SEVGÝ
DÜNYASI
16
eðilim saptar:
1.
Gaye olarak kurtuluþu istememe niyeti
yoktur. Ama kurtuluþa giden yol ona zor ve
aðýr gelir.
2.
Yok olmayý (helakini) istemez. Ama
yok oluþa götüren þeyleri hafife alýr.
3.
Nefis daima anlýk hazlarý ve rahatý,
gelecekteki sürekli haz ve rahata tercih
eder. "
Muhasibî nefsi, sonsuz ve hesapsýz istek-
ten kaynaklanan ihtirasýn çýkýþ yeri olarak
görür:
"Bir þeyin en kötü yönü nefistir.
Nefsin nefsi hevadýr. (Boþ istekler).
Hevanýn nefsi de þehvetlerdir."
"En büyük düþmanýn iki tarafýn arasýnda
kalan nefsindir" sözünü kulaðýna küpe
yapar.
Freud ile baþlayan "Derinlik Psikolojisi"
bu gerçeðe þöyle ýþýk tutar:
Alt ben hazza yönelir
Arzu eden ister
Üst ben deðerleri gözetir
Dur bakalým der frenler
Arada kalan ben hakem olur
Ýkisini uzlaþtýrmayý dener.
Sufi eðitiminde nefis terbiyesi konusunda
ortak bir görüþ vardýr: Nefsi açlýk, az uyu-
mak, az konuþmak ve rahattan uzak bir
yaþama ile yola getirmek... Uygulanan
eðitim metodu maddi ve bedenle ilgilidir.
Zira hazza yönelik eðilimlerin kaynaðý
bedendir.
Muhasibî bu konuda þunlarý söyler:
"Açlýk nefsi kýrar, tokluk ise taþkýnlýðýný
ayaklandýrýr. Gam ve hüzün kuvvetini açlýk-
ta bulur. Gam ve hüzünde açlýða karþý bir
kuvvet vardýr. Gam ve hüzün þehvete rað-
beti keser."
O nedenle esas olan nefsi öldürmek
deðil, onun enerjisini iyiye kanalize etmek-
tir. Muhasibî'yi dinleyelim:
"Ýnsana düþen nefsi ile mücahede (iç
savaþ) ve nefsini hevasýndan (boþ istek ve
heveslerden) alýkoymasýdýr. O (yani insan)
yaratýlýþýný deðiþtirip, melek tabiatlý olmak-
la görevli deðildir."
Ýnsanýn nefsine yenik düþmemesi için de
þunu öðütlüyor:
"Bu iki türlü olur. 1)
Ýnsanýn hevasýna ve þeytanýn çaðýrdýðý
þeylere karþý direnmesi 2) Sabýr ve taham-
mül göstermesi."
Muhasibî buna "Nefsi Tutma" diyor.
Bunun için aceleciliði býrakmalý (acele iþe
þeytan karýþýr). Bir davranýþta bulunmadan
önce sabretmeli ve enine boyuna düþün-
meli.
Nefsin Tanrý buyruklarýna karþý
gelmesi
ve dünya sevgisi ve tembelliðindendir. Ona
hâkim olmak, onu bilmekle gerçekleþir:
"Kardeþim nefisini bil. Onun durumlarýný
iyiden iyiye gözden geçir. Dikkatle gözetle,
niyetini araþtýr ve denetle. Çünkü senin
ondan baþka nefsin yoktur." Ne demiþ Hz.
Muhammed: "Nefsini bilen Rabbini bilir."
ÞEYTAN
Muhasibî'nin düþüncesinde insaný etki-
leyen kaynaklardan biri de vesvese veren
yani þeytandýr. Þeytan, insanýn doðrudan
sapmasý ve þaþmasý için bütün gücünü kul-
lanýr. Ýnsan için gerçek bir düþmandýr.
SEVGÝ DÜNYASI
17
Ýnsana etkisi nefis aracýlýðýyla, nefsi kulla-
narak olur. Bu anlamda nefis, þeytanýn
avukatlýðýný yapar.
Þeytan insanýn dýþýnda bir varlýk olup,
negativiteyi temsil etmektedir. Ve insana
yakýnlýðý, damarlarda dolaþan kan gibidir.
Þeytanýn insana etkisi, ona vesvese vermesi
ile gerçekleþir. Bunu da ya doðrudan
þaþýrtýcý ve saptýrýcý bir düþünce göndererek
ya da birini bunun için kullanarak, onun
aracýlýðýyla ayartarak yapar. Kuran bu iþ
için þeytana Kýyamet gününe deðil, Din
gününe kadar mühlet verildiðini bildirir.
Þeytanýn nefis aracýlýðýyla insana vesvese
vererek insaný etkilemesi üç yönde olur:
"
1.
Ýyi bir davranýþtan onu alýkoymak
2.
Kötü bir davranýþý ona güzel göstermek
3.
Onu gaza getirerek kötüyü ele ve dile
indirmesini saðlamak."
Ýnsan, þeytana karþý nasýl aymazlýktan
uzak, uyanýk ve tetikte olarak, onun
vesvesesinden kurtulur?
Muhasibî bunu bilgiye dayandýrarak
þöyle der:
"Þeytanýn sana olan düþman-
lýðýný tam olarak bilirsen bu bilgin seni
onunla savaþmaya götürür. Onun deliller-
ine karþý deliller bulursun. Ve ona uymakta
duyduðun hazdan daha büyüðünü onunla
savaþýp ona uymamakta bulursun."
Þu da var ki, insan mutlak surette þeytaný
kendinden uzaklaþtýrýp, yakasýný ondan kur-
taramaz. Þeytan son nefesimize dek bizi
þaþýrtýp saptýrmak için nöbettedir. Bu da
insanýn sürekli olarak ona karþý uyanýk ve
tetikte olmasýný gerektirir. Þeytandan
korunmanýn en etkili yolu, Yaradan'a
sýðýnmak, O'nun buyruklarýný gözönünde
bulundurmak ve O'nun kullarýna sevgi ile
hizmet etmek. Ýçimizde vesvese verene
boþluk býrakmamak. Gönlümüzü Yaradan
ve insan sevgisiyle doldurmak. O'nu
anmak, doðruda ve iyide olmak, vesvese
verenden gelen etkilere karþý uyanýk
olmayý saðlar.
AKIL
Genel kanýya göre baþka hiç bir düþünür
akýl üzerinde Muhasibî kadar dikkatle dur-
mamýþtýr. Ona göre akýl, doðuþtan gelen bir
kabiliyettir. Tanrýsal bir armaðandýr. Ve
bilgi akýldan doðar.
Muhasibî aklýn bizi aydýnlatan bir ýþýk
olduðunu þöyle özetler:
"Akýl, Allah'ýn bir
kabiliyet olarak içimize koyduðu bir ýþýktýr.
Gönülde bir ýþýktýr; týpký gözdeki ýþýk gibi,
o görme duyusudur. Akýl gönülde bir ýþýktýr.
Görme gücü de gözde bir ýþýktýr."
Akýl, beraberinde özgürlük ve sorumlu-
luðu getirir. Ve bize görev yükler:
"Ýnsan
varlýðý bir birleþimdir. Bu bütün içinde akýl
da bir unsurdur. Ve aklýn bu bileþim içinde-
ki varlýðý, insanýn Tanrý tarafýndan bir
vazifeler varlýðý ve bu vazifelerinden
sorumlu olmasýný istemesindendir."
Muhasibî aklýn teorik tarafýna "anlayýþ
kabiliyeti" der. Çünkü anlamak ve dile
getirmek (beyan) akýldan meydana gelir.
Akýl, algýlarý anlamlý bir yapý halinde
kavramlaþtýrarak anlaþýlýr hale getirir. Aklýn
varlýðýna iki kanýt vardýr. Muhasibî'ye göre:
"Aklýn varlýðýna kanýt ikidir. a) Tabiat b)
Tanrýsal bildiriler. Doðadaki düzenin ve
yasalarýn, Tanrýsal bildirilerin her ikisinin
akla uygun upuygun oluþu aklýn varlýðýna
ve Tanrýsallýðýna iki kanýttýr. Aklýn delile ve