TüRKİye büYÜk millet mecliSİ fethullahçi teröR ÖRGÜTÜNÜN (fetö/pdy) 15 temmuz 2016 tariHLİ darbe giRİŞİMİ İle bu teröR ÖRGÜTÜNÜn faaliyetleriNİn tüm yönleriyle


Halkın İyi Niyetleri, Dini Duyguları, İnançları, Kutsalları ve Manevi Değerlerinin İstismar Edilmesi



Yüklə 5,1 Mb.
səhifə13/51
tarix14.06.2018
ölçüsü5,1 Mb.
#48487
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   51

Halkın İyi Niyetleri, Dini Duyguları, İnançları, Kutsalları ve Manevi Değerlerinin İstismar Edilmesi

Gülen, halkın dini yönden açlığını ve bu konudaki ihtiyaçlarını iyi okumuş, yukarıda anlatılan bu boşluğu iyi görmüş ve ilk adımlarını bu istikamette atmıştır. Ta gençlik yılarından itibaren planladığı anlaşılan sinsi hedefleri doğrultusunda Allah’ı, Hz. Peygamber’i, Kur’an’ı, Sahabeyi, Mehdî ve Mesih inancını kısaca halkın din adına kutsal gördüğü hemen her şeyi istismar etmiştir.



Kur’an ve yorumunun istismar edilmesi

03.06.1990 tarihinde Erzurum’da yaptığı bir vaazında güya heyecanlanıp Kur’an’ı cemaatin üzerine fırlatmış ve bu esnada da “Kur’an’a sahip çıkın! Rasulullah’a sahip çıkın!” diye bağırmıştır.

31.03.1991 tarihinde Pendik’te “Kutsilerin Ufku” konulu vaazında, bu kutsilerin Peygamberimiz ve ashabı olduğunu ifade ettikten sonra ahir zamanda “ikinci kutsiler” diye bir gruptan bahsetmekte ve onların geleceğini dile getirmektedir. “Kutsiler” sözüyle kendi grubuna bir kutsiyet atfetmektedir.

Bir defasında Gülen, yakın talebelerinden birini çağırıp: “Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetler ve şu hadisler bana bakıyor” (yani bana işaret ediyor) demiştir.108

Hz. Peygamber’in İstismar Edilmesi

Gülen’in vaazlarında ve kitaplarında en fazla Hz. Peygamber’i istismar ettiği görülmektedir. Vaazlarında açıkça dile getirdiğine göre Hz. Peygamber, İzmir’e gelmekte, cemaatin arasında dolaşmakta ve onları teftiş etmektedir.

6 Nisan 1979 tarihli bir vaazında şöyle demektedir: “Birisi şöyle anlatır: ‘Gece bulunduğum yerde Rasul-i Ekrem’i gördüm. Bana dedi ki: “Ben şimdi teftişe çıktım. Buradan da İzmir’e gidiyorum.” Bir başkası şunu söyleyecektir: Gelip minbere oturdu veya mihrabın dibine oturdu. O cemaatin içinde isbat-ı vücud etti.”

7.4.1991 tarihli bir vaazında da Peygamberimizin aralarında dolaştığını, binlerce kişinin bunu gördüğünü belirttikten sonra “O sizin aranızdadır, Onun aranızda dolaştığını tahayyül ediyordum” demektedir.

9 Temmuz 1979 tarihli vaazında: Peygamberimizin yer yer vatanımızı teftiş ettiğini ifade etmektedir. “Onun teftişine hazır hale gelmenin havasını meydana getirmeye çalışıyoruz.” demektedir. Mefhar-i mevcudat Efendimiz mescidlerinize teşrif buyuruyor. “Gelecekten ne haber diyor?” Yüz kere var ki, kalbi aydın ve içi duru kimselerin alem-i menamında (uyku aleminde), belki de bazılarının yakazasında (uyanıkken) “Ben, İzmir’e gidiyorum” oradaki havaya bakacağım.” dediğini duydular kainatın fahrının. “Anadolu’da bana ihtiyaç var, gezmeye çıktım” dediğini duydular fahr-i kainat efendimizin. Sizin camilerinize geliyor. Seccadelere yüzünü yere koyan gençlerinize bakıyor. Yaşlılarınızın aşk heyecanını yokluyor. Cemaatinin kıvama gelip gelmediğine bakıyor.”

Mehdi ve Mesih algısının istismar edilmesi

Dini otorite meselesinde Gülen’in yaptığı çarpıtmalar içerisinde en önemli konulardan biri, Mehdilik ve Mesihlik’tir. Kendisi açıkça söylemese de bağlılarında böyle bir algının oluşmasına hem sebep olmuş, hem de göz yummuştur. Bu konuyla ilgili görülen rüyaları ve müntesipler arasında yayılan söylentileri reddetmemiş, adeta bilinçli bir şekilde bu algının yerleşmesine katkıda bulunmuştur. Onunla ilgili algı ve açıklamalarından anlaşıldığına göre, Gülen beklenen Mehdi ve Mesih olarak görülmektedir.109

Gülen, daha da ileri giderek çok sayıda kişinin bulunduğu ortamlarda kendisinin Mesih İsa olduğunu ima eden konuşmalar yapmıştır. Meselâ, Mesih İsa’nın İzmir’den çıkacağını, İzmir’in “belde-i tayyibe” (Sebe, 34/15) vasfını haiz olduğunu, Mesih İsa’nın üç önemli vasfının bulunduğunu, bunlardan birisinin de vaizlik olduğunu, ayrıca Mesih’in gökten nüzul etmeyeceğini, bilakis bir anne ve babadan geleceğini, onun güzel konuşacağını, kendisinin de güzel konuştuğunu, hatta Mesih İsa’nın İzmir’e gelip gittiğini söyleyerek kendisine kutsal bir kimlik giydirmeye çalışmıştır.110

İslami davet ve tebliğ, cami, kürsü, mihrap ve minber en önemli mekanlar, vaaz, hutbe ve sohbet gibi imkanlar ile imam, vaiz, hoca efendi, cemaat ve hizmet gibi kavramların istismar edilmesi

İslâmî tebliğ alenîdir, açıktır; gizliliği bir tebliğ metodu olarak kabul etmek doğru değildir. İslâm’da tebliğin en temel şartı dürüst ve güvenilir olmaktır. Oysa bu yapı, stratejisini yalan ve aldatma üzerine kurmuştur. Gülen’in geliştirdiği yanlış din algısının önemli bir tezahürü de imam, vaiz, hocaefendi, cemaat, hizmet, himmet gibi çeşitli İslamî kavramları istismar etmesi, dahası onları tahrif etmesidir. Örgüt hiyerarşisinde ve faaliyetlerinde sıkça kullanılan bu kavramların anlamları kaydırılmış, gelenekteki içerikleri boşaltılmış ve farklı anlamlarda kullanılmaya başlanmıştır. O kadar ki, bugün olumsuz çağrışımlar yaptığı için Müslümanlar bu kavramları kullanamaz hale gelmişlerdir.

Zekat, sadaka, burs, kurban, dua, beddua ve yemin gibi ibadetler dahi örgütün amaçları doğrultusunda çarpıtılarak İslam fıkhı ve fetvaların istismar edilmesi.

Gülen’in istismar ettiği bir diğer alan da fetvadır. Müntesiplerince mutlak dinî otorite olarak kabul edilmesinden istifadeyle Gülen, onların örgütsel bağlılıklarını kesintisiz sürdürmelerini temin gayesiyle geleneksel fıkıh kültüründe yer alan bazı hükümleri bağlamından ve amacından kopararak tehdit vasıtası haline getirmiştir. Örgütten ayrılmamak, tayin edilen yere gitmek, cemaatin belirlediği görevleri yapmak, belirlenen kişiyle evlenmek, sürekli maddi katkı sağlamak, elde ettiği bilgileri “abi, abla” ya da “imam”a ulaştırmak için talâkı üzerine söz vermek ve diğer ağır yemin şekillerini devreye sokmak; cemaat kanunlarına göre suç sayılan eylemleri cezalandırmak için verilen fetvalar burada örnek olarak zikredilebilir.

Şu halde bu örgütün neredeyse çiğnemediği esas ve hüküm, istismar etmediği değer kalmamıştır. Ortada tam bir ‘usulsüzlük’ vardır. Kur’ân âyetleri, özellikle de kıssalar belirlenen hedef, biçilen misyona göre yorumlanmış; hadis ve siyer alanında ‘muvazene ve tenasüp’ten mahrum son derece faydacı bir eklektisizm işletilmiş; bu şekilde bütün yanlışlar ‘güya’ Kur’ân ve sünnete dayandırıldığı için de iradeler ortadan kaldırılmıştır.

Örgütün hemen her alanda sıklıkla kullandıkları takiyyenin doğal olarak bir “fıkhı” da teşekkül etmiştir. Bu bağlamda öncelikle İslam’ın sembolü sayılan temel ibadetlerin ya eda şekilleri değiştirilmiş, ya örgütün amacı doğrultusunda içleri boşaltılmış ya da tahrif edilmiştir. Mesela günde beş vakit olan ve bilinen şekliyle kılınması gereken namazın ya uygun bir zamanda arka arkaya topluca ya da kalben ima ile kılınabileceği yahut daha sonra kaza edilebileceği; Ramazan orucunun bu ay dışında uygun bir zamanda tutulabileceği fetvası verilebilmiştir.

Zekat paraları ve kurban ibadeti için halktan toplanan paralar, fakir ve yetimler adına toplanan sadakalar, öğrenciler için verilen burslar veriliş amacının dışında örgütsel amaçlara harcanmış, bunların çoğu yerine ulaşmamıştır.

İtaat ve ittiba kavramlarının istismar edilmesi

Yıllar boyu aldıkları eğitimden daha doğrusu telkinlerden sonra örgüt mensupları, liderden ve abi adı verilen yöneticilerden gelen her türlü talimatı âdeta “Allah ve Peygamber emri” olarak görmüşlerdir. Dini kural ve esaslara tamamen ters düşse dahi, verilen emirleri, “mutlaka bilmediğimiz bir hikmeti vardır” ön kabulüyle hiçbir fikir beyan etmeden, tartışmadan kayıtsız şartsız yerine getirmişlerdir. Onlar liderlerine sorgusuz sualsiz itaat ederken, İslam’da yer alan şu ilkeleri görmezlikten gelmişlerdir: “Yaradan’a isyanın olduğu yerde, yaratılana itaat yoktur. İtaat, ancak maruftadır”, yani din ve akıl tarafından doğru kabul edilen husustadır.111

Yıllar boyu yapılan bu dini görünümlü yoğun telkinlerle “kayıtsız şartsız itaat kültürü” ortaöğretim seviyesindeki körpe zihinlere öylesine kazınmıştır ki, artık bu gençlerde “muhakeme gücü, eleştiri yeteneği, hakikati araştırma hedefi” gibi hiçbir aklî çaba kalmamış, bunun yerini lidere ve abilere teslimiyet almıştır.

Gülen’in dini kuralları belirlemede yahut algılamada kendisini Kur’an ve Sünnet’in mutlak otoritesi yerine ikame ettiği anlaşılmaktadır. Zira Allah’ın korumasını kendisine kalkan edinerek söylediği her sözün hak ve hakikat olduğuna müntesiplerini inandırmıştır. Müntesipleri, Gülen’in “hakkı” temsil ettiğine ve hem dinî, hem de dünyevî saadeti elde etmenin yolunun ona teslim olmaktan geçtiğine inandıkları için onun her söylediğine mutlak itaat etmektedirler.

Şu halde gerek örgüt başının masum, yanılmaz ve seçilmiş olduğu algısının, gerekse müntesiplerinin mutlak itaat ve bağlılık tavrının, İslam’ın genel ilkeleriyle bağdaşır bir tarafı bulunmamaktadır.

Rüya, ilham, keşif, istihare, keramet, menkıbe, cifir gibi kavramların istismar edilmesi.

Örgütün, elemanlarını ve çevrelerindeki insanları yönlendirmede sıkça kullandıkları yöntemlerden biri de görülen veya görüldüğü iddia edilen rüyalardır. Genellikle söz konusu rüyalarda güya Hz. Peygamber görülmekte ve somut bir talimat vermektedir. Arsanın bağışlanmasından, okul yapımına, tweet atmaktan, oy vermeye kadar rüya formülü sıkça kullanılmaktadır.

Rüya, ilham, keşif, keramet, istihare gibi yol ve yöntemlerle elde edilen hükümlerin bir kesinliği olmadığı gibi bir bağlayıcılığı da yoktur. Dolayısıyla bu yollarla elde edilen bilgiler eğer dinin kesin hükümleri ile çatışıyorsa, onlara uyulması dinen yasaktır. Peygamber dışında hiç kimsenin korunmuşluk/yanılmazlık (masumiyet, masuniyet ve mahfuziyet) niteliği bulunmamaktadır.

Sonuç olarak, Gülen, söylem ve eylemlerini sahih dinî bilginin kontrolünden kaçıran denetimsiz bir ‘teoloji’ oluşturmuştur. Bu tasarruflarına dair tefsir, hadis, siyer ve fıkıh gibi İslâmî ilimler müktesebatı içinde kendince bir meşruiyet aramış ve bulmuş; bunun mümkün olmadığı zeminde ise bilhassa Hızır ve Mesih imaları ile rüyalar yoluyla Kur’ân ve sünnete aykırı da görünse yaptıklarında bir ‘hikmet’ ve bir ‘ilâhî onay’ olduğu kanaatini yerleştirmiştir. Gülen’in şahsı üzerinde oluşan bu kült, bizatihi onun tarifiyle ‘örnekleri kendinden olan hareket’ine de kollektif bir kibir yüklemiştir. Her yaptığında ilâhî bir sevk olan seçilmiş bir önderin rehberliğinde Allah’ın yeryüzündeki iradesini ve ‘istikbal projesini’ temsil ettiğine inanan kişi, darbe dâhil herşeyi meşru görebilmiştir. Ahmet Davutoğlu tarafından Komisyona sunulan 09.01.2017 tarih ve 104997 sayılı cevabi yazıda da ifade edildiği üzere, “Giriş sınavlarının sorularının çalınması, gerekli görülen yerlerdeki mevcut kişilerin tasfiyesi için kumpas kurulması, dini yasakların askıya alınması dahil her türlü gayriahlaki yöntem … seçilmişliğe/adanmışlığa dayalı Mesihçi zihniyet ile meşru kılınmıştır.”


    1. FETÖ/PDY’NİN LEGAL GÖRÜNÜMLÜ FAALİYET ALANLARI

FETÖ/PDY’nin hemen herkes tarafından bilinen yüzlerce eğitim kurumu (dershaneler, okullar, üniversiteler vb.), sivil toplum kuruluşları (dernekler, vakıflar, sendikalar, meslek odaları vb.), iktisadi kuruluşları (Kaynak Holding, Bank Asya vb.), medya organları (gazeteler, dergiler, TV kanalları, radyolar, internet siteleri vb.), sağlık kuruluşları (Sema Hastaneleri, Üniversite Hastaneleri vb.) legal yapı içerisinde yer almakta olup bunlar yapının görünen yüzüdür.

Örgütün tüm legal yapılanmalarının her birinin birer sorumlusu olmakla birlikte, bunların tamamının bağlı olduğu yapı Türkiye Mütevellisidir.

Türkiye Mütevellisi, FETÖ/PDY içerisinde kendisini ispatlamış ve yıllardır örgüt içerisinde bulunan, Fetullah Gülen tarafından da şahsen tanınan ve anılanla uzun yıllara dayalı bir geçmişi bulunan şahıslardan oluşmaktadır.

Başta eğitim kurumları ve medya organları olmak üzere FETÖ/PDY’nin legal kurum/kuruluşları; örgütün fınans kaynağı olma özelliğine ek olarak, halk içerisinde taban kazanmak ve algı operasyonu yapmak amacıyla kullanılan en önemli araçlar arasında yer almaktadır. Darbe girişimine kadar legal kurumlar, birbirleriyle uyum içerisinde hareket etmiş ve ‘'toplum mühendisliği” olarak nitelendirilebilecek planların hayata geçirilmesinde devamlı olarak birbirlerine destek sağlamışlardır.

FETO/PDY adına kamu kurum kuruluşlarına illegal biçimde yerleştirilmiş/ yuvalanmış örgüt mensuplarının, idarenin takdir yetkisiyle görev yerlerinin değiştirilmesi ya da haklarında hukuki bir soruşturma açılması sonrasında, FETO/PDY’nin legal kurum/kuruluşları arasında yer alan medya organlarının ve STKların söz konusu örgüt mensuplarını destekler nitelikte ortak açıklamalarda bulunmaları, FETÖ/PDY’nin ne kadar örgütlü bir biçimde hareket ettiğini ortaya koymaktadır.

Menfaatlerine uymayan şahıslar söz konusu olduğunda, anılanları itibarsızlaştırmak ve pasifıze/tasfıye etmek için özel hayatın mahremiyetini, haberleşme özgürlüğünü ya da masumiyet karinesini hiçe sayarak kumpaslar kuran örgüt, kendi menfaatleri söz konusu olduğunda ise bu ilkelerin en büyük savunucusu olmaktadır.

Sayıları binleri aşan söz konusu kurum/kuruluşları aracılığıyla ülkedeki en organize yapı haline gelen FETÖ/PDY, resmi olarak gözüken 50.000’in üzerindeki çalışanıyla da en büyük işverenlerden biri durumuna gelmiştir.

FETÖ/PDY, yakın zamana kadar, “hizmet saikiyle hareket eden” ve “hoşgörü temelinde” faaliyet gösteren bir yapı olduğuna ilişkin algı yaratmaya çalışmıştır. Ancak 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılmasıyla başlayan, bilahare 17-25 Aralık 2013 olaylarıyla devam ederek darbe girişimine kadar uzanan süreç, örgütün stratejisi gereği benimsediği bu hareket tarzının, tamamen yanıltmadan ibaret olduğunu ortaya koymuştur.

FETÖ’nün legal görünümlü faaliyet alanlarının bile aslında illegal alanlarla içiçe olduğuna dair en açık ve net örneklerden birisi de FETÖ mensubu Osman Özsoy’un darbe girişiminden bir ay kadar önce 14 Haziran 2016’da bir televizyon kanalında “Türkiye Kuzey Kore’ye Döner mi?” temalı bir programda yaptığı konuşmadır. 15 Temmuz Darbe Girişiminden bir ay önce Osman Özsoy, konuşmasında çok net bir şekilde yakında darbe olacağını ima etmiş ve hatta “Keşke profesör olacağıma bir albay olsaymışım, bu süreçte çok daha fazla katkım olurdu.” demiştir. Programı yapan şahsın “Nasıl bir katkınız olurdu mesela?” diye sorması üzerine Özsoy; “ Söyledim gitti artık, geri dönmeyeceksin cümlelere.” diyerek söylediğini açıklamaktan kaçınmıştır.112


      1. Eğitim

Ahmet Davutoğlu’nun Komisyona gönderdiği 09.01.2017 tarih ve 104997 sayılı cevabi yazıda Örgütün eğitim stratejisi ve hedefleri şu şekilde ifade edilmiştir: “Bu anlamda en planlı ve stratejik adım eğitim alanında atılmıştır. Bir taraftan İslam geleneğinde eğitime verilen önem diğer taraftan örgütün altın nesil yetiştirme iddiası, on yıllarca yabancılaşmış elit tarafından dışlanmış Anadolu’daki geniş kitleler için önemli bir çekim alanı oluşturmuştur. 2013 yılının sonuna doğru dershanelerin kapatılmasına yönelik kararın arkasından örgütün gerçek yüzünün ortaya çıkmasıyla daha iyi anlaşıldığı üzere, eğitim alanındaki yoğunlaşma üç önemli fayda sağlamaya yöneliktir: Güçlü bir sosyal meşruiyet, bu meşruiyet ile birlikte sağlanan finansal kaynak artışı ve nihayet robotlaştırılarak mobilize edilen bir insan kaynağının oluşması. Eğitim faaliyetleri bir hakikat arayışı, fikri bir çığır oluşturma, bilimsel bir atılım gerçekleştirme gibi eğitimden beklenen temel hedefler için değil, mümkün olan en geniş militan insan kaynağı havuzunu en kısa zamanda oluşturarak devlet bürokrasisini kontrol altına almak için bir araç olarak görülmüştür. Onun içindir ki, yarım asra yaklaşan eğitim çalışmaları ne ciddi bir düşünür ya da bilim adamı yetiştirmiştir ne de bu grup tarafından Türkiye’nin sorunlarına yönelik, toplumsal, siyasi, ekonomik ve kültürel bir çözüm programı önerilmiştir.”

Örgüt, liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda tüm eğitim kurumlarında ciddi bir yapılanma yoluna gitmiştir. Hiçbir alanı boş bırakmayan örgüt, başta askeri okullar, polis kolejleri ve mülkiye olmak üzere tüm okullarda sistemli bir çalışma içerisine girmiştir. Özellikle askeri okullardaki yapılanmasına büyük önem veren örgüt, başarılı çocuklara özellikle askeri okulları tercih ettirmiş ve bu okullara yerleşmesi elzem görülen çocuklara da sınav soruları çalınarak farklı yöntemlerle verilmiştir.113 Komisyonun 09 Kasım 2016 tarihli toplantısında Komisyona bilgi veren Eski MİT Müsteşarı Emre Taner de örgütün ‘sorular çalınıyor, dershanelerde faaliyet yürütülüyor, yetiştiriliyor, imtihanlara hazırlanıyor.’ ifadeleriyle bu durumu tespit etmiştir.114 Özellikle askeriye, emniyet ve yargının ele geçirilmesi amacıyla 80’li yılların ikinci yarısından itibaren örgüt ‘abilik’ ve ‘imamlık’ kurgusunu da kullanarak öğrencileri bu bölümlere yönlendirmiştir.115Askeri okullara girmesi hedeflenen çocuklarla o dönemlerde örgüt lideri Gülen birebir ilgilenmiş ve zaman zaman özel mekânlarda gruplar halinde bu öğrencileri toplayarak onlara sohbetler yapmıştır. Polis kolejlerinde de önemli bir yapılanmaya giden FETÖ, örgüte yakınlığı bilinen öğrenciler için polis kolejlerinde örgüt mensubu yöneticiler eliyle özel sınıflar bile oluşturmuştur.116

Örgüt ilk yapılanmasında öğretmenlik mesleğine özel bir önem vermiş, örgütün yönetim mekanizmasında öğretmenlere geniş bir yer açmıştır. Örgüt karanlık emellerini daha çok eğitim sektörü içerisinde planlamış ve örgüt mensubu öğretmenleri de kullanarak diğer kamu kurumlarında yapılanmaya gitmiştir. Buna bağlı olarak da örgüt sistematiğinde birçok öğretmenin diğer kamu kuruluşlarının örgüt imamı olarak görev yaptığı anlaşılmaktadır. Örneğin 2002 yılında Elazığ Emniyet birimleri tarafından bulunan ve içerisinde örgütün emniyet içerisindeki yapılanmasını gösteren çantanın sahibinin Malatya’da görev yapan bir öğretmen olduğu anlaşılmıştır.117 Yine Komisyonun 15 Aralık 2016 tarihli toplantısında Komisyona bilgi veren Şanlıurfa Eski Emniyet Müdürü Eyüp Pınarbaşı, Şanlıurfa’da örgüt mensubu polisleri sevk ve idare eden Mustafa Hoca müstear adını kullanan kişinin Siverek’te görev yapan bir öğretmen olduğunu ifade etmiştir.118 Emniyet yapılanmasının başında yer alan Kozanlı Ömer takma lakaplı, Osman Hilmi ÖZDİL de İstanbul’da FEM dershanelerinde uzun süre rehber öğretmenlik yapmıştır. Uzun süre örgütün en önemli yayın organı olan Zaman Gazetesinde genel yayım yönetmeni olarak görev yapan Ekrem Dumanlı da aslen bir fizik öğretmenidir. Zaten örgüt sisteminde ‘ser rehber’ ismiyle yer alan, öğrenciler hakkında rapor tutan kişiler, çoğunlukla dershane ve okullarda danışman olarak görev yapan kişilerden oluşmuştur. Yine örgüt öğretmenler aracılığıyla öğrenci ve velileri başta siyasi olaylarla ilgili yönlendirme yoluna gitmiştir. Başta 30 Mart yerel seçimleri olmak üzere Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve genel seçimlerde örgüt, örgüte ait kurumların imkânlarını da kullanarak öğretmenler aracılığıyla başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aleyhine olmak üzere siyasi faaliyetler yürütmüştür.119

Örgüt, eğitim yapılanmasında, genelde tüm toplum özellikle de mütedeyyin kesimler açısından baskıya dönüşen dönemleri de ‘takiyye’ yöntemiyle avantaja çevirmeyi başarmıştır. Komisyonun 09 Kasım 2016 tarihli toplantısında Komisyona bilgi veren Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Cevdet Saral da bu duruma işaret ederek; “..sıkıyönetim uygulamalarında örgüt en az zararla çıkmıştır, en önemli gelişimini de bu dönemde sağlamıştır. Özellikle okullarda ve eğitim faaliyetlerinde örgütün sıkıyönetim döneminde de yol aldığını görüyoruz.” ifadelerine yer vermiştir.120 Özellikle 28 Şubat sürecinin muhafazakâr insanlar açısından bir baskı aracına dönüştüğü günlerde Gülen, zamanın Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik BİR’e bir mektup yazarak, okulların istenmesi halinde devlete devredilebileceğini, yurt dışında açılan okulların açılması ile Türkiye dostluğunun yaygınlaşacağını, ülkemiz adına lobilerin oluşacağını ifade etmiştir.121 Gülen, 28 Şubat sürecinin devam ettiği günlerde devlet hiyerarşisinin en üst kademeleriyle bir araya gelebilmekte, hatta Cumhurbaşkanlığı forsunun takılı olduğu kürsünün önünde ödül alabilmektedir. Gülen, uyguladığı takiyye politikaları sayesinde 28 Şubat sürecini de örgütü açısından bir avantaja dönüştürmeyi başarmış, tüm muhafazakâr oluşumlar bu süreçte kan kaybederken, Gülen örgütü hızlı bir şekilde büyümeye devam etmiştir. Hatta 28 Şubat sonrası Gülen okullarında sayısal manada önemli bir artış meydana gelmiştir. Adeta 28 Şubat süreci, uygulamalarıyla mütedeyyin kitlelerin bir kısmını FETÖ örgütüne doğru itmiştir. Örgütün okulları, dershaneleri ve yurtları hiçbir dönemde olmadığı kadar 28 Şubat sürecinin hemen sonrasında yaygınlaşmış ve büyümüştür. 28 Şubat sürecinin Gülen örgütünün, özellikle de eğitim alanında büyüyüp gelişmesi noktasında sağladığı doğrudan ve dolaylı etkinin özellikle incelenmesi önem arz etmektedir.



        1. Işık Evleri

Yukarıdaki bölümlerde de belirtildiği gibi Gülen, gizli emellerine ulaşmak için eğitimi bir ‘araç’ olarak seçmiştir. 1970 yılında FETÖ örgütünün kuruluşu sırasında gizli olarak birtakım kurallar hazırlanmıştır. Bu kurallar arasında örgütün, dershane yapılanmasına önem vermesi, bu ilk kadronun örgüt kurallarını sürekli ve düzenli olarak empoze etmeyi amaç edinerek örgütün büyümesini sağlamaları da yer almaktadır. Örgüt, hedefleri doğrultusunda ilk yapılanmasını Gülen’in talimatları doğrultusunda oluşturduğu öğrenci evleri üzerinden başlatmıştır. Görünürde bu evlerde kalan öğrenciler sınavlara hazırlanmakta ya da üniversitede öğrenim görmektedir. Ancak Gülen açısından bu ilk evler, kurmak istediği örgütün kurmay kadrosunun yetişeceği evlerdir. Işık evleri olarak da adlandırılan bu evlere Gülen büyük önem vermekte, bu öğrencilerle yakinen ilgilenmekte ve bunlarla düzenli olarak buluşmaktadır. Örgüt lideri Gülen, bu evler ve müdavimleri için değişik kitaplarında; ışık kışlaları, ışık süvarileri, ışık erleri ifadelerine yer vermektedir.122 Örgüt lideri; “Işık evler, ışık süvarilerinin kışlaları, hak erenlerin halvethane ve zaviyeleri, gözlerini ilim ve marifete açıp kapayan kudsilerin varidat iklimleridir. Tadını, havasını, rengini, rayihasını ötelerden alan ışık evler, dünyada ukba yamaçlarına kurulmuş ve fizik ötesi âlemlerin rasathaneleri gibidir.” İfadeleriyle bir taraftan dini istismar ederek evlere bir kutsallık yüklemekte, diğer taraftan da ‘kışla’ benzetmesi yaparak gelecekte yapmayı planladığı kanlı darbenin faillerine militan bir ruh aşılamaktadır. Işık evlerinde yaşamayı asr-ı saadet yaşantısına benzeten Gülen, din istismarı ile körpe insanları bu ortamlara bağlamaya çalışmaktadır.123

Gülen örgütün ilk yapılandığı sırada, İzmir Kestanepazarında görev yaptığı sırada imamlık görevini kullanarak camiye gelen üniversite gençleriyle bire bir ilgilenerek onları yanına çekmeye çalışmıştır. Ulaşılan her öğrenci örgüt açısından yeni bir ışık evinin açılması anlamına gelmekteydi. Daha başlangıçta, 1970 yılında doğrudan Gülen’in kontrolünde İzmir’de 12 öğrenci evi açılmıştır. Gülen, bu evlerde kalan öğrencilerle bire bir ilgilendiği bu dönemde öğrencilerin kendisine karşı tam bir itaat duygusuyla yetişmeleri için, öğrencilerin giyim kuşamlarından yeme içmelerine kadar herşeye doğrudan karışmıştır. Gülen, öğrencilerin hangi oyunları oynayıp oynamayacaklarına kadar müdahale etmekte, çizdiği çerçevenin dışına çıkan talebelerini falakaya yatırmaktadır.124

Örgüt evleri, örgüt için aynı zamanda bir tür karargâh görevi görmüş ve örgütün önemli toplantılarının bir kısmı bu evlerde yapılmıştır. Örgüte kazandırılacak öğrenciler ise derslerine yardımcı olma bahanesiyle ışık evlerine götürülerek abilere teslim edilmiştir. Askeri okullar ve polis kolejlerinde öğrenim gören öğrencilerin bir araya geldiği evlerin kenar mahallelerde, dikkat çekmeyen semtlerden seçilmesine özellikle dikkat edilmiştir. Bu öğrencilerin örgüte ait evlere küçük gruplar halinde gelmesine, yine birer ikişer kişilik küçük gruplar halinde ayrılımasına özen gösterilmiştir. Örgüte ait bu ışık evlerine ‘şarj evleri’ ismi de verilerek, kişilerin manevi olarak yenilendiği izlenimi oluşturulmuştur.125

Ankara Çatı İddianamesinde de yer aldığı üzere Ankara İl Emniyet Müdürlüğünün, DGM’ye yazdığı cevabi yazıda “Fetullah Gülen, Işık Evleri veya Işık Kışlaları diye tanımladığı yerlerde marksist literatürdeki militan olarak adlandırılan tiplerin yetiştirilmesinde kullanılan telkin ve inandırma yöntemlerini kullanmaktadır.” ifadelerine yer verilmektedir. Yine Ankara Çatı İddianamesinde örgütün, Işık Evlerini devletin kilit mevkilerine, hassas noktalarına örgüt elemanlarını yerleştirmek ve bu suretle devletin üst düzeyindeki kadroları ele geçirmek amacıyla oluşturduğunu belirtmektedir.

Örgüt evleri dershaneler ve yurtlar ile koordineli bir şekilde çalışmıştır. Dershanelerden seçilen öğrenciler evlere götürülerek, ders çalıştırma bahanesiyle örgüte kazandırılmıştır. Yurtlardaki öğrenciler arasından seçilen örgütçe daha nitelikli öğrenciler ise evlere alınarak, örgüt açısından tam bir militan olarak yetişmeleri sağlanmıştır.


        1. Dershaneler

FETÖ’nün eğitim yapılanmasının en önemli ayaklarından birini dershaneler oluşturmaktadır. Dershanelerin kapatılma sürecinin anlatıldığı bölümde dershanelerin örgüt açısından ne derece önemli olduğu, dershane sistemini kullanan örgütün insanları nasıl örgütsel bir ‘devşirme sistemine’ dahil ederek alanını genişlettiği detaylarıyla izah edilmiştir.126 Örgüt, okul derslerine olan takviye ihtiyacını ve bir üst öğrenime geçmede kullanılan seçme sistemini fırsata dönüştürerek geniş kitlelere ulaşma imkanını yakalamıştır. Örgüt açısından dershaneler, hem bir finans kaynağı olmuş, hem de insan kaynağını oluşturmada önemli bir rol üstlenmiştir. Örgüt dershaneleri, örgüt için elverişli öğrencilerin seçimi için özellikle kullanmış ve buralardan tespit ettiği öğrencileri ev ve yurtlarına transfer etmiştir.

Örgüt, dershane yapılanmasında alanını zamanla oldukça genişletmiş, birçok ilde neredeyse tekel oluşturmuştur. Dershanelerin dönüşümüne ilişkin yasal düzenlemelerin yapıldığı süreçte örgüte ait dershanelerin sayısının bini aştığı görülmektedir. Birçok ilde toplam dershane sayısının yarısı doğrudan örgüt tarafından işletilmekteydi. Önceki bölümlerde de belirtildiği gibi dershane oluşumlarında bölgesel farklılıklar ve özellikler dikkate alınarak bir yapılanma yoluna gidilmiştir. Hem kendi örgüt yapısı içerisinde farklı sosyo-ekonomik gruplara hitap eden farklı ekonomik düzeylere hitap eden dershaneler oluşturulmuş; hem de örgüte mesafeli duran insanlara ulaşma için farklı anlayış örgüsünde dershaneler kurulmuştur. Dershanelerde oluşturulan özel bölümlerde örgüt toplantıları yapılmış, 1992 yılına kadar ‘himmet’ toplantılarının çoğu da yine dershanelerde tertip edilmiştir.



        1. Yurtlar

Örgütün ışık evleri ve dershane yapılanması ile paralel büyüyen diğer kurumsal yapılanması öğrenci yurtları olmuştur. Örgüt, ülke genelinde hızla öğrenci yurtları açarak daha fazla öğrenciye ulaşmayı hedeflemiştir. Kısa sürede başta üniversitelerin olduğu bölgeler olmak üzere yurt genelinde örgüte ait öğrenci yurtları açılmıştır. Yurtlar aynı anda çok sayıda öğrenciyi örgüt kontrolünde tutmak için önemli bir işlev görmekle birlikte, daha çok örgüt açısından öğrencilerin seçildiği ve tasnif edildiği mekânlar görevini görmüştür. Yurtlarda kalan öğrencilerden uygun görülenler örgüt evlerine transfer edilerek yoğun bir örgüt sistematiğine tabi tutulmuştur. Genel olarak yurtlar içerisinde de öğrencilerin niteliğine göre bir tasnif oluşturulmuş olsa da, asıl örgüt eğitiminin verildiği yerler örgüt evleri olmuştur.127Yurtta kalan öğrencilerden, örgüt açısından kullanışlı olmayanların kayıtları yenilenmemiş, uzun süre kalmasında mahsur görülenlerin ise kayıtları doğrudan silinmiştir.

Örgüt, öğrenci kamplarını da ekonomik bir çıkara dönüştürerek bu kamp giderlerini ileri sürerek değişik kurum ve kişilerden paralar tahsil etmiştir.128 Yurtlarda kalan öğrenciler için düzenlenen bu kampların özellikle tatil dönemlerinde yapılmasının asıl sebebi ise, öğrencilerin tatil dönemlerinde aileleriyle uzun süre kalmasını engellemektir. Ailesi ile irtibatı güçlü olan çocukların örgüt açısından elverişli bir militana dönüşemeyeceğini düşünen örgüt, özellikle birçok öğrenciyi farklı illerdeki okullara kaydetmiş, kendi yurtlarında kalmalarını sağlamış ve çocukları aile ortamından uzaklaştırmıştır.

FETÖ, öğrenci yurtlarını farklı eğitim kademelerinde öğrenim gören öğrencilerine göre ayrı ayrı kurgulayarak, örgüt mensubu abi/ablalar aracılığıyla bir alt kademeyi örgüt hedefleri doğrultusunda eğitmiş ve kontrol etmiştir. Yurtları ülke genelinde yaygınlaştırarak, özellikle konaklamaya mecbur öğrencilerin zorunlu tercihi haline gelmiştir. Özellikle üniversiteyi kazanıp, Anadolu’nun değişik köy ve kasabalarından gelen öğrencilerin aileleri, zaman zaman ülkenin içerisinde bulunduğu siyasi ortamın da etkisiyle çocuklarını FETÖ yurtlarına vermek zorunda kalmışlardır.

Örgüt, yurt ve evlerinde barınan öğrencilere örgüt sistematiği içerisinde belli görev ve sorumluluklar vererek örgüte aidiyet duygusunun gelişmesini sağlamıştır. Örneğin kurban bayramlarında deri toplamak, örgüt için birden fazla faydanın sağlandığı bir çalışma olmuştur. Bu yolla hem örgüte çok önemli bir finans kaynağı oluşturulmakta, hem de öğrencilere aidiyet duygusu kazandırılmaktadır. Bayramlarda bile öğrencilerin aileleriyle bir araya gelmesini istemeyen örgüt, özellikle kurban bayramında öğrencilere kurban organizasyonu, özellikle de deri toplama görevi vererek ‘hizmet’ ettirmiştir. Komisyonun 8 Aralık 2016 tarihli toplantısında Komisyona bilgi veren Dr. Hasan Polat’ın da belirttiği üzere bir öğrencinin kurban bayramında deri toplamak yerine ailesini ziyarete gitmesi örgüt içerisinde ihanet olarak değerlendirilmiştir. 129

Örgüt ev ve yurtlarında barınan öğrencilere örgüte ait yayınların pazarlanması noktasında da önemli görevler verilmekte; özellikle ulaşılmak istenen esnaf/tacirlere karşı öğrencilerin masumiyet ve temizliği kullanılmıştır. Bu yolla hem örgüte ait yayımlar daha geniş alanlara ulaştırılmış, hem de öğrenciler aracılığıyla örgüt yeni kitlelere ulaşabilmiştir.

FETÖ örgütü lideri Gülen de tıpkı dershanelerde olduğu gibi, bazı öğrenci yurtlarını örgüt karargâhı olarak kullanmış ve örgütünü doğrudan bu merkezlerden yönetmiştir. Gülen Anadolu’nun muhtelif şehirlerinden gelen ziyaretçi gruplarını örgütün yurt, dershane, okul dernek gibi birimlerinde oluşturulan özel mekânlarda karşılamakta, görüşmeler sonrasında da çoğunlukla tedbir olarak yerini değiştirmektedir.130

Geniş bir öğrenci yurdu ağına sahip olan örgütün, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında kapatılan yurt sayısı 841’dir. Çoğu yüksek kapasite olan bu yurtlarda yaklaşık 90 bin öğrenci barınmaktaydı.


        1. Okullar

FETÖ’nün en yaygın şekilde yapılandırdığı eğitim kurumu örgütün özel okulları olmuştur. İlk okulu 1986 yılında İzmir’de Yamanlar öğrenci yurdunu okula çevirerek oluşturan örgüt, kısa sürede tüm ülke geneline yaygın bir okullaşma sürecini başlatmıştır. Açılan bu ilk okullarda farklı bir imaj oluşturma gayreti içerisine giren örgüt, bu yolla geniş kitlelere ulaşmayı hedeflemiştir. Buna bağlı olarak İzmir’de örgütün açtığı bu ilk okulun yöneticiliğine pop sanatçısı Sezen Aksu’nun emekli milli eğitim müdürü olan babası getirilmiştir. Böylece hem popüler bir isimden yararlanılmış hem de örgütün gerçek yüzünün maskelenmesi sağlanmıştır.131

Örgüt, okul öncesi eğitimden başlamak üzere üniversite dâhil tüm kademelerde özel okul ve üniversiteler açmıştır. Bu kadar geniş bir coğrafyada çok sayıda okul açmak ise ciddi bir maddi kaynak ve emeği gerektirmiştir. Bu ihtiyacı karşılamak için örgüt, tıpkı dershane ve yurtların açılma sürecinde yaptığı gibi halkın duygularını istismar etme yoluna gitmiştir. Okulların açılma sürecinde halkı ikna etmek ve imkânlarını örgüt yararına kullanmalarını temin etmek için öncelikle geçmişe atıflar yapılmakta, “Osmanlı nasıl ki, batılıların açtığı okullarla çökertilmişse, aynı yolu izleyerek dirilmek gerekmektedir” gibi söylemlerle halkın imkânlarının örgüt lehine kullanılmasının önü açılmıştır.

Bu okulların çok önemli bir kısmı ortalamanın çok üzerinde fiziki standartlara sahip okullardır. Öğrenci, eğitim ve hizmet kavramlarının suiistimal edilmesiyle varlıklı ailelerden örgüte ciddi arsa, bina veyahut nakdi destek sağlanmıştır. Birtakım kamu idarelerinde bağış yoluyla da önemli mülkler temin edilmiştir. Örgüt, okulların inşası sürecinde ‘halkın okulları’ imajını oluşturmakla birlikte, daha sonraki süreçte uyguladığı fiyat politikalarıyla bu okullarda alt ve orta gelir grubundan ailelerin çocuklarının okumasına imkân vermeyecek bir fiyat politikası izlemiştir. Örgüt bu konudaki itiraz ve tespitleri bile ranta çevirmeyi başarmış, yurt içindeki bu okullardan kazanılan paralarla yurt dışındaki okulların ihtiyaçlarının karşılandığını söyleyerek halkı ikna etme yoluna gitmiştir.

Okulların elde etmiş olduğu başarılar da iyi bir reklam aracına dönüştürülmüş ve yeni okulların açılması için bu durum fırsata dönüştürülmüştür. Devletin değişik kademelerinde örgütsel yapılanmadan sonra sızdırılan ve elde edilen soruların belli sayıda öğrenciye verilmesi de bu okulların reklamının yapılmasında önemli bir yer tutmuştur. Örgütün okul, yurt ve dershane sistemini eşgüdümlü olarak sevk ve idare etmesi, belli bir başarının elde edilmesine olanak tanımıştır. Örgütün yurt dışı okul yapılanmasını da ülke içerisinde bir reklam unsuruna dönüştürmesi öğrencilerin bu kurumlara yönelmesine neden olmuştur. Bu durumu, “başarıları yurt dışına taşmış okullar dururken, niye başka okullara çocuk gönderilsin ki” sorusuyla özetleyen gazeteci-yazar Fehmi Koru’nun ifade ettiği gibi, TÜBİTAK ödüllerini de her yıl ‘Hocaefendi’nin okulları diye bilinen kolejlerin öğrencileri kazanmaktaydı.132 Örgüt lideri Gülen ise okulların kendileriyle doğrudan bağlantılı olduğunun dillendirilmemesi için sık sık çevresini uyarmıştır. Başta Zaman gazetesi olmak üzere, örgütün medya ayağında yıllarca görev yapmış, örgüt lideri Fetullah Gülen ve diğer üst düzey isimlerle bir arada bulunmuş olan Fehmi Koru, Gülen’in en yakınında başlayarak erişilen herkese, ‘lütfen okulları bizimle bağlantılı göstermeyin” uyarısında bulunduğunu ifade etmiştir.133 Aslında bu durum “Cemaat” görünümlü bir örgütün ‘sızma’ operasyonunun bir parçası olarak değerlendirilmelidir. 15 Temmuz Darbe Girişiminden sonra devletin ilgili birimlerince yapılan çalışmalarda okulların örgütün finans kaynaklarının aklanmasının bir aracı olmanın yanında, yurt dışına yapılan para transferlerine kadar birtakım hukuk dışı eylemlerin aracı olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Yine bu ilişkilerin deşifre edilmesiyle anlaşılmıştır ki örgüt, ülke genelinde kendi kurumsal varlığıyla hiçbir benzerlik görünmeyen okullar açmıştır. Birçok ilde daha seküler bir eğitim kurumu olarak görülüp, bu minvalde velilerin tercih ettiği birtakım okulların doğrudan örgüt okulları olduğu tespit edilmiştir. Darbe girişiminde yer alan birçok FETÖ mensubunun çocuklarının da bu okullarda kayıtlı olduğu tespit edilmiştir. Örgüt bir tür ‘kamuflajlı okullar’ okullar oluşturarak, hem kendine mesafeli ailelerin çocuklarını örgüte kazandırmayı hedeflemiş; hem de kendi örgütüne mensup, deşifre olmaması gereken personelin çocuklarının okul ihtiyaçlarına çözüm üretmiştir. Daha açık bir ifadeyle, FETÖ’nün en önemli stratejisi olan “sızma” hareketi okul yapılanmasında da kendisini göstermiş, okullar ‘topluma’ ve ‘devlete’ sızmanın bir enstrümanı olarak kullanılmıştır.



15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası doğrudan FETÖ örgütüne ait olduğu tespit edilip kapatılan özel okul sayısı 1060’tır. Ancak görüntüde önemli bir hizmeti gerçekleştiriyormuş algısı oluşturan örgüt bu okullarda birçok yasadışı örgütsel eylem ve planlamayı gerçekleştirmiştir. 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası kapatılan okulların bir çoğunda gizli bölmeler, gizli katlar, hatta gizli geçitler bulunmuştur. Mimari açıdan dış cephede oluşturulan mimari düzenleme ile gizlenen katlarda yatakhane, banyo ve tuvaletlerinin de bulunduğu, birbiriyle geçiş ve irtibatın olmadığı birimler oluşturulduğu tespit edilmiştir. Mimari tasarımla gizlenen bu katlarda örgütsel eğitimin yapıldığı, konaklandığı, özellikle de hücre sistemine göre yapılandırılmış birimlerin toplantı ve eğitimlerinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Örneğin, örgüte ait İzmir’deki Yamanlar koleji yerleşkesinde yer alan okulların altında, okul yemekhanesi ile aynı kampüs içerisindeki cami arasında iki yüz metrelik bir geçit bulunmuştur. Tünelin cami altındaki gizli bir odaya ulaştığı ve çıkışının tahta bir kapakla kapatıldığı, üzerinin halıyla gizlendiği tespit edilmiştir.134 Tokat'ın Niksar ilçesinde FETÖ'ye bağlı başka bir okulda müdür odasının zemininden gizli bir geçide ulaşılmış, bu geçidin de okul dışına bağlantısı ortaya çıkarılmıştır.135 Eskişehir'de ise örgüte ait Özel Samanyolu Ümit İlkokulunda müdür odasında, duvara monte edilen iki lambanın içinde kamera düzeneği tespit edilmiştir.136

        1. Üniversiteler

Üniversiteler de FETÖ’nün yapılandığı kurumlar arasındadır. Örgüt bir taraftan başta YÖK ve ÖSYM ve resmi üniversitelerde kadrolaşma yoluna giderken, bir taraftan da örgüte ait üniversiteler kurmuştur. Örgütün üniversitelerin tüm birimlerinde yapılanması ve il örgüt temsilcilerinin (il sorumlusu abiler) tüm birimlerden gelen bilgileri birleştirmesi ve örgüt ihtiyacına göre bütün bu birimleri organize etmesi nedeniyle üniversite yapılanmasında da örgüt kısa sürede önemli bir kadrolaşmayı temin etmiştir. Özellikle dil sınavlarında ve ALES sınavlarında yapılan hilelerle örgüt çok sayıda mensubunu üniversitelere yerleştirmiştir. Dil sınavlarında yetersiz olan örgüt öğrencileri için hazırlanan alternatif dil sınavları ve düzenlenen belgelerle üniversitelere önemli sayıda akademik kadro yerleştirilmiştir. Bu yapılanma sürecinde dikkat çeken önemli bir husus da örgütün kadrolaşmayı tepeden tasarlamasıdır. 1980 sonrası siyasetle kurulan iyi diyaloglarla, örgüt açısından önemli bazı kişiler öncelikle YÖK üyeliğine atanmıştır. Bu kişiler sayesinde birçok üniversiteye örgüt mensubu rektörlerin atanması için çalışmalar yürütmüş, atanan örgüt mensubu rektörler sayesinde de üniversiteler örgütsel yapılanmanın merkezi haline getirilmiştir.137 Örgüte karşı direnen idari personel ise değişik kumpas ve iftiralarla pasif hale getirilmiştir.

        1. Yurt Dışı Okulları

Dışişleri Bakanlığınca Komisyona gönderilen 29.11.2016 tarihli ve 48193831-951.03-2016/11660778 sayılı cevabi yazıya göre, FETÖ 160’a yakın ülkede faaliyet göstermekte, 800 civarında okul ve üniversite ile 100’e yakın öğrenci yurdu işletmektedir. FETÖ okullarındaki öğretmenler ve aileleri ile FETÖ iltisaklı diğer oluşumlarda görev alanlar, aileleri ve bu okullardan mezun olan öğrenciler hesaba katıldığında yurtdışında FETÖ ile iltisaklı on binlerle ifade edilebilecek bir topluluktan bahsetmek mümkündür.

Örgüt, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında ilk yurt dışı okullarını bu coğrafyada açmıştır. Okulların açılması sürecinde, Devletin en üst yöneticileri bu okulların açılmasını desteklemiştir. Örneğin sadece eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bu okullar için ilgili devlet yöneticilerine 14 adet referans mektubu yazmıştır.138 Gülen, okulların açılmasında siyasi ve toplumsal desteği sağlamak için, komünist sistemin insanların maneviyatını yok ettiğini, dolayısıyla bu insanlara yeniden kendi kimliklerinin kazandırılması gerektiğini söylemiştir. Benzer bir ifadeyi Amerikalı istihbaratçı CIA şefi Graham Fuller de kullanmakta; Gülen okullarının, komünizmin çökmesiyle birlikte oluşan boşluğu doldurduğunu, manevi değerlerde ortaya çıkan açlığın kapatılmasında etkili olduğunu iddia etmektedir. Okulları methetme gayretine giren Fuller, örgüt okulları ile ilgili iddiaları dedikodu olarak geçiştirmekte, yurt dışındaki Gülen okullarında öğrenim gören çocukların ailelerinin elit aileler olmasına ise birtakım gerekçeler bulmaktadır.139 Yurt dışında açılan okulların yurt içinde bir reklam aracına dönüştürülmesi ile halkın bir kısmının da desteği alınarak örgüte yeni parasal girdilerin önü açılmıştır. Ancak bir cemaat yapılanmasının kısa sürede 160 civarındaki ülkede nasıl okul açabildiği önemli bir tartışma konusu olmuştur. Maddi olanakların oluşturulması bir yana, bu kadar geniş bir alanda devletler ne ile ve nasıl ikna edilmiştir? Dünyanın en gelişmiş ülkesi Amerika’da bile “Charter School” adı altında çok sayıda okul açılmıştır. Bu sorunun cevabını örgütün ilk kurucuları arasında yer alan ve uzun yıllar Gülen’in yanında bulunan Latif Erdoğan şu cümlelerle özetlemektedir: “Elbette, bu okulların kısa sürede bütün dünya ülkelerinde yaygınlaşmasını Amerika ve İsrail’in kendi dış siyasetlerinden bağımsız düşünmek imkanı yoktur. Amerika, bilhassa Türki dünyalara girişini bu okulları üst edinerek gerçekleştirmiş, Rusya karşıtı politikasını hizmet yerlerini ve hizmet fertlerini kullanarak pekiştirmiştir. Zamanla, hizmet hareketinin dış ülkelerdeki temsilciliklerinin Amerika’nın siyasetine uyumlu olacağı ve öyle kalacağı protokole dönüşmüş… Bu okullarda, öğretmenlik adı altında CIA elemanları çalıştırılmış; onlar da kendi politikaları uyarınca bu okulları istedikleri doğrultuda kullanmışlardır. Buna mukabil Amerika da bu okulların diğer dünya ülkelerine yaygınlaşmasına göz yummuştur.140 Günümüzde de yurtdışında okul faaliyetlerine devam eden FETÖ örgütü özellikle ABD’deki okul faaliyetlerine yenilerini eklemektedir. Örgütün yeni okulu ABD Hava Kuvvetleri Harp Merkezine ev sahipliği yapan ve dünyanın en büyük muharebe eğitim misyonuna sahip Nellis Hava Üssü'nde faaliyete başlayacaktır. "Coral Academy of Science Las Vegas" adıyla faaliyete geçen okulun açılış töreninde üssün komutanı Albay William Norton, okulun müdürü Ercan Aydoğan'a törenle okulun anahtarını teslim etmiştir. "Öldüren Eğitim" (Killing Ed) adlı belgeseli yapan Amerikalı yönetmen Mark S. Hall, FETÖ okulları hakkında yaptığı çalışma sonrası çok sayıda yolsuzluk tespit ettiğini belirtmiş ancak, bu okullar için "ABD üst düzey devlet yetkilileri tarafından korunuyor olmalılar." ifadesine yer vermiştir.141 Zaten Gülen de bir röportajında; “Bugün dünya gemisinin dümeninde Amerika vardır. Onun onayı olmadan bir iş yapmanız, dünyanın dört bir yanına okullar ve eğitim yuvaları açmanız imkânsızdır.”142 İfadelerine yer vererek Hall’ın tespitini doğrulamaktadır. Yurt dışında açılan okullar aracılığıyla örgüt, tüm bu ülkelerde de birtakım yapılanmalara gitmiştir. Örgüt içerisinde artık il ve ilçe abileri yanında ülke ve kıta imamları da yerini almıştır. Ülke ve kıta imamlarının olduğu sistematikte ise Gülen’e düşen rol ‘kâinat imamlığı’olmuştur.

FETÖ yapılanması lideri 1999 yılından beri Amerika’da Pennsylvania’da yaşamaktadır. Bu arazi örgüt tarafından kurulan “Altın Nesil Vakfı” adına FBI tarafından 1991 yılında tahsis edilmiştir.1991 yılından itibaren YÖK veya MEB bursu ile Amerika’ya giden örgüt mensupları da yaz kampı adı altında bu çiftlikte programlar yapmaktadır.143

Örgüt mensupları yüz altmışı aşan ülkede açılan okulların kaynağı olarak hayırseverlerin bağışlarını adres olarak göstermektedir. Ancak açılan okulların dağıldığı coğrafya, sayısal yapı ve büyüklükleri dikkate alındığında karşımıza sadece bağışlarla oluşturulamayacak devasa bir sistem çıkmaktadır. Bu durum ilk bakışta okulların oluşum ve gelişimlerinde başka bir etmenin devrede olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Durum detaylı olarak incelendiğinde ise bazı dış desteklerin bu okulların açılmasında ve yaygınlaşmasında önemli bir rol üstlendiğini ortaya koymaktadır. Bu konuda yapılan tespitlerden birisi; bu okullar doğrudan Amerika’nın bilgisi ve isteğine uygun olarak tasarlandığı ve 20-30 yıl içerisinde de bu okullarda okuyan öğrenciler aracılığıyla bu ülkelerin teslim alınmasının hedeflendiğidir.144 Okulları ilk kapatan ülkelerden biri Özbekistan’dır. Özbekistan yönetimi Gülen okullarının Amerika için çalıştığını iddia etmiştir.145 Örgüt içerisinde uzun yıllar görev yapan Nurettin Veren, Özbekistan eski Devlet Başkanı Kerimov’un, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e; ülkesine öğretmen olarak gelenlerin bir kısmının casusluk yaptığını söylediğini ifade etmekte ve tespitlerini şu ifadelerle sürdürmektedir: “ABD, söz konusu bu okulları Asya’nın enerji kaynaklarını kontrol etmek, kendi hâkimiyetinin önünü açmak amacıyla Rusya’nın ve Çin’in önünü kesmek üzere destekliyor. Bunun kanıtı da şudur: Bütün okullarda İngilizce öğretmeni kimliğiyle çalışan yeşil ve kırmızı pasaportlu sözde öğretmenler mevcuttu. Amerikan ve İngiliz pasaportlu öğretmenlerin bu okullarda ne işi var? Hani fakir öğrencilere yardım amacıyla kurulmuştu bu okullar?”146

Öyle anlaşılmaktadır ki, örgütün dünya genelinde okullar açmasında başta ABD olmak üzere İngiltere ve Almanya’nın önemli destekleri olmuştur. İngitere Lordlar Kamarasından “İngiltere’ye üstün hizmet ödülü” alan Fetullahçılar, İngiltere’nin Uzakdoğu ve Ortadoğu departmanlarıyla okullar noktasında ortak çalışmalar yürütmektedir. Avrupa genelinde açılan tüm örgüt okullarında, Türkiye Cumhuriyeti adına herhangi bir denetim ya da inceleme hakkı da bulunmamaktadır.147

Komisyonun 9 Kasım 2016 tarihli toplantısında komisyona bilgi veren Emniyet Eski Genel Müdür Yardımcısı Cevdet Saral sunumunda“Bir tespiti de şöyle ifade edeyim: 1998 senesinde, Şubat ayı içerisinde, İstanbul’da Fetullah Gülen’in dergâhında İsrail Sefarad Yahudileri Hahambaşı EliyahuBakshi-Doron’la bir görüşme düzenleniyor. O görüşmede Fetullah Gülen’in kimliği ve tanımlaması, yeri geldiğinde milliyetçi eksende durduğu, yeri geldiğinde Kemalist yapıyla ilişki kurduğu ve sufi mistik anlayışlı, ılımlı bir kimlik tarifinin akabinde okullar zincirinin üzerinden İsrail’in Orta Asya Türk devletlerine açılım politikasının nasıl yürütüleceği konuşuluyordu” ifadelerine yer vermiştir.


        1. Okuma Salonları

Örgütün yapılanmasında yer tutan ve zamanla yaygınlaştırılan mekânlardan birisi de okuma salonlarıdır. Okuma salonlarında çoğunlukla kitaplıklar da oluşturulmuştur. Zamanla bilgisayar ve internet ağı da oluşturularak çocuklar için cazip mekânlar haline getirilmiştir. Salonun oluşturulduğu çevrede öğrencilerin derslerine ücretsiz yardımcı olunacağı reklamı yapılarak velilerin ve öğrencilerin dikkati çekilmiştir. Okuma salonunda görev yapanlar ise daha çok üniversite öğrencilerinden ya da örgüt mensubu emeklilerden seçilmiştir. Buralarda derslere yardımcı olma bahanesiyle öğrencilerin durum tespitleri yapılmış ve zamanla bu çocuklar örgüte kazandırılmıştır.

        1. Polis Okulları ve Kolejleri

Örgüt, emniyet içerisindeki yapılanmaya ayrı bir önem göstermiştir. 1980’li yıllardan itibaren bazı hükümet ve bakanların da desteği ile emniyet teşkilatında ciddi bir yapılanmaya giden örgüt, gerekli olan raporları da yine devlet hastanelerinde görev yapan örgüt mensubu doktorlar eliyle gerçekleştirmiştir. Polis Kolejlerinin açılması paralel yapının emniyet yapılanmasında önemli bir yapı taşı olmuştur. Yine aynı süreçte, üniversite mezunlarının bir yıllık kademeli eğitimi sonrasında rütbeli emniyet mensubu olarak atanması FETO yapılanmasının hızlanmasına neden olmuştur. Akademide okuyan öğrenciler daha öğrencilik yıllarında örgüt elamanı olmuş ve örgüt daha sonraki süreçte ülkede meydana gelen karanlık olayları bu kişiler aracılığıyla gerçekleştirmiştir.148

Emniyetteki FETÖ yapısı örgütsel yapıyla bağı olan öğrencilere soruları vermiş, okul içerisindeki sicil ve disiplin notu değerlendirmelerini de örgüt aidiyeti üzerine şekillendirmiştir. Bu süreç sadece 1980’li ve 1990’lı yıllarda yaşanammış sonraki dönemde devam etmiştir. Nitekim Komisyona bilgi sunan Prof. Dr. Abdullah Çavuşoğlu, 13.09.2009 tarihinde yapılan PMYO Sınavı sorularının dışarıya sızması sebebiyle iptal edildiğini, sınavın 01.11.2009 tarihinde yeniden yapıldığını ve durumu Savcı Şadan Sakınan’a bildirdiğini ifade etmiştir.149

Örgüt, Emniyet içerisinde yapılanmayı hızlandırdıkça kendilerinden olmayanlara fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak baskı altına almış ve böylece okullardan ayrılmaya mecbur bırakmış, değişik iftira ve ithamlarla öğrencileri disiplin cezalarına çarptırmış ve öğrencilerin okulla ilişikleri kesilmiştir. 1992 yılından itibaren emniyetin ilgili birimleri ve istihbarat teşkilatı FETÖ örgütünün bu çalışmalarını tespit etmiş ve raporlamıştır.150 Polis okullarında okuyan ve ışık evlerine gitmeyen öğrenciler bu okullarda görevli polis ve emniyet mensuplarınca baskı altına alınmıştır. Örgüt çalışmalarını tespit eden ve konu hakkında inceleme başlatan okul yöneticilerinin bu okullardaki görevlerine bir şekilde son verilmiştir. Okul yönetimleri tamamen örgütün kontrolüne geçince de örgüt, tüm muhaliflerden acımasız bir intikam alma yoluna gitmiştir. Birçoğu fiziki veyahut psikolojik şiddete maruz kalmış, birçoğu da polis okullarından ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Okullara yeni başlayan öğrenciler, okullarda görev yapan örgüt mensubu kadronun da etkisiyle örgüte yönlendirilmekte, üst sınıflarda okuyan örgüt elemanlarınca şehri tanıtma bahanesiyle geziye çıkarılmakta ve bu süreç çoğunlukla ışık evlerinde son bulmaktaydı.151 Örgüt polis kolejleri ve akademilerinin eğitim kadrosunda da önemli bir yapılanmaya gitmiş, hatta bazı üniversitelerden örgüt mensubu öğretim görevlileri bu okullara transfer edilmiştir. Okullarda özel sınıf uygulamasına da giden örgüt, özellikle 90’lı yıllarda bazı öğrencileri özel sınıflarda toplanmakta ve bu öğrenciler daha öğrenim görürken diğer öğrencilere göre avantajlı hale getirilmişlerdir.152

Emniyet içerisindeki yapı, genişledikçe örgütsel manada yeniden düzenlenmiş, zamanla da rütbeli ve rütbesiz mensupların ayrı ayrı gruplandırıldığı bir yapıya göre şekillendirilmiştir. Teşkilatın ele geçirilmesinde rütbeli polislere ayrı bir önem gösterilmiş, bu rütbeli polisler eliyle de örgüte mensup olmayan polislerin terfisi engellenmiştir.153 80’li yıllardan itibaren devlet imkanlarıyla yurt dışına gönderilen lisansüstü öğrencilerin önemli bir kısmı da bu örgüt mensuplarından seçilmiş, belli donanımı devlet imkânlarıyla kazanan bu elamanlar sayesinde örgüt alanını genişletmiştir. Fetullahçı yapıya mensup polis koleji ve akademi mezunları 1975’ten itibaren bilinçli bir şekilde polis okullarına, eğitim, istihbarat ve bilgi-işlem birimlerinde yapılanmışlardır.154

Terörist başının talimatları doğrultusunda, Fetullahçı yapılanma polis kolejlerinde çığ gibi büyümüş ve EGM İstihbarat Daire Başkanlığının hazırladığı bir rapora göre, 1991 yılına gelindiğinde kolejde okuyan öğrenciler arasından Fetullahçıların oranı %50’nin üzerine çıkmıştır. Aynı yıl mezun olan öğrenciler arasında ise yüzde 67 olduğu tespit edilmiştir. Yine aynı dönemde üst sınıf abilerinden seçilen 34 Fetullahçı imam bulunmaktadır. Polis akademisinde de ciddi bir yapılanma görülmektedir. Özellikle polis kolejlerinden akademiye gelen öğrencilerin çok önemli bir kısmı Fetullahçı yapı ile irtibat halindedir. Akademinin birinci sınıfına kayıtlı 186 öğrencinin 148’i polis kolejinden gelen öğrencilerdir ve bunların 71’i Fetullahçı yapıdandır.155

İçişleri Bakanlığınca Komisyona sunulan 01.02.2017 tarih ve 109897 sayılı yazı ekindeki evrak arasında bulunan ve Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığınca düzenlenmiş olan 24/10/1991 tarih ve 91/316-12 sayılı yazıda; “İllegal Fetullah Hocanın Talebeleri adlı örgütün teşkilatımız bünyesinde özellikle Polis Akademisi, Polis Koleji, Polis Okulları gibi eğitim ve öğretim kurumlarında örgütlendiği, bu örgüte girmeyenlerin veya girmiş olup ayrılmak isteyenlerin tehdit edildikleri, ihbar edilmek ve disiplin cezası verilmek suretiyle meslekten ilişkilerinin kesildiği, üstlerinin hakkında suç tasnifi ve iftiraya dayalı gerçekdışı belge ve tutanak tanzim ettikleri iddia edilmektedir” ifadelerine yer verilmiştir.



        1. Askeri Okullar

Örgüt, askeri liselere 80’li yıllardan itibaren sızmaya başlamış, başarılı öğrencileri hukuk fakültelerinin yanı sıra askeri okullara yönlendirmiştir. Hangi öğrencinin ne tür bir askeri okula yerleşeceğine örgüt karar vermiş, bunun için de örgüt içerisinde sadece askeri okullara öğrenci yerleştirmekten sorumlu kurmaylar görevlendirmiştir. Askeri okullardaki yapılanmayı da polis kolejlerinde olduğu gibi, Gülen bizzat takip etmiş ve yönetmiştir. 1980 askeri darbesi sonrasında ortaya çıkan ortamı Gülen iyi değerlendirerek askeri okullara sızma planını hayata geçirmiştir. Özellikle ordunun istediği zaman darbe yapıp yönetime el koyması, Gülen’in arzularıyla tam olarak uyuşmaktadır. Askeriyeye yerleşmesi uygun görülen öğrenciler özel olarak yetiştirilmiş ve bu öğrencilerin deşifre olmamaları için hücre sisteminde yapılanmaya gidilmiştir. Hücreler en fazla birkaç kişiden oluşacak şekilde kurgulanmış, aynı sınıfta öğrenim gören öğrencilerin bile birbirlerini bilmesine fırsat tanınmamıştır.

Örgüt, askeri okullara sızmak için özel görevliler görevlendirerek binlerle ifade edilebilecek sayıda öğrenciyi gizlilik içerisinde askeri okullara hazırlamıştır. Ancak bu öğrencilerin istenen düzeyde askeri okullara yerleşmemesi, örgütün ‘toplu girişi’ temin edecek yöntemleri devreye sokmasına neden olmuştur. Askeri lise sınav sorularını çalan örgüt askeri okullara hızlı bir şekilde öğrenci yerleştirmeye başlamıştır. Örgüt yaptığı bu işlemi sağlama almak için de öncelikle TSK’da ‘personel şube’ ve ‘ölçme ve değerlendirme şubesini’ ele geçirme yoluna gitmiştir. Bu yapılanma sayesinde özellikle 1986 yılı askeri lise sınav soruları örgüt tarafından ele geçirilmiştir. Bu tarihte Kuleli Askeri Lisesine giren 450 öğrencinin yaklaşık 300’ü Fetullahçı yapıya mensuptur. Kuleliye giren öğrencilerden 300 tanesi Türkçe sorularının tamamını doğru cevaplamıştır.156 Örgütün askeri okullarda yapılanması zamanla o derece ileri gider ki bir general astsubay okulları için; “Öyle hale geldi ki, şakirt olmayanlar astsubay okullarına neredeyse alınmıyor.”157 ifadelerini kullanmıştır

Gülen, askeri okullarda öğrenim gören öğrencilerin kendilerini gizlemeleri için gerekli uyarıları yapmakta; gerektiğinde içki şişelerine meyve suyu koyarak içmelerini tavsiye etmektedir. Askeri okul öğrencilerini bire bir eğitmekte, olduklarından farklı görünmelerini tembihlemekte, gerekirse küpe takarak sınavlara gitmeleri talimatını vermektedir.158

Örgüt seçtiği öğrencileri özellikle örgüt dershanelerine ve örgüte ait resmi yurtlarda barındırmamıştır. Bu öğrenciler başka dershaneler kayıt ettirilmiş, yine o dershanelere yerleştirilen örgüt mensubu öğretmenlerce takip ve kontrolleri yapılmıştır.159 Öğrenci ile görüşmeler örgüt tarafından oluşturulan gizli ve özel mekanlarda yapılmış, öğrenci askeri okula yerleştirildikten sonra da bağlı olduğu ‘abi’ dışında kimseyle görüşmesine müsaade edilmemiştir. Örgüt abisi ile görüşmeleri ise daha çok dikkat çekmeyen kenar mahallelerde, daha önceden yüz yüze belirlenen zaman dilimleri içerisinde gerçekleşmiştir. Örgüt, bu öğrencilerle telefon benzeri iletişim araçlarıyla irtibata geçilmesine müsaade etmemiştir. Askeri öğrencilerle ilgilenen örgüt mensupları kod isimler kullanmış, yine öğrenciler de bu ‘abileri’ kod isimleriyle tanımıştır. Okul döneminde örgüt abisinin değiştirilmesi durumunda, bu değişiklik taraflara daha önceden haber verilmeden yapılmakta ve duygusal bir yaklaşımla bu kişilerin irtibatta kalması engellenmektedir.

Örgüt, silahlı kuvvetlerde zemin kazandıkça kendilerinden olmayanları sistemli bir şekilde sistemin dışına itmiştir. Askeri okullarda öğrenim gören ancak örgüte mesafeli olan çocuklar psikolojik olarak yıpratılarak, okullardan ayrılmaya mecbur edilmiştir. Örgütün tüm baskılarına direnen öğrencilere ise, ‘ayrılın, ayrılmazsan atacağız’ tehditlerinde bulunmuşlardır. Yapılan bu baskının temelinde Gülen’in talimatı yatmaktadır; ona göre askeri okullardaki tüm öğrenciler kendi örgütünün mensupları olmalıdır. Hatta örgütüne askeri okullar için;“Yüzde doksan dokuzu kabul etmem. Yüzde yüz isterim. Hepsi şakirt değilse başarılıyız demeyin. Çalışmalarınızı bu şekilde yoğunlaştırın.”160 talimatını vermiştir. Örgüt mensubu subaylar, askeri okullardan atmak istedikleri öğrencilerin disiplin notunu kırmakta, bu öğrencilere hakaret ederek pes etmeye zorlamaktadır. Hatta fiziki şiddete maruz kalan öğrenciler de bulunmaktadır. Sınav zamanları yasak olmasına rağmen geceleri bile bu öğrencilere ağır eğitimler yaptırılmıştır. Öğrenciler diğer öğrencilerden ayrı mangalara alınarak ağır eğitimlerden geçirilmiş, hatta aç ve susuz bırakılmıştır. Zamanla bitkin duruma gelen öğrenciler dayanıksızlık gerekçesiyle okuldan atılmıştır.161 Örgütün yapısını anlayıp ışık evlerine gitmeyen ve hücre abileriyle görüşmeyen tüm öğrenciler değişik ithamlarla bu okullardan atılmıştır.162 Bu sürece direnen ve okulu bitirmeye muvaffak olan öğrenciler ise, örgüt mensubu askeri doktorların raporları ile mesleğe başlamadan görevlerinden ayrılmak zorunda bırakılmıştır.163

Ankara Çatı İddianamesinde yer alan Jandarma Raporu da Fetullah Gülen grubunun, 1971 sıkıyönetim devresinden sonra faaliyetlerini orta ve yükseköğretim gençliğine kaydırarak kadro çalışmasına ağırlık verdiği, silahlı kuvvetler, polis teşkilatı, adliye, üniversiteler, din eğitimi yapan okullar ve diğer devlet dairelerinde kadrolaştığı, sekiz yıllık kesintisiz temel eğitimden Fetullah Gülen grubunun okullarının etkilenmediği, örgütün kaynağı belli olmayan yurtdışı destek ile yatırım yapıp büyüdüğü yönünde tespitlere yer vermiştir.

Ankara Çatı İddianamesinde ifadesi yer alan KADİR Kod adlı 8 sıralı gizli tanık: “Jandarma astsubay hazırlama okulunda örgütün propaganda aracı Sızıntı Dergilerinin masalar üzerinde gezdiğini, bazı öğrencilerin cemaat evlerine gittiğini yıllar sonra öğrendiğini, 1993 yılında bir astsubayın arayıp gruba katılma davetinde bulunduğunu, bazı askeri personeli tanıdığını, tanıdığı bu kişilerin cemaatten olduğunu, akademi kurmaylık sorularının çalınıp cemaat subaylarına verildiğini, cemaatten bazı kurmay subayların balyoz davasında bilirkişi seçilip görev aldığını anlatmıştır” ifadelerine yer vererek kurmaylık sorularının bile örgüt tarafından çalındığını belirtmiştir. Yine İddianamede yer alan Tanık Mehmet Ali Karcı 05.12.2014 günü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadede; jandarma astsubaylık sorularının örgüt tarafından adaylara verildiğini ve ezberletildiğini belirtmektedir.

Komisyonun 24 Kasım 2016 tarihli toplantısında Komisyona bilgi veren Jandarma İstihbarat Eski Başkanı Emekli Tümgeneral İbrahim Aydın; “…eğer birileri planlı olarak Türk ordusuna -ki netice odur, görülen bir şey- sızmayı planladı, burada örgütlenmeyi planladı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Türkiye'deki rolünü bilerek burada bir yapılanmaya gittiyse bunu muhtemelen 1984-1985’ten sonra bu yapı için ifade ediyorum -benim şahsi kanaatim bu- oradan sonradır girişler harp okuluna” ifadelerine yer vererek örgütün 1984 yılından beri askeri okullarda yapılandığını belirtmiştir.

Komisyonun 18 Ekim 2016 tarihli toplantısında Komisyona bilgi veren Genelkurmay İkinci Başkanı Ümit Dündar da; “…bu darbe girişimine katılanların tamamı eğitimi ve bu yöndeki eğitimi Türk Silahlı Kuvvetlerine katılmadan almış kişiler. Herhalde açık kaynaklardan da takip ediyorsunuz, ortaokul çağında yetişmiş, askerî liseye sokulmuş, askerî lise esnasında abileri tarafından devamlı cumartesi pazarları takip edilmiş ve yetiştirilmeye devam edilmiş, harp okuluna gelmiş bir başka abisi almış orada eğitime devam etmiş, buradan nereye tayin olduysa ve Silahlı Kuvvetlerden hangi yere tayin olduysa mutlaka orada yeni bir abiye teslim olup eğitime devam ettiği, doktrine devam ettiği bir sistem kurulmuş…” ifadelerine yer vererek örgütün askeri okullarda nasıl bir gizlilik içerisinde yapılandığını ortaya koymuştur.


      1. Finans ve İş Dünyası

Darbelerin veya darbe girişimlerinin arka planında darbeleri destekleyen grup ve oluşumlar her zaman olmuştur. Genelkurmay İstihbarat Eski Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, kendisi ile yapılan söyleşilerin ürünü olan Kozmik Oda adlı röportaj kitabında askerin tek başına darbe yapmadığını; sivil toplum kuruluşları, TÜSİAD, medya ve dış destekle birlikte darbe yaptığını dile getirmiştir. Pekin, aynı kitapta 28 Şubat'ın Demirel tarafından tasarlandığını, TÜSİAD, Aydın Doğan-Dinç Bilgin medyası ve yabancı servislerin katkısıyla askerler üzerinden uygulandığını ifade etmiştir. 164

15 Temmuz Darbe Girişimini gerçekleştiren FETÖ’nün medya, finans ve iş dünyasında çok sayıda doğrudan ya da dolaylı bağlantılı şirketleri bulunmaktaydı. FETÖ ile mücadelenin 15 Temmuz 2016 tarihi öncesinde başlamış olması, bu örgütün medya, finans ve iş dünyası tarafının 17-25 Aralık 2013 süreci öncesine göre kıyasla daha zayıf olmasını beraberinde getirmiş ve darbe girişiminin başarısız olmasını sağlayan etmenler arasında yer almıştır.

FETÖ’nün finans ve iş dünyasında boy göstermesi için iktisatta yer alan “yatay büyüme teorisi” açıklayıcı olacaktır. Yatay büyüme, bir işletmenin ürettiği mal veya hizmetin, ara mallarını veya parçalarını da üretmek üzere genişlemesidir.

Ankara Çatı İddianamesi Mali Yapılanma Bölümü'nde ifade edildiği üzere165; FETÖ örgütlenmesine eğitim sektörü ile başlamış, okullar ve yurtlar ile teşkilatlanmış, okulların sevk ve idaresi için şirketler kurmuştur. Akabinde kitap satış büroları, okullara yönelik kıyafet mağazaları, kargo şirketi kurulmuştur. Hangi alanda alıma ihtiyaç duyulmuşsa o alanda faaliyet gösteren şirketler kurularak örgüt kurumsal ve ticari yapılanmasını genişletmiştir. Örgüt mensuplarının eğitim, tekstil, basın, taşımacılık, gıda, sağlık, ticaret gibi sektörlerdeki şirketlerini finanse etmek için örgüt Asya Katılım Bankası'nı kurmuştur. 90'lı yıllarla birlikte FETÖ’nün yurtdışına eğitim sektörü ile açılması ile birlikte, sistemli ve programlı bir genişleme dönemi başlamıştır.

"FETÖ/PDY ilk etapta büyümeyi hedeflemiştir. Bu amaca yönelik olarak “himmet” adı altında toplanan paralar, örgüt mensuplarına ve örgüte ait okul, yurt, dershane, basın-yayın kuruluşları, vakıf ve kitapevleri açmak için kaynak olarak kullanılmıştır. Himmet miktarı artıp bol para girişi başladıktan sonra ise örgütün hedeflerine yönelik her türlü gider buradan karşılanmıştır." 166

FETÖ/PDY, Türkiye'deki ve yurt dışındaki eğitim faaliyetlerinin kaynak ihtiyaçlarını öne sürerek toplumun her kesiminden örgüt gücünü kullanarak “himmet” toplamış, himmet olarak topladığı para karşılığı hiçbir mal ve hizmet üretmemiş, şirketlerine ve finans kurumlarına haksız zenginleşme yoluyla ekonomik kaynak sağlamıştır.167

FETÖ’nün sistematik bir biçimde, alışveriş yapılan ve yemek yenilen mekânlardan alınan ürünlerin ve yenilen yemeklerde kullanılan malzemelerin caiz olmasına dikkat edilmesi gerektiğini belirttiği, Örgütün bu hususlarda üyelerine hassasiyet kazandırmasındaki asıl amacın, örgüt tabanının ticari bir güç ve Pazar payı olmasından maddi gelir sağlamak istemesi olduğu, kendisine hedef olarak belirlediği, maddi durumu güçlü ve zengin kişileri örgüt bünyesine katabilmek için bu şahıslarla irtibata geçilmesinden sonra örgüt tabanına örgütün bünyesine katılan veya maddi destek sağlayan firmaların ürünlerinin caiz olduğu, rakip olan firmaların ürünlerinin caiz olmadığı bilgilerinin empoze edildiği, dolayısıyla örgütün, sahip olduğu taban kitlesini bir pazar gücü olarak kullanarak maddi gelir ve bağış hedeflediği168 öğrenilmiştir.

Necip HABLEMİTOĞLU, 2002 yılında katledilmesi nedeniyle tamamlayamadığı “Köstebek” isimli araştırma kitabında Gülen hareketinin örgütlenmesini ele almış olup, HABLEMİTOĞLU’nun vefatından sonra 2003 yılında bitirilememiş haliyle yayınlanan kitapta, yapılanmanın “en az 25 milyar dolarlık bir malvarlığına sahip bulunduğu169 iddia edilmektedir. Ankara Çatı İddianamesinde ise FETÖ’nün, “Türkiye’de ve dünyada toplam 150 milyar dolar” ekonomik değeri bulunan banka, üniversiteler, okullar, yurtlar, dershaneler, medya kuruluşları, matbaalar, yayınevleri, kargo şirketleri ve diğer ticari şirketler, holdingleri bünyesinde barındıran kompleks bir yapıdan oluştuğu belirtilmiştir.

FETÖ’nün, kuruluşundan güçlenmesine kadar en büyük mali kaynağı, üyeleri ve sempatizanlarından “himmet” adı altında toplamış olduğu paralar olup, Örgütün günümüzde oldukça karmaşık hale gelmiş olan mali yapılanmasının temeli de “himmet toplantıları”dır.

Fetullahçı Terör örgütünün devletin kontrolündeki yasal mali yapıya sızma amaçları;



  1. İhracatta kolaylık ve öncelik sağlama,

  2. Kamu destek ve teşviklerini grup şirketlerine yönlendirme,

  3. Mali denetim faaliyetlerinden haberdar olma ve denetimleri yönlendirme,

  4. Kamu ihalelerini örgütle bağlantılı şirketlere verme,

  5. Bilişim altyapısı ve kurum arşivini örgütle bağlantılı şirketlerin menfaatine kullanma,

şeklinde sıralanmaktadır.

FETÖ/PDY; on binlerce sayıda kurum/kuruluşları aracılığıyla mali açıdan da ülke içerisinde paralel bir ekonomi yaratmıştır.170

FETÖ/PDY, kamu kurumlarındaki kadrolaşmasını tamamladıktan sonra elinde bulundurduğu yaptırım gücü ile Örgüte himmet vermeyi reddeden iş adamlarını olağan dışı denetimler, gerçeğe aykırı raporlar, adli veya idari soruşturmalar ile cezalandırmıştır. Örgüt; adliye ve emniyet içerisinde yer alan mensupları aracılığıyla haklarında soruşturma bulunan iş adamlarından bu soruşturmaların kapatılması vaadine karşılık himmet talep etmiştir. Gayrimeşru işlerden gelir elde eden kişiler, “himmet” adı altında adeta haraca bağlanmıştır. Birçok işadamı ticaretini sürdürebilmek için FETÖ’ye para vermesi gerektiğine inanır hale gelmiş ve himmet konusunda eli açık olan işadamları örgüt tarafından kamu ihaleleri ve diğer imtiyazlarla ödüllendirilmiştir.171

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Futbolda Şike Kumpası'na ilişkin düzenlediği İddianameye göre172; Örgütün, yasal ekonomik sisteme sokulması yönünde sıkıntı çektiği gelirler, “himmet” paraları olup örgüt bu sorunu aşmak üzere topladığı parayı, kendisine bağlılığı konusunda şüphe duymadığı ve mutemet tayin ettiği iş adamları üzerinden aşmakta, bu yolla maddi durumu yerinde olan iş adamları himmet paralarını kendilerine aitmiş gibi bankaya yatırabilmekte, daha sonra kredi borcuna karşılık ödemede kullanılarak ya da şirket kârı olarak gösterilerek sisteme sokulmaktadır.



        1. Şirketler

Genel Olarak

Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığınca Komisyona sunulan 22.12.2016 tarih ve 92283605-000-E.19334 sayılı yazıya göre, örgüte finansman sağlayan şirketler sınıflandırılmış e bu şirketlerin tespit edilen özelliklerine yer verilmiştir. Buna göre, Örgütün finans ve iş dünyasında boy gösteren şirketleri 3 başlıkta sınıflandırılabilmektedir:



Yüklə 5,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   51




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə