13
arter trombozlarına bağlı plasental enfarktların olduğunu bildiren çalışmalar
mevcuttur (23-25).
Hipertansiyona ek olarak hemokonsantrasyon önemli bir vasküler
değişikliktir, çünkü preeklampsi ve eklampsi sendromu olan kadınlar gebeliğin
normal hipervolemisini geliştiremeyebilirler(26). Plasental yatak spiral
arterlerinin endotel tabakasındaki bu değişimin gerçekleşmemesi immunolojik
faktörleri harekete geçirebilir (3). Bozulmuş endotel tabakası anjiotensin II,
tromboksan A2, endotelinler gibi vazokonstriktör ajanlara daha duyarlı hale
gelirken, prostasiklin, nitrik oksit, gibi vasodilatatör ajanlara ise
duyarsızlaşmaktadır(6,24,27).
Prostaglandin I2 (PGI2), endotel kaynaklı potent bir vazodilatatör ve
platelet agregasyonun güçlü bir inhibitörü iken Tromboksan A2 (TXA2), platelet
kaynaklı olup güçlü bir vazokonstriktördür ve platelet agregasyonunu stimüle
eder. Endotelyal disfonksiyon sonucu PGI2 salınımı azalır ve subendotelyal
kollajenin açığa çıkması TXA2 salınmasına ve platelet agregasyonuna neden
olur. TXA2 lehine bozulmuş PGI2/TXA2 dengesi vazokonstrüksiyon ve
hipertansiyon gelişimine katkıda bulunur (28,29).
Vasospazmın kendisi de damarlarda hasar oluşturuyor görünmektedir.
Tüm bu değişiklikler endotelyal hücre hasarı değişikliklerine yol
açar ve
intraepitelyal hücre sızıntıları, plateletler ve fibrinojeni de içeren kan elemanları
subendotelyal depolanır. Bu vasküler değişiklikler etrafındaki dokuların lokal
hipoksisiyle beraber önce hemorajiye, nekroza ve şiddetli preeklampside
gözlenen end-organ değişikliklerine yol açar (6).
Preeklampsi etyolojisinde gittikçe önem kazanan iki görüş daha vardır.
Bunlardan birisi immunolojik, diğeri preeklampsiyi genetik açıdan değerlendiren
çalışmalardır. Preeklampsinin yeni eşinden oluşan ilk gebelikte daha sık ve
HLA-B’de daha fazla görülmesi immunolojik, annesinde preeklampsi olan
gebelerin kızlarında daha yüksek oranda preeklampsi görülmesi ise genetik
görüşleri desteklemektedir(13).
14
MORFOLOJİK VE FONKSİYONEL ORGAN DEĞİŞİKLİKLERİ
A) Kardiyovasküler sistem:
Preeklampsi hipovolemi, hipertansiyon ve artmış sistemik vasküler
rezistans ile karakterizedir (30). Hipovolemi vasokonstriksiyon, kapiller yataktan
sıvı kaybı veya başka bir nedene bağlı olabilir. Kan akımının direkt ölçümü ile
birçok organın perfüzyonunun azaldığı bilinmektedir. Yine preeklamptik
gebelerde tedavi öncesi yapılan ölçümlerde normal sol ventrikül dolma basıncı,
artmış sistemik vasküler rezistans ve hiperdinamik ventriküler fonksiyon
bulunmuştur (31). Preeklamptik gebelerin azalmış intravasküler kompartmanları
vasospazm nedeniyle dışarıdan verilen sıvı ile doldurulamaz. Bu hastalara fazla
sıvı verildiğinde normal olan sol ventrikül dolma basıncı ve buna bağlı kardiyak
output da artacaktır.
Preeklamptik gebeler fazla sıvı kadar volüm kaybına da
hassastırlar.Doğumdan birkaç saat sonra vazospazmın çözülmesi ile volüm
artar ve hematokrit değeri düşer.
B ) Santral sinir sistemi ve beyin:
Preeklampside beyine giden kan akımında ve serebral oksijen
metabolizmasında herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen normal gebelere
oranla serebral vasküler dirençte belirgin bir artış olmaktadır. Eklampsi
nedeniyle ölen hastaların üçte birinde peteşiden geniş hematomlara kadar
uzanan serebral kanamalar görülmüştür. Eklamptik konvülzüyonlardan sonra
ise hastaların %75’ inde spesifik olmayan, geçici, anormal elektroensefalogram
bulguları mevcuttur (32).
Bu hastaların bilgisayarlı tomografi görüntülerinde ise lokal ödem ve
kanama ile uyumlu olabilecek kortikal hipodens alanlar dikkati çekebilir.
15
C) Hematopoetik sistem:
Bütün preeklamptik gebelerde hematolojik bozukluk olması şart değildir.
Görülen patolojiler şunlardır; trombositopeni, bazı pıhtılaşma faktörlerinin
miktarında azalma, hemoliz. Preeklampsi-eklampsi olgularında maternal
trombositopeni görülmektedir. Doğumdan birkaç gün sonra normal seviyeye
çıkar. Trombositopeninin her hastada derecesi farklıdır.
Trombositopeninin etyolojisinde trombosit bağlayan antikorlar sorumlu
tutulmuştur (33). Koagülasyon sistemindeki değişiklikler
preeklampside klinik
olarak belirgin değildir. Von Willebrand faktörün aktivitesinin Faktör VIII
aktivitesine oranı artmıştır. Antitrombin III seviyesi ise azalmıştır (34).
Ağır preeklampsi ve eklampsi olgularının %7’sinde dissemine
intravasküler koagülasyon (DİK) görülmektedir. DİK’te intravasküler
prokoagülanlarda azalma, fibrin yıkım ürünlerinde artma ve mikrotrombüslere
bağlı son organ hasarı vardır (35). DİK’in preeeklampside oluş mekanizmasında
vazospazma bağlı endotel hasarı sorumlu tutulmaktadır. Yine vasküler
fibronektinin preeklampside yüksek bulunması bu görüşü desteklemektedir (36).
Hemolizin oluş mekanizması vazospazma bağlı endotelyal yüzeyin
bozulması, trombositlerin bu yüzeylere yapışması,
fibrin birikimi ve sonuçta
mikroanjiopatik hemolizin gerçekleşmesi şeklinde açıklanır. Ağır preeklampsili
ve eklampsili hastaların eritrositlerinin morfolojisi incelendiğinde şizositosis ve
ekinositosis görülmüş, bu değişiklikler normal gebelerde gözlenmemiştir.
D) Böbrekler:
Gebelik sırasında renal kan akımı ve glomerüler filtrasyon oranı artar.
Preeklamptik hastalarda ise normal gebelere kıyasla renal perfüzyon %20,
glomerüler filtrasyon oranı %32 oranında azdır.
Preeklamptik hastalardan alınan renal biyopsilerde hastalığa ait
değişiklikler izlenebilir. Bu hastalarda glomerüler kapiller endotelinde şişme ve
bununla birlikte endotel hücrelerinin altında ve aralarında fibrinojen derivelerinin