İspanya’da siyaset; Sİyasi partiler ve siyasal iletiŞİm uygulamalari



Yüklə 128,75 Kb.
səhifə2/3
tarix01.11.2017
ölçüsü128,75 Kb.
#8070
1   2   3

José María Aznar
adrid’te hukuk eğitimi alan Aznar, 1976 yılında kariyerine Vergi Müfettişi olarak başlamıştır. General Franco dönemi sonrası, demokrasinin yeniden yapılandırılmasıyla Aznar, Halkın Birliği (AP) oluşumuna 1979 yılında katılmıştır. Aynı yılın Mart ayında La Rioja’da partinin genel sekreterliği görevine başlamış ve 1980 yılına kadar sürdürmüştür.

Halkın Birliği’nde (AP) yükleşine devam eden Aznar, 1981 yılında ulusal yönetim komitesinine katılmış ve 1982 yılında tüm partinin genel sekreter asistanlığı görevine gelmiştir. Aynı yıl, Avila’nın temsilcisi olarak parlamentoya seçilmiştir. 1985 yılında Castille-Leon bölgesi tarafından Halkın Birliği Partisinin’nin (AP) genel başkanı seçilmiştir. Manuel Fraga’nın, İspanyol Sosyalist İşçi Partisi’nin (PSOE) seçim zaferi ardından verdiği istifası Halkın Birliği Partisi’nde şiddetli iç karışıklıklara neden olmuştur.

Ancak bu dönemde Aznar, genel başkanlık için yeterince kıdemli görülmemiştir. Aznar da genel başkanlık pozisyonu için daha sağ-kanat sayılabilecek Miguel Herrero’yu desteklemiş ancak Herrero, eski başkan Manuel Fraga’nın tercihi olan aday Antonio Hernández Mancha’ya karşı yenilmiştir. Desteklediği aday seçilmeyen Aznar, Genel Sekreter Asistanlığı görevini kaybetmiştir.

Parlementodaki koltuğundan vazgeçen Aznar, 1987 yılına gelindiğinde Castille-Leon bölgesinden Cortes’e seçilmiş ve aynı zamanda bu otonom bölgenin başkanı olmuştur. Aznar’ın siyasi kariyerindeki dönüm noktası, iki yıl sonra Ulusal Yürütme Komitesi tarafından partinin Genel Başkanı seçilmesidir. Halkın Birliği Partisi’nin lideri olan Aznar, ilk iş olarak partisini yeniden kurmuş ve adını Halkın Partisi (Partido Popular) olarak değiştirmiştir.

10. Ulusal Kongre’de, Aznar’ın Halkın Partisi (PP) liderliği resmen onaylanmıştır. Aznar’ın liderliğinin onaylanmasını takip eden dönemde -yeni adıyla- Halkın Partisi (PP), Avrupa Parlamentosu’ndaki muhafazakar grup olmaktan Hıristiyan-demokratik Avrupalı Halkın Partisi olamaya doğru yöneldi.

Halkın Partisi, 1993 genel seçimlerini kaybetse de, önceki oy oranını büyük ölçüde artırıp %34.8 oy aldı. Böylelikle İspanyol Sosyalist İşçi Partisi’nin (PSOE) salt oy çoğunluğu bozulmuş oldu ve PSOE’nin iktidarda kalabilmesi için diğer partilerle koalisyon kurma zorunluluğu doğdu. Her ne kadar PSOE’nin salt otoritesi zede alsa da sonuçlar Halkın Partisi’nde (PP) hayal kırıklığı yarattı. Çünkü seçim öncesinde yapılan anketlerde, seçimlerin PP’nin zaferi ile sonlanacağı öngörülmüştü.



1
Halkın Partisi’nin (PP) 1996 Genel Seçimleriyle İspanya Sosyalist İşçiler Partisi’ni (PSOE) geçerek Vekiller Meclisinde çoğunluğa sahip olması
994 Avrupa ve 1995 yerel seçimlerinde iyi bir performans gösteren PP, Mart 1996 genel seçimlerinde %37.6 oranında oy alarak Vekiller Meclisinde iktidara geldi.

1996 genel seçimlerinde elde edilen bu başarı, PSOE’nin 13 yıllık kesintisiz iktidarının sonu ve PP’nin 2004 yılına kadar sürecek kesintisiz iktidarının ise başlangıcı olmuştur.



J
Avrupa, İyi Hisset!

Yeni Nesiller- Partido Popular
osé María Aznar’ın İlk İktidar Dönemi (1996-2000)

Avrupa Birliği’nin ortak para birimi Euro’ya geçme kritlerini sağlamayı hedefleyen Aznar hükümeti, konuda kararlılığını çeşitli politik riskler alarak göstermiştir. 1996 yılının yazında sivil memurların maaşlarında zam olamayacağını duyuran hükümet, sendikaların düzenledikleri gösteriler ve direnişlere karşın bu kararını Aralık ayına kadar sürdürdü.

Yerel milliyetçi partilerin de desteğini alan hükümet, 27 Aralık 1997 tarihinde -bütçenin onaylanma süresinin bitiminden 4 gün önce- çok sıkı bir bütçe planını Vekiller Meclisi’nden geçirdi. Birleşmiş Sol (United Left) Koalisyonu, bütçenin içerdiği harcama kesintileri ve vergilerdeki ayarlamaların zengin kesime faydalı olurken fakir kesime ciddi zararlar vereceği yönünde hükümeti uyardı.

Ancak Aznar hükümeti tarafından hazırlanan bu bütçenin ana hedefi İspanya’nın iç borç açığını GSMH’sının %3’üne geriletmekti. Bu sağlandığında Euro ortak para birimine geçmek için gereken kriter de sağlanmış olcaktı. Bazı eleştirmenler, bu kriteri sağlamanın tek yolunun Aznar hükümetinin yaptığı gibi bütçede sıkı önlemler almak olmadığını, alternatif çözümlerin de uygulanabileceğini ileri sürmüştür.

Aznar hükümetinin piyasalarda rekabeti artırarak tüketiciye daha uygun fiyatlar sunulmasını sağlamak adına çeşitli girişimleri olmuştur. Örneğin, 1997 yılında Aznar devletin elinde son kalan telekomünikasyon şebekesi şirketinin altın hisselerini de satarak özelleştimeler periyodunun başladığı işaretini vermiştir. Bunu, İspanya’nın ünlü petrol grubu olan Repsol’un satışı izlemiştir.

Aznar hükümeti, özelleştimeleriyle, ekonomiyi devletleştiren İspanyol Sosyalist İşçiler Partisi’nden tamamen farklı bir yol izlediğini kanıtlamıştır. Ayrıca Halkın Partis’nin, Vekiller Meclisi’nde birinci yılının sonuna yaklaşırken, Convergence and Unity (CiU), Bask Milliyetçi Partisi gibi büyük milliyetçi partilerle olan bağlarının zayıfladığı hissedilmekteydi. Ek olarak, hükümetin mevcut kürtaj yasalarını da liberalleştimesi üzerine, çeşitli Roman Katolik gruplar kürtaj karşıtı kampyanlarını yeniledi.

Ayrıca, İspanya’da çevre kirliliği ve orman tahribi bilinci gibi ekolojik sorunların 1998 yılında gündeme gelmesi, hükümeti çevre sorunlarına politik yaptırımlar getirmeye yönlendirdi. Çevre ile ilgili tartışmalar aktif olarak katılan hükümet, sorunların çözümünde iş birliğine katılmaya söz verdi.

1990’ların sonunda etkileri tüm ülkelere yayılan Asya Krizi, İspanya’nın da 1999 yılı ekonomik büyümesini % 0.2 oranında geriletmiş, Madrid ve Barselona borsasındaki dramatik fiyat düşüşleri (ortalama %20) iş ve ti caret dünyasında endişeleri artırmıştır. Özellikle hisse senetlerinde görülen ani fiyat gerilemeleri, artan işsizlik riski endişelerini gündeme getirmiştir. Bu endişeler oldukça makuldür çünkü o dönemde işsizlik oranı %18 olarak hesaplanmıştır. Ekonomideki bu duraksamaya karşın, maaşlar yıllık %2.3 artış göstermiştir.

Aznar hükümeti için büyük bir başarı olan Avrupa Birliği ortak para birimi Euro’ya geçiş 1996 yılında gerçekleşmiştir. İstikrarlı ekonomik büyüme ve işsizlik oranlarındaki -hala Avrupa Birliği üyesi diğer ülkelerinkinden fazla olan- gerileme hükümetin halkın desteğini kazanmasını sağlamıştır.

Ancak, İspanyol Sosyalist İşçilerin Partisi (PSOE), PP’nin bürokrasiyi azaltma sözü vermesine karşın bürokratların %15’inin rütbelerinin önceki yıla göre artırıldığını açıklamıştır. Bu açıklama, Halkın Partisi (PP) hükümetinin, güvenilirliğini azaltmıştır.

José María Aznar’ın İkinci İktidar Dönemi (2000-2004)

Halkın Parti’sinin bu ikinci iktidar döneminde oyları daha da artarak %44.5’e ulaşmıştır. Ayrıca parti, tarihinde Vekiller Meclisi’nde sahip olduğu en fazla koltuk sayısı olan 183’e ulaşmıştır. Ancak İspanyol halkının seçimlere katılım oranının -General Franco’nun diktatörlük rejiminin sona ermesinden sonraki- tüm genel seçimler içinde en düşük olduğunu da belirtmemiz gerekir.

Hatta, genel seçimlere düşük katılım oranını öngören partiler ve çeşitli sivil organizasyonlar seçim öncesinde oy vermenin önemini vurgulayan ve vatandaşları oy vermeye çağıran çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır.

2001 yılına gelindiğinde İspanya, Avrupa Birliği’ndeki en hızlı büyüyen ekonomilerden biriydi ancak enflasyon -AB gelişmiş ülkeleri arasında yüksek sayılabilicek- %4 oranındaydı. 2002 yılında, diğer Avrupa Birliği üye ülkelerini geride bıraksa da, İspanya’nın ekonomik büyümesi küresel ekonomik gerilemeden etkilendi. Azalan ihracat, iç talep ve turizm gelirleri İspanya ekonomik büyümesini %2 oranına kadar geriletti. Bu oran, 1996 yılından beri hesaplanan en düşük ekonomik büyüme oranıydı. Bununla birlikle İspanyol ekonomisin toparlanması uzun sürmedi.

Aznar hükümetinin ikinci iktidar döneminde, Ocak ayında geçirmiş olduğu göçmen yasaları adil ve yeterli bulunmadı. Ayrıca yeni sağlık yasa ve düzenlemeleri, kamu sağlık kuruluşlarının kullanımın minimize edilmesi ve sağlık hizmetlerinin özel sektöre kaydırılması yönündeydi. Dolayısıyla bu yasalar ve düzenlemeler de İspanyol halkını tatmin etmedi.

Hükümetin, eğitim sisteminde –özellikle üniversitelerde- yaptığı reformlar da pek çok karşıta sahip oldu. Yıl sonunda, pek çok üniversiteden öğrenciler ve hatta rektör ve profesörler de çeşitli eylemlere, gösterilere katıldılar. Eğitimde standartları yükseltmek için önerilen “Kalite Yasası”, öğrencilerin farklı eğitim alanlara ayrılma yaşlarını daha da erkene almayı , devlet veya özel okulların öğrencilerin yeneteklerine karar vermesini ve yeni bir okul bitirme sınavını öngörüyordu.

Kalite Yasası’nın sosyal olarak toplumu böleceği ve devlet okullarına yeterli miktarda fon aktarımına zarar vereceği argümanlarına dayanarak ticaret birlikleri, öğrenci organizasyonları ve çeşitli sol-kanat partiler gösteriler düzenlediler.

Ancak hükümet, en zorlu mücadelesini işsizlik yardım sisteminde reforma gitme sürecinde yaşadı. 27 Mayıs’ta gündeme getirilen ve çok tartışma yaratan bir kanun emri, işsizlik tanımında ve yapılan yardımlarda çeşitli kısıtlamaları ön görmüştür. Artık işsiz bir vatandaşın halk iş bulma acentaları tarafından sunulan iş olanaklarını geri çevirmesinin de zorlaştırılması ön görülmüştür. Son olarak da güneydeki tarım işçileri için sübvansiyonların onaylanmasının güçleştirilmesi de öngörülmüştür.

İşçi sendikaları, 20 Haziran tarihinde 24 saatlik genel bir grev yaparak Avrupa Birliği Zirvesi arifesinde olan hükümeti utandırdı. Yapılan bu iş durdurma eylemi , işçilere beklenmeyen derecede büyük başarı sağladı. Madrid’te yapılan yeni yasayı protesto eden büyük ulusal gösteriden tam iki gün sonra -7 Ekim tarihinde- hükümet, işçilerin neredeyse tüm taleplerini kabul ederek geri çekilme gösterdi.

Aznar’ın ikinci iktidar dönemine, ekonomik açıdan baktığımızda İspanya’nın ekonomik büyümesinin diğer durgun Avrupa Birliği üyelerinden her dönem daha hızlı olduğunu görürüz. Ancak enflasyon karakteristik olarak Avrupa Birliği ortalamasının 1 puan üzerinde seytermektedir. İşsizlik ise %10 seviyesinin üzerinde olup iş gücünün üçte biri geçici sözleşmelerle çalışmakta ve ev fiyatları ise katlanarak artmaktadır.



Genel ekonomik durumu inceleyen Avrupa Komisyonu analistleri , meydana gelebilecek bir faiz fırlamasının ya da artan işsizlik oranlarının ev fiyatlarını daha da katlayarak artırması olasılığından endişelerini dile getirmiştir.

Kuşkusuz bu durum, yüksek miktarlarla borçlanan aileleri ve onlara borç veren finansal kurumları çok zor durumda bırakacaktır.


Tony Blair, George W. Bush, Jose Maria Aznar

Aznar hükümetinin seçmenlerinden en çok oy kaybetmesine ve İspanyol halkının kutuplaşmasına yol açan olgu, Birleşik Krallık başbakanı Tony Blair ile birlikte, Aznar’ın ABD’denin Irak savaşını desteklemesiydi. İspanyol halkının onaylamamasına karşın, Aznar George W. Bush’un “Terörizme Karşı Savaş”ını aktif olarak desteklemekteydi. Hatta Irak’ın 2003Te işgalinden önce Aznar, Bush ile Birleşmiş Milletler (UN) Güvenlik Konseyi’nin durumunu görüşmek için gizli bir görüşme yaptı.



Bush yönetiminin Irak işgalini yüreklendiren ve destekleyen Aznar hükümeti, bu tavrını Irak hükümetinin nükleer çalışmaları olduğu gerekçesine dayandırıyordu. Bazı Halkın Partisi (PP) üyeleri de dahil olmak üzere İspanya nüfusunun büyük çoğunluğu savaşa karşıydı. İspanya’nın büyük şehirlerinin hepsi büyük, savaş karşıtı gösterile sahne oldu. Aznar hükümeti, hükümetin Irak Savaşı’na katılımını desteklemeyen seçmenlerini kaybetmeye başladı.

Bu durum karşısında,Aznar katıldığı canlı bir TV programı sırasında –ki gösteriler o anda hala caddelerde devam etmekteydi- İspanyol halkına seslenerek, Irak’ta kitle imha silahları olduğuna dair kanıtları olduğunu hakından kendisine güvenmelerini istediğini söyledi. Bilindiği gibi Aznar’ın bu inancı ve kanıtları yanlış çıktı.

2004 yılı genel seçimleri öncesinden yapılan güvenilir kamuoyu anketlerinde, İspanyol halkının %92’sinin Irak Savaşı’na destek vermediği ortaya çıkmıştır.


İspanya’nın çeşitli şehirlerinde savaş karşıtı gösteriler


Hükümetin yürüttüğü aynı kamuoyu anketleri, seçmenlerin %42.2’sinin Halkın Partisi’ne (PP) oy vereceğini ve İspanyol Sosyalist İşçi Partisi’nin (PSOE) ise sadece %35.5 oy alacağını öngörmüştür. Ocak 2004’te genel bir seçim isteyen Aznar, yerine halefi Mariano Rajoy’u atama suretiyle üçüncü kez iktidara gelme istediğinin olmadığını göstermiştir. Irak Savaşı ve diğer konulardaki tüm politik gerginliklere karşın, anketler ve beklentiler Halkın Partisi’nin (PP) 2004 genel seçimlerini alacağı yönündeydi.

11 Mart 2004

Ancak 2004 genel seçimlerine tam üç gün kala İspanya’yı derinden sarsan bombalama olayları, 191 kişinin Madrid metrosunda hayatını kaybetmesine yol açmıştır. Tam on adet bombanın patladığı 11 Mart 2004 tarihi, “11M” olarak anılmaktadır. Olayın hemen ardından hükümet ve muhalefet, patlamaların teröt örgütü ETA tarafından düzenlenme olasılığı bulunduğunu açıkladılar.

H
Saldırıda hayatını kaybedenlerin anısına metro istasyonunda yakılan mumlar


alkın Partisi (PP) hükümeti, saldırıların İslamist bir grup tarafından yapıldığına kanıt bulunmasına karşın saldırılardan ETA’yı kısmen suçlu tutmaya devem etti. Hatta Dışişleri Bakanı Ana Placio, İspanyol diplomatlara her fırsatta ETA’yı suçlamaları emrini veriyordu.

Bu durum halkın, hükümetin kendilerinden bilgi sakladığı sanısına sahip olmasına ve sonunda isyan etmesine yol açtı. Bombalama olaylarından iki gün sonra tüm İspanya’da gösteriler başladı ve halk soruşturmanın bilgilerinin paylaşılmasını şiddetli bir şekilde talep ediyordu. İspanyol halkı oy vermeden gerçeği bilmek istediklerini ve kimin sorumlu olduğunu sormaktaydı.



Bombalama olaylarından tam üç gün sonra, muhalefet partisi olan İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) seçimleri aldı. Bombalamalar hakkında Parlamento Komitesi tarafından sürdürülen sorgulama da, siyasi partiler arasında birbirini suçlama ve tatsız partizan söylemlere yol açtı. Aznar, hala ETA’nın sorumlu olduğu görüşünceydi ve Komite’de teröristlerin çöller ve dağlarda aranmasının gereksiz olduğunu ve saldırının İslamist bir grup tarafından yapıldığına inanmadığını söyledi.

Ancak, 2004 seçimlerinden tam üç gün önce meydana gelen bu talihsiz olay, kamuoyu anketleri beklentilerini tersine çevirerek PSOE’nin iktidara gelmesini sağlamış ve iki dönem kesintisiz devam eden Halkın Partisi iktidarının sonu olmuştur.

2.1 İSPANYA SİYASETİNDEKİ BÖLGESEL PARTİLER

Birleşmiş Sol

İspanya Vekiller Meclisi’nde az sayıda koltuk sahibi olan Birleşmiş Sol politik koalisyonu, NATO’ya girişi desteklemeyen kesim tarafından 1986 yılında kurulmuştur. Çeşitli solcu, çevreci/yeşil, sol-kanat sosyalistler ve cumhuriyetçilerden oluşan Birleşmiş Sol, daima İspanya’nın Komünist Partisi’nin egemenlik alanında oldu. İspanya Komünist Parti’sinden gelen komünist tabanına ek olarak Birleşmiş Sol’un Endülüs ve Madrid tabanlı destekçileri de bulunmaktadır.

1993 ve 1996 yıllarında Vekiller Meclisi’de sırasıyla %9 ve %11 oy alarak koltuk sahibi olan Birleşmiş Sol, 1999 yılından sonra oylarında neredeyse yarı yarıya düşüşler yaşadı. 2000 yılı seçimlerinde İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ile anlaşma yaparak birleşmiştir. Partinin, 1986-2001 yılları arasındaki lider ve genel sekreteri Julio Anguita’dır. 2001 yılında görevi devralan Gaspar Llamazares, 2008 seçimlerinde alınan kötü sonuçlar nedeniyle istifasını vermiştir.

2.500 üzerinde meclis üyesi ve 70.000 üzerinde aktivisti bulunan Birleşmiş Sol Partisi, 2008 genel seçimlerinde oyların %3.6’sını alarak tarihindeki en düşük oy oranını almıştır. İspanya seçim sisteminde kullanılan D’Hondt metodunun, Vekiller Meclisi koltuk dağılımında etkisi olduğu ve her bölgedeki ana partilerin leyhine olduğunu da belirtilmelidir. Genelde, çoğu bölgede üçüncü ya da daha altta yer alan Birleşmiş Sol Partisi’nin, Vekiller Meclisi’ndeki koltuk sayısı aldığı oy oranından da az olmaktadır.

Yakınsama ve Birlik (Convergence and Union/ Convergència i Unió)

Yakınsama ve Birlik Partisi, Katalanya’nın Demokratik Yakınlaşma ve Katalanya’nın Demokratik Birliği Partileri’nin birleşmesiyle oluşmuştur. Katalan milliyetçisi olma özelliğini taşır. Bakış açısına göre, merkezci ya da muhafazakar olarak da nitelendirilebilir.

Ancak partinin Katalan Demokratik Yakınlaşma kanadında sosyal demokrat izlere rastlanabilir. Diğer taraftan, partinin Katalan Demokratik Birliği kanadı hıristiyan-demokrat niteliktedir.

Parti, Katalanya’nın bağımsızlık/otonomluk durumunda değişimleri destekler ve bağımsızlığının artmasından yanadır. Günümüzde Katalan Bölgesi’nde en çok oy alan parti konumundadır. Genel seçimler öncesi yapılan ulusal ölçekte tartışmalarda, en geniş seçmen yelpazesine seslenmeye çalışmaktadır.

Katalan Bölgesi’nde, 1980-2000 yılları arasında ard arda 20 yıl iktidar konumunda bulunan parti, o dönemde Jordi Pujol tarafından yönetilmiştir. Yakınsama ve Birlik Partisi, 2008 genel seçimlerinde İspanya Vekiller Meclisi’nde 10 koltuk sahibi olmuştur.

Bask Milliyetçi Partisi



Bask Milliyetçi Partisi, Bask Otonom Topluluğu’ndaki en büyük politik partidir. İkinci İspanyol Cumhuriyeti dönemi süresince Bask bölgesel hükümetini yönetmiş ve General Franco rejiminden sonra da yönetmeye devam etmiştir.

Bask Bölgesinde parti “Euzko Alderdi Jeltzalea” -EAJ- ( “Tanrının arkadaşlarının partisi” ve “Eski Kanunlar” anlamlarına gelmektedir) olarak adlandırılırken İspanya’da Vasco Milliyetçi Partisi –PVN- olarak adlandırılır. Genel olarak ikisinin karışımı EAJ-PNV olarak adlandırılan partinin; Venezüella, Arjantin, Meksika, Uruguay, Şili ve ABD’de yaşayan Bask diyaspora toplulukları için de ofisleri bulunmaktadır.

Bask Milliyetçi Partisi hakkında belirtilmesi gereken en önemli nokta ise, 1958 yılında partinin ılıman politikaları nedeniyle tatminsizlik yaşayan üyelerin ETA’yı kurmasıdır. Kurulduktan iki yıl sonra 1960 yılında grup, kapitalist İspanya devletine karşı bir hareket başlatmayı amaçlatan Marksistlerin kontrolüne geçmiştir. Amaç, Bask halkının milliyetçi duygularını kullanarak onları hükümete karşı getirmek ve İspanya’nın iç huzurunu bozmaktır.

Euskadi Ta Askatasuna , “Bask Anavatanı Özgürlüğü” anlamına gelen ETA, yasadışı, Bask milliyetçisi ve bölücü bir organizasyondur. İlk kurulduğu dönemdeki kültürel gelenekleri destekleyen ve savunan bir grup kimliği zamanla Bask bağımsızlığını talep eden silahlı bir grup kimliğine dönüşmüştür. ETA Fransa, Avrupa Birliği, İspanya tarafından terörist bir organizasyon olarak tanınmaktadır.

Bask Milliyetçi Partisi, NATO’ya girişe ilişkin referanduma gidilmesi fikrine evet demiştir. Ancak referandumda bölgedeki seçmenlerin oyu NATO’ya girilmemesi yönünde olmuştur. Ayrıca 2005 yılında yapılan Avrupa Anayasası Teklifi için referanduma gidilmesine olumlu ol vermiş ve İspanyol Genel Kortun’da (Cortes Generales) Lizbon Anlaşması’nı desteklemiştir.

Partinin sloganı “Jaungoika eta Lagi-zara” –JeL-, “Tanrı ve eski kanun” anlamına gelmektedir. Eski kanunlar, Bask bölgesinin geleneksel hukuk kurallarını belirtmek için kullanılır. “Parti Günü” anlamına gelen Aldergi Eguna, Bask Milliyetçi Partisi’nin her yıl Eylül ayının son Pazar gününde kutlanan bir geleneğidir. Kutlamaların temel taşı, lider milliyetçilerin buluşmasıdır ve sabah saatlerinde partinin çeşiitli belediye kuruluşlarına standlar açıp içki, müzik ve çeşitli süslemeler eşliğinde başlayan festivalde ulusal dans gösterileri de sergilenir. Açık alanda yapılan kutlamalar gecenin sonuna kadar sürer.

Galisya Milliyetçi Bloğu

Galisya Milliyetçi Bloğu (Bloque Nacionalista Galego, BNG) 1982 yılında kurulan, bir Galisya milliyetçisi politik birleşmedir. Grup, bölgesel karakteristikler taşımakta ve Galisya bölgesinin otonomluğunun geliştirilmesini savunan üyelerden oluşmaktadır.BNG ayrıca, Galisya dili için pozitif adımlar atılmasını savunmaktadır.

Bağımsız adaylardan oluşan BNG, bir politik partiler federasyonudur ve kalıcı bir seçim koalisyonu oluşturur. Önceleri Galisya’nın bağımsızlığını savunan BNG, 1990 yılında bölgesel Galisyalı Birlik grubunu bünyesine dahil edince Galisya’nın İspanya otoritesi içinde otonom bir yapı olarak varolmasını savunmaya başlamıştır.BNG, İspanyol Sosyalist İşçi Partsi (PSOE) koalisyonunda yer alan Galisya Sosyalist Parti’sinden sonra Galisya bölgesinin en büyük partisi olma konumunu sürdürmektedir.

İSPANYA’DAKİ 2008 SEÇİMLERİ VE UYGULANAN SİYASAL İLETİŞİM FAALİYETLERİ

2008 Genel Seçimleri Öncesi

Genel seçimler öncesinde muhalafet partisi ve lideri Rajoy hala önceki seçimlerin bombalama olayının hemen ardından sosyalist parti tarafından kendilerinden çalındığını düşünmektedirler. Hatta Zapatero’nun kazara iktidara geldiği görüşünü savunmaktadırlar. Şans eseri ya da değil Zapatero, görevi süresince evlilik, boşanma ve diğer sosyal yasaları liberalleştiren dört yıllık bir program uygulamıştır. Bu yenilikler, İspanya’nın en güçlü kurumlarından biri olan Katolik Klisesi ile hükümetin arasının açılmasına neden olmuştur.

Genel seçimler öncesi düzenlenen iddialı kampanyalarda öne çıkan sosyal konular; göç –özellikle Afrika kıtası ve İslam ülkelerinden-,ekonomi ve Katolik Kilisesi’nin siyasete karışması olarak özetlenebilir. Seçim kampanyalarının akışı sosyalist partiye yönelen genç, modern laikler ve Halkın Partisi’ne yönelen geleneksel, kiliseye giden orta yaşlı iki grup arasında yoğun kutuplaşmaya yol açmıştır.

Seçmenlerin büyuk çoğunluğu, muhafazakar Halkın Partisi’nin iktidara gelmesi durumunda, önceki dönemde sosyalist partinin yaptığı aynı cinsiyetin evliliği, daha hızlı ve kolay boşanma, dinin eğitimdeki rolünü azaltma ve cinsiyet eşitliği sağlama gibi reformları tersine çevireceği inancını taşımaktadır.

Madrid San Pablo Üniversitesi’nde tarih profesörü Charles Powell, Sosyalistlerin “korku tacirliği” yaparak destekçilerini –özellikle daha genç ve ilk kez oy verecek olan- sandığa çekmeyi amaçladığını savunmaktadır.

Sosyalist partinin gerçekleştirdiği reformlar sağlam kalsa bile, partinin destekçilerinin bir diğer korkusu ise reform yapılan konularda ilerlemelerin durdurulmasıdır. El Pais gazetesinin kıdemli editörü ve köşe yazarı Soledad Gallego-Diaz,“Halkın Partisi’nin seçilmesi durumunda kürtaj, eşcinsel evlilikler, kadın-erkek eşitliği gibi konulardaki yasaların kısıtlayıcı şekilde uygulanması olasıdır” şeklinde endişelerini dile getirmiştir.



Seçim öncesi yapılan anketler, her iki partininde Vekiller Meclisi’nin 350 koltuğunda ezici bir çoğunluk sağlayamayacağına işaret etmektedirler. Kazanan parti her durumda daha küçük/bölgesel partilerle koalisyon kurma yolunu terchid edecektir. Son anket ve analizler Sosyalist Parti’nin önde olduğunu gösterse dahi seçimlere katılım oranının belirleyici olacağı bilinmektedir. Seçimlere az katılım olması çekinilen konulardır biridir ve İspanya’da sorun olagelmiştir.

S
Sosyalist Parti Seçim Afişi/ Tüm Gücünüzle Oy verin!
eçim öncesi kampanyaların en kilit iki konusunu göç ve ekonomi oluşturmaktadır. İspanya son 14 yılda hızlı ekonomik büyüme yaşamış ve bu nedenle de aldığı göçmen sayısında –inşaat sektöründe çalışan- ciddi artışlar olmuştur.Ancak seçimlerden bir önceki yıldan itibaren inşaat sektörü ve krediler daralmaya başlamıştır. Mevcut durumda işsizlik Avrupa’nın en hızlı artan işsizlik oranı pozisyonundadır ve buna ek olarak enflasyon da artmaktadır.

Halkın Partisi lideri Rajoy, iktidarı 2005 yılında 600.000 yaşadışı göçmene genel af çıkardığı için suçlamaktadır. Rajoy argümanını kontrol altına alınmayan göçün suç oranlarında artışa, okulların aşırı kalabalıklaşmasına, makul ev fiyatlarının artmasına, işsizlik oranlarındaki artışa ve sağlık sisteminin işleyişinde aksaklıklara yol açtığını ileri sürerek derinleştirmiştir. Seçildiği takdirde göçmenlere yasalara uyma, İspanyolca öğrenme, İspanya’nın geleneklerine uyma ve iş bulma gibi zorunlulukların içerildiği “göçmenlik sözleşmesi” imzalatacağı sözünü vermiştir.






Yüklə 128,75 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə