İslamoğlu Tef


Allâh iman edenlerin Veliyy'sidir; onları zulmattan



Yüklə 208,5 Kb.
səhifə3/3
tarix12.10.2018
ölçüsü208,5 Kb.
#73906
1   2   3

Allâh iman edenlerin Veliyy'sidir; onları zulmattan (karanlıklardan - hakikat bilgisizliğinden) Nur'a (ilmin aydınlığında hakikati görmeye) çıkartır. Fiilen küfür (hakikati inkâr) hâlinde olanlara gelince; onların velîsi Tagut'tur (gerçekte var olmayıp var sandıkları kuvveler, fikirler), onları nurdan zulmete dönüştürür. İşte onlar, ateş ehli (sonuçta yanmaya mahkûm) kişilerdir. Onlar o şartlarda sonsuza dek kalıcıdırlar. (A.Hulusi)

Allahu Veliyyülleziyne amenû Allah imanların, iman edenlerin velisidir. Halk diliyle amiyane tabirle galatla (meşhur) evliyasıdır. Herkesin bir evliyası var.Tarih boyunca böyle olmuştur. Sizin evliyanız kim diye sorarlarsa burada ayette iman edenlerin evliyası Allah’tır diyor.
yuhricühüm minez zulümati ilenNur Evliyanın bir özelliği olması lazım, nedir o özellik, o insanları zulümattan, karanlıktan aydınlığa çıkarır.
Dikkatinizi çekerim zulümat çoğul, Nur tekil. Niçin? Karanlık tek olmaz. Çünkü kaynağı yok. Karanlığın kaynağı yok ki tek olsun. Karanlıklar var. Onun içinde bir karanlıktan çıkan mutlaka aydınlığa girmiş değildir, bir başka karanlığa girebilir. Karanlıklar vardır. Zulümat vardır. Kaynağı olmayan karanlığın tek olması mümkün değil. Karanlık, ışığın yokluğu halidir. Bir başına bizatihi var değildir. İşte batıl karanlıktır. Batıl, yoktur yani. Aslında yok olandır batıl.
Karanlığın aslı yoktur. Mış gibidir. Sanaldır. Similatiftir. İşte bugünkü modern hayat gibi. Yok. Aydınlığın yokluğuna karanlık denir. Yoksa bizatihi var olan bir şey değildir karanlık. Işığı çektiniz mi, geride karanlık kalır.
Işığın yokluğu halidir dedim. Niçin Nur tek gelmiştir, tekil? Çünkü kaynağı vardır. Bir yerde aydınlık varsa mutlaka kaynağı vardır. Bir yerde aydınlık varsa, ışığın kaynağını bulabilirsiniz. Oraya bir yerden ışık geliyordur. Bunu bulabilirsiniz.
velleziyne keferu evliyaühümüt tağut Küfreden kimselerin evliyası ise tağutlardır. Bakın herkesin kendine göre bir evliyası var demiştim ya, Kur’an bunu diyor. Küfredenlerin evliyası da tağutlardır.
yuhricunehüm minen Nuri ilez zulümat Onların da bir işlevi var. Ne işlev yapar onlar? İnsanları ışıktan alıkoyar, karanlıklara doğru yönlendirirler. Karanlıktan karanlığa. Onlara cici oyuncaklar gösterirler karanlığa döndürmek için. Çünkü onlar yarasa ruhlulardır. Yarasa ruhlu oldukları için güneş gözlerini kamaştırır. Geceleri çalışırlar. Çünkü suçları görülsün istemezler. Onun için kara yüzlü, kara çağın, kara yüzlü, kara vicdanlı, karanlık adamlarıdır onlar. Karanlığın çocuklarıdır. Hep kara kara işler yaparlar. Ve şeytanın askerleridir. Onun için de insanları karanlıklara çağırırlar.
ülaike ashabün nar İşte onlar ateşin çocukları, ateşin ashabıdır. hüm fiyha hâlidun; Ve orada kalıcıdırlar.Geçici değil.
258-) Elem tera ilelleziy hâcce İbrahiyme fiy Rabbihi en atahullahul mülk* iz kale İbrahiymu Rabbiyelleziy yuhyiy ve yumiytu, kale ene uhyiy ve umiyt* kale İbrahiymu feinnAllahe ye'tiy BişŞemsi minel meşrikı fe'ti Bi ha minel mağribi febühitelleziy kefer* vAllahu la yehdil kavmez zalimiyn;
Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim'le tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, ona: "Benim Rabbim odur ki, hem diriltir, hem öldürür." dediği zaman: "Ben de diriltir ve öldürürüm." demişti. İbrahim: "Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!" deyince o inkâr eden herif şaşırıp kaldı. Öyle ya, Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. (elmalı)
Allâh, kendisine hükümdarlık verdiği için, İbrahim ile Rabbi konusunda tartışanı görmedin mi? İbrahim: "Benim Rabbim O'dur ki diriltir ve öldürür" dediğinde, o da :"Ben de diriltir ve öldürürüm" dedi. İbrahim: "Allâh Güneş'i doğudan doğduruyor, hadi sen batıdan doğdur bakalım" dediğinde ise, o kâfir (hakikati örten) apışıp kaldı! Allâh zâlimler topluluğuna hidâyet etmez. (A.Hulusi)

Elem tera ilelleziy hâcce İbrahiyme fiy Rabbihi en atahullahul mülke İbrahim’le Rabbi hususunda kendisine mülk verdik, Rabbi, kendisine hükümranlık verdi diye tartışan şu adama baksana diyor Kur’an. Kim bu adam? Biliyorsunuz Nemrut’tu. Allah kendisine hükümranlık, yönetim verdi diye İbrahim’le Rabbi hususunda tartışmaya giriyor. Baksana şu adama diyor Kur’an.
iz kale İbrahiymu O zaman İbrahim demişti ki;
Rabbiyelleziy yuhyiy ve yumiyt Benim rabbim hayat veren ve öldüren bir Rabdir.
kale ene uhyiy ve umiyt O da İbrahim’e cevap verdi, bende hayat verir ve öldürürüm. Dedi. Hatta tarihlerin anlattığına göre iki adam getirdi ceza evinden, birine hadi, sen git dedi, birini de oracıkta kellesini kestiriverdi. Ben de böyle öldürür ve hayat veririm dedi.
kale İbrahiym İbrahim bu sefer dedi ki;
feinnAllahe ye'tiy BişŞemsi minel meşrikı fe'ti Bi ha minel mağrib Allah güneşi doğudan doğdurur, hadi sen de eğer ilahlığa kalkışıyorsan onu batıdan doğdur.
febühitelleziy kefer Kafir donakaldı.
vAllahu la yehdil kavmez zalimiyn; Allah, bakın, Nemrut’tan bahsediyor, kavme getiriyor sözü. Topluma.
Niçin? Oysaki yukarıda bir kişiden bahsetti. Hiçbir sapkın, arkasında bir sapkınlar sürüsü olmadan ayakta kalamaz. Onun için her Nemrut, her Nemrut’u Nemrut yapan bir kitle vardır. Ve onlar da Nemrut’la beraberdir. Onlarda Nemrut’tur. İsterse Nemrut’luk yapmasınlar. Nemrut’un Nemrut’luğuna ses çıkarmıyor ve katkıda bulunuyorlarsa onlarda Nemrut’un hükmündendirler. İşte onun için ayet böyle bitiyor.
vAllahu la yehdil kavmez zalimiyn; Allah kendi kendine kötülük eden bir topluma hidayet etmez. Onları doğru yola iletmez. Devam ediyor;
Ayetin, dersimin başında söylemiştim, okuduğum ayetlerin hemen hepsi ahlaki davranışın temel direği olan, öldükten sonra dirilmeye iman ile ilgili. Onun için de sözü döndürüp döndürüp oraya getiriyor. Bakınız yukarıda Vakıi bir kıssa anlattı. İbrahim’e ilişkin. Şimdi de burada temsili bir kıssa anlatacak.
259-) Ev kelleziy merra alâ karyetin ve hiye haviyetün alâ 'uruşiha* kale enna yuhyiy hazihillahu ba'de mevtiha* feematehullahu miete 'amin sümme beaseh* kale kem lebist* kale lebistü yevmen ev ba'da yevm* kale bel lebiste miete amin fenzur ila taamike ve şerabike lem yetesenneh* venzur ila hımarike ve li nec'aleke ayeten lin Nasi venzur ilel ızami keyfe nünşizüha sümme neksuha lahmâ* felemma tebeyyene lehu kale a'lemü ennAllahe alâ külli şey'in Kadiyr;
Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir şehre uğramıştı, altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. "Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, "Ne kadar kaldın?" diye sordu. O da: "Bir gün, yahut bir günden eksik kaldım." dedi. Allah buyurdu ki: "Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, hele eşeğine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin bir işareti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Böylece gerçek ona açıkça belli olunca: "Şimdi biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir." dedi. (elmalı)
Şöyle birinin (haberini almadın mı)? Bir yerleşim alanına uğramıştı ki binaların üstü altına gelmiş, insanları helâk olmuş, "Allâh şurayı bu ölüm sonrasında nasıl diriltir" diye düşünmüştü. Allâh onu orada öldürmüş ve yüz sene sonra diriltmişti. "Ne kadar kaldın" dedi... O da: "Bir gün veya birazı kadar" cevabını verdi. Allâh buyurdu: "Hayır, yüz sene geçti üzerinden... İşte bak yiyecek içeceğine, hiç bozulmamış, ama eşeğine bak (nasıl çürüyüp sırf kemikleri kalmış!) Seni insanlar için bir işaret - ibret kılalım diye (yaptık bunu)... Kemiklere bak nasıl onları kaldırıp üzerlerine et giydiriyoruz." Bu suretle iş açıkça belli olunca şöyle dedi: "Biliyorum, kesinlikle Allâh her şeye Kaadir'dir!" (A.Hulusi)

Ev kelleziy merra alâ karyetin ve hiye haviyetün alâ 'uruşiha Yoksa sen alt üst olmuş, her tarafı yıkılıp harabeye dönmüş şehre uğrayıp ta;
kale enna yuhyiy hazihillahu ba'de mevtiha öldükten sonra Allah bütün bunları nasıl diriltecek diyen kimse gibi misin sen de bu kimse gibimi düşünüyorsun diye ayete girdi.
Yani böyle biri var, faraza. Bir kasabaya uğramış şehre, yerle bir olmuş, mahvolmuş, alt üst olmuş, tahrip olmuş her yer ve o kasabayı gören biri dedi ki; Allah öldükten sonra burayı nasıl diriltecekmiş, diyen gibi misin diyor sende. Sen dediği hepimiz.
Kale enna yuhyiy hazihillahu ba'de mevtiha* feematehullahu miete 'amin sümme beasehu Temsil devam ediyor. Allah onu 100 yıl ölü bıraktı ve hemen ardından yeniden diriltti.
kale kem lebist Kendisine soruldu. Ne kadar kaldın?
kale lebistü yevmen ev ba'da yevm Bir gün, ya da bir günden daha az kaldım diye cevap verdi.
İlginç bir örnek veriyor. Yani kendinizi ölmüş kabul edin. Mezardasınız ve böyle bir diyalogla karşı karşıyasınız. Mezardaki insanın zaman mefhumunu ele alıyor. Evet.
kale bel lebiste miete amin Hayır, aksine sen 100 yıl kaldın. fenzur ila taamike ve şerabike lem yetesenneh İstersen bak yiyeceğine ve içeceğine daha bozulmamış bile. venzur ila hımarik ve bir de eşeğine bak. ve li nec'aleke ayeten lin Nas Biz seni insanlara bir işaret kıldık işte böylece. venzur ilel ızam ve bir de bak şu kemiklere, keyfe nünşizüha sümme neksuha lahmâ Onları nasıl yerli yerince dizip ardından üzerini etle kapladığımızı düşünsene..! Baksana buna. felemma tebeyyene lehu Bütün bunlar kendisine açıklanınca şu itirafta bulundu, bulunur o kimse:
kale a'lemü ennAllahe alâ külli şey'in Kadiyr; Der ki; Tamam itiraf ettim, teslim oldum. Artık bildim ki Allah her bir şeye kâdirdir. Der.
Bu ayet nedir, neden söz ediyor derseniz, doğrusu bu ayetin olmuş bir olaydan söz ettiğine dair elimizde ciddi ve sahih hiçbir belge ve delil yok. Tefsirlerin bu konuda anlattıkları uzun uzun hadiseler ve hikayeler ise tamamen İsrailiyyatın mitolojik kaynağı olan Talmut’tan alınmış. Orada da sahih bir desteği yok. Onun içinde ben hiçbir hikayeye girmeden burada temsili bir şeyin anlatıldığı görüşündeyim. Yani bize; Kendinizi böyle bir insanın yerine koyun. Allah o günün insanına o günün unsurlarıyla bir ders veriyor. Gerçekten de kabirdeki bir insanın, 500 sene önce ölmüş bir insanı şimdi kaldırsanız, bu cevapları almaz mısınız.
Tabii Cenab-ı Hakkın nasıl dirilteceğine ilişkin bir çok delilleri, bir çok belgeleri var. Bu belgelerden belki de o günün insanının bildiği, belki efsane olarak dillerde dolaşan, belki gerçekten yaşanmış bir hadise olarak rabbimiz onlar bir kıssa anlatıyor.
260-) Ve iz kale İbrahiymu Rabbi eriniy keyfe tuhyil mevta* kale evelem tu'min* kale belâ ve lâkin liyatmeinne kalbiy* kale fe huz erbeaten minet tayri fesurhünne ileyke sümmec'al alâ külli cebelin minhünne cüz'en sümmed'uhünne ye'tiyneke sa'ya* va'lem ennAllahe Aziyz'un Hakiym;
Bir zamanlar İbrahim de: "Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!" demişti. Allah: "İnanmadın mı ki?" buyurdu. İbrahim: "İnandım, fakat kalbim iyice yatışsın diye istiyorum." dedi. Allah buyurdu ki: "Öyle ise kuşlardan dördünü tut da onları kendine çevir, iyice tanıdıktan sonra (kesip) her dağın başına onlardan birer parça dağıt, sonra da onları çağır, koşa koşa sana gelecekler ve bil ki, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."(elmalı)
Hani İbrahim de:"Rabbim bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. Rabbi de: "İman etmedin mi?" demişti. (İbrahim): "Ettim de, kalbimin mutmain olması için (fiilen görmek istedim)..." "Kuşlardan dört tür al, onları kendine alıştır, sonra onların her birini dört tepeye koy; sonra da onları kendine çağır. Sana koşarak (uçarak) gelsinler. Bil ki Allâh Aziyzdir, Hakiym'dir." (A.Hulusi)

Ve iz kale Ve bize de yine farklı bir biçimde yaşanmış bir kıssa anlatıyor. O da şu;
Ve iz kale İbrahiymu Hani İbrahim demişti ki; Rabbi eriniy keyfe tuhyil mevta Ölüyü nasıl diriltirsin bana göster ya rabbi. Demişti. Meraklı bir peygamberdi. Böyle bir şeyi merak etmişti ve istemişti. Kale Allah cevap verdi; evelem tu'min Yoksa inanmadın mı? Diye sordu Allah.
Evet, diyaloga bakın Rabbi ile İbrahim arasındaki sıcak diyaloga. Aşk ve naz makamı adeta. Evet, Kale, İbrahim cevap verdi. Belâ Hayır ya rabbi, bilakis inandım iman ettim. ve lâkin liyatmeinne kalbiy Fakat kalbim yatışsın için soruyorum. Yani aynel yakıyn görmek istiyorum. Hak-el yakıyn yaşamak istiyorum.
kale fe huz erbeaten minet tayri Allah cevap verdi. O halde dört tane kuş al, fesurhünne ileyke onları kendine itaate alıştır. Tam manası bu. Onları kendine itaate alıştır, terbiye et.
sümmec'al alâ külli cebelin minhünne cüz'en Onlardan her birini cüz cüz, ayrı ayrı bir tepeye koy. Ya da sal. sümmed'uhünne ve ardından çağır. ye'tiyneke sa'ya sana uçarak geldiklerini göreceksin. Sana uçarak gelecekler.
va'lem ennAllahe Bakın biraz önce ayet nasıl birmiş ti;
kale a'lemü ennAllahe Burada da va'lem ennAllahe Aziyz'un Hakiym; Ve iyi bil ki Allah aziyzdir. Yani kendisinden şüphe edilmekten münezzehtir. Çok yücedir. İzzet sahibidir.
Hatta bunda bir nükte de var, o da şu; İbrahim, sen de inanmasan Allah’ın nesi eksilir, Allah’ın nesi eksilir. Hiç olmasanız Allah’ın nesi eksilir. Öyle Aziyz ki Allah, izzetini sizden almıyor ki. Sizin inanmanızla Allah’a bir izzet eklemiş olmuyorsunuz. Siz inanmakla kendinize şeref ve izzet katmış oluyorsunuz. İzzetinizi Allah’tan alıyorsunuz çünkü.
Va'lem ennAllahe Aziyz'un Hakiym; Yani iyi bil ki İbrahim, sen aşk ile, naz-ü niyaz ile bunu sordun, ben de bu yolu gösterdim. Yoksa Allah’ın sana ihtiyacı falan yok. Bir dost, bir Halilsin ve niçin sorduğun da ortada ama şunu aklından çıkarma ki Allah sana muhtaç falan değil. Sen inanmanla Allah’a bir şey gelecekte değil. Hakiym;
Ha..! Niçin böyle yapıyor, niçin bütün bu alemi yaratıyor, İnsanları yaratıyor, insanlar içerisinden sapıkları yaratıyor, kafiri yaratıyor, ardından bir de peygamberleri gönderiyor, peygamberler de dönüp bir de bu soruları soruyorlar dersen, Hikmeti vardır. Sen bu soruyu soracaksın ki gelecekte kıyamete kadar müminlerden bazıları, bazı inandıkları şeyler hakkında gönüllerinde bizatihi görme isteği, aşkı belirir, bir Aynel Yakıyn olarak hissetmek yaşamak arzusu gelirse gönüllerine, kendilerini suçlamasınlar. Benim imanımda bir tereddüt mü var, bir şüphe mi var, niye ben bu soruları soruyorum, Allah acaba nasıl yaratır diye, veya Allah nasıldır acaba, veya ahiret nasıldır acaba diye soruyorum..! Diyerek kendilerini suçlamasınlar. Bu da ilahi bir mizansendir adeta. Sen bunu sor ki İbrahim, gelecek insanlar, müminler rahat etsinler. Böyle bir duyguyla kendilerini imanda şüpheye düşmüş görmesinler. Diye işte bir çok hikmetinden biri de budur.
Burada değerli dostlar ahlaki bir ders var bu ayette. Bu ayetin tefsirlerde farklı farklı yorumu yapılmış, hatta o kadar uzun şeyler anlatılmış ki, biraz da zorlamalarla anlatılmış tabii. Ben bu ayetin olağan üstü bir yere çekilmeden de çok büyük ahlaki dersler içerdiğini görüyorum.
Allah’ın ölüyü nasıl dirilteceğini merak ediyorsan ey insan, işte Allah’ta tüm eşyaya ve varlığı terbiye etti bakın. İbrahim nasıl kuşu terbiye edince, terbiye edilmiş kuş çağrılınca terbiye edene geliyor. Bunda hayret edecek ne var. Allah’ta eşyayı öyle terbiye etti. Tüm eşyayı öylesine kendisine alıştırdı ki..! Işığını oradan alıyor çünkü. İbrahim nasıl terbiye ettiği kuşları çağırınca kendisine geldiyse, Allah’ta Rabbül Alemin olarak terbiye ettiği eşyayı çağırınca kendisine gelecek. O kuşlar gibi emre amade olacaklar. Sen çağırınca terbiye ettiğin kuşlar sana geliyor da Allah çağırınca terbiye ettiği ruhlar Allah’a uçarak niye gelmesin. Bunda hayret edilecek, bunda anlamayacak, bunda bilmeyecek ne var? Çok ilginç bir ahlaki ders değil mi?
Aslında öyle olağan üstü hale büründürmeye de hiç gerek yok, bir takım keşlime zorlamaları ile görüyorsunuz. Senin emrine amade olan kuşlar çağırınca geliyorsa Allah’ın emrine amade olan ruhlar ve bedenler niçin Allah çağırınca kalkıp ta gelmesinler, bunda şaşılacak bir şey yok ey İbrahim diyor Cenab-ı Hak. Bu dersi veriyor. İşte bu ahlaki ders aynı zamanda öldükten sonra dirilmeye, öldükten sonra dirilmekte ebedi adaletin gerçekleşeceğine bir delildir. Eğer ebedi adalet yoksa, ahlaki davranış ta yok. Ahlaki davranışa insanı mecbur eden şey, bir gün karşılığını göreceğidir. Göreceği inancıdır.
[Ek bilgi 1 - Bu âşıkane niyaz üzerine, Allah hayatın uçup giden bir şey olduğuna işaret olsun diye buyurdu ki, öyle ise kuşlardan dördünü -rivayete göre kelimesindeki elif-lâm ahd için olmak üzere tavus, horoz, karga, güvercin veya kartal tut da bunları çevir, kendine meylettir, kendine bağla.
Hamze kırâetinde Sâd'ın kesresi ile , diğerlerinde zammesiyle okunur. Zammelisi dan, kesrelisi den gelir ki, ikisi de, "imâle" (meylettirme, bir tarafa eğme) anlamına birer lügat (sözlüktür) tır. Parça parça kesmek, biçim biçim kesip ayırmak anlamlarına da gelir. Zammeli okunuşu, "imale" (meylettirme), kesrelisi (kesme) anlamına olduğu açıklanmış ve iki şekilde de tefsir edilmiştir. Fakat kesme anlamı âyetin daha sonrasından da anlaşılacağı için burada "imale" yeterlidir. "İmale"nin ile kullanılması (sılalanması) da kendine bitiştirme, katma anlamını verir veya bu anlamı gerektirir. Bunun için âyetin anlamı: Onları kendine meylettir, evir, çevir, kendine bağla, biçimleriyle, kendilerine özel gerçekleri (karekterleri) ile bil, tanı, demektir. (M. Hamdi Yazır (Elmalılı) – Hak dini kuran dili)]
[Ek bilgi; Hz.İBRAHİM Kuşların Canlanması

{Nemrûd, İbrâhîm -aleyhisselâm-’a:
“–Rûhları vermek sûretiyle diriltmeyi ve rûhları alıp kabzetmeyi gözünle gördün mü?” diye sormuştu.
İbrâhîm -aleyhisselâm-, sükût etmiş, hemen ardından kendisine bu ibretli hâdise gösterilmişti.
Cenâb-ı Hakk’ın buyurduğu vechile İbrâhîm -aleyhisselâm-, birer adet tavus, karga, güvercin ve horoz aldı. Dördünü de kesip parçaladı. Hepsini birbiriyle harman etti. Dört parça hâlinde dört tepeye koydu. Sonra hepsini çağırdı. Onlar da hemen uçarak kendisine geldiler.} (Ebussuud tefsiri)]
Allahu alem..!
İşte bu inanç Ahirete imandır dostlar. Ahirete yakıyn derecesinde iman eden kullarından kılsın bizi diyorum Rabbim.

Ve ahiru davana velil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Yüklə 208,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə