Microsoft Word dr. Abdulkadir turgut tez doc



Yüklə 0,6 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə7/27
tarix23.09.2017
ölçüsü0,6 Mb.
#1235
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   27

 

22

EKLAMPSİ 



 

Eklampsi, preeklamptik hastalarda 20. haftadan sonraki gebelik 

sürecinde, doğum eylemi sırasında ya da doğumdan sonra diğer nedenlere 

bağlanamayan konvülsiyonların gelişmesidir.  

 

          Eklamptik  konvülsiyonlar grand mal tipindedir. Gebelik sırasında doğum 



esnasında ve doğum sonrasında ortaya çıkabilir. Önceki çalışmalarda eklamptik 

kadınların %10’ ununda ve özellikle nulliparlarda postpartum 48 saat 

sonrasında da eklampsi krizi gelişebilir (110,111 ). 

 

 



                                   

HELLP SENDROMU 

 

Bu sendrom hemoliz (H), yükselmiş karaciğer enzimleri (EL) ve düşük 

trombosit sayısı (LP) ile karakterize, ilk defa Weinstein tarafından tanımlanmış 

bir sendromdur. Trombosit sayısı 100.000/mm3’ün altındadır (11). 

 

          Trombositopeni ( trombosit sayısının 100.000/mm3 ten az olması) en sık 



rastlanan bulgusudur(52). Memphis gurubu bu sendromu ağır preeklampsi veya 

eklampsi olan kadınların neredeyse % 20 ‘sinde tespit etmişlerdir(53). Ayrıca 

yaklaşık olarak gebeliklerin %20–25’ inde hipertansiyon olmadan da 

görülebileceğinden gözden kaçırılmaması gereken önemli bir klinik tablodur.  

 

          Çoğunlukla  27-36. haftada görülür. % 30’ u postpartum 6. güne kadar 



gelişebilir (51). Komplikasyonları arasında plasental abrupsiyon(% 7), akut renal 

yetmezlik (%2), pulmoner ödem (%6) ve subkapsüler karaciğer hematomu (%1) 

yer almaktadır. Hellp Sendromu öyküsü sonraki gebeliklerde preeklampsi, 

preterm doğum, IUGK, plasentanın erken ayrılması, sezeryan ile doğum ve 

Hellp Sendromunun tekrarlama olasılığını arttırmaktadır (6,53,54). Tanı kriterleri 

aşağıda tablo IV te gösterilmiştir(52). 




 

23

Tablo :IV HELLP Sendromu Tanı Kriterlerİ: 



     Hemoliz 

 

  Anormal periferal kan yayması 



 Artmış bilirubin > 1.2 mg/dl 

 Artmış laktik dehidrogenaz > 600 IU/L 

 

      Artmış Karaciğer Enzimleri 

   


 SGOT yükselişi 70 IU/L veya daha fazla 

  Laktat dehidrogenaz artışı >600 

 

      Trombositopeni 



   

 Trombosit sayısı < 100.000 

 

 

                        



 

PREEKLAMPSİNİN ÖNLENMESİ 

 

  

Preeklampsi  gelişmesini önlemek ve insidansını azaltmak için birçok 



klinik çalışma yapılmıştır. Ancak hastalığın etyolojisinin multifaktöriyel olması ve 

tam olarak bilinememesi nedeniyle yapılan tedavilerin hiçbiri hastalığı önlemede 

tam olarak etkili değildir (

55

). 



      

          Diyetin düzenlenmesi, düşük doz aspirin tedavisi ve antioksidanlar 

preeklampsiyi önlemeye yönelik güncel girişimlerdir. 

    



 

24

          Diyetin düzenlenmesi:  Preeklampsiyi önlemede bilinen en eski yöntem 

sodyum kısıtlamasıdır. Ancak yapılan randomize kontrollü klinik çalışmalarda 

sodyum kısıtlayıcı diyetin, gebelikte görülen hipertansiyonu önlemede etkisiz 

olduğu gösterilmiştir (112). 

     


          İlk kez Belizan (1989) diyetle kalsiyum alımında azlığın gebeliğe bağlı 

hipertansif hastalık gelişiminde etkili olduğunu göstermiştir. Preeklampside 

hiperparatiroidizm gelişmesi ile iyonize kalsiyumun artarak düz kaslarda 

kasılmaya ve bunun da kan basıncında artmaya yol açtığı gösterilmiştir. Diyetle 

verilen kalsiyum ile hiperparatiroidinin önlendiği düşünülmektedir (6). Bucher 

(1996) preeklampsinin önlenmesinde kalsiyumun etkili olduğunu göstermiştir. 

Ancak Levin ve ark.(1997), 4589 sağlıklı nullipar hastayı kapsayan çalışmada 

diyetle günde 2 gr kalsiyum ve plasebo vermiş, verilen kalsiyumun gebelikte 

görülen hipertansif hastalıkların hiçbirinin engellemediğini göstermişlerdir (6). 

Yine Sibai (1998) ve Crowther (1999)  kalsiyumun etkisiz olduğunu göstermiştir 

(56,57). Preeklampsinin önlenmesinde kalsiyum alınması önerilmemektedir 

(27). 


  

          Diyetle  balık yağı kapsülleri verilerek dışardan esansiyel yağ asidi 

verilmiş ve prostoglandinlerin dengesini prostosiklin yönüne çekmek 

amaçlanmış ancak etkili olduğu gösterilememiştir (58). 

 

          Düşük doz aspirin: Aspirin düşük dozlarda trombositlerde tromboksan A 

2 sentezini selektif olarak baskılamakta ve bu etkisini siklooksijenazı irreversibl 

inhibe ederek yapmaktadır. 

 

          Günlük 60-100 mg aspirin desteğinin preeklampsiyi önlemede etkili 



(6,59,60) ve etkisiz olduğunu gösteren çalışmalar vardır (6,61). 

 

            Vainio  ve ark. (2002) aspirin kullanımının preeklampsi ve gebelik 



hipertansiyonu insidansını anlamlı olarak azaltığını göstermişlerdir. Özellikle 37. 

gebelik haftası öncesi preeklampsi görülme insidansı belirgin olarak azalmıştır 

(60). 



 

25

 



            Yapılan çalışmalarda düşük risk grubunda olan hastalarda düşük doz 

aspirin kullanımı preeklampsiyi önlemede etkisiz bulunmuş, ancak yüksek riskli 

hastalarda etkili olduğu ve bu hasta grubunda kullanılabileceği belirtilmiştir (27). 

 

            Düşük doz aspirin kullanımına 14.-16. gebelik haftaları arasında 



başlanması önerilmektedir  ve düşük doz aspirinin hem anne hem de fetusta 

güvenli olduğu düşünülmektedir (61). 

 

           Antioksidan tedavi: Preeklampside oksidatif strese maruz 



kalınmaktadır. Yapılan çalışmalarda E vitamini ve C vitamini verilmesinin 

endotel hücre aktivasyonunu azaltarak preeklampsi insidansında azalmaya yol 

açtığı gösterilmiştir. Chappell (1999) günlük 1000 mg C vitamini ve 400 mg E 

vitamininin preeklampsiyi önlediğini göstermiştir(56). Ancak bunun için daha 

geniş randomize kontrollü klinik çalışmalara ihtiyaç vardır. 

 

PREEKLAMPSİNİN YÖNETİMİ (62)

 

   

  TEMEL PRENSİPLER

:

 

 

1. Gebeliğin oluşturduğu hipertansiyonun kesin tedavisi doğumdur. Doğum 

dışındaki bütün tedavi ve yaklaşımlar semptomatiktir ve altta yatan patolojiye 

yönelik değildir. 

 

2. Bu olayda iki hasta vardır, anne ve fetus. Doğum tek kesin tedavi yöntemi 



olduğundan, her zaman anne açısından tercih edilecek tedavi yöntemidir. 

Ancak, fetus açısından değerlendirdiğimizde, gebeliğin erken sonlandırılması 

her zaman fetusun yararına değildir. Dolayısıyla kesin tedavi olan doğumun 

zamanlamasına, anne ve fetusun çıkarlarını değerlendirerek karar verilmelidir. 

Gebeliğin uzatılmasının anne açısından bir faydası yoktur, tek faydası fetüse 

yöneliktir. Ana hatlarıyla fetusun tehlikede olduğu ‘Ağır preeklamptik’ gebelerde, 

fetusu düşünmeden maternal endikasyonla gebelik sonlandırılmalıdır. ‘Hafif 



Yüklə 0,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə