yoğurduğu malzemeyi -insana duyduğu saygı, insani duyguların önemine inana,
insan yaşamının büyüklüğü hakkındaki görüşü- îbsen ve çağdaşlarının bulması
imkânsızdı. Tanrı, insan ve doğa, aradan geçen yüzlerce yılda her nasılsa
önemlerini yitirmişlerdi; hem de çağdaş sanatın gerçekçi görüşü bizi aşağılık
insana götürdüğü için değil, insan hayatındaki bayağılık bize şu ya da bu şekilde
zorla kabul ettirildiği için. Bu zorla kabul ettirilme de,
gerçekçi sanat
kuramlarının ortaya çıkmasına neden olan gelişmelerle başarılmıştır." Kuşkusuz
prenslerle ve onların dertleriyle ilgilenen eski trajediler çağımıza uymadığında
ve sıradan insanların dertleri de aynı şekilde dile getirildiğinde aynı etkinin
uyandınlamayacağı doğrudur. Ama bunun nedeni, hayat görüşümüzdeki
herhangi bir bozulma değil, tamamıyla aksidir.
Gerçek şudur ki, bizler artık
belirli kişilerin yeryüzü büyükleri olduklarına, yalnız bunların trajik tutkulara
hakları olduğuna, geri kalanlarınsa yalnızca bu küçük azınlığın görkemini
sağlamak için didinip çalışması gerektiğine inanmıyoruz. Shakespeare şöyle der:
Dilenciler ölünce, ne kuyruklu yıldız görünür,
ne bir şey;
Prenslerin ölümüne gökler yanar alev alev.
Shakespeaıe'in zamanında, gerçekten manılmasa bile, bu duygu, herkesçe
benimsenmiş bir görüşü ifade ediyor ve Shakespeare'ce
de yürekten kabul
edilmiş bulunuyordu. Bu yüzden, şair Cinna'run ölümü komik olduğu halde,
Sezar'ın, Brütüs'ün, Kassius'ün ölümleri trajiktir. Bizler için hiç kimsenin ölümü
göksel bir önem taşımaz, çünkü yalnız dış görünüşümüzle değil, en temel
inançlarımızla da demokrasiye uymuş bulunuyoruz.
Bunun için bugün yüksek
trajedi
bireyden
çok
toplumla
ilgilenmek
zorundadır.
Ne
demek
istediğimi açıklayabilmek için Emst Toller'in
Massemensch
3
adlı eserini Örnek
vereceğim. Bu yapıt, geçmişin parlak çağlarında yazılmış başyapıtlar kadar
iyidir savmda değilim, ama onlarla karşılaştırılabilecek değerde olduğunu
söyleyebilirim; soylu ve gerçeklere dayanan bir yapıt; kahramanca davranışları
ele alıyor; Aristo'nun da önerdiği gibi, "Okuru acıma ve dehşet duyguları ile
anüyor." Trajedinin bu çağdaş şeklinin
henüz pek az örneği var, çünkü eski
teknikler ve gelenekler atılmak zorunda kaLımış, ama bunların yerine hâlâ,
"kültürlü - herkese uygun" olanlan konulamamıştır. Trajedi yazabilmek
için trajediyi hissetmek gerekir. Trajediyi hissetmek için de yaşanılan dünyayı
yalnız kafayla bilmek değil, kan ve sinirlerle de duyabilmek gerekir Krutch,
kitabı boyunca
mutsuzluktan söz etmekte, bir yerinde de, bu iç sıkıcı dünyayı
kahramanca kabulleniş görülmektedir; ne var ki, dünyanın bu iç sıkıcı , hali,
onun ve edebiyatçılardan çoğunun, yeni etkenlerle eski heyecanları duymayı
öğrenememiş olmalarından ileri gelmektedir. Etkenler var, ama kitapların dışına
çıkamayanlar için değil. Kitap kurtlarının, toplum yaşayışı ile yakın
ilgileri yoktur; oysa hem trajedi, hem de gerçek
mutluluğu sürdüren duygu
derinliği ve ciddiyeti için böyle bir yakın ilgiye gereksinim vardır. Kendileri için
dünyada yapacak hiçbir şey kalmamış olduğu kanışını taşıyan yetenekli gençlere
önerim şudur: "Yazmaya çalışmaktan vazgeçin; bunun yerine yazmamaya
çalışın.
Dünyaya açılın, bir korsan olun, Bomeo'da bir kral, Sovyet Rusya'da bir işçi
olun; ilkel fiziki gereksinimlerin hemen hemen bütün enerinizi yutacağı bir
hayata başlayın." Bu davranışı
herkese değil, Krutch'ın tanımladığı hastalığa
yakalanmış olanlara öğütlüyorum. Şuna inanmaktayım ki, birkaç yıl bu şekilde
yaşadıktan sonra, aydın kişi, aksini yapmaya çabalasa bile, yazmadan
edemeyecek
ve
bu
duruma
erişince
yazdıkları
kendisine
gereksiz
görünmeyecektir.
Dostları ilə paylaş: