Yeter ki kur’an susmasin iÇİndekiler böLÜM 3 BÖLÜM 5



Yüklə 159,85 Kb.
səhifə14/22
tarix16.08.2018
ölçüsü159,85 Kb.
#63546
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   22

16.BÖLÜM


Uyuyamıyordu bu akşam. Hatice’nin anlattıklarını düşünüyor, “Şu muazzam kainat sonsuz boşluk deniyor, Allah bilir içinde ne kadar yıldız ve gezegen vardır. Bunların kendi kendine olması mümkün değil. Nasıl mümkün olsun ki; bir iğne bile kendiliğinden olmazken, onu yapan bir ustası varken, şu muazzam kainat, bu müthiş düzen, şaşmayan ölçü… mümkün değil. Bunun yaratıcısı var. Ve bu da Allah’tır. Evet buna inanıyorum. Bundan şüphem yok. Peki yaratıp da başı boş mu bıraktı? Hayır, bıraksaydı onlara düzen vermezdi.” Düşündükçe düşünüyor, soru üstüne soru üşüşüyordu kafasına Fatma’nın.

Hatice “Hiçbir şey boşuna yaratılmamıştır” demişti. Gerçekten de öyle miydi acaba? Bu soru takıldı kafasına Fatma’nın. Off! Uyuyamıyordu. Hayal kuşu uzaklara uçmak istiyordu bugün. Uçmak, yıldızlarda, gezegenlerde, meteorlarda, ismi bile insanın içini ürperten kara deliklerde, saman yolunda dolaşmak istiyordu. ismini bile bilmediği daha nice yıldızdan yıldıza konmak istiyordu.

Gazetede okumuştu bir defasında; uzaydaki kara delik dedikleri o hilkat ucubelerinin sönmüş güneş oldukları yazılıydı. Madem ki onlar güneşti ve sönmüşler, öyleyse bu güneş bir gün sönebilir. O zaman kıyamet kopar. Bir ürperti sardı tüm bedenini birden. Bir an ölümü düşündü. Sonra tekrar hayal kuşunu uzayda dolaşmaya çıkardı. Bizim içinde yaşadığınız dünyanın, bulunduğu sisteme; “Güneş sistemi” deniyor. Bunu okuldan öğrenmişti. Daha sonra ise bazı dergilerde bu güneş sistemi gibi yüz binlerce, belki de milyonlarca güneş sistemi olduğu söyleniyordu. Sadece saman yolunda binlercesinin olduğu ve saman yolu gibi yine binlerce yıldız toplulukları olduğu anlatılıyordu.

Fatma bunları düşündükçe hayretler içinde dehşete kapılıyordu. Sonra yine birden “hiçbir şey boşuna yaratılmamış” sözünü hatırladı. “Demek bunca şey boşuna yaratılmamış. Biz bilmesek bile her birinin ayrı bir görevi vardır. Güneş her gün doğuyor, ısı ve ışık saçıyor. Bunu da dünyayı yaşanır hale getirmek için yapıyor. Onun görevi bu. Bir gün bile bu görevini aksatmıyor. Yapmazlık etmiyor. Ay da aynı şekilde kendisine verilen görevi yapıyor. Hem de hiç itiraz etmeden. Peki ya bitkiler? Ayrı iki tohumu yan yana ekiyorsun; sonra bakmışsın farklı renkte, tatta, büyüklükte, şekilde meyve vermiş. O meyveleri aldığında sana itiraz etmiyor. Boyun eğiyor. Çünkü onun görevi bu. Hayvanlar… onlara ne demeli? Sütlerini veriyorlar, boğazlamak için yakalayıp getirdiklerinde bile isyan etmiyorlar.

Bir ara biri anlatmıştı. Kendisine demişti ki, “Develer çölde 40 gün susuz kalabiliyorlar. Alt dudağı yarık olduğu için, çöldeki dikenlerle beslenebiliyorlar. Bunun dışında iri yarı cüssesine rağmen, küçük bir çocuk, oturmasını emrettiğinde, hemen oturuyor, itiraz etmiyor. Çünkü onun görevi bu.” Evet onun görevi bu diye mırıldandı.

“Cansız bir taş bile yaratıldığı amaca hizmet ederken, biz insanlar bunu yapmıyoruz. Dünyada yemek, içmek için yaratıldığımızı sanıyoruz. Bir taş gibi bile olamıyoruz demek.” Diye düşündü…

Saat kaçtı bilmiyordu, bir ara saat başı çalan saatin tik-tak sesini duymuştu, ama bu kaçıncı duyuşuydu hiçbir fikri yoktu. Göz kapakları yavaş yavaş ağırlaştı. Yine o güzel uzayı dolaşma hayaline dalarak kendinden geçti.

-Fatma uyan kızım, öldün mü yoksa? Nedir senden çektiğim, her sabah aynı şey. Uyansana okula geç kalacaksın!

-Ne var, ne istiyorsun? Bırak da uyuyayım biraz. Her sabah karabasanlar gibi üzerime çullanmak zorunda mısın?

-Ooo, hanımefendiye bak! Bu sefer de karabasan olduk öyle mi? Peki, sen bilirsin, benden günah gitti. Paşa gönlün bilir!

Ayşe hanım, mutfağa geçip kahvaltıyı hazırlamaya koyuldu. “Bu kız ya geç kalacak, ya da kahvaltı yapmadan gidecek.” Diye mırıldandı. Ben bilirim ne yapacağımı…

-Anneee!.. diye avazı çıktığı kadar bağırdı Fatma.

-Benden günah gitti, demiştim. Şimdi istiyorsan kalkma, uyuyabiliyorsan uyu.

Bir bardak suyu dökmüştü kızının yüzüne Ayşe hanım. Neye uğradığını şaşırmıştı Fatma.

Ayşe hanım gülümsedi.

-Diğer evde yapmıyordum. Soğuktu çünkü. Ama bu ev öyle değil. İçerisi sıcak. Artık uyanmazsan her sabah bir bardak suyu başından dökeceğim.

-Başımdan dökecekmiş. Cadaloz! Diyerek sinirli sinirli lavaboya yöneldi. Zaten ıslanmış yüzüne su çırparken dün akşamki hayallerini ve kafasındaki düşünceleri hatırlamaya çalışıyor, hafızasını kurcalıyordu.

Kahvaltıya bu dalgınlıkla oturmuş, sessiz sessiz yemek yerken annesi sordu:

-Hayırdır, bugün dalgınsın, hasta falan mısın yoksa? Hastaysan izin al. Bugün okula gitme.

-Çok iyi olurdu aslında, biraz halsizim, gitmezsem iye olacak.

-Tamam kızım. Bugün gitme. Babana söylerim sana izin alsın. Sen bugün dinlen. Görüyor musun benim yaptığımı zaten hasta olan kızı büsbütün hastalandıracak bir şey yaptım. Ah kafam ah!

-Vur vur iyice vur. Bakarsın zatürre olurum. O zaman daha iyi vurursun.

-Sus! Ağzından yel alsın. Ne demek zatürre olursam? Bir bardak suyla mı zatürre olacaksın? Yüz verdik astar istiyorsun bakıyorum. Haydi kalk yatağına uzan, dinlen. Sadece solgunsun.

-Peki doktor hanım hemen gidiyorum.

Yatağına uzanır uzanmaz uykuya dalmıştı. Aslında sabah olmasaydı zor uyurdu, lakin sabah olduğundan hemen dalmıştı. Ne fark vardı ölümle uyku arasında? Uyudu mu insan kopuyordu her yönüyle dünyadan. Oysa uyku bu kadar sevilmesine rağmen, ölüm bir türlü sevilmiyordu. Ne tuhaf bir şey değil mi? Birini isteyerek ve severek yapıyorken, diğerinden nefret ediyor insan. 309 sene uyumuştu Ashab-ı kehf. Uyandıklarında bir gün bir gece kaldıklarını sanıyorlardı. Ertesi gün uyanmak üzere uyumuşlardı. Uyandıklarında ise üç asır geçmişti. Milyonlarca insan gelip geçmişti, bu süre zarfında. Tüm sevdikleri, tanıdıkları, dostları, düşmanları… Hiçbiri kalmamıştı. Şehirler yıkılmış, kendilerini ilah sananlardan eser kalmamıştı. Ülkeler de yok olup gitmişti.

Ölümden korkmasının sebebi bunlar değil mi? İnsanın malından, makamından, eşinden, dostundan, çocuklarından kısacası sevdiklerinden ayrılma korkusu değil mi? Peki hiç düşündünüz mü, bir gün uyandığınızda aradan üç yüz yıl geçmiş olsun? Ne durumda olacağınızı ya da nelerle karşılaşabileceğinizi düşündünüz mü? Bu konuda hiç fikriniz var mı? Ben size söyleyeyim, karşılaşılacak binlerce ihtimal var. İnsanların uzayda gezdikleri ile de karşılaşabilirsiniz, çıkmış bir nükleer savaştan dolayı her tarafı tarumar olmuş, açlıkla, hastalıkla boğuşan bir dünya ile de karşılaşabilirsiniz. Ya da ışınlamanın mümkün olduğu, artık zaman diye bir olgunun kalmadığı, güneşin hiç batmadığı bir dünya ile de karşılaşabilirsiniz. Ya da teknolojiyi tamamıyla yok olmuş, bu nedenle taş devrine dönmüş olduğunu da görebilirsiniz. Ya da Mars’ta yerleşim yerinin açıldığını hatta geliştirilmiş uzay araçlarıyla milyonlarca yıl uzaktaki yıldızlara yolculuk yapıldığını da görebilirsiniz.

Kısacası ne ile karşılaşacağınızı bilemezsiniz. Bu saydıklarım veya sayamadıklarım ya da sizin hayal gücünüzü kullanarak ulaştıklarınız ya da ulaşamadıklarınızın hepsi birer varsayım. Her gece böylesi müthiş bir tehlike ile karşı karşıyayız. Her gece gözlerimizi yumduğumuzda, dibi görünmeyen zifiri karanlık bir kuyuya atıyoruz kendimizi, bunu isteyerek yapıyoruz. Oysaki akıbeti bilinmeyen şeylere atılmak ahmakça ve aptalca bir şey, biz bu aptallığı her akşam yapıyoruz. Her akşam tüm sevdiklerimizden ayrılma tehlikesi yaşıyoruz. Bunu da isteyerek ve severek yapıyoruz.

Telefon çalmış olacak ki Ayşe hanım daldığı koltuktan sıçradı. Biraz bekledi. Acaba yanlış mı duymuştu. Telefon mu yoksa kapı zili miydi? Kaç defa Şükrü beye; “Şu kapı zilini değiştirelim, şu konuşanlardan veya ötenlerden alalım, telefon ziliyle kapı zilini hep karıştırıyorum” demişti. Ama dinleyen kim? Her defasında “tamam tamam” cevabını almıştı, lakin hep sözde kalmıştı,

-Alo buyurun, kimi aramıştınız?

-Merhaba Ayşe Teyze, ben Çiğdem. Fatma bugün okula gelmedi de onu merak ettim. Bir sorayım dedim. İnşallah önemli bir şey yok.

-Yok kızım yok. Sadece biraz yorgundu o kadar. Ben de okula gitme dedim. Bundan dolayı gelmedi. Bu arada sen nasılsın, iyi misin?

-Sağ olun teyze iyiyim. İnanın çok merak ettim. Eve gelir gelmez de hemen telefon açtım. Ciddi bir şey olmadığına çok sevindim. Onunla görüşmem mümkün mü?

-Tabi kızım, telefonu vereyim, konuşun. Fatma! Uyan kızım, öğle oldu. Hâlâ uyuyor musun? Bak Çiğdem arıyor.

-Saat kaç?

-On ikiye geliyor.

-Alo merhaba..

-Ne o, uyuyor musun hâlâ? Ne uykucusun sen… merak ettim. Okula gelmediğini görünce, acaba bir şey mi oldu diye endişelendim. Kız, gerçekten hasta mısın, yoksa okulu asmak için mi böyle bir tezgah kurdun?

-İkisi de var. Hem biraz yorgundum hem de sıkıldığım için okula gelmek istemiyordum. Annem de gitme deyince fırsat bu fırsat dedim. Bize gelsene.

-Gelmek isterdim, ama randevum var. Randevuma gitmem lazım.

-Yine şu malum şahıs mı yoksa?

-Ta kendisi. Ne yaparsın, gönül işte ferman dinlemiyor.

-Kendini fena kaptırmışsın. Sonra pişman olmayasın.

-Neden pişman olacak mışım? Kötü bir şey yapmıyorum ki. Sadece dolaşıp konuşuyoruz.

-Sen bilirsin, benden söylemesi.

-Bir isteğin var mı? Ne de olsa hastasın. Sana bakmak lazım.

-Teşekkür ederim canım. Bir şey istemez.

-Oldu, haydi geçmiş olsun. Yarın tatil, bir ara uğrarım. Hem sana anlatacaklarım da var.

-Güle güle, bekliyorum.

Telefon kapanmış, Fatma da odadan çıkarak uyku sersemliğini atlatmak için yüzünü yıkamak üzere lavaboya yönelmişti. Yüzünü yıkadıktan sonra oturma odasına gelerek annesine:

-Dünkü misafirlerimiz ne temiz insanlardı, değil mi anne?

-Evet kızım, çok güzel huylu ve güzel sözlü insanlardı. Bu zamanda böyleleri çok az bulunur. Zeynep hanım bol bol vaaz verdi. Çok güzel şeyler anlatıyordu.

-Kızı da öyleydi. O da güzel ve ilginç şeyler anlatıyordu. Çok etkilendim. Çok da sevimli ve tatlı biriydi. Onunla arkadaşlığımı geliştirmeyi düşünüyorum.

-İyi olur kızım, ama kendini fazla kaptırma. Onların yaşayışları bize göre biraz fazla aşırı. Biz onlar gibi yaşayamayız, ama onunla arkadaşlık kur. Belki o seni adam eder.

-Ne yani halimde ne varmış da beni adam edecek? Yine taşı attın bakıyorum.

Ana-kız bir müddet daha atışmaya devam ettiler…


Yüklə 159,85 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   22




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə