da ortadaki merdiven boşluğu doğrudan, derin bir etki
yaratır. Gotik katedrallerin mimarlarından çağdaş iş
merkezlerinin mimarlarına kadar tüm planlamacılar hayranlık
yaratmanın anahtarının gereksiz, özellikle yukarı doğru
gereksiz alan bırakmak olduğunu kavramıştır. Kendi "gök
kubbesine" sahip her bina Tanrı eliyle yaratılmış hissi
uyandırır. Dinsel atmosferi zenginleştirmek için arka planda
org kadar teskin edici flüt müziği kullanılabilir. Ve pek çok
diğer inanan, bireye teminat sağlar: Bir faaliyetin en ikna edici
tarafı herkesin yapmasıdır ve bu yerde herkes alışveriş
yapmaktadır. Kişinin kendi gibilerle birlikteliği muazzam
rahatlatıcıdır ama tıpkı kilisedeki gibi işe dalma şartı söz
konusu değildir. Esas devreye sokucu unsurlar vitrinlerdeki
ayrıcalık, daha yüksek statü ve cinsel çekicilik vaat eden
ikonalardır. Bu maddiyatçı nesneler dinsel duyguları bile
zenginleştirebilirler. Beyin taramalarında yüksek kaliteli pahalı
markaların dinsel imgelere eşit sinirsel tepkiler doğurduğu
görülmüştür. Şok edici ve acıklı gelebilir ama bir iPod,
Rahibe Teresa'yla aynı etkiyi yaratmaktadır.
[13]
Ayrıca bu
maddiyatçı ikonaları sergileyen vitrinler yerden tavana
uzanmak suretiyle parıltılı dükkân içlerini sergilerler; geniş ve
kapısız girişler içgüdüsel bilinmeyen bir kapalı alana girme
korkusunun aşılmasına yararlar. İçerideki teşvik edici,
dostane gülümsemeleriyle göz teması yakalamaya çalışan
genç, çekici tezgâhtarlar, müşteride gençlik ve çekicilik
yanılsaması yaratırlar. Gürültülü müzik, karşılıklı çekimin
doğabileceği bar veya gece kulübü havasını sağlar. Ama
koyu rekabetin yaşandığı bar ve kulüplerin aksine, bu
mekânda reddedilme olasılığı yoktur. Para harcamak
orgazmların en kolay ulaşılanıdır. Cüzdanı açıp parıltılı kredi
kartını çıkarmak yeterlidir.
Kısacası reklam, idi geleneksel yolla, etkileyerek,
pohpohlayarak ve uyararak tavlamaktadır.
REKLAM: Şu Cennet'e yükselen yüceliğe bir bak.
İD: OF!
REKLAM: Bir de şu parıltılı ödüllere bak.
İD: İSTİYORUM!
REKLAM: Hepsi senin için.
İD: BENİM!
REKLAM: Eşsizsin sen.
İD: Işıklar! Kameralar! Manşetlere koyun beni!
REKLAM: Başkalarına aldırmana da gerek yok;
çocuk kalabilirsin ömrünce.
İD: (dudak bükerek) Hep çocuk kalmayayım mı
yani?
REKLAM: Ebediyen çocuk kal, dedim.
İD: YAŞASIN!
REKLAM: Ne arzuların azalsın ne de iştahın
kapansın.
İD: DAHA! DAHA!
Reklam memnuniyetle gülümser. Reklamlar tarihte hiç bu
denli kalabalık olmamışlardı. Bugün ortalama bir Amerikalı
günde 3000'den fazla reklama maruz kalıyor.
[14]
Reklamlar
tarihte hiç bu denli kapsayıcı olmamışlardı. Cizvitlerin "erken
kap, hep senin olsun" şiarını belleyen reklamlar çocukluğu
çoktan ele geçirdi ve yakında marka sadakatini anne
karnında yaratmanın yollarını aramaya başlayacaklar. Ve
reklamlar tarihte hiç bu denli kurnaz olmamıştı. Belgesel mi
bu? Hayır, reklam. Haber programı mı? Hayır, reklam.
Meşhur Londra statlarından biri mi? Hayır, markasını
geliştirme peşindeki petrol zengini bir Ortadoğu ülkesi...
Sinema pisuarı mı? Öyle ama rahatladığınız sırada kafanızı
kaldırdığınızda tavanda, üstünde "Örümcek Adam 3... Çok
Yakında" yazan kırmızı plastik bir pisuar görüyorsunuz.
Tavana bakmak da artık güvenli değil yani. Ama en azından
gökyüzü hâlâ bizim... Ah, işte minik bir uçak. Birisi
sonsuzluğa kaçışı bulmuş... Ama hayır, bu sadece bir reklam
flaması taşıyor. Ee, en azından doğa var, canım. Ama hayır...
Pek girişimci bir Hollanda oteller zinciri koyuncukların üstüne
reklamlarını yapıştırmış bile!
Reklamlar tarihte hiç bu denli sinsice saldırgan olmamıştı.
"Hedef kitle pazarlaması", "tuzak pazarlama", "gerilla
pazarlama", "viral pazarlama" gibi türleri var. Reklamlar
biyolojik savaştan çekinmiyor. En sinsisiyse, beyne sızmak,
savunma mekanizmalarını incelemek ve bunları aşmanın
yollarını bulmakla meşgul olan "nöro-pazarlama."
Reklamlar tarihte hiç bu denli eğlendirici olmamıştı. Kızımla
yaşadığımız en şiddetli tartışmalardan birisi, reklamlarda
televizyonun sesini kapatma alışkanlığım yüzünden çıkmıştı.
Karşı çıktığında reklamların istemediğimiz şeyleri istetmeye
uğraşmasına dair standart nutkumu çekmiştim. Öfkeyle bunu
elbette anladığını ve bu tür ikna yöntemlerini yutmadığını ama
reklamları izlemek istediğini çünkü reklamların arkadaşları
arasında televizyon programları gibi eğlence araçları olarak
tartışıldığını söylemişti. Ancak bir çatlak onu bundan mahrum
etmeye kalkabilirdi.
Bir süre sonra eğlenceyle eş tutulmayı yeterli bulmayan
reklamlar, filmlere ve televizyon programlarına "sanal
reklamlarla" sızarak buraları ele geçirmeye başladılar ve tersi
olacağına, gittikçe ürünler öyküleri belirlemeye başladı.
Araştırmalar, beynin direncini kurnazca kırması nedeniyle
ürünün öykünün bütünleşik parçası kılınmasının doğrudan
reklamdan daha fazla etki yarattığını ortaya çıkardı.
[15]
Bu
yaklaşım sözde eğlencenin artık sadece reklam amacıyla
üretildiği "İçerik pazarlama" ile zirve noktasına ulaşmıştır.
Ve reklamlar artık pasif izlenirlikten de memnun değiller.
Artık kişiler reklamların şifrelerini çözmüyor, reklamlar
kişilerin şifrelerini çözüyor. En son dijital reklam panolarında
kimin baktığını saptayıp uygun reklamın gösterilmesini
sağlayan (bir delikanlı baktığında bira reklamı, orta yaşlı bir
hanım içinse bir spa merkezinde kendisini şımartacak bir
günün reklamını yapan) gizli kamera ve yazılımlar var. Bir gün
bu reklam panoları bireyleri de tanımaya başlayacak ve
reklamları kişiselleştirecekler. Beni gören bir pano, Çin şiiri
ve hard-bop caz için iki alana bir bedava diyecek. Belki o
zaman reklamı şaşırtmak için kılık değiştirmek hatta kadın
kılığına girmek bile gerekecek...
Bu tür şaşırtmalar "kültür karıştırmanın", tüketici kültürüne
sabotaj yapmaya yönelik yeni direnişin örneklerinden olabilir.
Bahsettiğim direniş bugün BADvertising Institute gibi web
siteleriyle tüketicilik-karşıtı makaleler ve uyduruk reklamlar
(mesela Absolut Zırva adlı bir votka) yayınlayıp Bugün
Hiçbir Şey Almayın veya Televizyon İzlemeyin türü
Dostları ilə paylaş: |