Soğuk savaş DÖnemi


ABD Başkanı Eisenhower’ın Türkiye’yi ziyaret etmesinin basına yansıması



Yüklə 368,7 Kb.
səhifə3/6
tarix15.03.2018
ölçüsü368,7 Kb.
#32016
1   2   3   4   5   6

ABD Başkanı Eisenhower’ın Türkiye’yi ziyaret etmesinin basına yansıması
g) Ürdün Buhranı

● Ürdün Kralı Hüseyin, Mısır ve Suriye ile birlikte Eisenhower Doktrinine ilk karşı çıkanlar arasında yer almakla beraber, bu doktrinden ilk faydalanmak isteyen kişi kendisi oldu.


● 1948–1949 Arap-İsrail savaşı sırasında Filistin'den kaçan bir milyona yakın Filistinli Arap’tan yarım milyon kadarı Ürdün'e sığınmıştı ve bunların büyük çoğunluğu hararetli Nasır taraftarı idi. Nasır'ın Filistin'i tekrar kendilerine kazandıracağına inanıyorlardı.
● Durum bu şekilde iken Ürdün'de 1956 Ekiminde yapılan seçimleri Nasırcılar kazandı ve Başbakanlığa Nabulsi geldi. Kral Hüseyin ile Başbakan Nabulsi arasında ilk günden başlayan sürtüşme, 1957 Nisanında tam bir çatışma içine girdi. Nabulsi, sol eğilimli Genelkurmay Başkanı Ali Abu Nuvar'la işbirliği yaparak Amman üzerine tank birlikleri sevk etmeye hazırlanırken, Kral tarafından Başbakanlıktan düşürüldü. Kral Hüseyin Nabulsi'yi bertaraf ederken, Amerika'nın ve Suudi Arabistan'ın da desteğini sağlamıştı.
● 13 Nisan’da krala bağlı kuvvetlerle sosyalist subaylar arasında çatışmalar başladı. Olaya Mısır ve Suriye’nin de dâhil olması Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı’nın Suriye’ye kaçması üzerine halk sokaklara döküldü ve grevler başladı.
● Gelişmeleri endişe ile takip eden Amerika bütün ağırlığını Ürdün'ün yanına koydu. Amerika, bir yandan "Ürdün’ün bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü hayati ehemmiyette telakki ettiğini" bildirirken, öte yandan da Akdeniz'deki Amerikan VI. Filosu 25 Nisanda Beyrut açıklarında demir atıyordu. İsrail’e de fırsattan yararlanmaması hususunda uyarıda bulunulmuştu.
● Irak ve Suudi Arabistan da Ürdün'ün yanında yer aldılar. Hatta Irak hükümeti yayınladığı bir bildiride, Ürdün'de krallık rejiminin yıkılması halinde, Irak'ın Ürdün'e asker sokacağını açıkladı. Arap dünyasının üç monarşisi sıkı bir dayanışma içine girmiş bulunuyordu. Bu dayanışma Amerika'nın desteği ile birleşince, Kral Hüseyin karışıkları ve ülkesine yönelen tehlikeyi bertaraf etmeye muvaffak oldu ve iç kriz de böylece kapandı. Böylece Ürdün Eisenhower Doktrini2nden yaralanan ilk ülke oldu.
h) İsrail’in Kurulması ( 1948)

● XIX. yüzyılda iyice ortaya çıkan Yahudi Devleti'nin kurulmasıyla ilgili fikirler Yahudi asıllı Macar gazeteci Teodor Herzl tarafından kurulan Dünya Siyonist Örgütü'yle iyice güçlenmişti. Bu örgüt 29 Ağustos 1897'de İsviçre'de Basel'de ilk toplantısını düzenlemiş ve bu kongrede Yahudilerin Filistin'de bir "yurt" edinmesi kararı alınmıştı. Filistin, Osmanlı Devleti toprakarı içerisinde yer almaktaydı. Bu nedenle Dünya Siyonist Örgütü Başkanı Theodor Herzi, Yahudilerin Filistin'e Osmanlı Devleti'nin dış borçlarını ödemeyi önermiş ancak istediği sonucu alamamıştı.




A. Jamez Balfour

SULTAN ABDÜLHAMİD’DEN HERZL’E TARİHİ CEVAP

Ona söyleyin (Herzl’e) bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu imparatorluğu kanlarını dökerek kazanmışlar ve yine kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır. O, bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. Türk imparatorluğu bana ait değildir, Türk milletinindir. Ben onun hiçbir parçasını vermem. Bırakalım, Yahudiler milyarlarını saklasınlar, benim imparatorluğum parçalandığı zaman onlar Filistin’i hiç karşılıksız ele geçirebilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.”


● İsrail Devleti’nin kurulmasında Balfour Deklarasyonu oldukça önemli bir paya sahiptir. Lord Arthur Balfour, 2 Kasım 1917 tarihinde uluslararası Siyonist hareketin liderlerinden olan Lord Rothschild'e bir mektup göndererek,

Filistin topraklarında bir Musevi devleti kurulması konusunda İngiliz hükümetinin destek vereceğini bildirmiştir.


Dışişleri Bakanlığı,

Yahudi Siyonist beklentilerle uyum gösteren aşağıdaki bildirinin majestelerinin hükûmeti (İngiliz hükûmeti)) tarafından bakanlar kuruluna sunulduğunu ve kabul edildiğini bildirmekten zevk duyarım. Majestelerinin hükûmeti, Filistin’de Yahudi halkı için ulusal bir yurt kurulmasının lehindedir ve bu amaca ulaşılması için gerekenleri elinden geldiğince yapacaktır. Filistin’de bulunan Yahudi olmayan toplumların medeni ve dinî haklarına yönelik hiçbir tarafgirlik ve herhangi bir ülkedeki Yahudilerin sahip olduğu haklara ve siyasi konuma halel getirilmesine meydan verilmeyeceğinin bilinmesi gerekir.”



Saygılarımla
● İngiltere, Filistin'deki durumun daha kötüye gitmesini önlemek için 1939 yılında, Filistin'e yapılacak Yahudi göçlerini çok sınırladı. Fakat bu sefer Avrupa'nın çeşitli yerlerinden Yahudiler Filistin'e kaçak olarak girmeye başladılar. Bu kaçak göçleri Haganah adlı gizli bir teşkilat organize ediyordu. Filistin'deki İngiliz kuvvetleri bu kaçak göçleri önlemeye çalışınca İngiliz askerleri ile Yahudiler arasında silahlı çatışmalar çıktı. Bu çatışmalarda Irgun adlı Yahudi tedhiş teşkilatı aktif bir rol oynamakta idi.

● II. Dünya savaşı biter bitmez ABD başkanı Truman, İngiliz hükümetine başvurarak 100.000 Musevi’nin derhal Filistin topraklarına gönderilmesini talep etti.



● İngiltere bir süre uğraştıktan sonra, Filistin'den yakasını kurtarmaya karar verdi ve 2 Nisan 1947 de meseleyi Birleşmiş Milletlere götürdü. Meseleyi ele alan Genel Kurul, iki haftalık müzakerelerden sonra, Filistin meselesine bir çözüm bulması için bir özel komisyon kurdu. Bu komisyona büyük devletler sokulmamıştı.
● B.M. Filistin Komisyonu, 16 Haziran–24 Temmuz tarihleri arasında bizatihi Filistin'de yaptığı incelemelerden sonra, Ağustos ayında raporunu yayınladı. Bu raporda Komisyon, oybirliği ile, Filistin'in bağımsızlığını teklif ediyordu. Lakin bu bağımsızlık nasıl olacaktı? Bu noktada Komisyon ikiye ayrıldı. Kanada, Çekoslovakya, Guatemala, Hollanda, Peru, İsveç ve Uruguay’ın desteklediği çoğunluk teklifine göre, Filistin Araplarla Yahudiler arasında taksim edilmeli ve iki ayrı bağımsız devlet kurulmalıydı. Kudüs şehri ise milletlerarası statüye sahip olmalıydı. Hindistan, Yugoslavya ve İran tarafından desteklenen azınlık teklifine göre de,

Filistin, Yahudi ve Arap devletlerinden meydana gelen "federal" bir devlet olmalıydı. Yahudiler çoğunluk planını, Araplar ise azınlık planını tuttular. Çünkü Araplara göre, azınlık planı veya teklifi, Filistin'in toprak bütünlüğünü korumaktaydı.


Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 27 Kasım 1947'de, Filistin Komisyonunun çoğunluk teklifini benimsedi ve 13 aleyhe ve 10 çekimsere karşı, 33 oyla Filistin’in Araplarla Yahudiler arasında taksimine karar verildi. Fakat karara göre, Filistin'de kurulacak Yahudi ve Arap devletleri arasında bir ekonomik birlik kurulacak ve Kutsal Kudüs şehri de milletlerarası statüye sahip olacaktı.
● Genel Kurulunun taksim kararı bütün Arap dünyasında tepki ile karşılandı. Arap ülkeleri 17 Aralık 1947 de Kahire'de yaptıkları toplantıda, Filistin'in taksimi kararını önlemek için savaşa gitme kararı aldılar.

● B.M. kararı üzerine İngiltere yaptığı bir açıklamada, 15 Mayıs 1948'den itibaren Filistin'deki bütün kuvvetlerini çekeceğini ilan etti ve Nisan 1948'den itibaren kuvvetlerini çekmeye başladı. Bu çekme işinin tamamlanmasından bir gün önce de, David Ben Gurion başkanlığında 14 Mayıs 1948 günü Tel-Aviv'de toplanan Yahudi Milli Konseyi, İsrail Devleti'nin kuruluşunu ilan etti.


● İsrail Devleti kurulur kurulmaz, Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları 15 Mayıstan itibaren İsrail’in üzerine yürümeye başladılar. Birinci Arap-İsrail savaşı başlamıştı. İşin ilginç tarafı, Amerika yeni İsrail devletini 14 Mayıs günü tanıdığı halde, Sovyet Rusya Arap-İsrail savaşının çıkmasından iki gün sonra tanıdı. Yani Sovyetler açıkça Araplara karşı cephe almıştı.




İsrail Haritası
1948–49 Arap-İsrail Savaşı bir yıl kadar sürdü. İsrail‘in ancak 75.000 kişilik muntazam bir ordusu olmasına ve beş Arap devletinin saldırısına uğramasına rağmen, Araplar her yerde ağır yenilgiye uğradılar. İçlerinde en iyi savaşanı Ürdün ordusu oldu.
● Savaş çıktığı andan itibaren Birleşmiş Milletler de bir ateşkes sağlamak için taraflar arasında aracılık çabalarına girişti. Bu çabalara, Arapların beceriksizliği ve yenilgileri de eklenince Arap ülkeleri için İsrail ile ateşkes imzalamaktan başka çare kalmadı. İsrail-Mısır ateşkes anlaşması 24 Şubat 1949 da Rodos'ta, İsrail- Lübnan ateşkes anlaşması 23 Mart 1949 da Ras-en Nakura'da, İsrail-Ürdün ateşkesi 3 Nisan 1949 da Rodos'ta ve İsrail-Suriye ateşkesi de 20 Temmuz 1949 da Manahayim'de imzalandı. Irak’ın İsrail ile sınırı olmadığı için herhangi bir ateşkes anlaşması imzalaması da söz konuşulmadı.

● İsrail Araplarla yaptığı muharebelerde çok başarılı olduğu için, ateşkes anlaşmalarının çizdiği fiili sınırlar içindeki İsrail toprakları, Birleşmiş Milletlerin taksim kararında kendisine verilenden çok genişti. İsrail Filistin topraklarının hemen hemen dörtte üçünü ele geçirdi. Keza, taksim kararına göre, Kudüs şehri milletlerarası statüye sahip olacağı halde, savaşın sonunda yarısı İsrail’in eline geçti, yarısı da Ürdün'de kaldı. 1967 savaşında İsrail Kudüs'ün diğer yarısını da ele geçirecektir.


Arap-İsrail Savaşı’nın Sonuçları 1948–1949

● Savaş Filistin'de yaşayan bir milyon kadar arabı yerinden yurdundan etmiş ve bir Mülteciler Meselesi ortaya çıkmıştır.


● Arap ülkeleri içinde en kuvvetli orduya sahip olduğu sanılan Mısırın, savaşta en ağır yenilgiye uğrayanlardan olması, Mısır'da monarşinin, yani Kral Faruk rejiminin devrilmesine ortam hazırlamıştır.


● Küçük bir İsrail ordusu karşısında beş Arap devletinin askeri gücünün yenik duruma düşmesi, Arap dünyasında "milliyetçilik" duygusunu güçlendirmiş ve bir Arap Milliyetçiliği hareketi ivme kazanmıştır.
● Savaşın sonunda barış antlaşması yapılmaması ilerde Arap - İsrail Savaşlarının tekrar çıkmasına ortam hazırlamıştır.
Amerika, İngiltere ve Fransa, 25 Mayıs 1950 de bir Deklarasyon yayınlayarak, Arap ülkelerine ve İsrail’e, ancak bunların iç güvenliklerinin gerektireceği kadar silah satacaklarını ve bunu da, bu silahların başka bir devlete karşı kullanılmaması şartı ile yapacaklarını bildirdiler. Kısacası, Batılılar Orta Doğuya bir silah ambargosu tatbik etmişlerdir.

D) UZAKDOĞUDAKİ GELİŞMELER


● Avrupa'da NATO'nun ve dolayısıyla Doğu ve Batı blokları arasında dengenin kurulması üzerine, bu iki blok arasındaki çatışmalar ve soğuk savaş gelişmeleri, Avrupa'dan Uzak Doğuya kaymıştır.
● Bu bölgede oldukça etkin konumda olan SSCB ve Çin’i rahatsız eden iki konu vardı. Bunlardan biri, Amerika'nın güney Kore'de bulunması diğeri de Fransa'nın da hala güney-doğu Asya'da, yani Hindiçin'inde bulunması ve Amerika'nın da Fransa'yı desteklemesiydi. Bunun içindir ki, 1950–1954 arasında Uzak Doğu çatışmalarının iki temel gelişmesi Kore Savaşı ile Hindiçini Savaşı olmuştur.
a) Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kuruluşu

● Eylül 1949'da Mao'nun yönetimi ele geçirmesi ile Çin'de komünist yönetim iş başına geldi. Çin'in dış siyasetini ve uluslararası politikayı etkileyen bu durumu fırsat bilen SSCB, Çin'i hemen tanıyarak otuz yıllık dostluk ve ittifak antlaşması imzaladı. Böylece Doğu Bloku önemli bir müttefike kavuştu.


● Çin, ideolojisine uygun dış politika izleyerek ABD'ye karşı Kore Savaşı'na girdi. 1956 Süveyş Krizinde Batılı devletlere karşı Mısır'ı destekledi. Ancak daha önce değinildiği üzere 1960'lardan itibaren SSCB ile ilişkiler bozulmaya ABD ile ilişkiler normalleşmeye başladı. Bu dönemde Çin'le Hindistan arasında sorunlar başladı.

● Çin'in giderek güçlenmesi, Çin'in Hindistan sınır bölgesindeki Nepal, Bhutan ve Tibet'te ideolojisini yaymak istemesi ve Hindistan - Pakistan arasındaki sorunlarda Pakistan'ı desteklemesi Hindistan'ın Çin'e karşı cephe almasına yol açtı.
● Çin, Malaya'da İngilizler ve Çin Hindi'nde (Vietnam, Laous, Tayland, Kamboçya) Fransızlarla mücadele eden devrimci gruplara ve Vietnam Savaşı'nda ABD'ye karşı komünist Kuzey Vietnamlılara destek oldu. 1972'de BM'ye tekrar üye olarak uluslararası alanda Batılı devletlerle ilişkilerini güçlendirmeye başladı.
b) Kore Savaşı

● 1945 Mayısında Amerika ile Sovyet Rusya arasında yapılan bir anlaşmaya göre, savaş bittikten sonra Kore, Birleşik Amerika, Sovyet Rusya, İngiltere ve Çin'in ortak vesayeti altına konacaktı.


● 1945 Temmuzundaki Potsdam Konferansında da Sovyet Rusya Uzak Doğu savaşına katılmaya karar verince, askeri harekât bakımından Kore toprakları 38'inci enlem çizgisi ile ikiye ayrıldı ve bu çizginin kuzeyi Sovyet, güneyi de Amerikan askeri harekât sahası olarak kabul edildi.
● Fakat Sovyetler hemen Japonya’ya savaş ilan edip Uzak Doğu savaşına girmediler. Lakin ne zaman Amerika Hiroshima ve Nagasaki'ye atom bombalarını attı, o zaman Sovyetler hemen Japonya’ya savaş ilan edip, askerlerini Kuzey Kore'ye soktular ve 38'inci enlem çizgisine kadar ilerlediler. Böylece Kore, savaşın sonunda, kuzeyi Sovyet, güneyi Amerikan işgali altında olmak üzere fiilen ikiye bölünmüş oluyordu.
● Amerikan-Sovyet müzakereleri, öte yandan Birleşmiş Milletlerin çabaları, iki Kore'nin birleşmesini sağlayamadı.
● Bunun üzerine Amerika, 10 Mayıs 1948 de güney Kore'de seçimler düzenledi ve bunun neticesinde de Syngman Rhee'nin başkanlığında Güney Kore Cumhuriyeti kuruldu.

● Sovyetler de Kuzey Kore'de 1948 Ağustosunda kendilerine göre bir seçim düzenlediler ve onlar da kuzeyde, 9 Eylül 1948 de Kore Halk Cumhuriyeti'ni kurdular.


● Kore Asya’nın stratejik bir bölgesiydi. Asya’ya ayak basmak için gayet avantajlı bir tramplen durumundaydı. Güney Kore'de ve Japonya'da Amerikan Kuvvetlerinin bulunduğu göz önüne alınınca, Amerika'nın stratejik bakımdan kuvvetli bir durumda olduğu açıktı. Sovyetler, komünistler Çin'de duruma hâkim oluncaya kadar bu duruma tahammül gösterdiler. Fakat Çin 1949 sonunda komünist rejimin idaresi altına girince, Sovyetlerin Asya’daki kuvvet pozisyonları iyice güçlenmiş oluyordu.

Bunun üzerine SSCB Amerika’yı Asya kıtasından atmak için Moskova'nın talimatı ile Kuzey Kore kuvvetleri 25 Haziran 1950 sabahından itibaren Güney Kore'ye karşı saldırıya geçti. Saldırının bütün sınır boyunca yapılması her şeyin önceden planlandığını gösteriyordu.



  • Kore Türk Tugayı, Tuğgeneral Tahsin Yazıcı komutasında, 12 Ekim 1950'de Kore'ye gitmiş ve savaşta kendisine verilen görevleri üstün başarı ile yerine getirmiştir.



Böylece Türkiye Devleti fiilen Kore Savaşına katılmıştır. (Türk askeri Kunuri denilen yerde büyük başarı kazanmıştır.)
● Amerika Birleşmiş Milletleri derhal harekete geçti. Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Antlaşması hükümleri gereğince, Güney Kore'nin yardımına gönderilmek üzere, çeşitli milletlerin askerlerinden meydana gelen, fakat esas yükü Amerika'nın sırtlandığı bir Birleşmiş Milletler Kuvveti teşkil etti. Bu kuvvetin komutanlığına Amerikalı General Mc Arthur getirildi.
● 1950 Haziranında başlayan Kore savaşı, 1953 Temmuzunda Panmunjom Mütarekesinin imzası ile neticelenmiştir. Bu mütarekeyle Kuzey ve Güney Kore arasındaki sınır yine 38'inci enlemdi.





  • ABD strateji uzmanlar› Avrupa'da bir savaş çıkacak olursa, Sovyet Rusya'ya yak›n üslere gerek olduğunu, bunun için de Türkiye'nin NATO'ya alınması gerekliliğini ifade etmişlerdir.

  • Sonuçta 1951 yılında Kanada'nın başkenti Ottowa'da toplanan NATO Bakanlar Konseyi oy birliği ile Türkiye'nin NATO'ya alınmasına karar verdi.

● Bu üç yıllık süre içinde taraflardan hiç biri kesin bir üstünlük gösterip zafere gidememiştir. Çünkü1950 Ekiminden itibaren Komünist Çin, gönüllü adı altında gönderdiği silahlı kuvvetleri ile Kore Savaşına dâhil olmuştur. Bununla beraber, ne Sovyet Rusya ne Çin ne de Amerika, bu savaşı Kore'nin sınırlarının dışına taşırmamaya dikkat etmişlerdir. Zira yanlış bir hareket dünya savaşına yol açabilirdi.




c) SEATO (8 Eylül 1954)

(Güneydoğu Asya Antlaşma Teşkilatı)

● Vietnam Savaşı Amerika’yı, Kore Savaşından sonra almaya başladığı savunma tedbirlerini daha da kuvvetlendirmeye sevk etti. Bu savaş, güneydoğu Asya'nın karşı karşıya bulunduğu tehlikeyi açıkça gösterdiği gibi, bölgenin stratejik ehemmiyetini de arttırmıştı. Bu bölge komünizmin kontrolü altına düştüğü takdirde, Sovyet Rusya ve Çin Singapore ve Malacca Boğazına da hâkim duruma geçerlerdi ki, bu da Pasifik Okyanusu’nun savunması açısından büyük mahzurlar ortaya çıkarırdı.

● Amerika'nın bu bölgeyi korumak istikametinde attığı ilk adım, şimdi tam bağımsızlıklarını kazanmış bulunan Tayland, Laos, Kamboçya ve Güney Vietnam'a askeri ve ekonomik yardımlarını arttırmak oldu.
● İkinci adım, SEATO veya Manilla Paktı denen Güney- Doğu Asya Antlaşma Teşkilatı (South East Asia Treaty Organization)nın kurulmasıdır.
● Bu kollektif savunma sistemi, Eylül 1954 de, Amerika İngiltere ve Fransa ile Uzak Doğu ülkelerinden Yeni Zelanda, Avustralya, Filipinler, Tayland ile Pakistan'ın katılması ile kurulmuştur.
● SEATO'nun imzası ile Amerika Sovyet Rusya ve müttefiki Çin etrafında, Avrupa'nın Atlantik kıyılarından Pasifiğe kadar uzanan bir ittifaklar çemberi meydana getirmiş oluyordu.
● Bu arada Amerika Komünizm’i benimseyen Çin’e karşı 2 Aralık 1955 de Milliyetçi Çin (Formosa) hükümeti ile de bir ittifak imzaladı. SEATO antlaşması gibi, bu ittifakın da süresi yoktu.

E) SÖMÜRGECİLİĞİN SONA ERMESİ



A) ASYA

I. Hindistan

● 18 yüzyılın ikinci yarısından itibaren İngiliz sömürgesi olan Hindistan'da Mahatma Gandi liderliğindeki bağımsızlık mücadelesi 1917'de başladı. Gandi gibi Batıda okumuş aydınlar tarafından yönlendirilen mücadele İngilizlerin bazı bölgelere kısmi özerklik vermesine rağmen devam etti. 1935'te yeni bir anayasa hazırlandı. Bu anayasa ile eyaletlerde bütün yönetim yetkileri Hintli yöneticilere bırakıldı. 30 milyon kadar Hintliye seçme hakkı tanındı.


● Gandi, Hindistan Ulusal Kongresi'nin liderliğini üstlenerek ülke çapında yoksulluğun azaltılması, kadınların serbestîsi, farklı din ve etnik gruplar arasında kardeşlik, kast ve dokunulmazlık ayrımcılığına son, ülkenin ekonomik yeterliliğine kavuşması ve en önemlisi olan Swaraj yani Hindistan'ın yabancı hâkimiyetinden kurtulması konularında ülke çapında kampanyalar yürüttü.
● Gandi, Hindistan'da alınan Britanya tuz vergisine karşı 1930'da yaptığı 400 kilometrelik Gandi Tuz Yürüyüşü ile ülkesinin Britanya'ya karşı başkaldırmasına öncülük etti. 1942'de Britanyalılara açık çağrıda bulunarak Hindistan'ı terk etmelerini istedi.
● 1945 yılında II. Dünya Savaşı'ndan oldukça yıpranmış şekilde çıkan İngilizler, yeni bir anayasa hazırlanmasına karar vererek, kurucu meclis ve geçici bir hükûmeti kurulmasını kabul etti.
● 1946'da Hint Yarımadası'nda Hindistan ve Pakistan adlarında iki bağımsız "dominyon" kurulması kararlaştırıldı. 15 Ağustos 1947'de İngiltere'nin Hindistan'dan çekilmesi ile Hindistan, bağımsızlığını kazandı ve İngiliz Uluslar Topluluğunun bir üyesi oldu.
● Hindistan bağımsızlığını kazandıktan sonra Doğu ve Batı bloklarına katılmayarak Bağlantısızlar Blokuna dahil oldu. Keşmir Meselesinde çatışma yaşadığı Pakistan'ın Çin tarafından desteklenmesi üzerine SSCB ile ilişkilerini güçlendirdi. Soğuk Savaş'ın ardından ABD'ye yakınlaştı.
● Bugün kalabalık nüfusu ve askerî gücüyle önemli bir ülke hâline gelen Hindistan, buna rağmen kişi başına düşen millî gelir açısından hızlı bir büyüme gösterememiştir. Ülkede toplumsal, dinî, bölgesel nitelikli çatışmalar hâlâ devam etmektedir. Hindistan, yaşadığı sorunlara rağmen günümüze kadar demokratik hükûmeti şeklini korumuştur.

II. Pakistan

● Hindistan'ın bağımsızlık mücadele sırasında Hindistan Müslümanları da Hintlilerden ayrı bir yönetim kurma düşüncesini dile getirerek 23

Mart 1940'ta Lahor'da "Müslümanlar Birliği Cemiyeti Kongresini" topladı. Kongrede Hindistan’dan ayrı bir Pakistan devletinin kurulması kararlaştırıldı. Bu hareketin liderliğini Muhammed Ali Cinnah üstlendi.

● 14 Ağustos 1947'de İngiliz askerlerinin Hindistan'ın kuzeyinden çekilmesi ile Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgeler -İngiliz Uluslar Topluluğu (Commonwealth) içinde ve dominyon statüsünde- Pakistan adı ile kuruldu.


● Ancak bu devlet, Kuzey Hindistan'ın doğu ve batısında birbirinden çok uzakta iki bölümün birleşmesinden meydana geliyordu.

1971 yılında çıkan iç savaşın sonunda Doğu Pakistan Bangladeş adıyla yeni bir devlet hâline geldi.


● Hindistan ve Pakistan'daki bağımsızlık mücadelesi bölge ülkeleri üzerinde etkisini göstermiş; Seylan, Birmanya ve Malezya İngiltere'den; Endonezya Hollanda'dan; Vietnam, Laos ve Kamboçya, Fransa'dan bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
● II. Dünya Savaşı sırasında ABD ve İngiltere tarafından yayınlanan Atlantik

Sözleşmesi'nde Afrika'daki sömürgeciliğin son bulduğu ortaya konulmuş, İtalya'nın Libya ve Etiyopya'dan çıkarılmasıyla bu fikir hayata geçirilmeye başlamıştı.





Mahatma Gandi (1869 – 1948)
Hindistan Bağımsızlık Hareketi'nin siyasi ve ruhsal lideri Gandhi 2 Ekim 1869 günü Porbandar'da dünyaya gelmiştir. Gandi, Hindistan ve dünyada, yüce ruh anlamına gelen mahatma ve baba adlarıyla anılır. Hindistan'da resmî olarak "ulus'un Babası" ilan edilmiştir ve doğum günü olan 2 Ekim "Gandhi Jayanti" adıyla millî tatil olarak kutlanır. Birleşmiş Milletler de 2007'de 2 Ekim gününü "Dünya şiddete Hayır Günü" ilan etmiştir. Gandhi, Ahmedabad Üniversitesinde okudu. Londra'da hukuk öğrenimi yaptı, sonra avukatlığa başladı. 1893'ten 1914'e kadar Güney Afrika'da oturdu ve bu ülkede yaşayan 150.000 Hintlinin haklarını savundu. Afrika'dan Hindistan'a döndükten sonra, halkı, baskıcı vergilendirme politikasına ve yaygın ayrımcılığa karşı protesto etmeleri için örgütledi. Hindistan Ulusal Kongresinin liderliğini üstlenerek ülke çapında yoksulluğun azaltılması, kadın hakları, farklı dinî ve etnik gruplar arasında kardeşlik, kast ve dokunulmazlık ayrımcılığına son verilmesi, ülkenin ekonomik yeterliliğine kavuşması ve en önemlisi Hindistan'ın yabancı hâkimiyetinden kurtulması konularında ülke çapında kampanyalar yürüttü. Gandhi, 30 Ocak 1948'de Brahman tarafından öldürüldü.

.



Muhammed Ali Cinnah 1876–1948

● II. Dünya Savaşı'nın sona erdiği 1945'te Afrika'da ancak Fas, Mısır, Liberya ve Britanya Uluslar Topluluğuna bağlı olan Güney Afrika bağımsızlığa sahipti. Ancak II. Dünya Savaşı'ndan Afrika'yı sömürgeleştiren Avrupa devletlerinin oldukça yıpranmış şekilde çıkması, milliyetçiliğin yayılması ve Afrika devletlerinin ekonomik yönden güçlenmeye başlaması gibi gelişmelerin etkisiyle kıtadaki sömürgecilik giderek zayıfladı.


● Gana (1957), Nijerya ve Sierra Lione (1960), Gambiya (1965) Kenya (1963), Tanganika ve Uganda İngiltere'ye karşı bağımsızlığını kazandı. Cezayir (1962), Tunus ve Fas (1956) ise Fransa'ya karşı bağımsızlığını kazanmıştı. Bugün dünyanın en borçlu kıtası olan Afrika'da dünyanın en fakir ülkeleri yer almaktadır. Dış ülkelerden gönderilen yardımların çoğu verimli kullanılmamıştır.
● Ülkelerin dış ticaret hacmi son derece zayıftır. İnsan ve hayvan hastalıklarındaki artış, kötü yönetim, tarım arazilerinin azalması gibi sebepler üretilen gıda miktarının düşmesine neden olmaktadır. Sağlık sorunları, altyapı ve finansman eksikliği yüzünden en üst noktaya ulaşmıştır. 1970'ten beri Afrika'nın dünya pazarındaki payı yarıya inerken dış borcu 20 kattan fazla artmıştır.
● Kıtada kara ve demir yolları şehir ve kasabaların altyapıları son derece yetersizdir. Tüm bu olumsuzlukların yanında Batı kültürünün etkisi ve Batı'nın siyasi, iktisadi müdahaleleri Afrika'daki geri kalmışlığın sebepleri arasındadır.


Yüklə 368,7 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə