|
Kur’an-ı Kerim Meali – Yaşar Nuri Öztürk alak suresi (96/1)
|
səhifə | 17/62 | tarix | 08.09.2018 | ölçüsü | 1,86 Mb. | | #67647 |
| NEML SURESİ (27/48)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
-
Ta, Sin. İşte bunlar Kur’an’ın ve açık-seçik beyanlar sunan Kitap’ın ayetleridir.
-
Müminlere bir kılavuz ve muştudur o.
-
O müminler ki, namazı kılar, zekatı verirler. Ve ahirete tam bir biçimde inananlar da onlardır.
-
Şu bir gerçek ki, ahirete inanmayanların amellerini biz, kendileri için süsleyip püsledik. Bu yüzden onlar kalpleri körelmiş olarak şaşkınlık içinde bocalar dururlar.
-
İşte bunlardır kendilerine azabın korkuncu öngörülen. Ahirette hüsrana uğrayacaklar da onlardır.
-
Emin ol ki, sen bu Kur’an’a Hakim ve Alim bir kudret tarafından muhatap kılınıyorsun.
-
Hatırla o zamanı; Musa, ailesine şöyle demişti: “Ben bir ateş farkettim. Ondan size bir haber getireceğim, yahut parlak bir kor getireceğim ki ateş yakıp ısınabilesiniz.”
-
Musa ateşe vardığında şöyle çağırıldı. “Ateşteki kimse de ateşin çevresindekiler de kutsal ve bereketli kılınmıştır. Ve alemlerin Rabbi olan Allah, bütün eksiklik ve iğretiliklerden arınmıştır.”
-
“Ey Musa! Kuşkun olmasın ki ben, Allah’ım; Aziz olan, Hakim olanım…”
-
“Asanı bırak.” Bunun üzerine Musa, asayı çevik bir yılan gibi titreyip kıvrılır görünce gerisin geri kaçtı ve arkasına bakmadı. “Korkma ey Musa, benim. Benim huzurumda, elçi olarak gönderilenler korkmaz.”
-
“Zulme bulaşan müstesna. O da bunu kötülüğün arkasından güzelliğe çevirirse hiç kuşkusuz ben Gafur’um, Rahim’im.”
-
“Elini koynuna sok; Firavun ve toplumuna yönelik dokuz mucizeden biri olarak pürüzsüz ve lekesiz, bembeyaz bir biçimde çıkacaktır. O Firavun ve yandaşları gerçekten fıska batan bir topluluk haline geldiler.”
-
İşte bu şekilde ayetlerimiz göz ve gönül açar bir biçimde onlara geldiğinde şunu deyiverdiler: “Açık bir büyüdür bu…”
-
Zulüm ve böbürlenmeyle, ona karşı çıktılar. Oysa ki öz benlikleri, onun gerçekliğine kanaat getirmişti. Bak da gör, nasıl olmuştur o bozguncuların sonu!
-
Andolsun biz, Davud’a da Süleyman’a da bir ilim verdik. Onlar şöyle dediler: “Bizi, mümin kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah’a hamd olsun.”
-
Süleyman, Davud’a mirasçı oldu ve şöyle dedi: “Ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi ve bize herşeyden biraz verildi. Kuşkusuz bu, apaçık lütfun ta kendisidir.”
-
Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları, Süleyman’ın huzurunda bir araya getirildi. Onlar, düzenli bir biçimde sevk ediliyorlardı.
-
Karınca vadisine geldiklerinde, bir karınca şöyle seslendi: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin ki, Süleyman ve orduları farkında olmayarak sizi ezmesinler.”
-
Bunun üzerine Süleyman, karıncanın sözüne güldü ve dedi: “Rabbim, bana ve ebeveynime lütfettiğin nimetine şükretmeme, hoşnut olacağın barışçıl bir iş yapmama imkan ver. Ve rahmetinle beni barışsever iyi kullarının arasına sok.”
-
Kuşları teftiş etti de dedi ki: “Hüdhüd’ü neden göremiyorum, yoksa kayıplara mı karıştı?”
-
“Ona acımasızca azap edeceğim, belki de onu boğazlayacağım; yahut da bana mutlaka açık bir kanıt getirecek.”
-
Az sonra Hüdhüd gelip şöyle dedi: “Senin fark edemediğin birşeyi fark ettim ve sana Saba’dan parlak bir haber getirdim.”
-
“Sabalılara hükmeden bir kadın buldum. Kendisine herşeyden bir pay verilmiş, kocaman bir tahtı var.”
-
“Onu ve toplumunu, Allah’ı bırakıp güneşe secde eder buldum. Şeytan onlara, yapıp ettiklerini süslü gösterip onları yoldan saptırmış. Artık doğruyu bulamazlar.”
-
“Göklerde ve yerdeki sırrı açığa çıkaran, onların gizlediklerini de açıkladıklarını da bilen Allah’a secde etmemek gayretindeler.”
-
“O Allah ki, tanrı yok kendinden başka, o büyük arşın rabbidir O.”
-
Süleyman dedi: “Doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz!”
-
“Şu yazımı götürüp onlara at. Sonra onlardan uzaklaş da bak bakalım, nasıl davranacaklar?”
-
Melike Belkıs dedi ki: “Ey ileri gidenler, bana önemli bir mektup bırakıldı.”
-
“Süleyman’dan bir mektup. Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla başlıyor.”
-
“Söylediği şu: Bana büyüklük taslamaya kalkmayın. Teslim olarak huzuruma gelin.”
-
Melike dedi: “Ey danışmanlarım, bu meselem konusunda bana fikir verin. Siz onaylamadıkça, hiçbir işe kesin karar vermem.”
-
Dediler ki: “Biz çok güçlüyüz, çok yaman savaşırız. Buyruk senin. Ne karar vereceğini sen bilirsin.”
-
Melike dedi: “Şu bir gerçek ki krallar bir kente / bir memlekete girdiler mi, orada bozgun çıkarırlar; oranın onurlu insanlarını zelil-sefil ederler. İşte böyle yaparlar.”
-
“Şimdi ben onlara bir hediye göndereceğim ve bakacağım elçiler neyle geri dönecekler.”
-
Elçi geldiğinde, Süleyman dedi ki: “Siz bana mal ile destek mi veriyorsunuz? Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha kıymetlidir. Sizin hediyenizle, benden çok siz ferahlarsınız.”
-
“Seni gönderenlere dön. Vallahi, karşı koyamayacakları ordularla üstlerine gelirim ve onları oradan, başları eğik, aşağılanmış bir halde sürer çıkarırım.”
-
Süleyman, kurmaylarına dedi ki: “Onlar teslim olup huzuruma gelmeden önce, o kadının tahtını hanginiz bana getirebilir?”
-
Cinlerden bir ifrit şöyle dedi: “Sen daha makamından kalkmadan, onu sana getirebilirim. Ben bunu yapacak güçteyim ve gerçekten güvenilir biriyim.”
-
Kendinde Kitap’tan bir ilim olan kişi de şöyle dedi: “Ben onu sana, gözünü açıp yumuncaya kadar getiririm.” Derken Süleyman, tahtı, yanında kurulmuş görünce şöyle konuştu: “Rabbimin lütfundandır bu. Şükür mü edeceğim, nankörlük mü diye beni denemek istiyor. Esasında şükreden, kendisi lehine şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki, Rabbim Gani’dir, cömerttir.”
-
Emir verdi: “Onun tahtını başkalaştırın, bakalım tanıyacak mı, tanıyamayanlar arasına mı girecek?”
-
Melike gelince şöyle denildi: “Senin tahtın da böyle mi?” Dedi: “Bu sanki o. Zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz müslüman olmuştuk.”
-
Daha önce Allah dışında ibadet ettikleri, onu engellemişti. Çünkü o, küfre sapmış bir topluluktandı.
-
Ona denildi: “Köşke gir.” Melike onu görünce su sandı ve baldırlarını açtı. Süleyman dedi ki: “O, cilalı sırçadan yapılmış parlak bir avlu / zemindir.” Melike dedi: “Rabbim, doğrusu ben öz benliğime zulmetmişim. Artık Süleyman’la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oluyorum.”
-
Andolsun, Semud’a da kardeşleri Salih’i, şunu tebliğ etmek üzere gönderdik: “Allah’a kulluk / ibadet edin.” Bir de ne görelim, onlar birbiriyle boğuşan iki fırka oluvermişler.
-
Salih dedi: “Ey toplumum! İyilikten önce kötülüğü istemede aceleniz niye? Merhamet görebilmeniz için Allah’tan af dileseniz olmaz mı?”
-
Dediler: “Sen ve beraberindekiler yüzünden başımıza uğursuzluk geldi / sen ve beraberindekileri uğursuzluk belirtisi sayıyoruz.” Dedi: “Uğursuzluk kuşunuz Allah katındandır. Daha doğrusu siz, imtihana çekilen bir topluluksunuz.”
-
O kentte, hep bozgun çıkarıp barışa hiç yanaşmayan dokuz çete vardı.
-
Allah adına yeminleşerek şöyle dediler: “Ona ve ailesine bir gece baskını yapalım, sonra da velisine şöyle diyelim: Biz onun ailesinin öldürülüşüne tanık olmadık. Vallahi, doğru söyleyenleriz.”
-
Onlar bir tuzak kurdular, biz de bir tuzak kurduk, ama şuursuzluk eden onlardı.
-
Bir baksana nasıl oldu tuzaklarının sonu! İşte, onları da topluluklarını da hep birlikte yere geçirdik.
-
İşte sana onların, işledikleri zulümler yüzünden çöküp ıpıssız kalmış evleri. Hiç koşkusuz bunda, ilmi kullanan bir topluluk için kesin bir ibret vardır.
-
Biz inananları, korunup sakınanları kurtardık.
-
Lut’u da resul olarak gönderdik. Toplumuna şöyle dedi: “Gözünüz göre göre şu iğrençliği yapıyorsunuz ha!”
-
“Siz, şehvetinizi tatmin için kadınları bırakıp da erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu siz cehalete saplanmış bir topluluksunuz.”
-
Toplumunun cevabı sadece şunu söylemek oldu: “Çıkarın şu Lut ailesini kentimizden; bunlar temizlik tutkunu olmuş kişilerdir.”
-
Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Karısı hariç. Onu, arkada kalanlardan biri olarak takdir etmiştik.
-
Üzerlerine bir de yağmur yağdırdık. Uyarılmış olanlar üzerine inen yağmur da ne kötüdür!
-
De ki: “Hamd Allah’a, selam O’nun seçip yücelttiği kullarına! Allah mı hayırlı, yoksa onların ortak tuttukları mı?”
-
Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size bir su indiren mi hayırlı? Biz o suyla sizin için gözler-gönüller açan bahçeler bitirdik. Sizin, onların bir tek ağacını bitirmeniz mümkün değildi. Allah’ın yanında bir ilah mı var? Hayır! Ama onlar döneklik eden bir topluluktur.
-
Yoksa yeri bir karargah yapıp şurasına-burasına nehirler serpiştiren, üzerine dayanıklı dağlar konduran ve iki deniz arasına bir engel yerleştiren mi hayırlı? İlah mı var Allah’ın yanında!? Hayır! Ama onların çokları ilimden nasipsizliği sürdürüyorlar.
-
Yoksa zorda kalan yalvardığında, onun imdadına yetişip sıkıntı ve kederi kaldıran, sizi yeryüzünün hükmedenleri kılan mı hayırlı? Allah’ın yanında bir ilah daha var mı!? Ne kadar da az ibret alıyorsunuz!
-
Yoksa size karanın ve denizin karanlıkları içinde yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci gönderen mi hayırlı? Allah’ın beraberinde bir ilah daha mı var?! Allah, onların ortak tuttuklarından uzaktır, arınmıştır.
-
Yoksa yaratmaya başlayıp sonra tekrar tekrar yaratan ve sizi gözeten ve yerden rızıklandıran mı hayırlı? Allah’ın yanında bir ilah mı var? De ki: “Getirin susturucu kanıtınızı, eğer doğru sözlüler iseniz.”
-
De ki: “Göklerde ve yerde, Allah’tan başka hiç kimse gaybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler.”
-
Hayır, onların bilgileri ahiret konusunda yetersiz kalmıştır. Daha doğrusu onlar ondan kuşku duymaktadırlar. Hayır, hayır! Onlar, onu göremeyecek kadar kördürler.
-
İnkarcılar dediler ki: “Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra, gerçekten biz bundan sonra ortaya mı çıkarılacağız?”
-
“Yemin olsun, bununla şimdi biz, önceden de atalarımız tehdit edildi. Bu, öncekilerin masallarından başka birşey değil.”
-
De ki: “Yeryüzünde dolaşın da bir bakın nice olmuştur günahkarların sonu!”
-
Onlar yüzünden tasalanma. Kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme.
-
“Eğer doğru sözlülerseniz, bu vaat ne zaman?” derler.
-
De ki: “Acele isteyip durduğunuzun bir kısmı belki de arkanıza takılmıştır.”
-
Senin Rabbin, insanlara karşı gerçekten lütufkardır; fakat çokları şükretmezler.
-
Ve senin Rabbin, onların göğüslerinin sakladığını da açığa vurduğunu da çok iyi bilir.
-
Yerde ve gökte hiçbir gayb yoktur ki, açıklayıcı bir Kitap’ta olmasın.
-
Hiç kuşkunuz olmasın ki bu Kur’an, İsrailoğullarına, ihtilafa düştükleri şeylerin birçoğunu anlatıyor.
-
Ve elbette o, inananlara bir kılavuz ve rahmettir.
-
Rabbin, o İsrailoğulları arasında hükmünü verip gereğini yapacaktır. Aziz’dir, Alim’dir O.
-
Allah’a dayanıp güven, çünkü sen apaçık gerçeğin üzerindesin.
-
Sen, ölülere işittiremezsin. Eğer dönüp giderlerse, sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.
-
Ve sen, düştükleri sapıklıktan körleri de çıkaramazsın. Teslim olmuş kişiler halinde ayetlerimize inananlardan başkasına sesini duyuramazsın.
-
O söz tepelerine indiğinde, yerden onlar için bir dabbe çıkarırız da o onlara, insanların bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler.
-
O gün her ümmetin içinden ayetlerimizi yalanlayanlardan bir zümre derleriz de onlar, toplu halde ortaya sürülürler.
-
Geldiklerinde Allah onlara: “Ayetlerimizi, onlara ilminiz yeterli olmadığı için mi inkar ettiniz yoksa başka bir iş mi yaptınız?” der.
-
İşledikleri zulümler yüzünden o söz tepelerine inmiştir; artık tek kelime söyleyemezler.
-
Görmediler mi; biz geceyi içinde dinlensinler diye, gündüzü de gösterici bir ışık olsun diye oluşturduk. İşte bunda, inanan bir topluluk için elbette ibretler vardır.
-
Sura üfürüleceği gün, Allah’ın dilediği dışında herkes, göklerdekiler, yerdekiler dehşet içinde kalacaktır. Hepsi boynunu bükmüş bir halde O’nun huzuruna gelir.
-
Sen dağlara bakar da onları donuk-durgun görürsün. Oysa ki onlar, bulutların dolaştığı gibi dolaşmaktadır. Herşeyi güzel ve mükemmel yapan Allah’ın sanatıdır bu. Yaptıklarınızdan gereğince haberdardır O.
-
İyilik ve güzellik getirene, getirdiğinden daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan güvene çıkmışlardır.
-
Kötülük getirenlerin ise yüzleri ateşte sürtülür. Sadece yapıp ettiklerinizle cezalandırılırsınız.
-
“Ben, sadece bu beldenin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Orayı saygıya layık kılmıştır O. Herşey O’nundur. Ben, müslümanlardan olmakla emrolundum.”
-
“Ve Kur’an okumakla emrolundum. Artık kim yola gelirse kendi nefsi için gelir. Sapmışa gelince, böylesine de ki: ‘Ben uyarıcılardan biriyim. Hepsi bu!’”
-
Ve şöyle yakar: “Hamd olsun Allah’a. O size ayetlerini gösterecek de siz onları tanıyacaksınız. Senin Rabbin, yapmakta oldukarınızdan habersiz değildir.”
Dostları ilə paylaş: |
|
|