Mutlu Olma Sanatı



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/28
tarix11.12.2023
ölçüsü0,64 Mb.
#147892
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   28
2 5305618043286592103

can sıkıntısı'ına. 
karşı en iyi koruyuculardır. İnsanın kendisiyle
ilgilenmesiyse, hiçbir zaman verimli bir uğraşıya yol açmaz. Ancak anı defteri
tutmaya, psikanaliz uzmanına başvurmaya, belki de kendini dine adamaya neden
olabilir. Ne var ki, dini yaşamın günlük uğraşıları benliğini unutturuncaya kadar
kişi mutlu olamaz. Dinden ileri geldiği sanılan mutluluksa, temizlik işçiliğiyle de
elde edilebilir; tabii kişi bu işte çalışmak zorunda olmak koşuluyla. Başka türlü
tedavi edilemeyecek derecede kendi içine kapananlar için mutluluğa kavuşmanın
tek yolu, dış dünya ile ilgilenmektir.
İçe kapanıklığın birçok çeşidi vardır. En yaygın olanları: Günahkâr, kendine
tutkun (narsist), megalomandır.
"Günahkâr" 
demekle, 
günah 
işleyen 
demek 
istemiyorum: 
günah,
yorumlayışımıza bağlı olarak ya herkes tarafından işlenir ya da hiç kimse
işlemez. Benim söylemek istediğim, günahkâr olduğunu düşünen kimsedir.
Böyle birisi sürekli olarak kendi hoşnutsuzluğuna hedef olur; eğer dindarsa bunu
Tanrı'nın hoşnutsuzluğu olarak yorumlar. Hayalindeki kendisiyle, kendisi
hakkında gerçeğe dayanan bilgisi sürekli çatışma halindedir. Eğer bu kişi, ana
kucağında öğrendiklerini bilinçli düşünce yoluyla bir yana atmışsa,
günahkârlık duygusu bilinçaltının çok derinlerine gömülmüş olabilir; o zaman
sadece sarhoş olduğunda ya da uyurken ortaya çıkar. Yine de her şeyin tadını
kaçırmaya yeter. Çünkü kişi içten içe, çocukluğunda öğretilen yasakları hâlâ
yasak saymaktadır: Sövmek kötüdür, içki içmek kötüdür, sıradan iş
kurnazlıkları 
kötüdür 
ve 
hepsinin 
üstünde 
cinsellik 
kötüdür. 
Kişi,
bunların hiçbirini yapmaktan geri kalmaz ama kendisini alçalttıkları için zehirli
zevkler olduklarını düşünür. Bu kişinin tüm benliğiyle isteyeceği tek zevk,
çocukluğundan aklında kalan annesinin onu onaylayan okşamalarıdır. Bu zevkin
kapısı artık kendisine kapalı olduğu için de, geriye kalan her şey boştur. Mutlaka
günah işlemesi gerekiyorsa, o da tam anlamıyla günah işlemeye karar verir.
Sevgilisinde anne şefkati arar, ama bunu kabul edemez, çünkü cinsellik duyduğu


bir kadma, ana hayali yüzünden, saygı duyamaz. Uğradığı bu hayal kırıldığıyla
gaddarlaşır, sonra bundan pişmanlık duyar ve yemden hayali bir günah, yine
gerçek bir pişmanlık; bu kısır döngü böylece sürüp gider. İşte, ilk bakışta
utanmasız gibi görünen birçok kişinin ruhsal yapısı aslında budur. Bunları yanlış
yola saptıran şeyse, elde edilmesi mümkün olmayana, örneğin anneye ya da anne
yerini tutacak bir şeye bağlanmaları ve saçma sapan ahlâk kurallarının küçük
yaşta zihinlerine kazınmış olmasıdır. Anaal "lekesizlik"in bu kurbanlarının
mutluluğa kavuşmak için atacakları ilk adım, çocukluk inançlarından
ve bağlarının baskısından kurtulmak olmalıdır.
Kendisine tutkun olan, kendisini günahkâr gören tipin tam karşıtıdır; eğilimi
kendine hayran olmak, başkalarının da hayranlığını kazanmaktır. Bu, bir noktaya
kadar doğaldır ve hor görülmemesi gerekir, yalnızca aşırı durumlarda önemli bir
kusur olur. Birçok kadında, özellikle zengin sosyete hanımlarında, aşkla sevme
eğilimi kalmamış, bunun yerini bütün erkeklerce sevilme isteği gibi zorlu bir
istek almıştır. Bu tür bir kadın, herhangi bir erkeğin sevgisini kazanıp da bundan
emin olduğunda, o erkek artık onun işine yaramaz. Daha seyrek görülmekle
birlikte bu erkekler için de böyledir; bunun klasik örneğiyse 
Liaisons
Dangereuses'ın
(Tehlikeli İlişkiler) kahramanıdır. Kibir bu düzeye ulaşınca, hiç
kimseye gerçek bir ilgi duyulmaz; bunun sonucu olarak da sevgiden, gerçek
anlamıyla, gönül doyurucu bir haz alınamaz. Sevgiden başka ilgilerdeyse, daha
büyük başarısızlıklarla karşılaşılır. Örneğin, kendisine tutkun olan birisi, usta
ressamlara 
gösterilen 
saygıyı 
görünce 
resim 
yapmaya 
başlayabilir,
ama ressamlık onun için bir amaca ulaşma aracından başka bir şey değildir; bu
işin tekniğiyle hiçbir zaman ilgilenmez. Aslında her konuya kendisiyle ilgisi
açısından bakar. Bunun sonucuysa, beklediği alkışlar yerine, alaylar, başarısızlık
ve hayal kırıklığıdır. Romanlarda, kahramanının kişiliğinde kendilerini idealize
eden yazarlar için de durum aynıdır. Herhangi bir işte dddi bir başarı, o işin
malzemesine karşı duyulan gerçek ilgiye bağlıdır. Politikacıların birbiri ardınca
başarı sağlamaları, kendine tutkunluğun, yerini, toplumsal ilgilere ve savunulan
davalara bırakmasından kaynaklanmaktadır. Yalnız kendisiyle ilgilenen, hayran
olunmaya değer değildir ve ona hayran da olunmaz. Bu nedenle, dünyadaki işi-
gücü dünyayı kendisine hayran etmek olan bir insanın bu amacına
ulaşma olasılığı bulunmaz. Ulaşsa bile tam anlamıyla mutlu olmasına olanak
yoktur, çünkü insanların içgüdüleri hiçbir zaman tamamen bencil değildir; bu
nedenle kendine tutkun olan, kendisini yapay bir biçimde sınırlandırmaktadır.
İlkel insanlar iyi ava olmakla övünürlerdi, ama av peşinde koşmaktan da zevk
duyarlardı. Kibir, belirli bir noktadan sonra işten alınan zevki öldürür, bunun
sonucu olarak da umursamazlığa ve can sıkıntısına yol açar. Kendini


beğenmenin kaynağı genellikle çekingenlik ve sıkılganlıktır; bundan
kurtulmanın çaresiyse, kendine saygının artmasıdır. Ama bunun da yalnızca dış
ilgilerle uğraşılar sonucunda kazanılan başarıyla elde edilmesi gerekir.
Megaloman (kendini büyük görme hastası) sevimli olmaktan çok güçlü
olmak, sevilen değil de korkulan olmak istemesi bakımından kendine tutkun
olan hastadan ayrılır. Kendini büyük görme hastası birçok deli vardır; aynca adı
tarihe geçmiş büyük adamların çoğu kendini büyük görme hastasıdır. İktidar
aşkı, tıpkı gurur gibi, insan doğasının güçlü bir öğesidir ve bir dereceye kadar
hoş görülebilir; yalnız aşırı olduğu ya da gerçeğe değil hayale dayandığı zaman
üzücü olur. İnsanı ya mutsuz ya budala, hatta hem mutsuz hem budala yapar.
Kendisini kral sanan bir deli mutludur, ama bu, aklı başmda hiç kimsenin
özenmeyeceği 
bir 
mutluluktur. 
Büyük 
İskender, 
hayal 
ettiklerini
gerçekleştirebilecek yeteneklere sahip olmakla birlikte, ruhbilim yönünden bir
megalomandı. Hayallerini gerçekleştirdikçe daha büyük, ulaşılması olanaksız
hayaller kurmaya başladı. Bilinen fatihlerin en büyüğü olunca kendisinin Tanrı
olduğuna inanmaya başladı. Acaba mutlu bir adam mıydı? Sarhoşluğu, çılgınca
öfkesi, kadınlara karşı soğukluğu, Tanrılık savı da gösteriyor ki mutlu değildi.
İnsan doğasının diğer öğeleri zararına, bir tek öğenin işlenip geliştirilmesinden
ya da insanları kendi yükselişi için bir hammadde gibi görmekten gerçek bir
gönül doyumu sağlanamaz. İster deli olsun, ister sözüm ona aklı başmda;
kendini büyük görmek, aşırı bir alçaltümanın sonucudur. Napolyon, okulda
arkadaşlarının arasmda aşağılık acısı çekmiştir, çünkü arkadaşları varlıklı soylu
ailelerin çocukları oldukları halde, kendisi burslu, yoksul bir öğrenciydi.
Göçmenlerin 
yurda 
dönmelerine 
izin 
verdikten 
sonra, 
eski 
okul
arkadaşlarının önünde eğilmelerinden çok hoşlanmıştı. Ne büyük mutluluk! Ama
bu, onda Çar karşısında da aynı gönül doyumunu yaşama isteğinin oluşmasma
yol açmış, bu da ona Saint-Helene yolunu açmıştır. Hiçbir insanın gücü sınırsız
olamayacağı için, doyumsuz olanlar eninde sonunda aşamayacakları engellerle
karşılaşacaklardır. Bunun böyle olduğunu ancak bir deli bilmez, hatta eğer
yeterince yüksek bir konumdaysa, bu gerçeği kendisine söyleyenleri hapseder
de, öldür de. Şu halde politik baskıyla psikolojik baskı el ele gitmektedir.
Ve nerede psikolojik baskı varsa, orada mutluluk yoktur. Ölçülü güç, mutluluğu
artırabilir, ama amaç olarak benimsenirse, dışımızda olmasa bile içimizde
mutlaka felâkete yol açar.
Görülüyor ki, mutsuzluğun psikolojik nedenleri çok ve çeşitlidir. Tipik olarak
mutsuz kişi, gençliğinde gönül doyumundan yoksun bırakılmış, doyamadığı bu
şeyi diğer doyum biçimlerinden daha önemli görür olmuş, böylece hayatına
tek taraflı bir yön vermiş, aynı zamanda o doyum için gerekli girişimlerde


bulunmak yerine bütün dikkatini doymak üzerinde toplamıştır. Günümüzde bu
durumun daha ileri bir biçimi çok yaygındır. Buna göre, kişi öylesine çaresiz bir
durumdadır ki, gönül doyumu aramak yerine, bu eksikliğini unutabilmek için
eğlenceye yönelir; kendisini "zevk"e verir. Yani, daha sorumsuz yaşayarak hayatı
çekilebilir hale getirmek ister. Örneğin, sarhoşluk geçici bir intihardır;
mutsuzluğu bir süre için unutmaktır. Kendini büyük görenle kendine tutkun olan,
mutluluğa kavuşmak için yanlış yol tutmuş olmalarına karşılık, mutluluğun
mümkün olduğuna inanırlar; ama nasıl olursa olsun sarhoş olmak isteyen,
unutmaktan başka çıkar yol bulunmadığına inanmış demektir. Onun durumunda
olan birisinin ilk yapması gereken, kendini mutluluğun özenilecek bir şey
olduğuna inandırmaktır. Mutsuz olanlar, tıpkı rahat uyuyamayanlar gibi,
mutsuzluklarıyla gururlanırlar. Bunların gururlanmaları, kuyruğunu yitiren
tilkinin durumuna benzemektedir; eğer böyleyse, hastalığın tedavisi
yeniden kuyruk büyütmenin yolunu göstermekle mümkündür. Ben şuna
inanıyorum ki, nasıl mutlu olunacağını bilen insanların pek azı, mutsuz kalmak
ister. Böyle kimseler yoktur demek istemiyorum. Vardır ama sayıları
önemsenmeyecek kadar azdır. Bunun için, okurlarımın mutsuz değil, mutlu
olmak istediklerini düşünmekteyim. Bu isteklerini gerçekleştirmelerine yardıma
olabilecek miyim bilmiyorum, ama ne olursa olsun bir kez denemenin zaran
yoktur.

Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə