanılması, altta yatan hastalıkların tanınmasını engellediğinden dikkatli olunmalıdır.
Anne sütü almayan bebeklerde hastalık riski daha yüksek olduğu için besinlerin hazırlanması özel bir titizlik ister. Hiç anne sütü almayan bebeklerde biberon kullanılabilir. Ancak biberonun temizliğine çok dikkat edilmelidir. Biberon deliğinin uygun büyüklükte olduğu kontrol edilmelidir. Mamalar kutularında belirtilen ölçülere göre hazırlanmalıdır, bu konuda yapılan hatalar kilo alma sorunlarına ve hipernatremiye neden olabilir.

Altı aydan önce karışık beslenen bebeklerde (formül süt ya da başka sütlerin anne sütüne ek olarak verildiği durumlarda) biberon kullanımından olabildiğince kaçınılmalıdır. Biberona alışan bebekler, anne memesini emmekte güçlük çekebilirler.



İnek Sütü: İnek sütü protein ve minerallerin fazlalığı nedeniyle böbrek solüt yükünün fazla oluşu, alerjen özelliği, demir içeriğinin düşük oluşu, gastrointestinal mikro/makro düzeyde kanamalar oluşturması nedeniyle önerilmemektedir. Anne sütünde bulunmayan bir betalaktoglobulin olan Whey proteini inek sütündeki en çok alerjen özellikteki proteinler arasındadır.

Anne sütü alamayan, formül süt kullanma olanağı olmayan bebeklere, solüt yükü azaltmak için ek besinler başlanana dek yenidoğan döneminde inek sütü bire bir, daha sonra altıncı aya kadar ikiye bir oranında su ile sulandırılarak verilmelidir.

Sağlık Bakanlığı zaman zaman UNICEF’in desteğinde yürütülen mikronütriyenlerin eksikliklerinin giderilmesine yönelik programlar uygulamaktadır.

Resim 2. Ek gıdalar biberonla da verilebilir.

Mikronütriyenler: Sağlık Bakanlığı, anne sütüyle beslemeye yönelik desteğe ek olarak başka politikalar da izlemekte ve zaman zaman UNICEF’in desteğinde yürütülen bu çalışmalar iyot, demir ve D vitamini (mikronütriyenler) eksikliklerinin giderilmesine yönelik olmaktadır.

İyot yetersizliği, Türkiye’de çocuklar arasında yaygın görülen zihinsel ve psikomotor geriliğin başlıca nedenidir. 2003 yılında hanelerin yüzde 70’i iyotlu tuz


ÇOCUKLARDA

BESLENME ALIŞKANLIKLARI-II

ÇOCUK BESLENMESİ

Doç. Dr. Fatma GÜDÜCÜ TÜFEKCİ

ÜNİTE 4

Sosyal, duygusal ve zihinsel gelişimin hızlı olduğu bu dönemde yeterli, dengeli ve düzenli beslenmenin etkisi büyüktür. Belirgin bir gelişim eksikliği görülmese de, klinik bulgular 1-6 yaş çocuklarında beslenme bozukluğu bulgularına çok sık rastlandığını göstermektedir. Çocuk beslenmesi ile ilgili olarak yapılan birçok araştırmada yeni beslenme alışkanlıklarının kazanıldığı, yeni besinlerle tanışıldığı bu dönem beslenme bozukluğu riski en yüksek grup olarak değerlendirilmektedir.



BESLENME ALIŞKANLIKLARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Okul öncesi çocuklarında, genetik faktörler, kültürel, sosyoekonomik özellikler ve medya beslenme alışkanlıklarını etkiler.

Okul öncesi döneminde kazanılan davranışlar çocuğun gelecekteki yaşamını etkileyeceğinden ebeveynlerin iyi örnek olmaları gerekir. Çocuklarda oluşan beslenme alışkanlıklarını etkileyen pek çok etmen vardır. Genetik faktörler, kültürel, sosyoekonomik özellikler ve medya bunlardan en önemlileridir.

Genetik Faktörler

Doğuştan gelen kusurlar (yemek borusu darlığı, tavşan dudağı, kurtağzı vb.) ile kalp hastalıkları çocuğun beslenmesini etkiler. Sonradan meydana gelen ateşli hastalıklar, temel yiyeceklere olan alerjiler beslenmeyi güçleştirmektedirler.



Kültürel Özellikler

Hiç anne sütü almayan ya da çok az alan çocuklarda beslenme yetersizliği sorunları daha sık görülür. Anne sütü ilk altı ay çocuk için çok gereklidir. Ek besinlere zamanında (4-6 ay) başlanması önemlidir. Anne sütünün 6 ay mikroplardan korumada önemli olması, eksik alımında enfeksiyonlara yakalanma riskini arttıracaktır.

Sık doğumlar, istenmeyen çocuklar da ailenin ve dolayısıyla çocuğun yetersiz beslenmesine neden olmaktadır. Köyden kente göç, şehir yaşamına zor uyum sağlama, temiz su bulmada yaşanan sıkıntılar çocukların sağlığını olumsuz etkilemektedir.

Sosyo-Ekonomik Özellikler

Gelişmekte olan ülkelerde beslenme yetersizliği sorunları daha çok gelir düzeyi düşük ailelerde görülmektedir.

Ailenin yeterli ve dengeli beslenme konusunda bilgisiz olması çocukların yetersiz beslenmesine neden olmaktadır. Çevre koşullarının sağlıksız olması çocuğun beslenmesini etkiler. Uygun olmayan çevrede çocuklar kolayca enfeksiyon kapabilirler. Ateşli hastalıklar çocuklarda kusma, ishal ve beslenme bozukluklarına
yol açar. Vücut direncinin düşmesi ikinci bir hastalığa çocuğun kolayca yakalanmasına neden olur. Bağırsak parazitleri de olumsuz çevrede yaşayan çocuklarda sık görülmektedir. Alınan besinlere ortak olan parazitler çocuğun yetersiz beslenmesine neden olmaktadır.

Ailenin geliri düştükçe, bitkisel kaynaklı besinlerle beslenme oranı arttıkça, demir eksikliği anemisi yaygın olarak görülmektedir.

Çocuğun yeterli ve dengeli beslenmesinde ekonomik olanaksızlıklar bazı kısıtlamaları zorunlu kılabilir. Bu durumda kısıtlama besin değeri az olan yiyeceklerde yapılmalıdır. Gazoz, şeker, sakız, çikolata vb. yiyeceklerin hem besin değeri yoktur, hem de sağlığa zararlıdır. Bunlara yapılacak harcama yumurta, süt, yoğurt gibi yiyeceklere ayrılabilir. Ayrıca, hamur işleri ve yağlardan da kısıtlama yapılabilir.

Medya

Hemen her alanda üretimin arttığı ve pazarlamanın giderek daha ön plana çıktığı günümüzde, ticari ürün reklamlarının çocuk sağlığına etkilerini farklı boyutları ile değerlendirmek mümkündür. Günümüzde, dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı boyutlarda uygulanan yasal düzenlemelere rağmen, basın-yayın kuruluşları ve internetin yanı sıra tabelalar, reklam panoları vb. pek çok yolla tüketiciye ve özellikle çocuklara ulaşan reklamların bir kısmının, sağlık açısından uygun olmayan riskli sağlık davranışlarına yönelik mesajlar içerdiği, reklamlarda ve reklamlar yoluyla çocuk istismarının söz konusu olduğu gibi pek çok farklı tartışma söz konusudur.



BESLENME SORUNLARI

Demir Eksikliği Anemisi

Okul öncesi çocuklarının en önemli beslenme sorunları demir eksikliği anemisi, kabızlık, yemek seçme ve iştahsızlık, aşırı yemek yeme ve gıda boğulmalarıdır.

Genellikle çocukluk dönemlerinde demir eksikliği anemisi beslenme yetersizliğine bağlı gelişmektedir. Ek besinlere geçisin geç olması, 12. aydan önce inek sütü alımı ve fazla tüketilmesi gibi uygunsuz besin seçimi nedeniyle bu yaşlarda demir eksikliği anemisi sık görülebilmektedir. Korunmak amacıyla:

• Ek besinlere zamanında başlanılmalı ve uygun besinler seçilmeli,

• Süt ve yoğurt miktarı günde 500 ml ile sınırlandırılmalı,

• Şekerli besinler, asitli içecekler, hazır meyve suları ve çay tüketimi sınırlandırılmalı,

• Yeterli demir alımı için haftada 3-4 kez kırmızı et tüketilmeli,
• Yumurta sarısı, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, kuru yemiş, kuru meyve, pekmez, susam gibi demirden zengin besinlerle beslenmeye özen gösterilmeli,

• Demir emilimini arttırmak amacıyla domates mandalina, portakal gibi C vitamini içeren besinler tüketilmelidir.

Okul öncesi çocuklarında yanlış tuvalet eğitimi nedeniyle bağırsak boşaltımı isteksizliğine bağlı kabızlık gelişebilmektedir.

Resim 2. Meyveler çocuk beslenmesinde önemli yer tutar.

Kabızlık

Okul öncesi çocuklarında iştahsızlık, yemeği reddetme veya seçici davranma olumsuz beslenme davranışlarıdır.

Bu dönemde çocuklarda zamansız yanlış tuvalet eğitimi nedeniyle barsak boşaltımı isteksizliğine bağlı kabızlık gelişebilmektedir. Diğer bir neden ise beslenme hatalarıdır. Lifli besinlerin az tüketilmesi, süt tüketiminin fazla ve su tüketiminin az olması kabızlığa yol açabilmektedir. Kabızlığı önlemede ve bağırsak alışkanlığının kazandırılmasında laksatifler (barsak boşaltıcılar) bir çözüm değildir. Diyetin lif ve sıvı miktarındaki artış kabızlığı önler. Bu nedenle, çocuğun günlük aldığı sıvı miktarının gözden geçirilmesi; sebze, meyve, kurubaklagil, kepekli-yulaflı ekmek bulgur gibi liften zengin besinlerle beslenmesi sağlanmalıdır.

Yemek Seçme Ve İştahsızlık

İştahsızlık, yemeği reddetme ya da seçici davranma olumsuz beslenme davranışlarıdır. Anemi barsak parazitleri ve ateşli hastalıklar iştah kaybına neden olabilir. Bazı çocuklar ailesinin dikkatini çekmek için de beslenmeyi reddedebilir. Bu durumu önlemek için aşağıdaki noktalara dikkat edilmelidir:


• Çocuğun yediklerini ve beslenme alışkınlıklarını gözlemlemek için aileden ayrıntılı beslenme öyküsü alınmalı, günlük tüketilen enerji ve protein miktarı hesaplanmalı, yemekten bir saat önce ve yemek sırasında sıvı alımı azaltılmalı,
• Süt tüketimi günde iki su bardağını geçmemeli,

• Farklı çeşitte besinler sunularak çocuğun gereksinimine göre miktar ayarlanmalı,

• Besinin reddi durumunda farklı bir besin denenmeli, onun reddi durumunda da diğer öğüne kadar herhangi bir besin verilmemeli,

• Yiyecekler çocuğun kolay yiyebileceği ve ilgilenebileceği biçimde sunulmalı,

• Aynı zamanda anne-babalar olumlu yeme davranışı içinde olmalı,

• Grup halinde yaşıtları/arkadaşlarıyla yemek yemesinin olumlu yemek davranışı gelişimine yardımcı olacağı bilinmeli,

• Besinlerin reddi durumunda aileye çocuğu yemek konusunda zorlamamaları ve reddedilen besinin bir süre sonra tekrar denenmesi gerektiği anlatılmalı,

• Yemek saatlerine özen gösterilmelidir.


Aşırı Yemek Yeme ve Şişmanlık

Okul öncesi çocuklarında, bir başka problem de çocuğun aşırı yemesi ve şişman olmasıdır.

Bir başka problem de çocuğun aşırı yemesi ve şişman olmasıdır. Aileler bundan şikâyet etmez hatta çocuğun şişman olması, onların çevreye karşı çocuğumuza iyi bakıyoruz diyerek övünme nedeni olabilir. Ama bu durum ülkemizde eğitim düzeyi arttıkça azalmakta, bu seferde annelerin bilinçsizce çocuklarını kilolu oldukları için rejime soktukları görülmektedir.

Okul öncesi döneminde aşırı yemek yemeye yol açan nedenlerin başında hatalı beslenme gelir. Günlük menüde şekerli ve unlu gıdaların çok yer alması ya da çocuğun bu tür gıdalarla tek yönlü beslenmesi şişmanlığa yol açar. Ayrıca, gebelikte aşırı beslenme ileride bebeğin de şişmanlamasını kolaylaştırabilir. Çocuğun tabağına gereğinden çok yemek konulması ve yemesi için zorlanması da aşırı yeme alışkanlığı geliştirebilir. Şişmanlık problemi olan çocukların menüsünde şekerli, unlu ve yağlı gıdalar olabildiğince azaltılmalıdır. Öğün aralarında şeker, tatlı, kuru yemiş gibi yiyecekler yerine meyve, meyve suyu vb. verilebilir. Aşırı şişmanlık durumlarında doktora başvurulmalı, doktor denetiminde diyet uygulanmalıdır.

Aşırı yemek yeme alışkanlığının nedenlerinden biri annelerin çocuklarının yedikleri ve harcadıkları enerji hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmamalarıdır. Çocukları çok hareketli diye durmadan yedirirler. Bu da şişmanlığa yol açar. Şişmanlayan çocukta hareket kısıtlanır, ancak aşırı yeme alışkanlığı devam eder. Bazı aileler beslenme alışkanlıkları nedeniyle fazla besin tüketmektedirler. Genellikle ailenin yemeklerinin çok çeşitli ve zevkle, damak zevkini de etkileyecek şekilde hazırlanması ve yemek saatlerinin hep birlikte neşe içinde geçirilen anlar olması yemek tüketimini de etkilemektedir. Bazen sıkıntı, üzüntü ve güvensizlik içinde olma ve bu durumlarını unutma isteği fazla yemeye neden olabilir. Psikolojik etkiler bazen fazla bazen de az yemenin nedeni olabilir.

Ailelerin, çocuklarını fazla beslemeye zorlaması çocukların çok dolan midelerinin çabuk boşalmasına neden olabilir. Özellikle aşırı tatlı besinleri alan çocuklarda kan şekerinin yükselip birden düşmesi acıkma nedenidir. Dolayısıyla çocuk fazla besin alıp aşırı yemeye alışacaktır.

Anneler ev işleriyle uğraşırken çocuğun beslenmesine fazla vakit ayıramazlar. Bir taraftan giyinirken bir taraftan çocuğun ağzına bir şeyler sokuşturur ve çabuk yatmalarını isterler. Yeterli sürede çiğnenmeyen ve hemen yutulan besinler beyindeki tokluk hissini uyandırma zamanını geciktirir. Bu da kısa sürede çok besin almaya neden olur. Bu nedenle kilo almamak için besinlerin her lokmasının 20- 25 kez çiğnenmesi önerilmektedir.


Yüklə 0,5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə