Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə123/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   119   120   121   122   123   124   125   126   ...   135

razım,   yine   niyetimi   yanlış   anladıklarıdır:   “ne   olsa   uyar”   benim
savunduğum   bir   “ilke”   değil,   ilke   hastası   ama   aynı   zamanda   tarihi   de
ciddiye alan bir akılcının kabullenmek zorunda olduğu bir _ “ilke”. Ayrıca,
hattâ daha da önemlisi, “nesnel" standartların olmayışı daha az çalışılacağı
anlamına   gelmez;   bilimadamlarının   sadece   felsefeci   ve   ileri   gelen
bilimadamlan   tarafından   karakteristik   bir   şekilde   bilimsel   addedilen
bileşenleri   değil   akla   gelebilecek  
tüm
  bileşenleri   incelemek   zorunda
oldukları   anlamına   gelir.   Onun   için   burda   bilimadamlan   kalkıp,   doğru
araştırma   yöntem   ve   standartları   zaten   elimizde   olduğuna   göre   tüm   ya-
pacağımız   bunları   uygulamaktır,   diyemezler.   Çünkü   Mach,   Bolt-   zman,
Einstein ve Bohr’un savunduğu ve benim de YK’da yeniden formüle ettiğim
bilim   anlayışına   göre,   bilimadamlan   yalnızca   başka   yerlerden   aldıkları
standartlan   doğru  
uygulamaktan  
değil,  
bizzat   standartların   kendilerinden
sorumludurlar. Hatta mantıksal kurallar bile bu incelemeden muaf değildir,
araştırma koşullan bilimadamlarının ellerindeki mantığı değiştirmeye zor-
layabilir (kuantum teorisinde bu tür bir durum gündemdedir).
Bir   yanda   “büyük   düşünürlerdin   bir   yanda   da   editör,   para   babası   ve
bilimci kurumların saf tuttuğu iki taraf arasındaki ilişkileri değerlendirirken
bu durum akılda tutulmalıdır. Geleneksel anlayışa göre, aykırı fikirleri olan
bilimadamlarının   da   onların   destek   için   başvurduğu   kurumlann   da
paylaşıyor   olduğu   belirli   genel   düşünceler   vardır:   her   iki   kesim   de
“akılcı”dır. Finansman arayışındaki bilimadamının yapıp yapacağı tüm şey,
gidip araştırmasının, taşıdığı yenilikler yanında, bu genel düşüncelerle uyum
içinde   olduğunu   göstermektir.   Benim   savunduğum   anlayışa   göre   ise
bilimadamlan   ve   onlann   yargıçları   önce   belli   bir   ortak   zemin   tesis
etmelidirler -artık beylik sloganlara daha fazla güvenemezler (alışverişleri
“özgür”dür, “güdümlü” değil: krş. ÖBTB, s.29).
Böyle bir durumda “anarşist” bilimadamının daha fazla özgürlük talebi
anlayış gücünü belirli kurallara bağlı olmaksızın açık bir alışveriş içinde
geliştirme   talebi   olarak   da   yorumlanabilir,   herhangi   bir   sınavdan
geçmeksizin kabul görme talebi olarak da. İkinci talep, YK ve ÖBTB’nin
saptamaları   ışığında,   bilim   tarihinde   bir   zaman   saçma   olarak   görülmüş
fikirlerin bile sonuçta ilerlemeye yol


açtığına   işaret   ederek   daha   da   haklı   gösterilebilir.   Ancak   bu   argüman
yargıç, editör ya da para babalarının da aynı gerekçeleri kullanabileceğini
gözden kaçırır: onlar da mevcut statükonun da ilerlemeye yol açtığını ve
statükocuların   kullandığı   yöntemlerin   de   “ne   olsa   uyar”   kapsamına
girdiğini   öne   sürebilirler.   O   yüzden   kendini   beğenmişliği   ve   muğlak
genellemeleri   bir   yana   bırakıp   daha   öte   bir   şeyler   söyleyebilmek
gerekiyor.
Vaka incelemeleri bilimsel başkaldırıların bu adımı attığını gösteriyor.
Örneğin Galile yakınmakla yetinmez, elindeki tüm araçlarla muhaliflerini
ikna   etmeye   çalışır.   Bu   araçlar   çoğu   kez   ortalıktaki   standart   mesleki
usûllerden   farklıdır,   hattâ   sağduyu   ile   çatıştıkları   olur   -işte   Galile’nin
araştırma sürecindeki anarşik öge; fakat tüm bunların, sağduyu şartlarında
ifade   edilmesi   mümkün,   kendine   göre   birtakım   gerekçeleri   vardır   ve
zaman   zaman   da   başarılı   olmuşlardır.   Ve   unutmayalım   ki   bilimin   tam
olarak demokratikleştirilmesi kendi kendine gelin güvey olan Büyük Dü-
şünce kaşiflerinin işini epeyce zorlaştıracak ve onları bilim ve araştırma ile
onlar   kadar   ilgili   olmayan   insanları   bile   muhatap   almak   zorunda
bırakacaktır.   Bu   şartlar   altında   şu   özgürlük-aşığı   “anarşist”imiz   ne
yapacak?   Hasımları   artık   nefret   kodamanlar   değil   de  çok   sevgili   özgür
yurttaşlar olduğu zaman, ne yapacak?
E. VAKA İNCELEMELERİ
Bu   başlıkta   esas   olarak,   yaptığım   Galile   değerlendirmesine   yönelik
itirazları ele alacağım. Fakat tekrar hatırlatmak isterim ki ben Galile’nin
kullandığı   usûlleri   değil   -ki   bunlar,   yukarda   Kesim   B’de   bahsettiğimiz
gibi, bilimsel pratiğin yaratıcılığı konusunda mükemmel örneklerdir- biraz
daha   iyi   bir   tarih   bilgisiyle   işletildiğinde   bu   usûlleri   “akıldışı”   diye
reddetmek   zorunda   kalacak   felsefi   teorileri   eleştiriyorum.   Bu   teoriler
çerçevesinde   değerlendirildiğinde   Galile   hem   akıldışı   davranmış   biridir
hem de gelmiş geçmiş en büyük bilimadamı-filozoflardandır.
Gunnar Andersson’a göre Galile vakası, “haddinden fazla basit ve 
344


naif bir yanlışlamacıhk” için bir tehlike oluşturabilir -fakat gerek teorilerin
gerekse gözlemlerin yanılabilir olduğunu kabul eden bir felsefe için hiçbir
sorun yaratmaz. Yine Andersson’a göre benim 'Galile’nin varsayımlarını
yorumlayış   şeklim   Popper’in  
ad  hoc
  hipotez   tanımını   anlamadığımı   da
gösteriyormuş. 
Ad  hoc
 hipotezler, diyor Andersson, yalnızca birtakım özel
sonuçları   açıklamak   için   ortaya   atılmaz,   ayrıca   dahil   oldukları   sistemin
yanlışlanma derecesini de düşürürler.
Galile’nin   varsayımlarının   işlevi   tam   da   böyle   bir   şeydir.   Galile’nin
hareket açıklaması Kule Argümanını
1
 Kopemik’i çürüten bir örnek olmaktan
çıkarıp tersine onu doğrulayan bir örnek haline soktu ve eski Aristotelesçi
dinamiğin içeriğini daralttı (YK, s.99 vd.). Aristoteles dinamiği 
(Fizik
 i, ii.
vi ve viii. kitaplarda açıklanır) genel bir tarzda yer değiştirme, oluş, bozuluş,
niteliksel değişim (Aristoteles’in çok sık verdiği bir örnekle donanımlı, bil-
gili bir öğretmenden cahil bir öğrenciye bilgi aktarımı gibi), artış ve azalış
gibi çok çeşitli değişim biçimlerini ele alır. Şu tür teoremler kullanır: her
harekette onu önceleyen başka bir hareket vardır; en üstte kendisi hareketsiz
olan bir nedenin başlattığı sabit (açısal) hızlı bir ilk  (primary)  hareketin,
altında da ondan kollara ayrılan çeşitli hareketlerin bulunduğu bir hareket
hiyerarşisi vardır; hareket eden bir nesnenin net bir uzunluğu yoktur -bir
nesneye   net   bir   uzunluk   atfetmek   onun   hareketsiz   olduğum   varsaymak
demektir,   vb.   İlk   teorem   dünyanın   yasaya-geiir   bir   varlık   olduğu
varsayılarak   ispatlanır.   (Bu   ispat   bugün,   evrenin   doğuşuyla   ilgili   Büyük
Patlama   teorisine   ya   da  Wigner’in  dalga   paketini   indirgeme   işleminin
bilinçte   olup   biten   bir   şey   olduğu   yolundaki   düşüncesine   karşı   »hâlâ
kullanılabilir.)   Aristoteles’in   süreklilik   anlayışına   dayanan   son   teorem
kuantum   teorisinin   temel   fikirlerini   haber   verir   (ayrıntılar   için   krş.   VIII.
Bölüm).
1. Kule Argümanına göre (YK, 7. Bölüm), bir kuleden yere bırakılan taş, yerin hareketi
nedeniyle normal olarak düşmesi gereken yerden daha geride bir noktaya düşecektir. Oysa
böyle bir şey olmaz, öyleyse yer hareketsizdir. Argüman, etkileyen herhangi bir kuvvet
olmazsa bir nesnenin hareketsiz kalacağını (ha- reketsizleşeceğini) varsayar (Aristoteles’in
eylemsizlik   yasast).   Tartışmanın   yapıldığı   dönemde   varsayım   doğrulanmıştır.   Kopernik
Devrimi'nden sonra epey bir süre daha sinek yumurtaları, bakteri ve virüslerin varlığını
kanıtlamakta kullanılmıştır.


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   119   120   121   122   123   124   125   126   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə