Aşk ve Gurur


*Kadril: Dört kişi ile oynanan bir iskambil oyunu



Yüklə 1,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə7/12
tarix22.01.2022
ölçüsü1,64 Mb.
#83041
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12
Aşk ve Gurur - Jane Austen ( PDFDrive )

*Kadril: Dört kişi ile oynanan bir iskambil oyunu. 

"Fakirhanemin  bulunduğu  bahçeyi,  leydi  hazretlerinin

oturdukları Rosings Köşkü'nden sadece bir patika ayırır."

"Sanırım dul olduğunu söylemiştiniz. Çoluğu çocuğu var

mı?"  "Sadece  bir  kızı  var.  Rosings  Köşkü'nün  ve  büyük  bir

mülkün mirasçısı." Bayan Bennet başınr iki yana sallayarak:

"Ah! Öyleyse birçok kızdan daha iyi bir durumda," dedi.

"Acaba nasıl bir kız? Güzel mi?" "Gerçekten çok alımlı genç

bir  bayan.  Leydi  Catherine'in  kendisi  de  böyle  söylüyor.

Doğrusu, gerçek güzellik bakımından Bayan de Bourgh genç

kızların  en  güzellerinden  bile  üstündür.  Çünkü  yüz  hatları

soylu  bir  aileden  geldiğini  göstermektedir.  Ama  ne  yazık  ki

hastalıklı  bir  bünyesi  var.  Eğitimiyle  görevlendirilen  ve  hâlâ

onlarla  birlikte  yaşayan  bayandan  öğrendiğime  göre,  bu

durumu, birçok alanda kendisini bekleyen kesin basanlar elde

etmesine engel olmuş. Ama çok naziktir ve küçük faytonu ve

midillisiyle 

fakirhanemin 

yanından 

sık 


geçme

alçakgönüllülüğünü gösterir."




"Kraliçe'ye takdim edilmiş mi? Adına, saraylı hanımların

adları arasında rastladığımı hatırlamıyorum."

"Sağlık  durumu  ne  yazık  şehirde  yaşamasına  elverişli

değil.  Bir  gün  Leydi  Catherine'e  de  söylediğim  gibi,  bu

yüzden İngiliz sarayı en parlak süsünden yoksun kalmıştır. Bu

sözler  leydinin  hoşuna  gitti  sanıyorum  ve  sizin  de  tahmin

edebileceğiniz  gibi  daima  bayanların  gönlünü  alacak  böyle

küçük,  ince  iltifatlar  yapabiliyor  olmaktan  çok  memnunum.

Sayın leydiye güzel kızlarının düşes olmak için doğduklarının

yüzlerinden  okunduğunu  birkaç  defa  söyledim.  En  yüksek

makamlar 

bile 


kendilerinin 

yüksek 


saygınlığını

artırabilmekten  çok  uzaktır.  Sevimli  kızlarına  bir  şey

kazandırmaktan  âciz  olan  bu  makamlar,  kızlarından  cazibe

kazanacaklardır. Bu gibi küçük şeylerden memnun olan sayın

leydiye  karşı  böyle  sözlerle  ilgimi  göstermeyi  bir  ödev

sayarım."

Bayan Bennet, "Çok iyi yapıyorsunuz," dedi, "böyle ince

iltifatlar yapabilme becerisine sahip olmak sizin için mutluluk

olsa  gerek.  Bu  hoş  iltifatlarınızı  içinizden  gelerek  mi

söylüyorsunuz,  yoksa  bunlar  önceden  yapılan  çalışmaların

ürünü mü?"

"Aslında  olaylar,  o  an  yaşananlardan  ortaya  çıkarlar.

Sıradan  durumlarda  söylenmesi  uygun  güzel  iltifatlar

hazırlayarak eğlendirsem de, bunlara yeni bulmuşum gibi bir

hava vermek isterim."

Bay Bennet'ın beklentileri doğru çıkmıştı. Kuzeni tahmin

ettiği  kadar  gülünç  bir  adamdı.  Onu  çok  büyük  bir  zevkle



dinliyor, yüzündeki ciddi ifadeyi, arada tesadüfen Elizabeth'e

bakması sayılmazsa, hiç bozmuyor, keyfine ortak aramıyordu.

Ama  çay  vaktine  kadar  tam  kıvamını  buldu,  misafirini

tekrar  misafir  odasına  götürmekten  memnuniyet  duydu.  Çay

bittikten  sonra  da  onu,  bayanlara  bir  şey  okuması  için  davet

etti. Hemen razı olan Bay Collins'e bir kitap getirildi. Collins,

kitabı  görünce  irkildi;  hiç  roman  okumadığını  söyleyerek

mazur görülmesini diledi. Kitty bakakalmış, Lydia da hafif bir

çığlık koparmaktan kendini alamamıştı.

Bu  kez  başka  kitaplar  getirildi  ve  genç  adam  bir  hayli

düşündükten sonra Fordyce'nin Vaazlarını seçti. O daha kitabı

açarken  Lydia  esnedi  ve  çok  ciddi  ve  hiç  değişmeyen  bir

ahenkle  daha  uç  sayfa  okumamıştı  ki  genç  kız  şu  sözlerle

araya  girdi:  "Philips  eniştemin  Richard'ı  kovacağından

bahsettiğini biliyor musunuz anne? Eğer böyle bir şey yaparsa

onu Albay Fors ter alacakmış. Cumartesi günü bizzat teyzem

söyledi.  Yarın  daha  fazla  haber  almak  için  Meryton'a  kadar

yürüyeceğim;  hem  Bay  Denny'nin  Londra'dan  ne  zaman

döneceğini de öğrenirim."

İki  büyük  ablası  Lydia'ya  çenesini  kapatmasını

söyledilerse  de  çok  alınmış  olan  Collins  kitabı  bir  yana

bıraktı: "Genç bayanların, tamamen onların iyiliği için yazılsa

da,  ciddi  kitaplarla  ilgilenmediklerini  çok  gördüm.  İtiraf

edeyim ki bu davranışlarına şaşıyorum. Çünkü genç bayanlar

için eğitimden daha yararlı ne olabilir? Fakat genç kuzenimi

daha fazla sıkmayacağım."

Bu  sözleri  söyledikten  sonra  Bay  Bennet'a  dönerek  tavla

oynamayı  önerdi.  Bay  Bennet  misafirinin,  kızları  eğlenceleri




ile  baş  başa  bırakmakla  akıllılık  ettiğini  görerek  bu  öneriyi

kabul  etti.  Bayan  Bennet  ile  diğer  kızlar,  Lydia'nın  kabalığı

için özür dilediler ve kitabı tekrar okumaya başlarsa, böyle bir

şeyin  bir  daha  olmayacağına  söz  verdiler.  Ama  Bay  Collins

genç kuzenine hiç alınmadığına, onun kusuruna bakmadığına

kadınları ikna ettikten sonra Bay Bennet ile başka bir masaya

geçerek tavla oynamaya hazırlandı.

 XV

Bay  Collins  ince  düşünceli  ve  duyarlı  bir  adam  değildi;

eğitim  ve  yetiştirilme  biçimi,  yaradılışındaki  kusurların  pek

azını giderebilmişti. Ömrünün büyük bir kısmı cahil, cimri bir

adam  olan  babasının  yanında  geçmişti.  Gerçi  üniversiteye

yazılmıştı,  ama  yalnızca  derslere  düzenli  girip  çıkmakla

kalmış, ne işe yarar bir bilgi edinmiş, ne de yararlı olabilecek

arkadaşlıklar  kurmuştu.  Babasının  söz  hakkı  tanımayan  sıkı

denetiminde  yetişmek,  onun  köle  gibi  tavırlar  edinmesine

neden olmuş, ama şimdi kalabalıktan uzakta yaşayan zayıf bir

insanın kendini beğenmişliği ve ummadık bir zamanda paraya

konmanın 

yarattığı 

baş 

döndürücülük 



bu 

aşın


alçakgönüllülüğü  biraz  olsun  gidermişti.  Hunsford  papazlığı

boşalınca  şansı,  onu  Leydi  Catherine  de  Bourgh'un  karşısına

çıkarmıştı. Bu leydinin unvanı başını döndürmüş, koruyucusu

sıfatıyla ona karşı derin bir saygı duymuş, papazlık otoritesine

ve  din  adamı  yetkilerine  kavuşması  kendini  beğenmesine

neden  olmuş  ve  bütün  bunlar  onu,  gururla  boyun  eğmenin,

kibirle alçakgönüllülüğün karışımı tuhaf bir hale getirmişti.

Artık güzel bir evi ve epeyce geliri olduğu için evlenmeye

niyetlenmişti;  Longbourn  ailesiyle  barışmaya  kalkışmasının

nedenlerinden  biri  de  buydu.  Ailenin  kızları  herkesin




söylediği gibi güzel ve cana yakın ise onlardan birini kendine

eş  olarak  seçmeye  karar  vermişti.  Babalarının  mülkünün

mirasçısı  olmasına  karşılık  kızlara  bu  şekilde  bir  yardımda

bulunmayı,  zararlarını  böylece  gidermeyi  tasarlamıştı.  Bu

planını çok yerinde ve uygun, hatta tam anlamıyla mükemmel

buluyor;  büyüklük  ve  özveri  gösterdiğine  inanıyordu.  Genç

kızları gördükten sonra planı değişmedi. Büyük kızın sevimli

yüzü,  tersine  bu  düşüncelerini  pekiştirdi.  Kendince  ablalığa

yakışan her şeyi onda bulmuş ve geldiğinin ilk gecesi kendine

eş olarak Jane'i seçmişti. Ama ertesi sabah Bayan Bennet ile

kahvaltıdan  önce  baş  başa  yaptığı  konuşmadan  sonra  niyeti

değişti.  Collins  kendine  verilen  evden  söz  açmış  ve  doğal

olarak konuyu Longbourn'da bir eş bulma ümidine getirmişti.

Bayan Bennet pek iltifatlı gülümsemeler ve teşvikler arasında

ona  Jane  konusunda  ümitlenmemesini  ima  etmişti.  Öbür

kızlar için bir şey diyemez, kesin olarak bir şey söyleyemezdi,

çünkü  verilmiş  bir  sözleri  olduğundan  haberi  yoktu.  Ancak

büyük  kızının  Çok  yakında  nişanlanma  olasılığının  çok

kuvvetli olduğunu anlatmayı kendine borç biliyordu.

Bay  Collins'e,  Jane'i  bırakıp  Elizabeth'e  dönmek

düşüyordu.  Çok  geçmeden,  Bayan  Bennet  şömineyi

karıştırırken bu da oldu. Yaşta ve güzellikte Jane'den sonra o

geliyordu; sıranın onda olması doğaldı.

Bayan Bennet bunu sezince hemfikir olduğunu hissettirdi.

Yakında  belki  de  iki  kızını  birden  evlendireceğini  hayal

ediyordu.  Adının  anılmasına  bile  dayanamadığı  adam  şimdi

gözüne girmişti.

Lydia, 


Meryton'a 

kadar 


yürüme 

kararından

vazgeçmemişti.  Mary'den  başka  bütün  kardeşleri  onunla



birlikte  gitmeyi  kabul  ettiler.  Bay  Bennet  misafirinden

kurtulmak 

ve 

kitaplığında 



yalnız 

kalmak 


için

sabırsızlandığından,  Collins'den  kızlarına  yoldaşlık  etmesini

rica etti. Haksız da sayılmazdı; Bay Collins kahvaltıdan sonra

kendisinin peşi sıra kütüphaneye gelmiş ve kütüphanedeki en

büyük  kitaplardan  birine  sözde  dalmış,  ama  aslında  hiç

durmadan  Bay  Bennet'a  Hunsford'daki  evinden  ve

bahçesinden  söz  etmişti.  Bay  Bennet  ise  her  zaman

kütüphanesinde  başını  dinler  ve  huzura  kavuşurdu.  Şimdiye

kadar da bu hep böyle olmuştu. Elizabeth'e söylediği gibi evin

öbür  odalarında  saçmalıklara  ve  kibire  dayanabilirdi,  ama

kütüphanesinde  bunlardan  kurtulmaya  alışıktı.  Bu  nedenle

Bay  Collins'i,  kızlarına  arkadaşlık  etmesi  için  gerçekten

içtenlikli  bir  nezaketle  davet  etmişti.  Aslında  kendisi  de

okumaktan  çok,  yürümeyi  sevdiğinden  Collins,  kocaman

kitabı büyük bir sevinçle kapayıp gitti. 

Bay  Collins  kendini  beğenmişlikle  palavralar  sıkarak,

kuzenleri  de  nezaketle  onu  onaylayarak  Meryton'a  vardılar.

Küçük kızlar hemen onu unutmuş; gözleri caddede, subayları

aramaya başlamışlardı. Vitrinlerde gerçekten çok şık bir şapka

veya  yepyeni  bir  muslin*  kumaş  bile  dikkatlerini  sadece  bir

an çekebiliyordu.

Ama çok geçmeden hepsinin gözleri yolun karşı tarafında

bir  subayla  yürüyen,  daha  önce  hiç  görmedikleri,  çok  kibar

bir  gence  takıldı.  Subay,  Lydia'nın  Londra'dan  dönüp

dönmediğini  merak  ettiği  ve  bunu  öğrenmek  için  buraya

kadar  geldiği  Denny'den  başkası  değildi.  Karşıdan  eğilerek

kızları selamladı.



Hepsi birden bu yabancı erkeğin görünüşüne ve duruşuna

hayran  kaldılar,  kim  olabileceğini  merak  ettiler.  Kitty  ile

Lydia  mümkünse  bunu  öğrenmeye  karar  vererek,  karşı

dükkândan  bir  şey  almak  istiyormuş  gibi  yolun  öbür

kaldırımına  geçtiler.  Ablaları  ile  Collins  de  arkalarından

geliyordu.  Güzel  bir  rastlantı  sonucu,  onlar  tam  kaldırıma

çıktıklarında  köşeyi  dönen  iki  genç  de  aynı  noktaya

gelmişlerdi.

Bay  Denny  hemen  kızları  selamladı,  arkadaşı  Bay

Wickham'ı  tanıştırmak  için  izin  istedi.  Bay  Wickham'ın  bir

gün  önce  kendisi  ile  birlikte  Londra'dan  geldiğini  ve  alaya

katılarak  subay  olmak  istediğini  söyledi.  Bunu  söylemekten

mutluluk duyuyordu. Kızlar, çok uygun olduğunu düşündüler.

Çünkü  bu  genç  adamın  çekiciliğinin  tamamlanması  için  tek

ince  ve  seyrek  pamuklu  bez  eksik  üniformaydı.  Kendisi  pek

alımlıydı.  Bütün  güzellikler  onda  toplanmıştı:  Hoş  bir  yüzü,

güzel bir endamı ve çok tatlı bir sesi vardı. Tanışmalarından

az  sonra  bu  genç  hemen  neşeyle  konuşmaya  başladı.  Ama

bunda ne bir aykırılık, ne de kendini beğenmişlik vardı. Böyle

bir arada durmuş konuşurlarken at sesleri duyarak döndüler.

Darcy  ile  Bingley  atla  geliyorlardı.  Beyler  kızları  fark

ederek hemen yanlarına geldiler ve her zamanki gibi nezaket

gösterdiler. Hep Bingley konuşuyor, konu da Jane'in etrafında

dönüyordu. Meğer genç adam da Longbourn'a Jane'in hatırını

sormaya  gidiyormuş.  Bir  reveransla  bu  sözleri  doğrulayan

Bay Darcy bakışlarını Elizabeth'e çevirmemeye karar vermek

üzereydi ki; ansızın yabancıyı gördü. Rastlantı eseri iki genci

birbirlerine  bakarken  gören  Elizabeth,  bu  karşılaşmanın

yarattığı  etkiye  şaşırıp  kaldı.  Her  ikisinin  de  rengi  değişmiş;



birisi  bembeyaz,  öbürü  kıpkırmızı  olmuştu.  Bay  Wickham

birkaç  dakika  sonra  şapkasına  elinin  ucu  ile  dokundu.  Bu

selama Bay Darcy de alçakgönüllülükle karşılık verdi. Bunun

anlamı  ne  olabilirdi?  Tahmin  etmek  güçtü  ve  öğrenmek  için

sabırsızlanmamak  imkânsızdı.  Biraz  sonra,  olup  bitenlerin

farkına  varmamışa  benzeyen  Bay  Bingley  izin  isteyip

arkadaşıyla birlikte ata binip gitti.

Bay  Denny  ile  Bay  Wickham,  Bay  Philips'in  kapısına

kadar  genç  kızlarla  birlikte  yürüdüler.  Lydia  içeri

girmelerinde ısrar ettiği ve Bayan Philips salonun penceresini

açarak yüksek sesle bu daveti desteklediği halde selam verip

ayrıldılar.  Bayan  Philips  yeğenlerini  görmekten  her  zaman

memnun olurdu. Hele son günlerde göremediği iki büyük kızı

daha  büyük  bir  sevinçle  karşıladı.  Jane,  Bay  Collins'i

tanıştırıp  da  iltifatlar  ona  yağmaya  başlayıncaya  kadar,

teyzeleri  Jane  ile  Elizabeth'in  ansızın  eve  dönmelerine  nasıl

şaştığını,  kendi  arabalarıyla  da  gitmedikleri  için  Bayan

Philips'in  bundan  hiç  haberi  olmadığını,  Bay  Jones'un

çırağına  yolda  rastlayıp  da  artık  Netherfield'e  ilaç

yollamadıklannı, 

çünkü 

genç 


Bennet'lann 

evlerine


döndüklerini  öğrenmese  gene  de  haberi  olmayacağını

hararetle  anlaüp  durdu.  Kendini  çok  büyük  bir  nezaketle

karşılayan  ev  sahibinin  kibarlığına  Collins  fazlasıyla  karşılık

verdi.  Önceden  tanışmadıkları  halde  böyle  rahatsız  edişinin

mazur  görülmesini,  kendisini  tanıştıran  genç  bayanların

akrabası  olması  dolayısıyla  bu  hareketinin  bağışlanacağını

umduğunu  söyledi.  Bayan  Philips  bu  kadar  büyük  nezaket

karşısında  şaşırmıştı;  ama  öbür  yabancı  genç  hakkındaki

heyecanlı sözler ve sorular karşısında, bu yabancıyı daha çok

düşünmesine  fırsat  bırakmadı.  Bununla  birlikte,  bahsi  geçen




yabancı hakkında yeğenlerine, onların bildiklerinden fazla bir

şey söyleyemiyordu. Bay Denny onu beraberinde Londra'dan

getirmişti, yakında ... ilinde teğmen olacaktı. Bir saatten beri

caddede aşağı yukarı dolaştığını pencereden seyretmişti. Bay

Wickham  tekrar  göründüğü  takdirde  Kitty  ile  Lydia'nın  da

pencereden  onlan  gözleyecekleri  kuşkusuzdu,  ama  ne  yazık

ki,  pencerenin  önünden  bu  yakışıklı  yabancıyla  kıyaslanınca

"aptal,  soğuk"  diye  nitelenebilecek  birkaç  subaydan  başka

kimse  geçmiyordu.  Bunlardan  kimileri  ertesi  akşam

Philips'lerde  yemek  yiyeceklerdi  ve  teyzeleri,  Longbournlu

bayanlar  gelecek  olurlarsa  kocasını  Bay  Wickham'ın

ziyaretine göndereceğine ve onu da yemeğe davet edeceğine

söz  veriyordu.  Kızlar  razı  oldular;  Bayan  Philips  güzel,

gürültülü  bir  piyango  oyunu  oynayacaklarını;  ardından  da

sıcak  bir  akşam  yemeği  yiyeceklerini  söylüyordu.  Bu  güzel

şeyleri  düşünmek  bile  onları  keyiflendirdi  ve  neşeyle

ayrıldılar.  Bay  Collins  çıkarken  tekrar  özür  diledi,  fakat

nezakette ondan geri kalmayan ev sahibi bağışlanacak bir şey

olmadığını ısrarla belirtti.

Eve dönerlerken Elizabeth iki beyefendi arasında geçtiğini

gördüğü  şeyi  Jane'e  anlattı;  ama  haksız  gibi  görünseler  de

ikisini birden veya her birini ayrı savunacağı kuşkusuz olan,

Jane  de  bu  harekete  kardeşinden  fazla  bir  anlam  veremedi.

Eve döndüklerinde Bay Collins, Bayan Philips'in davranışını

ve nezaketini Bayan Bennet'a uzun övdü. Leydi Catherine ile

kızı dışında, hayatında Bayan Philips'den daha kibar bir kadın

görmediğini;  çünkü  bu  bayanın  kendisini  yalnız  büyük  bir

nezaket  göstererek  kabul  etmekle  kalmadığını,  önceden  hiç

tanışmadıkları  halde  ertesi  akşamki  davete  de  ısrarla

çağırdığını  söyledi.  Belki  de  onlarla  akrabalığı  olduğu  için




ona  böyle  davranmıştı,  ama  ne  olursa  olsun  ömründe  kimse

ona bu kadar özenli davranmamıştı. 



XVI

Genç 


kızların 

ertesi 


akşam 

için 


teyzeleriyle

sözleşmelerine karşı çıkılmadığı ve Bay Collins'in misafirliği

sırasında  Bay  ve  Bayan  Bennet'ı  tek  bir  gece  olsun  yalnız

bırakmamakta  gösterdiği  inceliğin  de  yeri  olmadığı  kuvvetle

belirtildiğinden, araba hazırlandı ve misafir ile beş kuzeni tam

zamanında  Meryton'a  vardılar.  Kızlar  salona  girdiklerinde

Bay  Wickham'ın  eniştelerinin  davetini  kabul  ettiğini  ve

erkenden  geldiğini  öğrenerek  sevindiler.  Bu  bilgiyi  alıp

yerlerine  oturduktan  sonra  Bay  Collins  çevresine  bakıp

eşyaları  beğenecek  zaman  buldu.  Salonun  büyüklüğü  ve

eşyalar  onu  öylesine  etkiledi  ki,  kendini  sanki  Rosings'in

kahvaltı  salonunda  zannettiğini  söyledi.  Bu  benzetme  önce

büyük bir anlam ifade etmedi. Ama Bayan Philips, Rosings'in

neresi  ve  sahibinin  kim  olduğunu  anladıktan,  Leydi

Catherine'in  salonlarından  birinin  tarifini  dinledikten  ve

yalnızca  bir  şöminenin  sekiz  yüz  sterline  mal  olduğunu

öğrendikten  sonra  bu  iltifatın  büyüklüğünü  kavradı.  Bundan

böyle  kendi  salonunun  Rosings'deki  kâhya  kadının  odası  ile

bile  kıyaslansa  gücüne  gitmeyecekti.  Bay  Collins,  Leydi

Catherine'in  köşkünün  görkemini  Bayan  Philips'e  anlatırken,

arada  bir  de  konudan  biraz  uzaklaşarak  kendi  fakirhanesini

övüp,  şu  günlerde  evinde  yapılan  yeniliklerden  bahsederek,

baylar salona girinceye kadar hoş vakit geçirdi. Bayan Philips

söylediklerini  büyük  bir  ilgiyle  dinliyordu.  Duyduğu  şeyler

onun  gözünde  Bay  Collins'in  önemini  gitgide  artırmıştı  ve



öğrendiklerini  en  kısa  zamanda  bütün  komşularına  ayrıntılı

olarak anlatmaya can atıyordu.

Kuzenlerini  dinlemeye  dayanamayan  ve  çalgı  olmadığı

için  sızlanarak  şöminenin  üstündeki  porselen  heykellerin

pozlarını taklit etmekten başka yapacak bir iş bulamayan genç

kızlara  bu  bekleme  süresi  çok  uzun  geldi.  Ama  sonunda

bekleyiş  sona  erdi;  baylar  göründüler.  Bay  Wickham  odaya

girdiğinde  Elizabeth  bu  genci  ilk  gördüğü  andan  beri  onu

düşünmekte hiç de haksız olmadığını hissetti. Hemen hepsi de

çok  ağırbaşlı  ve  kibar  olan  ...  Alayının  subaylarının  en

seçmeleri  buradaydı;  ama  bu  subaylar,  nefesi  şarap  kokarak

arkalarından  odaya  giren  ablak  yüzlü,  şişman  Philips

eniştelerinden ne kadar üstünseler, Bay Wickham da kişiliği,

yüzü,  tavırları  ve  yürüyüşüyle  bu  subayların  hepsini  o  kadar

geride  bırakıyordu.  Salonun  en  şanslı  adamı  bütün  kızların

gözlerini  üzerine  çeken  Bay  Wickham'dı.  Salonun  en  şanslı

kızı  da  Bay  Wickham'ın  yanına  oturmayı  tercih  ettiği

Elizabeth  oldu.  Hemen  onunla  konuşmaya  başladı;  her  ne

kadar  sadece  gecenin  rutubetli  olduğundan  ve  yağmurlu  bir

mevsim olasılığından söz etse de bu konuşma Elizabeth'de en

bayağı,  en  sıkıcı  ve  en  gereksiz  bir  konunun  bile  güzel

konuşan  bir  kişinin  ağzında  ilgi  çekici  olabildiği  kanısını

uyandırdı.  Bay  Wickham  ve  diğer  subaylar  gibi  kızların

dikkatini  çeken  rakipler  karşısında  Bay  Collins  unutulmuş

gibiydi  ve  genç  kızlar  için  bir  hiç  olduğu  şüphesizdi;  fakat

arada  sırada  onun  sözlerini  büyük  bir  nezaketle  dinleyen

Bayan Philips'in ikramları sayesinde en çok kahve içen ve en

çok  çörek  yiyen  de  o  oldu.  Oyun  masaları  kurulduğunda

Collins  de  oyuna  katılarak  onun  ikramlarına  karşılık  verme

fırsatını buldu.




"Bu  oyunu  çok  az  biliyorum,"  dedi,  "ama  biraz

ilerletirsem  çok  sevineceğim.  Çünkü  benim  durumumda..."

Bayan  Philips  misafirinin  iltifatından  pek  memnun  olmasına

rağmen ileri süreceği nedenleri dinleyecek vakti yoktu.

Bay  Wickham  iskambil  oynamıyordu.  Böylece  Lydia  ile

Elizabeth sevinçle onu aralarına aldılar. Israrla konuşma huyu

olduğundan, başlangıçta Lydia'nın onu tamamıyla kendi tekeli

altına alma tehlikesi baş göstermişti; ama piyango oyununa da

aynı  derecede  düşkün  olduğu  için  kısa  zamanda  kendini

oyuna  kaptırdı.  Heyecanla  bahis  tutmaktan,  ödüller  çıktıkça

bağırmaktan,  kimseye  özel  ilgi  gösterecek  hali  kalmamıştı.

Bu  nedenle  Wickham  sırası  gelinceye  kadar  Elizabeth  ile

konuşmaya  zaman  buluyordu.  Elizabeth,  Wickham'ın,  asıl

öğrenmek  istediği  şeyden,  Darcy  ile  olan  ilişkisinden  söz

edeceğini  hiç  ummasa  da  onu  dinlemeye  hazırdı.  Kendisi

Darcy'nin  adını  bile  anmaya  cesaret  edemiyordu.  Ama  hiç

beklemediği  bir  anda  merakı  gideriliverdi.  Bay  Wickham

konuya kendisi değindi. Netherfield'in Meryton'dan ne kadar

uzakta  olduğunu  sordu  ve  genç  kızın  cevabının  ardından

çekingen  bir  tavırla  Bay  Darcy'nin  ne  kadar  zamandan  beri

orada  bulunduğunu  sordu.  Elizabeth,  "Bir  ay  kadar,"  diye

cevap  verdi  ve  sonra  sözün  kapanmasını  istemediği  için,

"Anladığıma  göre  Bay  Darcy,  Derbyshire'da  büyük  bir  mülk

sahibiymiş," diye ekledi. "Evet," diye karşılık verdi Wickham,

"orada gerçekten baş döndürücü bir malikânesi var. Yılda net

on  bin  sterlin  geliri  vardır.  Bu  adam  hakkında  size  bazı

konularda  benden  daha  iyi  bilgi  verebilecek  birini

bulamazsınız.  Çünkü  çocukluğumdan  beri  onun  ailesiyle

yakın bir ilişkim vardır."



Elizabeth şaşırıp kaldı.

Wickham  sözlerine  devam  etti:  "Dünkü  karşılaşmamızda

birbirimize  ne  kadar  soğuk  davrandığımıza  tanık  olduktan

sonra bu sözlerime şaşmakta haklısınız Bayan Elizabeth. Bay

Darcy ile uzun bir süredir mi tanışıyorsunuz?"

Elizabeth  sıcak  bir  tavırla  cevap  verdi:  "Tanıdığımdan

daha  fazla  tanımak  istemem.  Onunla  aynı  evde  dört  gün

geçirdim ve son derece sevimsiz buldum." "Darcy'nin sevimli

mi,  sevimsiz  mi  olduğu  konusunda  fikir  söylemek  bana

düşmez.  Onu  çok  uzun  zamandır  tanıdığım  için  hakkında

tarafsız  bir  hüküm  veremem.  Benim  için  tarafsız  olmak

mümkün  değil;  ama  bu  fikrinizin  duyanları  şaşırtacağını

sanıyorum. Belki de başka yerlerde bu fikrinizi bu kadar açığa

vurmazsınız. Ne de olsa burada kendi ailenizin arasındasmız."

"İnanın, burada söylediklerimi, Netherfield'den başka her

evde, 


hiç 

eksiksiz 

tekrarlayabilirim. 

Bay 


Darcy,

Hertfordshire'da  hiç  sevilmiyor.  Gururu  herkesi  iğrendiriyor.

Buralarda  onun  hakkında  kimsenin  benden  daha  olumlu  söz

ettiğini duyamazsınız."

Bir  ara  çevredekiler  konuşmalarını  kesti.  Ama  bu  kısa

sürdü, Wickham tekrar söze başladı: "Ne ona ne de başka bir

kimseye,"  dedi  Wickham  kısa  bir  aradan  sonra,  "genellikle

hak  ettiğinden  fazla  değer  verilmediğini  gördüğüm  zaman

üzülürüm  dersem  yalan  olur,  ama  Darcy  söz  konusu

olduğunda her zaman böyle olmuyor. İsterseniz zenginliği ve

önemli  konumu  gözleri  boyamış,'  isterseniz  ağır  ve  otoriter

tavırları  dünyayı  korkutmuş  deyin,  fakat  gerçek  olan  bir  şey

varsa o da herkesin Darcy'yi, onun istediği gibi gördüğüdür."



"Çok az tanımama rağmen ona huysuz bir adam diyebilirim."

Wickham  başını  salladı.  Tekrar  konuşmaya  fırsat  bulunca,

"Acaba burada daha kalacak mı?" dedi.

"Hiç  bilmiyorum.  Netherfield'da  kaldığım  sürece

gideceğine  dair  bir  şey  duymadım.  Umarım,  onun  burada

bulunması ... Alayı ile ilgili düşüncelerinizi etkilemeyecektir."

"Hayır, asla! Bay Darcy'den kaçacak olan ben değilim. Eğer

beni  görmekten  sıkılırsa  o  gitsin.  Aramız  iyi  değildir  ve

kendisi  ile  karşılaşmak  bana  her  zaman  üzüntü  verir.  Ondan

Çekinmem  için  bir  neden  yok,  ancak  uğradığım  büyük

haksızlığı  ve  Darcy'nin  böyle  olmasından  duyduğum  derin

üzüntüyü herkese yaymakta bir sakınca yok. Rahmetli babası

Doktor  Darcy  insanlann  en  iyisi  ve  benim  de  gerçek

dostumdu.  Darcy'yi  her  görüşümde  babasına  ait  binbir  ince

anı da ruhumda canlanarak bana keder verir. Darcy bana karşı

çok  rezilce  davranmıştır;  ama  gene  her  şeyini,  her  yaptığını

bağışlamaya  hazırım.  Ancak  babasının  umutlarını  boşa

çıkarmış  ve  onun  anısına  leke  sürmüş  olmasını  dünyada

bağışlamıyorum."

Elizabeth konunun gittikçe daha ilgi çekici bir hal aldığını

görüyor, can kulağı ile dinliyor, ama konunun hassaslığı soru

sormasına engel oluyordu.

Bay  Wickham  daha  genel  konulardan,  Meryton'dan,

Meryton'un  civarından,  aile  çevresinden  söz  etti.  Şimdiye

kadar  gördüklerinden  hoşnut  olduğu  anlaşılıyordu.  Özellikle

Meryton'un aile çevresinden büyük bir övgüyle söz etti:

"Bu  alaya  girmeye  beni  heveslendiren  başlıca  neden

hareketli  ve  iyi  bir  çevre  edinme  isteğim  oldu.  Alayın  çok




sayıldığını  ve  sevildiğini  biliyordum.  Dostum  Denny  de

şimdiki  karargâhlarını  ve  Meryton'lulann  onlara  gösterdiği

konukseverliği  anlatarak  büsbütün  aklımı  çeldi.  Ne  yalan

söyleyeyim,  ben  hareketli  bir  yaşantı  olmayan  yerde

yapamam.  Hayatta  büyük  silleler  yemiş  bir  adam  olduğum

için  yalnızlığa  tahammülüm  yok.  Hiç  durmadan  bir  şeyle

uğraşmalı ve bir toplulukta bulunmalıyım. Gerçi askerliğe hiç

niyetlenmemiştim;  ama  koşullar  öyle  gerektirdi.  Ben  asıl

kiliseye  girecektim.  Papaz  olmak  üzere  eğitim  gördüm.  Az

önce  sözünü  ettiğimiz  beyefendinin  canlan  isteseydi  şimdi

çok gözde bir kiliseye yerleşmiş bulunacaktım."

"Yapmayın!"

"Evet, Darcy'nin babası bana kendi yönetimi atındaki köy

kiliselerinden  en  iyisini  söz  vermişti.  Kendisi  hem  vaftiz

babamdı, hem de beni çok severdi. İyiliklerini hiç unutamam.

Bana  büyük  bir  gelir  sağlamayı  istemiş,  bunu  yaptığını

sanmıştı.  Üstelik  bu  konuda  vasiyeti  de  vardı.  Ama

beklediğim kilise boşalınca oğlu oraya başkasını getirdi."

Elizabeth hayretle bağırdı: "Aman Tanrım! Bu nasıl olur?

Baba  vasiyeti  nasıl  hiçe  sayılabilir?  Niye  hakkınızı  yasal

yollardan aramadınız?"

"Vasiyetnamenin  hükümlerinde  yasalara  baş  vurmamı

engelleyen  yasal  olmayan  bir  madde  vardı.  Şerefli  bir  insan

babasının  isteğini  kuşkuyla  karşılamazdı:  Gelgeldim  bu

vasiyeti kuşkuyla karşılamak Bay Darcy'nin daha işine geldi.

Bunun vasiyet değil bir öğüt olduğunu söyledi. Benim de çok

para  harcamakla,  ölçüsüz  davranışımla  hakkımı  yitirdiğimi

ileri  sürdü.  İki  yıl  önce,  tam  bu  konumu  dolduracak  yaşa




geldiğim  zaman  papazlık  bir  başkasına  verildi.  Bunu

kaybetmeyi hak edecek herhangi bir şey de yapmadım. Biraz

çabuk  parlayan,  pervasız  bir  yapım  var.  Belki  de  Darcy

hakkındaki düşüncelerimi, ona, hem de yüzüne karşı pek açık

söyledim. 

Bundan 


öte 

bir 


kötülük 

yaptığımı

hatırlayamıyorum.  Ama  gerçek  şu  ki;  birbirimize  hiç

benzemiyoruz ve o benden nefret ediyor."

"Çok  korkunç  bir  şey!  Bu  adam,  herkesin  gözü  önünde

ayıbının yüzüne vurulmasını hak ediyor."

"Er  geç  olacak  bu,  ama  onu  kepaze  eden  ben

olmayacağım. Babasını unutmadığım sürece, ona ne meydan

okuyabilirim,  ne  de  ipliğini  pazara  çıkarabilirim."  Elizabeth

bu duygularından ötürü ona çok daha saygı duydu. Bu sözleri

söylerken genç adam gözünde bir kat daha güzelleşti.

Kısa bir sessizlikten sonra sordu: "Peki, ama neden böyle

davrandı? Onu bu kadar zalim davranmaya yönelten nedir?"

"Bana  karşı  derin  ve  kökleşmiş  bir  nefret.  Bu  nefrette

kıskançlığın da bir parça rolü olduğunu düşünmekten kendimi

alamıyorum.  Rahmetli  babası  beni  biraz  daha  az  sevseydi,

oğlu  da  belki  bana  biraz  olsun  tahammül  edebilirdi.  Fakat

babasının  bana  beslediği  büyük  sevgi,  onu,  sanıyorum

çocukluğunda  çok  incitmişti.  Aramızdaki  rekabeti  ve  her

zaman benim üstün tutulmamı sindirebilecek yapıda değildi."

"Bay  Darcy'nin  bu  kadar  kötü  olabileceğini  aklımdan

geçirmezdim.  Gerçi  ondan  hiç  hoşlanmamıştım,  bu  kadar

alçak  biri  olduğunu  da  bilmiyordum.  Başkalarını  genellikle

küçük  gördüğünü  tahmin  etmiştim,  ama  bu  kadar  kötü




intikam  alabileceğini,  bu  kadar  haksızlık  yapabileceğini,  bu

kadar  taş  yürekli  olabileceğini  doğrusu  düşünmemiştim."

Genç kız bir dakika düşündükten sonra devam etti: "Ama bir

gün  Netherfield'de  söz  etmişti:  Bir  defa  gücendi  mi  hiç

barışmadığından,  hiç  bağışlamayan  bir  yapısı  olduğundan

övünüyordu; çok huysuz ve ters bir adam olmalı. Bu konuda

tarafsız  olacağıma  güvenemiyorum.  Ona  hak  veren  bir

davranış içinde olmayacakmışım gibime geliyor."

Elizabeth  tekrar  derin  düşüncelere  daldı.  Bir  süre

geçtikten  sonra  adeta  bağırarak,  "Babasının  vaftiz  babalık

yaptığı  bir  kişiye,  bir  dosta,  babasının  gözbebeği  bir  insana

böyle davranmak!" dedi.

İçinden, "Hem de yüzünden iyilik akan sizin gibi bir genç

adama!" demek geldi, ama yalnız şunları söylemekle yetindi:

"Hem  de  belki  çocukluğundan  beri  kendisine  arkadaşlık

etmiş, anlattığınıza göre, kendisine en sıkı bağlarla bağlı olan

birine!"  "Biz  aynı  yerde,  aynı  bahçenin  içinde  doğduk,

çocukluğumuzun büyük bir kısmı bir arada geçti. Aynı evde,

aynı  oyunları  oynayarak,  aynı  ebeveyn  şefkatini  paylaşarak

büyüdük.  Babam,  enişteniz  Philips'in  katılarak  şeref  verdiği

meslekle  hayata  atıldı,  ama  rahmetli  Bay  Darcy'ye  yararlı

olabilmek  için  her  şeyi  bırakarak  bütün  zamanını  Pemberley

mülküne  bakmaya  harcadı.  Bay  Darcy  babama  karşı  büyük

bir  saygı  besliyordu.  Birbirlerinden  hiçbir  gizli  saklısı

olmayan iki yakın dosttular. Bay Darcy babama, bütün işlere

fiilen  baktığı  için  çok  şey  borçlu  olduğunu  tekrar  belirtmişti

ve  babamın  ölümünden  kısa  bir  süre  önce,  Bay  Darcy'nin

benim geleceğimi sağlama bağlayacağına dair kendi isteği ile

söz  vermesi,  eminim,  bana  karşı  beslediği  sevgiden



çok,  babama  karşı  duyduğu  gönül  borcunun  etkisiyle

olmuştur." "Ne tuhaf şey!" dedi Elizabeth. "Ne ayıp bir şey!

Darcy'nin  hiç  olmazsa  gururu  yüzünden  size  karşı  daha  adil

davranması  gerekirdi  gibime  geliyor.  Hiçbir  iyi  yanı  olmasa

bile onu namussuzluk edemeyecek kadar gururlu sanıyordum.

Evet,  bu  davranışına  namussuzluktan  başka  bir  ad

bulamıyorum."

Wickham,  "Çok  güzel  bir  sıfat,"  cevabını  verdi.  "Hemen

hemen  bütün  yaptıklarının  altından  gurur  çıkar.  Gurur  onun

en  iyi  dostu  olmuştur.  Onu  erdeme  her  şeyden  fazla

yaklaştıran  duygu  budur.  Ama  hepimizin  yaradılışında

çelişkili  yönler  vardır.  Darcy  de  benimle  olan  ilişkilerinde,

gururundan  daha  güçlü  olan,  içgüdülerinin  etkisine  kapılmış

olsa  gerek."  "Bu  kadar  iğrenç  bir  gururun  acaba  ona  yararı

olmuş mudur?" "Kuşkusuz. Çok defa gururu, onu eli açık ve

cömert 


davranmaya, 

parasını 

özgürce 

harcamaya,

konukseverlik  göstermeye,  kiracılarına  ve  yoksullara  yardım

etmeye  yöneltmiştir.  Bunları  yapmasında  aile  ve  evlatlık

gururunun payı da vardır çünkü babasının oğlu olmaktan çok

gurur  duyar.  Ailesinin  şerefini  alçaltmış  görünmemek,  genel

ölçülerden  ayrılmamak,  Pemberley  Köşkü'nün  nüfuzunun

kaybolmaması  düşüncesi  hareketlerinde  her  zaman  etkisini

göstermektedir. Darcy'de ağabeylik gururu da vardır ki, buna

biraz da kardeşlik sevgisi karıştığı için kız kardeşinin çok iyi,

çok titiz bir koruyucusudur. Kız kardeşinin üstüne ağabeylerin

en iyisinden bile daha fazla titreyen bir ağabey olarak tanınır."

"Bayan Darcy nasıl bir kız?"

Bay  Wickham  başını  salladı:  "Ona  sevimli  bir  kız

diyebilmeyi  çok  isterdim.  Darcy'lerden  herhangi  birini



yermek  bana  acı  veriyor.  Ama  ne  yazık  ki  gururlu,  tıpkı

ağabeyine  çekmiş.  O  da  onun  gibi  pek  gururlu.  Çocukken

sevgi  doluydu  ve  hoştu,  bana  da  çok  düşkündü.  Onunla

saatlerce oynardım. Ama şimdi benim için varlığı ile yokluğu

bir.  On  beş  on  altı  yaşlarında,  güzel  ve  anladığıma  göre  çok

yetenekli bir kız. Babası öldüğünden beri Londra'da oturuyor,

bir leydi de onun eğitimiyle ilgileniyor."

Arada susmayı ve başka konulardan söz açmayı denediler;

ama  sonunda  Elizabeth  kendini  tutamayarak  sözü  gene  o

konuya  getirdi:  "Bay  Bingley  ile  yakınlığına  şaşıyorum!  İyi

niyet  timsali  diye  gösterilebilecek,  gerçekten  cana  yakın  bir

adam  olduğuna  inandığım  Bay  Bingley  ile  böyle  bir  adam

arasında  nasıl  bir  dostluk  olabilir?  Birbirleriyle  nasıl

uyuşurlar? Bay Bingley'yi tanır mısınız?"

"Hiç tanımıyorum."

"Bingley  uysal,  sokulgan,  şeker  gibi  bir  adam.  Herhalde

Bay  Darcy'nin  içyüzünü  tanımıyor!"  "Olabilir.  Ama  Bay

Darcy  istediği  zaman  karşısındakinin  gönlünü  kazanmasını

bilir.  Becerikli  olmaya  ihtiyacı  yoktur.  Etrafındakileri

beğenirse konuşkan bir arkadaş olabilir. Kendi düzeyindekiler

ve  aynı  derecede  mevki  sahibi  olanlar  arasında,  daha  az

zenginler arasında olduğundan çok farklı bir adamdır. Gururu

onu  hiç  bırakmaz;  ama  yüksek  tabakadakilerle  beraberken

hoşgörülü, 

adil, 

samimi, 


anlayışlı, 

dürüst, 


hatta

karşısındakinin zenginliği ve parası oranında hoştur."

İskambil  partisi  çok  geçmeden  dağıldığı  için  oyuncular

öbür  masanın  çevresine  toplandılar  ve  Bay  Collins  kuzeni

Elizabeth  ile  Bayan  Phüips'in  arasına  yerleşti.  Ev  sahibi,



misafirinin  oyunda  şansının  nasıl  gittiğini  sordu.  Collins'in

pek  de  şanslı  olmadığı  anlaşılıyordu;  her  oyunu  kaybetmişti.

Bayan  Philips  üzüldüğünü  söyleyince  Collins  bunun  hiç  de

önemi  olmadığını,  kendisinin  paraya  hiç  değer  vermediğini

ciddiyetle 

ve 


telaşla 

belirterek 

Bayan 

Philips'ten



üzülmemesini rica etti.

"Çok  iyi  biliyorum  ki  sayın  bayan,  insan  oyun  masasına

oturduğu zaman yenilmeyi de göze almak zorundadır. Sonra,

çok  şükür,  beş  şilini  dert  edecek  bir  durumda  değilim.  Aynı

şeyi söyleyemeyecek birçok kimse olduğuna şüphe yok. Fakat

Leydi Catherine de Bourgh sayesinde önemsiz konulara önem

verme zorunluluğundan çoktan kurtulmuş bulunuyorum." Bu

sözler  Bay  Wickham'ın  dikkatini  çekti  ve  Bay  Collins'i  bir

dakika  süzdükten  sonra  alçak  bir  sesle  Elizabeth'e

Bourgh'lerle  samimiyetlerinin  olup  olmadığını  sordu?

Elizabeth,  "Leydi  Catherine  de  Bourgh  geçenlerde  Bay

Collins'i şimdiki görevine atadı. Bay Collins'i ona kim önerdi

bilmiyorum, ama herhalde tanışıklıkları çok eski değil," diye

cevap verdi.

"Leydi  Catherine  de  Bourgh  ile  Leydi  Anne  Darcy'nin

kardeş  olduklarını  biliyorsunuzdur  herhalde.  Yani  Leydi

Catherine  de  Bourgh  şimdi  sözünü  ettiğimiz  Bay  Darcy'nin

teyzesi olur." "Ya öyle mi? Bilmiyordum. Leydi Catherine'in

akrabaları  hakkında  hiçbir  bilgim  yok.  Önceki  güne  kadar

Leydi  Catherine  diye  birinin  varlığından  bile  habersizdim."

"Leydi  Catherine'in  kızı  Bayan  de  Bourgh  büyük  bir  servete

konacak  ve  bu  iki  kardeş  çocuklarının  sonunda  mülklerini

birleştirmelerine herkes kuvvetli bir olasılık gözüyle bakıyor."



Bu  sözler  üzerine  Elizabeth'in  aklına  zavallı  Caroline

Bingley  gelince  hafifçe  gülümsedi.  Eğer  Bay  Darcy  bir

başkasıyla sözlü ise Caroline Bingley'nin bütün ikramları, kız

kardeşine  karşı  gösterdiği  sevgi,  genç  adamı  pohpohlamaları

hep  boşa  gidecekti.  Elizabeth,  Wickham'a  dönerek,  "Bay

Collins  hem  Leydi  Catherine'den  hem  de  kızından  övgüyle

söz  ediyor.  Ama  bu  sayın  leydi  hakkında  anlattıklarından

edindiğim  kanıya  göre,  kuzenimin  minnet  duygulan  doğru

hüküm  verebilmesine  engel  olmakta.  Bence,  Bay  Collins'in

koruyucusu  olmakla  beraber  bu  leydi  kendini  beğenmişin

biri,"  dedi.  "Evet  bence  de  öyle.  Kendisini  yıllardır

görmedim,  ama  ondan  hiç  hoşlanmadığımı,  tavırlarının

diktatörce  ve  kaba  olduğunu  hatırlıyorum.  Dikkati  çekecek

kadar  becerikli  ve  zeki  olmakla  ün  kazanmıştır.  Fakat  bence

yeteneklerinin çoğunu biraz konumuna ve zenginliğine; biraz

da emir vermeye alışık tavırlarına; geri kalanını ise yeğeninin

kendisi  ile  ilgisi  olan  herkesin  birinci  sınıf  bir  anlayış

yeteneğine  sahip  olmasında  ısrar  eden  gururuna  borçludur."

Elizabeth, Bay Wickham'ın sözlerini akla yakın buldu. Kâğıt

oyunlarına akşam yemeği için son verilinceye kadar büyük bir

hoşnutlukla  karşılıklı  konuşmaya  devam  ettiler,  ama  oyun

bittikten  sonra  öbür  kızlar  da  Bay  Wickham'ın

arkadaşlığından  paylarını  almaya  başladılar.  Gerçi  Bayan

Philips'in 

bu 

akşamki 


Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə