Büyük Dinleri Tanımak



Yüklə 379,11 Kb.
səhifə24/52
tarix01.08.2018
ölçüsü379,11 Kb.
#59924
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   52

13. Yahudi Fırkaları


Bütün dinler varoluşlarından kısa bir süre sonra çeşitli kollara ayrılmaktadırlar. Fırkalar genellikle liderlik konusunda meydana gelen ihtilaflar neticesinde oluşmaktadır. Cebr, tefviz ve ibadetlerin nasıl yapılacağı konuları ise daha sonra meydana gelmektedir. Bazı fırkalar güçlü ve bazıları da zayıftır. Bazılarının taraftarı çok ve bazılarının da azdır. Yahudiliğin tanınmış fırkaları, Babil’den döndükten sonra meydana gelmiştir. Daha eski fırkalar hakkında ise yeterli bilgi yoktur.

13-1. Ferisiler

Ferisi kelimesi İbranicede ruhbanlık anlamındadır. Bu unvan onların ayrıcalık ve imtiyazlarını göstermektedir. Bu fırka M.Ö. II. asırda ortaya çıkmıştır ve şuana kadar da Yahudilerin çoğunluğunu oluşturmaktadırlar. Bu fırkanın aslı (takvalılar anlamına gelen) Hasidim fırkasına dönmektedir. Hasidim fırkası milattan üç veya dört asır önce putperestliği ve sapkınlıkları gidermek üzere meydana gelmiştir. Bunlar Makkabiler savaşlarına katılmış ve din yolunda şehitler vermişlerdir. XVIII. asırda da bu hareketten ilham alan ve Doğu Avrupa Yahudileri arasında meydana gelen Hasidim adında irfani yeni bir yol ortaya çıkmıştır.

Ferisiler düşünce açısından Sadukilerle açık bir ihtilaf içerisindeydiler. Bu fırka Allah’ı ve sıfatlarını cisim olmaktan münezzeh bilmekteydi. İnsan iradesi hakkında da orta yolu seçmişlerdi. Ölülerin yeniden dirilmesini ve Allah’ın adalet mahkemesini kabul edip, namaz gibi diğer ibadetlere önem veriyorlardı. Zamanla Ferisiler Yahudi toplumunda iyi bir konuma geldi ve çoğunluk onlara tabi oldu.

Ferisiler yazılı Tevrat diye adlandırılan Eski Ahit’in yanı sıra sözlü Tevrat’a da inanmışlardır. Sözlü Tevrat Yahudi bilginlerinin hikmetli sözlerini içermektedir ve onların inancına göre Hz. Musa’nın zamanından itibaren nesilden nesile aktarılarak Yahudi kavmine ulaşmıştır. Bu sözler, miladi ikinci asırdan beşinci asra kadar Talmud kitabında bir araya getirilmiş ve Ben-i İsrail’in inanç temellerini oluşturmuştur. Bu konuya daha önce değinmiştik.

Ferisiler çeşitli Dar’ul-ilimler, bir diğer adıyla medreseler kurmuş ve bütün zamanlarını Tevrat üzerinde dakik incelemeler yapmakla ve yeni noktalar elde etmekle geçirmişlerdir. Onlara göre Tevrat’ta bir harf bile az veya çok değildir. Bir harf bile anlamsız ve amaçsız kullanılmamıştır. Her harf ve kelimenin içinde gizli sırlar vardır.

Babil’den dönüş ile Kudüs şehrinin ikinci kez viran edilmesi arasındaki zaman zarfında Yahudilerin içişleri Ferisi hahamlarının ve bazen de Sadukilerin eline geçmişti. Onlar Hz. İsa’ya da şiddetle muhalefet etmekteydiler. Onun çarmıha gerilmesi için uzun uğraşlar verdiler. Ferisilerin adı dört İncil’de de defalarca geçmiştir.

Son asırlarda Ferisiler ibadet yöntemi, bazı dini ve kültürel konular açısından ikiye ayrılmışlardır; Aşkenazi ve Sefarad.[1] (Dünya Yahudilerinin yüzde seksenini oluşturan) birinci grup, Avrupa ve özellikle Almanya Yahudilerini temsil etmektedir. İkinci grup, İspanyol kökenli Yahudilerdir. Onlar birkaç aşamada bu ülkeden sürülmüş ve çeşitli ülkelere dağılmışlardır. İran Yahudilerinin ibadeti, Sefarad yöntemi üzeredir.

13-2. Sadukiler

Bu fırkanın adı Hz. Davud (as) tarafından kehanetle görevlendirilmiş olan Saduk b. Ahitub ile alakalıdır (Samuel’in ikinci kitabı, 17:8 ve 24:15). Bu görev Hz. Süleyman’ın (as) döneminde de devam etmiştir (Padişahların birinci kitabı, 34:2). Hezekiel peygamber, Sadukoğulları kâhinlerini ve onların emanetdarlıklarını övmüştür (Hezekiel, 15:44).

Sadukiler namaz yerine kurbana önem vermişlerdir. Süleyman heykeli kâhinlerinin ve Sanhedrin hahamlarının çoğu bu fırkaya tabidir. Onların Rum yöneticilerle ilişkileri de bir hayli iyiydi.

Sadukiler geçmiş gelenekleri korumayı bir görev bilmekteydiler. Bu yüzden Ferisilerin yeni ve kişisel görüşlerine, adap ve geleneklerine her daim muhalefet etmekteydiler. Onlar Allah’ın cisim olduğuna inanıyorlardı. Allah yolunda verilen kurban ve hediyelerin bir padişaha verilen hediyeler gibi olduğunu düşünüyorlardı. Sadukiler nefsin ebedi oluşunu ve kıyameti inkâr ediyorlar ve hatta onlara göre iyilik ve kötülüklerin karşılığı bu dünyada verilmekteydi. İnsanın iradesi hususunda da mutlak özgürlüğe inanıyorlardı.

Sadukiler tıpkı Ferisiler gibi Hz. İsa’ya karşı geldiler ve isimleri defalarca kez dört İncil’de geçmiştir. Miladi 70 yılında Urşelim’in yıkılmasının ardından artık bu fırkadan bir eser kalmamıştır.

13-3. Samiriler

Samirilerin adı, Hz. Süleyman’dan sonra Filistin’in bölünme zamanında İsrail’in merkezi olan Samiriye adından gelmektedir. Bu fırka Babil esaretinden döndükten sonra meydana geldi. Bazılarına göre onlar, İsrail ırkından değildir ve muhtemelen İsrail ve Asur karışımı idiler.

Çok küçük ve yok olmaya yüz tutmuş olan bu fırka, Tevrat’tan sadece beş bölümü kabul edip, Eski Ahit’in de otuz dört bölümünü reddetmektedir. Onların Yuşa kitabı adında özel bir kitapları vardır ve bu yaygın olan Yuşa kitabından farklıdır. Onların Tevrat’ı da yaygın olan Tevrat’tan biraz farklılıklar içermektedir. Samiri Tevrat’ının İbranice dili de bilinen İbraniceden yine nispeten biraz farklıdır.

Samiriler, Nablus şehrinin yakınlarında olan Gerizim dağının kutsallığına inanmakta ve onu kıble olarak kabul etmektedirler. Onlara göre, Hz. Musa’nın kıblesi de bu dağ idi. Ancak Hz. Davud kendi başına hareket ederek Süleyman tapınağının yerini yani Mescid-i Aksa’yı kıble olarak değiştirmiştir.

13-4. Esseniler

“Esseni” kelimesinin kökü muhtemelen “Şifa Veren” anlamındadır. Şöyle ki; onlar ruhlarının şifasını düşünmekteydiler. Bu kelimenin kullanılmasında başka ihtimaller de (vaftiz eden kimse gibi) vardır.

Bu fırka yaklaşık olarak milattan iki asır önce meydana gelmiş ve onlar da tıpkı Sadukiler ve diğer fırkalar gibi Kudüs yıkımından sonra yok olmuşlardır. 1947 yılında onların bazı yazıları Eski Ahit nüshalarıyla birlikte ölü deniz kenarında bulunan Filistin mağaralarında bulunmuştur. Böylece onların inançları ve toplumlarıyla ilgili bir takım sorular da yanıt bulmuş oldu.

Esseniler bireysel malikiyeti kabul etmiyorlardı ve evliliğe de sıcak bakmıyorlardı. Günde birkaç kez gusül ediyorlardı ve bu amaçla büyük havuzlar yapmışlardı. Son keşiflerde bu kalıntılar toprak altından çıkarılmıştır. Fecrin doğuşunda uyanıp ibadet ettikten sonra öğleye kadar çalışırlardı. Sonra hep beraber işi bırakıp öğle yemeğine otururlardı. Akşam yemekleri de aynı şekilde geçerdi. Cumartesi günü tamamen işi bir kenara bırakır ibadet, tefekkür ve Tevrat’ı okumakla o günü geçirirlerdi. Kıblelerinin Süleyman mabedi değil de güneş olduğu söylenmiştir. Anlaşılan o ki; bu inancı Mithraperestlerden almışlardır.

Onların tefsir ve irfan alanındaki birikim seviyeleri oldukça yüksekti. Miladi birinci asırda sayılarının 4000 kişi olduğu söylenmiştir. Yeni üyelerin kabul edilmesindeki kısıtlamaları göz önünde bulundurduğumuzda o toplum için bu rakam oldukça yüksektir.

Bazılarına göre, günümüzdeki Hıristiyanlığın temelini bu fırkanın düşünceleri oluşturmuştur. Belki de bu fırkanın bütün mensupları Hıristiyan olmuştur. Hz. Yahya b. Zekeriya’nın da (Vaftiz eden kimse) onlardan olduğu söylenmiştir. İncillerin anlattığına göre ve İslam kaynaklarında da geçtiği üzere Hz. Yahya’nın çöllerde yaşamış olması bu konunun bir şahidi olabilir.

13-5. Karaimler

“Karaim”, Arapça ve İbranicedeki “Karaa” kelimesindendir ve Ferisilerin zorlaştırıcı tefsirleri karşısında semavi kitapların okunmasına işaret etmektedir.

Bu fırka, İslam dininin ortaya çıkışından sonra meydana gelmiştir. Talmud’a karşı gelmiş ve Tevrat’ın zahiri anlamı üzerinde önemle durmuşlardır. Sürekli Ferisilerle çatışma halindeydiler. Liderleri, önceleri “Anan” adındaki Yahudi bir âlimdi. Anlatılanlara göre, mektebini İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin[2] yönlendirmesiyle kurmuştur.

O, II. Abbasi halifesi Mansur-i Davaniki döneminde Bağdat’ta bu fırkayı kurdu. Daha sonra Bünyamin Nehavendi adında bir şahıs bu ekolü o dönem İran’ında yaymaya başladı. Bir takım değişiklikler yapıp, fırkanın adını “Ananiye” yerine İbranicede okuyanlar anlamına gelen “Karaim” olarak adlandırdı.

Geçmiş asırlarda Karaimlerin çoğu, İslam dünyasında yaşamaktaydı. Günümüzde onların nüfusu yaklaşık otuz bin civarındadır. Yaklaşık yirmi bini işgal edilmiş Filistin topraklarında ve on bini de Rusya, Ukrayna ve diğer ülkelerde yaşamaktadır. Karaimlerden, Yahudi ilahiyatında araştırmacıların dikkatini çekecek derecede büyük âlimler çıkmıştır. Onların, Arapça kitapları vardır ve ele almış oldukları konularda Hanefi fıkıh usulleri terimlerinden faydalanmaktadırlar.

13-6. Dönme

Bu fırka “Sabetayizm” olarak da adlandırılmaktadır. Adını fırkanın kurucusu Sabetay Sevi’den almıştır.

Bu şahıs 1626 yılında İzmir’de dünyaya geldi ve Yahudi ilahiyatı ile tasavvuf üzerinde araştırma yaptıktan sonra yavaş yavaş kendisinin Yahudilerin Mesihi olduğunu ve onları kurtarmak için geldiğini iddia etmeye başladı. Yahudiler, onun kıyamından önce çokça sıkıntılar çektiği için ortam tamamen hazırdı. Bu yüzden Avrupa, Türkiye ve Ortadoğu Yahudilerinden bir grup onun çağrısını kabul etti ve birçok insan onun etrafında toplandı.

Kendisini Allah’ın ilk oğlu diye bilen bu zat, 1666 yılında kıyam edeceğini söylüyordu. Vaat edilen tarih gelmeden önce Urşelim ve Kahire’ye gitti. Yahudiler o günlerde oldukça mutluydu ve kutlamalar gerçekleştirip “Yaşasın Padişah Mesih” ve “Yaşasın Sultan Sevi” diye sloganlar atıyorlardı.

Sabetay Sevi, 1666 yılında Kudüs’e yolculuk yapmak yerine İstanbul’a gitti ve Osmanlı Padişahı IV. Mehmed tarafından hemen tutuklandı. 1666 Eylül ayının on altısında tekrar padişahın huzuruna getirilerek Müslüman olması istendi. O, İslam’ı kerhen de olsa kabul etmesinin ardından adını Muhammed Efendi olarak değiştirdi ve Müslüman bir kadınla evlendi.

Taraftarlarından çoğunu İslam dinini kabul etmeğe teşvik etti. Buna rağmen birçok Yahudi onu Mesih olarak görüyordu. Onlar bu konuyu şöyle yorumluyorlardı:

“Şabbetay Zvi’nin kendisine benzeyen birisi Müslüman oldu ve o ise İsrailoğullarının kaybolan on kabilesini bulmak için göğe çıktı ve pek yakında da zuhur edecektir.” Bu fırkanın aktif bir mensubu şöyle demektedir: “Musa nasıl Firavun’un sarayında yetiştiyse, Mesiha’nın da Osmanlı sultanının sarayında kalması ve Müslümanların kaybolmuş nefislerini kurtarması gerekiyordu.”

Sabetay Sevi “Mesiha” sıfatını korudu ve İslam’ı Yahudilere tebliğ etmek adına onlarla irtibata geçmesine izin verildi. O, öyle bir fırka oluşturdu ki, bu fırkanın mensupları Müslümanlar gibi başlarına sarık koyup, İslami geleneklere tabi oldular. Aynı şekilde İsrailoğullarının gerçek kurtarıcısı Sabetay Sevi’nin çabucak geleceğini de ümitle bekliyorlardı.

Sevi, 1676 yılında ölmüştür. Kardeşi ve diğer yakınları, onun taraftarlarını bir araya toplayıp hareketi canlı tuttular. Bu fırkanın takipçileri sonraki dönemlerde görünüşte İslam ama gerçekte ise Yahudi geleneklerine bağlı idiler. Onların bir kısmı günümüzde hala Türkiye’de yaşamaktadırlar.

 

[1]      Bu isimler sırasıyla yaratılış, 3:10 ve ubedya, 20:1’den alınmıştır. 



[2]      Mukaddimenin altıncı babının altıncı faslında İbn-i Haldun’un söylediğine göre, Ebu Hanife sadece on yedi hadisi kabul ediyordu. (Bu rakam elliye kadar söylenmiştir.)

Yüklə 379,11 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə