Niyazi berkes’ten karl r. Popper’e entelektüel etiK ÜzeriNE


E- GRAMSCİ: GELENEKSEL ENTELEKTÜELLER – ORGANİK ENTELLEKTÜELLER



Yüklə 60,93 Kb.
səhifə2/3
tarix22.07.2018
ölçüsü60,93 Kb.
#58354
1   2   3

E- GRAMSCİ: GELENEKSEL ENTELEKTÜELLER – ORGANİK ENTELLEKTÜELLER:

Gramsci, “intelect” kullanmak anlamında, “herkes entelektüeldir ama toplum içinde herkes entelektüel fonksiyonu görmez” der!43 Ama önce, entelektüel tanımını ikiye ayırır:



  1. Kendilerini ayrı ve bağımsız bir sınıf sanan, “fil dişi” kulelerinde oturup, hayatın dışında deyim yerinde ise ahkâm kesen Geleneksel Entelektüeller, ki son tahlilde bunlar egemen sınıfların hizmetindedirler.

  2. Günlük hayatta, her gün yaşamın içinde halk kitleleri ile organik bağlar oluşturmuş bulunan Organik Entelektüeller ki onun adını andığı kontra hegomonyayı oluşturacak olan, bunlardır.

Konunun ayrıntılarına girmeden önce, Antonio Gramsci’nin ayrı, özgün, “kopmuş” bir entelektüel tanımından çok, her sınıfın kendi entelektüelleri olduğuna inandığını belirtelim. “Feodalitenin bile iktidarının meşruiyetini sağlayan fikirler üreten kendi entelektüelleri vardır.”44 Bu tanımlama kadar ünlü olmamakla birlikte, Gramsci’de bir ikinci entelektüel ayrımı daha vardır:

  1. Kentli (Urban) Entelektüeller

  2. Kırsal (Rural) Entelektüeller…

Kentli entelektüeller, sanayi ile birlikte ve paralel olarak gelişir ve talihi ona bağımlıdır. Bağımsız bir otoriteleri veya yapısallaşmaya ilişkin ayrıntılı bir planları yoktur. Bunlar, sanayi yöneticileri olup, sanayi yönetimi kadrosu arasındadırlar.(Teknisyenler, mühendisler, küçük yöneticiler v.s.)

Kırsal entelektüeller ise büyük oranda “geleneksel entelektüeller” olup, kırsal halk, kasaba nüfusu ve küçük burjuvaları ile bağlantılı olup, kapitalist sisteme karşı ayrıntılı bir harekete geçebilmekten çok; kırsal nüfusla birlikte, yerel yönetim organları ile de ilişki içindedirler. Kırsal alanda, kırsal nüfusa bu gibi entelektüeller bir tür sınıf değiştirme özlemi ve örneği olarak hitap ederler. Veya bunu temsil ederler… (Kasaba hekimleri, öğretmenler, yerel avukatlar, din adamları v.s.)

Kentli entelektüeller ise sanayi çalışanları üzerinde politik bir etki oluşturamazlar ve hatta bazen, sanayi çalışanları arasından çıkan “organik entelektüeller” tam tersine onları etkileyebilirler.45

Ne var ki Gramsci’yi entelektüeller konusunda asıl literatüre sokan katkısı, yukarıda andığımız, Organik Entelektüeller tanımlamasıdır.

“ Bu kavşak noktasında önemle not etmek gerekir ki, Gramsci entelektüeller hakkında yazmaktaydı, atıf yaptıkları bilim adamları ya da fildişi kulelerde oturup, akademik dergilere kendi gibilerin okuyacağı yazılar yazan akademikler değildi.”46

Peki, nedir entelektüel?

“Herkes entelektüeldir ama sosyal hayatın içinde bu fonksiyonu görmez” tespitini, kendisi şöyle izah etmekteydi: “ Herkes bazen bir çift yumurta kırıp yağda kızartabilir veya ceketindeki bir söküğü dikebilir. Ama herkes terzi ya da aşçı olduğunu iddia edemez.”47

Organik entelektüeller, toplumun tümü üzerinde dominant olmak ve yönetenlerin hegomonyasının toplumun geri kalanı üzerinde tatbik edilebilmesinin, bir anlamda yönetenlerin moral meşruiyetinin sağlanmasını üretmek üzere, yöneten sınıfın eğitim sisteminden, yetişirler. Ve fakat, bir elit oluşturmazlar, her günün günlük hayatı içinde yer alırlar. “ Yeni entelektüel modu, bundan sonra güzel konuşmakla (belâgatla) ilişkili değildir… Ama pratik hayata, sadece basit bir konuşmacı olarak da değil; kurucu olarak, organizatör olarak, sürekli bir ikna edici olarak aktif katılımla ilgilidir.”48 Çalışan sınıfın entelektüellerinin pratik hayata aktif katılımlarının amacı, Gramsci’nin gelişmesine katkıda bulunduğu felsefe uyarınca, bir kontra hegemonya yaratıp, var olan sosyal ilişkileri yıkmak üzere, teori ve pratiği, gündelik hayatla bağlantılı yeni bir felsefe yaratmaktır.49

Organik entelektüeller yalnızca yöneten sınıfın yetişirdikleri arasından (yazar burada örnek olarak, Marx, Lenin ve Gramsci’nin kendisini gösteriyor) çalışan sınıfların yanına gelmezler, Çalışan sınıf, bunları kendi de yetiştirebilir.

Bu entelektüeller, “bugün burada, yarın ötede” yaşamazlar. “İçimizden biri” dedirtecek şekilde ve sürekli olarak halkla birlikte yaşarlar, halk ile kendi aralarındaki ilişkileri güçlendirmek için sürekli çalışırlar, ortak, bölüşülebilir çıkarlar yaratırlar. Amaçları, kişisel ilerleme değil, insanlığın daha iyi yaşamasıdır.50 Gramsci’nin felsefesi, doğrudan doğruya elitist ve otoriter felsefelerin, reddidir.51

Geleneksel entelektüeller’e gelince… Gramsci’ye göre bunlar, kendilerini otonom, bağımsız ve dominant bir sosyal grup olarak görürler. Otonom ve bağımsız da “görünürler”! Ama bu bütünüyle kendilerine verdikleri, sanki de tarihsel bir devamlılığı olan bir sosyal grupmuşlar havasından ibarettir. Kendilerini yöneten gruba karşı sanki de bağımsızmışlar gibi düşünmek hoşlarına gider ama bu bir mit ve illüzyondan ibarettir. Esas olarak toplum içinde yöneten sınıfın tutucu bağlaşıkları ve yardımcılarıdırlar.52

Antonio Gramsci’nin bir komünist olduğunu, bilmeyen yok! Marxist literatürden bir nebze olsun nasiplenmiş olanlar, ne söylendiğini anlamakta, hiç zorlanmazlar. Althusser’in de Yapısalcı Marxist diye bilindiği, inkâr edilemez bir gerçek…

Ne var ki hiç de komünist olmayan, Açık Toplum fikrinin önde gelen savunucusu, liberal Karl R. Popper de şöyle diyor: “Bilim adamlarının ve entelektüellerin ne kadar az şey bildiğimizi anlamalarını sağlamayı, çok isterdim… Hiçbir şey bilmiyoruz-bu birincisi.

Bu yüzden alçakgönüllü olmalıyız-bu ikincisi.

Bilmediğimiz halde bildiğimizi iddia etmemeliyiz- bu da üçüncüsü.”53

Şimdi, entelektüel ve siyaset bahsine geçebiliriz…




F- ENTELEKTÜEL VE SİYASET:

“ Tarihsel materyalizm ve dialektik materyalizmi entelektüeller (Marx ve Engels) kurdu, bunun teorisini entelektüeller (Kautsky, Plehanov, Labriola, Rosa Luxemburg, Lenin, Gramsci) geliştirdi… Değişmiş ve değişecek olan şey, entelektüel emekçilerin sınıf kökenidir, entelektüel nitelikleri değil!”54

Gramsci, “insanoğlunun yaptığı ve yapabileceği hiçbir şey yoktur ki entelektüel faaliyet alanının, dışında olsun” der…55

Marx mıydı söyleyen, yoksa Lenin mi, doğrusu hatırlamıyorum ve bu kadar alıntı ile dolu bir yazı içinde, bir dipnot daha eklemek için, yerimden bir daha kalkıp, kitaplığın rafları arasında boğuşmaya gitmeye, gerçeği söylemek gerekirse ne hevesim var, ne de ihtiyacım. Zira yazacağım cümle, insanların inanmak üzere herhangi bir otoriteye baş vurmak gereksinimi duyamayacağı kadar, gerçek:

“İnsanoğlunun yaptığı ve yapacağı hiçbir şey yoktur ki, bir biçimde siyaseti, ya da siyaset onu etkilemesin!”

Kimindi bu cümle? Hatırladınız, değil mi ey okur? Şimdi bu cümlenin, Gramsci’den yukarıya alınan alıntının, yine Gramsci’nin Sivil Toplum ve Hegomonya kuramlarının, ve Louis Althusser’in Devletin İdeolojik Aygıtları kuramının ışığında; Gramsci’nin organik ve geleneksel entelektüel tanımlarını da dikkate alarak; entelektüel ile siyasetin ilişkisi ne olmalıdır, sorusunun yanıtını, kendi kendimize verebilir miyiz?

Gramsci’nin tanımına göre Geleneksel bir entelektüel iseniz, politikada ne işiniz var? Fildişi kulenizde oturup, kendinizin seçkin, dominan, otonom ve bağımsız olduğunuz illüzyonu ile oyalana oyalana, kâh pasifizminiz ile kâh doğrudan doğruya yönetenlere hizmeti sürdüreceksiniz. “Avam” ile sizin aranızda, kalite farkı var, ne demezsiniz?! Dediğinizi anlamıyorlar… Gidip, ayak takımından oy dilenmek, ya da anlamayacağını bile bile, derdinizi anlatmaya çalışmak, size yakışır mı?

Popper böylelerini ne güzel anlatıyor: “ … Ne yazık ki entelektüeller arasında başkalarına gösteriş yapma ve onları… bilgilendirmekten çok kandırma isteği son derece yaygındır. Birer önder, birer peygamber olarak sahneye çıkarlar; biraz da peygamber gibi- yaşamın, dünyanın ve insanların, tarihin ve varlığın karanlık gizemlerinin bildiricisi gibi sahneye çıkmaları beklendiği için… Peygamberlik söz konusu olduğunda ise, bundan her entelektüelin en bariz şekilde uzaklaşmasının bir ödev olduğunu düşünüyorum.”56

Ama yok, eğer Organik bir entelektüel iseniz, zaten halkın arasında onlarla günlük hayatı paylaşarak yaşıyor, değerlerinizi paylaşıyor, ortak çıkarları temsil ediyor, elinizde bulunduğunu sandığınız gücü de bilgiyi de size onların verdiğini biliyor ve onlarla farklaşmanıza neden olan bilgi birikiminizi de onları aydınlatmak üzere kullanarak, yazıyor, çiziyor, konuşuyor, oyun sahneliyor, film çeviriyor; velhasılı kelâm, halkınıza olan borcunuzu bir biçimde ödemeye çalışırken, hakim sosyal ilişkileri de değiştirmeye çalışıyorsunuz. Ki o zaman da isteseniz de istemeseniz de, zaten siyasetin içindesinizdir.

Parti ve devlet hakkındaki görüşleri bilinen Althusser’in, siyasete karışmayan ya da dışlanan entelektüel hakkında yazdıkları, ilginçtir.

“ Birçok noktalarda doğru bilgiler ve fikirler öne süren, ama örgütlü etkin halk katmanlarıyla her türlü organik ilişkiden yoksun, ya da tüm savaşım örgütlerinin dışında bırakılan Souvarine ve Castoriadis gibi tek tek bireyler çeşitli eleştiriler, hatta kimi zaman halk hareketleriyle uyumlu perspektif, örgütlenme, uygulama ve mücadele taslakları dile getirdilerse bile, bu yalıtılmış bireylerin işçiler ve yığınlar üzerinde etkisi ne olabilirdi ki?... Sonra partideki deneyimleri kendilerini partiden soğuttuğu için oradan çıkan düşkırıklığına uğramış küskünlerle, hiç partiye girip çıkmadan, yaygın ideolojik söylentilerin etkisi altında her zaman hayal kırıklığına uğramış, küskün ve itirazcı olmuş olanlar arasında oldukça belirgin bir ayırım yapmak da gerekir… Partide hiçbir deneyim yaşamadan, daha baştan buruk olan küskün, deneyiminden değil, mizacından dolayı hayal kırıklığına uğramış bir küskündür. Yalnızca kendi vicdanının rahatlığı içinde düşünmekten başka bir şey, yapmaz.”57

Entelektüel, kendini siyasetten soyutlayamaz….



G- SİYASET VE ETİK:

Siyaset ve etik denildiği zaman, akla bir soru gelir? Hangi siyaset ve hangi etik? Kimin için siyaset ve kimin etiği ile siyaset?

Masamın üstünde, iki Türk yazarın siyaset ve etikle ilgili kitapları da ötekilerin yanında duruyor. İkisi de akademisyen! Ankara SBF’den geçtikten sonra şimdi de İletişim Fakültesi hocalarından olan Türker Alkan’ın kitabında, Prof.Alaeddin Şenel, ( o da SBF hocalarından) daha geleneksel bir siyasi ahlâk tanımı yapıyor. Şenel’e göre, “ Toplum içi ilişkilerde…, sınıfsal, yerel, bölgesel, cinsel çıkarların kalkanı olarak kullanılan ahlâk anlayışlarıyla karşılaşılmaktadır… Tüm insanlığı kapsayan bir ‘insanlık etiği’ yaratılmadığı sürece, ne genel ahlâk ve ne de siyasi ahlâk sorunlarının çözümünde önemli bir yol oynayacağımız, söylenemez.”58 İstanbul Hukuk Fakültesi hocalarından olan Dr. Oktay Uygun’un bir çalışması olan önümdeki bir diğer kitapta ise “ Bireyin ahlâki özerkliğini zedeleyecek her kısıtlamanın, siyasi etiğe aykırı olduğu; bireyin her şeyden önce kendi kaderini kendisinin özgürce belirleme hakkının bulunduğu ve bunu engellemeye kalkmanın siyasi ahlâkı ortadan kaldıracağı ve bireyler arasında doğal eşitliği engelleyecek her türlü davranışın da siyasi ahlâka aykırı olduğu”59 yazıyor!

Buyurun! Ayni kurumun (YÖK) iki farklı ama ikisi de ünlü fakültesinde çalışan, iki farklı akademisyenin, iki farklı siyasi ahlâk yorumu! Belli ki biri toplumcu, öteki liberal! Demek ki insanların ahlâk “telakki”lerini, zaman kavramının ötesinde, genelde savundukları çıkarlar ve düşünce sistemleri belirliyor. Bu bakımdan genel olarak “ahlâk” ve özelde de “siyasi ahlâk” derken, kimin adına siyaset ve kimin ahlâkı soruları, “entelektüel ahlâk”tan çok daha önce sorulması gereken sorulardır. Zira, yukarıda da aktardığımız gibi, özellikle Antonio Gramsci, “intelect kullanan” anlamında, her sınıfın ve hatta feodalitenin bile kendi “entelektüelleri” olduğunu ortaya koymuştur. Öyle sanıldığı gibi ayrı, özgün, otonom ve bağımsız bir “entelektüel sınıf” yok; kendini öyle sananlar var, yine, yalnız onunla ayni düşünce kökeninden değil; her türlü düşünceden gelenlerin de “entelektüelizm” konusundaki en ciddi düşünür kabul ettikleri, Gramsci’ye göre…

Felsefenin nerede ise en eski konularından bir olan ahlâk konusunu, ilgilenme ihtiyacı duyan herkesin gözüne sokacak kadar, açıktır. Sokrates’e göre, “erdem bilgidir” Bilgi sahibi insan, bile bile hata yapmaz, ahlâka aykırı davranmaz! Aristo, mutlu insanın ahlâklı da olabileceğini savunur. Ve işini en iyi yapabilen, mutludur ona göre.60

Platon, “ethik, matematiğin de üstünde değer taşıyan bir bilgi türüdür.” İyi ahlâk, adalet sahibi olmakla sağlanır ve herkes doğuştan belirli yeteneklerle dünyaya gelir. Ve elbette ki iyi ahlâk sahibi olanlar, “filozof-yöneticilerdir”!

Öte yandan, siyaset ve etik kelimeleri yan yana her geldiğinde adından söz edilmeden konunun kapanamayacağı bir isim olan Makyavel, “ amaca varmak için her yol mübahtır”der demesine, evet… Ama bir adım geride söylediği başka bir şeyi, “işin içine iyice girmeyenler” nedense hep göz ardı ederler. Makyavel’in asıl politik amacı, İtalyan Birliği’nin kurulmasıdır. O bakımdan, o aslında ahlâkı kategorik olarak reddediyor değildir. Ona göre, “Ahlâk devlettir.”! Devlet’in çıkarına olan her şey ahlâki, devletin çıkarları ile uyuşmayan her şey de ahlâk dışıdır. “Mübah” olan her yol, devletin çıkarlarının korunması için kullanılan yöntemlerin tümüdür ve bu bakımdan hepsi de ahlâkidirler.61 Bu bakımdan düşünürü faşizmin öncülü olarak kabul edenler olduğu gibi62, cumhuriyetçi düşüncenin öncülü olarak kabul edenler de vardır.63

Popper de der ki: “ … Platon’da olduğu gibi… bu asla adalet ve eşit haklar için savaşanların ahlâkı olamaz…”64 Karl Popper, demokrasinin ahlâkının, belirleyici olarak, “hükümetin kan dökülmeden değiştirilmesi”ne bağlı olduğu görüşündedir.65 O, gerek Dar Bölge Sistemi’ne bağlı, adayı doğrudan doğruya halkın seçtiği İngiltere’de; gerekse de adayı partinin seçtiği Kıt’a Avrupası’nda, kendi ilkeleri ile partinin ilkelerinin uyuşmadığı ve durumu “vicdanına” sığdıramadığı koşullarda, istifa etmesinin “ahlâki bir görev” olduğunu savunur. Örnek olarak da iki defa parti değiştirmiş olan, Churchill’i gösterir.66 Avrupa’daki temsili sistemi, Popper “ahlâksal olarak hatalı” bulur!67 O, demokrasinin “ahlâksal tanıt”ının, hükümetin seçmen önünde mahkemeye çıkması olduğunu ileri sürer.68 “ Her diktatörlük, ahlâk dışıdır.”69der.

Bu satırların yazarının argümanı, elbette ki Marxist (ve bunun yanında tabii ki Neo-Marxist) geleneğin, ahlâk ve özelde de “siyasi ahlâk”a bakış açısıdır.

“Ahlâk bakımından birbirine eşit iki kişi, yoktur.”70

“ Ve şimdi bu türlü bir ideolog, ahlâk ve hukuku, insanların, onları çeviren gerçek toplumsal ilişkilerinden çıkaracak yerde, kavram ya da ‘toplumun’ en basit denilen unsurlarından hareketle kurduğu zaman, elinde bu iş için hangi gerçekler bulunur?...önce temel olarak alınan soyutlamalarda halâ bulunabilen yoksul gerçek içerik kalıntısı; ikinci olarak, ideologumuzun kendi öz bilincinden çıkararak, oraya soktuğu içerik! Ve ideologumuz, (kendi NB) bilincinde ne bulur? En büyük kısmı itibarıyla, içinde yaşadığı toplumsal ve siyasal koşulların…az çok uygun birer ifadesi olan ahlâki ya da hukuki sezgiler…

… Bütün dünyalar ile bütün zamanlar için ahlâki ve hukuki bir doktrin yaptığına inanarak, gerçekte, kendi zamanının tutucu veya devrimci ama gerçek tabanından koptuğu için bozulmuş, içbükey bir aynadaki gibi baş aşağı olmuş bir imgesinden başka bir şey imal etmez!”71

Demek ki öncelikle, ahlâk kişiselmiş ve sonra zamana ve içinde yaşanılan toplumsal koşullara göre değişirmiş!

Genel olarak ahlâk’tan beklenen, her eylem ve düşüncenin altında beklenen bir “iyi” varsayımına dayanmak gibi bir erdemin bulunmasıdır. Nitekim Walter Benjamin, Kant’tan aktararak, “Ahlâkça iyi olanın, ahlâk yasasına uyması yetmez, ahlâk yasası uğruna da yapılmış olması gerekir” der. “ Ahlâk yasası, eylemin normudur, içeriğin değil!”72 Yâni istediğiniz kadar norm koyup, denetlemeye kalkın, sonuçta kişinin eyleminin bu normlara uygun olup olmadığını inceleyebilirsiniz; niyetinin değil! Ve aslolan da niyettir, sonucu itibarı ile…

Ne var ki ahlâkın genel bir tanımını yapmadan, konuyu tartışmak da her halde eksik kalır. Siyasal ahlâk konusunda bir kitap yazacak kadar çalışan Türker Alkan, sözkonusu kitabında, der ki:

“ Ahlâk, toplumsal yaşamın olanaklı, uyumlu,olumlu, verimli olabilmesi için, toplum üyelerinden beklenen davranış biçimleriyle ilgili, kurallardır.”73 Devamla, “siyasi ahlâk, siyasal farklılaşmayla ilgili yapıların, kurumların, rollerin, düşüncelerin ve eylemlerin; toplumsal yaşamın olanaklı, uyumlu, olumlu, verimli sürmesini sağlayacağı düşünülen normlardır.”74

Yukarıda, Engels’ten aktardığımız metnin ışığında, tarif edilenin, status quo ’yu korumak olmadığını iddia edecek bir okurun çıkıp çıkamayacağını, çok merak ediyorum doğrusu.

Buna, Althusser’in Devletin İdeolojik Aygıtları ve Gramsci’nin Sivil Hegomonya kuramlarını giydirince ortaya çıkacak olan da nedir? Egemen ahlâk’ın, egemen olanın ahlâkı olduğu gerçeği! Son yüzeli yıldır hakim olan ahlâk anlayışının Kant’ın ahlâk kuramı olduğu, bilinen bir şeydir.75 Ama bunun ötesinde, o kadar bilinmesine karşın çok hatırlanmayan bir başka gerçek de Aydınlanma’nın, aristokrasiyi temsil eden Katolik Ahlâk’ın yerine konan; burjuvaziyi temsil eden, Protestan Ahlâkı olduğudur.76

“ Düşün tarihi, entelektüel üretimin maddi üretimle birlikte biçim değiştirmesinden başka neyi kanıtlar ki? Her çağın egemen düşünleri, her zaman egemen sınıfın düşünleri olmuştur.”77 “ Komünist devrimi, geleneksel mülkiyet ilişkileriyle en kökten bir bağ koparıştır. Onun için, gelişmesi süresinde geleneksel düşünlerle de bağlantılarını tam olarak koparmasına şaşmamak gerekir.”78 Yâni yeni bir sistemin, farklı bir ideolojinin, eski düşünler, eski hukuk, eski ahlâk üzerine bina edilmesi, düşünülemez; her ideolojinin kendi farklı ve özgün ahlâk anlayışı vardır.

Lenin’in “eski düzenin ahlâkı”na bakışı ise, tam bir kopuştur:

“ İnsanlar, her zaman siyasetin aptalca kanmış kurbanları olmuşlardır. Ahlâki, dinsel, siyasal ve toplumsal lâfların ya da bildirilerin ve söz vermelerin ardında şu ya da bu sınıfın çıkarlarının yattığını görmedikleri sürece bu böyle sürüp gidecektir. Her eski kurumun bir takım yönetici sınıfların güçleriyle yaşamını sürdürdüğünü görmedikleri sürece, reform ve yenilik isteyenler, eski düzeni koruyanlar tarafından, aldatılacaktır.”79

“İnsan toplumunun dışında kalmış ahlâk, bizim ahlâkımız olamaz…”80

“ İnsanlar ahlâktan dem vurdukları zaman şöyle deriz: Bir sosyalist için ahlâk… birleşik disiplin ve sömürücülere karşı verilen bu bilinçli kitle kavgasıdır. Ebedi ahlâka inanmayız biz ve ahlâk hakkında ileri sürülen hikâyelerin yapmacıklığını da açığa çıkarırız.”81

Daha yukarıda da anlatıldığı gibi, gerek Marx’ın alt yapı/üst yapı ikileminde, gerekse Lenin’de aslolan alt yapı olduğu ve alt yapının değişmesinin üst yapı kurumlarını zaten değiştireceğine inanıldığı için, bir üst yapı kurumu olan ve esas olarak düzeni koruma enstrümanlarından biri olan ahlâkı da kurulacak yeni düzenin belirleyeceği düşünülüyor. Bu inanç dolayısıyla da ahlâk konusunun, ekonomik ve politik mücadeleye bağımlı olacağı varsayılıyor ve dolayısıyla ardışık bir mücadele süreci öneriliyor. Oysa gerek Gramsci ve gerekse ondan sonraki Althusser’de, Sivil Toplum/Hegomonya ve İdeolojik Aygıtlar kavramları, birbirini dialektik olarak etkileyen bir alt yapı/üst yapı ilişkisi önerilir. Gramsci’de Siyasi Toplum/ Sivil Toplum; Althusser’de ise Devletin Politik Aygıtları/ İdeolojik Aygıtları biçiminde verilen bu konsept; özellikle Batı Avrupa için, politik ve ekonomik mücadele ile birlikte ve ayni zamanda ideolojik mücadelenin ötesinde, bir de kültürel mücadele verilmesini ve eski düzenin, yöneten sınıfların çıkarlarına yönelik, üretilmiş bulunan hiçbir değerinin veri olarak kabul edilmemesini öngörür. Gramsci’nin Kontra Hegomonya; Althusser’in ise “ideoloji üreten, toplumu yönetir” derken kastettikleri şey, budur.

“… Diyebiliriz ki Lenin’de siyasal liderlik anlamı geçerli iken, Gramsci’de ise kültürel liderlik geçerlidir… Gramsci için hegomonya’nın ele geçirilişi, erk’in ele geçirilişinden önce gelmekte iken, Lenin’de birincisi ikincisine eşlik etmekte, en azından takip etmektedir…

Hapisane Defterleri, … anlamı içerir ve bütünleştirir. ‘Modern Prens’ adına sunulan sayfalarda,… Gramsci, modern partinin incelenmesinde iki temel tema önerir: biri, ‘ortak irade’nin oluşması üzerine (siyasi liderlik temasıdır), diğeri de ‘ ahlâki ve düşünsel reform’ un oluşması üzerine (kültürel liderlik temasıdır). Bu iki farklı hegomonya anlamı üzerine, ısrar ediyoruz…”82

Görüldüğü gibi Gramsci, toplumun genel olarak dönüşmesi için, iki temel alanda dönüşmeyi (transformasyon) öngörüyor: Politik alanda ve Ahlâki- Düşünsel Alan’da! Bunlardan, biri ötekinin önünde değil… İkisi birlikte, bir arada! Ona göre geniş kitle hareketlerinin bu dönüşüme katılmasının, başka yolu yok! Ve ahlâki- düşünsel alanda; yâni Sivil Toplum alanında değişimi sağlayıp, Sivil Hegomonya’yı kuracak olan da Organik Entelektüeller… Bir “yâni” daha: Gramsci’ye göre toplumu yöneten egemen sınıfların, egemen kültürünün bir ürünü olan ve onların çıkarlarını koruyan egemen ahlâk; entelektüellerin mücadele edip, yerine kendi geliştirecekleri yeni normlarla, yeni bir ahlâk anlayışı koymaları gereken, karşı çıkmaları gereken bir değerdir. O bakımdan, egemen ahlâk’a sahip çıkan entelektüel, bulunur bulunmasına ama bu gene Popper’in ağzıyla ya durduğu yerde kendi kendine peygamberlik görevi biçen, Gramsci’nin Geleneksel Entelektüel’idir; Veya onun, alt sınıflandırmasına dahil, Kentsel- Kırsal Entelektüel kavramlarının birine dahil bir bilgi dağarcığı da olabilir! Ya da egemen sınıfın sözcüsü bir “malûmatfuruş”! Onlar için de Popper’in yargıları gündemdedir: “ Entelektüeller hiçbir şey bilmiyor. Mütevazı olmamaları, küstahlıkları, herhalde dünya üzerinde barışın en büyük engelidir. En büyük umut, ukalâ olmakla beraber, bunu göremeyecek kadar aptal olmamalarıdır.”83

Ama Organik Entelektüel, yaşadığı toplumsal ilişkiler içinde kendi görevinin, yalnız yeni bir üretim biçimi değil; yeni bir düşünce biçimi ve “etik” de yaratmak için çalışmak olduğunu, bilir! Toplumun egemen ahlâk anlayışının esiri olursa, ne hale geleceğini de… Zira “ Gerçekte – entelektüel ve göreneksel eğitimimiz, çürümüştür.”84



KAYNAKLAR
BASILI KAYNAKLAR:

Alkan,Türker. Siyasal Ahlâk ve Siyasal Ahlâksızlık. Bilgi Yayınevi. Ankara:1993


Althusser, Louis. Gelecek Uzun Sürer. Can Yayınları. İstanbul:1996.
Althuser, Louis. Marx İçin. İthaki Yayınları. İstanbul:2002
Althusser, Louis . İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları. İletişim Yayınları. İstanbul:1978
Benjamin, Walter. Çocuklar, Gençlik ve Eğitim Üzerine. Dost Yayınları. Ankara:2001
Berkes, Niyazi. Felsefe ve Toplumbilim Yazıları. Adam Yayınları. İstanbul:1985
Bobbio, Norberto. Gramsci ve Sivil Toplum. Çev: Arda İpek- Kenan Somer. Savaş Yayınları. Ankara:1982
Eğribel, Ertan – Genç, Elif Süreyya. Sosyoloji Yıllığı. İst. Univ. Ed. Fak. Yayını: İstanbul2001
Engels, F. K.Marx-F.Engels Seçme Yazışmalar çev.:Yurdakul Fincancı. Sol Yayınları. Ankara:1996
Febvre, Lucien. Uygarlık Kapitalizm ve Kapitalistler. çev. M.A.Kılıçbay. İmge Yayınları. Ankara:1995
Kakınç,Halit. Sultan Galiev ve Milli Komünizm . Bulut Yayınları. İstanbul:2003
Lenin, V.İ. Kültür ve Kültür İhtilali Üzerine. Çev: Ali Özer. Ser Yayınları. Ankara:1969
Lenin, V.I. Ne Yapmalı. çev. Muzaffer Ardos. Sol Yayınları . Ankara:1977
Marx, K. – Engels, F.. Komünist Manifesto. çev.: Süleyman Arslan. Bilim ve Sosyalizm Yayınları. Ankara: 1976
Marx, Karl. – Engels, F. Alman İdeolojisi. Çev: Sevim Belli. Sol Yayınları. Ankara:1976
Moltke, Helmuth von. Türkiye Mektupları . Remzi Kitabevi : İstanbul,1995
Ortaylı,İlber. İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. İletişim yayınları, İstanbul: 2000
Popper, Karl R. Hayat Problem Çözmektir. Çev: Ali Nalbant. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul:2005
Said, Edward.Hümanizm ve Demokratik Eleştiri. çev.: Osman Akınhay. Agora Kitaplığı Yayını . İstanbul:2005
Said, Edward. Kış Ruhu. çev. Tuncay Birkan. Metis Seçkileri. İstanbul:2000
Uygun, Oktay. Demokrasinin Tarihsel, Felsefi ve Ahlâki Boyutları. İnkilâp Yayınevi. İstanbul:2003

Yüklə 60,93 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə