Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə124/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   120   121   122   123   124   125   126   127   ...   135

Aristoteles’in   hareket   teorisi   tutarlı   bir   teoridir   ve   büyük   ölçüde
doğrulanmıştır. Fizik (elektrik -krş. J.L.  Heilbron,  
Electricity in the 17th
and   18th   Centuries
,  University   of   California   Press   1979),  fizyoloji,
biyoloji ve epidemiyolojide [salgın hastalıklarla uğraşan bilim dalı-ç.n.] ta
19.   yüzyıl   sonlarına   kadar   yeni   yeni   araştırmacıları   heyecanlandırmaya
devam   edecek   ve   günümüzde   de   anlamlı   bir   teori   olarak   yerini
koruyacaktır: 17. ve 18. yüzyılın mekanik yaklaşımları ve onların modern
versiyonları   kendi   favori   süreçleriyle,   yani   yer   değiştirmeyle   bile   başa
çıkmakta aciz kalırlar (krş. Bohm ve Prigogine’in eserleri ve elinizdeki
kitabın VIII. Bölüm’ü). Peki Galile ne yaptı? İçinde zaten eylemsizlik ya-
saları (etkide bulunan bir kuvvet olmadığı zamanki durumu tarif ederler)
ve kuvvet yasaları (kuvvetlerin hareketleri nasıl etkilediğini tarif ederler)
gibi bir ayrım da bulunduran bu karmaşık ve ayrıntılardan örülü teoriyi,
kendi doğrulanmamış eylemsizlik yasası ile değiştirdi, bunu yalnızca yer
değiştirme hareketine uyguladı ve “bir bütün olarak sistemin yanlışlanma
derecesini çok büyük oranda düşürdü”.
Ancak   gözlem   cümlelerinin   yanlışlanabilirliği   konusunda   durum
şöyledir.   Andersson’un   savunduğu   “felsefe”,   eleştirel   akılcılık   ya
bilimadamlarına rehberlik eden verimli bir bakış açısıdır ya da önümüze
çıkan   her   usûlle   bağdaştırılabilecek   bir   laf   salatası.   Popperciler   ilkinin
doğru   olduğunu   söylerler   (Neurath’ın   herhangi   bir   cümlenin   mümkün
herhangi   bir   gerekçeyle   yanlış   olduğunun   gösterilebileceği   iddiasının
reddi).   Bir   teoriyi   çürütebilecek   temel   cümlelerin   yüksek   derecede
doğrulanmış   olması   zorunluluğu   üzerinde   bu   kadar   ısrar   etmelerinin
nedeni   budur.   Galile’nin   teleskopla   yaptığı   gözlemler   yüksek   derecede
doğrulanmış   olma   talebini   karşılamıyordu:   kendi   içlerinde   çelişiktiler,
isteyen   herkes   tarafından  tekrar   edilemiyorlardı,   tekrarlamaya  kalkanlar
(Kepler)   değişik   sonuçlara   varıyorlardı   ve   teleskoptaki   “hayali
görüntüleri” hakiki görüngülerden ayıracak bir teori yoktu (Andersson’un
sözünü ettiği fiziksel optik burda bir işe yaramaz; tartışma konusu temel
cümleler   ışık   ışınlan  hakkında   değil   görsel   lekelerin   konumu,   rengi   ve
yapısı hakkındadır ve bu ikisi arasında paralellikler kuran o çok yaygın
hipotezin   kolaylıkla   yanlış   olduğu   gösterilebilir:   krş.   YK,   s.   137).   O
yüzden


Galile’nin   temel   cümleleri   fazla   doğrulanmamış   cesur   hipotezlerdir.
Andersson   bunu   kabul   eder   -doğrulayıcı   kanıtın   (ve  Lakatos’un   o
mükemmel   deyimiyle   gereken   mihenk   taşı   teorilerin)   bulunması,   der,
zaman alır. Eleştirel akılcılığın yukarda sözü edilen ilk yorumu, araştırma
sırasında bu cümlelerin hiçbir çürütme gücü olmadığını öne sürer. Eğer
buna   rağmen   birisi   kalkıp,   örneğin   Andersson   gibi,   Galile   yaptığı
gözlemlerle mevcut yaygm görüşleri çürüttü, derse, ilk yorumu bırakıp,
temel cümleleri akla gelebilecek her şekilde kullanılabilir kılan ikinci yo-
ruma   geçmiş   olur,   yani   laf   salatasına.   Bu   salata   hâlâ   eleştireldir   -ama
içeriği uçmuştur.
Geldik 
Science
 dergisinde iki yazı halinde yayımlanmış (2 Mayıs ve 10
Ekim 1980) T.A.  Whitaker’in  eleştirilerine.  Whitaker  biri tahta kalıplarla
(bunlardan YK’de bahsetmiştim) diğeri bakır klişelerle yapılan iki tip ay
resmi   olduğuna   işaret   ederek,   bakır   klişe   resimlerin   (modern   bir   bakış
açısıyla daha doğru resimlerdir bunlar) Galile’nin benim sandığımdan daha
iyi bir ay gözlemcisi olduğunu gösterdiğini söylüyor.
Her   şeyden   önce   Galile’nin   gözlem   yeteneğinden   hiç   kuşku
duymadığımı   belirtmeliyim.   “Galile   astronomi   konusunda   büyük   bir
gözlemci değildi; ya da teleskopla yaptığı birçok heyecanlı gözlem bir süre
onun ustalığını ya da eleştirel zekâsını bulanıklaştırmıştı”, diyen R. Wolf’u
şöyle cevaplıyorum (YK, s. 129),
bu iddia pekâlâ doğru da olabilir  (Galile’nin  başka yerlerde tanık ol-
duğumuz gözlem gücünü hatırlayarak daha çok bundan kuşku duyma
eğiliminde   olsam   da).   Fakat   içerik   olarak   çok   zayıf   bir   iddia   ve   be-
lirtmeliyin! ki, pek ilginç de değil . . . Ancak ortaya  yeni önerilerin
çıkmasına yol açan ve bize Galile döneminde durumun ne kadar kar-
maşık olduğunu gösteren başka hipotezler var.
Daha   sonra   bu   türde   iki   hipotezden   bahsediyorum:   biri   o   dönemin
teleskopla  
görme
  biçiminin Özelliklerinden söz eden, diğeri algıların, yani
çıplak   gözle   görünen   şeylerin   (görsel   astronomi   ve   resim,   şiir,   vb.
tarihlerinin   bir   araya   getirilmesiyle   keş-   fedilebilecek)   bir  
tarihi
  olduğu
varsayımını dikkate alan.


İkinci   olarak,   bakır   klişe   resimlere   başvurmak,   Galile’nin   (ayla
ilgili)   gözlemleri   konusunda   tüm   şüpheleri   ortadan   kaldırmaya
yetmiyor.   Galile’nin   bu   tür   resimlerden   başka   sözel   tasvirleri   de
mevcut. Örneğin, “Niçin ay büyüme  evresindeyken  batıya  bakan  dış
çevresinde,   küçülme   evresindeyken   doğuya   bakan   diğer   kavisli
kenarında ve dolunay halindeyken tüm çevresinde engebeli, pürüzlü ve
dalgalı   bir   yapı   göremiyoruz?   Niye   tam   yuvarlak   ve   dairesel   bir
görüntüsü var?”, diye sorar (krş. YK, s. 127). Kepler buna çıplak gözle
yapılabilecek   gözlemleri   temel   alarak   cevap   verir   (krş.   YK,   s.   127,
Dipnot 24): “Dolunay zamanında aya dikkatlice bakacak olursan, tam
bir yuvarlak gibi görünmediğini görürsün” ve Galile’nin sorusunu şöyle
cevaplar: “bu konu hakkında ya da dile getirdiğin sorunun ortalıktaki
yaygın   kanılarla   beslenmiş   bir   soru   olup   olmadığı   üzerinde,   ki
muhtemelen   durum   budur,   ne   kadar   dikkatlice   düşünmüş   olduğunu
bilemiyorum. Çünkü . . . ben dolunay zamanı bu dış hatlarda birtakım
engebeler olduğunu net bir şekilde ifade ettim. Konuyu bir daha incele
ve bize ayın nasıl göründüğünü anlat.”
Üçüncü   olarak,   bu   küçük   alışveriş   Galile   dönemindeki   gözlem
sorunlarını Galile’nin gözlemlerinin  
bizim
  meseleye bakışımızla uyum
içinde   olduğunu   göstererek   çözemeyeceğimizi   ortaya   koyuyor.
Galile’nin   nasıl   bir   gelişim   gösterdiğini,   “akılcı”   mı   yoksa   bilimsel
yöntemin   önemli   kurallarım   çiğneyen   birisi   mi   olduğunu   anlamak
istiyorsak,   onun   başarı   ve   iddialarını   o   vakit   henüz   bilinmeyen
gelecekteki   bir   durumla  
değil
,  
kendi
  çevresiyle   karşılaştırmak
zorundayız.   Eğer   ortaya   Galile’nin   saptadığı   görüngülerin   başka   hiç
kimse   tarafından   doğrulanmadığı   ve   o   dönemde   bir   araştırma   cihazı
olarak   teleskopa   güvenmek   için   hiçbir   gerekçe   bulunmadığı,   hattâ
tersini söyleyebilecek hem teorik hem de gözlemsel çeşitli gerekçeler
bulunduğu   çıkıyorsa;   bizim   bağımsız   bir   doğrulamadan   yoksun   ve
şaibeli   yöntemlerle   varılmış   herhangi   bir   deneysel   sonucun   peşini
bırakmamamız   nasıl   bilimsel   olmayan   bir   tutumsa,   Galile’nin   söz
konusu görüngülerin peşini bırakmaması da o kadar bilimsel olmayan
bir tutumdur -burada onun gözlemlerinin bizimkilere ne kadar yakın ol-
duğunun hiçbir önemi yoktur. Çünkü burada tartıştığımız (ve YK ve
ÖBTB’de 
eleştirilen)
 anlamda bilimsel olmak demek, muh-


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   120   121   122   123   124   125   126   127   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə