Hayallerinize ulaşmak mı istiyorsunuz o zaman Hillin ölümsüz kuralları takip



Yüklə 1,19 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/4
tarix19.09.2023
ölçüsü1,19 Mb.
#122548
1   2   3   4
dusun-ve-zengin-ol-2021-01-07-154303231339

DÜŞÜNCENİN GÜCÜ 
“Düşünerek” Thomas A. Edison ile Ortak Olmanın Yolunu Bulan Adam Gerçek 
anlamda “düşünceler maddedir”, öyle ki kendilerini zenginliğe ya da diğer 
somut nesnelere dönüştürmek için amaç, kararlılık ve ateşleyici bir arzu ile 
birleştiğinde düşünceler sanıldığından da kuvvetli maddeler haline gelir. Uzun 
yıllar önce Edwin C. Baınes, insanların gerçekten düşünerek zengin 
olabildiklerinin ne kadar doğru olduğunu keşfetmişti. Keşfi bir kerede 
gerçekleşmemişti. Büyük Edison’un iş ortağı olmak için yanıp tutuşan bir 
arzuyla başlayıp yavaş yavaş artarak gelmişti bu keşif. 
Barnes’ın arzusunun en önemli özelliklerinden biri kesin olmasıydı. Edisoıı’la 
çalışmak istiyordu, Edison için değil. Bu arzusunu nasıl gerçeğe 
dönüştürdüğüyle ilgili hikâyeyi dikkatle inceleyin. O zaman insanları zenginliğe 
götüren prensipleri daha iyi anlayacaksınız. 
Bu arzu veya düşünce zihninde ilk kez belirdiğinde bu konuda bir şey 
yapabilecek durumda değildi. Yolunda iki büyük zorluk vardı. Edison’u 
lanımıyordu ve New Jersey, Doğu Orange’a gitmek için tren biletini öde-
yebilecek parası yoktu. 
Bu zorluklar birçok kişiyi bu arzu ve kararından caydırmaya yeterdi. Ama 
onunki sıradan bir arzu değildi! 
Edison’un laboratuvarına gidip mucitle birlikte çalışmak istediğini bildirdi. 
Barnes’la yaptığı ilk görüşmeden yıllar sonra Edison şunları söyledi: “Karşımda 
sıradan bir serseri gibi dikiliyordu, ama yüzündeki ifade peşinden gittiği şeyi 
elde etmeye kararlı olduğunu açıklıyordu. Bu adamla geçirdiğim yılların verdiği 
deneyimden sonra öğrendim ki, bir insan bir şeyi, bütün geleceğini tek bir 
tekerleğin dönüşüne bağlamaya hazır olacak kadar istiyorsa, onu elde edeceği 
kesindir. İstediği fırsatı verdim ona, çünkü başarana kadar direnmeyi kafasına 
koymuş olduğunu gördüm. Sonraki olaylar bunun bir hata olmadığını gösterdi." 
Edison’un ofisinde çalışmasını sağlayan şey genç adamın görünüşü olamazdı, 
çünkü görünüşü kesinlikle onun aleyhineydi. Önemi olan, ne düşündüğüydü. 
Barnes ilk görüşmede Edison’un ortaklığını kazanmadı. Önemsiz bir maaşla 
Edison’un ofisinde çalışma şansı elde etti. 
Aylar geçti. Barnes’ın kesin ana amaç olarak aklına koyduğu hedefi kendisine 
9


yaklaştıracak hiçbir şey olmadı. Ama Barnes’m zihninde önemli bir şey 
oluyordu. Edison’un iş ortağı olma arzusu sürekli olarak yoğunlaşıyordu. 
Psikologlar doğru bir şekilde derler ki, “Bir insan bir şey için gerçekten hazırsa 
bu, görünüşüne de yansır.” Barnes, Edison’la iş ortaklığına hazırdı; üstelik 
aradığı şeyi elde edene dek hazır olarak beklemeye kararlıydı. 
Kendi kendine, “Ah, bunun yararı ne? Galiba kararımı değiştirip satış elemanı 
olsam daha iyi olacak,” demedi. Bunun yerine, “Buraya Edison’la birlikte 
çalışmaya geldim ve hayatımın sonuna kadar da sürse bunu elde edeceğim,” 
dedi. Kararlıydı! Eğer kesin bir amaç edinseler ve.kendilerini tüketen bir 
saplantı haline gelene kadar bu amaca sahip çıksalar, insanların ne kadar farklı 
hikâyeleri olurdu! 
Belki genç Barnes o sırada bilmiyordu, ama dinmeyen kararlılığı, tek bir 
arzusunun arkasında durma kararlılığı bütün engelleri yıkmasını sağlayacak ve 
istediği fırsatı kendisine getirecekti. 
Fırsat geldiğinde Barnes’ın beklediğinden farklı bir şekilde ve farklı bir yönden 
geldi. Bu, fırsatın hilelerinden biridir. Arka kapıdan içeri süzülmek ve talihsizlik 
ya da geçici yenilgi kılığına bürünmek gibi sinsi alışkanlıkları vardır fırsatın. 
Belki de bu yüzden birçokları fırsatı tanımada başarısız olurlar. 
Edison o sırada Edison Dikte Makinesi olarak bilinen yeni bir büro aletini 
tamamlamıştı. Satış elemanları bu makine konusunda fazla coşkulu 
davranmıyorlardı. Büyük çaba harcanmadan satılamayacağını düşünmek-
teydiler. 
Barnes, Edison Dikte Makinesi’ni satabileceğini biliyordu. Bunu Edison’a teklif 
etti ve hemen şansı yakaladı. Makineyi sattı. Aslında makineyi o kadar başarılı 
bir şekilde sattı ki, Edison ona makineyi bütün ülke genelinde pazarlayıp satma 
yetkisi verdi. Bu iş bağlantısıyla Barnes zengin oldu, ama çok daha büyük bir 
şey yaptı. İnsanın gerçekten düşünerek zenginleşebileceğini kanıtladı. 
Barnes’ın başlangıçtaki arzusunun nakit değeri ne kadardı, bunu bilemem. Belki 
ona iki ya da üç milyon dolar kazandırdı, ama miktar ne olursa olsun, edindiği 
muhteşem bilgi ve deneyimle karşılaştırıldığında önemsiz hale geliyordu. Bu 
bilgi, soyut düşüncenin bilinen prensiplerin kullanımıyla somut ödüllere 
dönüştürülebileceğiydi. 
Barnes muhteşem Edison’la ortak olmayı kelimenin tam anlamıyla düşünerek 
başarmıştı! Kendini bir servetin sahibi olarak düşünmüştü. Başlarken, ne 
istediğini bilme kapasitesi ve gerçekleştirene kadar bu arzuda direnme 
kararlılığı dışında hiçbir şey yoktu elinde. Altından Bir Metre Ötede 
10


Yenilginin en yaygın nedenlerinden biri, geçici yenilgi nedeniyle umutsuzluğa 
düşüp vazgeçme alışkanlığıdır. Herkes ara sıra bu hataya düşer. 
R.U. Darby’nin amcası altına hücum günlerinde “altın tutkusu”na yakalanmış 
ve altın bulup zengin olmak için batıya gitmişti. İnsanların zihninde 
yeryüzünden kazılandan daha fazla altın bulunduğunu duymamıştı hiç. 
Haftalar boyunca zor şartlarda çalıştıktan sonra parlayan bir maden cevheriyle 
ödüllendirilmişti. Cevheri yüzeye çıkaracak bir makineye ihtiyacı vardı. 
Sessizce madeni kapatıp Maryland, Williamsburg’daki evine geri döndü. 
Akrabalarına ve komşularına bulduğu “maden filizinden” söz etti. Hepsi bir 
araya gelip makine için gerekli olan parayı topladılar ve makineyi oraya 
gönderdiler. Amca ve Darby madene geri döndü. 
Madenden çıkarılan ilk vagon maden tasfiyehanesine gönderildi. Sonuç, 
Colorado’daki en zengin maden yatağından birine sahip olduklarını 
gösteriyordu! Çıkarılan birkaç vagon borçları kapatacaktı. Sonra büyük kârlar 
gelecekti. 
Kazılar başladı! Darby ve amcasının ümitleri arttı! Sonra bir şey oldu. Altın 
damarı ortadan kaybolmuştu! Gökkuşağının sonuna gelmişlerdi ve altın küpü 
orada değildi. Kazmaya devam ettiler, ümitsizce damarı yeniden bulmaya 
çalıştılar, ama hepsi boştu. 
Sonunda vazgeçmeye karar verdiler. 
Makineyi birkaç yüz dolara hurdacıya sattılar, trene binip eve geri döndüler. 
Hurdacı madene bakmak üzere bir maden mühendisi çağırdı ve biraz hesap 
yaptı. Mühendis projenin başarısız olduğunu, çünkü maden sahiplerinin “yanlış 
damarları” tanımadıklarını söyledi. Hesaplamaları damarın Darbylerin kazmayı 
durdurduğu yerin bir metre ötesinde olduğunu gösteriyordu! Tam olarak da 
orada bulundu. 
Hurdacı madendeki cevherden milyonlarca dolar kazandı, çünkü vazgeçmeden 
önce bir uzmanın yardımını almayı düşünebilmişti. 
Uzun süre sonra Darby arzunun altına çevrilebileceğini keşfedince kaybını, 
birkaç kez telafi etti. Keşfi hayat sigortası satmaya başladığında gerçekleşti. 
Altından bir metre ötede durduğu için büyük bir servet kaybettiğini hatırlayarak 
seçtiği işinde bu deneyiminden yararlandı. Kendi kendine durmadan şunları 
söyledi: “Altından bir metre ötede durdum, ama insanlardan hayat sigortası 
almalarını istediğimde ‘hayır’ derlerse durmayacağım.” 
Darby yılda bir milyon doların üzerinde hayat sigortası satan küçük bir grubun 
içine girdi. “Kararlılığını” altın arama işindeki “vazgeçişinden” aldığı derse 
borçluydu. 
11


Başarı bir insanın hayatına girmeden önce insanın geçici yenilgiler ve belki de 
başarısızlıklarla karşılaşacağı kesindir. Başarısızlık bir insanı ele geçirdiğinde 
en kolay ve en mantıklı yol vazgeçmek gibi görünür. Çoğu insanın yaptığı da 
budur. 
Bu ülkedeki sayısı beş yüzden fazla olan en başarılı insan, yazara, en büyük 
başarılarının yenilgiyle karşılaştıkları noktadan bir adım ötede ortaya çıktığını 
söylemişlerdir. Başarısızlık keskin bir alaycılık ve kurnazlık gösteren bir hiledir. 
Başarı neredeyse elle tutulabilecekken insana çelme takmaktan büyük zevk alır. 
Kararlılık Konusunda 50 Kuruşluk Bir Ders 
Darby “Hayat Üniversitesinden mezun olduktan ve altın arama işindeki 
deneyiminden yararlanmaya karar verdikten kısa bir süre sonra, “Hayıfın her 
zaman hayır anlamına gelmesi gerekmediğini gösteren bir yerde bulunma 
şansına sahip oldu. 
Bir öğleden sonra eski bir değirmende buğday öğüten amcasına yardım 
ediyordu. Amcası ürünü paylaşan çok sayıda zenci çiftçinin yaşadığı geniş bir 
çiftliği çalıştırıyordu. Kapı sessizce açılmış ve küçük bir zenci kız içeri girmişti. 
Kiracılardan birinin kızı olan çocuk kapının yanındaki yerini almıştı. Amca 
başını kaldırıp çocuğu görünce, “Ne istiyorsun?” diye bağırdı. 
Çocuk uysal bir şekilde cevap verdi. “Annem ona elli sent göndermenizi 
söyledi.” 
“Bunu yapmayacağım,” diye karşılık verdi amca. “Şimdi evine koş 
bakalım.” “Evet, efendim,” dedi ama yerinden kımıldamadı çocuk. 
Amca işine devam etti, o kadar meşguldü ki, gidip gitmediğini görmek için 
çocuğa dikkat etmedi bile. Bir ara başını kaldırıp hâlâ orada olduğunu görünce 
bağırdı. “Sana evine gitmeni söyledim! Şimdi git, yoksa seni bir güzel 
pataklarım.” 
“Evet, efendim,” dedi çocuk, ama yine kımıldamadı. 
Amca değirmene devirmek üzere olduğu buğday çuvalını yere indirdi, eline bir 
sopa alıp yüzünde belanın geldiğini gösteren kötü bir ifadeyle çocuğa doğru 
yürümeye başladı. 
Darby soluğunu tutmuştu. Bir saldırıya tanık olacağından emindi. Amcasını ve 
öfkesini çok iyi tanırdı. 
Amca çocuğun durduğu noktaya varınca kız hemen bir adım geri attı, başını 
kaldırıp amcanın gözlerinin içine baktı ve avazı çıktığı kadar bağırdı. 
“ANNEMİN ELLİ SENTE İHTİYACI VAR!” 
Amca durdu, kıza bir an baktı, sonra elindeki sopayı yere bıraktı, elini cebine 
atıp elli sent çıkararak kıza verdi. 
12


Çocuk parayı alıp yavaşça kapıdan çıkarken gözlerini az önce yenilgiye 
uğrattığı adamdan ayırmıyordu. Kız gittikten sonra amca bir kutunun üzerine 
oturup on dakikadan uzun bir süre camdan dışarıya baktı. Büyük bir hayretle az 
önce aldığı dersi düşünüyordu. 
Darby de düşünüyordu. İlk kez küçük zenci bir çocuğun beyaz yetişkin bir 
kişiye hükmettiğini görmüştü. Bunu nasıl yapmıştı? Amcasının öfkesini 
.yatıştırıp bir kuzu gibi uysal olmasını sağlayan şey neydi? Duruma hâkim 
olmasını sağlayacak ne tür yabancı bir güç kullanmıştı küçük kız? Bu ve benzeri 
sorular Darby’nin zihnine hücum ediyordu, ama aradan yıllar geçip bana bu 
hikâyeyi anlatana dek bu soruların cevabını bulamamıştı. 
Garip bir şekilde, bu olağandışı deneyimin hikâyesi eski değirmende, tam 
amcanın dersini aldığı noktada anlatılmıştı yazara. 
Biz o küflü eski değirmende dikilirken Darby olağandışı zaferin hikâyesini 
tekrarladıktan sonra şu soruyla bitirdi sözlerini: “Bundan ne çıkarıyorsunuz? O 
çocukta amcamı bu denli yenilgiye uğratan nasıl bir sıra dışı güç bulunuyordu?” 
Bu sorunun cevabı bu kitapta anlatılan prensiplerde bulunacaktır. Cevap tam ve 
eksiksizdir. Küçük kızın kazayla kullandığı gücü herkesin anlayıp kullanmasını 
sağlamaya yeterli ayrıntı ve talimatları da içermektedir. 
Zihninizi tetikte tutun. Küçük çocuğun imdadına nasıl bir sıra dışı gücün 
koştuğunu göreceksiniz. Bu gücü sonraki bölümlerde bulacaksınız. Kitapta bir 
yerlerde algılarınızı hızlandıracak bir fikir bulacak ve bu karşı konulmaz gücü 
kendi yararınıza kullanmak amacıyla elinizin altında tutacaksınız. Bu gücün 
farkına ilk bölümde ya da daha sonraki bölümlerde varabilirsiniz. Tek bir fikir 
halinde gelebilir. Ya da bir plan veya bir amaç şeklinde gelebilir. Yine, geçmiş 
başarısızlık ya da yenilgi deneyimlerinize geri dönmenize ve yenilgiyle 
kaybettiğiniz her şeyi yeniden kazanabilmenizi sağlayacak dersleri yüzeye 
çıkarmanıza neden olabilir. 
Ben küçük zenci çocuğun bilmeden kullandığı gücü Darby’ye tarif ettikten 
sonra hemen kendi otuz yıllık satış elemanı deneyimlerini hatırladı ve bu 
alandaki başarısının tamamen küçük çocuktan öğrendiği derse bağlı olduğunu 
dürüstçe kabul etti. 
Darby şunları ifade etti: “Potansiyel müşteri bir şey almadan beni göndermek 
istediğinde, eski değirmende kocaman gözleriyle meydan okuyan o küçük 
çocuğu görüyorum ve kendi kendime şöyle diyorum: ‘Bu satışı yapmalıyım.’ 
Yaptığım bütün satışların büyük bir bölümü insanlar ‘HAYIR’ dedikten 
sonradır.” 
Altından yalnızca bir metre ötede durma hatalarını o da çok iyi anımsıyor. 
13


“Ama,” diyor. “Bu deneyim kılık değiştirmiş bir lütuftu. Bana, ne kadar zor 
olursa olsun, devam etmeyi öğretti. Herhangi bir şeyde başarılı olmadan önce 
öğrenmem gereken bir dersti bu.” 
Darby’nin deneyimleri sıradan ve yeterince basitti, bununla birlikte hayattaki 
hedefiyle ilgili cevapları barındırıyordu içinde; bu yüzden (ona göre) hayatın 
kendisi kadar önemliydiler. Bu çarpıcı iki deneyimden kazanç sağlamıştı, çünkü 
onları incelemiş ve öğrettikleri dersi almıştı. Peki ya, kendini başarıya 
götürebilecek bilgiyi araştırmak için başarısızlığı inceleyecek ne zamanı ne de 
isteği olan insanlar? Yenilgiyi fırsata giden mihenk taşlarına
dönüştürme 
sanatını nerede ve nasıl öğrenecekler? 
Bu sorulara cevap olarak bu kitap yazıldı. 
Cevap on üç prensibin açıklanmasını gerektirmektedir; ancak şunu unutmayın 
ki, okumaya devam ettikçe hayatın garipliği üzerine düşünmenize neden olan 
sorular için aradığınız cevap sizin zihninizde bulunabilir; okudukça bir fikir, 
plan ya da amaç yoluyla aklınıza gelebilir. 
İnsanın başarıyı yakalaması için gereken tek şey sağlam bir fikirdir. Bu kitapta 
anlatılan ilkeler yararlı düşünceleri yaratmanın yolunu ve araçlarını 
içermektedir. 
Bu ilkeleri tanımlamaya geçmeden önce şu önemli tavsiyeyi almaya hakkınız 
olduğuna inanıyoruz: 
ZENGİNLİK GELDİĞİNDE O KADAR ÇABUK VE O KADAR BOLLUK 
İÇİNDE GELİR Kİ, İNSAN ONCA KITLIK YILLARI BOYUNCA NEREDE 
SAKLANDIĞINI MERAK EDER. 
Bu çok şaşırtıcı bir ifadedir. Zenginliğin sadece uzun süre boyunca çok 
çalışanlara geldiği şeklindeki popüler inancı göz önüne aldığımızda çok daha 
şaşırtıcı olmaktadır. 
Düşünüp zenginleşmeye başladığınızda zenginliğin zihinsel durumla, amacın 
kesinliğiyle ve çok az zorlu çalışmayla başladığını göreceksiniz. Siz de herkes 
gibi zenginliği çekecek zihin yapısını nasıl edineceğinizi bilmek isteyebilirsiniz. 
Ben yirmi beş yıl boyunca bunu araştırdım, çünkü ben de “zenginlerin nasıl 
zengin olduklarını” bilmek istiyordum. 
Bu felsefenin prensiplerini iyice öğrenip bu ilkeleri uygulamak için gerekli 
talimatları izlemeye başlar başlamaz, mali durumunuzun iyileşmeye başladığını 
ve dokunduğunuz her şeyin sizin yararınıza bir varlık haline dönüştüğünü çok 
yakından gözlemleyeceksiniz. İmkânsız mı? Kesinlikle hayır! 
İnsanın en büyük zayıflıklarından biri, ortalama bir insanın “imkânsız” 
sözcüğüyle tanışıklığıdır. İşe yaramayacak her türlü kuralı bilir bu insan. 
14


Yapılamayacak her şeyi bilir. Bu kitap diğerlerini başarılı kılan kuralları 
arayanlar ve her şeyini bu kurallar üzerine oynamaya hazır olanlar için yazıldı. 
Başarı, başarı bilinci olanlara gelir. 
Başarısızlık kendilerine kayıtsız bir şekilde başarısızlık bilinci geliştirme izni 
verenlere gelir. 
Bu kitabın amacı, zihin yapılarını başarısızlık bilincinden başarı bilincine 
dönüştürme sanatını öğrenmek isteyenlere yardımcı olmaktır. 
Çok fazla insanda bulunan başka bir zayıflık, her şeyi ve herkesi kendi izlenim 
ve inançlarına göre değerlendirme alışkanlığıdır. Bu kitabı okuyan bazı insanlar 
düşünerek zenginleşemeyeceklerine inanırlar, çünkü düşünce alışkanlıkları 
yoksulluk, ihtiyaç, acı çekme, başarısızlık ve yenilgi üzerine odaklanmıştır. 
Milyonlarca insan Henry Ford’un sahip olduklarına bakarak ona, talihine, 
şansına, dehasına veya Ford’un servetini elde etmesini neyin sağ- 
ladığına inanıyorlarsa ona imrenirler. Muhtemelen her yüz bin insandan sadece 
bir tanesi Ford’un başarısının ardındaki sırrın ne olduğunu biliyordur ve bilenler 
de, bu denli basit olduğu için onun hakkında konuşmayacak kadar alçakgönüllü 
ya da isteksizdir. Tek bir işlem “sırrın” ne olduğunu kusursuzca ortaya 
koyacaktır. 
Henry Ford ünlü V-8 motorunu üretmeye karar verdiğinde, sekiz silindirli 
motoru bir blokun içinde olacak şekilde üretmeyi tercih etti ve mühendislerine 
bu motor için bir tasarım hazırlamaları talimatını verdi. Tasarım kâğıt üzerinde 
hazırlandı, ama mühendislerin hepsi sekiz silindiri tek bir bloka yerleştirmenin 
imkânsız olduğunu düşünüyorlardı. 
Ford, “Yine de üretin!” dedi. 
“Ama,” diye cevap verdiler. “Bu imkânsız!” 
“Devam edin,” dedi Ford. “Ve ne kadar sürerse sürsün başarana kadar bu işin 
başında kaim.” 
Mühendisler işe girişti. Ford ekibinde kalacaklarsa yapabilecekleri başka bir şey 
yoktu. Altı ay geçti, hiçbir şey olmadı. Bir altı ay daha geçti ve yine hiçbir şey 
olmadı. Mühendisler emirlere uymak için akla gelebilecek her türlü planı 
deniyorlardı, ama bu iş sadece “imkânsızdı'! 
Yılın sonunda Ford mühendislerini kontrol etti ve yine bu emri uygulamanın 
hiçbir yolu olmadığını söylediler. 
“Devam edin,” dedi Ford. “İstiyorum ve elde edeceğim.” 
Devam ettiler ve derken, sanki sihirli bir değnekle dokunulmuş gibi sır 
keşfedildi. 
Ford’un kararlılığı bir kez daha kazanmıştı! 
15


Uzun sürmüş olabilir, ama yaklaşım ve alman sonuç doğruydu. Siz, düşünüp 
zengin olmak isteyenler, eğer başarabilirseniz, bu hikâyeden Ford’un 
milyonlarının sırrını çıkarın. Çok uzağa bakmanız gerekmeyecek. 
Henry Ford başarılı bir insandı, çünkü başarı prensiplerini anlamış ve 
uygulamıştı. Bunlardan biri arzu, yani ne istediğini bilmektir. Okurken bu Ford 
hikâyesini hatırlayın ve bu harikulade başarının sırrının tarif edildiği satırları 
dikkatle okuyun. Eğer bunu yapabilirseniz, eğer Henry Ford’u zengin eden o 
prensipleri kavrayabilirseniz, girdiğiniz hemen hemen her işte onun başarısını 
tekrarlayabilirsiniz. 
“Kaderinizin Efendisi, 
Ruhunuzun Kaptanı” Sîzsiniz 
İngiliz şair W. Henley kehanet gibi görünen, “Ben kaderimin efendi- siyim, 
ruhumun kaptanıyım” dizelerini yazdığında bize, düşüncelerimizi kontrol etme 
gücüne sahip olduğumuz için kaderimizin efendisi, ruhumuzun kaptanı 
olduğumuzu açıklamış olmalı. 
Bizi, hareket ettiğimiz ve var olduğumuz, bu küçük gezegenin içinde yüzdüğü 
semanın inanılmaz bir hızda titreşen bir tür enerji olduğundan; zihnimizde 
bulunan düşüncelerin doğasına kendini uyduran; ve düşüncelerimizi onların 
fiziksel eşdeğerine dönüştürmek için bizi doğal yollarla etkileyen bir tür 
evrensel güçle dolu olduğundan haberdar etmek istemiş olmalı. 
Eğer şair bize bu muhteşem gerçeği söylemiş olsaydı neden kaderimizin 
efendisi, ruhumuzun kaptanı olduğumuzu biliyor olurduk. Şair bize üstüne basa 
basa bu evrensel gücün yıkıcı ve yapıcı düşünceler arasında ayrım yapmak için 
hiçbir girişimde bulunmadığını; bizi en az zenginlik üzerine düşüncelerimiz için 
harekete geçmeye sürüklediği hızla fakirlik üzerine düşüncelerimizi fiziksel 
realiteye dönüştürmeye sürükleyeceğini söylemiş olmalı. 
Beyinlerimizin aklımızda tuttuğumuz baskın düşüncelerle mıknatıslandığını; bu 
“mıknatısların” baskın düşüncelerimizin doğasıyla uyum sağlayan güçleri, 
insanları ve yaşam koşullarını bize doğru çektiğini açıklıyor olmalı. 
Büyük miktarlarda zenginliğimizi oluşturmadan önce aklımızı yoğun zenginlik 
arzusuyla mıknatıslamamız gerektiğini; para kazanma arzusu bizi onu elde 
etmek için kesin bir plan hazırlamaya zorlayana dek “para bilinci” taşımamız 
gerektiğini söylüyor olmalı. 
Ne var ki, bir filozof değil de bir şair olması nedeniyle Henley muhteşem bir 
gerçeği şür tarzında yazmakla yetinmiş, dizelerinin felsefi anlamını 
yorumlamayı takipçilerine bırakmıştır. 
Bu kitapta anlatılan prensiplerin ekonomik kaderimiz üzerinde hâkimiyet 
16


kurmanın sırrını içerdiği artık kesin olarak ortaya çıktığına göre, gerçek kendini 
adım adım açıklığa kavuşturacaktır. 
Artık bu ilkelerin birincisini incelemeye hazırız. Açık fikirli olmaya devam edin 
ve okudukça bu prensiplerin tek bir insanın icadı olmadığını hatırlayın. Söz 
konusu ilkeler birçok insan için işe yaramıştır. Siz de bunları kendi yararınıza 
kullanabilirsiniz. 
Bunu yapmanız zor değil, kolay olduğunu göreceksiniz. 
Yıllar önce Kuzey Virginia, Salem’deki Salem Üniversitesi nde bir diploma 
töreninde konuşma yapmıştım. Kitabın bir sonraki bölümünde göreceğiniz 
prensipten o derece güçlü bir şekilde söz etmişim ki, mezun olan sınıftaki 
öğrencilerden biri bunu benimseyip felsefesinin bir parçası haline getirmişti. 
Genç adam daha sonra milletvekili oldu ve Franklin D.
Roosevelt’in 
yönetiminde önemli bir eleman haline geldi. Daha sonra bu prensiple ilgili 
fikirlerini açık bir şekilde belirten bir mektup yazdı bana. Bir sonraki bölüme 
giriş olarak yayınlamayı seçtiğim bu mektup gelecek olan ödüller konusunda 
size bir fikir verecektir: 
Sevgili Napoleon: 
Meclis te milletvekili olarak verdiğim hizmet kadın ve erkeklerin sorunlarını 
tanımamı sağladı. Bu mektubu binlerce değerli insana yaıdımcı olabilecek bir 
öneri sunmak için yazıyorum. 
1922'de, Salem Üniversitesi’nde bir diploma töreni konuşması yapmıştınız. Ben 
de mezun olan sınıfta bulunuyordum. O söylevde, şu anda sahip olduğum, 
ülkemin insanlarına hizmet etme fırsatını borçlu olduğum ve gelecekteki tüllü 
başarımı büyük ölçüde borçlu olacağım fikri zihnime işlemiştiniz. 
Henry Ford’un çok az eğitimle, tek bir dolan ve nüfuzlu bir arkadaşı olmaksızın 
yükseklere ulaşma yöntemini muhteşem bir şekilde tasvir edişinizi bugünmüş 
gibi hatırlıyorum. Siz konuşmanızı bitirmeden önce, ne kadar çok güçlükle baş 
etmek zorunda kalırsam kalayım kendime bir yer edinmeye karar vermiştim. 
Bu yıl ve önümüzdeki birkaç yıl içinde binlerce genç insan okullarını 
bitirecekler. Her biri benim sizden aldığım gibi pratik bir cesaretlendirme mesajı 
arayacaklar. Yeni bir hayata başlamak için nereye yöneleceklerini, ne 
yapacaklarını bilmek isteyecekler. Siz onlara söyleyebilirsiniz, çünkü çok, çok 
fazla insana sorunlarını çözmeleri için yardım ettiniz. 
Bugün Amerika’da fikirlerini nasıl paraya dönüştüreceklerini bilmek isteyen, 
sıfırdan başlaması gereken, hiçbir mali desteği bulunmayan ve kayıplarını telafi 
etmek zorunda olan binlerce insan var. Eğer onlara yardım edecek biri varsa o 
da sîzsiniz. 
17


Eğeı kitabı yayınlat sanız baskıdan çıkan ve tarafınızdan imzalanan ilk kopyaya 
sahip olmak istiyorum. 
En iyi dileklerimle, bana inanın. 
Saygılarımla, 
JENNINGS RANDOLPH 
O konuşmayı yaptıktan otuz beş yıl sonra 1957’de Salem Üniversitesi’ ne tekrar 
gidip mezuniyet konuşmasını yapmak benim için büyük bir zevkti. O sırada 
Salem Üniversitesi’nde fahri Edebiyat Doktoru unvanını aldım. 
1922 den beri Jennings Randolph’un ülkenin önde gelen havayolu yöneticisi, 
ilham verici bir konuşmacı ve Batı Virginia’dan Birleşik Devletler senatörü 
oluşunu izliyorum. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Bir insan Edwin Barnes gibi kötü bir şekilde giyinmiş ve tek kuruşsuz 
olabilir, ama içinde ateşleyici olan arzu ona hayatının fırsatını getirebilir. 

Doğru yönde ne kadar uzun süre çalışırsanız başarıya o kadar 
yaklaşırsınız. Çok fazla insan başarı erişebilecekleri bir yerdeyken 
vazgeçmişlerdir. Başkasının yakalaması için bırakmışlardır başarıyı. 

Amaç, bütün başarıların mihenk taşıdır, büyük ya da küçük fark etmez. 
Güçlü bir adam, amacı olan küçük bir çocuk tarafından mağlup edilebilir. 
Yapacağınız işin önemi üzerindeki düşünme alışkanlıklarınızı değiştirin, 
imkânsız görüneni başarabilirsiniz. 

Henry Ford gibi kendi inancınızı ve kararlılığınızı diğerlerine iletebilir ve 
“imkânsızın” iyi bir şekilde yapılmasını sağlayabilirsiniz. 

İnsan zihni düşünebildiği ve inanabildiği her şeyi başarabilir. 
BÖLÜM 2 
ARZU: 
Bütün Başarıların Başlangıç Noktası 
(Zenginliklere Doğru 1. Adım) 
Hayaller, arzu tarafından somut eylemlere dönüştürüldüğünde gerçek olur. 
Hayattan büyük armağanlar isteyin ve onları size vermesi için hayatı 
yüreklendirin. 
Edwin C. Barnes, elli yıldan uzun bir süre önce New Jersey, Doğu Orange, yük 
treninden aşağı atladığında bir serseriye benziyor olabilirdi, ama düşünceleri bir 
dâhininkine benziyordu! 
Demiryollarını izleyerek Thomas A. Edison’un ofisine doğru ilerlerken aklı 
durmadan çalışıyordu. Kendini Edison’un önünde dikilirken görüyordu. 
18


Edison’dan onu yiyip bitiren hayatının saplantısını gerçekleştirme, yani büyük 
mucidin iş ortağı olma fırsatım vermesini istediğini hayal ediyordu. 
Barnes’ın arzusu ümit değildi! Dilek değildi! Her şeye üstün gelen güçlü bir 
arzuydu bu. Kararlıydı. 
Birkaç yıl sonra Edwin C. Barnes, Edison’la tanıştığı ofiste dikiliyordu yine. Bu 
kez arzusu gerçeğe dönüşmüştü. Hayatındaki en büyük hayalı gerçek olmuştu. 
Barnes başarılı olmuştu, çünkü kendisine kesin bir hedef belirlemiş ve bütün 
enerjisini, bütün irade gücünü, tüm çabasını, her şeyini bu hedefin arkasına 
koymuştu. 
Aradığı şans beş yıl sonra ortaya çıkmıştı. Kendisi dışında herkese göre o da 
Edison işindeki dişlilerin çarklarından sadece biriydi, ama kendi kafasında 
oraya çalışmaya gittiği ilk günden beri Edison’un iş ortağıydı o. 
Bu, kesin arzunun gücünün çarpıcı bir görüntüsüdür. Barnes hedefine ulaşmıştı, 
çünkü Edison’la çalışmayı her şeyden çok istiyordu. Kendisini bu amaca 
ulaştıracak bir plan hazırladı. Ama arkasındaki bütün köprüleri yıkmıştı. Bu 
arzusunu, hayatına egemen olan bir saplantı halını alıncaya, sonra da gerçek 
oluncaya dek koruyup sürdürdü. 
Doğu Orange’a vardığında kendi kendine, “Edison’u bana herhangi bir iş 
vermesi için ikna etmeye çalışacağım,” demedi. Bunun yerme, “Edison’u 
göreceğim ve onunla iş yapmaya geldiğimi bildireceğim kendisine,” dedi. 
“Edison kuruluşunda istediğimi elde edemezsem başka bir fırsat doğana kadar 
gözlerimi açık tutacağım,” demedi. “Bu dünyada sahip olmaya kararlı olduğum 
tek şey var ve bu da Thomas A. Edison la iş ortaklığıdır. Arkamdaki bütün 
köprüleri yakacağım ve bütün geleceğimi istediğimi elde etme yeteneğime 
bağlayacağım,” dedi. 
Kendisine geri çekilme imkânı bırakmadı. Kazanmak ya da yok olmak 
zorundaydı! 
Barnes’ın başarısının tüm hikâyesi buydu. 
Uzun zaman önce büyük bir komutanın savaş meydanında kazanmasını garanti 
edecek bir karar alması gerekmişti. Askerlerini, adam sayısı kendisininkinden 
üstün olan güçlü bir düşmanın üzerine göndermek üzereydi. Askerlerini 
gemilere doldurdu, düşmanın ülkesine doğru yelken açtı, karaya varınca 
askerleri ve cephaneyi boşaltıp geldikleri gemilerin yakılması emrini verdi. İlk 
çarpışmadan önce adamlarına şöyle dedi: “Gemilerin yandığını gördünüz. Bu 
da, savaşı kazanmazsak bu topraklarda hayatta kalamayacağımız anlamına 
geliyor! Seçeneğimiz yok -kazanacağız- ya da öleceğiz!” Kazandılar. 
19


Üzerine aldığı her işte kazanan kişi gemilerini yakmaya ve bütün geri çekilme 
kaynaklarını kesmeye hazır olmalıdır. Ancak o zaman, başarı için esas olan 
içindeki kazanma arzusunu sürdürebilir. 
Büyük Chicago yangınından sonraki sabah bir grup tüccar State Caddesi nde 
durup dükkânlarından tüten dumanlara baktılar. Dükkânlarını yeniden mı 
yapacaklarına, yoksa ülkenin daha fazla ümit vaat eden başka bölgelerine mi 
gideceklerine karar vermek üzere bir toplantı düzenlediler. Bir kişi dışında 
herkes Chicago’yu terk etme kararı aldı. 
Kalıp dükkânını yeniden inşa etmeye karar veren tüccar dükkânının enkazını 
işaret edip, “Beyler, kaç kere yanarsa yansın burada dünyanın en büyük 
mağazasını açacağım,” dedi. 
Bu neredeyse yüzyıl önceydi. Mağaza inşa edildi. Bugün hâlâ orada duruyor. 
Marshal Field’in yapabileceği kolay şey aynen arkadaşlarının yaptıkları gibi 
olurdu. İşler zorlaştığında ve gelecek kasvetli göründüğünde işlerin daha kolay 
göründüğü yere gitmek. 
Marshal Field ve diğer tüccarlar arasındaki bu farka iyi dikkat edin, çünkü bu, 
başarılı olanlarla başarısızları ayıran aynı farktır. 
Paranın amacını anlama yaşına gelen herkes onu ister. İstemek zenginliği 
getirmez. Ama zenginliği bir saplantı haline gelen düşünce yapısıyla arzu 
etmek, sonra zenginliği elde etmek için kesin planlar yapmak ve araçlar bulmak, 
ardından bu planları başarısızlığı tanımayan kararlılıkla desteklemek zenginliği 
getirecektir. 
Arzuları Altına Çeviren Altı Adım 
Zenginlik arzusunu parasal eşdeğerine çeviren yöntem altı kesin, pratik adımdan 
oluşur: 
1.
Zihninizde arzu ettiğiniz kesin para miktarım belirleyin. Sadece, “Çok 
para istiyorum,” demek yeterli değildir. Miktar konusunda kesin olun. (Kesinlik 
konusunda daha sonraki bölümde anlatılacak olan psikolojik bir neden vardır.) 
2.
Arzu ettiğiniz paranın karşılığında ne verme niyetinde olduğunuza tam 
olarak karar verin. (Hiçbir bedel ödemeden bir şey elde edilemez.) 
3.
Arzu ettiğiniz parayı elde etmek için kesin bir tarih belirleyin. 
4.
Arzunuzu gerçekleştirmek için bir plan ortaya koyun ve hazır olsanız da 
olmasanız da bu planı uygulamaya koymak için hemen harekete geçin. 
5.
Kazanmaya niyetli olduğunuz para miktarını açıkça belirleyin; bunu 
kazanmak için bir zaman sınırı koyun; bu para karşılığında ne vermeye niyetli 
olduğunuzu belirtin; parayı kazanmak için düşündüğünüz planı açıkça tarif edin 
ve tüm bunları kâğıda dökün. 
20


6.
Yazılı ifadenizi günde iki kez okuyun, bir kere yatmadan hemen önce ve 
bir kere de kalktıktan hemen sonra. OKUDUKÇA HALİHAZIRDA O 
PARAYA SAHİP OLDUĞUNUZU GÖRECEK, HİSSEDECEK VE 
İNANACAKSINIZ. 
Bu altı adımda belirtilen talimatları izlemeniz çok önemlidir. Altıncı maddedeki 
talimatları gözlemlemeniz ve izlemenizin özel bir önemi vardır. Paraya 
gerçekten sahip olmadan kendinizi “paraya sahip olarak görmenin” 
imkânsızlığından yakınabilirsiniz. Burada, içinizde ateşleyici o arzunun yardımı 
devreye girecektir. Eğer parayı bir saplantı derecesine getirecek kadar çok 
isterseniz, kendinizi bu parayı gerçekten elde edeceğinize ikna etmeniz çok zor 
olmayacaktır. Amaç, parayı istemek ve ona sahip olmaya çok kararlı olmaktır, 
böylece kendinizi bu paraya sahip olacağınıza inandırabilirsiniz. 
insan zihninin çalışma prensipleri konusunda eğitim görmemiş, deneyimsiz 
kişiler için bu talimatlar pek pratik görünmeyebilir. Altı adımın sağlamlığını 
kabul edemeyenler için bu adımlardaki bilgilerin Andrew Carnegie’den 
alındığını bilmenin yardımı olabilir. Andrew Carnegie işe bir çelik fabrikasında 
sıradan bir işçi olarak başlamış, ama kötü başlangıcına rağmen bu prensiplerin 
kendisine yüz milyon dolardan fazla bir servet getirmesini sağlamayı başarmıştı. 
Burada önerilen altı adımın Thomas A. Edison tarafından titizlikle 
incelendiğini, bu adımların sadece para kazanmak için değil, her türlü hedefin 
gerçekleştirilmesinde önemli olduğunun onaylandığını bilmenin de yardımı 
olabilir. 
Adımlar “zorlu bir çalışmayı” ve herhangi bir özveriyi gerektirmemektedir. 
İnsanın gülünç ya da saf görünmesine neden olmamaktadır. Bunları uygulamak 
önemli ölçüde eğitim görmüş olmayı da gerektirmez. Ancak bu altı adımın 
başarıyla uygulanması, insanın para kazanmanın şansa, talihe, kadere 
bırakılamayacağını görmesini ve anlamasını mümkün kılacak yeterli hayal 
gücimü gerektirmektedir. İnsan şunu fark etmelidir ki, büyük servetleri elde 
edenlerin hepsi parayı gerçekten kazanmadan önce belli bir ölçüde hayal 
kurmuş, ümit etmiş, arzu etmiş, dilemiş ve plan yapmıştır. 
Sizin de biliyor olduğunuz gibi, kendinizi paraya duyulan arzunun beyaz 
alevlerine bırakmadığınız ve gerçekten bu paraya sahip olacağınıza 
inanmadığınız îakdiıde büyük miktarda zenginliğe sahip olamazsınız. 
Zenginlik yarışındaki bizler, içinde yaşadığımız değişen dünyanın yeni fikirler, 
yeni yollar, yeni liderler, yeni icatlar, yeni öğretme yöntemleri, yeni pazarlama 
yöntemleri, yeni kitaplar, yeni edebiyat, yeni televizyon 
özellikleri, filmler için yeni fikirler talep ettiğini bilmelidir. Tüm bu ve daha 
21


iyisi, yenisi talebinin ardında, bir insanın kazanmak için sahip olması gereken 
bir nitelik bulunmaktadır. Bu nitelik insanın belirli bir amaca sahip olması, ne 
istediğini bilmesi ve ona sahip olmak için ateşleyici bir arzu duymasıdır. 
Zenginliğe ulaşmak isteyen bizler, dünyanın gerçek liderlerinin, doğmamış 
fırsatın elle tutulmayan, gözle görülmeyen güçlerini uygulamaya sokan insanlar 
olduklarım unutmamalıyız. O insanlar bu güçleri (kendi düşüncelerini) 
gökdelenlere, şehirlere, fabrikalara, uçaklara, otomobillere ve hayatı daha hoş 
yapan her türlü rahatlık şekline dönüştürdüler. 
Kendi zenginlik payınızı kazanmayı planlarken kimsenin hayallerinizi 
küçümsemeniz için sizi etkilemesine izin vermeyin. Bu değişen dünyada büyük 
şeyler kazanmak için geçmişte hayalleri uygarlığa çok şey katan büyük 
öncülerin ruhunu yakalamanız gerekir; bu ruh toplumun can damarı işlevini 
görmektedir; Sizin ve benim kendi yeteneklerimizi geliştirme ve pazarlama 
fırsatımızdır bu. Kolomb’un bilinmeyen bir dünya hayal ettiğini, bütün hayatını 
bu dünyanın varlığına adadığını ve sonunda bu dünyayı bulduğunu 
unutmayalım. Büyük astronom Kopernik, birden fazla dünya üzerine bir hayal 
kurdu ve diğer gezegenleri keşfetti. Zaferinden sonra kimse onu pratik 
olmamakla suçlamadı. Tam tersine dünya onun buluşuna hayranlık besledi ve 
bir kez daha kanıtlanmış oldu ki başarı anlayış dilemeyi gerektirmez, 
başarısızlık ise mazeret kabul etmez. 
Eğer yapmayı istediğiniz şey doğruysa ve ona inanıyorsanız gidip onu yapın! 
Hayallerinizi gerçekleştirin ve eğer geçici bir yenilgiyle karşılaşırsanız “onların” 
ne dediklerine aldırmayın, çünkü “onlar” belki de her yenilginin aynı düzeydeki 
başarı tohumlarını getirdiğini bilmiyorlardı i. 
Thomas Edison elektrikle çalışan bir ampulü hayal etti, on binlerce kez yaşadığı 
yenilgiye rağmen fiziksel gerçekliğe dönüştürene dek bu hayalin peşinden 
ayrılmadı. Pratik hayalciler asla vazgeçmez! 
Lincoln siyahi kölelerin özgürlüğünü hayal etti, hayalini harekete geçirdi ve son 
nefesini birleşmiş Kuzey ve Güney’in hayalini neredeyse gerçeğe 
dönüştürdüğünü görerek verdi. Wright Kardeşler havada uçan bir makine hayal 
ettiler. Hayallerinin gerçek olduğunu dünyadaki herkes biliyor. Marconi 
havadaki elle tutulmayan güçleri idare etmek için bir sistem hayal etti. 
Hayalinin boş olmadığı dünyadaki radyo ve televizyon sistemlerinde görülebilir. 
Kablo veya diğer fiziksel iletişim araçlarının yardımı olmaksızın hava yoluyla 
mesaj gönderme prensibini keşfettiğini söylediğinde, Marconi’nin “dostlarının” 
onu hapse attırıp akıl hastanesinde muayene ettirdiklerini bilmek sizin için 
ilginç olabilir. Bugünün hayalcileri daha şanslı. 
22


Dünya geçmişin hayalcilerinin hiç bilmediği fırsat bolluğuyla dolu. Ateşleyici 
arzu hayalcinin başlangıç noktasını oluşturmalıdır. Hayaller ilgisizlikten, 
tembellikten veya yetersiz hırstan doğmaz. Hayatta başarılı olanların kötü bir 
başlangıçtan yola çıktıklarını ve hedefe “varmadan” önce birçok kalp kırıcı 
mücadele geçirdiklerini unutmayın. Başarılı olanların hayatlarındaki dönüm 
noktası genellikle “diğer benlikleriyle” tanıştıkları bir kriz anıdır. 
John Bünyan dinle ilgili düşünceleri yüzünden hapse atılıp kötü şekilde 
cezalandırıldıktan sonra İngiliz Edebiyatı’nın en iyi örneklerinden biri olan The 
Pilgrim’s Progress'i yazmıştır. 
O. Henry büyük bir talihsizlik yaşayıp Ohio, Columbus’ta hapis yattıktan sonra 
beyninin içinde uyuyan dâhiyi keşfetmişti. Yaşadığı talihsizlik yüzünden “diğer 
benliğiyle” tanışmaya ve hayal gücünü kullanmaya zorlanmış, kendisinin sefil 
bir suçlu ve serseri değil, harika bir yazar olduğunu keşfetmişti. 
Charles Dickens ayakkabı boya kutularının üzerine etiketler yapıştırarak 
başlamıştı işe. İlk aşkının trajedisi ruhunun derinliklerine işlemiş ve onu 
dünyanın en büyük yazarları arasına sokmuştur. Bu trajedi ilk önce 
David Coppeıfield’i, daha sonra da bu dünyayı onları okuyanlar için daha 
zengin ve daha iyi hale getiren diğer başarılı çalışmaları ortaya çıkarmıştır. 
Hellen Keller doğumundan kısa bir süre sonra sağır, dilsiz ve kör olmuştu. 
Büyük talihsizliğine rağmen, adını harika bir geçmişin sayfalaı ma silinmez 
şekilde yazmayı başarmıştı. Bütün hayatı, yenilgi bir gerçeklik olarak kabul 
edilene dek kimse yenilemez sözünün açık bir kanıtı olmuştur. 
Robert Burns okuması yazması olmayan bir köylüydü. Büyük yoksulluk içinde 
doğmuştu ve sonuçta bir ayyaş olmuştu. Ama bu dünya o yaşadığı için daha iyi 
bir yer haline gelmişti, çünkü o güzel düşüncelerini şürle ifade etmişti. 
Beethoven sağırdı, Milton kördü, ancak onların isimleri dünya devam ettiği 
sürece akıllarda kalacak, çünkü onlar hayal ettiler ve hayallerim belli bir düzen 
içinde düşüncelere dönüştürdüler. 
Bir şeyi istemekle onu almaya hazır olmak arasında fark vardır. Hiç kimse bir 
şeyi kazanacağına inanana dek hazır değildir. Kişinin kafasında inanç olmalıdır, 
sadece ümit ya da istek değil. Açık fikirlilik inanç için esastır. Dar görüşlülük 
güven, cesaret ya da inanç esinleyemez. 
Şunu unutmayın, hayatta yüksek hedefleri olmak, bolluk ve zenginlik talep 
etmek, perişanlık ve yoksulluğu kabul etmekten daha büyük biı çaba 
gerektirmez. Muhteşem bir şür bu evrensel gerçeği şu dizelerle dile 
getirmektedir: 
Hayat’la tek kuruş için pazarlık edeyim derken Tek kuruştan fazlasını vermedi 
23


bana, 
Yine de tek kuruşluk servetimi sayarken Dahası için her gece yalvardım 
ona. Çünkü Hayat sadece bir işverendir, 
Ne isterseniz verir onu, 
Herkes kendi ücretini belirleyendir, Katlanır kaç sıfırlıysa maaşının sonu. 
Bayağı işlerde çalışmam gerekti, Dehşetle şunu öğrenmek için, 
Hazırdı Hayat her neyse, 
İstediğim ücreti vermek için. 
Arzu İmkansızı” Gerçeğe Dönüştürür 
Bu bölümün doruk noktası olarak, size şimdiye kadar tanıdığım en olağanüstü 
insanı tanıtmak istiyorum. Onu doğumundan birkaç dakika sonra gördüm. 
Dünyaya fiziksel olarak işitme duyusu olmaksızın geldi ve doktoru biraz 
zorlayınca çocuğun hayatı boyunca sağır ve dilsiz olarak kalabileceğini söyledi. 
Doktorun sözlerine meydan okudum. Bunu yapmaya hakkım vardı; çünkü 
çocuğun babasıydım. Bir karara varıp ben de bir fikir ileri sürdüm, ama bunu 
kalbimin derinliklerinde sessizce yaptım. 
Zihnimde çocuğumun duyup konuşacağını biliyordum. Nasıl? Bir yol 
olduğundan emindim ve bunu bulacaktım. Ölümsüz Emerson’un sözlerini 
düşündüm: “Her şeyin gidişi bize inancı öğretmek içindir. Sadece itaat etmemiz 
gerekir. Her birimiz için bir rehber vardır ve dikkatlice dinleyerek doğru 
sözcüğü duyabiliriz.” 
Doğru sözcük mü? ARZU! Oğlumun sağır ve dilsiz olmamasını her şeyden çok 
arzu ettim. O arzudan asla vazgeçmedim, bir saniye bile. 
Bu konuda ne yapabilirdim? Bir şekilde bir yol bulacak ve kulaklarının yardımı 
olmaksızın sesleri beynine ulaştıracak araç ve yöntemlere duyduğum ateşleyici 
arzumu bu çocuğun zihnine yerleştirecektim. 
Çocuk işbirliği yapacak çağa ulaşır ulaşmaz kafasını dünyayı duyma arzusuyla 
öylesine dolduracaktım ki, doğa bunu kendi yöntemleriyle gerçeğe 
dönüştürecekti. 
Bütün bu düşünceler zihnimde yer alıyor, ama kimseye bu konuda bir şey 
söylemiyordum. Her gün kendi kendime oğlumun sağır ve dilsiz olmayacağını 
tekrarlıyordum. 
Büyüyüp etrafındaki şeylerin farkına varmaya başladığında hafif derecede 
duyabildiğini fark ettik. Çocukların normalde konuşmaya başladıkları çağa 
geldiğinde konuşma girişiminde bulunmadı, ama hareketlerinden bazı sesleri 
hafifçe duyabildiğini anlıyorduk. Benim bütün bilmek istediğim de buydu! Eğer 
çok az da olsa duyabiliyorsa, daha büyük bir duyma kapasitesi geliştirebilirdi. 
24


Sonra meydana gelen bir şey bana ümit verdi. Tamamen beklenmedik bir 
kaynaktan geliyordu bu. 
Bir pikap satın aldık. Çocuk müziği ilk kez duyduğunda sevinçten neredeyse 
kendinden geçiyordu. Pikabı hemen sahiplendi. Bir keresinde bir plağı iki saat 
boyunca tekrar tekrar çaldı, bu arada dişlerini pikabın muhafazasına geçirmiş bir 
şekilde ayakta duruyordu. Bu alışkanlığın anlamını ancak birkaç yıl sonra 
anlayabildik, çünkü o sırada “kemik iletisi” diye bir prensip duymamıştık. 
Pikabı edindikten kısa bir süre sonra dudaklarımı onun kulak arkasındaki 
çıkıntılı mastoid kemiğine değdirerek konuştuğumda beni oldukça açık bir 
şekilde duyabildiğini keşfettim. 
Sesimi normal şekilde duyabileceğine karar vererek hemen onun kafasına 
duyma ve konuşma arzusunu yerleştirmeye başladım. Kısa süre sonra onun 
yatmadan önce hikâye dinlemeyi sevdiğini anladım, bu yüzden onda kendine 
güven, hayal gücü, işitme ve normal olma arzusunu geliştirecek hikâyeler 
uydurmaya başladım. 
Özellikle bir hikâye vardı. Bu hikâyeyi her anlatışımda yeni ve çarpıcı renkler 
katıyordum. Onun kafasına sahip olduğu derdin bir eksiklik değil, büyük değer 
taşıyan özellik olduğunu yerleştirme amacını taşıyordu 
bu hikâye. İncelediğim felsefenin, her sıkıntının eşdeğerde bir avantaj tohumunu 
da birlikte getirdiğini göstermesine rağmen, itiraf etmeliyim ki, bu derdin 
değerli bir özellik haline nasıl dönüştürülebileceği konusunda en ufak bir fikrim 
bile yoktu. 
Bu deneyimi geçmişe dönük olarak incelediğimde, oğlumun bana olan inancının 
elde ettiğimiz şaşırtıcı sonuçlarla ilişkili olduğunu görebiliyorum. Ona 
söylediğim hiçbir şeyi sorgulamazdı. Onun ağabeyine karşı belirgin bir avantajı 
olduğu ve bu avantajın birçok şekilde kendini göstereceği fikrini aşılamıştım 
ona. Örneğin, okuldaki öğretmenleri onun işitme duyusu olmadığını görecek ve 
ona özel bir ilgi gösterip olağanüstü yumuşak davranacaklardı. Her zaman böyle 
yaptılar. Gazete satacak yaşa geldiğinde (ağabeyi o sırada gazete satıcısıydı) 
ağabeyine göre avantajı olacağını, çünkü insanların işitmediği halde zeki ve 
çalışkan bir çocuk olduğunu görüp ona fazladan para verecekleri fikrine de 
inandırmıştım onu. 
Yedi yaşlarındayken “programlama” yöntemimizin meyve vermeye başladığına 
dair ilk kanıtları gördük. Birkaç ay boyunca gazete satma ayrıcalığına sahip 
olmak için yalvardı, ama annesi bu işe izin vermiyordu. 
Sonunda konuya kendi el koydu. Bir gün evde bakıcılarla yalnızken mutfak 
camından dışarı çıkıp tek başına yola koyuldu. Mahalledeki ayakkabıcıdan 
25


sermaye olarak altı sent borç aldı, bunu gazeteye yatırdı, gazeteleri satıp 
yenilerini aldı, tekrar sattı, akşamın geç saatlerine dek bu işi sürdürdü. 
Hesaplarını yapıp ayakkabıcıdan aldığı altı senti geri ödedikten sonra net kırk 
iki sent kalmıştı elinde. O gece eve geldiğimizde parayı avucunun içinde sıkıca 
kavramış olarak uyurken bulduk onu. 
Annesi elini açtı, paraları alıp ağladı. Oğlunun ilk zaferine ağlamak çok 
uygunsuz bir davranış olarak görünmüştü bana. Benim tepkim tam tersiydi. 
Yürekten kahkahalar atıyordum, çünkü kendine inanç tutumunu çocuğumun 
zihnine sokmak için gösterdiğim çabalar başarılı olmuştu. 
Annesi, küçük sağır oğlunun ilk iş girişimini sokaklara çıkıp para kazanmak 
için hayatını riske atmak olarak görmüştü. Bense, kendi inisi- 
yatifiyle işe girişip kazandığı için kendine güveni yüzde yüz artan cesur, 
kendine güvenli, küçük bir işadamı görüyordum. Bu iş beni sevindirmişti, 
çünkü hayatı boyunca ona yardım edecek becerikliliği konusunda yeterli kanıt 
göstermişti. 
Küçük sağır çocuk, çok yakından bağırmadıkları takdirde öğretmenlerini 
duymadan liseyi, üniversiteyi bitirdi. İşitme engelliler okuluna gitmedi. İşaret 
dilini öğrenmesine izin vermedik. Normal bir hayat sürüp normal çocuklarla 
arkadaşlık etmesinde kararlıydık ve okul yöneticileriyle son derece hararetli 
tartışmalar pahasına olsa da bu kararımıza sadık kaldık. 
Lisedeyken elektrikli işitme aygıtı kullanmayı denedi, ama bunun ona hiçbir 
yardımı olmadı. 
Üniversitedeki son haftasında hayatındaki en önemli dönüm noktasını oluşturan 
bir olay gerçekleşti. Tamamen şansın yardımıyla başka bir elektrikli işitme 
aygıtı geçti eline, ona deneme için gönderilmişti. Benzeri aletler yüzünden 
meydana gelen düş kırıklığı nedeniyle bu aygıtı kullanma konusunu ağırdan 
aldı. Sonunda aygıtı alıp aldırmaz bir tavırla kulağına yerleştirdi, pili taktı ve 
işte! Sanki sihirli bir değneğin dokunuşu gibi hayatı boyunca duyduğu işitme 
arzusu gerçeğe dönüşmüştü! Hayatında ilk kez normal bir insan kadar iyi 
işitmeye başladı. 
İşitme aygıtıyla kendisine armağan edilen değişik dünya karşısında yaşadığı 
aşırı sevinçle hemen telefona sarılıp annesini aradı ve sesini mükemmel bir 
şekilde duydu. Ertesi gün derslerde profesörlerinin seslerini hayatında ilk kez 
duydu! Hayatında ilk kez diğer insanlarla, bağırmalarına gerek kalmadan özgür 
şekilde sohbet etti. Gerçekten dünyası tamamen değişmişti artık. 
Arzu kâr paylarını dağıtmaya başlamıştı, ama zafer henüz tamamlanmamıştı. 
Çocuğun, bu engelini değerli bir özelliğe dönüştürmek için kesin ve pratik bir 
26


yol bulması gerekiyordu daha. 
Blair o zamana kadar başarmış olduğu şeylerin pek farkında olmaksızın yeni 
keşfettiği ses dünyasıyla büyülendi ve işitme aygıtının üreticisine bir mektup 
yazıp yaşadığı deneyimi dile getirdi. Bu mektuptaki bir şey şirketin onu New 
York’a çağırmasına neden oldu. Oraya vardığında fabrikayı gezdirdiler ona. Şef 
mühendisle konuşurken bir önsezi, bir fikir ya da bir ilham kaynağı -ne derseniz 
deyin- geldi aklına. Sakatlığını değerli bir varlığa dönüştürecek, binlercesine 
hem para hem de mutluluk dağıtacak olan düşünce dalgası buydu. 
Bu düşünce dalgasının özeti şuydu: Eğer değişen dünyası hakkında- ki 
hikâyesini anlatmanın bir yolunu bulursa, hayatlarını işitme aygıtının yardımı 
olmaksızın geçiren milyonlarca işitme engelli insana yardımcı olabilecekti. 
Bir ay boyunca yoğun bir araştırmayı sürdürdü. İşitme aygıtı üreticisinin 
pazarlama sistemini inceledi ve yeni keşfettiği bu dünyayı onlarla paylaşmak 
amacıyla dünyanın her yerinde işitme zorluğu çekenlerle iletişim kurmanın 
yollarını ve araçlarını bulmaya çalıştı. Bunu yaptıktan sonra bulgularına 
dayanarak iki yıllık bir plan hazırladı. Planını şirkete sunduğunda bu isteğini 
gerçekleştirmek için kendisine hemen bir pozisyon verildi. 
işe başladığında hayal kurmuyordu; onun yardımı olmaksızın sonsuza dek sağır 
kalacak olan binlerce insana ümit ve pratik rahatlık getirmeyi hedefliyordu. 
Eğer annesi ve ben onun düşünce yapısını böyle şekillendirmeseydik, Blair’in 
ömrü boyunca sağır ve dilsiz olarak kalacağından eminim. 
Kafasına duyma-konuşma ve normal insanlar gibi yaşama arzusunu 
soktuğumda, doğanın Blair’in beyniyle dış dünya arasındaki sessizlik boşluğunu 
kapatacak bir köprü oluşturmasını sağlayan garip bir etki yaratmıştım. 
Gerçekten de ateşleyici arzu kendisini fiziksel eşdeğerine dönüştürecek çapraşık 
yollar bulabilmektedir. Blair normal olarak işitmeyi arzulu- yordu; artık ona 
sahipti! 
Çocukken bu sıkıntısının değerli bir varlığa dönüşeceğine inanmasını sağlayarak 
zihnine soktuğum küçük “beyaz yalan” kendini doğrulamıştı. Gerçekten de 
ateşleyici arzuyla birleştiğinde inancın -doğru ya da yanlış-yapamayacağı hiçbir 
şey yoktur. Bunlar herkesin sahip olabileceği özelliklerdir. Bayan Schumann-
Heink ile ilgili küçük bir haber paragrafı bu olağanüstü kadının şarkıcı olarak 
etkileyici başarısı konusunda bir ipucu veriyor. Bu paragrafı aynen alıyorum, 
çünkü bu ipucu arzudan başka bir şeyin ifadesi değil. 
Bayan Schumann-Heink kariyerinin başlarındadır. Sesini dinlemesini sağlamak 
için Viyana Saray Operası’nın yöneticisini ziyaret eder. Ama adam onu 
dinlemez. Garip ve kötü bir şekilde giyinmiş olan kıza bir kez bakıp, “Böyle bir 
27


yüz ve hiçbir kişiliği olmayan birinin operada başarılı olmasını nasıl 
bekleyebilirsiniz? Çocuğum, bu fikirden vazgeç. Bir dikiş makinesi al, işe başla. 
Sen hiçbir zaman şarkıcı olamazsın,” der. 
Hiçbir zaman uzun bir süredir! Viyana Saray Operası yöneticisi şarkı söyleme 
tekniği konusunda çok şey biliyordu. Bir saplantı haline geldiğinde arzunun 
gücü hakkında ise çok az şey. Bu güç hakkında daha fazla şey bilseydi küçük 
dâhiyi bir fırsat vermeden geri çevirmezdi. 
Birkaç yıl önce iş arkadaşlarımdan biri hastalandı. Zaman ilerledikçe daha da 
kötüye gidiyordu durumu. Sonunda ameliyat edilmek için hastaneye yatırıldı. 
Doktor onu bir daha canlı görmeme olasılığının büyük olduğu konusunda beni 
uyardı. Ama bu, doktorun fikriydi. Hastanın fikri değil. Tekerlekli sandalyeyle 
götürülürken zayıf bir sesle fısıldadı. “Üzülme şef, birkaç gün içinde çıkarım 
buradan.” Yanındaki hemşire acıyarak baktı bana. Ama hasta ameliyattan iyi bir 
şekilde çıktı. Her şey bittikten sonra doktoru, “Onu sadece yaşama arzusu 
kurtardı. Ölüm olasılığını reddetme- seydi asla başaramazdı,” dedi. 
İnançla desteklenen arzunun gücüne inanıyorum. Çünkü bunun sıfırdan 
başlayan insanları güç ve zenginliğe götürdüğünü gördüm. Kurbanların 
mezarlarını ellerinden aldığını gördüm. Yüzlerce farklı şekilde yenilgiye 
uğradıktan sonra insanların tekrar mücadeleye başlaması için bir araç olduğunu 
gördüm. Tabiatın onu dünyaya işitme duyusu olmadan yollamasına rağmen 
oğluma normal, mutlu ve başarılı bir hayat sağladığını gördüm. 
Bir insan arzunun gücünü nasıl kullanabilir? Bu soru, bu ve bir sonraki bölümde 
yanıtlanmıştır. 
Hiçbir zaman açığa vurmadığı garip ve güçlü “zihinsel kimya” prensibiyle doğa, 
“imkânsız” sözcüğünü tanımayan ve başarısızlık diye bir gerçeklik kabul 
etmeyen güçlü arzu dürtüsüne bürünmüştür. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Büyük bir arzuyla zafere odaklandığınızda geri çekilmek için hiçbir 
sebebe ihtiyacınız yoktur; zafer kesindir. 

Arzu geçici yenilgiden yeni zaferler üretir. Kelimenin tam anlamıyla 
küllerin üzerine dünyanın en büyük mağazasını inşa eden şey arzudur. 

Bu bölümde gösterilen altı adım arzuyu altına çevirir. Bu prensipler 
Andrevv Carnegie için arzuyu yüz milyon dolarlık bir servete çevirmiştir. 

Doğuştan sağır bir çocuk duymayı öğrendi. “Hiç şansı olmayan” bir kadın 
muhteşem bir opera sanatçısı oldu. Doktorların ölmesini beklediği hasta iyileşti. 
Arzu bu insanlara garip, ama doğal “zihinsel kimya”yla yardım eden bir güçtü. 
28


•Zihnin bizim ona tanıdıklarımız dışında hiçbir sınırlaması yoktur. 
BOLUM 3 
İNANÇ: 
Arzulanan Hedefi Zihinde Canlandırmak ve Elde Edileceğine inanmak 
(Zenginliklere Doğru 2. Adım) 
İNANÇ zihnin baş kimyageridir. İnanç düşünceyle karıştığında, bilinçaltı 
anında titreşimi alır, manevi eşdeğerine çevirir ve duada olduğu gibi Sonsuz 
Akıl’a iletir. 
İnanç, sevgi ve cinsellik olumlu heyecanların en güçlüleridir. Üçü karıştığında, 
düşünceyi anında bilinçaltına ulaşacak şekilde “renklendirme” etkisine sahip 
olurlar. Bilinçaltına ulaşan düşünce burada manevi eşdeğerine dönüşür, ki bu da 
Sonsuz Akıl’dan cevap alan tek biçimdir. İnancınızı Güçlendirmenin Yolları 
Şimdi, kendi kendine telkin prensibinin, arzuyu fiziksel ya da parasal eşdeğerine 
dönüştürmede ne denli önemli olduğunu daha iyi anlamanızı sağlayacak bir 
tanım verelim: İnanç, kendi kendine telkin prensibiyle bilinçaltına sürekli 
olumlu sözler vererek ya da talimatları tekrarlayarak yaratılan zihinsel bir 
durumdur. 
Bunu kavramak için bu kitabı okuma amacınızı düşünün. Amaç, doğal olarak, 
soyut düşünce dalgalarını fiziksel karşılığına, yani paraya dönüştürme 
yeteneğini kazanmaktır. Bir sonraki kendi kendine telkin bölümünde yer alan 
talimatları izleyerek bilinçaltınızı istediğiniz şeyi alacağınıza inanmaya ikna 
edebilirsiniz. Bilinçaltınız bunu işleyerek size “inanç” ve arzu ettiğiniz şeyi elde 
etmeniz için “kesin planlar” olarak geri gönderecektir. 
İnanç, on üç prensibi iyice öğrendikten sonra isteyerek oluşturabileceğiniz 
zihinsel bir durumdur, çünkü bu prensiplerin uygulanması ve kullanımıyla 
iradeye bağlı olarak geliştirilebilir. 
İnanç duygusunun isteğe bağlı olarak geliştirilmesinin bilinen tek yöntemi, 
olumlu talimatların bilinçaltına sürekli tekrarlanarak verilmesidir. 
Belki, insanın neden suç işlediğine ilişkin şu açıklama konuya biraz daha açıklık 
getirebilir. Ünlü bir suçbilim uzmanı, “İnsanlar suçla ilk karşılaştıklarında 
ondan tiksinirler. Eğer bir süre daha suçla ilişkileri olursa, ona alışırlar ve 
tahammül ederler. Eğer yeterince uzun süre suçla ilişkileri olursa, sonunda onu 
benimser ve etkisi altına girerler,” demektedir. 
Bu ifade, bilinçaltına tekrar tekrar gönderilen herhangi bir düşünce dalgasının, 
sonunda bilinçaltı tarafından kabul edilmesi ve bilinçaltının bu düşünceyi 
mümkün olan en pratik şekilde fiziksel eşdeğerine dönüştürmesi demektir. 
29


Bununla bağlantılı olarak, şu ifadeyi tekrar gözden geçirin: DUYGU VE 
İNANÇLA BİRLEŞEN BÜTÜN DÜŞÜNCELER KENDİLERİNİ DERHAL 
FİZİKSEL EŞDEĞERLERİNE ÇEVİRMEYE BAŞLARLAR. Düşüncelerin 
heyecan ya da duygu yönü, fikirlere canlılık, hayat ve hareket veren etkenlerdir. 
İnanç, sevgi ve cinsellik gibi heyecanlar herhangi bir düşünce dalgasıyla 
karıştığında, tek başlarına olduğundan daha çok hareketlilik kazanırlar. 
Salt inançla birleşen düşünce dalgaları değil, olumlu ya da olumsuz 
heyecanların herhangi biriyle karışan düşünce dalgaları de bilinçaltına ulaşıp 
onu etkileyebilirler. 
Bu durumda bilinçaltının olumsuz ya da yıkıcı bir düşünce dalgasını, tıpkı 
olumlu ya da yapıcı bir düşünce dalgası gibi kolayca fiziksel eşdeğerine 
dönüştüreceğini anlayacaksınız. Bu, milyonlarca insanın yaşayıp “talihsizlik” ya 
da “kötü şans” olarak nitelendirdiği garip fenomeni açıklamaktadır. 
Milyonlarca insan üzerlerinde kontrolleri olmadığına inandıkları bazı garip 
güçler yüzünden yoksulluk ya da başarısızlığa mahkûm olduklarına inanırlar. 
Oysa bilinçaltı tarafından sürekli algılanıp fiziksel eşdeğerine dönüştürülen 
olumsuz inançları yüzünden “kötü talihlerini” kendileri yaratmaktadırlar. 
Fiziksel ya da parasal eşdeğerine dönüşmesini istediğiniz herhangi bir arzuyu, 
bilinçaltına beklenti veya inanç şeklinde aktararak dönüşümün gerçekleşmesini 
sağlayabileceğinizi bir kez daha yineleyelim. İnancınız ya da güveniniz 
bilinçaltının çalışmasını belirleyen etkendir. Kendi kendine telkin yoluyla 
bilinçaltına talimatlar verirken onu “aldatmanıza” engel olacak hiçbir şey 
yoktur, tıpkı benim oğlumun bilinçaltını aldattığım gibi. 
Bu “aldatmacayı” daha gerçekçi kılmak için bilinçaltınızı harekete 
geçirdiğinizde TALEP ETTİĞİNİZ ŞEYE ZATEN SAHİP OLDUĞUNUZDA 
davranacağınız gibi hareket edin. 
Bilinçaltı mümkün olan en doğrudan yolla ve pratik araçla bunu fiziksel 
eşdeğerine çevirecek, inanç olarak kendisine verilen emri yerine getirecektir. 
İnsanın inançla bilinçaltına gönderilen herhangi bir emri karıştırma yeteneğini 
kazanması deneyim ve pratiğe bağlıdır. Mükemmeliyet pratikle gelecektir. 
Sadece talimatları okumak yetmez. 
Eğer sürekli suç ile bağlantısı olan birinin sonunda suçlu olacağı doğru ise (ki 
bu bilinen bir gerçektir), aynı şekilde birinin bilinçaltına sürekli inandığı şeyle 
ilgili telkinde bulunması sonucunda inancını geliştireceği de doğrudur. Zihin 
sonunda ona hükmeden etkilerin doğasına bürünür. Bu gerçeği anladığınızda, 
olumlu duygularınızı zihninize hükmeden duygular olacak şekilde teşvik 
etmenin ve olumsuz duygularınızı engellemenin -ve yok etmenin- neden bu 
30


kadar gerekli olduğunu anlamış olacaksınız. 
Olumlu duyguları zihnimizin egemen gücü olarak destekleyip geliştirmek, 
olumsuz duyguları ise zayıflatarak ortadan kaldırmak çok önemlidir. Olumlu 
duyguların egemen olduğu bir zihin, inanç olarak bilinen zihinsel durum için 
elverişli bir ortamdır. Böyle bir zihnin verdiği talimatlar bilinçaltı tarafından 
anında alınıp üzerinde çalışılacaktır. 
İnanç Kendi Kendine Telkinle Oluşturulabilen Zihinsel Bir Durumdur 
Bütün çağlar boyunca din adamları insanoğluna çeşitli inanışlara inanmaları için 
yol göstermiş, ama insanlara nasıl inanacaklarını göstermemişlerdir. “İnanç 
kendi kendine telkinle oluşturulabilen zihinsel bir durumdur,” dememişlerdir. 
İnancın var olmadığı bir durumda nasıl geliştirilebileceğini
herkesin 
anlayabileceği bir dille anlatacağız. 
Kendinize inanın; Sonsuz’a inanın. 
İNANÇ, düşünce dalgalarına hayat, güç ve hareket 
kazandıran “ölümsüzlük iksiri”dir. 
İNANÇ, zenginliği elde etmenin başlangıç noktasıdır. 
İNANÇ, bilimin kurallarıyla incelenemeyen tüm “mucizelerin ve tüm 
gizemlerin temelidir. 
İNANÇ, başarısızlığın bilinen tek panzehiridir! 
İNANÇ, duayla birleştiğinde insanı Sonsuz Akıl’la iletişime geçiren bir unsur, 
bir “kimyasal”dır. 
İNANÇ, sınırlı insan zihninde yaratılan sıradan düşünce titreşimini manevi 
eşdeğerine çevirir. 
İNANÇ, Sonsuz Akıl’ın kozmik gücünün insan tarafından idare edilip 
kullanılabildiği tek araçtır. 
YUKARIDAKİ İFADELERİN HER BİRİ KANITLANABİLİR BİRER 
GERÇEKTİR! 
Kanıt basittir ve kolayca gösterilebilir. Kendi kendine telkin prensibinin 
içindedir. Bu yüzden önce dikkatimizi kendi kendine telkin konusuna çevirelim 
ve ne olduğunu, neyi başarabileceğine bakalım. 
Kişinin kendi kendine tekrar ettiği şeye, doğru olsun ya da olmasın, en sonunda 
inandığı bilinen bir gerçektir. Eğer bir insan bir yalanı durmadan tekrar ederse 
sonunda yalanın gerçek olduğunu kabul edecektir. Üstelik bunun doğru 
olduğuna inanacaktır. Her insan, zihnini işgal etmesine izin verdiği egemen 
düşünce yüzünden şu anda olduğu insandır. İnsanın bilerek zihnine yerleştirdiği 
ve teşvik ettiği, bir veya daha fazla duyguyla karıştırdığı düşünceler, kişinin her 
hareketini, davranışını ve işini yöneten ve kontrol eden ateşleyici gücü 
31


oluşturmaktadır! 
HERHANGİ BİR DUYGUNUN HEYECANIYLA BİRLEŞTİRİLEN 
DÜŞÜNCELER, DİĞER BENZERİ VEYA İLİNTİLİ DÜŞÜNCELERİ 
ÇEKEN “MIKNATISLI” BİR GÜÇ OLUŞTURUR. 
Bu şekilde “mıknatıslanan” bir düşünce, gübreli bir toprağa ekilen bir tohuma 
benzetilebilir. Bu tohum filizlenir, büyür ve başlangıçta tek bir tohumken aynı 
türde milyonlarca tohuma dönüşene dek tekrar tekrar 
2. 
çoğalır. 
İnsan zihni sürekli olarak, kendisine egemen olanla uyum halindeki titreşimleri 
çeker. İnsanın zihnindeki herhangi bir fikir, plan veya amaç kendisiyle ilgili 
olanları çeker, bu “ilgili” düşünceleri kendi gücüne katar ve içinde bulunduğu 
kişinin ateşleyicisi, egemen sahibi haline gelene dek büyümeye devam eder. 
Şimdi başlangıç noktasına geri dönelim ve özgün bir fikir, plan ya da amaç 
tohumunun zihne nasıl ekileceğini görelim. Bilgi kolayca taşınır: herhangi bir 
fikir, plan veya amaç düşüncenin tekrarı yoluyla zihne yer- 
4. 
leştirilebilir. Sizden bu nedenle temel amacınız ya da başlıca hedefinizle ilgili 
bir ifade yazmanız, belleğinize kaydetmeniz, bunu her gün duyulabilir şekilde 
kendi kendinize tekrarlamanız isteniyor, ta ki bilinçaltınıza 
5. 
ulaşana dek. 
Herhangi bir talihsiz çevrenin etkisini üzerinizden atmak ve kendi hayatınızı 
kurmak için karar verin. Zihinsel değer ve dayanaklarınızın bir dökümünü 
yaptığınızda en büyük zayıflığınızın kendine güven eksikliği olduğunu 
görebilirsiniz. Bu engelin üstesinden gelinebilir. Kendi kendine telkin yoluyla 
çekingenlik cesarete dönüştürülebilir. Bu prensip, olumlu düşünce dalgaları 
bilinçaltının çalışma araçları haline gelene dek yazılı olarak ya da ezberlenmiş 
biçimde sürekli tekrar yoluyla uygulamaya konur. Özgüven Formülü 
1.
Hayattaki kesin amacımı gerçekleştirme yeteneğine sahip olduğumu 
biliyorum; bu yüzden kendimden bu hedefin elde edilmesine yönelik kararlı, 
sürekli eylemler talep ediyorum. Şimdi ve burada böyle eylemlere gireceğime 
söz veriyorum. Zihnimdeki egemen düşüncelerin sonunda eyleme ve yavaş 
yavaş da fiziksel gerçekliğe dönüşeceklerini biliyorum; bu yüzden günde yarım 
saat olmak üzere düşüncelerimi olmak istediğim kişi üzerine yoğunlaştıracağım, 
böylece zihnimde, olmak istediğim şekilde kendimin açık bir resmini 
oluşturacağım. 
Kendi kendine telkin prensibine göre, kararlılıkla zihnimde tuttuğum her 
arzunun, sonunda altta yatan objeyi elde etmeye yönelik pratik araçlar yoluyla 
32


ifadesini bulacağını biliyorum; bu yüzden kendine güveni geliştirmek için 
günde on dakika ayıracağım. 
Hayattaki başlıca hedefimle ilgili açık bir tanım yazdım. Bu hedefin elde 
edilmesi için yeterli özgüveni geliştirene dek denemekten vazgeçmeyeceğim. 
Hiçbir zenginlik ya da mevkinin gerçek ve adalet üzerine inşa edilmediği 
takdirde dayanmayacağını biliyorum; bu nedenle, etkilediği herkese yararı 
dokunmayacak olan bir işe girişmeyeceğim. Kullanmayı istediğim güçleri ve 
diğer insanların işbirliğini kendime çekerek başarılı olacağım. Diğerlerine 
hizmet etmeye olan isteğim yüzünden onları da bana yardım etmeye ikna 
edeceğim. Bütün insanlığa karşı sevgi geliştirerek nefret, kıskançlık, bencillik 
ve alaycılık gibi duyguları ortadan kaldıracağım, çünkü diğerlerine karşı 
sergileyeceğim olumsuz bir tutumun bana bir başarı sağlamayacağını biliyorum. 
Onların bana inanmalarını sağlayacağım ve ben de onlara ve kendime 
inanacağım. Bu formüle imzamı atacağım, belleğime kazıyacağım ve büyük bir 
inançla günde bir kez sesli olarak tekrar edeceğim; böylece yavaş yavaş 
düşüncelerimi ve hareketlerimi etkileyecek, kendine güvenen ve başarılı bir 
insan olacağım. 
Bu formülün gerisinde kimsenin henüz açıklayamadığı bir doğa kanunu 
yatmaktadır. Bu kanuna verilen adm hiç önemi yoktur. Önemli olan şu: EĞER 
yapıcı bir şekilde kullanılırsa insanlığın zaferi ve başarısı için İŞE YARAR. Öte 
taraftan, eğer yıkıcı bir şekilde kullanılırsa aynı şekilde tahrip edici olacaktır. Bu 
sözlerdeki anlamlı gerçeği görmek mümkündür; yenilgiyi kabul edip hayatlarını 
yoksulluk, mutsuzluk ve başarısızlık içinde geçirenlerin böyle olmalarının 
nedeni kendi kendine telkin prensibini olumsuz şekilde uygulamalarıdır. 
BÜTÜN 
DÜŞÜNCE 
DALGALARININ 
KENDİLERİNİ 
FİZİKSEL 
EŞDEĞERİNE DÖNÜŞTÜRME EĞİLİMİ VARDIR. 
Bilinçaltı yapıcı ve yıkıcı düşünce dalgaları arasında ayırım yapmaz. Ona 
verdiğimiz malzemeyle, yani düşünce dalgalarımızla çalışır. Bilinçaltı korkuyla 
harekete geçirilen bir düşünceyi, tıpkı inanç ya da cesaretle başlatılan bir 
düşünce gibi gerçeğe dönüştürecektir. 
Tıpkı elektriğin yapıcı bir şekilde kullanıldığında sanayi çarklarını döndürüp 
yararlı bir sonuç vermesi ve yanlış bir şekilde kullanıldığında hayat söndürmesi 
gibi, kendi kendine telkin kanunu da, onu anlayıp uygulamamıza bağlı olarak 
sizi ya huzura ve başarıya ya da sefalet, başarısızlık ve ölüme götürecektir. 
Eğer zihninizi korku, şüphe ve Sonsuz Akıl’ın güçleriyle bağlantı kurma ve 
kullanma yeteneğinize olan inançsızlıkla doldurursanız, kendi kendine telkin 
kanunu bu inançsızlık ilhamını alacak ve bilinçaltınız onu fiziksel eşdeğerine 
33


dönüştüreceği güdü olarak kullanacaktır. 
Bir gemiyi doğuya, diğerini batıya taşıyan rüzgâr gibi kendine telkin kanunu 
düşünce yelkenlerinizi açmanıza bağlı olarak sizi ya yukarılara çıkaracak ya da 
aşağılara indirecektir. 
Her insanı hayal gücünü şaşkınlığa uğratacak şekilde başarıya ulaş- tırabilen 
kendi kendine telkin kanunu aşağıdaki dizelerde çok iyi tanımlanmıştır: Eğer 
yenilgiye uğradığını düşünürsen yenilirsin. 
Eğer cesaret edemediğini düşünürsen edemezsin. 
Kazanmak ister, ama kazanamayacağını düşünürsen, Kazanamayacağın 
neredeyse kesindir. 
Eğer kaybedeceğini düşünürsen kaybedersin, 
Çünkü biz gördük ki, 
Başarı insanın iradesiyle başlar, 
Her şey kafanın içindedir. 
Eğer dışlandığını düşünürsen dışlanırsın, 
Yükseleceğini düşünmelisin, 
Bir ödül kazanmadan önce, 
Kendinden emin olmalısın. 
Hayattaki kavgaları her zaman Güçlü ya da daha hızlı olan 
kazanmaz, Ama er ya da geç kazanan insan, 
KAZANABİLECEĞİNİ DÜŞÜNENDİR! 
Vurgulanan sözcükleri düşünün. O zaman şürdeki derin anlamı ya-
kalayacaksınız. 
Oluşumunuzda bir yerlerde uyuyan bir başarı tohumu yatmaktadır. Eğer bu 
tohum uyandırılır ve harekete geçirilirse sizi hiç ummadığınız kadar yükseklere 
ulaştırabilir. 
Tıpkı usta bir müzisyenin kemanın yaylarından en güzel melodileri yayması 
gibi, siz de beyninizin kıvrımları arasında uyuyan dâhiyi uyandırabilir ve sizi 
arzu ettiğiniz hedefe ulaştırmasını sağlayabilirsiniz. 
Abraham Lincoln kırk yaşını geçene kadar denediği her şeyde başarısız 
olmuştu. Harika bir deneyim hayatına girip kalbi ve beyni içinde uyuyan dâhiyi 
uyandırana ve dünyaya en harika adamlardan birini verene dek Hiçbir Yerden 
Gelen Bay Hiç’ti o. Bu “deneyim” hüzün ve aşk duygularının bir karışımıydı ve 
Anne Rutledge’le, yani gerçekten sevdiği tek kadınla yaşanmıştı. 
Aşk heyecanının inanç olarak tanımlanan zihinsel durumla yakından ilişkili 
olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle aşk bir insanın düşünce dalgaları ruhsal 
eşdeğerlerine çevirmeye çok yaklaşır. Bu satırların yazarı araştırmaları 
34


sırasında, son derece başarılı yüzlerce erkeğin başarılarını ve hayatlarını 
incelediğinde, hemen hemen her birinin ardında bir kadına duyulan aşkın 
etkisinin olduğunu keşfetmiştir. 
Burada, bütün dünya tarafından tanınan Mahatma Gandi’nin gösterdiği şekliyle 
inancın gücünü biraz konuşalım. Bu insan sayesinde dünya inancın gücüyle 
ilgili en şaşırtıcı örneği görmüştür. Gandi yaşayan herkesten daha büyük bir güç 
kullanmıştır. Para, savaş gemisi, asker ve savaş araç gereci gibi uygun güç 
araçlarının hiçbirine sahip olmamasına rağmen gerçekleşmiştir bu. Gandi’nin 
parası yoktu, evi yoktu, takım elbisesi yoktu, ama gücü vardı. Bu gücü nasıl 
elde etmişti? 
BU DURUMU, İNANÇ PRENSİBİ ANLAYIŞIYLA VE BU İNANCI İKİ 
YÜZ MİLYON İNSANIN ZİHNİNE YERLEŞTİRME YETENEĞİYLE 
YARATMIŞTIR. GANDİ İKİ YÜZ MİLYON İNSANIN ZİHNİNİ TEK 
VÜCUT OLMA VE TEK BİR BEYİN GİBİ BİRLİKTE HAREKET ETME 
KONUSUNDA ETKİLEME BAŞARISINI ELDE ETMİŞTİR. İnançtan başka 
hangi güç bu kadarını başarabilirdi? 
Geleceğin parolası insanlığın mutluluğu olacaktır. Bu zihinsel durum elde 
edildiğinde, üretim kendi kendine, insanların inanç ve bireysel faydayı 
çalışmalarıyla birleştirmediği ve birleştiremediği dönemde hiç olmadığı kadar, 
yoluna girecektir. 
İş ve sanayi ortamlarında inanç ve işbirliği ihtiyacı nedeniyle, işadamları ve 
sanayicilerin almaya çalışmadan önce vermeyi deneyerek kazandıkları büyük 
servetin mükemmel şekilde anlaşılmasını sağlayan bir olayı incelemek hem 
ilginç hem de faydalı olacaktır. 
Bu olay 1900’lere, Birleşik Devletler Çelik Şirketi’nin kuruluşuna 
uzanmaktadır. Hikâyeyi okurken bu temel gerçekleri aklınızda tutun, o zaman 
fikirlerin nasıl büyük zenginliklere dönüştürüldüğünü anlayacaksınız. 
Siz de büyük zenginliklerin nasıl kazanıldığını merak edenlerdense- niz Birleşik 
Devletler Çelik Şirketi’nin kuruluş hikâyesi sizin için aydınlatıcı olabilir. Eğer 
insanların düşünerek zenginleşebileceğinden şüpheniz varsa bu hikâye bu 
şüpheyi ortadan kaldırmalıdır, çünkü Birleşik Devletler Çelik Şirketi’nin 
hikâyesinde bu kitapta anlatılan prensiplerin büyük bölümünün kullanıldığını 
göreceksiniz. 
Bir fikrin şaşırtıcı gücünün hikâyesi, New York World-Telegram’da John 
Lowell tarafından çarpıcı bir şekilde anlatılmıştır: 
Bir Milyar Dolara Hoş Bir Akşam Yemeği Sonrası Konuşma 
1900 yılının 12 Aralık akşamında, ülkenin seksen mali soylusu Beşinci 
35


Cadde’deki Üniversite Kulübü’nün ziyafet salonunda batıdan gelen genç bir 
adama şeref vermek için toplandığında, konuklar Amerikan sanayi tarihinin en 
anlamlı olayına tanık olacaklarından habersizlerdi. 
Kalpleri Pittsburgh’a son ziyaretleri sırasında Charles M. Schvvab tarafından 
kendilerine gösterilen zengin konukseverlikle dolu olan J. Ed- ward Simmons 
ve Charles Stevvart Smith, çelik alanında çalışan otuz sekiz yaşındaki adamı 
doğudaki bankacılar topluluğuna tanıtmak için bu akşam yemeğini 
düzenlemişlerdi. Ama onun toplantıyı coşturmasını beklemiyorlardı. Aslında 
New York’lu şişman işadamlarının uzun konuşmadan hiç hoşlanmadıkları 
konusunda onu uyarmışlardı. Eğer Stilimans, Harrimans ve Vanderblits’in 
canım sıkmak istemiyorsa kendini on beş, yirmi dakikalık övünmeyle 
sınırlamak ve işi orada bırakmalıydı. 
Schwab’m sağ tarafında imparatora yakışır bir edayla oturan John Pierpont 
Morgan bile ziyafet sofrasını sadece kısaca şereflendirmeye niyetliydi. Basın ve 
halkın düşüncesine göre bu olay o kadar önemsizdi ki, ertesi gün gazetelerde bu 
konudan hiç söz edilmeyecekti. 
Böylece iki ev sahibi ve ayrıcalıklı konukları yedi sekiz çeşitten oluşan 
yemeklerini yediler. Bu sırada çok az konuşma oldu ve olanlar da çok sınırlıydı. 
Bankacılardan ve borsa simsarlarından birkaçı kariyeri Mo- nongahela 
bankalarıyla sınırlı olan Schwab’la tanışmıştı, hiçbiri onu iyi tanımıyordu. 
Akşam sona ermeden yer, onların -ve Para Ustası Morgan’m- ayaklarınm 
altından kayacak ve milyar dolarlık bebek, yani Birleşik Devletler Çelik Şirketi 
doğacaktı. 
O akşam kimsenin Charlie Schwab’ın konuşmasını kaydetmemesi tarih adına 
bir talihsizlikti. 
Ama büyük olasılıkla “sade” bir konuşmaydı, gramere dikkat edilmemişti 
(çünkü Schwab dilin inceliklerini hiç umursamazdı), özdeyişler ve ince 
esprilerle örülmüştü. Ama bunun yanı sıra konukların temsil ettiği tahmini beş 
milyar dolarlık sermayenin üzerinde elektrikli bir güce ve etkiye sahipti. 
Schwab’m doksan dakika konuşmuş olmasına, Morgan’m konuşmayı pencere 
girintisine ilişip bacaklarını aşağıya sallayarak rahatsız bir şekilde dinlemesine 
rağmen, konuşma bittikten sonra topluluk bu konuşmanın büyüsü altında bir 
saat daha konuşmaya devam etti. 
Schwab’ın kişiliğinin büyüsü ortadaydı, ama daha önemli ve kalıcı etkisi olan 
şey, çelik sanayisinin büyümesi için ortaya serdiği olgunlaşmış, açık seçik 
programdı. Birçok işadamı, bir çelik tröstü kurmak için Morgan’ı ikna etmeye 
çalışmıştı. Kumarbaz John W. Gates bu konuda kararlı davranmış, ama Morgan, 
36


ona güvenmemişti. Chicago’lu toptancılar Bili ve Jim Moore Kardeşler kibrit 
tröstü ve barut şirketini birleştirmeyi başarmış ve bu konuda Morgan’a 
bastırmış, ama başaramamışlardı. Tutucu taşra avukatı Elbert H. Gary onu bu 
konuda özendirmek istemiş, ama yeterince etkileyici olamamıştı. Schwab’ın 
konuşması J. P. Morgan’ı şimdiye kadar düşünülmüş en cesur mali girişimin 
sağlam sonuçlarını gözlerinin önünde canlandırabileceği yükseklere taşıyana 
dek bu proje kolay para kazanma peşindeki akılsızların delice hayali olarak 
görülmüştü. 
Bir kuşak önce binlerce küçük firmayı ve bazen yetersiz bir şekilde idare edilen 
şirketleri rekabeti kıran büyük bir birleşmeye çekmeye başlayan mali 
mıknatıslanma, neşeli iş korsanı John W. Gates’in araçları yoluyla çelik 
dünyasında işlemeye başlamıştı. Gates küçük şirketler zinciri halinde Amerikan 
Çelik ve Tel Şirketini ve Morgan’la birlikte de Federal Çelik Şirketi’ni 
kurmuştu. 
Ama Andrew Carnegie’nin, elli üç ortağın sahip olup işlettiği dev tröstünün 
yanında bu holdingler çok önemsizdi. Diledikleri gibi birleşebi- lirlerdi, ama 
Carnegie kuruluşunda bir çentik bile açamazlardı ve Morgan bunu biliyordu. 
Sıra dışı yaşlı İskoç da biliyordu bunu. Bulunduğu muhteşem Ski- bo Kalesi’nin 
yükseklerinde, önce eğlenerek, sonra da kızarak Morgan’ın küçük şirketlerinin 
onun işini azaltmalarını seyrediyordu. Girişimleri çok cesur hale gelmeye 
başlayınca Carnegie’nin kızgınlığı, öfke ve karşılık vermeye dönüşmüştü. 
Rakiplerinin sahip olduğu her fabrikayı ikiye katlamaya karar verdi. Şimdiye 
kadar tel. boru, kasnak ya da saçla ilgilenmemişti. Onun yerine, bu şirketlere 
ham çelik satmakla yetinmiş ve bu çeliği istedikleri şekle sokmalarına izin 
vermişti. Şimdi, en yetkili adamı ve yetenekli yardımcısı Schwab’la 
düşmanlarını duvara sıkıştırmayı planlıyordu. 
Böylece Morgan birleşme sorununa çözümü, Charles M. Schwab’ın 
konuşmasında buldu. Hepsinin en büyüğü Carnegie’nin hissesinin bulunmadığı 
bir tröst, bir tröst olmazdı, yani bir yazarın dediği gibi eriksiz erik hoşafı. 
Schvvab’ın 12 Aralık 1900’deki konuşması, dev Carnegie kuruluşunun 
Morgan’ın tentesi altına alınabileceği anlamını taşıyordu. Konuşmasında çelik 
dünyasının geleceğinden, etkinlik için yeniden örgütlenmek- ten, özelleşmeden, 
başarısız fabrikaların ortadan kaldırılıp gelişmekte olanlara önem verilmesinden, 
maden cevheri trafiğindeki ekonomik olanaklardan, idari birimlerdeki ekonomik 
yapılanmadan, yabancı piyasalara açılmaktan söz etmişti Schvvab. 
Üstelik aralarındaki korsanlar hakkında da konuşmuştu. Onların amaçlarının 
37


tekeller yaratmak, fiyatları arttırmak ve kendilerine büyük kâr payları ayırmak 
olduğu çıkarımlarında bulundu. Schvvab hararetli bir şekilde sistemi kınadı. 
Böyle bir politikanın ileriyi göremediğini, sebebinin de her şey genişlemek için 
çığlık atarken piyasayı daraltması olduğunu söyledi dinleyicilerine. Çeliğin 
maliyetinin azaltılmasıyla piyasanın genişleyebileceğim ifade etti; böylece 
çeliğin daha fazla kullanımı sağlanacak ve dünya ticaretinin büyük bir bölümü 
elde edilecekti. Aslında, Schvvab bunu bilmese de, modern kitlesel üretimin 
öncüsüydü. 
Üniversite Kulübü’ndeki akşam yemeği böylece sona erdi. Morgan evine gidip 
Schvvab’ın ümit verici tahminlerini düşündü. Schvvab, And- revv Carnegie için 
çelik işini idare etmek üzere Pittsburgh’a geri dönerken, Gary ve geri kalanlar 
hisse senetleri göstergelerine geri döndüler, bir sonraki hareketi bekleyerek 
vakit geçirmeye başladılar. 
Uzun sürmedi. Morgan’ın, Schvvab’ın önüne serdiği nedenler ziyafetini 
sindirmesi bir hafta sürdü. Herhangi mali bir sorun bulunmadığından emin 
olunca Schvvab’a haber gönderdi ve genç adamın oldukça çekingen olduğunu 
gördü. Schvvab, Carnegie’nin, güvendiği adamının Wall Street İmparatoru’yla, 
ki Carnegie, Wall Street’e hiç ayak basmamaya karar vermişti, flört ettiğini 
öğrenirse bundan pek hoşlanmayacağını ifade etti. Sonra, aracı John W. Gates 
tarafından, eğer Schvvab “tesadüfen” Phila- delphia’daki Bellevue Oteli’nde 
olursa J. P. Morgan’ın da “tesadüfen” orada olabileceği önerisi getirildi. Ama 
Schwab oraya gittiğinde, Morgan, New York’taki evinde hasta yatıyordu. Yaşlı 
adamın ısrarları üzerine Schvvab, New York’a gitti. 
Bazı ekonomi tarihçileri, oyunun başından sonuna dek sahnenin Andrevv 
Carnegie tarafından ayarlandığını, yani Schwab’a verilen akşam yemeğinin, 
ünlü konuşmanın, Schvvab ve Para Kralı arasındaki pazar gecesi görüşmesinin 
açıkgöz İskoçyalı tarafından planlandığını düşünüyorlardı. Oysa gerçek bunun 
tam tersiydi. Schwab işi bitirmek üzere çağrıldığında, “küçük patron” diye 
anılan Andrevv’un şirketi özellikle pek saygı duymadığı bir gruba satma 
teklifini dinleyip dinlemeyeceğini bile bilmiyordu. Ama yine de elinde maliyet 
rakamlarıyla dolu altı sayfalık notlarla toplantıya katıldı. 
Dört adam bütün gece bu rakamlar üzerinde kafa patlattılar. Başlan şüphesiz 
Morgan’dı. Onun yanında, bilgili ve centilmen aristokrat ortağı Robert Bacon 
vardı. Üçüncü kişi Morgan’ın kumarbaz olarak nitelendirip maşa gibi kullandığı 
John W. Gates’ti. Dördüncü kişi, çelik yapıp satma konusunda o sırada yaşayan 
bütün insanlardan daha fazla şey bilen Schvvab’dı. Bu görüşme sırasında 
Pittsburgh’lunun rakamları hiç sorgulanmadı. Eğer o bir şirketin şu kadar 
38


ettiğini söylüyorsa o şirket o kadar ediyordu, daha fazla değil. Birleşmeye 
sadece aday olarak gösterdiği şirketleri dahil etme konusunda da kararlıydı. 
Şirketlerinin yükünü Morgan’ın geniş omuzlarına bırakmak isteyen 
arkadaşlarının açgözlülüğünü tatmin etmek için bile bir kopyasının olmayacağı 
bir şirket düşünüyordu. 
Şafak söktüğünde Morgan ayağa kalkıp gerindi. Sadece tek bir soru kalmıştı 
geriye. 
“Andrevv Carnegie’yi satmaya ikna edebileceğini düşünüyor musun?” 
“Deneyebilirim,” dedi Schvvab. 
“Eğer satmaya razı edersen konuyu ben üzerime alacağım,” dedi Morgan. 
Şimdiye kadar iyi gidiyordu. Ama Carnegie satar mıydı? Ne kadar talep ederdi? 
(Schwab yaklaşık 320.000.000 dolar düşünüyordu.) Ödemeyi nasıl isterdi? 
Ortak ya da tercihli hisse senedi mi? Tahvil mi? Nakit mi? Kimse bir milyar 
doların üçte birini nakit olarak çıkaramazdı. 
Ocak ayında Westchester’daki St. Andrew golf sahasında bir golf oyunu 
olacaktı. Andrew soğuğa karşı giydiği kazakların içinde titriyor, Charlie her 
zamanki gibi onu canlandırmak için durmadan konuşuyordu. Ancak ikisi 
birlikte Carnegie’nin yakındaki sayfiye evine gidene dek iş konuşmadılar. 
Sonra, Schwab Üniversite Kulübü’nde seksen milyoneri hipnotize eden ikna 
ediciliği ile konuşmaya başladı. Rahat bir emeklilik, yaşlı bir adamın sosyal 
kaprislerini tatmin edebilecek milyonlardan bahsediyordu. Carnegie teslim oldu, 
bir parça kâğıda bir rakam yazdı, Schwab’a uzattı. “Pekâlâ, buna satacağız,” 
dedi. 
Rakam yaklaşık 400.000.000 dolardı. Schvvab’m temel rakam olarak sözünü 
ettiği 320.000.000 doları alıp geçen iki yıl içinde artan sermaye değeri olarak 
80.000.000 doları da ekleyerek ulaşmıştı bu rakama. 
Daha sonra bir transatlantik gemisinin güvertesinde İskoçyalı hayıflanarak, 
“Keşke 100.000.000 dolar daha fazla isteseydim,” dedi Morgan’a. “Eğer 
isteseydin alırdın,” dedi Morgan neşeyle. 
Kuşkusuz büyük bir şamata kopmuştu. Bir İngiliz muhabir çelik dünyasının 
Amerika’daki bu dev birleşme karşısında “dehşete düştüğü” haberini geçmişti. 
Yale’in başkanı Hadley tröstler düzenlenmediği takdirde “yirmi beş yıl içinde 
Washington’da bir imparatorun” beklenebileceğini söylüyordu. Ama o becerikli 
borsacı Keene yeni hisseleri halka o kadar büyük bir gayretle takdim etti ki, 
toplam 600.000.000 dolar olduğu tahmin edilen fazlalık göz açıp kapayana dek 
emildi. Böylece Carnegie milyonlarını aldı, Morgan’m sendikası katlandığı onca 
“sıkıntıya” karşılık 62.000.000 dolar aldı. Gates’den Gary’e kadar bütün 
39


işin içindeki herkes kendi milyonlarını almıştı. 
Otuz sekiz yaşındaki Schvvab da ödülünü elde etmişti. Yeni şirketin başkanı 
oldu ve 1930’a kadar işin başında kaldı. 
Bu hikâye arzunun fiziksel eşdeğerine dönüştürülebileceğinin kusursuz bir 
kanıtıdır. 
Dev bir kuruluş fikri bir adamın zihninde oluşturulmuştu. Mali dengeyi 
sağlayan çelik fabrikalarının temin edilmesi planı aynı adamın zihninde 
yaratılmıştı. İnancı, arzusu, hayal gücü, kararlılığı Birleşik Devletler Çelik 
Şirketine karıştırılan gerçeğin harcıydı. Yasal varlığı gerçekleştirildikten sonra 
şirketin elde ettiği çelik fabrikaları ve mekanik donanım rastlantısaldı, ama 
dikkatli bir analiz, şirketin kazandığı mülkün paha biçilen değerinin onları tek 
bir yönetim altına alan işlemle 600.000.000 dolar arttığı gerçeğini gözler önüne 
serecektir. 
Başka bir deyişle, Charles M. Schvvab’ın, J. P. Morgan ve diğerlerinin zihnine 
taşıdığı inançla birleşen fikri yaklaşık 600.000.000 dolarlık bir kârla 
pazarlanmıştı. Tek bir fikir için hiç de fena bir rakam değil! 
Birleşik Devletler Çelik Şirketi gelişip büyüdü ve Amerika’nın en zengin ve 
güçlü şirketlerinden biri haline geldi. Binlerce işçi çalıştırdı, çeliğin yeni 
kullanımlarını geliştirdi ve yeni piyasalar oluşturdu, böylece Schwab’ın fikrinin 
ürettiği 600.000.000 doların kazanıldığını kanıtladı. 
Zenginlik düşünce şeklinde başlar! Miktar yalnızca düşünceyi zihninde harekete 
geçiren kişi tarafından sınırlanır. İnanç sınırları kaldırır! İstediğiniz şey için 
hayatla pazarlık etmeye hazır olduğunuzda, bu yolu geçişinizin bedeli olarak 
hatırlayın. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

İnanç başarı için zorunludur. İnanç bilinçaltına verdiğiniz talimatlarla 
oluşur ve geliştirilir. 

İşte kendine güvene giden beş yol, hepsi mevcut gücünüzde bol bol 
bulunuyor. Şimdi -aynı şartların sonucu olarak- kendinizi nasıl felakete 
sürükleyebileceğinizi ya da zafer ve mutluluğa götürebileceğinizi görüyorsunuz. 

Lincoln ve Gandi gibi adamlar, düşüncelerin benzeri düşünceleri çeken, 
milyonların zihninin tek bir zihin gibi çalışmasını sağlayan bir 
“mıknatıslanmaya” sahip olduğunu göstermektedir. 

Hem yoksulluk hem de zenginlik düşüncenin sonucudur. 
BİZİM KABUL ETTİKLERİMİZ DIŞINDA ZİHNİN HİÇBİR SINIRI 
YOKTUR. 
HEM YOKSULLUK HEM DE ZENGİNLİK DÜŞÜNCENİN SONUCUDUR. 
40


BÖLÜM 4 
kendi kendine 
TELKİN: 
Bilinçaltını Etkilemek için Kullanılacak 
Yöntem (Zenginliklere Doğru 3. Adım) 
Kendi kendine telkin beş duyu yoluyla insanın zihnine ulaşan tüm ikna edici 
öneriler ve kişinin kendinden kaynaklanan uyaranlar için kullanılan bir terimdir. 
Kendi kendine telkin, zihnin bilinçli düşüncelerin yer aldığı bölümüyle 
bilinçaltının hareket merkezi olarak iş gören bölümü arasındaki iletişim aracıdır. 
Kişinin zihninin bilinç kısmında kalmasına izin verdiği egemen düşünceler 
yoluyla (bu düşüncelerin olumlu ya da olumsuz olması önemli değildir) kendi 
kendine telkin prensibi bilinçaltına ulaşır ve onu bu düşüncelerle etkiler. 
İlham yoluyla aklımıza gelenler dışında, olumlu ya da olumsuz, HİÇBİR 
DÜŞÜNCE KENDİ KENDİNE TELKİN PRENSİBİNİN YARDIMI 
OLMADAN BİLİNÇALTINA GİREMEZ. Başka bir deyişle beş duyumuz 
vasıtasıyla ulaştığımız tüm izlenimler bilincimiz tarafından durdurulur ya 
bilinçaltımıza geçmesine müsaade edilir ya da geri çevrilir. Bu nedenle, zihnin 
bilinç bölümü bilinçaltı için bir koruyucu gibi hareket eder. 
Doğa insanı öyle yaratmıştır ki, beş duyusu yoluyla bilinçaltına ulaşan malzeme 
üzerinde kesin kontrolü vardır, ama bundan insanın her zaman kontrollü olduğu 
şeklinde bir anlam çıkarılmamalıdır. Olayların büyük çoğunluğunda kontrollü 
değildir; bu da neden bu kadar çok insanın yoksulluk çektiğini açıklamaktadır. 
Gübrelenmiş bir bahçeye benzeyen bilinçaltı hakkında söylenenleri hatırlayın. 
Eğer arzu edilen tohumlar ekilmezse yabani otlar saracaktır her tarafı. Kendi 
kendine telkin, insanın zihnini isteyerek yaratıcı düşüncelerle beslediği ya da 
ihmalkârlık ederek, yıkıcı türde düşüncelerin zengin zihin bahçesine girmesine 
izin verdiği kontrol mekanizmasıdır. 
Arzuyla ilgili bölümde tanımlanan altı adımın sonuncusunda sizden, para için 
duyduğunuz arzunun yazılı ifadesini günde iki kez sesli olarak okumanız ve 
halihazırda bu paraya sahip olduğunuzu görmeniz ve hissetmeniz istenmişti! Bu 
talimatları izlemekle arzu ettiğiniz nesneyi tam bir inançla doğrudan 
bilinçaltınıza göndermiş oluyorsunuz. Bu işlemin tekrarıyla da, arzuyu parasal 
eşdeğerine 
dönüştürme 
çabalarınıza 
uygun 
düşünce 
alışkanlıkları 
oluşturuyorsunuz. 
Arzu bölümünde anlatılan altı adıma geri dönün ve daha fazla ilerlemeden 
onları dikkatlice tekrar okuyun. Bunları bu bölümde anlatılanlarla karşılaştırarak 
talimatların kendi kendine telkin prensibinin uygulanmasını içerdiğini 
41


görebilirsiniz. 
Bu nedenle arzu ettiğiniz şeyi sesli olarak okurken (ki bu şekilde “para bilinci” 
geliştirmeye çalışmaktasınız), sözcüklerinize heyecan ya da duygu 
karıştırmadan onları sadece okumanın bir anlamı yoktur. Bilin- çaltınız yalnızca 
heyecan veya duyguyla karışık olan düşünceleri tamı ve onların üzerinde çalışır. 
Neredeyse her bölümde tekrar edilmesi gereken önemli bir gerçektir bu, çünkü 
bunun yeterince anlaşılamaması kendi kendine telkin prensibini uygulamaya 
çalışan insanların büyük çoğunluğunun arzu edilen sonucu elde edememelerinin 
başlıca nedenidir. 
Yalın, heyecandan yoksun sözcükler bilinçaltını etkilemez. İnançla iyi bir 
şekilde duygusallaştırılarak ifade edilen sözcükler ya da düşüncelerle 
bilinçaltına ulaşmayı öğrenene dek önemli bir sonuç elde edemezsiniz. 
Denediğiniz ilk anda heyecanlarınızı kontrol edemez ya da yönlen-diremezseniz 
cesaretiniz kırılmasın. “Hiçbir bedel ödemeden bir şey” diye bir olasılık 
olmadığını unutmayın. İsteseniz bile hile yapamazsınız. Bilinçaltınızı etkileme 
yeteneğinizin bedeli, burada anlatılan prensipleri uygulamadaki kararlılıktır. 
Arzu edilen yeteneği daha az bir bedel karşılığı geliştiremezsiniz. İstediğiniz 
ödülün (“para bilinci”) ödemeniz gereken bedele değip değmediğine siz, ama 
yalnızca siz karar vermelisiniz. 
Kendi kendine telkin prensibini kullanma yeteneğiniz, büyük ölçüde, adı geçen 
arzu, yakıcı bir saplantıya dönüşene dek ona yoğunlaşma kapasitenize bağlı 
olacaktır. 
İkinci bölümde verilen talimatları uygulamaya başladığınızda, düşüncelerinizi 
yoğunlaştırma prensibini kullanmak sizin için gerekli olacaktır. 
Burada düşünceleri yoğunlaştırmanın etkin bir şekilde kullanımı için önerilerde 
bulunacağız. Altı adımın birincisini, yani “arzu ettiğiniz kesin para miktarını 
kafanızda belirleyin” talimatını uygulamaya başladığınızda, gözlerinizi kapatıp 
paranın fiziksel varlığını gerçekten görene kadar düşüncelerinizi bu para miktarı 
üzerinde yoğunlaştırın. Bunu günde en az bir kez yapın. Bu alıştırmaları 
yaparken inanç bölümünde verilen talimatları izleyin ve paraya gerçekten sahip 
olduğunuzu görün! 
İşte en önemli gerçek: Bilinçaltı kendisine mutlak inançla gönderilen her türlü 
emri alır ve bunlar üzerinde çalışır, ancak emirlerin bilinçaltı tarafından 
yorumlanmadan önce sürekli tekrar edilmesi gereklidir. Kendiniz inandığınız 
için, bilinçaltınızı da hayal ettiğiniz parayı elde etmeniz gerektiğine, bu paranın 
zaten sizi beklemekte olduğuna inandırabilir, bilinçaltmızm gerçekte sizin olan 
parayı kazanmanız için pratik planlar sunmasını sağlayabilirsiniz. 
42


Bir önceki paragrafta ifade edilen düşünceyi hayal gücünüze gönderin ve hayal 
gücünüzün arzu ettiğiniz parayı elde etme amacına yönelik pratik planlar 
yaratmak için neler yapacağını izleyin. 
Arzu ettiğiniz paranın karşılığında vermeyi düşündüğünüz şeyler için kesin bir 
plan beklemeyin. Sadece paraya sahip olduğunuzu düşünmeye başlayıp talep 
edin ve bekleyin, bilinçaltmız bu arada ihtiyacınız olan plan ya da planları size 
sunacaktır. Bu planlar için tetikte olun ve ortaya çıktıklarında hemen harekete 
geçin. Planlar büyük olasılıkla ilham şeklinde, altıncı his aracılığıyla zihninizde 
beliriverecektir. Ona saygı gösterin ve alır almaz harekete geçin. 
Altı adımın dördüncüsünde, “Arzunuzu yerine getirmek için kesin bir plan 
yaratın ve bu planı uygulamak için hemen işe girişin” talimatı verilmekteydi. Bu 
talimatı bir önceki paragrafta verilen şekilde uygulamalısınız. Arzunun 
dönüştürülmesi yoluyla para kazanma planınızı yaratırken “mantığınıza” 
güvenmeyin. Mantık yetiniz tembel olabilir ve eğer size hizmet etmesi için 
tamamen ona güvenirseniz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. 
Elde etme niyetinde olduğunuz parayı (gözleriniz kapalı) hayal ederken hu 
paranın karşılığında vermeyi düşündüğünüz hizmet ya da malı verdiğinizi de 
hayal edin. Bu çok önemli! 
Talimatların Özeti 
Bu kitabı okuyor olmanız içtenlikle bilgiye ulaşmaya çalıştığınızın bir 
göstergesi. Aynı zamanda bu alanda bir öğrenci olduğunuza dair de iyi bir 
işaret. Eğer bir öğrenciyseniz, çok şey öğrenmeniz muhtemeldir, ancak bunu 
sadece tevazu göstererek yapabilirsiniz. Eğer talimatların sadece bazılarını 
uygulayıp diğerlerini uygulamayı ihmal eder ya da reddederseniz başarısız 
olursunuz. Tatmin edici sonuçlar almak için, tüm talimatları inanarak takip 
etmelisiniz. 
İkinci bölümdeki altı adımla bağlantılı talimatlar burada özetlenip bu bölümde 
anlatılan ilkelerle birleştirilmektedir. Şöyle ki: 
1.
Rahatsız edilmeyeceğiniz sessiz bir yere gidin (tercihen gece ya-
tağınızda), gözlerinizi kapatın ve elde etmeyi düşündüğünüz para miktarını, elde 
edilmesi için koyduğunuz zaman sınırını ve bu paranın karşılığında vermeyi 
düşündüğünüz hizmet ya da malı gösteren yazılı ifadeyi sesli bir şekilde 
(böylece kendi sözlerinizi duyabilirsiniz) tekrarlayın. Bu talimatları yerine 
getirirken zaten bu paraya sahip olduğunuzu hayal edin. 
Örneğin, beş yıl sonraki ocak ayının birine kadar 50.000 dolar kazanmayı, bu 
parayı kazanan bir satış görevlisinin performansında kişisel hizmet vermeyi 
düşündüğünüzü varsayalım. Yazılı ifadeniz aşağıdakine benzer bir şey olacaktır: 
43


“...yılının 1 Ocak tarihine kadar, bana çeşitli miktarlarda dönem dönem gelecek 
olan 50.000 doların tamamını kazanmış olacağım. "Bu paranın karşılığında bir 
.... satış görevlisi olarak (satmayı düşündüğünüz mal ya da hizmeti tarif edin) 
elimden gelen en etkin hizmeti sunacağım. 
“Bu parayı kazanacağıma inanıyorum. İnancım o kadar güçlü ki, bu paranın 
gözlerimin önünde olduğunu görebiliyorum. Ellerimle dokunabiliyorum. Para 
onun karşılığında sunacağım mal veya hizmet oranında ve belirlediğim 
zamanda bana gelmek için bekliyor. Bu parayı kazanmak için bir plan 
bekliyorum ve aldığımda bu planı uygulayacağım.” 
2.
Bu programı, kazanmayı istediğiniz parayı (hayalinizde) görene dek gece 
gündüz tekrarlamaya devam edin. 
3.
Yazılı ifadenizin bir kopyasını çıkarıp gece ve gündüz görebileceğiniz bir 
yere asm ve yatmadan önce ve sabah kalkar kalkmaz ezberleyene dek okuyun. 
Bu talimatları yerine getirirken, bilinçaltmıza emirler vermek amacıyla kendi 
kendinize telkin prensibini uyguladığınızı unutmayın. Ayrıca bilinçaltınızın 
yalnızca içine heyecan katılan ve “duyguyla” kendisine gönderilen talimatlar 
üzerinde çalışacağım unutmayın. İnanç duyguların en güçlüsü ve üretkenidir. 
İnanç bölümünde verilen talimatları izleyin. 
Bu talimatlar başlangıçta soyut görünebilir. Bunun sizi rahatsız etmesine izin 
vermeyin. Başlangıçta ne kadar soyut ya da uygulanması imkânsız görünürse 
görünsün talimatları izleyin. Eğer bunu talimatın verildiği şekliyle, hevesle 
yaparsanız, önünüze yeni bir güç evreni açıldığında her şeyin zamanı kısa süre 
içinde gelecektir. 
Yeni fikirlerle ilgili şüphecilik bütün insanların özelliğidir. Eğer sınırları çizilen 
talimatları uygularsanız şüpheciliğiniz kısa sürede inanca dönüşecektir. 
Birçok filozof, insanın dünyevi kaderinin efendisi olduğunu ifade etmiş, ancak 
bunun nedenini belirtmemiştir. İnsanın dünyevi durumunun ve özellikle mali 
durumunun efendisi olmasının nedeni bu bölümde güzelce açıklanmıştır. İnsan 
kendisinin ve çevresinin efendisi haline gelebilir, çünkü bilinçaltının etkileme 
gücüne sahiptir. 
Arzuyu paraya çevirme, kişinin bilinçaltını etkileyebileceği bir araç olarak kendi 
kendine telkinin kullanımını içermektedir. Diğer prensipler kendi kendine telkin 
yönteminin uygulandığı basit araçlardır. Bunu aklınızdan çıkarmadığınızda, bu 
kitapta anlatılan yöntemlerle para kazanma çabanızda kendi kendine telkin 
prensibinin oynayacağı önemli rolün farkında olacaksınız. 
Bütün kitabı okuduktan sonra bu bölüme geri dönün ve bu talimatı heves ve 
coşkuyla takip edin: 
44


KENDİ KENDİNE TELKİN PRENSİBİNİN GÜVENİLİR OLDUĞUNA, 
İDDİA EDİLEN HER ŞEYİ SİZİN İÇİN BAŞARACAĞINA İKNA OLANA 
DEK BÜTÜN BÖLÜMÜ HER GECE OKUYUN. OKURKEN SİZİ 
ETKİLEYEN HER CÜMLENİN ALTINI ÇİZİN. 
Bir önceki talimatı harfiyen uyguladığınız takdirde başarı prensibinin tam olarak 
anlaşılması ve öğrenilmesinin yolu açılacaktır size. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Bilinciniz bilinçaltınıza ulaşan düşüncelerinizi kontrol eden bir koruyucu 
gibidir. Olumlu ya da olumsuz istediğiniz tüm düşünce dalgalarını bilinçli 
olarak sürekli tekrar ederken aslında onların bilinçaltınıza ulaşmasını ve 
yerleşmesini sağlamış olursunuz. Bu tekrarları mutluluk, zenginlik ve sağlık 
üzerine yoğunlaştırdığınızda bilinçaltınızda olumsuz titreşimler için yer 
kalmadığını göreceksiniz. 

Duygularınız parayı gerçekten görüp elinize almanıza yardım ettiğinde, 
para daha önce varlığından haberdar olmadığınız kaynaklardan gelebilir. 
Hedeflerinizi kesin bir miktar üzerine odaklayın ve bu miktarı kendiniz 
belirleyin. Bir zaman sınırı da getirin. 

Kendi kendinize telkinde bulunma süreci sonunda bilinçaltı- nızın size 
gerekli planları sunması için bekleyin. Bilinçaltınız 
73 
Düşün ve Zengin Ol 
size bir plan verdiğinde planı uygulamak için harekete hemen geçin, ilham 
değerlidir ve hemen kullanılmalıdır. Fırsatlar bekletilmekten hoşlanmazlar. 

Üç basit işlem kendi kendine telkinde ustalaşmanızı sağlar. Talimatları 
harfiyen uygulayın ve kaderinizin hâkimi olun. 

Her zorluk büyük bir kazancın tohumlarını da birlikte getirir. 
BÖLÜM 5 
ÖZELLEŞMİŞ BİLGİ: 
Kişisel Deneyimler ve Gözlemler 
(Zenginliklere Doğru 4. Adım) 
İki tür bilgi vardır. Biri genel, diğeri özelleşmiş bilgidir. Genel bilgi, miktarı ne 
kadar büyük veya ne kadar çeşitli olursa olsun paranın kazanılmasında çok az 
işe yarar. Büyük üniversitelerin fakülteleri her türlü genel bilgiye sahiptirler. 
Ama profesörlerin çok az parası vardır. Onlar öğretme bilgisi üzerinde 
uzmanlaşırlar, fakat bilginin kullanımında ya da organizasyonunda 
özelleşmezler. 
Paranın kazanılmasına yönelik pratik hareket planları yoluyla düzenlenip zeki 
45


bir şekilde yönlendirilmediği takdirde bilgi parayı çekmez. Bu gerçeğin 
anlaşılmaması, yanlış bir şekilde “bilginin güç” olduğuna inanan milyonlarca 
insanın şaşkınlığının kaynağıdır. 
Öyle bir şey yok! Bilgi sadece potansiyel güçtür. Yalnızca kesin bir hareket 
planı şeklinde düzenlenir ve kesin bir hedefe yöneltilirse güç haline gelir. 
Bütün eğitim sistemlerindeki “kayıp halka”, eğitim kuramlarının öğrencilerine 
bilgiyi kazandıktan sonra nasıl organize edeceklerini ve kullanacaklarını 
öğretmedeki yetersizliklerindir. 
Henry Ford “okula” çok az gittiği için birçok insan onun “eğitimli” bir insan 
olmadığı yanılgısına düşmektedir. Bu hatayı yapanlar eğitim sözcüğünün gerçek 
anlamını bilmemektedirler. Bu sözcük, sonuca varma, anlam çıkarma, içinden 
gelişmek anlamını taşıyan Latince “educo” sözcüğünden gelmektedir. 
Eğitimli insan, mutlaka özel ya da genel bilgiye sahip demek değildir. 
EĞİTİMLİ 
İNSAN 
ZİHİNSEL 
BECERİLERİNİ, 
BAŞKALARININ 
HAKLARINI İHLAL ETMEDEN İSTEDİĞİ HER ŞEYİ ALABİLECEK 
ŞEKİLDE GELİŞTİREN İNSANDIR. Henry Ford işte tam bu tanıma fazlasıyla 
uyuyordu. 
Birinci Dünya Savaşı sırasında bir Chicago gazetesi, Henry Ford’u diğer 
ifadelerin yanı sıra “cahil barışsever” olarak adlandırdığı bir başmakale 
yayınlamıştı. Ford bu ifadeye itiraz etti ve gazeteye karşı iftira davası açtı. Dava 
mahkemede görüldüğü sırada gazetenin avukatları iddialarının doğruluğunu 
kanıtlayacaklarını söyleyerek cahil olduğunu göstermek için Ford’u tanık 
sandalyesine çıkardılar. Avukatlar Ford’a çeşitli sorular yönelttiler. Soruların 
her biri, Ford otomobil üretimi konusunda özelleşmiş bilgiye sahip olsa da, 
genel anlamda cahil olduğunu göstermeye yönelikti. Ford şu tür sorularla 
sıkıştırıldı: 
“Benedict Arnold kimdi?” ve “1776 Ayaklanması’nı bastırmak için İngilizler 
Amerika’ya kaç asker gönderdiler?” Son soruya cevap olarak Ford, “İngilizlerin 
gönderdiği asker sayısını tam olarak bilmiyorum, ama geri dönenlerden çok 
daha fazla olduklarını duydum,” dedi. 
Sonunda Ford bu sorulardan sıkıldı ve özellikle saldırgan bir soruya karşılık 
olarak şöyle dedi: “Sorduğunuz bu aptalca soruyu ya da daha önce 
sorduklarınızı gerçekten cevaplamam gerekiyorsa, size şunu hatırlatmama izin 
verin. Masamda bir dizi elektrik düğmesi bulunur ve ben doğru düğmelere 
basarak emeğimin çoğunu harcadığım işimle ilgili sormak istediğim her türlü 
soruya cevap verecek yardımcılarımı çağırabilirim. Şimdi lütfen bana, bu 
sorulara cevap verebilecek adamlarım varken neden benim zihnimi bu genel 
46


bilgiyle doldurmam gerektiğini söyleyebilir misiniz?” 
Bu cevapta kesinlikle iyi bir mantık vardı. 
Bunun üzerine avukatların ağzı kapanmıştı. Mahkemedeki herkes bu cevabın 
cahil bir adamın değil, eğitimli bir adamın cevabı olduğunu fark etmişti. Bilgiyi 
ihtiyacı olduğunda nereden alacağını bilen ve bu bilgiyi kesin hareket planı 
şeklinde organize etmeyi bilen her insan eğitimlidir. “Beyin Gücü” grubunun 
yardımıyla Henry Ford, Amerika’nın en varlıklı adamlarından biri olmasını 
sağlayan özelleşmiş bilgiyi emrinde tutuyordu. Bilgiyi kendi zihninde tutması 
şart değildi. 
Arzuyu parasal eşdeğerine dönüştürme yeteneğinizden emin olmadan önce, 
servetin karşılığında vermeyi planladığınız mal veya hizmete ilişkin özelleşmiş 
bilgiye ihtiyacınız olacak. Belki kazanma yeteneğiniz ya da eğiliminizden daha 
fazla özelleşmiş bilgiye ihtiyaç duyabilirsiniz, bu durumda eksikliğinizi “Beyin 
Gücü” grubunun yardımıyla kapatabilirsiniz. 
Andrevv Carnegie, kişisel olarak, çelik işinin teknik kısmıyla ilgili bilgisi 
olmadığını belirtmişti, dahası özellikle bu konuyla ilgili uzmanlığa sahip olmak 
gibi bir gayreti de yoktu. Çeliğin üretilmesi ve pazarlanması için gereken 
uzmanlık bilgisine kendi BEYİN GÜCÜ GRUBU sayesinde ulaşabiliyordu. 
Büyük servetlerin kazanılması güç gerektirir; güç oldukça organize ve zekice 
yöneltilen özelleşmiş bilgiyle kazanılır, ama bu bilginin serveti elde edecek olan 
insanın mülkiyetinde olması zorunlu değildir. 
Bir önceki sayfadaki paragraf, servet kazanma hırsı olan ama ihtiyaç 
duyabileceği özelleşmiş bilgiyi kendisine kazandıracak “eğitime” sahip ol-
mayanlara ümit ve cesaret vermelidir. İnsanlar bazen “aşağılık kompleksine” 
kapılırlar, çünkü eğitimli değillerdir. Paranın kazanılmasında faydalı bilgiye 
sahip olan insan grubunu örgütleyip yönetebilen bir insan o gruptaki herkes 
kadar eğitimlidir. 
Thomas A. Edison sadece üç ay okula gitmişti. Ama eğitimsiz değildi; üstelik 
yoksul da ölmedi. 
Henry Ford altıncı sınıfa kadar okumuştu, ama kendi başına mali açıdan çok iyi 
bir yere geldi. 
Özelleşmiş bilgi ulaşılabilen en bol ve ucuz hizmet şekilleri arasındadır! Eğer 
bundan şüpheniz varsa herhangi bir üniversitenin bordrolarına bakın. Bilgiyi 
Nasıl Alacağını Bilmek Karşılığını Fazlasıyla Verir 
İlk olarak istediğiniz özelleşmiş bilgi türüne ve ne için gerektiğine karar verin. 
Hayattaki en önemli amacınız, varmak için çalıştığınız hedefiniz, büyük ölçüde 
hangi bilgiye ihtiyaç duyacağınızı belirlemeye yardımcı olur. Bu soru 
47


halledildiğinde, bir sonraki adımınız güvenilir bilgi kaynaklarıyla ilgili doğru 
bilgiye ulaşılmasına yönelik olacaktır. Bunların en önemlileri: 
1.
İnsanın kendi deneyimi ve eğitimi. 
2.
Diğerlerinin işbirliğiyle elde edilen deneyim ve eğitim (Beyin Gücü 
ortaklığı). 
3.
Kolejler ve üniversiteler. 
4.
Halk kütüphaneleri (uygarlığın organize ettiği her türlü bilginin 
bulunabileceği kitaplar ve dergiler). 
5.
Özel eğitim kursları (gece okulları ve evde çalışma programları). 
78 
Özelleşmiş Bilgi 
Bilgi kazanıldıkça, pratik planlar yoluyla kesin bir amaca yönelik olarak 
düzenlenmeli ve kullanılmalıdır. Değerli bir sonuca yönelik olarak 
uygulanmasından elde edilen kazanım dışında bilginin bir değeri yoktur. 
Eğer ek ders almayı düşünüyorsanız ilk olarak bilgiyi hangi amaçla istediğinize 
karar verin, sonra bu özel bilginin nereden elde edilebileceğini öğrenin. 
Başarılı insanlar, hangi işte olursa olsun, en önemli amaçları, işleri ve 
meslekleriyle ilgili özelleşmiş bilgiyi elde etmekten hiçbir zaman vazgeçmezler. 
Başarılı olmayanlarsa, bilgi kazanma döneminin okul bittiğinde sona erdiğini 
düşünme hatası yaparlar. Doğrusu şu ki, okuldaki eğitim insana pratik bilginin 
nasıl kazanılacağının yolunu göstermez. 
İnsanoğluyla ilgili en garip şeylerden biri sadece bir bedeli olana değer 
vermesidir. Amerika’nın bedava okulları ve ücretsiz halk kütüphaneleri 
insanları etkilememektedir, çünkü onlar için para ödemek zorunda değilsinizdir. 
Bu kadar çok insanın okulu bitirip işe başladıktan sonra ek eğitim almayı gerekli 
görmelerinin başlıca nedeni budur. İşverenlerin evde çalışma programlarına 
katılan çalışanlarına daha fazla önem vermelerinin nedeni de budur. İşverenler, 
boş vaktinin bir kısmından vazgeçerek evde ders çalışacak kadar hırslı olan her 
insanın liderlik özelliklerine sahip olduğunu deneyimleriyle öğrenmişlerdir. 
İnsanlarda tedavisinin mümkün olmadığı bir zayıflık durumu vardır. O da 
evrensel bir zayıflık olan hırs eksikliğidir! Özellikle boş zamanını ev çalışması 
için programlayan ücretli insanlar ender olarak aşağılarda kalır. Hareketleri 
yukarıya doğru tırmanma yolunu açar, yollarından birçok engeli kaldırır ve 
onları fırsat yoluna koyacak olan güç sahiplerinin dostça ilgilerini kazandırır. 
Evde çalışma eğitim yöntemi, özellikle okuldan ayrıldıktan sonra ek özelleşmiş 
bilgi almaları gerektiğini düşünen, ancak okula geri dönmek için zaman 
48


ayıramayan çalışan insanların ihtiyaçlarına uymaktadır. 
Stuart Austin Wier inşaat mühendisliği eğitimi almış ve bir kriz piyasasını 
daraltıp istediği kazancı elde etmesine engel olana dek bu işte çalışmıştı. Bu 
durumu değerlendirip mesleğini hukuka çevirmeye karar verdi, okula geri 
döndü ve kendisini şirket avukatı olarak yetiştirdiği özel kurslar aldı. Eğitimini 
tamamladı, baro sınavını geçti ve hemen kârlı bir hukuk kariyeri edindi. 
“Şu anda okula gidemem, çünkü bakmam gereken bir ailem var,” ya da “Çok 
yaşlıyım,” diyecek olanlar için Wier’in okula geri döndüğünde kırk yaşını 
geçtiğini ve evli olduğunu söylemeliyim. Üstelik seçilen konuları öğretmeye en 
iyi şekilde hazırlanan üniversitelerdeki oldukça özelleşmiş kursları dikkatle 
seçerek Wier hukuk öğrencilerinin çoğunun dört yılda tamamladığı eğitimi iki 
yılda bitirdi. Bilgiyi nasıl satın alacağını bilmenin karşılığı büyüktür! 
Özel bir örneği inceleyelim. Bir markette çalışan tezgâhtar birdenbire işsiz kalır. 
Biraz defter tutma deneyimi olduğu için muhasebe üzerine özel bir kurs alıp en 
son defter tutma inceliklerini ve ofis ekipmanını öğrenir ve kendi işini kurar. 
Eskiden çalıştığı marketten başlayarak yüzden fazla küçük tüccarla küçük bir 
meblağ karşılığında defterlerini tutmak için anlaşır. Fikri o kadar pratikti ki, kısa 
süre içinde bir teslimat kamyonetinin arkasında, modern defter tutma 
makineleriyle donattığı portatif bir ofis kurmanın gerekli olduğunu gördü. Şu 
anda “tekerlekler üzerinde” defter tutma ofisleri filosuna ve kendisi için çalışan 
geniş bir asistan kadrosuna sahip. Bu şekilde küçük ölçekli işletmelere sahip 
tüccarlara düşük bir ücret karşılığında paranın satın alabileceği en iyi defter 
tutma hizmetini veriyor. 
İçinde hayal gücünün de bulunduğu özelleşmiş bilgi, bu eşi görülmeyen ve 
başarılı işteki ana etkendir. Geçen yıl bu işin sahibi, yanında çalıştığı tüccarın on 
katı gelir vergisi ödedi. 
Bu başarılı işin başlangıcı bir fikirdi! 
Başka bir örneğe geçelim. Dan Halpin anlatmaya çalıştığım şey için şahane bir 
örnektir. Üniversite günleri sırasında ünlü 1930 ulusal şampiyonasına katılan, 
late Knute Rockne’nin idaresi altındaki Nötre Dame futbol takımı kaptanıydı. 
Halpin oldukça kötü bir dönemde üniversiteden mezun olmuştu. Ekonomik kriz 
işlerin sayısını azaltmıştı, bu yüzden yatırım bankacılığı ve sinema filmi 
alanlarına bir göz attıktan sonra, potansiyel geleceği olan bulabildiği ilk fırsatı 
kabul etti, komisyon karşılığında işitme aygıtı satacaktı. Böyle bir işte herkes 
çalışabilirdi ve Halpin de bunu biliyordu, ama ona fırsat kapısını açmaya 
yetecek bir işti bu. 
Hemen hemen iki yıl boyunca hoşlanmadığı halde işe devam etti ve eğer 
49


tatminsizliği konusunda bir şey yapmasaydı bu işten hiç çıkamazdı. Önce 
çalıştığı şirketin satış müdürü yardımcılığını hedefledi ve o işi aldı. Yukarıya 
doğru attığı bu tek adım onu arasında bulunduğu kalabalıktan çıkararak daha 
büyük fırsatları görmesini sağlamıştı. Ayrıca fırsatın da onu görebileceği bir 
yerdeydi artık. 
İşitme aygıtı satışında o kadar iyi bir rekora sahipti ki, Halpin’in çalıştığı 
şirketin ticari rakibi Dictograph Products Şirketi’nin yönetim kurulu başkanı A. 
M. Andrews, uzun süre önce kurulmuş olan şirketinin elinden satışlarını alan bu 
Dan Halpin hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordu. Halpin’i çağırttı. Görüşme 
sona erdiğinde, Halpin, Acousti- con Bölgesi’nden sorumlu yeni satış 
müdürüydü. Sonra Andrews genç Halpin’in yeni işinde ya batmasını ya da 
yüzmeyi öğrenmesini sağlamak için onu yalnız bırakıp üç aylığına Florida’ya 
gitti. Halpin batmadı! Knute Rockne’nin, “Bütün dünya kazananları sever ve 
kimsenin kaybeden biri için zamanı yoktur,” sözleri işine çok fazla şey katması 
yönünde ona öylesine ilham vermişti ki, şirketin başkan yardımcılığına seçildi. 
Bu pozisyon birçok insanın on yıllık bir sadakat sonunda ele geçirdiğinde 
gururlanacağı özellikteydi. Halpin bunu altı ay gibi bir sürede başarmıştı. 
Bütün bu felsefeyle vurgulamaya çalıştığım önemli noktalardan biri, kontrol 
etmeyi istersek kontrol edebileceğimiz şartlar yüzünden, altta kaldığımız ya da 
üst pozisyonlara yükseldiğimizdir. 
Başka bir noktayı daha vurgulamaya çalışıyorum; hem başarı hem de 
başarısızlık büyük ölçüde alışkanlığın bir sonucudur! Dan Halpin’in 
Amerika’nın şimdiye kadar tanıdığı en büyük futbol koçuyla olan yakın 
ilişkisinin, Nötre Dame futbol takımını dünya çapında ünlü yapan aynı başarı 
arzusunu onun kafasına yerleştirdiğinden hiç şüphem yok. 
İş bağlantılarının başarı ve başarısızlıkta önemli etkenler olduğuna dair teoriye 
olan inancım, oğlum Blair, Dan Halpin’le iş görüşmesi yaparken daha da 
belirgin hale geldi. Halpin, oğluma rakip bir firmadan alabileceğinin yarısı 
kadar bir başlangıç ücreti önermişti. Ben ebeveyn baskısı uygulayıp oğlumu 
Halpin’in teklifini kabul etmeye teşvik ettim, çünkü zorlu şartlardan yılmayan 
biriyle kurulacak olan yakın ilişkinin parayla ölçülemeyecek kadar değerli 
olduğuna inanıyordum. 
Bütün fikirlerin ardında özelleşmiş bilgi yatar. Ne yazık ki, zenginliği 
bulamayanlar için özelleşmiş bilgi fikirlerden daha boldur ve daha kolay elde 
edilir. Bu gerçek nedeniyle, insanlara kişisel hizmetlerini avantajlı bir şekilde 
sunmalarına yardımcı olabilen kişiler için evrensel bir talep ve artan fırsatlar söz 
konusudur. Yetenek hayal gücü demektir, o da özelleşmiş bilgiyi, zenginliği 
50


elde etmek üzere tasarlanmış planlarla birleştirmek için ihtiyaç duyulan bir 
özelliktir. 
Eğer hayal gücünüz varsa, bu bölüm arzu ettiğiniz zenginliğin başlangıcı 
olabilecek bir fikri verebilir size. Şunu unutmayın, fikir en önemli şeydir. 
Özelleşmiş bilgi her yerde bulunabilir! 
82 
Özelleşmiş Bilgi 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Bilgi yalnızca potansiyel güçtür. Bilgilerinizi, sizi hedefe götüren hareket 
planını verecek şekilde düzenleyebilirsiniz. 

Deneyim ve başka akıllarla kurulan bağlantıyla gelen eğitime karşı açık 
fikirli olun. Henry Ford bir servet edinecek kadar “cahildi”. 

Bu bölümün size verdiği beş ana bilgi kaynağının herhangi birini ya da 
hepsini kullanın. Bilgiyi kazanmak kolaydır. 

Bilgi zenginliğe doğru giden yolu hazırlar size, tabü hangi yoldan 
gideceğinizi biliyorsanız. 
BOLUM 6 
HAYAL GÜCÜ: 
Zihnin Atölyesi 
(Zenginliklere Doğru 5. Adım) 
Hayatta ihtiyaç duyduğunuz bütün “fırsatlar” hayal gücünüzde bekliyor. Hayal 
gücü, zihinsel enerjiyi başarı ve zenginliğe dönüştüren çalışma atölyesidir. 
Hayal gücü kelimenin tam anlamıyla insan tarafından yaratılan bütün planların 
hazırlandığı atölyedir. Zihindeki hayal kurma becerisinin yardımıyla arzulara 
şekil, biçim ve hareket kazandırılır. 
İnsanın hayal ettiği her şeyi yaratabileceği söylenir. 
Hayal kurma becerisinin yardımıyla, insan son elli yıl içinde doğanın güçlerini, 
insan ırkının başlangıçtan beri yaptığından çok daha fazla keşfedip kontrol etti. 
Havayı öylesine ele geçirdi ki, kuşlar uçma konusunda insanla yarış edemez 
hale geldiler. İnsan hayal gücünün yardımıyla milyonlarca kilometre öteden 
güneşi tartıp inceledi, içeriğinde bulunan elementleri belirledi. Lokomotifin 
hızını o kadar arttırdı ki, artık sesten hızlı yolculuk edebilir hale geldi. 
İnsanın tek sınırı hayal gücünde ve onu kullanma yeteneğinde yatmaktadır. 
Hayal gücümüzün kullanımında henüz doruk noktasına ulaşmadık, hatta bir 
hayal gücümüz olduğunu yeni keşfedip oldukça ilkel bir düzeyde kullanmaya 
başladık. 
Hayal Gücünün 2 Formu 
51


Hayal kurma becerisi iki şekilde işlev görür. Birincisi “birleştirici hayal kurma” 
ve diğeri de “yaratıcı hayal kurma” olarak bilinir. 
BİRLEŞTİRİCİ HAYAL KURMA: Bu beceri yardımıyla kişi eski kavramları, 
fikirleri ya da planları yeni birleşimler haline getirebilir. Bu beceri hiçbir şey 
yaratmaz. Sadece yaşadığı deneyim, aldığı eğitim ve gözlemler ile çalışır. 
Mucitlerin çoğu tarafından kullanılan beceridir. Dâhi sınıfına giren ve kimsenin 
düşünemediği fikirleri bulan mucitler ise Yaratıcı Hayal Kurma becerisini 
kullanırlar. 
YARATICI HAYAL KURMA: Yaratıcı hayal kurma becerisi sayesinde insanın 
sınırlı zihni, Sonsuz Akıl’la doğrudan iletişime geçer. Önsezinin” ya da 
“ilhamın” kaynağı olan beceridir bu. Bütün temel ya da yeni fikirler insana bu 
beceriyle verilir. Bu beceri yardımıyla insan başka insanların bilinçaltıyla 
iletişim kurabilir. 
Yaratıcı hayal kurma becerisi, daha sonraki sayfalarda anlatıldığı şekliyle 
otomatik olarak çalışır. Bu beceri ancak bilinçli zihin yüksek hızda titreştiğinde, 
yani aşırı derecede hızlı çalıştığında işlev görür; örneğin, bilinçli bir zihnin 
güçlü bir arzunun duygularıyla uyarıldığında olduğu gibi. 
Yaratıcı beceri, kullanılarak geliştirildiği oranda Sonsuz Akıl’dan yayılan 
yaratıcı titreşimlere daha açık ve alıcı hale gelir. 
İş, sanayi ve ma] iye dünyasının ileri gelen önderleriyle büyük ressamlar, 
müzisyenler, şairler ve yazarlar yaratıcı hayal kurma becerisini geliştirdikleri 
için büyüklerdir. 
Hem birleştirici hem de yaratıcı hayal kurma becerisi kullanıldıkça daha fazla 
hazır hale gelir, tıpkı kullanım yoluyla gelişen kas ya da vücut organları gibi. 
Arzu yalnızca bir düşünce, bir dürtüdür. Bulanık ve kısa ömürlüdür. Soyuttur ve 
fiziksel eşdeğerine dönüşene dek bir değeri yoktur. Birleştirici hayal gücü en sık 
olarak kullanılan olsa da, arzu dürtüsünün paraya dönüştürülmesi sırasında 
yaratıcı hayal kurma becerisinin de kullanılmasını gerekli kılan durumlar ve 
şartlarla karşılaşabileceğinizi aklınızdan çıkarmayın. 
Hayal kurma beceriniz hareketsizlik nedeniyle zayıflamış olabilir. Kullanılarak 
yeniden canlandırılabilir ve uyandırılabilir. Bu beceri ölmez, ama kullanılmama 
nedeniyle uyuşuk hale gelebilir. 
Şu an için dikkatinizi birleştirici hayal kurma becerisine odaklayın, çünkü 
arzunuzu paraya dönüştürme sürecinde en çok bu beceriyi kullanacaksınız. 
Elle tutulamaz düşüncelerin, elle tutulabilir para gerçekliğine dönüştürülmesi 
plan ya da planların kullanımını gerektirir. Bu planlar hayal gücünün, özellikle 
birleştirici becerinin yardımıyla oluşturulur. 
52


Bütün kitabı okuyun, sonra bu bölüme geri dönün ve hayal gücünüzü, arzunuzu 
paraya dönüştürmek için gerekli olan plan ya da planların oluşturulmasına 
yöneltin. Planların oluşturulmasıyla ilgili ayrıntılı talimatlar hemen hemen her 
bölümde verilmiştir. İhtiyaçlarınıza en fazla uyan talimatları sürdürün ve eğer 
halen yapmadıysanız planınızı yazıya dökün. Bunu yapar yapmaz gözle 
görülmeyen arzunuza somut bir şekil vermiş olacaksınız. Bu cümleyi bir kez 
daha okuyun. Çok yavaş bir şekilde sesli okuyun. Arzunuzu yazılı ifadeyle dile 
getirip gerçekleştirilmesi için bir plana oturttuğunuzda, düşüncelerinizi fiziksel 
eşdeğerine dönüştürmenizi mümkün kılacak bir dizi adımdan ilkini atmış 
olacaksınız. 
Üzerinde yaşadığınız dünya, siz, kendiniz ve diğer her türlü maddi varlık, 
mikroskobik maddeciklerin düzenli bir şekilde örgütlendiği evrimsel değişimin 
bir sonucudur. 
Üstelik -bu ifade son derece önemlidir- bu dünya, bedeninizin milyarlarca 
hücresinin her biri ve maddelerin her bir atomu gözle görülemeyen bir enerji 
olarak başlamıştı. Bilimin kanıtladığı kadarıyla bütün evren yalnızca iki 
elementten oluşmuştur; madde ve enerji. Algılanabilen her şey, evrenin bir 
ucundaki en büyük yıldızdan insanoğluna kadar her şey, madde ve enerjinin 
birleşiminden oluşmuştur. 
Arzu düşünce dalgalarıdır! Düşünce dalgaları enerji şekilleridir. Para 
kazanmaya yönelik düşünce dalgaları arzuyla işe başladığında, doğanın bu 
dünyayı, hatta evrendeki her bir maddeyi yaratırken kullandığı “şeyi” 
hizmetinize alıyorsunuz demektir. 
Değişmez kanunların yardımıyla bir servet edinebilirsiniz. Ama önce, bu 
kanunları ve onları kullanmayı öğrenmelisiniz. Tekrarlar sayesinde ve bu 
prensiplerin tanımına mümkün olan her yönden yaklaşarak yazar size büyük 
servetin kazanıldığı sırrı açmayı ümit ediyor. Garip ve çelişkili görünebilir ama 
sır bir “sır” değil. Doğa, üzerinde yaşadığımız dünyada, yıldızlarda ve 
gezegenlerde, etrafımızdaki elementlerde, her bir çimende ve görebildiğimiz her 
türlü hayat şeklinde sırrın reklamını yapıyor. 
Eğer tüm anlatılanları tamamen anlayamıyorsanız moralinizi bozmayın. Zihin 
ile ilgili tecrübeli bir öğrenci olmadığınız sürece tüm bunları tek okumada 
içselleştirmeniz beklenmiyor. 
Buradaki prensipler hayal gücünün anlaşılması yolunu açmaktadır. Bu felsefeyi 
ilk kez okurken dikkatlice anladığınızı özümseyin; sonra tekrar okuyun ve 
irdeleyin, bir şeyin ona açıklık kazandırdığını ve bütünü daha geniş açıdan 
anlamanızı sağladığını keşfedeceksiniz. Her şeyin ötesinde bu kitabı en az üç 
53


kez okumadan bu prensipleri irdelemeyi bırakmayın, çünkü o zaman bir daha 
hiç bırakmamak isteyeceksiniz. 
Hayal Gücü Uygulamayla Servetler Getiriyor 
Fikirler bütün servetlerin başlangıcıdır. Düşünceler hayal gücünün ürünleridir. 
Büyük servetler kazandıran ve iyi bilinen birkaç fikri inceleyelim. Bu 
hikâyelerin, zenginliğin elde edilmesinde hayal gücünün kullanıldığı yöntemle 
ilgili kesin bilgiler taşıyacağını ümit ediyoruz. 
Elli yıl önce yaşlı bir kasaba doktoru kasabaya geldi, atını bağladı, eczaneye 
arka kapıdan sessizce süzülüp genç tezgâhtarla pazarlığa girişti. 
Doktor ve tezgâhtar ilaç tezgâhının arkasında bir saatten uzun bir süre 
konuştular. Sonra doktor çıktı. At arabasına gidip geniş, eski tip geniş bir kazan 
ve kazanın içindekilerin karıştırılmasında kullanılan büyük tahta bir kaşık 
getirip dükkânın arka tarafına koydu. 
Tezgâhtar kazanı inceledi, cebine uzanıp bir tomar para çıkardı, doktora uzattı. 
Tomarda tam olarak beş yüz dolar vardı, tezgâhtarın bütün birikmiş parası. 
Doktor üzerinde gizli formülün yazılı olduğu bir kâğıt parçası uzattı. Kâğıtta 
yazılı olan şey son derece değerliydi! Ama doktor için değil! Bu sihirli 
sözcükler kazanı kaynatmak için gerekliydi, ama ne doktor ne de genç tezgâhtar 
bu kazandan ne kadar muhteşem servetlerin çıkacağından habersizdi. 
Doktor o ıvır zıvırı beş yüz dolara sattığı için memnundu. Tezgâhtar bütün 
birikimini sadece bir parça kâğıt ve bir kazana yatırarak büyük bir risk alıyordu! 
Yatırımının gün gelip Alâaddin’in sihirli lambasını geride bırakacak şekilde 
altınla dolup taşacağı aklına bile gelmezdi. Tezgâhtarın gerçekte satırı aldığı şey 
bir fikirdi! 
Eski kazan, tahta kaşık ve kâğıdın üzerindeki sözcükler rastlantısaldı. Kazanın 
yeni sahibi talimatlara doktorun hakkında hiçbir şey bilmediği sırrı ekleyince, 
kazanın garip performansı ortaya çıkmaya başladı. 
Genç adamın gizli mesaja kazanın altınla dolup taşmasını sağlayacak ne 
eklediğini bulup bulamayacağınıza bir bakın. Hayal ürünü hikâyelerden daha 
garip, ama gerçek bir hikâye var karşınızda. Bir fikir şeklinde başlayan 
gerçekler. 
Bu fikrin ürettiği büyük altın servetine bir bakalım. Bu fikir kazanın içindekileri 
milyonlarca insana dağıtan dünyanın her yerindeki kadın ve erkeklere hâlâ 
büyük servetler kazandırmaktadır. 
Eski kazan dünyanın en büyük şeker tüketicilerinden biridir, dolayısıyla şeker 
pancarı üretiminde, şekerin rafine edilip pazarlanmasında çalışan binlerce kadın 
ve erkeğe iş sağlamaktadır. 
54


Eski kazan yılda milyonlarca cam şişe tüketerek çok sayıda cam işçisine iş 
sağlamaktadır. 
Eski kazan dünya çapında kâtip, stenograf, reklamcı ve reklam metin yazarı 
ordusuna iş sağlamaktadır. Ürünü tanıtan muhteşem filmleri yaratan çok sayıda 
sanatçıya ün ve servet kazandırmıştır. 
Eski kazan küçük Güneyli kasabasını Güney’in başkenti haline getirmiştir. Şu 
anda kentteki her iş ve hemen hemen her insan eski kazandan doğrudan ya da 
dolaylı olarak yarar görmektedir. 
Bu fikrin etkisinden dünyadaki bütün uygar toplumlar yararlanmakta, dokunana 
sürekli bir altın akışı sağlamaktadır. 
Kazandan gelen servet Güney’in en ileri gelen üniversitelerinden birinin 
yapımına ve yaşamasına katkıda bulunmuştur. Burada binlerce genç insan başarı 
için gerekli olan eğitimi almaktadır. 
Eğer o eski pirinç kazanın içindeki ürün konuşabilseydi her dilde heyecanlı 
macera hikâyeleri anlatabilirdi. Aşk maceraları, iş maceraları, gündelik olarak 
ondan etkilenen profesyonel kadın ve erkeklerin maceraları. 
Yazar bu maceralardan en az birinden emin, çünkü kendisi bu maceranın bir 
parçasını oluşturuyor. Bu macera tezgâhtarın kazanı satın alışından çok kısa bir 
süre sonra başlıyordu. Yazar, karısıyla o sırada tanışmıştı ve ona kazandan ilk 
söz eden bu kadındı. Yazar, kadına “iyi ve kötü günlerde” kendisini kabul 
etmesini teklif ettiğinde kazanın ürününü içiyorlardı. 
Kim olursanız olun, nerede yaşarsanız yaşayın, ne işle uğraşırsanız uğraşın 
gelecekte ne zaman Coca-Cola sözcüklerini görürseniz, onun büyük zenginlik 
ve nüfuz imparatorluğunun sadece tek bir fikirden ortaya çıktığını ve eczane 
kalfası Asa Candleı’ın gizli formüle karıştırdığı esrarengiz harcının hayal gücü 
olduğunu hatırlayın! 
Durup bir an için bunu düşünün! 
Ayrıca bu kitapta tarif edilen zenginliğe giden basamakların Coca- Cola nın her 
şehre, kasabaya, köye ve dünyanın öte ucuna taşındığı aracılar olduğunu ve 
yaratabileceğiniz Coca-Cola kadar sağlam ve değerli her türlü fikrin dünya 
çapındaki susuzluk gidericinin rekorunu tekrarlayabileceğini de unutmayın. Bir 
Milyon Dolarım Olsa Ne Yapardım? 
Bu hikâye eski bir atasözünün gerçekliğini kanıtlamaktadır. “İstek olduğunda 
yol bulunur.” Bu söz, vaaz verme kariyerine Chicago’da başlayan sevgili 
eğitmen ve din adamı Frank W. Gunsaulus tarafından söylenmişti bana. 
Dr. Gunsaulus üniversitede okurken eğitim sistemimizdeki birçok yetersizliği 
gözlemlemişti. Üniversitenin başına geçerse bu yetersizlikleri giderebileceğini 
55


düşünüyordu. 
Eğitimin yürürlükteki yöntemleriyle engellenmeden fikirlerini uygulayabileceği 
yeni bir üniversite kurmaya karar vermişti. 
Projesini uygulamaya koymak için bir milyon dolara ihtiyacı vardı! Bu kadar 
büyük parayı nereden bulacaktı? Bu hırslı genç vaizin düşüncelerini etkisi altına 
alan soru buydu. 
Hiçbir ilerleme kaydedemiyordu. 
Her gece bu fikirle birlikte yatıyor, sabah onunla kalkıyordu. Gittiği her yere bu 
fikri de götürüyordu. İçini kemiren bir saplantı haline gelene dek bu fikri 
kafasında evirdi çevirdi. 
Bir vaiz olmanın yanı sıra bir filozof olan Dr. Gunsaulus hayatta başarılı olan 
herkes gibi, başlangıç noktasının kesin bir amaç belirlemek olması gerektiğini 
fark etmişti. Bu amacı fiziksel eşdeğerine çevirmek için ateşleyici bir arzuyla 
desteklendiğinde, amacın kesinliğinin eylemi, yaşamı ve gücü de birlikte 
getirdiğini fark etmişti. 
Bu büyük gerçekleri biliyordu, gelgelelim bir milyon doları nereden bulacağım 
bilmiyordu. Herkesin yapacağı en doğal şey, “Eh, benimki ıyı bir fikirdi, ama 
bu konuda bir şey yapamam, çünkü gerekli bir milyon doları asla bulamam,” 
demek olurdu. Ama Dr. Gunsaulus böyle söylemedi. Onun söylediği ve yaptığı 
şey o kadar önemliydi ki, onu size tanıtmak ve kendisinin anlatmasına izin 
vermek istiyorum: 
“Bir cumartesi öğleden sonra odamda oturup planlarımı uygulamak için gerekli 
olan parayı nereden bulacağımı düşünmeye başladım. Neredeyse iki yıldır 
düşünüyordum, düşünmekten başka hiçbir şey yapmıyordum! 
“Kararımı o anda ve orada verdim. Gerekli olan parayı bir hafta içinde 
bulacaktım. Nasıl mı? Bunun için endişelenmiyordum. Önemli olan şey belirli 
zaman içinde parayı bulmaya karar vermekti. Size şu kadarını söyleyeyim ki, bu 
kararı verdiğim andan itibaren daha önce hiç hissetmediğim garip bir güven 
duygusu hissettim. İçimden bir ses, ‘Neden bu kararı uzun süre önce vermedin? 
Bunca zamandır para seni bekliyor!’ diyordu. 
Heı şey çabucak gerçekleşmeye başladı. Gazeteleri arayıp ertesi sabah bir vaaz 
vereceğimi söyledim, başlık, ‘Bir Milyon Dolarım Olsa Ne Yaparım,’ olacaktı. 
Hemen bu konuşma üzerinde çalışmaya başladım, ama açıkça söylemeliyim ki, 
bu iş çok zor değildi, çünkü bu konuşmayı iki yıldır hazırlıyordum. 
“Vakit gece yarısı olmadan konuşmayı hazırladım. Yatağa yatıp bir güven 
duygusuyla uykuya daldım, çünkü paranın zaten elimde olduğunu görüyordum. 
“Ertesi sabah erkenden kalktım, hazırladığım yazıyı okudum, sonra dizlerimin 
56


üzerine çöküp vaazımın gerekli parayı verebilecek birinin dikkatini çekmesi için 
dua ettim. 
Dua ederken yine paranın gelmekte olduğu duygusuna kapıldım. Heyecan 
içinde konuşmayı yanıma almadan evden çıktım ve ancak konuşmayı 
yapacağım kürsüye çıktığımda bunu fark ettim. 
Eve geri dönmek için vakit yoktu ve bunu yapmamış olmam çok iyiydi! 
Bilinçaltını gerekli malzemeyi temin ediyordu. Vaazıma başlamak için 
kalktığımda gözlerimi kapatıp canla başla hayallerimi anlattım. Sadece 
dinleyicilerimle değil, Tanrı’yla da konuşuyordum. Eğer bu para bana verilirse 
bir milyon dolarla neler yapacağımı anlattım. Gençlerin pratik şeyler yaparken 
zihinlerini geliştirebilecekleri harika bir eğitim kurumu kurmak için zihnimde 
hazırladığım planı açıkladım. 
“Konuşmamı bitirip oturduğumda, önden üçüncü sırada oturan bir adam 
yavaşça yerinden kalktı ve kürsüye doğru yaklaştı. Ne yapacağını merak ettim. 
Gelip elimi sıktı ve şöyle dedi: ‘Peder, vaazınızı sevdim. Eğer bir milyon 
dolarınız olsa söylediğiniz her şeyi yapacağınızdan eminim. 
Si/,e inandığımı kanıtlamak için eğer yarın sabah ofisime gelirseniz size bir 
milyon doları vereceğim. Adım Phillip D. Armour.’” 
Genç Gunsaulus, Armouı’un ofisine gitti ve para kendisine verildi. Hu parayla, 
şu anda Illinois Teknoloji Enstitüsü olarak bilinen Armour Teknoloji 
Enstitüsü’nü kurdu. 
Gerekli bir milyon dolar bir fikrin sonucu olarak gelmişti. Bu fikrin anlında 
genç Gunsaulus’un neredeyse iki yıldır beslediği bir arzu vardı. 
Bu önemli gerçeğe dikkat edin: Kesin bir karar verdikten otuz altı saal sonra 
parayı elde etti. 
Genç Gunsaulus’un bir milyon dolarla ilgili belirsiz düşünceleri ve bu konudaki 
zayıf ümidi konusunda yeni ve olağandışı bir şey yoktu. Ondan önce ve sonra da 
birçok insan benzeri düşüncelere sahip oldu. O cumartesi günü belirsizliği arka 
plana atıp, “Parayı bir hafta içinde bulacağım!” kararlılığına ulaştığında kesin 
bir plan oluşturdu ve otuz altı saat içerisinde islediği paraya ulaştı. 
Dr. Gunsaulus’un bir milyon doları elde ettiği prensip hâlâ hayatta! Size de 
açık! Bu evrensel kanun, şu an da genç vaizin onu kullanıp başarıya ulaştığı 
zamanki kadar çalışabilir durumda. 
Asa Candler ve Dr. Frank Gunsaulus’ın ortak bir özellikleri olduğuna dikkat 
edin. Her ikisi de fikirlerin, KESİN BİR AMAÇ, KESİN PLANLARLA 
BİRLEŞTİĞİNDE 
PARAYA 
ÇEVRİLEBİLECEĞİ 
GERÇEĞİNİ 
BİLİYORLARDI. 
57


Eğer siz de çok çalışmanın ve dürüstlüğün tek başına zenginliği getireceğine 
inananlardansanız bu düşünceye boş verin! Bu doğru değil! Zenginlik büyük 
miktarlarda geldiğinde sadece çok çalışmanın sonucu değildir! Zenginlik, eğer 
gelirse, sadece şans ve talihin eseri olarak değil, kesin lalepler ve kesin planların 
uygulanmasına cevap olarak gelir. 
Genel anlamda konuşacak olursak, bir fikir hayal gücünün sesinin duyulmasıyla 
harekete geçen bir düşünce dalgasıdır. Bütün usta satıcdar malın satılamadığı 
yerde fikrin satılabileceğini bilirler. Sıradan satıcılar bunu bilmezler, bu yüzden 
“sıradandırlar” zaten. 
Düşük fiyatlı kitapların yayıncısı, yayıncılar için çok değerli olacak bir şeyi 
keşfetmişti. Birçok insan kitapları isimlerine göre almaktadır, içeriğine göre 
değil. Bu yayıncı pek satılmayan bir kitabın sadece adını değiştirerek bu kitabın 
satışını bir milyonun üzerine çıkarmayı başarmıştır. Kitabın içeriği hiçbir 
şekilde değiştirilmemiştir. Sadece satış yapmayan ismin bulunduğu kapağı 
çıkararak büyük bir hasılat getiren yeni bir kapak koydurmuştur. 
Çok basit görünse de bir fikirdir bu! Hayal gücüdür. 
Fikirler üzerinde standart fiyatlar yoktur. Fikirlerin yaratıcısı kendi fiyatını 
koyar ve eğer yeterince zekiyse bu fiyatı elde eder. 
Hemen hemen her büyük servetin hikâyesi, fikrin yaratıcısı ve satıcısının bir 
araya gelip uyum içinde çalışmaya başladığı gün başlar. Carnegie çevresini 
kendisinin yapamadığı şeyleri yapan, fikir üreten, fikirleri uygulamaya geçiren, 
kendisini ve başkalarını zengin eden adamlarla kuşatmıştı. 
Milyonlarca insan “şansı” arayarak geçirir hayatını. Bu şans belki bir fırsatı 
doğurabilir, ama en güvenli plan şansa güvenmemektir. Bana hayatımın en 
büyük fırsatını veren şey bir “şanstı”; ne var ki, bu fırsat değerli bir varlık haline 
dönüşmeden önce yirmi beş yıllık kararlı bir çabanın bu fırsata adanması 
gerekti. 
Bu “şans” Andrew Carnegie’yle tanışıp onun işbirliğini kazanmadaki talihimdi. 
Bu görüşmede Carnegie başarının prensiplerini başarı felsefesine dönüştürme 
fikrini kafama sokmuştu. Binlerce insan yirmi beş yılın araştırması sırasında 
yapılan keşiflerden faydalandı ve bu felsefenin uygulanmasıyla servetler elde 
edildi. Başlangıç basitti. Herhangi birinin geliştirebileceği bir fikirdi bu. 
Şans Carnegie’yle geldi, peki ya, kararlılık, amacın kesinliği, hedefi uygulama 
arzusu ve yirmi beş yıllık kararlı çaba? Düş kırıklıklarına, cesaret kırılmasına, 
geçici yenilgilere, eleştirilere ve sürekli “zaman kaybı” olduğunun 
hatırlatılmasına rağmen ayakta kalan sıradan bir arzu değildi bu. Ateşleyici bir 
arzuydu! Bir saplantıydı! 
58


Fikir Carnegie tarafından kafama ilk kez sokulduğunda hayatta kalması için dil 
dökülmesi, beslenmesi ve desteklenip özendirilmesi gerekiyordu. Fikir kendi 
gücüyle yavaş yavaş dev haline geldi, beni besledi ve beni yönlendirdi. Fikirler 
böyledir. Önce siz onlara hayat ve canlılık verir, rehberlik edersiniz, sonra onlar 
kendi güçlerini elde edip bütün itirazları bir kenara atarlar. 
Fikirler gözle görülmeyen güçlerdir, ama kendilerini hayata getiren fiziksel 
beyinlerden daha fazla güçleri vardır. Kendilerini yaratan beyinler onları fırlatıp 
attığında kendi kendilerine yaşayacak güçlere sahiptirler. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Birleştirici ve yaratıcı hayal gücünü kullanabilir ve gerekli pratikle karşı 
konulamaz şekilde bir arada çalışmalarını sağlayabilirsiniz. 

Hayal gücü birçok başarısızlıkta eksik olan bileşkendir, birçok başarının 
katalizörüdür. Asa Candler, Coca-Cola formülünü icat etmedi, formülü servete 
dönüştüren hayal gücünü kullandı. 

Hayal gücüyle desteklenen kesin bir amaç için belirli miktarda para 
istediğinizde, sınırsız miktarda para sizi beklemektedir. Bu prensip onu sadece 
isteyen bir vaize bir milyon dolar kazandırmıştır. 

Basit bir fikirle elde edilmek üzere bekleyen pek çok servet 
bulunmaktadır. Özgün bir plan bile olmaksızın, hedefinizi sadece yeni bir 
birleşimle ortaya koyarak binlerce ya da milyonlarca doları nasıl 
kazanabileceğinizi düşünün. 
BÖLÜM 7 
DÜZENLİ PLANLAMA: 
Arzunun Eyleme Dönüşmesi 
(Zenginliklere Doğru 6. Adım) 
İnsanın yarattığı ya da kazandığı her şeyin bir arzu şeklinde başladığını; bu 
arzunun soyuttan somuta doğru yolculuğunun ilk aşamasının, planların 
yaratıldığı ve düzenlendiği hayal gücü atölyesinde yer aldığını öğrendiniz. 
Arzuyla ilgili bölümde, size para arzunuzu parasal eşdeğerine dönüştürmede ilk 
hareket olarak altı kesin, pratik adım atma formülü verildi. Bu adımların biri, 
dönüşümün gerçekleşeceği kesin, pratik planın ya da planların oluşturulmasıdır. 
Burada, bu pratik planları nasıl oluşturacağınıza dair talimatlar bulacaksınız: 
1.
Paranın kazanılması için gerekli olan planların oluşturulması ve 
gerçekleştirilmesi için ihtiyaç duyabileceğiniz kadar çok insan grubuyla işbirliği 
yapın. 9. Adım’da anlatılan “Beyin Gücü” prensibini kullanacaksınız. (Bu 
öneriye uymak çok önemlidir. Bunu ihmal etmeyin.) 
2.
“Beyin Gücü” ittifakını oluşturmadan önce grup üyelerinize işbir 
59


liği karşılığında önerebileceğiniz avantaj ve yararların neler olduğuna karar 
verin. Kimse bir karşılık olmadan çalışmaz. Aklı başında kimse bir başkasının 
karşılık olmadan, ki bu karşılığın her zaman para olması gerekmez, çalışmasını 
isteyemez ve bekleyemez. 
3.
“Beyin Gücü” takımınızla haftada en az iki kez ve mümkünse daha 
fazla buluşma ayarlayın, ta ki paranın elde edilmesi için gerekli planları 
mükemmel hale getirene dek. 
4.
Kendinizle “Beyin Gücü” grubunuz arasında tam bir uyum sağla 
yın ve sürdürün. Bu talimatı harfiyen uygulamazsanız başarısızlıkla 
karşılaşmayı bekleyebilirsiniz. Tam bir uyumun bulunmadığı yerde “Beyin 
Gücü” ilkesi mümkün olamaz. 
Şu gerçekleri aklınızda tutun: 
1.
Sizin için büyük önem taşıyan bir işle meşgulsünüz. Başarıyı 
ga rantilemek için hatasız bir plan yapmalısınız. 
2.
Diğer insanların deneyim, eğitim, doğuştan gelen yetenek ve hayal 
gücü gibi avantajlarına sahip olmalısınız. Bu, büyük servet kazanmış olan 
herkesin izlediği yöntemin bir parçasıdır. 
Hiç kimse, diğer insanların işbirliği olmaksızın büyük bir serveti garanti edecek 
yeterli deneyim, eğitim, doğuştan gelen yetenek ve bilgiye sahip değildir. 
Zengin olmaya yönelik olarak benimsediğiniz her plan sizin ve “Beyin Gücü” 
grubunuzun ortak yaratımı olmalıdır. Siz kısmen yada tam olarak kendi 
planlarınızı yaratabilirsiniz, ama bu planların “Beyin Gücü” grubunuz 
tarafından kontrol edilip onaylandığından emin olun. 
Eğer uyguladığınız birinci plan başarılı olmazsa onu yeni bir planla değiştirin; 
eğer bu plan da işe yaramazsa tekrar yeni bir tanesiyle değiştirin, ta ki işe 
yarayan bir plan bulana dek. Burası birçok insanın başarısızlıkla karşılaştığı 
noktadır, çünkü başarısız olan planlarla yenilerini değiştirme konusunda kararlı 
davranmamaktadırlar. 
En zeki insan bile pratik ve işe yarar planlar olmaksızın para kazanmada ya da 
herhangi bir işte başarılı olamaz. Sadece şu gerçeği aklınızdan çıkarmayın: 
Planlarınız başarısız olursa, bu geçici yenilgidir, kalıcı bir başarısızlık değildir. 
Sadece planınızın çok sağlam olmadığı anlamına gelebilir. Başka planlar yapın. 
Yeniden başlayın. 
Geçici yenilgi sadece tek bir anlama gelir, o da planınızda bir şeyin yanlış 
olduğudur. Milyonlarca insan hayatlarını yoksulluk ve sefalet içinde geçirirler, 
çünkü bir serveti elde edecek planları yoktur. 
Sizin başarınız planlarınızın sağlamlığından daha büyük olamaz. 
60


Kendisi vazgeçene kadar -kendi kafasında- hiç kimse mağlup edilemez. 
James J. Hill doğudan batıya doğru demiryolu döşemek için gerekli olan 
sermayeyi bulma girişiminin ilk seferinde yenilgiyle karşılaştı, ama o da yeni 
planlarla yenilgiyi zafere dönüştürmeyi başardı. 
Henry Ford otomobil kariyerinin sadece başlangıcında değil, tepeye doğru 
çıkarken de geçici yenilgilerle karşılaştı. Yeni planlar hazırladı ve mali zafere 
doğru ilerlemeye başladı. 
Büyük zenginlikler kazanan insanları görüyoruz, ancak genellikle onların 
sadece zaferlerini fark ediyoruz, bulundukları yere “varmadan” önce üstesinden 
gelmek zorunda kaldıkları geçici yenilgilere dikkat etmiyoruz. 
BU FELSEFEYİ TAKİP EDEN HİÇ KİMSE “GEÇİCİ YENİLGİLERLE” 
KARŞILAŞMADAN BİR SERVET ELDE ETMEYİ BEKLEYEMEZ. Yenilgi 
geldiğinde planlarınızın sağlam olmadığına dair bir işaret olarak kabul edin 
bunu; planlarınızı yeniden oluşturun ve hedefinize doğru tekrar yelken açın. 
Hedefinize ulaşmadan önce pes ederseniz, “vazgeçen” olursunuz. 
VAZGEÇENLER ASLA KAZANAMAZ VE KAZANANLAR ASLA 
VAZGEÇMEZ. 
Bu cümleyi büyük harflerle bir kâğıda yazıp her gece yatmadan önce ve her 
sabah kalktığınızda göreceğiniz bir yere asın. 
“Beyin Gücü” grubunuz için üyeler seçmeden önce yenilgileri ciddiye 
almayanları seçmeye çaba gösterin. 
Bazı insanlar sadece paranın para kazandırabileceği gibi bir fikre aptalcasına 
inanırlar. Bu doğru değildir! Burada anlatılan prensipler sayesinde parasal 
eşdeğerine dönüşen arzu, paranın “kazanıldığı” bir araçtır. Paranın kendisi 
hareketsiz bir maddeden başka bir şey değildir. Para tek başına hareket edemez, 
düşünemez ve konuşamaz, ama onu arzu eden insanın kendisini çağırdığını 
“duyar”. 
Satılacak Hizmetin Planlanması 
Zekice planlama, zenginliğe ulaşmak için tasarlanan her işte başarı kazanmanın 
vazgeçilmez bir öğesidir. Bu bölümde kişisel hizmet satarak zenginliğe ulaşmak 
isteyenler için ayrıntılı talimatlar verilmiştir. 
Hemen hemen bütün zenginliklerin kişisel hizmet ya da fikirlerin satışı olarak 
başladığını bilmek cesaret verici olabilir. Malı mülkü olmayan birinin, fikirler 
ve kişisel hizmet dışında, verebileceği ne vardır ki? 
Dünyada geniş anlamda iki tip insan vardır. Biri liderler, diğeri de izleyenler 
olarak bilinir. Seçtiğiniz işinizde lider olmak mı, yoksa izleyen olarak mı 
kalmak istediğinize karar verin. İkisinin karşılığı arasındaki fark büyüktür. 
61


İzleyen kişinin, liderin hakkı olan karşılığı beklemesi mantıksızdır, oysa 
takipçilerin birçoğu bir şey yapmadan liderle aynı karşılığı bekleme hatasını 
yaparlar. 
İzleyen olmada utanılacak bir şey yoktur. Öte yandan izleyen olarak kalmak bir 
şeref de değildir. Çoğu büyük lider izleyen olarak başlamıştır. Daha sonra 
büyük liderler olmuşlardır, çünkü onlar zeki takipçilerdi. Birkaç istisna dışında, 
liderini zekice izleyemeyen biri etkin bir lider olamaz. Liderini etkin bir şekilde 
izleyen kişi genellikle liderliğe en hızlı geçen kişidir. Zeki bir takipçinin birçok 
avantajı vardır, liderinden bilgi almak fırsatı da bunlardan biridir. Liderliğin 
Temel Özellikleri 
Aşağıdakiler liderliğin önemli etkenleridir: 
1.
KARARLI CESARET: Kişinin kendisi ve mesleği (uğraşı) hakkm- 
daki bilgisine dayanır. Hiçbir takipçi kendine güveni ve cesareti olmayan bir 
liderin hâkimiyeti altında olmak istemez. Hiçbir zeki takipçi uzun süre böyle bir 
liderin hâkimiyeti altında kalmaz. 
2.
ÖZDENETİM: Kendi kendini kontrol edemeyen insan başkalarını 
asla kontrol edemez. Özdenetim takipçiler için ilham verici bir yöndür ve en 
zeki olanlar bunu taklit eder. 
3.
KUVVETLİ BİR ADALET DUYGUSU: Adalet duygusu olmaksızın 
hiçbir lider takipçilerine komuta edemez ve onlardan saygı göremez. 
4.
MUTLAK KARARLILIK: Kararlarında tereddüt gösteren lider 
kendinden emin olmadığı izlenimini uyandırır, başkalarını başarıyla idare 
edemez. 
5.
PLANLARIN KESİNLİĞİ: Başarılı bir lider çalışmalarını plan 
lanmalı ve planları üzerinde çalışmalıdır. Pratik ve kesin bir plan olmaksızın 
tahminlere göre hareket eden bir lider dümeni olmayan bir gemiye 
benzetilebilir. Er ya da geç kayalara oturacaktır. 
6.
ALINAN KARŞILIKTAN DAHA FAZLASINI YAPMA ALIŞ-
KANLIĞI: Liderliğin zorluklarından biri takipçilerinden beklediğinden daha 
fazlasını yapmaya gönüllü olmasıdır. 
7.
HOŞ BİR KİŞİLİK: Pasaklı, dikkatsiz ve ilgisiz hiçbir insan başarılı bir 
lider olamaz. Liderlik saygı gerektirir. Takipçiler hoş bir kişiliğin bütün 
özelliklerinden yüksek not almayan bir lidere saygı duymazlar. 
8.
ANLAYIŞ VE HOŞGÖRÜ: Başarılı bir lider onu izleyenlere hoşgörüyle 
davranmalı, onlara ve sorunlarına anlayış göstermelidir. 
9.
AYRINTILARA HÂKİM OLMA: Başarılı liderlik ayrıntılara hâkimiyeti 
gerektirir. 
62


10.
BÜTÜN SORUMLULUĞU ÜSTLENMEYE İSTEKLİ OLMAK: 
Başarılı bir lider takipçilerinin hataları ve yetersizlikleri için sorumluluğu 
üstlenmeye istekli olmalıdır. Eğer sorumluluğu başkasına ya da başkalarına 
aktarmaya çalışırsa lider olarak kalmaz. Eğer takipçilerinden biri bir hata yapar 
ve yetersiz olduğunu gösterirse lider başarısız olanın kendisi olduğunu 
düşünmelidir. 
11.
İŞBİRLİĞİ: Başarılı bir lider işbirliği çabasına ait prensipleri anlamalı ve 
uygulamalıdır; takipçilerinin de aynı şeyi yapmasını sağlamalıdır. Liderlik güç 
gerektirir ve güç de işbirliği gerektirir. 
İki tür liderlik vardır. Birincisi ve en etkin olanı, takipçilerinin onayı ve 
anlayışıyla gerçekleşen liderliktir. İkincisi ise, takipçilerin onayı ve anlayışı 
olmadan zorla gerçekleşen liderliktir. 
Tarih zorba liderliğin uzun sürmediğini gösteren kanıtlarla doludur. 
Diktatörlerin ve kralların çöküşü ve yok oluşu çok anlamlıdır. Bu demektir ki, 
insanlar zorba liderleri kabul etmemektedir. 
Napoleon, Mussolini, Hitler zorba liderliğin örnekleridir. Liderlikleri yaşadıkları 
dönemle sınırlı kalmıştır. Sadece takipçilerinin onayıyla gerçekleşen liderlik 
uzun soluklu olur. 
İnsanlar zoraki liderleri bir süre için izleyebilirler, ama bunu istekli olarak 
yapmazlar. 
Yeni liderlik, liderliğin burada tarif edilen on bir etkenini ve diğerlerini 
kapsamaktadır. Bu etkenleri liderliğinin temeli yapan kişi hayatta önder olmak 
için bol bol fırsat bulacaktır. 
Liderlikte Başarısızlığın On Temel Sebebi 
Şimdi başarısız olan liderlerin en önemli hatalarına geldik, çünkü ne yapmak 
gerektiği kadar ne yapmamak gerektiği de bilinmelidir. 
1.
AYRINTILARI ORGANİZE ETMEDE YETERSİZLİK: Etkin liderlik 
ayrıntılara hâkim olma ve organize etme yeteneği gerektirmektedir. Hiçbir 
gerçek lider, bir lider olarak kapasitesinden beklenen bir şeyi yapmayacak kadar 
“meşgul” olmaz. İster lider, ister takipçi olsun bir insan planlarını 
değiştiremeyecek ya da herhangi bir acil duruma dikkatini veremeyecek kadar 
meşgul olduğunu söylüyorsa yetersizliğini kabul etmiş demektir. Başarılı lider 
işiyle bağlantılı bütün ayrıntılara hâkim olmalıdır. Bu da şüphesiz, ayrıntıları 
yetenekli yardımcılarına gönderme alışkanlığını kazanması anlamına 
gelmektedir. 
2.
ALÇAKGÖNÜLLÜ HİZMET VERMEYE İSTEKSİZLİK: Büyük 
liderler, durum gerektirdiğinde, başkasından isteyecekleri her türlü işi kendileri 
63


de yapmaya gönüllüdürler. “Aranızdaki en iyiler herkes için her koşulda en çok 
hizmet edenlerdir,” sözü bütün yetenekli liderlerin bildiği ve saygı duyduğu bir 
gerçektir. 
3.
BİLDİKLERİYLE YAPTIKLARI YERİNE, SADECE BİLDİKLERİ 
ŞEYLER İÇİN KARŞILIK BEKLEMEK: Dünya insana “bildiği” şeyler için 
ödeme yapmaz. Ancak bildikleriyle yaptıkları ya da başkalarının yapmalarını 
sağladıkları şeyler için karşılık alır insanlar. 
4.
TAKİPÇİLERİNİN REKABETİNDEN KORKMAK: Takipçilerinden 
birinin kendi yerini almasından korkan lider, bu korkusunun er ya da geç 
gerçekleşeceğinden emindir. Yetenekli lider, görevini devredebileceği 
takipçilerine konumunun ayrıntılarını verebilir. Bir lider ancak bu şekilde 
kendini çoğaltabilir; aynı anda birçok yerde bulunabilir ve birçok şeye dikkat 
edebilir. İnsanın diğerlerini çalıştırma yeteneği sonucunda kendi çabasıyla 
kazandıklarından daha fazlasını elde ettiği kesin bir gerçektir. Etkin bir lider, 
mesleki bilgisi ve kişiliğinin çekiciliğiyle diğerlerinin etkinliğini büyük ölçüde 
arttırır ve kendi yardımı olmaksızın yapacaklarından daha çok ve daha iyi 
hizmet vermelerini sağlar. 
5.
HAYAL GÜCÜ YETERSİZLİĞİ: Hayal gücü olmaksızın bir lider 
acil durumları karşılamada ve takipçilerine etkin bir şekilde rehberlik eden 
planları yaratmada yetersiz kalacaktır. 
6.
BENCİLLİK: Takipçilerinin yaptığı iş için bütün payeyi talep eden 
bir liderin öfkeyle karşılaşacağı açıktır. Gerçekten büyük bir lider ödülün 
hiçbirini istemez. Ödülün takipçilerine gittiğini görmekten memnundur, çünkü 
birçok insanın övgü ve saygınlık için sadece para için yapacaklarından daha 
fazla çalışacaklarını bilir. 
7.
ÖLÇÜLÜ OLMAMAK: Takipçiler ölçülü davranmayan bir lidere 
saygı duymazlar. Üstelik aşırıya kaçma her şekliyle insanın dayanıklılığını ve 
devamlılığını tahrip eder. 
8.
SADAKATSİZLİK: Bu konu belki de bu listenin başında gelmeliydi. 
Kendisine gösterilen güvene, arkadaşlarına, astlarına ve üstlerine karşı sadık 
olmayan bir lider liderliğini uzun süre devam ettiremez. Sadakatsizlik insanı bir 
toz parçasından daha önemsiz hale getirir ve hak ettiği saygısızlığı doğurur. 
Sadakatsizlik her meslekte en önemli başarısızlıklardan biridir. 
9.
LİDERLİK “OTORİTESİNİN” VURGULANMASI: Etkin lider cesaret 
vererek yönetir, takipçilerinin kalbine korku salarak değil. Takipçilerini 
otoritesiyle etkilemeye çalışan bir lider güç yoluyla liderlik kategorisine 
girmektedir. Eğer kişi gerçek bir liderse bu gerçeği davranışları, anlayışı, adaleti 
64


ve işini bildiğini göstermesi dışında hiçbir şekilde reklam etmeye ihtiyaç 
duymaz. 
10.
UNVANIN VURGULANMASI: Yeterli bir liderin takipçilerinin 
saygısını hak etmek için bir unvana ihtiyacı yoktur. Unvanını çok fazla 
vurgulayan bir insanın genelde vurgulayacak başka bir şeyi yoktur. Gerçek bir 
liderin ofisinin kapıları girmek isteyen herkese açıktır ve çalışma yeri resmiyet 
veya gösterişten uzaktır. 
Bunlar başarısız liderliğin nedenlerinden bazılarıdır. Bunlardan herhangi biri 
başarısızlığı doğurmak için yeterlidir. Liderliğe talipseniz listeyi dikkatle 
inceleyin ve bu kusurların sizde bulunmadığından emin olun. 
Tam Olarak İstediğiniz Pozisyonu Bulmanın Yollan 
Herkes kendisine uygun olan bir işi yapmaktan hoşlanır. Bir ressam resim 
yapmaktan hoşlanır, zanaatçı elleriyle çalışmayı sever, yazar ise yazmaktan 
hoşlanır. Daha az belirgin yetenekleri olanlar tercihlerini iş ve sanayi gibi 
alanlar için kullanırlar. 
1.
Tam olarak nasıl bir iş yapmak istediğinize karar verin. Eğer 
böyle bir iş mevcut değilse belki onu siz yaratabilirsiniz. 
2.
Birlikte çalışmayı istediğiniz şirket ya da bireyi seçin. 
3.
Müstakbel işvereninizi, politikasını, personelini ve ilerleme 
şansını araştırın. 
4.
Kendinizi, becerilerinizi ve yeteneklerinizi inceleyerek önerebi-
leceklerinizi belirleyin ve başarılı bir şekilde sunabileceğinizden emin 
olduğunuz avantajları, hizmetleri, gelişmeleri, fikirleri vermenin yollarını ve 
araçlarını planlayın. 
5.
“İşi” unutun. Açık bir pozisyon bulunup bulunmadığını unutun. “Benim 
için işiniz var mı?” gibi sıradan önerileri unutun. Sizin ne verebileceğinize 
yoğunlaşın. 
6.
Zihninizde bir plan oluşturduğunuz zaman, deneyimli bir yazarın 
bunu özenli ve ayrıntılı bir şekilde kâğıda dökmesini sağlayın. 
7.
Bunu yetkisi olan uygun kişiye sunun, gerisini o yapacaktır. Her şir 
ket ister fikir ister hizmet ya da “bağlantı” olsun, vereceği değerli bir şeyi olan 
insanları aramaktadır. Bütün şirketlerde, şirketin yararına yönelik kesin bir planı 
olan bir insan için yer vardır. 
Bu işlem fazladan birkaç gün ya da hafta alabilir, ama gelirde, ilerlemede ve 
saygıda görülecek farklar küçük bir maaşla yıllarca çalışmaktan 
106 
Düzenli Planlama 
65


kurtaracaktır sizi. Bunun birçok avantajı vardır, en önemlisi, seçilen bir hedefe 
ulaşmada bir ile beş yıl arasında zaman kazandırmasıdır. 
Yukarı doğra yükselen basamakların yarısını çıkmış olan her insan bunu bilinçli 
ve dikkatli bir planlamayla başarmıştır. 
Hizmetinizi Pazarlamanın Yeni Yolu İş Hayatı Artık Bir Ortaklıktır 
Hizmetlerini gelecek için daha avantajlı bir şekilde pazarlamak isteyen insanlar, 
işveren ve çalışan arasındaki ilişkide ortaya çıkan değişiklikleri fark etmelidir. 
Bu değişikliğin en önemli öğeleri, işveren ve çalışanları arasındaki ilişki, 
gelecekte daha çok bir ortaklık şeklinde olacaktır ve bu ortaklıkta artık sadece 
kendi aralarında pazarlık yapmakla kalmayıp hizmet verdikleri halka hizmet 
etmek için pazarlık ettiklerini bileceklerdir. Eğer iyi hizmet veremezlerse, 
bunun bedelini hizmet etme haklarını kaybetmekle öderler. 
Hizmetleri etkin bir şekilde ve kalıcı olarak planlamada başarının nedenleri açık 
bir şekilde tanımlanmıştır. Bu nedenler incelenip anlaşılarak uygulanmazsa hiç 
kimse hizmetlerini etkin ve kalıcı bir şekilde pazar- layamaz. Her insan kendi 
kişisel hizmetlerinin satıcısı olmalıdır. Bir işin ücreti ve süresi verilen hizmetin 
niteliği ve niceliği, verildiği andaki ruh hali geniş ölçüde işin ücretine ve 
süresine bağlıdır. Kişisel hizmeti etkin bir şekilde pazarlamak için (bu da kalıcı 
bir piyasa, tatmin edici bir ücret ve iyi çalışma şartları anlamına gelmektedir) 
kişinin NNR formülünü benimseyip uygulaması gerekmektedir. Bu formül, 
NİTELİK artı NİCELİK artı uygun işbirliği RUHU eşittir mükemmel satıcılık 
hizmeti anlamına gelmektedir. “NNR” formülünü hatırlayın, ama daha iyisini 
yapın, bir alışkanlık olarak uygulayın bunu! 
Tam olarak ne anlama geldiğini görmek için formülü analiz edelim: 
1.
Hizmetin NİTELİĞİ, en büyük etkinliklerinizden biridir. Hedefi 
her zaman zihinde canlı tutularak işinizle ilgili en yüksek kaliteyi ve en yüksek 
performansı sağlamanız anlamına gelmektedir. 
2.
Hizmetin NİCELİĞİ, daha iyi beceri, deneyim ve pratik yoluyla 
kazanıldığı için, verilen hizmetin miktarını arttırmak amacıyla imkân 
bulduğunuz hizmetleri her zaman için verebilme alışkanlığı anlamına 
gelmektedir. Vurgu yine alışkanlık sözcüğü üzerindedir. 
3.
Hizmet RUHU ise, diğer çalışanların işbirliğini sağlayan onaylana 
bilir, uyumlu davranış alışkanlığı anlamına gelmektedir. 
Hizmetin nitelik ve niceliğinin uygunluğu için, hizmetinize kalıcı piyasayı 
sağlamış olmanız yeterli değildir. Hizmeti verdiğiniz andaki davranış ya da ruh 
hali, aldığınız ücret ve işin süresi üzerinde güçlü bir belirleyici etkendir. 
Andrew Carnegie kişisel hizmetin pazarlanmasında başarıya götüren etkenlerin 
66


tanımında bu noktaya diğerlerinden daha fazla önem vermiştir. Uyumlu 
davranışın gerekliliğini tekrar tekrar vurgulamıştır. İşinin niteliği ya da niceliği 
ne kadar etkin ve büyük olursa olsun, uyumlu bir ruh hali içinde çalışmadığı 
sürece hiçbir kişiyi işte tutmayacağının üstüne basmıştır. Carnegie insanların 
uyumlu olmalarında kararlı olmuştur. Bunu kanıtlamak için bu özelliğe büyük 
değer vermiş, kendi standartlarına uyan birçok insanın çok zengin olmasını 
sağlamıştır. Uygun olmayanlarınsa diğerlerine yer açması gerekmiştir. 
Hoş bir kişiliğin önemi de vurgulanmaktadır, çünkü bu, kişinin uyumlu bir ruh 
hali içinde hizmet vermesini mümkün kılan bir etkendir. 
Eğer bir insanın kişiliği hoşsa ve uyumlu bir ruh hali içinde hizmet veriyorsa bu 
özellikler verilen hizmetin niteliği ve niceliğindeki eksiklikleri örtebilir. Ancak 
hiçbir şey hoş, memnunluk verici davranışın yerini alamaz. Başarısızlığın 30 
Sebebi 
Kaç Tanesi Sizin Yolunuzu Tıkıyor? 
Hayatın en büyük trajedisi gerçekten deneyip başarısız olan insanlardan 
oluşmaktadır! Trajedi başarılı olan birkaç taneyle kıyaslanınca son derecede 
fazla olan başarısız insan çoğunluğunun altında yatmaktadır. 
%
98’i başarısız olarak sınıflanan binlerce erkek ve kadını inceleme ayrıcalığına 
sahip oldum. 
Araştırmam gösterdi ki, başarısızlık için otuz önemli neden varken insanların 
servet sahibi olmalarını sağlayan on üç prensip bulunmaktadır. Bu bölümde, 
başarısızlığın otuz nedeni verilmektedir. Listeyi okurken bu nedenlerden kaçının 
sizinle başarı arasında durduğunu kontrol edin. 
1.
KÖTÜ KALITIMSAL GEÇMİŞ: Beyin hasarıyla doğan bir insan 
için yapılabilecek çok az şey vardır. Bu felsefe, bu zayıflığı örtecek tek bir 
yöntem önermektedir: “Beyin Gücü” grubu. Ancak bunun otuz neden içinde 
herhangi bir insan tarafından kolayca düzeltilemeyecek tek neden olduğuna 
dikkat edin. 
2.
HAYATTA İYİ BELİRLENMİŞ BİR AMAÇ EKSİKLİĞİ: Hedef 
ledikleri kesin bir amacı olmayan kişiler için başarı ümidi yoktur. İncelediğim 
her yüz kişinin doksan sekizinde böyle bir hedef yoktu. Belki başarısızlıklarının 
ana nedeni buydu. 
Tam olarak ne anlama geldiğini görmek için formülü analiz edelim. 
1.
Hizmetin NİTELİĞİ, en büyük etkinliklerinizden biridir. Hedefi 
her zaman zihinde canlı tutularak işinizle ilgili en yüksek kaliteyi ve en yüksek 
performansı sağlamanız anlamına gelmektedir. 
2.
Hizmetin NİCELİĞİ, daha iyi beceri, deneyim ve pratik yoluyla 
67


kazanıldığı için, verilen hizmetin miktarını arttırmak amacıyla imkân 
bulduğunuz hizmetleri her zaman için verebilme alışkanlığı anlamına 
gelmektedir. Vurgu yine alışkanlık sözcüğü üzerindedir. 
3.
Hizmet RUHU ise, diğer çalışanların işbirliğini sağlayan 
onaylana bilir, uyumlu davranış alışkanlığı anlamına gelmektedir. 
Hizmetin nitelik ve niceliğinin uygunluğu için, hizmetinize kalıcı piyasayı 
sağlamış olmanız yeterli değildir. Hizmeti verdiğiniz andaki davranış ya da ruh 
hali, aldığınız ücret ve işin süresi üzerinde güçlü bir belirleyici etkendir. 
Andrew Carnegie kişisel hizmetin pazarlanmasında başarıya götüren etkenlerin 
tanımında bu noktaya diğerlerinden daha fazla önem vermiştir. Uyumlu 
davranışın gerekliliğini tekrar tekrar vurgulamıştır. İşinin niteliği ya da niceliği 
ne kadar etkin ve büyük olursa olsun, uyumlu bir ruh hali içinde çalışmadığı 
sürece hiçbir kişiyi işte tutmayacağının üstüne basmıştır. Carnegie insanların 
uyumlu olmalarında kararlı olmuştur. Bunu kanıtlamak için bu özelliğe büyük 
değer vermiş, kendi standaı tlaı ına uyan birçok insanın çok zengin olmasını 
sağlamıştır. Uygun olmayanlarınsa diğerlerine yer açması gerekmiştir. 
Hoş bir kişiliğin önemi de vurgulanmaktadır, çünkü bu, kişinin uyumlu bir ruh 
hali içinde hizmet vermesini mümkün kılan bir etkendir. 
Eğer bir insanın kişiliği hoşsa ve uyumlu bir ruh hali içinde hizmet veriyorsa bu 
özellikler verilen hizmetin niteliği ve niceliğindeki eksiklikleri örtebilir. Ancak 
hiçbir şey hoş, memnunluk verici davranışın yerini alamaz. 
Başarısızlığın 30 Sebebi 
Kaç Tanesi Sizin Yolunuzu Tıkıyor? 
Hayatın en büyük trajedisi gerçekten deneyip başarısız olan insanlardan 
oluşmaktadır! Trajedi başarılı olan birkaç taneyle kıyaslanınca son derecede 
fazla olan başarısız insan çoğunluğunun altında yatmaktadır. 
% 98’i başarısız olarak sınıflanan binlerce erkek ve kadını inceleme ayrıcalığına 
sahip oldum. 
Araştırmam gösterdi ki, başarısızlık için otuz önemli neden varken insanların 
servet sahibi olmalarını sağlayan on üç prensip bulunmaktadır. Bu bölümde, 
başarısızlığın otuz nedeni verilmektedir. Listeyi okurken bu nedenlerden kaçının 
sizinle başarı arasında durduğunu kontrol edin. 
1.
KÖTÜ KALITIMSAL GEÇMİŞ: Beyin hasarıyla doğan bir insan 
için yapılabilecek çok az şey vardır. Bu felsefe, bu zayıflığı örtecek tek bir 
yöntem önermektedir: “Beyin Gücü” grubu. Ancak bunun otuz neden içinde 
herhangi bir insan tarafından kolayca düzeltilemeyecek tek neden olduğuna 
dikkat edin. 
68


2.
HAYATTA İYİ BELİRLENMİŞ BİR AMAÇ EKSİKLİĞİ: Hedef 
ledikleri kesin bir amacı olmayan kişiler için başarı ümidi yoktur. İncelediğim 
her yüz kişinin doksan sekizinde böyle bir hedef yoktu. Belki başarısızlıklarının 
ana nedeni buydu. 
3.
SIRADANLIĞI AŞACAK KADAR HIRSLI OLAMAMAK: Ha 
yata karşı ilerlemeyi istemeyecek kadar ilgisiz olan ve bedelini ödemek 
istemeyen bir kişi için önerebileceğimiz bir şey yok. 
4.
YETERSİZ EĞİTİM: Bu nispeten daha kolay üstesinden gelinebilecek 
olan bir engeldir. Deneyimler göstermiştir ki, en eğitimli kişiler genellikle 
kendini eğiten kişilerdir. Bir insanı eğitimli yapmak için üniversite derecesinden 
daha fazlası gerekmektedir. Eğitim gören herhangi biri başkalarının hakkım 
ihlal etmediği sürece istediği her şeyi almasını öğrenen kişidir. Eğitim çok fazla 
bilgiden değil, etkin ve kararlı bir şekilde uygulanan bilgiden oluşmaktadır. 
İnsanlar sadece bildiklerini öğrenmek için değil, bildikleriyle ne yapacaklarım 
öğrenmek için para öderler. 
5.
DİSİPLİN YETERSİZLİĞİ: Disiplin kendi kendini kontrolle gelir. Bu da 
demektir ki, insan bütün olumsuz özelliklerini kontrol etmelidir. Şartları kontrol 
etmeden önce kendinizi kontrol etmelisiniz. Kendinize hâkim olmak şimdiye 
kadar uğraştığınız en zor iş olacak. Eğer kendinizi tutamazsanız nefsiniz sizi ele 
geçirir. Aynanın karşısına geçerek en iyi arkadaşınızı ve en kötü düşmanınızı 
aynı anda görebilirsiniz. 
6.
SAĞLIĞIN KÖTÜ OLMASI: Hiç kimse sağlığı iyi olmaksızın önemli 
bir başarının tadını çıkaramaz. Kötü sağlığın nedenlerinden çoğu hâkimiyet ve 
kontrole bağlıdır. Bunların bazıları şunlardır: 
a.
Aşırı yemek sağlık için iyi değildir. 
b.
Yanlış düşünce alışkanlıkları; olumsuz düşünceleri dile getirmek. 
c.
Seksin yanlış ve aşırı kullanımı. 
d.
Fiziksel egzersiz eksikliği. 
e.
Uygun olmayan soluk alıp verme yüzünden yetersiz temiz hava. 
7.
ÇOCUKLUK SIRASINDAKİ ELVERİŞSİZ ÇEVRE ETKENLERİ: 
“Ağaç yaşken eğilir.” Suç eğilimi olan insanların çoğu, bu eğilimi çocukluk 
sırasındaki kötü çevre ve arkadaşların sonucu olarak kazanmıştır. 
8.
ERTELEME: Bu en yaygın başarısızlık nedenlerinden biridir. Erteleme 
isteği bütün insanların gölgesinde durup kişinin başarı şansını bozmak için 
beklemektedir. Çoğumuz hayata başarısız bir şekilde devam ederiz, çünkü 
önemli bir şey yapmaya başlamak için “doğru zamanı” bekleriz. Beklemeyin; 
zaman hiçbir zaman “doğru" olmayacaktır. Bulunduğunuz yerden başlayın ve 
69


elinizin altında hangi araç varsa onunla çalışın, yol boyunca daha iyi araçlar 
bulursunuz. 
9.
ISRAR ETMEME: Çoğumuz başladığımız her şeyde iyi “başlayı 
cılar” ama kötü “tamamlayıcılarız”. İnsanlar en küçük bir yenilgi işaretinde 
vazgeçmeye hazırdırlar. Kararlılığın yerine konacak başka bir şey yoktur. 
Kararlılığı parolası haline getiren bir insan “Eski Dost Başarısızlığın” sonunda 
yorulup uzaklaştığını görür. Başarısızlık kararlılıkla başa çıkamaz. 
10.
OLUMSUZ KİŞİLİK: Olumsuz kişiliğiyle diğerlerinin nefretini kazanan 
kişi için hiçbir başarı umudu yoktur. Başarı gücün uygulanmasıyla gelir ve güç 
diğer insanların işbirlikçi çabalarıyla elde edilir. Olumsuz kişilik işbirliği 
sağlayamaz. 
11.
CİNSEL İSTEĞİN KONTROL EDİLEMEMESİ: Seks enerjisi insanları 
harekete sürükleyen en güçlü uyarandır. Heyecanların en güçlüsü olduğu için 
dönüştürme yoluyla kontrol edilmeli ve başka kanallara yöneltilmelidir. 
12.
HİÇBİR BEDEL ÖDEMEDEN BİR ŞEY İÇİN KONTROLSÜZ ARZU: 
Kumar eğilimi milyonlarca insanı başarısızlığa sürükler. 
Bunun kanıtı milyonlarca insanın borsada oynayarak para kazanmaya çalıştığı 
29
Wall Street’teki düşüşte bulunabilir. 
13.
İYİ BELİRLENMİŞ KARAR GÜCÜ EKSİKLİĞİ: Başarıya ulaşan 
insanlar bir an önce karar verir ve eğer kararlarını değiştirirlerse, bunu çok 
yavaş yaparlar. Başarısız insanlar, eğer varabilirlerse, bir karara çok yavaş varır, 
çok sık ve çabuk bir şekilde değiştirirler. Kararsızlık ve erteleme ikiz kardeştir. 
Birinin bulunduğu yerde genellikle diğeri de bulunur. Sizi tamamen aciz hale 
düşürmeden bu çifti öldürün. 
14.
ALTI TEMEL KORKUDAN BİRİ YA DA DAHA FAZLASI: Bu 
korkular daha sonraki bölümlerde irdelenmiştir. Hizmetinizi etkin bir şekilde 
pazarlamadan önce bunlar iyice öğrenilmelidir. 
15.
EVLİLİKTE YANLIŞ EŞ SEÇİMİ: Bu başarısızlığın en büyük 
nedenlerinden biridir. Evlilik ilişkisi insanları yakın ilişkiye sokar. Bu ilişki 
uyumlu değilse başarısızlığın gelmesi olasıdır. Üstelik bu başarısızlık bütün hırs 
izlerini de silen perişanlık ve mutsuzlukla belirginleşecektir. 
16.
AŞIRI TEDBİRLİ OLMAK: Riske girmeyen insanlar genellikle 
diğerlerinin seçiminden arta kalanla yetinmek zorundadırlar. Aşırı tedbir de 
tedbirsizlik kadar kötüdür. Her ikisi de uzak durulması gereken aşırılıklardır. 
Hayatın kendisi şans öğeleriyle doludur. 
17.
İŞ HAYATINDA YANLIŞ ORTAK SEÇİMİ: İşteki başarısızlıkların en 
yaygın nedenlerinden biri budur. Kişisel hizmetin pa- zarlanmasında işverenin 
70


ilham verici, zeki ve başarılı olmasına dikkat edilmelidir. En çok yakın 
bağlantılar kurduğumuz kişileri taklit ederiz. Bu nedenle taklit etmeye değecek 
bir işveren seçin. 
18.
BATIL İNANÇ VE ÖNYARGI: Batıl inanç bir tür korkudur. Ayrıca 
cahillik işaretidir. Başarılı insanlar açık fikirlidir ve hiçbir şeyden korkmazlar. 
19.
YANLIŞ İŞ SEÇİMİ: Hiç kimse sevmediği bir işte başarılı olamaz. 
Kişisel hizmetin pazarlanmasında en önemli adım canla başla çalışacağınız bir 
işin seçimidir. 
20.
ÇABA YOĞUNLUĞU EKSİKLİĞİ: Çeşitli işlere aynı anda girişen kişi 
bu işlerden birinde ender olarak başarı gösterir. Bütün çabalarınızı tek bir kesin 
hedefe yoğunlaştırın. 
21.
RASTGELE HARCAMA ALIŞKANLIĞI: Savurganlar başarılı 
olamazlar, çünkü daima yoksulluk korkusuyla yaşarlar. Gelirinizin belirli bir 
yüzdesini bir kenara ayırarak sistemli bir biçimde tasarruf alışkanlığı edinin. 
Kişisel hizmet pazarlamasında, bankadaki para insana cesaret verir. Para 
olmaksızın, kişi karşıdaki- nin teklif ettiğini kabul etmek zorunda kalır ve onu 
elde ettiğine de memnun olur. 
22.
İSTEK EKSİKLİĞİ: İstek olmaksızın kişi ikna edici olamaz. Üstelik istek 
bulaşıcıdır ve buna sahip kişi herhangi bir gruba genellikle kolayca kabul edilir. 
23.
HOŞGÖRÜSÜZLÜK: Herhangi bir konuda dar görüşlü bir kişi ender 
olarak ilerler. Hoşgörüsüzlük insanın artık bilgi almayı bıraktığını gösterir. En 
zararlı hoşgörüsüzlük şekilleri, dinsel, ırksal ve siyasal fikir farklılıklarına karşı 
gösterilendir. 
24.
ÖLÇÜLÜ OLMAMA: En yıkıcı aşırıya kaçma şekilleri yeme, içme ve 
cinsel faaliyetlerle ilgili olandır. Bunların herhangi birinde ölçüsüzlük başarı 
için öldürücüdür. 
25.
DİĞERLERİYLE İŞBİRLİĞİ YAPMA YETERSİZLİĞİ: Birçok insan 
diğer hataların birleşiminden daha çok bu hata yüzünden işlerini kaybeder ve 
hayatta karşılarına çıkan büyük fırsatları kaçırırlar. Hiçbir bilgi sahibi 
işadamının veya liderin katlanacağı bir hata değildir bu. 
26.
ÇABA GÖSTERMEDEN ELDE EDİLMİŞ GÜCE SAHİP OLMA: 
(Kazanmadıkları parayı miras olarak alan zengin çocukları ve diğerleri.) Zaman 
içinde hak ederek kazanılmamış güç çoğu zaman başarı için ölümcüldür. Ani 
zenginlik yoksulluktan daha tehlikelidir. 
27.
KASITLI SAHTEKÂRLIK: Dürüstlüğün yerini tutacak bir şey yoktur. 
Kişi kontrol edemediği şartların etkisiyle geçici olarak sahtekârlık durumuna 
düşebilir ama isteyerek sahtekârlığı seçen kişi için hiç umut yoktur, er ya da geç 
71


yaptığı işler ayağına dolanacak ve şöhretini, hatta belki de özgürlüğünü 
kaybedecektir. 
28.
KENDİNİ BEĞENME VE KİBİR: Bu özellikler diğerlerini uzakta 
tutmaya yarayan kırmızı ışık görevi görür. Başarıyı öldürürler. 
29.
DÜŞÜNMEK YERİNE TAHMİN ETMEK: Çoğu insan doğru bir şekilde 
düşünmek için gerekli olan bilgiyi elde edemeyecek kadar tembel ya da 
ilgisizdir. Tahminler ya da çabuk hükümlerin yarattığı “görüşlere” göre hareket 
etmeyi tercih ederler. 
30.
SERMAYE YETERSİZLİĞİ: Bu, işe yeni başlarken hatalarını örtüp iyi 
bir şöhret kazanana dek kendilerini taşıyacak yeterli sermayeye sahip 
olmayanlar için yaygın başarısızlık nedenidir. 
31.
DİĞER: Bu listeye dahil olmayan, sizin yaşadığınız herhangi bir 
başarısızlık nedenini ekleyin. 
Bu otuz en önemli başarısızlık nedeni içinde, deneyip başarısız olan herkes için 
geçerli olan hayat trajedisinin tanımı bulunmaktadır. Sizi iyi tanıyan birisinin bu 
listeyi sizinle birlikte incelemesi ve otuz bir başarısızlık nedenine göre sizi 
analiz etmesi faydalı olacaktır. Bunu tek başınıza yapmanızın da yardımı 
olabilir. Çoğu insan kendilerini diğerlerinin gördüğü gibi görmezler. Siz de 
göremeyenlerden olabilirsiniz. 
Eski bir söz, Ey insan, kendini bil!’ demektedir. Eğer malı başarıyla pazarlamak 
istiyorsanız malı iyi tanımalısınız. Aynı şey kişisel hizmetin pazarlanması için 
de geçerlidir. Düzeltmek ya da tamamen ortadan kaldırmak için bütün 
zayıflıklarınızı bilmeniz gerekir. Hizmetlerinizi satarken üzerine dikkati 
çekebilmek için güçlü yanlarınızı da bilmelisiniz. Yalnızca doğru analiz yoluyla 
kendinizi tanıyabilirsiniz. 
İyi tanınan bir işletmenin müdürüne iş için başvuran genç bir adam kendisiyle 
ilgili cehaletini sergilemişti. Müdür nasıl bir maaş beklediğini sorana dek çok 
iyi bir izlenim bırakmıştı. Genç aklında belirli bir rakam olmadığını söyledi 
(kesin amaç eksikliği). O zaman müdür, “Seni bir hafta denedikten sonra 
değerin kadar ödeme yapacağız,” dedi. 
“Bunu kabul edemem,” dedi başvuru sahibi. “Çünkü şu anda çalıştığım yerde 
bundan fazlasını alıyorum.” 
Çalıştığınız yerde maaşınızla ilgili bir ayarlama istemeden ya da başka bir iş 
aramadan önce şu anda aldığınızdan daha değerli olduğunuzdan emin 
olmalısınız. 
Para istemek bir şey -herkes fazlasını ister- ancak daha fazla değeri olmak başka 
bir şeydir! Pek çok insan istedikleriyle layık olduklarım karıştırırlar. Sizin 
72


parasal gereksinimlerinizin ya da isteklerinizin değerinizle bir ilgisi yoktur. 
Sizin değeriniz tamamen yararlı hizmet verebilme yeteneğinize ya da 
diğerlerinin böyle bir hizmeti vermelerini sağlama kapasitenize bağlıdır. 
Etkin kişisel hizmet pazarlamasında yıllık benlik analizi, yıllık mal envanteri 
kadar önemlidir. Üstelik yıllık analizler hatalarda azalmayı, becerilerde artışı 
göstermelidir. İnsan hayatta ileri gider, olduğu yerde kalır ya da geriler. Kişinin 
hedefi tabü ki ilerlemek olmalıdır. Yıllık benlik analizleri ilerlemenin yapılıp 
yapılmadığını ve eğer yapıldıysa ne kadar olduğunu gösterir. Etkin kişisel 
hizmet pazarlaması, kişinin yavaş bile olsa ilerlemesini gerektirir. 
Yıllık analizleriniz her yılın sonunda yapılmalıdır. Aşağıdaki soruları kendinize 
sorarak ve cevaplarınızın doğruluğu konusunda kendinizi aldatmanıza izin 
vermeyecek biriyle cevaplarınızı kontrol ederek bu listeyi çıkarın. 
Kendinizi Anlamak için 
Yirmi Sekiz Özel Soru 
1.
Bu yıl için amacım olarak belirlediğim hedefe ulaştım mı? (Hayattaki ana 
amacınızın bir parçası olarak her yıl varılması gereken hedefler üzerinde 
çalışmalısınız.) 
2.
Verebileceğim en iyi kalitede hizmet verdim mi, yoksa bu hizmetin 
iyileştirebileceğim yönleri var mı? 
3.
Verebileceğim en büyük nicelikte hizmet verebildim mi? 
4.
Davranışlarımın ruhu her zaman için uyumlu ve işbirliği içinde mi? 
5.
Erteleme alışkanlığının etkinliğimi azaltmasına izin verdim mi, eğer 
öyleyse, ne dereceye kadar? 
6.
Kişiliğimi geliştirdim mi, eğer öyleyse ne dereceye kadar? 
7.
Planlarımı tamamlama konusunda kararlı mıyım? 
8.
Her olayda hemen ve kesin bir şekilde karar verdim mi? 
9.
Altı temel korkunun bir ya da daha fazlasının etkinliğimi azaltmasına izin 
verdim mi? 
10.
Aşırı dikkatli ya da çok tedbirsiz davrandım mı? 
11.
İşyerindeki arkadaşlarımla ilişkim memnuniyet verici mi, değil mi? Eğer 
memnuniyet verici değilse hata kısmen ya da tamamen benim mi? 
116
Düzenli Planlama 
12.
Çabalarımın belirli bir yere yoğunlaştırılmaması nedeniyle enerjimi israf 
ettiğim oldu mu? 
13.
Bütün konularla ilgili olarak açık fikirli ve hoşgörülü müyüm? 
14.
Hizmet verebilme yeteneğimi ne şekilde geliştirdim? 
73


15.
Aşırıya kaçtığım alışkanlıklarım var mı? 
16.
Açık ya da gizli bir şekilde herhangi bir kendini beğenmişlik ifadesi 
kullandım mı? 
17.
Arkadaşlarıma karşı davranışım bana saygı duymalarını sağlayacak 
nitelikte mi? 
18.
Fikirlerim ve kararlarım tahminlere mi, yoksa inceleme ve düşünce 
doğruluğuna mı dayanıyor? 
19.
Zamanım, harcamalarım ve gelirim için bir bütçe yapma alışkanlığım var 
mı? 
20.
Daha iyi bir avantaj elde etmek için kullanabileceğim kârsız bir işe ne 
kadar zaman harcadım? 
21.
Gelecek yıl daha etkin olabilmek için zamanımı nasıl yeniden 
ayarlayabilir ve alışkanlıklarımı değiştirebilirim? 
22.
Vicdanımın onaylamadığı herhangi bir hareketten sorumlu muyum? 
23.
Vermem için bana para ödenen hizmetten daha fazla ve daha iyi hizmeti 
ne şekillerde verdim? 
24.
Herhangi birine karşı haksızlık ettim mi, eğer öyleyse bunu ne şekilde 
yaptım? 
25.
Eğer bu yıl için verdiğim hizmetlerin alıcısı ben olsaydım satın aldığım 
şeyden tatmin olur muydum? 
26.
Doğru işte mi çalışıyorum, eğer cevap hayırsa neden? 
27.
Hizmetlerimin satın alıcısı verdiğim hizmetten tatmin olmuş mudur, 
olmamışsa neden? 
28.
Başarının temel prensiplerinde şimdiki derecem nedir? (Bu de-
recelendirmeyi adil ve dürüst bir şekilde yapın ve bunu doğru bir şekilde yapma 
cesareti olan birisiyle kontrol edin.) 
Bu bölümde anlatılan bilgiyi okuyup özümlemiş olarak artık kendi kişisel 
hizmetinizi pazarlamak için pratik bir plan yapmaya hazırsınız. Bu bölümde, 
kişisel hizmet satışının planlanmasında esas olan her prensibin uygun bir tanımını 
bulacaksınız, buna liderliğin en önemli özellikleri, liderlikte en yaygın başarısızlık 
nedenleri, liderlik için fırsat alanlarının tanımı, hayatın her adımında başarısızlığın 
temel nedenleri ve kişinin kendini analizinde kullanılması gereken 
önemli sorular dahildir. 
Doğru bilginin geniş ve ayrıntılı sunumuna, kişisel hizmet pazarlayarak zengin 
olma yolunu seçenlerin ihtiyacı olacaktır. Servetini kaybedenler ve para 
kazanmaya yeni başlayanların zenginliği elde etmek için kişisel hizmetten başka 
teklif edecekleri bir şey yoktur; bu nedenle hizmetin en iyi avantajla 
74


pazarlanmasında gerekli olan pratik bilgilere sahip olmaları çok önemlidir. 
Bu bilgi personel şefleri, İK müdürleri ve çalışanların seçimi ve etkin 
organizasyonun sürdürülmesinde görevli olan diğer yöneticiler için çok 
değerlidir. Eğer bu ifadeden şüpheniz varsa, yirmi sekiz benlik analizi sorusunu 
yazıyla cevaplayarak sağlamlığını test edebilirsiniz. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Başarılı liderliğin on bir sırrını, liderlerin başarısız olmasının on nedenini 
öğrenin; gördüğünüz herhangi bir olumsuz etkinin üstesinden gelin; yeni 
liderlik için altı alanı ve istediğiniz herhangi bir alandaki iyi bir işi elde etmek 
için beş yolu kullanın. 

Başarı açıklama gerektirmez. Başarısızlık bahaneye izin vermez. 
BÖLÜM 8 
KARAR ALMA: 
Erteleme Huyunu Yenmek 
(Zenginliklere Doğru 7. Adım) 
Başarısızlık yaşayan yirmi beş binin üzerinde kadın ve erkeğin incelenmesi 
sonucunda, kararsızlığın otuz maddelik belli başlı başarısızlık listesinin 
neredeyse başında geldiği gerçeği ortaya konmuştur. 
Karar vermenin tersi olan erteleme de herkesin üstesinden gelmesi gereken 
ortak bir düşmandır. 
Bu kitabı bitirdiğinizde çabuk ve kesin kararlara varma kapasitenizi sınama 
fırsatı bulacak ve tanımlanan prensipleri eyleme dönüştürmeye hazır 
olacaksınız. 
Milyonlarca dolarlık servete sahip olan birkaç yüz kişinin incelenmesiyse, bu 
insanların çok çabuk karara vardıkları ve eğer değiştirirlerse bunu çok yavaş 
yaptıkları gerçeğini ortaya koymuştur. Parayı çoğaltmada başarısız olan 
insanlar, istisnalar dışında, çok yavaş karar verme ve bu kararı sık ve çabuk 
değiştirme alışkanlığına sahiptir. 
Henry Ford’un en göze çarpan niteliklerinden biri, çabuk ve kesin karar verme 
ve bu kararı çok yavaş değiştirme alışkanlığıdır. Bu özellik Ford’un inatçı 
olarak ün salmasına neden olmuştu. Ford’un, bütün üreticileri ve danışmanları 
ünlü Model T’yi (dünyanın en çirkin arabası) değiştirmesi için ısrar ederken 
üretmeye devam etmesine neden olan şey bu özelliğiydi. 
Belki Ford değişikliği yapmada çok gecikti, ama hikâyenin diğer yanı Ford’un 
kararındaki katılığının model değişimine gerek kalmadan büyük bir serveti 
getirmesiydi. Ford’un kesin kararlı olma alışkanlığında, hiç kuşkusuz, 
75


inatçılığının payı vardır, ama bu özellik geç karar verme ve bunu sık sık 
değiştirmeye tercih edilir. 
İhtiyaçları için yeterli miktarda para kazanmada başarısız olan insanların çoğu 
genellikle diğerlerinin görüşlerinden kolayca etkilenirler. Gazetelerin ve komşu 
dedikodularının kendileri için karar vermesine izin verirler. Görüşler dünyadaki 
en ucuz mallardır. Herkesin kabul edecek kişiler için bir yığın görüşü vardır. 
Karar verirken başkalarının görüşlerinden etkileniyorsanız hiçbir işte başarılı 
olamazsınız, hele arzunuzu paraya çevirme işinde hiç. 
Eğer başkalarının görüşlerinden etkileniyorsanız kendinize ait hiçbir arzunuz 
olmayacaktır. 
Burada anlatılan prensipleri uygulamaya başladığınızda kendi kararlarınızı 
kendiniz verip kendi danışmanınız olun. “Beyin Gücü” grubunuz dışında 
kimseye güvenmeyin. Ve bu grubu seçerken yalnızca sizin amacınızla uyum ve 
anlayış içinde çalışacak olanları seçtiğinizden emin olun. 
Akrabalar ve yakın arkadaşlar, amaçları o olmasa da genellikle insanı 
“görüşleri”yle ve bazen de komik olduğunu düşündükleri dalga geçmeleriyle 
engellerler. Binlerce kadın ve erkek hayatları boyunca aşağılık kompleksine 
sahip olurlar, çünkü iyi niyetli cahil bir insan “görüşleri”yle ya da 
saçmalıklarıyla onun güvenini yıkmıştır. 
Kendi beyniniz ve aklınız var. Onu kullanıp kendi kararınızı verin. Birçok 
durumda olacağı gibi, eğer diğer insanlardan karar vermenizi mümkün kılacak 
bilgi almaya ihtiyacınız varsa, amacınızı açıklamadan sessizce alın bu bilgiyi. 
Çok fazla bilgiye sahip olduklarını göstermeye çalışmak, az bilgisi olan 
insanların özelliğidir. Böyle insanlar çok fazla konuşur ve çok az dinlerler. Eğer 
çabuk karar verme alışkanlığını edinmek istiyorsanız, gözlerinizi ve 
kulaklarınızı dört açın, ağzınızı kapalı tutun. Çok fazla konuşanlar başka şeyleri 
çok az yaparlar. Eğer dinlediğinizden daha fazla konuşuyorsanız, kendinizi 
yalnızca daha fazla bilgi edinme fırsatından yoksun bırakmakla kalmıyor, sizi 
kıskandıkları için yenilgiye uğratmaktan büyük zevk alacak olan insanlara 
planlarınızı ve amaçlarınızı açıklamış da oluyorsunuz. 
Ayrıca, çok fazla bilgi sahibi olan bir insanın yanında ağzınızı her açışta o 
insana bilgi dağarcığınızın tamamını ya da eksikliğinizi göstermiş oluyorsunuz! 
Gerçek bilgelik alçakgönüllülük ve sessizlikle dikkati çekmektir. 
Birlikte olduğunuz herkesin sizin gibi para kazanma fırsatı aradığını unutmayın. 
Eğer planlarınızdan açıkça söz ederseniz, bir başkasının bu planlar 
doğrultusunda sizden önce harekete geçip sizi atlattığım görüp şaşırabilirsiniz. 
İlk kararınız ağzınızı kapatıp gözlerinizi ve kulaklarınızı açmak olsun. 
76


Bu tavsiyeye uymanız için bir hatırlatma olarak aşağıdaki sözü büyük harflerle 
yazıp her gün görebileceğiniz bir yere asm: 
DÜNYAYA NE YAPMAK İSTEDİĞİNİZİ SÖYLEYİN, AMA ÖNCE 
YAPIN. 
Bu söz, “En önemli şeyler sözcükler değil, eylemlerdir,” sözüyle aynı anlama 
gelmektedir. 
Bir Kararın Özgürlük ya da Ölüm Getirmesi 
Kararların değeri onlara uygulamak için gereken cesarete bağlıdır. Uygarlığın 
kuruluşuna yönelik büyük kararlar, sıklıkla ölüme yol açabilecek olan büyük 
risklerin alınmasıyla verilmiştir. 
Lincoln, Amerika’daki beyaz olmayan insanlara özgürlük veren, Özgürlük 
Bildirisi’ni yayınlama kararını binlerce arkadaş ve politik destekçinin ona karşı 
tavır alacağını bilerek vermişti. 
Socrates’in kişisel inançlarından vazgeçmek yerine zehir içme kararı çok 
cesurcaydı. Zamanı bin yıl öteye götürmüş ve o zaman doğmamış olan insanlara 
konuşma ve düşünme özgürlüğü vermişti. 
General Robert E. Lee’nin Kuzey’le yollarını ayırıp Güney’i destekleme kararı 
bir cesaret kararıydı, çünkü bunun kendi hayatına ve başka birçok kişinin 
hayatına mal olabileceğini çok iyi biliyordu. 
Ama Amerika Birleşik Devletleri vatandaşları için tüm zamanlar içindeki en 
büyük karar, 56 adamın, bütün Amerikalılara özgürlük getireceğini ya da her 
birinin darağacında sallanmasına neden olacağını bildikleri belgeyi 4 Temmuz 
1776’da Philadelphia’da imzalamalarıyla verilmişti. 
Bu ünlü belgeyi daha önce duymuşsunuzdur, ama bu kararın nasıl bir cesaret 
gerektirdiğini çok az insan bilir. 
Tarih yazarlarının, yeryüzündeki her insan için yeni özgürlük standartları 
koymayı hedefleyen uluslara, hayat ve özgürlük kazandıran karşı konulmaz 
güce çok az da olsa bir atıfta bulunmamaları bir trajediden başka bir şey 
değildir. Ben bunun bir trajedi olduğunu söylüyorum, çünkü bu, hayatın 
zorluklarını yenen ve istenen bedeli ödemesi için hayatı zorlayan herkes 
tarafından kullanılması gerekenle aynı güçtür. Bu gücü ortaya çıkaran olaylara 
kısaca bir göz atalım. Hikâye 5 Mart 1770’de Boston da başlıyor. İngiliz 
askerleri caddelerde devriye geziyor, varlıklarıyla vatandaşları açıkça tehdit 
ediyorlar. Sömürgede yaşayanlar aralarında gezinen askerlerden hoşnut değiller. 
Öfkelerini açıkça dile getirmeye başlıyorlar, 
yürüyen askerlere taş atıp hakaret ediyorlar, ta ki komuta subayı emri verene 
dek. “Süngü tak... Hücum!” 
77


Çarpışma başladı. Birçok insanın ölümü ve yaralanmasıyla sonuçlandı. Bu olay 
öyle bir öfke yaratmıştı ki, Eyalet Meclisi -önde gelen sömürge kurucuları 
tarafından oluşturulmuştu- harekete geçmek amacıyla bir toplantı düzenledi. Bu 
Meclis’in iki üyesi John Hancock ve Samuel Adams’dı. Cesaretle konuşup 
Boston daki bütün İngilizleri çıkarmak için bir hareketin başlatılması gerektiğini 
açıkladılar. 
Şunu unutmayın: O iki adamın kafasında verilen bu karar Birleşik Devletler'in 
şu anda yaşadığı özgürlüğün başlangıcı olarak adlandırılabilir. Bu iki adamın 
kararının inanç ve cesaret gerektirdiğini de unutmayın, çünkü çok tehlikeli bir 
karardı bu. 
Meclis dağılmadan önce Samuel Adams’a Eyalet Valisi Hutchinson’a gidip 
Boston’daki İngiliz birliklerinin geri çekilmesini istemesi görevi verildi. Bu 
istek kabul edildi ve İngilizler Boston’dan çıktılar, ama olay kapanmamıştı. Bu, 
uygarlığın gidişini tümüyle değiştirecek olan bir duruma yol açmıştı. 
Richard Henry Lee bu hikâyede önemli bir etken haline geldi, çünkü o ve 
Samuel Adams sıklıkla yazışıyor, eyaletlerindeki insanların refahıyla ilgili 
ümitlerini ve korkularını özgürce paylaşıyorlardı. Bunun sonucunda Adams on 
üç koloni arasında karşılıklı yazışmanın, sorunlarının çözümü için çaresizce 
ihtiyaç duydukları çabayı örgütlemekte yardımcı olabileceği fikrini oluşturdu. 
Boston’daki askerlerle çarpışmadan iki yıl sonra (Mart 1772), Adams fikrini 
Meclis e açtı. Koloniler arasında bir Yazışma Komitesi kurulacak, her bir 
koloniye belirli bir yazıcı atanacaktı. “Bunun amacı, İngiliz Amerikası nın 
kolonilerinin ıslahı için dostça işbirliği sağlamaktı.” 
Size ve bana özgürlük vermesi hedeflenen çok yaygın bir gücün ör-
gütlenmesinin başlangıcıydı. “Beyin Gücü” grubu çoktan kurulmuştu. Adams, 
Lee ve Hancock’tan oluşuyordu. 
Yazışma Komitesi kuruldu. Koloni vatandaşları, İngiliz askerleriyle 
Boston’dakine benzer şekilde örgütsüz mücadele etmeyi sürdürüyorlardı, ama 
bunun hiçbir yararı olmuyordu. Bireysel sıkıntılar tek bir ‘ Beyin Gücü” grubu 
altında birleştirilmemişti. Hiçbir grup İngilizlerle aralarındaki sorunları 
halletmeye yönelik bir tek kesin karara kalplerini, ruhlarını, zihinlerini ve 
bedenlerini koymamıştı, ta ki Adams, Hancock ve Lee bir araya gelene dek. 
Bu arada İngilizler boş durmuyorlardı. Onlar da arkalarında para ve örgütlü 
asker gücünün verdiği avantajla bazı planlar yapıyor ve kendilerine göre “Beyin 
Gücü” grubu kuruyorlardı. 
Krallık, Massachusetts valisi olarak Gage’in yerine Hutchinson’u atamıştı. Yeni 
valinin ilk yaptığı şey Samuel Adams a bir elçi gönderip muhalefetine son 
78


vermesini istemek oldu. 
Albay Fenton (Gage tarafından gönderilen elçi) ve Adams’ın arasında geçen 
konuşmanın havasını ancak ne söylediklerine bakarak anlayabiliriz. 
Albay Fenton: “Vali Gage tarafından görevlendirildim ve Adams, sizi temin 
ederim ki, vali, hükümetin tedbirlerine karşı muhalefet etmekten vazgeçmeniz 
şartıyla size tatmin edici her türlü bağışta bulunma (Adams’ı rüşvet yoluyla 
kazanma çabası) gücüne sahip. Majestelerinin hoşnutsuzluğuna daha fazla 
neden olmamanız valinin tavsiyesi, efendim. Davranışlarınız VÜI. Henry 
Antlaşması’na göre suç unsuru oluşturuyor. Bu nedenle eyalet valisinin 
takdirine bağlı olarak vatan hainliği suçundan dava edilmek üzere İngiltere’ye 
gönderilebilir ya da hapse atılabilirsiniz. Buna karşılık, politik tutumunuzu 
değiştirirseniz, sadece kişisel avantajlar kazanmakla kalmayıp kralla da 
barışınızı sağlamış olacaksınız.” 
Samuel Adams’ın iki seçeneği vardı. Muhalefeti bırakıp rüşvet alabilir ya da 
devam edip asılma riskini göze alabilirdi. 
Adams ın hayatına mal olabilecek bir kararı verme zamanı gelmişti. Adams, 
Albay Fen ton'dan, ona vereceği cevabı valiye aynen ileteceğine dair şeref sözü 
aldı. 
Adams’ın cevabı şuydu: “Vali Gage’e, Kralların Kralı’yla uzun süre önce barış 
yaptığımı söyleyin. Hiçbir kişisel kazanç ülkemin erdemli amaçlarını terk 
etmemi sağlayamaz. Ayrıca Samuel Adams’ın tavsiyesi olarak Vali Gage'e şunu 
da söyleyin, öfkeli insanların duygularım daha fazla aşağılamasın.” 
Vali Gage, Adams’ın iğneli cevabını alınca büyük bir öfkeye kapılıp bir bildiri 
yayınladı. “Bendeniz, Majestelerinin adına, silahlarını derhal indirip barışçıl 
görevlerine geri dönen herkese merhametli affını teklif ediyorum ve bunun için 
söz veriyorum. Suçları çok ağır olup layıkıyla cezalandırmaktan başka bir 
düşünceye yer bırakmayacak olan Samuel Adams ve John Hancock bu aftan 
yararlanamayacaklardır.” 
Adams ve Hancock ölüm tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Öfkeli valinin tehdidi iki 
adamın aynı derecede tehlikeli başka bir karara varmasını sağladı. Sadık 
takipçilerini gizlice toplantıya çağırdılar hemen. Toplantı başladıktan sonra 
Adams kapıyı kilitleyip anahtarı cebine attı. Orada bulunanlara kolonide 
yaşayanların bir kongre düzenlemesinin zorunlu olduğunu ve böyle bir kongre 
için bir karara varılana dek kimsenin odadan çıkamayacağını söyledi. 
Büyük bir heyecan başladı. Bazıları böylesi radikal bir hareketin sonuçlarını 
değerlendirirken bazıları da majestelerine rağmen böyle kesin biı kaıaıa 
varmanın akılcılığıyla ilgili büyük şüphelerini ifade etti. Kilitli odadaki iki adam 
79


korkuya karşı bağışıklı, başarısızlık olasılığına karşı kördü. Bu iki adam 
Hancock ve Adams’dı. Onların zihinlerinin etkisiyle ve Yazışma Komitesi’nin 
yardımıyla diğerleri de onaylamaya teşvik edildi ve 5 Eylül 1774 te 
Philadelphiada Birinci Kıtasal Kongre’nin toplanmasına karar verildi. 
Bu tarihi unutmayın. 4 Temmuz 1776’dan daha önemli bir tarih bu. Kıtasal 
Kongre’nin toplanmasına dair bir karar alınmasaydı Bağımsızlık Bildirisi’nin 
imzalanması diye bir şey olamazdı. 
Yeni Kongre’nin ilk toplantısından önce ülkenin başka bir bölümünden başka 
bir lider “İngiliz Amerikası’nın Haklarına Kısa Bir Bakış”ı yayınlamak için 
uğraşıyordu. Virginia bölgesinden Thomas Jefferson’ın Lord Dunmore’la 
(Virginia’daki Kral’ın temsilcisi) ilişkisi, Hancock ve Adams’ın valileriyle 
olduğu kadar gergindi. 
Ünlü İnsan Hakları Özeti yayınlandıktan sonra Jefferson’a, Majestelerinin 
hükümetine hainlikten dolayı hakkında dava açılacağı bildirildi. Bu tehditten 
ilham alan Jefferson’m meslektaşlarından Patrick Henry ak- lındakileri cesurca 
ortaya koydu. Sonsuza dek klasik olarak kalacak ifadelerinden biri şöyleydi: 
"Eğer bu, vatan hainliğiyse bundan azami ölçüde yararlanın.” 
Kolonilerin kaderini ciddi şekilde düşünmek için toplananlar ellerinde güç, 
yetki, askeri kuvvet ve para olmayan insanlardı. Aralıklarla ıkı yıl boyunca 7 
Temmuz 1776’ya kadar süren Birinci Kıtasal Kongre’nin açılışında Richard 
Henry Lee ayağa kalkıp Başkanlık makamına ve ürkek Meclise şu teklifte 
bulundu: 
Beyler, Birleşik Koloniler’in özgür ve bağımsız eyaletler olmaları, İngiliz 
Krallığı’na bağlılıktan ayrılmaları ve bu kolonilerle Büyük Britanya Devleti 
arasındaki politik bağlantıların tamamen feshedilmesi gerektiği önerisini 
sunuyorum.” 
Lee’nin şaşırtıcı önerisi hararetle ve sonunda sabırların taşmasına neden olacak 
kadar uzun bir süre tartışıldı. Günlerce süren tartışmaların sonunda Jefferson 
yine kürsüye çıkıp açık, kesin bir tavırla şunları söyledi: “Sayın Başkan, bu 
konuyu günlerdir tartışıyoruz. O halde neden daha fazla gecikmemiz gerekiyor? 
Neden daha fazla tartışalım ki? Hadi bugün Amerikan Cumhuriyeti’nin doğum 
günü olsun. Yıkmak ve ele geçirmek için değil, barışın ve hukukun saltanatını 
yeniden kurmak için doğmasına izin verelim.” 
Önergesi oylanmadan önce, Lee ailesindeki ciddi bir hastalık yüzünden 
Virginia’ya geri çağrılmıştı. Fakat ayrılmadan önce davasını, Meclis harekete 
geçene dek savaşmaya söz veren arkadaşı Thomas Jefferson’ın ellerine teslim 
etti. Kısa bir süre sonra Kongre başkanı (Hancock), Jefferson’ı Bağımsızlık 
80


Bildirisi’ni oluşturma komitesinin başkanı olarak atadı. 
Komite, Kongre tarafından kabul edildiğinde, koloniler Büyük Britanya yla 
savaşı kaybettikleri takdirde, onu imzalayan herkesin kendi ölüm fermanını 
imzalaması anlamına gelen bildiriyi hazırlamak için uzun süre ve yoğun bir 
biçimde çalıştı. 
Bildiri 28 Haziran’da hazırdı, orijinal taslak Kongre’de okundu. Birkaç gün 
boyunca tartışıldı, değiştirildi ve hazır hale getirildi. 4 Temmuz 1776’da 
Thomas Jefferson Meclis’in önünde ayağa kalkıp o ana dek kâğıt üzerine 
dökülmüş en önemli kararı korkusuzca okudu. 
"İnsanla ilgili olaylar sırasında, bir halkın onu diğerine bağlayan politik 
bağlardan kurtulması, doğanın ve Tanrfmn yasalarının kendilerine hak olarak 
verdiği, dünya güçleri arasında ayrı ve eşit bir mevki edinmesi gerektiğinde, 
insan soyunun görüşlerine saygı, onları ayrılmaya zorlayan nedenleri 
açıklamalarını gerekli kılar...” 
Jefferson sözlerini bitirdiğinde bildiri oylandı, kabul edildi ve kendi hayatlarını 
tehlikeye atan elli altı adam tarafından imzalandı. Bu kararla, insanoğluna 
sonsuza dek karar verme ayrıcalığı tanıma kaderine sahip bir ulus doğdu. 
Bağımsızlık Bildirisi ne doğru giden olayları inceleyince, şu anda dünyadaki 
bütün uluslar arasında saygı ve güç uyandıran bir konumda bulunan bu ulusun, 
elli altı adamdan oluşan “Beyin Gücü” grubu tarafından yaratılan bir kararla 
doğduğunu görebilirsiniz. Washington’un ordularının başarısını garanti eden 
şeyin onların kararı olduğuna da dikkat edin, çünkü bu kararın ruhu savaşan her 
askerin kalbindeydi ve başarısızlık gibi bir şeyi tanımayan ruhsal güç olarak 
işlev görüyordu. 
Ayrıca bu ülkeye özgürlüğünü veren gücün, hür iradeye sahip olmak isteyen her 
birey tarafından kullanılması gereken güç olduğuna da dikkat edin. Bu güç, bu 
kitapta tanımlanan ilkelerden oluşmuştur. Bağımsızlık Bildirisi hikâyesinde 
bunlardan en az altısını saptamak zor olmayacaktır: arzu, karar, inanç, kararlılık, 
“Beyin Gücü” grubu ve düzenli planlama. 
Bu felsefe boyunca, arzuyla desteklenen düşüncenin kendisini fiziksel 
eşdeğerine dönüştürme eğilimini taşıdığı görüşü sürekli karşınıza çıkacaktır. Bu 
hikâye ve Birleşik Devletler Çelik Şirketi’nin kuruluş hikâyesinde, bu şaşırtıcı 
dönüştürme yönteminin kusursuz bir tanımını bulabilirsiniz. 
Yöntemin sırrının araştırılmasında bir mucize aramayın, çünkü bu-
lamayacaksınız. Sadece sonsuz doğa yasalarını bulacaksınız. Bu yasalara, inancı 
ve onları kullanmaya cesareti olan herkes erişebilir. Bir ülkeye özgürlük 
getirmek ya da zengin olmak için kullanılabilirler. 
81


Çabuk karar veren ve ne istediğini kesin olarak bilenler bunu genellikle elde 
ederler. Liderler hayatın her döneminde çabuk ve kesin karar verirler. Lider 
olmalarının başlıca nedeni budur. Dünya, sözleri ve davranışları nereye gittiğini 
bildiğini gösteren insanlar için yer açma alışkanlı- ğındadır. 
Kararsızlık genellikle gençlikte başlayan bir alışkanlıktır. Ortaokul, lise, hatta 
üniversiteden kesin bir amaç olmaksızın geçerken alışkanlık kalıcı bir hal alır. 
Kararsızlık alışkanlığı öğrenciyi seçtiği meslekte de izler, eğer bir meslek 
seçebilirse. Genellikle okuldan yeni çıkan genç bulunabilecek herhangi bir işi 
tercih eder. Bulduğu ilk işe girer, çünkü kararsızlık alışkanlığı içine işlemiştir. 
Bugün ücretlilerin yüzde doksan sekizi belirli bir pozisyon planlamak için 
kararlılıkları ve bir işvereni nasıl seçeceklerine dair bilgileri bulunmadığından, 
çalışmakta oldukları işlerde kalmaktadırlar. 
Kesin kararlılık her zaman cesaret gerektirir, bazen de büyük cesaret. 
Bağımsızlık Bildirisi’ni imzalayan elli altı adam bu bildiriyi imzalayarak 
hayatlarını tehlikeye atmışlardı. Belirli bir işi elde etmek için kesin karara varan 
ve hayattan istediği ücreti vermesini talep eden bir kişi bu karar için hayatını 
değil, sadece ekonomik özgürlüğünü riske atmaktadır. Parasal bağımsızlık, 
zenginlik, arzu edilen bir iş ve mesleki pozisyon bunları bek- emeyı, planlamayı 
ya da talep etmeyi reddeden ya da ihmal eden kişilerin erişebileceği şeyler 
değildir. Zenginliği, Samuel Adams’ın kolonilerin ozgurlugunu istediği kadar 
isteyen bir kişinin onu elde edeceği kesindir 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Kararsızlık başarısızlığın temel nedenidir. Herkesin bir fikri 
yardır, ancak sonunda sizin dünyanızı döndüren şey sizin fıkrinizdir. 

Kararlı bir zihin kendini aşırı derecede fazladan güce hazırlar. Kararsızlık 
genellikle gençlikte başlar; ondan uzak durun ve başkalarının durmasına da 
yardımcı olun. 

Büyük kararlara yol açan olayları inceleyin, böylece hayatın 
her döneminde kararlı ve etkin hareket etmek için bir rehber kazanmış 
olursunuz. 

Özgürlük için duyulan büyük arzu özgürlüğü getirir; zenginlik için 
duyulan büyük arzu da zenginliği. 
■ Her güçlü insan gücünü içinde taşır. 
BOLUM 9 
KARARLILIK: 
İnancı Güçlendiren Aralıksız Çaba 
(Zenginliklere Doğru 8. Adım) 
82


Arzuyu parasal eşdeğerine dönüştürmede kararlı olmak önemli bir etkendir. 
Kararlılığın temeli irade gücüdür. 
İrade gücü ve arzu uygun bir şekilde birleştirildiğinde karşı konulamaz bir çift 
oluştururlar. Büyük zenginliklere kavuşan insanlar genellikle soğukkanlı ve 
bazen de merhametsiz olarak bilinirler. Oysa sıklıkla yanlış anlaşılmaktadırlar. 
Onların sahip olduğu şey, amaçlarına kavuşmak için kararlılıkla karıştırıp 
arzularını destekledikleri irade gücüdür. 
İnsanların büyük çoğunluğu, ilk itiraz ya da talihsizlikle karşılaşma durumunda 
amaçlarını ve hedeflerini bir kenara atıp vazgeçmeye hazırdırlar. Yalnızca 
birkaçı bütün itirazlara rağmen hedeflerine ulaşana dek devam eder. 
“Kararlılık” için kahramanca bir tanım bulunmayabilir, ama su, çimento için 
nasıl bir anlam taşıyorsa, kararlılık da insan karakteri için o anlamı taşımaktadır. 
Bir servetin oluşturulması genellikle bu felsefedeki on üç etkenin hepsinin 
uygulanmasını gerektirir. Bu prensipler para kazanmak isteyen herkes 
tarafından anlaşılmalı ve kararlılıkla uygulanmalıdır. 
Eğer bu kitabı içindeki bilgileri uygulama niyetiyle okuyorsanız, kararlılığınıza 
yönelik ilk test, ikinci bölümde anlatılan altı adımı izlemeye başladığınızda 
ortaya çıkacaktır. Eğer hedeflediği belirli bir amacı ve bu amaca ulaşmaya 
yönelik planı olan yüzde ikilik grubun içinde değilseniz, talimatları okuyup 
günlük alışkanlıklarınıza devam edeceksiniz ve bu talimatlara hiç 
uymayacaksınız. 
Kararlı olmamak, başarısızlığın temel nedenlerinden biridir. Binlerce insanla 
yapılan deneyler, kararlı olmamanın insanların çoğunluğunda görülen yaygın bir 
zayıflık olduğunu göstermektedir. Çabayla üstesinden gelinebilecek bir 
zayıflıktır bu. Yeterince kararlı olmamanın üstesinden gelmek tamamen insanın 
arzusunun yoğunluğuna bağlıdır. 
Bütün başarıların başlangıç noktası arzudur. Bunu hiç aklınızdan çıkarmayın. 
Zayıf arzular zayıf sonuçlar doğurur, tıpkı zayıf bir ateşin zayıf bir sıcaklık 
yayması gibi. Eğer kararlı olmadığınızı düşünüyorsanız, bu zayıflığın üstesinden 
arzunuzun altında güçlü bir ateş yakarak gelebilirsiniz. 
Kitabı sonuna kadar okumaya devam edin, sonra Arzu bölümüne geri dönüp altı 
adımla ilgili olarak verilen talimatları derhal uygulamaya başlayın. Bu 
talimatları uygulamadaki hevesiniz para kazanmayı gerçekte ne kadar çok ya da 
ne kadar az istediğinizi gösterecektir. Eğer kayıtsız olduğunuzu görürseniz, 
servet edinmeye başlamadan önce kesinlikle edinmeniz gereken “para bilinci”ni 
henüz edinmediğinizden emin olabilirsiniz. 
Eğer yeterince kararlı olmadığınızı düşünüyorsanız, dikkatinizi Beyin Gücü 
83


bölümünde verilen talimatlara odaklayın; etrafınızı “Beyin Gücü” grubuyla 
çevirin, bu grubun işbirlikçi çabalarıyla kararlılığı geliştirebilirsiniz. Kendi 
Kendine Telkin ve Bilinçaltı bölümlerinde kararlılığın 
gelişimi konusunda ek bilgiler bulacaksınız. Alışkanlık oluşturma doğanız arzu 
ettiğiniz nesnenin ya da hedefin açık bir resmini bilinçaltınıza yerleş- tirinceye 
kadar bu bölümde sınırları çizilen talimatları izleyin. O noktadan itibaren 
kararlılık eksikliği nedeniyle engellenmeyeceksiniz. Bilinçaltınız sürekli olarak 
çalışır, siz uyurken ve uyanıkken. 
Kuralları ara sıra uygulama çabanızın hiçbir değeri olmayacaktır. Bir sonuç elde 
etmek için bütün kuralları bir alışkanlık haline getirene dek uygulamalısınız. 
Gerekli para bilincini başka türlü geliştirmenin yolu yoktur. 
Yoksulluk, aklı ona yatkın olanlara doğru çekilir, tıpkı paranın zihinleri 
zenginliğe hazır olanlara doğru çekildiği gibi. YOKSULLUK BİLİNCİ, PARA 
BİLİNCİNİN BULUNMADIĞI AKLI ELE GEÇİRİR. Yoksulluk bilinci ona 
uygun olan alışkanlıklar bilinçli olarak uygulanmaksızın gelişir. Para bilinci ise, 
kişi eğer böyle bir bilinçle doğmadıysa, düzenli olarak yaratılmalıdır. 
Yukarıdaki paragrafın anlamını iyice kavradığınızda servetin elde edilmesinde 
kararlılığın önemini anlayacaksınız. Kararlı olmazsanız daha başlamadan önce 
yenilmiş olursunuz. Kararlılıkla kazanacaksınız. 
Uyurken kâbus gördüyseniz kararlılığın anlamını fark edersiniz. Yatağınızda 
yatıyorsunuz, yarı uyanıksınız, boğulmak üzere olduğunuzu hissedersiniz. 
Dönmeyi ya da bir yerinizi oynatmayı başaramazsınız. Kaslarınızın kontrolünü 
yeniden kazanmaya başlamanız gerektiğini fark edersiniz. İrade gücünün kararlı 
çabalarıyla sonunda bir elinizin parmaklarını oynatmayı başarırsınız. 
Parmaklarınızı oynatmayı başararak kolunuzdaki kasların kontrolünü ele 
geçirebilirsiniz, ta ki kaldırmayı başarana dek. Sonra diğer kolunuzun 
kontrolünü da aynı şekilde kazanırsınız. Daha sonra da önce bir bacağınızın, 
ardından diğerinin kontrolünü ele geçirirsiniz. Derken, BÜYÜK BİR İRADE 
GÜCÜ KULLANARAK bütün kas sisteminizin kontrolünü sağlar ve kâbustan 
çıkarsınız. Bu iş adım adım gerçekleştirilir. 
Zihinsel durgunluğunuzdan da aynı işlemleri izleyerek sıyrılmanız mümkün 
olabilir, önce yavaş yavaş hareket edersiniz, ardından tam kontrolü sağlayana 
dek hızınızı arttırırsınız. Başlangıçta ne kadar yavaş olursanız olun, hareket 
etmede kararlı olmalısınız. BAŞARI KARARLILIKLA GELECEKTİR. 
Eğer “Beyin Gücü” grubunuzu özenle seçerseniz, kararlılığı geliştirmeniz için 
yardımcı olacak en az bir kişide bulursunuz bunu. Bazı zengin insanlar 
kararlılığı alışkanlık haline getirmişlerdir, çünkü şartlar onları öylesine etkileri 
84


altına almıştır ki, kararlı olmak zorunda kalmışlardır. 
Kararlılık alışkanlığını edinenler başarısızlık sırasında güvence sahibidirler. Kaç 
kere yenilirlerse yenilsinler sonunda merdivenin tepesine ulaşırlar. Bazen sanki 
insanın içinde, görevi kişiyi her türlü cesaret kırıcı denemeden geçirerek 
sınamak olan bir rehber var gibi görünmektedir. Yenilgiden sonra kendilerini 
toparlayanlar ve denemeye devam edenler istedikleri yere varırlar ve dünya 
şöyle bağırır: Bravo! Bunu yapabileceğini biliyordum!” Gizli rehber hiç 
kimsenin kararlılık denemesinden geçmeden başarıya ulaşmasına izin vermez. 
Bu sınavı geçemeyenler sınıfta kalır. 
Sınavı geçenler kararlılığının ödülünü alırlar. Karşılık olarak hedefledikleri şeye 
varırlar. Hepsi bu değil! Maddi karşılıktan çok daha fazlasını, yani HER 
BAŞARISIZLIK AYNI VEYA DAHA GÜÇLÜ BİR BAŞARININ 
TOHUMUNU DA BERABERİNDE GETİRİR bilgisini de kazanırlar. 
Bu konuda bazı istisnalar vardır; bazı insanlar deneyimleri sayesinde kararlılığın 
gücünü bilirler. Bunlar yenilginin geçici olmasından başka bir görüşü kabul 
etmeyenlerdir. Arzularını kararlılıkla sürdürenlerdir ki, yenilgileri sonunda 
zafere dönüşür. Biz kenarda durmuş seyredenler, yenilgiyle yıkılıp bir daha hiç 
kalkamayanların sayısının ne kadar fazla olduğunu görürüz. Yenilgiyi daha 
büyük çaba göstermek için bir zorunluluk 
olarak gören az sayıda kişiyi de görüyoruz. Bu kişiler hayatın geri vitesini hiç 
kabul etmezler. Ancak görmediğimiz şey, çoğumuzun var olduğunu bile hiç 
düşünmediği şey, cesaret kırıklığıyla karşılaşanların imdadına yetişen sessiz, 
ama karşı konulmaz güçtür. Eğer bu güce bir ad koyacak olursak buna kararlılık 
diyebiliriz. Hepimizin bildiği bir şey: Eğer bir insan kararlı değilse hiçbir işte 
kayda değer bir başarı kazanamaz. 
Bu satırlar yazılırken işimden başımı kaldırıp bir blok ötedeki, büyük esrarengiz 
Broadvvay’e, “Ölü Umutların Mezarı” ve “Fırsatın Ön Verandası na baktım. 
İnsanlar dünyanın her yerinden şöhret, servet, güç, sevgi ve başarı adı verilen 
diğer şeyleri bulmak için Broadvvay’e gelirler. Çok ender olarak bu kalabalık 
insan grubunun içinden birisi çıkar ve dünya bir kişinin daha Broadway’in 
hakkından geldiğini duyar. Ama Broad- way kolayca ve çabucak fethedilemez. 
Yeteneği görür, zekâyı fark eder, paraca karşılık verir, ama kişi ancak 
vazgeçmeyi reddettikten sonra, o zaman o kişinin Broadvvay’i ele geçirme 
sırrını keşfettiğini anlarız. Sır şu tek bir sözcüğe kesin bir şekilde bağlıdır: 
kararlılık. 
Kararlılığı Büyük Beyaz Yol’u ele geçiren Fannie Hurst’ün mücadelesinde sır 
şöyle dile getirilir: Bayan Hurst yazılarını zenginliğe dönüştürmek üzere 1915 
85


yılında New York’a geldi. Bu dönüşüm çabuk olmadı, ama oldu. Bayan Hurst 
dört yıl boyunca “New York’un Kaldırımlarını” birinci elden yaşayarak öğrendi. 
Günlerini çalışarak, gecelerini ümit ederek geçirdi. Umutları zayıfladığında, 
“Pekâlâ Broadvvay, sen kazandın,” demedi! “Çok güzel, Broadvvay, bir 
başkasını yenebilirsin, ama beni değil. Seni vazgeçmen için zorlayacağım,” 
dedi. 
Sonunda bir imkân bulup hikâyesini kabul ettirene kadar, bir yayıncı (The 
Saturday Evening Post) ona otuz altıncı ret mektubunu göndermişti. Ortalama 
bir yazar, hayatın her adımındaki ortalama insanlar gibi, ilk ret cevabı üzerine 
vazgeçerdi. Oysa Bayan Hurst dört yıl boyunca kaldırımları arşınladı, çünkü 
kazanmaya kararlıydı. 
Derken sonuç geldi. Büyü bozulmuştu, görünmeyen Rehber, Fannie Hurst’ü 
denemiş ve o da sınavı geçmişti. O andan itibaren yayıncılar kapısını 
aşındırmaya başladı ve para küçük miktarlarda değil sel gibi akarak geldi. 
Kararlılığın neyi başarma gücü olduğu konusunda bir fikir edindiniz kısaca. 
Fannie Hurst de bir istisna değil. Kadın ve erkeklerin büyük zenginliklere 
ulaştıkları her yerde öncelikle kararlılığa ulaştıklarından emin olabilirsiniz. 
Broadway her dilenciye bir fincan kahve ve bir sandviç verir, ancak büyük 
şeylerin peşine düşenlerin kararlı olması gereklidir. 
Kate Smith yıllar boyunca bulduğu her mikrofonda para veya başka bir karşılık 
olmaksızın şarkı söyledi. Broadway ona, “Eğer dayanabilirsen gelip al,” dedi. 
Broadvvay yorulup şunları söyleyene dek dayandı: “Bunun ne faydası var ki? 
Sen ne zaman yenildiğini bilmiyorsun, o yüzden fiyatını koy ve ciddi olarak 
çalışmaya başla.” Bayan Smith fiyatını koydu. Ve fiyatı çok yüksekti. 
Kararlılık zihinsel bir durumdur, bu yüzden öğrenilebilir. Bütün zihinsel 
durumlar gibi kararlılık da çeşitli nedenlere bağlıdır. Bunların arasında: 
1.
AMACIN KESİNLİĞİ: İnsanın ne istediğini bilmesi, kararlılığın 
gelişimine doğru birinci ve belki de en önemli adımdır. Güçlü bir güdü insanı 
her türlü zorluğun üstesinden gelmeye zorlar. 
2.
ARZU: Yoğun bir arzuya sahipseniz hedefinize doğru ilerlerken 
kararlılığı kazanmak ve sürdürmek nispeten kolaydır. 
3.
KENDİNE GÜVEN: Bir planın uygulanmasında kişinin kendi ye 
teneğine güvenmesi, planını kararlılıkla takip etmesi için ona güç verir. 
(Özgüven kendi kendine telkin bölümünde anlatılan prensiple geliştirilebilir.) 
4.
PLANLARIN KESİNLİĞİ: Planlar zayıf ve uygulanması çok zor 
olsa da, eğer iyi organize edilmişse, kararlılığı cesaretlendirir. 
5.
DOĞRU BİLGİ: Kişinin deneyim ve gözleme dayanarak planları 
86


nın sağlam olduğunu bilmesi kararlılığı geliştirir, bilmek yerine tahmin etmek 
kararlılığı yıkar. 
6.
İŞBİRLİĞİ: Sempati, anlayış ve diğerleriyle uyumlu işbirliği kararlılığı 
geliştirir. 
7.
İRADE GÜGÜ: Kişinin düşüncelerini kesin hedefe ulaşmaya yöne 
lik planlar üzerine yoğunlaştırma alışkanlığı kararlılığa yol açar. 
8.
ALIŞKANLIK: Kararlılık alışkanlığın doğrudan sonucudur. Zihin, 
beslendiği günlük deneyimleri içine alır ve onların bir parçası haline gelir. En 
büyük düşman olan korku, cesur davranışların zorla tekrarıyla etkin bir şekilde 
tedavi edilebilir. 
Kararlılık konusunu bırakmadan önce kendinize ait bir liste çıkarın ve bu 
önemli nitelikte ne gibi bir eksiğiniz olduğunu belirleyin. Kendinizi cesaretle 
ölçün ve başarıya ulaşmanız için bu sekiz maddeden hangisinin sizde olmadığını 
görün. Bu analiz kendinizle ilgili yeni bir anlayış kazandıracaktır size. 
Burada sizinle başarı arasında duran gerçek düşmanlarınızı bulacaksınız. Sadece 
kararlılık konusundaki zayıflığı gösteren “belirtileri” değil, bu zayıflığın 
derinlere yerleşmiş bilinçaltı nedenlerini de bulacaksınız. Listeyi dikkatle 
inceleyin ve eğer gerçekten kim olduğunuzu ve neler yapabileceğinizi öğrenmek 
istiyorsanız kendinizle dürüstçe yüzleşin. Bunlar zengin olmaya çalışan herkesin 
öğrenmesi gereken zayıflıklardır: 
1.
Ne istediğini açıkça ve tam olarak tanımlayamama. 
2.
Nedenli ya da nedensiz erteleme (genellikle bahanelerle desteklenir). 
3.
Özelleşmiş bilgiyi elde etmeye karşı ilgi eksikliği. 
4.
Kararsızlık, sorunlarla dürüstçe yüzleşmek yerine her olayda sorumluluğu 
başkasına atmak (bu da bahanelerle desteklenir). 
5.
Sorunların çözümü için kesin planlar yaratmak yerine mazeretlere 
güvenme alışkanlığı. 
6.
Kendinden memnun olma. Bu rahatsızlık için çok az çözüm vardır ve 
bundan muzdarip olanlar için hiç umut yoktur. 
7.
Bütün olaylarda itirazlara karşı durup savaşmak yerine uzlaşmaya hazır 
olmayla görülen kayıtsızlık hali. 
8.
Kişinin hataları yüzünden başkalarını suçlama ve uygun olmayan şartları 
kaçınılmaz olarak kabul etme alışkanlığı. 
9.
Harekete yönlendiren güçlü düşüncelerin seçimindeki ihmal yüzünden 
arzunun zayıf olması. 
10.
İlk yenilgi anında vazgeçmeye karşı duyulan isteklilik, hatta he- veslilik 
87


hali (altı temel korkudan birine ya da daha fazlasına dayanır). 
11.
Analiz edilebilecek şekilde yazılmış organize plan yetersizliği. 
12.
Görüşlere dayanarak hareket etmeyi ya da ortaya çıktığı anda fırsatı 
yakalamayı ihmal etme alışkanlığı. 
13.
Kararlı bir şekilde istemek yerine dilemek. 
14.
Zenginliği hedeflemek yerine yoksullukla uzlaşma alışkanlığı, harekete 
geçme ve sahip olma hırsında genel bir eksiklik. 
15.
Zenginliğe giden bütün kestirme yolları araştırmak, karşılığında bir 
eşdeğer vermeksizin almaya çalışmak (genellikle kumar oynama 
alışkanlıklarında görülür). 
16.
Eleştirilme korkusu, diğer insanların düşüneceği, yapacağı ya da 
söyleyeceği şeyler yüzünden plan yapma ve harekete geçirmede yetersizlik. Bu 
düşman listenin başında gelir, çünkü genellikle varlığının fark edilemediği 
bilinçaltında yer alır. (Daha sonraki bölümde gelen Altı Temel Korku’ya 
bakınız.) 
Eleştirilme korkusunun belirtilerinden bazılarını inceleyelim. İnsanların büyük 
çoğunluğu akrabalarının, arkadaşlarının ve genelde insanla- 
rın kendilerini istedikleri şekilde etkilemesine izin verirler, bunun sonucunda da 
kendi hayatlarını yaşayamaz hale gelirler, çünkü eleştirilmekten korkarlar. 
Çok sayıda insan evlilikte hata yapar, pazarlığa sadık kalır ve hayatını perişan, 
mutsuz bir şekilde sürdürür; çünkü yanlışı düzeltirlerse ortaya çıkabilecek 
eleştiriden korkarlar. (Bu tür korku şekline teslim olan herkes, korkunun kişinin 
hırsını ve başarı arzusunu yıkarak meydana getirdiği onarılmaz zararı bilir.) 
Milyonlarca insan eleştiriden korktuğu için okuldan ayrıldıktan sonra gecikmiş 
eğitim almayı ihmal eder. 
Sayısız adam ve kadın, genç ya da yaşlı, eleştiriden korktukları için saygı adına 
akrabalarının hayatlarını mahvetmelerine izin verirler. (Saygı insanın hayatını 
kendi istediği şekilde yaşama hakkının yok edilmesine izin vermeyi 
gerektirmez.) 
İnsanlar iş hayatında riske girmeyi reddederler, çünkü eğer başarısız olurlarsa 
ardından gelecek olan eleştirilerden korkarlar. Böylesi durumlarda eleştiri 
korkusu başarı arzusundan daha güçlüdür. 
Çok fazla insan kendileri için yüksek hedefler koymaz, hatta bir meslek seçmeyi 
bile ihmal eder, çünkü akrabalarının ya da “arkadaşlarının”, “O kadar yüksek 
hedefler koyma kendine, insanlar senin deli olduğunu sanacaklar,” 
demelerinden korkarlar. 
Andrew Carnegie yirmi yılımı bireysel başarı felsefesinin geliştirilmesine 
88


adamamı önerdiği zaman ilk düşüncem insanların söyleyebilecekleri şeyler 
oldu. Bu öneri benim o ana dek düşündüklerimden çok farklı bir hedef 
belirlemişti. Zihnim bir şimşek hızıyla her biri eleştirilme korkusuna dayanan 
bahaneler ve mazeretler üretmeye başladı. İçimden bir ses, “Bunu yapamazsın. 
İş çok büyük ve çok fazla zaman gerektiriyor. Akrabaların senin hakkında ne 
düşünecek? Hayatını nasıl kazanacaksın? Şimdiye kadar kimse bir başarı 
felsefesi geliştirmemiş, senin yapabileceğini nereden biliyorsun? Böyle büyük 
bir hedef belirlemek için kimsin ki sen? Kendi mütevazı hayatını düşün. Sen 
felsefe hakkında ne bilirsin ki? İnsanlar senin deli olduğunu sanacak (ve 
sandılar da). Neden daha önce başka bir insan yapmamış bunu?” diyordu. 
Bunun gibi bir yığın soru geçiyordu zihnimden. Sanki Carnegie nin teklifini 
yerine getirme arzumdan vazgeçmem için benimle alay etmek amacıyla 
birdenbire bütün dünyanın dikkati bana yönelmişti. 
Benim kontrolümü ele geçirmeden hevesimi hemen oracıkta öldürecek iyi bir 
fırsat bulmuştum. Daha sonra, binlerce insanı inceledikten sonra ÇOĞU 
FİKRİN ÖLÜ DOĞDUĞUNU VE HIZLI HAREKETE GEÇİRECEK KESİN 
PLANLAR YARDIMIYLA İÇLERİNE AŞILAMAYA ihtiyaçları olduğunu 
keşfettim. Bir fikri beslemenin zamanı onun doğum zamanıdır. Yaşadığı her 
dakika ona daha fazla hayatta kalma şansı verir. Hiçbir zaman planlama ve 
hareket aşamasına ulaşmayan çoğu fikrin yok edilmesinin altında eleştirilme 
korkusu yatmaktadır. 
Birçok insan maddi başarının uygun “fırsatların sonucu olduğuna inanır. Bu 
inancın bir dayanak noktası vardır, ama tamamen şansa güvenenler neredeyse 
her zaman düş kırıklığı yaşarlar, çünkü kişinin başarıdan emin olabilmesi için 
var olması gereken önemli bir başka etkeni atlamaktadırlar. Bu, uygun 
“fırsatların” nasıl yaratabileceğinin bilgisidir. 
İnsanın güvenebileceği tek “fırsat” kendi yarattığı fırsattır. Bu başarılar 
kararlılığın uygulanması sonucu gelmiştir. Başlangıç noktası kesin amaçlılıktır. 
Bir zamanlar büyük bir imparatorluğun bir kralı vardı. Ama kalbinde bir kral 
değil, yalnız bir adamdı. Wales prensi olarak kırk yıldan uzun bir süre boyunca 
evlilik için aranan biri oldu; Avrupa’dan bir yığın prenses ayaklarına kapandı. 
Hayatının mahremiyeti yoktu ve VÜ. Edward olduğunda yalnızca kişisel boşluk 
duygusu yaşıyordu, yalnızca aşkla doldurulabilecek bir boşluk. 
Peki ya Wallis Simpson? Aşkı bulmak için gösterdiği çaba iki kez başarısız 
olunca, aşkı aramaya devam etti. İlk görevi aşkı bulmaktı. Dünyadaki en büyük 
şey neydi ki? Büyük Usta aşk olduğunu söylemişti, insan yapımı kurallar, 
eleştiri, şiddet, iftira ya da politik evlilik değil, aşk demişti. 
89


Wallis Simpson ı, yani ne istediğini bilen kişiyi düşündüğünüzde onun bu aşkı 
elde etmek için büyük bir imparatorluğu sarstığını görebilirsiniz. Bunun bir 
erkekler dünyası olduğundan, kadınların eşit kazanma şansı olmadığından 
şikâyet edenler, bu sıra dışı kadının, çoğu kadının “yaşlı’ olarak 
değerlendirebileceği bir yaşta dünyanın en gözde bekârını elde ettiği hayat 
hikâyesini incelemeliler. 
Peki ya Kral Edward? İstediği kadının aşkını elde etmek için çok yüksek bir 
bedel ödedi mi? 
Sadece bir tahminde bulunabiliriz. Ama karan görebiliriz, bu kararın bir bedeli 
olduğunu ve bu bedelin açıkça ödendiğini görebiliriz. 
İngiltere İmparatorluğu dünyaya yeni bir düzen getirdi. Windsor Dükü ve karısı 
sonunda kraliyet ailesiyle uzlaştı. Aşk, kararlılık ve ödenen bedelin hikâyesi bu 
zaferi kazananların uzun zaman öncesine aitmiş gibi göı ünmelerine neden 
oluyor. Ama bu iki insanın dünyanın en büyük hâzinesini nasıl aradıklarını ve 
istediklerini hatırlıyoruz. 
Karşılaştığınız ilk yüz kişiyi inceleyin ve onlara hayatta en fazla ne istediklerini 
sorun. Doksan sekizi size ne istediklerini söyleyemeyecektir. Eğer bir cevap için 
onları zorlarsanız bazıları “güvence”; çoğu “para”; birkaçı mutluluk ; bazıları 
“şöhret ve güç”; diğerleri “sosyal tanınma”, kolay bir yaşam , şarkı söyleme, 
dans etme ya da yazma yeteneği” diyecektir. Ama hiçbiri bu terimleri tam 
olarak tarif edemeyecek ya da bu belli belirsiz tanımladıkları arzularını elde 
etmeye yönelik bir plan sunamayacaklardır. Zenginlik arzulara cevap olarak 
gelmez. Sadece, sürekli kararlılığın bulunduğu kesin arzuyla desteklenen 
planlara cevap olarak meydana gelir. Kararlılık Nasıl Güçlendirilir 
Kararlılık alışkanlığına götüren dört temel adım vardır. Bunlar çok büyük zekâ, 
çok fazla eğitim gerektirmez, sadece biraz zaman veya çaba gerektirir. Gerekli 
adımlar şunlardır: 
1.
YERİNE GETİRİLMESİ İÇİN ATEŞLEYİCİ BİR ARZUYLA 
DESTEKLENEN BELİRLİ BİR AMAÇ. 
2.
SÜREKLİ EYLEMLERLE UYGULANAN BELİRLİ BİR PLAN. 
3.
AKRABALARIN, ARKADAŞLARIN VEYA TANIDIKLARIN 
OLUMSUZ ÖNERİLERİ DAHİL BÜTÜN OLUMSUZ VE CESARET KIRICI 
ETKİLERE KARŞI KAPALI BİR ZİHİN YAPISI. 
4.
KİŞİYİ HEM AMAÇ HEM DE PLANIN UYGULANMASINDA 
CESARETLENDİRECEK BİR VEYA DAHA FAZLA İNSANIN DOSTÇA 
İTTİFAKI. 
Bu dört adım hayatın her döneminde başarı için esastır. Bu felsefenin on üç 
90


prensibinin amacı kişinin bu adımları bir alışkanlık şeklinde atmasını 
sağlamaktır. 
Bu adımlar sayesinde kişi ekonomik kaderini kontrol edebilir. 
Bu adımlar kişiyi bağımsızlık ve düşünce özgürlüğüne götürür. 
Bu adımlar kişiyi küçük ya da büyük zenginliğe ulaştırır. 
Güç, şöhret ve dünya çapında tanınmaya bu adımlar götürür. 
Uygun “fırsatların” doğmasını bu adımlar sağlar. 
Hayalleri fiziksel gerçekliklere bu adımlar dönüştürür. 
Korku, cesaret kırıklığı ve kayıtsızlığın üstesinden gelmeyi bu dört 
adım sağlar. 
Bu dört adımı atmayı öğrenen herkesi muhteşem ödüller beklemektedir. Kişinin 
istediği bedeli almasının ayrıcalığıdır bu. 
Gizemli güçler kararlı insanın zorluklarla başa çıkma kapasitesi üzerinde nasıl 
bir etki yaratır? Kararlılık özelliği kişinin zihninde onun olağanüstü güçlere 
ulaşmasını sağlayan bir tür ruhsal, zihinsel ya da kimyasal faaliyet mi oluşturur? 
Sonsuz Akıl savaşı kaybettikten sonra ve bütün dünya karşısındayken bile 
savaşmaya devam eden kişinin yanında mı yer almaktadır? 
Henry Ford gibi her şeye bir hiçle başlayıp kararlılığından başka çok az şeyle 
büyük bir sanayi imparatorluğu kuran insanları incelediğimde bu ve benzeri 
sorular aklıma gelirdi hep. Ya da üç aydan fazla okula gitmediği halde dünyanın 
en büyük mucidi haline gelen Thomas A. Edison kararlılığı konuşan bir 
makineye, hareket eden filmlere, elektrik ampulüne ve diğer yüzlerce yararlı 
icada dönüştürdü. 
Uzun yıllar boyunca hem Ford u hem de Edison’u yakından inceleme fırsatına 
sahip oldum. Bu nedenle her iki adamda da, muhteşem başarılarının kaynağı 
olabilecek kararlılıktan başka bir özellik görmediğimi söylerken bilgiye 
dayanarak konuşuyorum. 
İnsan geçmişteki peygamberleri, filozofları, mucize insanları ve dini liderleri 
tarafsız bir şekilde incelerse, kararlılığın, emek yoğunlaştırılmasının ve amaç 
kesinliğinin başarılarının en önemli kaynağı olduğu kaçınılmaz sonucuna varır. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Kararlılık insan karakterini, karbonun kırılgan demiri bükü- lemez çeliğe 
dönüştürdüğü gibi değiştirir. Kararlılıkla sihirli para bilincini geliştirebilirsiniz 
ve bilinçaltınız sürekli olarak istediğiniz parayı elde etmeniz için çalışır. 

Sekiz maddelik kararlılık listesi içinizde kararlılığı nasıl geliş-
tirebileceğinizi gösterir. Özel eğitim için sekiz alan kararlılığınız için hedef 
belirler. 
91



İşlerin nerede zorlaştığına dikkat edin; zorlukların işleri nasıl harekete 
geçirdiğini göreceksiniz. 
BOLUM 10 
BEYİN GÜCÜ 
GRUBU’NUN ETKİSİ: 
Paranın elde edilmesinde güç vazgeçilmez bir öğedir. 
Planları harekete dönüştürecek yeterli güç yoksa planlar boş ve yararsızdır. Bu 
bölüm, kişinin gücü nasıl elde edip kullanacağını gösteren yöntemi anlatacaktır. 
Güç, “organize ve zekice yöneltilen bilgi” olarak tanımlanabilir. Güç, burada 
kullanıldığı şekliyle, kişinin arzusunu parasal eşdeğerine dönüştürmesini 
sağlamaya yetecek örgütlü çabayı ifade etmektedir. Örgütlü çaba, belirli bir 
amaca yönelik olarak uyum içinde çalışan iki veya daha fazla kişinin çabasının 
bir araya gelmesinden meydana gelir. 
GÜÇ, PARANIN BİRİKİMİ İÇİN GEREKLİDİR! GÜÇ, PARANIN 
BİRİKTİKTEN SONRA ELDE TUTULMASI İÇİN GEREKLİDİR! 
(Zenginliklere Doğru 9. Adım) 
Gücün nasıl kazanılacağını bir görelim. Eğer güç “organize bilgiyse” bu 
bilginin kaynaklarını inceleyelim önce: 
1.
SONSUZ AKIL: Bu bilgi kaynağına başka bir bölümde tarif edilen 
işlem yoluyla, yaratıcı hayal gücünün yardımıyla ulaşılabilir. 
2.
BİLGİ BİRİKİMİ: İnsanoğlunun bilgi birikimi (şimdiye kadar dü 
zenlenip kaydedilen kısmı) iyi donanımlı bir kütüphanede veya internette 
bulunabilir. Bu birikmiş bilginin en önemli bölümü, okullarda ve üniversitelerde 
öğretilir. 
3.
DENEY VE ARAŞTIRMA: Bilim alanında ve hayatın her döneminde 
insanlar gündelik olarak yeni bilgileri toplamakta, sınıflandırmakta ve organize 
etmektedir. “Bilgi birikimi” yoluyla ulaşılamadığında insanın başvuracağı 
kaynak budur. Burada da yaratıcı hayal gücü sıklıkla kullanılır. 
Bilgi yukarıdaki kaynakların herhangi birinden elde edilebilir. Bu bilgi 
düzenlenip örgütlenerek kesin planlara, bu planlar da eylem biçiminde ifade 
edilerek güce dönüştürülebilir. 
Eğer kişi bilgiyi oluşturup kesin bir plan halinde ifade etme konusunda bir tek 
kendi çabasına güveniyorsa, en büyük üç bilgi kaynağının incelenmesi bu 
kişinin yaşayacağı zorluğu kolayca ortaya koyacaktır. Eğer bu planlar geniş 
kapsamlıysa ve büyük çaplı bir hareketi gerektiriyorsa, kişi başkalarına gerekli 
güç öğesini aşılamadan önce onları kendisiyle işbirliği yapmaya ikna etmelidir. 
92


“Beyin Gücü Grubu” Sayesinde Güç Elde Etmek 
“Beyin Gücü” ortaklığı, “belirli bir amaca ulaşmada iki veya daha fazla kişi 
arasındaki bilgi ve çabanın uyumlu bir ruh hali içinde ortak bir amaç için bir 
araya gelmesi” olarak tanımlanabilir. 
Hiç kimse “Beyin Gücü”nden yararlanmadan büyük bir güce sahip olamaz. 
Daha önceki bölümde paranın fiziksel eşdeğerine dönüştürülmesi amacıyla bir 
plan yaratılması için gerekli talimatlar verilmişti. Eğer bu talimatları zekice ve 
kararlı bir biçimde uygularsanız ve “Beyin Gücü”nüzün oluşumunda seçici 
davranırsanız, fark etmeseniz bile amacınıza yarı yarıya varmış olacaksınız. 
Bu yüzden uygun bir şekilde seçilmiş “Beyin Gücü” grubu sayesinde sizin için 
açık hale gelecek olan gözle görülmeyen potansiyel gücü daha iyi 
anlayabilirsiniz. Burada “Beyin Gücü” prensibinin iki özelliğini açıklayacağız; 
bunların bir tanesi yapısı itibariyle ekonomik, diğeri ise ruhsaldır. Ekonomik 
özellik çok açıktır. Ekonomik avantajlar, kişiye mükemmel uyum içinde yardım 
etmeye istekli bir grup insanın tavsiye, danışmanlık ve kişisel işbirliğini elde 
eden herkes tarafından yaratılabilir. Bu tür işbirlikçi ittifak hemen hemen bütün 
büyük servetin temelinde yatmaktadır. Bu büyük gerçeği anlamanız sizin 
parasal durumunuzu kesinlikle belirleyecektir. 
“Beyin Gücü” prensibinin ruhsal yanını anlamak çok daha zordur. Bu ifadeden 
anlamlı bir öneri çıkarabilirsiniz: “İki zihin, üçüncü bir zihne benzeyen, gözle 
görülmeyen bir güç yaratmadan bir araya gelmez.” 
İnsan zihni, bir parçası ruhsal olan bir enerji türüdür. İki insanın zihni uyum 
içinde birlikte çalışırken her bir zihnin enerjisinin ruhsal birimleri bir çekim 
oluşturur, ki bu da “Beyin Gücü”nün “ruhsal” yanını oluşturur. 
“Beyin Gücü” prensibi ya da daha çok onun ekonomik özelliğine ilk kez elli yıl 
önce Andrew Carnegie dikkatimi çekmişti. Bu prensibin keşfi hayattaki iş 
seçimimden sorumludur. 
Carnegie’nin “Beyin Gücü” grubu, çelik üretip satmak amacıyla etrafını 
kuşattığı neredeyse elli kişilik bir ekipten oluşuyordu. Bütün servetini, “Beyin 
Gücü” grubu yoluyla elde ettiği güce bağlıyor kendisi. 
Büyük servet kazanan herhangi bir insanın ve orta derecede servet kazanan 
birçoğunun hayat hikâyelerini inceleyin. Göreceksiniz ki, bilinçli ya da bilinçsiz 
olarak her biri “Beyin Gücü” prensibini uygulamıştır. 
BÜYÜK BİR GÜÇ BAŞKA HİÇBİR PRENSİPLE ELDE EDİLEMEZ. 
İnsan beyni elektrik piliyle karşılaştırılabilir. Bir grup pilin tek bir pilden daha 
fazla enerji ortaya çıkaracağı bilinen bir gerçektir. Ayrıca tek bir pilin içinde 
barındırdığı hücre sayısı ve kapasitesine göre enerji çıkaracağı da bilinmektedir. 
93


Beyin de aynı şekilde çalışır. Bu durum bazı beyinlerin diğerlerinden daha etkin 
olması gerçeğini açıklar ve bu da anlamlı bir ifadeyi beraberinde getirir: Uyum 
içinde koordine olan (ya da bağlanan) bir grup beyin tek bir beyinden daha fazla 
düşünce enerjisi ortaya çıkaracaktır, tıpkı bir grup pilin tek bir pilden daha fazla 
enerji açığa çıkardığı gibi. 
Bu benzetmeyle, “Beyin Gücü” prensibinin, kendilerini diğer insanların 
beyinleriyle kuşatanların sahip oldukları gücün sırrını içerdiği hemen 
anlaşılacaktır. 
Beyin Gücü” prensibinin anlaşılmasına yönelik bir başka ifade de şudur: Bir 
grup beyin uyum içinde koordine olup birlikte çalıştığında bu birliktelikle 
yaratılan artmış enerji gruptaki herkes tarafından kullanıma hazır olacaktır. 
Henry Ford’un iş hayatına yoksulluk, okuma yazma bilmeme ve cehalet gibi 
engellerle başladığı bilinen bir gerçektir. On yıl gibi kısa bir süre içinde Henry 
Ford’un bu üç engeli aştığı ve yirmi beş yıl içinde Amerika’nın en zengin 
adamlarından biri olduğu da aynı derecede bilinen bir başka gerçektir. Bu 
gerçeği, Henry Ford’un en hızlı adımlarının onun Thomas A. Edison’un 
arkadaşı olduğu döneme rastladığı gerçeğiyle bağdaştırm, o zaman bir insanın 
zihninin diğerinin başarısında ne kadar etkili olduğunu göreceksiniz. Bir adım 
daha öteye gidip Henry Ford’un en büyük başarılarının Harvey Firestone, John 
Burroughs ve Luther Buıbank’le (her biri büyük beyin kapasitesine sahipti) 
tanıştıktan sonra meydana geldiği gerçeğini düşündüğünüzde, gücün zihinlerin 
dostça ittifakıyla oluşturulabileceğine dair daha fazla kanıt geçmiş olacak 
elinize. 
İnsan, anlayış ve uyum ruhu içinde birlikte olduğu kişilerin yapısını, 
alışkanlıklarım ve düşünce gücünü alır. Edison, Firestone, Burroughs ve 
Burbank’le olan arkadaşlıklarıyla Ford kendi beyin gücüne bu dört adamın zekâ, 
deneyim, bilgi ve ruhsal gücünü de katmıştır. Üstelik “Beyin Gücü” prensibini 
bu kitapta anlatılan prensipler yoluyla kendine mal edip kullanmıştır. Bu prensip 
size de açıktır! 
Mahatma Gandi’den daha önce söz ettik. 
Muhteşem gücünü elde ettiği yöntemi bir inceleyelim. Bu yöntem birkaç 
sözcükle açıklanabilir. İki yüz milyonun üzerinde insanı belirli bir amaç uğruna 
ruh ve beden olarak uyum halinde bir araya getirerek bu güce ulaştı. 
Kısacası, Gandi bir mucize başardı, çünkü iki yüz milyonun üzerinde insanın 
zorla değil, uyum halinde işbirliğine ikna edilmesi bir mucizedir. Eğer bunun bir 
mucize olduğundan şüpheniz varsa, iki insanı bir süre boyunca işbirliğine ikna 
etmeye çalışın. 
94


Bir işletmeyi yöneten herkes çalışanların uyum içinde çalışmalarını sağlamanın 
ne kadar zor olduğunu bilir. 
Gücün elde edilebileceği belli başlı kaynakların başında, gördüğünüz gibi, 
Sonsuz Akıl gelmektedir. İki veya daha fazla insan, belirli bir hedef uğruna 
uyum halinde çalıştıklarında bu işbirliği sayesinde kendilerini Sonsuz Akıl’ın 
evrensel deposundan doğrudan güç alabilecek bir konuma yerleştirmiş olurlar. 
Bu bütün güç kaynaklarının en büyüğüdür. Dâhilerin ve büyük liderlerin (bu 
gerçeği bilsinler ya da bilmesinler) başvurdukları yer orasıdır. 
Gücün elde edilmesi için gerekli bilginin alınabileceği diğer iki kaynak insanın 
beş duyusundan daha fazla güvenilir değildir. Duyulara her zaman güvenilemez. 
Daha sonra gelen bölümlerde, Sonsuz Akıl’la en kolay bağlantı kurma 
yöntemleri yeterli bir şekilde tanımlanmıştır. 
Bu bir din dersi değildir. Bu kitapta tanımlanan hiçbir temel prensip insanların 
dini alışkanlıklarına doğrudan ya da dolaylı olarak müdahale etmeye niyetli 
şeklinde yorumlanamaz. Bu kitap okuyucunun para arzusunu fiziksel eşdeğerine 
nasıl dönüştüreceğini göstermeyle sınırlandırılmıştır. 
Okuyun, düşünün ve okurken meditasyon yapın. Kısa süre sonra bütün konu 
açığa çıkacak ve siz onu bir bütün olarak göreceksiniz. Şu anda tek tek 
bölümlerin ayrıntılarını görüyorsunuz. 
Para utangaç ve kaçıcıdır. Seçtiği kızın peşinde koşan kararlı bir âşığın 
kullandığından çok da farklı olmayan bir yolla kur yapılıp elde edilmesi gerekir. 
Ve paraya “kur yaparken” kullanılan güç, bir kıza kur yaparken kullanılandan 
farklı değildir. Paranın ele geçirilmesinde başarılı olmak için bu güç inanç, arzu 
ve kararlılıkla birleştirilmeli; bir planla uygulanmalı ve o plan eyleme 
geçirilmelidir. 
Para, “çok para” olarak bilinen miktarlarda geldiğinde onu kazanan kişiye 
suyun tepeden aşağı akışı gibi hızla gelir. Burada, bir nehrin akışına 
benzetilebilecek olan, görünmeyen büyük bir güç akışı söz konusudur. 
Büyük zenginliklere ulaşmış olan her insan hayatın bu akışını fark eder. İnsanın 
düşünce sürecini oluşturur. Düşüncenin olumlu duyguları, akıntının insanı 
servete götüren tarafıdır. Olumsuz duygular insanı yoksulluğa götüren taraftır. 
Bu kitabı servet kazanmak amacıyla okuyan kişiler için büyük önem taşıyan bir 
görüştür bu. Eğer akıntının yoksulluğa götüren tarafındaysanız, kendinizi akıntı-
nın diğer tarafına taşımanıza yardım edecek bir kürek işlevi görebilir. Size 
yalnızca uygulama ve kullanım yoluyla hizmet edebilir. Sadece okumanın ve 
öyle ya da böyle bir yargıda bulunmanın sizin için bir faydası olmayacaktır. 
Yoksulluk ve zenginlik sıklıkla yer değiştirir. Zenginlik, yoksulluğun yerini 
95


aldığında bu değişiklik genellikle iyi düşünülmüş ve dikkatle uygulanmış 
planlarla sağlanmıştır. Yoksulluk için plana gerek yoktur. Kimsenin ona yardım 
etmesine ihtiyacı yoktur, çünkü cesur ve acımasızdır. Zenginlik ise utangaç ve 
çekingendir. Bir şeyin onu “çekmesi” gerekmektedir. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Kişisel ve iş başarısına Andrevv Carnegie’nin en büyük katkısı “Beyin 
Gücü” istediğiniz gibi kullanmak üzere sizindir. Hayat boyu sürecek güce giden 
yol olarak düzenlenmiş ve yönlendirilmiş bilginin kullanımı için başlıca yol 
budur. 

İnsan zihni bir enerji şeklidir. İki ya da daha fazla zihin uyum halinde 
çalıştığında büyük bir enerji “bankası” ve “Beyin Gücü”ne benzetilebilen, gözle 
görülmeyen üçüncü bir güç oluştururlar. 

Zengin olmak için plan yapmak ve organize olmak gereklidir. Yoksul 
kalmak çok kolaydır; yoksulluk için plana gerek yoktur. 

Üç belli başlı zihin gücü kaynağı size yardımcı olmaya hazırdır. Nasıl 
kullanacağını bilenler -şu anda sizin bildiğiniz gibi- tarafından her zaman 
kullanılabilirler. 

Mutluluk yapmakla bulunur, sadece sahip olmakla değil. 
BOLUM 11 
CİNSELLİĞİN GİZEMLİ DÖNÜŞÜMÜ 
(Zenginliklere Doğru 10. Adım) 
Bilgisizlik yüzünden bu zihinsel durum genellikle fiziksel olanla bağdaştırılır ve 
cinsellik konusunda bilgi alırken birçok insanın maruz kaldığı kalıplaşmış 
inançlar nedeniyle, özellikle fiziksel olan şeyler, önyargılara yol açar. Cinsel 
heyecanın ardında üç yapıcı potansiyel vardır. Bunlar: 
1.
İnsan soyunun devamı. 
2.
Sağlığın korunması (tedavi edici olarak eşi yoktur). 
3.
Sıradanlığın dehaya dönüştürülmesi. 
“Dönüştürme” sözcüğünün anlamı basit bir dille, “bir elementi ya da enerji 
şeklini bir başkasına aktarmadır.” Cinsel enerjinin dönüşümü basittir ve kolay 
bir şekilde açıklanabilir. Zihnin fiziksel ifade bulan düşüncelerden başka 
yaratıcı düşüncelere çevrilmesi anlamını taşır. Cinsel heyecan çok özel zihinsel 
bir durum yaratır. 
Cinsel arzu insan arzulan içinde en güçlü olanıdır. Bu arzunun kontrolü 
altındayken kişi başka zamanlarda daha önce bilmediği şekilde hayal gücü, 
cesaret, irade gücü, kararlılık ve yaratıcılık yeteneğinde keskinlik geliştirir. Bu 
arzu o kadar güçlü ve tahrik edicidir ki, insanların bu uğurda hayatlarını ve 
96


saygınlıklarını açıkça tehlikeye atabilirler. Kontrol altına alınıp başka kanallara 
aktarıldığında kişiyi harekete geçiren bu güç hayal gücünde, cesarette keskinlik 
gibi özelliklerini sürdürür; özellikle edebiyat, sanat ya da diğer mesleklerde 
kuşkusuz zenginliğin elde edilmesinde de yaratıcı bir güç olarak kullanılabilir. 
Cinsel enerjinin dönüştürülmesi irade gücünün çalıştırılmasını gerektirir, ama 
alman karşılık bu çabaya değer. Cinsel ifade doğuştan gelir ve doğaldır. Arzu 
bastırılamaz ve yok edilemez, zaten böyle yapılmamalıdır. Ne var ki, insanın 
bedenini, zihnini ve ruhunu zenginleştiren ifade şekliyle çıkış yolu 
sağlanmalıdır. Eğer dönüştürme yoluyla bu tür bir çıkış yolu verilmezse sadece 
fiziksel yollardan çıkış yolu arayacaktır. 
Bir nehre baraj yapılabilir ve suyu bir süre için kontrol edilebilir, ama sonunda 
bir çıkış yolu bulacaktır. Aynı şey cinsel heyecan için de geçerli- dir. Bir süre 
için bastırılıp kontrol edilebilir, ama doğası gereği ifade edilmesi gerekir. 
Yaratıcı bir tür çabaya dönüştürülmezse daha değersiz bir çıkış yolu bulacaktır. 
Cinsel heyecanı yaratıcı bir enerjiye dönüştürebilen insanlar gerçekten çok 
şanslıdır, çünkü bu keşifleri ile kendilerini dâhi statüsüne yükseltebilirler. 
Bilimsel çalışmalar bu konudaki gerçekleri açığa çıkarmıştır: 
1.
En büyük başarıları gerçekleştiren insanlar cinsel yönleri oldukça 
gelişmiş ve cinsel enerjilerini yapıcı bir sevgiye dönüştürmeyi öğrenmiş 
insanlardır. 
2.
Büyük zenginlikler elde eden ve edebiyat, sanat, sanayi, mimari 
de büyük saygı kazanan erkekler hep bir kadının etkisiyle motive olmuşlardır. 
Bu keşiflerin yapıldığı araştırmalar iki bin yıldır hiyografi ve tarihin sayfalarına 
gömülmektedir. Büyük başarı kazanan kadın ve erkeklerin hayatlarıyla ilgili bir 
kanıt söz konusu olduğunda bu insanların oldukça gelişmiş seks doğalarının 
olduğu görülmüştür. 
Cinsel heyecan ona karşı bir itirazın olamayacağı, “karşı konulmaz bir güçtür. 
Bu heyecanla güdülenen erkekler eylem için süper bir güç edinirler. Bu gerçeği 
anladığınızda, cinsel enerjinin dönüştürülmesinin yaratıcı yeteneği içerdiğini 
daha iyi kavrayacaksınız. 
Bir insanda ya da bir hayvanda cinsel hormon salgılayan bezleri yok ettiğinizde, 
en büyük hareket kaynağını ortadan kaldırmış olursunuz. Bunun kanıtı olarak 
hadım edildikten sonra herhangi bir hayvanı seyredin. Bir boğa cinsel açıdan 
değişime uğradıktan sonra bir inek kadar uysal hale gelir. Seks değişimi insan 
ya da hayvan olsun insanın içindeki mücadele- cıüğı y°k eder. Seks enerjisi 
içinde gizli bir yaratma yeteneği barındırır. 
Zihinsel Gücü Tetikleyen 10 Uyaran 
97


İnsan zihni coşku, arzu, hayal gücü gibi uyaranlar sonucunda heyecanla yüksek 
bir titreşime geçer. Zihni uyaranlar şunlardır... 
1.
Cinsellik ifade etme arzusu. 
2.
Aşk. 
3.
Ün, güç, parasal kazanç ya da para için ateşleyici arzu. 
4.
Müzik. 
5.
Aynı ya da karşı cins ile arkadaşlık. 
6.
Ruhani ya da dünyevi başarılar için birleşen iki ya da daha fazla insanın 
uyumuna dayalı “Beyin Gücü” grubu. 
7.
Karşılıklı acı çekme, zulme uğrayan insanların yaşadığı gibi. 
8.
Kendi kendine telkin. 
9.
Korku. 
10.
Uyuşturucu ya da alkol. 
Zihni en etkin bir şekilde güçlendirip fiziksel hareketi başlatan uyaranlar 
listesinin başında cinselliği ifade etme arzusu gelir. Bu uyaranların sekizi doğal 
ve yapıcıdır. İkisi yıkıcıdır. Bu liste zihinsel uyaranların karşılaştırmalı 
incelemesini yapabilmeniz amacıyla burada sunulmuştur. Bu incelemeden cinsel 
heyecanın bütün zihinsel uyaranlar içinde en yoğun ve en güçlüsü olduğu 
kolayca görülebilir. 
Düşünen bir insan dâhinin tanımıyla ilgili olarak bazı sorular sormak 
isteyecektir. İlk soru, “Sıradan düşünce yoluyla ulaşılamayan bilgi kay-
naklarıyla nasıl iletişim kurulabilir?” olacaktır. 
Sonraki soru ise, “Sadece dâhilerin ulaşabileceği bilinen bilgi kaynakları var 
mıdır, eğer öyleyse, bu kaynaklar nelerdir ve kişi bunlara nasıl ulaşabilir?” 
olacaktır. 
Bu konuda kanıtlar sunacağız. Siz bu kanıtlar yoluyla denemeler yaparak kendi 
kanıtınızı elde edebilirsiniz. 
Dâhilik Altıncı Hissini Geliştirmekten Geçer 
Altıncı hissin gerçekliği oldukça iyi bir şekilde saptanmıştır. Altıncı his yaratıcı 
hayal gücüdür. Yaratıcı hayal gücü çoğu insanın hayatı boyunca hiç 
kullanmadığı bir beceridir ve eğer kullanırlarsa bile bu sadece rastlantı sonucu 
olur. Oldukça az sayıda insan yaratıcı hayal gücünü bilerek ve bir amaç için 
kullanır. Dâhiler bu beceriyi, işlevini anlayarak bilinçli olarak kullanırlar. 
Yaratıcı hayal gücü becerisi insanın sınırlı aklıyla Sonsuz Akıl’ın sınırsızlığı 
arasındaki doğrudan bağdır. Din gerçekliği içinde atfedilen bütün açıklamaların 
ve icat edilen temel veya yeni prensiplerin keşfi yaratıcı hayal gücü becerisiyle 
gerçekleşir. 
98


Fikirler ya da kavramlar popüler şekliyle “önseziler” şeklinde zihnimizde 
belirdiğinde, bunlar aşağıdaki kaynakların bir ya da daha fazlasından gelir: 
1.
Sonsuz Akıl 
2.
Beyne beş duyu yoluyla ulaşan düşünce dalgaları ve duyu izlenim 
lerinin depolandığı bilinçaltı. 
3.
Bilinçli düşünce yoluyla bir fikir ya da kavramı ifade eden başka 
insanların zihinleri. 
4.
Başka insanların bilinçaltı depoları. 
İlham ve Yaratıcı fikirlerin alınabileceği başka bir kaynak yoktur. Beynin 
çalışması on zihin uyaranından bir ya da daha fazlasıyla uyarıldığında kişiyi 
sıradan düşünce ufkunun üzerine çıkarma etkisine sahip olur ve kişinin uzak 
mesafeleri göremediği fırsatları ve daha alçak düzlemde var olmayan yeni 
düşünceleri hayal etmesine izin verir. 
Herhangi bir zihin uyaranıyla düşünce düzeyi yükseldiğinde kişinin bulunduğu 
konum, yerdeyken görüşünü sınırlayan ufuk çizgisinin üzerini ve ötesini 
görebileceği bir yüksekliğe uçakla çıkan kişinin bulunduğu konumla aynıdır. 
Üstelik bu yüksek düşünce düzeyindeyken kişi, yiyecek, giyecek ve barınma 
gibi üç temel ihtiyacını gidermeye yönelik sorunlarla uğraşırken görüşünü 
sınırlayan ve engelleyen herhangi bir uyaranın etkisi altında kalmaz. Kişi uçakla 
yükselirken tepeler, vadiler ve görüşünü kapatan diğer engellerin kaldırıldığı 
gibi, günlük sıradan düşüncelerin ortadan kaldırıldığı bir düşünce 
dünyasındadır. 
Yüceltilmiş düşünce düzlemindeyken zihnin yaratıcı becerisine serbest hareket 
etmesi için imkân verilir. Altıncı hissin işlevi için yol açılmıştır. Birey başka 
şartlar altında ulaşamayacağı fikirlere karşı alıcı hale gelir. Altıncı his bir 
dâhiyle sıradan biri arasındaki farkı belirleyen bir beceridir. 
Yaratıcı beceri kullanıldıkça ve kişi ona daha fazla güvenip düşünce dalgası için 
daha fazla talepte bulundukça, bu beceri bireyin bilinçaltının dışında yer alan 
etkenlere karşı daha dikkatli ve alıcı hale gelir. Bu beceri yalnızca kullanılarak 
geliştirilebilir. 
Kişinin “bilinci” tamamen altıncı his becerisiyle işlev gördükçe bu gerçek 
anlaşılır. 
Büyük ressamlar, müzisyenler ve şairler büyüktürler, çünkü yaratıcı beceri 
yoluyla “içlerinden gelen küçük sese” kulak verme alışkanlığını edinmişlerdir. 
Hayal gücü çok “kuvvetli” olanların en iyi fikirlerinin “önsezilerle” geldiği iyi 
bilinen bir gerçektir. 
Büyük bir hatip bu büyüklüğünü gözlerini kapatıp tamamen yaratıcı hayal gücü 
99


becerisine güvenerek elde etmiştir. Konuşmasının en can alıcı noktasında neden 
gözlerini kapattığı sorulduğunda, “Gözlerimi kapatıyorum, çünkü o zaman 
içimden gelen fikirlere göre konuşabiliyorum,” demiştir. 
Amerika’nın en başarılı ve en iyi bilinen maliyecisinin bir karar vermeden önce 
iki ya da üç dakika için gözlerini kapama alışkanlığı vardı. Bunu neden yaptığı 
sorulduğunda, “Gözlerim kapalıyken daha ileri zekâ düzeyine ulaşabiliyorum,” 
diyordu. 
Maryland, Chevy Chase’den Dr. Elmer Gates yaratıcı hayal gücünü kullanarak 
pek çoğu basit olan iki yüzden fazla patent aldı. Yöntemi Dr. Gates’in kesinlikle 
dahil olduğu bir dâhinin konumuna ulaşmayı isteyenler için hem ilginç hem de 
önemlidir. Dr. Gates dünyanın en büyük, ama reklamı az yapılan bilim 
adamlarından biriydi. 
Laboratuvarında, “kişisel iletişim odası” adını verdiği bir bölüm vardı. Ses 
geçirmez bir odaydı burası ve öyle bir şekilde ayarlanmıştı ki, gerektiğinde içeri 
hiç ışık girmiyordu. Üzerinde kâğıtların bulunduğu küçük bir masa vardı. 
Masanın üzerinde, duvardaki ışıkları kontrol eden elektrik düğmeleri 
bulunuyordu. Dr. Gates yaratıcı hayal gücüyle ulaşabildiği güçleri kullanmak 
istediğinde bu odaya girer, masaya oturur, lambaları kapatır ve üzerinde çalıştığı 
icatla ilgili bilinen faktörlere yoğunlaşırdı. İcadının bilinmeyen faktörleriyle 
ilgili fikirler zihnine dolmaya başlayana dek o pozisyonda kalırdı. 
Bir keresinde fikirler o kadar çabuk gelmişti ki. Neredeyse üç saat boyunca 
yazmak zorunda kalmıştı. Düşünceleri akmayı ve o yazmayı bıraktığında, 
yazdıklarının bilim dünyasında bilinen verilerle arasında hiçbir benzerlik 
bulunmayan prensiplerin tam bir tanımını içerdiğini gördü. Üstelik bu notlarda 
üzerinde çalıştığı problemin çözümü de vardı. 
Dr. Gates hayatını, şirketler ve bireyler adına “fikirler için oturarak” 
kazanıyordu. Amerika’daki en büyük şirketlerden bazıları ona “fikir için 
oturmak” üzere saat başına önemli miktarda para ödüyorlardı. 
Akıl yürütme becerisi genellikle hatalıdır, çünkü büyük oranda kişinin birikmiş 
deneyimlerine dayanmaktadır. İnsanın deneyimleriyle elde ettiği her bilgi doğru 
değildir. Yaratıcı hayal gücüyle alman fikirler çok daha güvenilirdir, çünkü 
zihnin akıl yürütme becerisine açık olmayan daha güvenilir kaynaklardan 
gelmektedirler. 
Bir dâhiyle garip fikirli sıradan bir mucit arasındaki en büyük fark, dâhinin 
yaratıcı hayal gücü becerisiyle çalışıyor olmasına karşılık mucidin bu beceri 
konusunda hiçbir şey bilmemesidir. Bilimsel mucit hem birleştirici hem de 
yaratıcı hayal gücü becerisini kullanır. 
100


Örneğin, bilimsel mucit, icat etmeye birleştirici beceriyi, yani akıl yürütme 
becerisini kullanarak başlar, deneyimle birikmiş olan prensip ya da bilinen 
gerçekleri düzenler ve birleştirir. Eğer bu birikmiş bilginin icadını tamamlaması 
için yetersiz olduğunu görürse yaratıcı becerisiyle kendisine açık olan bilgi 
kaynaklarına başvurur. Bunu yapmanın yolu bireyden bireye değişir, ama bu 
işlemin özü şudur: 
1.
On zihin uyaranından birini ya da birkaçını veya kendi tercih edeceği 
uyaranları kullanarak ZİHNİ ORTALAMADAN DAHA HIZLI TİTREŞECEK 
şekilde uyarır. 
2.
İcadıyla ilgili bilinen gerçekler (bitmiş bölümler) üzerinde YO- 
ĞUNLAŞIR VE ZİHNİNDE İCADINA AİT BİLİNMEYEN FAKTÖRLERE 
AİT MÜKEMMEL BİR RESİM OLUŞTURUR. Bilinçaltı kontrolü ele geçirene 
dek bu resmi zihninde tutar, sonra zihnini bütün düşüncelerden arındırarak 
rahatlar ve cevapların zihnine dolmasını bekler. 
Bazen sonuçlar hem kesin hem de çabuktur. Diğer zamanlarda sonuçlar, altıncı 
hissin gelişimine ya da yaratıcı yetiye bağlı olarak olumsuzdur. 
Edison yaratıcı becerisine yönelip elektrik ampulünü mükemmel hale 
getirmeden önce, hayal gücünün birleştirici becerisinin yardımıyla fikirlerin on 
bin farklı birleşimini denemiştir. Fonografı üretirken yaşadığı deneyim de bunun 
benzeriydi. 
Yaratıcı hayal gücü becerisinin var olduğuna dair bol miktarda güvenilir kanıt 
bulunmaktadır. Bu kanıtlar çok fazla eğitim almadan çalıştıkları alanlarda lider 
olan insanların doğru analizinin yapılmasıyla elde edilebilir. Lincoln yaratıcı 
hayal gücü becerisini keşfedip kullanarak büyüklüğe ulaşmış liderlere iyi bir 
örnektir. Bu yetiyi Anne Rutledge’le tanıştıktan sonra yaşadığı aşk uyaranının 
sonucu olarak keşfetmiş ve kullanmaya başlamıştı. 
Tarihin sayfaları büyük liderlerin kayıtlarıyla doludur. Bunların başarılarında en 
büyük etken, yaratıcı becerilerini cinsel arzuyla uyaran kadınlardır. Napoleon 
Bonaparte bunlardan biridir. İlk karısı Josephine’den ilham alırken karşı 
konulamaz ve mağlup edilemezdi. Ama onu bir kenara bıraktıktan sonra 
gerilemeye başladı. Yenilgisi ve St. Helena’ya sürgünü birbirinden çok uzak 
değildi. 
Amerika’da eşlerine duydukları tutku ve aşkın etkisiyle başarının doruklarına 
tırmandıktan sonra yeni biri için eski eşlerini bir kenara bırakan ve mahvolan 
erkeklerin hikâyelerinden söz edebiliriz. Napoleon doğru kaynaktan gelen cinsel 
etkinin yerine hiçbir şey konulmayacak kadar güçlü olduğunu keşfeden tek 
erkek değildi. 
101


İnsan zihni uyaranlara tepki verir! Bu uyaranlar içinde en büyük ve güçlü olanı 
cinsel arzudur. Kontrol edilip dönüştürüldüğünde bu dürtü bir erkeği, daha alçak 
düzlemde önünü kesen endişe ve önemsiz öfkeyi kontrol etmesini mümkün 
kılan düşünce düzeyine çıkarabilir. 
Hafızaları tazelemek amacıyla, belirli erkeklerin hayat hikâyelerinden elde 
edilebilen gerçeklerle ilgili olarak, burada büyük başarıya sahip birkaç kişinin 
adını vereceğiz. Bu kişilerin dehalarının güç kaynağını dönüştürülmüş cinsel 
enerjilerinden aldıklarına hiç şüphe yok: 
GEORGE 
WASHINGTON 
NAPOLEON 
BONAPARTE 
WILLIAM 
SHAKESPEARE ABRAHAM LINCOLN RALPH WALDO EMERSON 
ROBERT BURNS 
THOMAS JEFFERSON ELBERT HUBBARD ELBERT H. GARY 
WOODROW WILSON JOHN. H. PATTERSON ANDREW JACKSON 
ENRICO CARUSO 
Hayat hikâyeleri konusundaki bilginiz bu listeye sizin bazı eklentiler yapmanızı 
mümkün kılabilir. Eğer, bulabilirseniz bütün insanlık tarihinde iyi geliştirilmiş 
cinsellik doğasıyla güdülenmemiş olup herhangi bir alanda göze çarpan başarı 
kazanmış olan birini gösterin. 
Şu anda yaşamayan insanların hayat hikâyelerine güvenmek istemiyorsanız, 
tanıdığınız büyük başarı kazanmış insanları inceleyin ve onlar arasında yüksek 
düzeyde cinsel dürtüye sahip olmayan birini bulup bulamayacağınıza bakın. 
Cinsel enerji bütün dâhilerin yaratıcı enerjisidir. Bu itici cinsel güçten yoksun 
olan hiçbir büyük lider, dâhi ya da sanatçı bulamazsınız. 
Hiç kuşkusuz, buradan bütün gelişmiş cinsel dürtüye sahip olanların dâhi 
olduğu şeklinde bir ifade çıkarılamaz. İnsan yalnızca hayal gücünün yaratıcı 
becerisinin yardımıyla mevcut güçleri çekebilecek şekilde zihnini uyardığı 
zaman dâhi statüsünü elde edebilir. Bu “güçlendirmeyi” sağlayabilecek 
uyaranlar arasında en önemlisi cinsel enerjidir. Sadece bu enerjiye sahip olmak 
bir dâhi yaratmak için yeterli değildir. Bu enerji, insanı dâhi statüsüne 
yükseltmeden önce, fiziksel ilişki arzusundan başka türde bir arzuya ve eyleme 
dönüştürülmelidir. 
Büyük cinsel arzuları nedeniyle insanların büyük bir çoğunluğu, bu gücü yanlış 
anlayarak ve yanlış kullanarak dâhi olmaktan uzaklaşıp kendilerini daha 
aşağılara, hayvanların statüsüne indirirler. 
Yirmi beş binin üzerinde insanı inceleyerek başarılı olmuş erkeklerin bunu 
kırkından önce ender olarak başardıklarım ve gerçek hızlarına ancak ellisini 
geçtikten sonra ulaştıklarını keşfettim. Bu gerçek o kadar şaşırtıcıydı ki, 
102


nedenini bulmak için daha dikkatli bir araştırmaya girmeme yol açtı. 
Bu çalışma, başarılı insanların bunu kırkından önce yapamamalarının ana 
nedeninin, cinsel heyecanın fiziksel yanma aşırı düşkünlük göstererek 
enerjilerini ziyan etmeleri olduğunu ortaya çıkarmıştır. İnsanların çoğunluğu 
cinsel dürtünün salt fiziksel yanından çok daha önemli başka olasılıkları da 
olduğunu asla öğrenemezler. Bu keşfi yapanların çoğu ise, cinsel enerjinin en 
yüksek noktasında olduğu dönemde birçok yılı ziyan ederek kırk beş, elli 
yaşlarına ulaşırlar. Bunu genellikle kayda değer bir başarı izler. 
Kırk yaşma ve bazen de onu geçene dek çoğu erkeğin hayatı, daha faydalı 
kanallara aktarılabilecek enerjinin boşa harcandığını göstermektedir. Daha 
hassas ve daha güçlü heyecanlara önem verilmez. Cinsel arzu bütün insan 
heyecanları içinde en güçlüsü ve en zorlayıcısıdır. Bu nedenle bu arzu kontrol 
edildiğinde ve fiziksel ifadesi dışında bir eyleme dönüştürüldüğünde kişiyi 
büyük başarılara götürebilir ve dahilik seviyesine yükseltebilir. 
30.000’den fazla satış elemanını eğitip yönlendiren bir öğretmen faal olarak 
seks enerjilerini kullanan insanların en etkin satıcılar olduğunu keşfetmiştir. 
Bunun açıklaması, “kişisel mıknatıslık” olarak bilinen kişilik etkeninin cinsel 
enerjisinden farklı bir şey olmadığıdır. Yüksek düzeyde seksi kişiler yüksek 
çekim gücüne sahiptirler. Bu hayati güç anlaşılıp doğru yönlendirildiğinde 
insanlar arasındaki ilişkide büyük avantaj sağlayabilir. Bu enerji diğer insanlara 
şu aracılar yoluyla iletilebilir: 
!• El sıkmak: Elin dokunuşu çekiciliğin varlığını ya da yokluğunu anında 
gösterir. 
2.
Ses tonu: Çekicilik ya da cinsel enerji, sesi renklendiren ya da 
mü zikal ve çekici kılan bir etkendir. 
3.
Beden duruşu: Seksi insanlar zarif ve hızlı bir şekilde hareket eder 
ler. 
4.
Düşüncelerin titreşimi: Seksi insanlar cinsel heyecanı duygularıyla 
birleştirirler ya da böyle yapmayı isterler ve bu şekilde etrafında- kileri 
etkileyebilirler. 
5.
Beden süsü: Seksi insanlar kişisel görünümleri konusunda çok dik 
katlidirler. Genellikle kişiliklerine, fiziklerine, tenlerine vb. yakışan giysiler 
seçerler. 
Bir satış elemanı işe alındığında becerikli bir satış müdürü ilk talep olarak 
satıcının kişisel çekiciliğine bakar. Cinsel enerjisi olmayan insanlar hiçbir 
zaman çekici ve coşkulu olmazlar. Oysa coşku, satılan mal ne olursa olsun 
satıcılıkta en önemli gerekliliktir. 
103


Cinsel enerjiden yoksun vaiz, hatip, avukat ya da satıcı, başkalarını etkilemek 
söz konusu olduğunda başarısızlığa uğrayacaktır. Çoğu insanın yalnızca 
duygularına hitap eden şekilde etkilendiği gerçeğini de göz önüne alırsak, bir 
satıcının doğal yeteneğinin bir parçası olarak cinsel enerjisinin önemini 
anlayacaksınız. Usta satıcılar satışta bu statüye erişmişlerdir, çünkü bilinçli ya 
da bilinçsiz olarak cinsel enerjiyi satış şevkine dönüştürmüşlerdir! Bu ifadede 
cinsel enerjinin dönüştürülmesinin gerçek anlamıyla ilgili çok pratik bir öneri 
bulunabilir. Aklını cinsellik konusundan nasıl uzak tutacağını ve cinsel 
enerjisini aynı coşku ve kararlılıkla satış çabasına nasıl yönelteceğini bilen bir 
satıcı, bunun farkında olsun ya da olmasın seksi dönüştürme sanatını kazanmış-
tır. Cinsel enerjilerini dönüştüren satıcıların büyük çoğunluğu ne yaptıklarının 
ya da nasıl yaptıklarının hiç farkında olmadan yaparlar bunu. 
Cinsel enerjinin dönüştürülmesi, ortalama bir insanın bu amaçla kullanmak 
istemeyeceği kadar fazla irade gücü gerektirir. Dönüşüm için gerekli irade 
gücünü toplamayı zor bulanlar bu yeteneği yavaş yavaş kazanabilirler. Zorlu 
irade gücü gerektirse de bu uygulamanın ödülü gösterilen çabanın değerinden 
çok daha büyüktür. 
Cinsellik konusu insanların büyük çoğunluğunun bağışlanmaz bir biçimde cahil 
göründüğü bir konudur. Cinsel dürtü, cahil ve kötü fikirli insanlar tarafından 
büyük ölçüde yanlış anlaşılmış, iftiraya uğramış ve alaya alınmıştır. 
Milyonlarca insan, bu aydınlanma çağında bile, yüksek düzeyde cinsel dürtüye 
sahip olmanın bir lanet olduğu yanlış inancıyla aşağılık kompleksi 
geliştirmektedir. Cinsel enerjinin erdemiyle ilgili bu ifadeler ahlaksızlığın mazur 
gösterilmesi şeklinde yorumlanmamalıdır. Cinsel heyecan zekice ve dikkatle 
kullanıldığı takdirde bir erdemdir. Bedeni ve zihni zenginleştirmek yerine 
bozacak ölçüde yanlış kullanılabilir ve kullanılmaktadır da. 
İnceleme ayrıcalığına sahip olduğum bütün büyük liderlerin başarılarının geniş 
ölçüde bir kadından aldıkları ilhama dayandığını keşfetmem benim için çok 
büyük önem taşıyordu. Birçok örnekte, “söz konusu kadın , halkın kendisi 
hakkında çok az şey duyduğu ya da hiçbir şey duymadığı, alçakgönüllü ve 
özverili bir eştir. Birkaç olayda, alman ilham “öteki kadına” doğru 
uzanmaktadır. 
Her zeki insan alkollü içkiler ve uyuşturucu yoluyla aşırı uyarılmanın yıkıcı 
olduğunu bilir. Ancak seksin aşırı kullanımının, uyuşturucu ya da alkol gibi 
yaratıcı çabayı yıkıcı ve zararlı bir alışkanlık-haline gelebileceğini çok az insan 
bilir. 
Seks düşkünü bir erkek uyuşturucu düşkünü bir erkekten çok farklı değildir! 
104


Her ikisi de mantık ve irade gücü becerileri üzerinde kontrolü kaybetmişlerdir. 
Birçok hastalık hastası vakası, seksin gerçek işlevi hak- kındaki cehaletle 
gelişen alışkanlıklardan doğmaktadır. 
Cinsel enerjinin dönüştürülmesi konusundaki bilgisizliğin bir yandan cahil 
kişiye büyük cezalar yüklerken, öte yandan aynı derecede büyük faydalara engel 
olduğu kolayca görülebilir. 
Cinsellik konusundaki geniş kapsamlı cehalet, seks konusunun etrafının esrar ve 
karanlık sessizlikle kuşatılmış olması gerçeğine dayanır. Esrar ve sessizliğin 
komplosu, genç insanların zihninde yasak psikolojisiyle aynı etkiyi 
yapmaktadır. Sonuç, merakı ve bu yasak konu üzerinde daha fazla bilgi elde 
etme arzusunu arttırmıştır; bilginin kolayca elde edilebilir olmaması tüm kanun 
yapıcılarının ve gençleri bu konuda en iyi eğitebilecek şekilde öğrenim görmüş 
çoğu doktorun ayıbıdır. 
Çok az insan kırk yaşından önce herhangi bir alanda hayli yaratıcı çaba içine 
girer. Ortalama bir insan bu büyük yaratma kapasitesine kırkla altmış yaşları 
arasında ulaşır. Bu ifadeler, dikkatle gözlenmiş olan binlerce kadın ve erkeğin 
incelenmesine dayanmaktadır. Kırk yaşından önce bir yere varamamış ve kırk 
yaşla “yaşlılığa” yaklaştığından korkan insanlar için cesaret verici olmalıdır bu 
bulgular. Kırkla elli yaşları arasındaki yıllar en verimli dönemdir. Erkekler bu 
yaşlara korkuyla ve titreyerek değil, ümit ve beklentiyle girmelidir. 
Eğer çoğu erkeğin kırk yaşından önce en iyi işlerini gerçekleştirmedikleri 
şeklindeki ifade için kanıt isterseniz, dünyanın tanıdığı en başarılı insanların 
kayıtlarını inceleyin. Henry Ford kırk yaşını geçene dek başarıyı yakalayamadı. 
Andrew Carnegie çabalarının sonucunu aldığında kırk yaşını çoktan geçmişti. 
James J. Hill kırk yaşında hâlâ telgraf memuru olarak çalışıyordu. Muhteşem 
başarıları bu yaştan sonra geldi. Amerikan sanayicileri ve yatırımcılarının hayat 
hikâyeleri kırkla altmış yaş arasındaki dönemin bir erkeğin en üretken çağı 
olduğuna dair kanıtlarla doludur. 
Otuzla kırk yaş arasında erkekler cinsel enerjiyi dönüştürme sanatım öğrenirler 
(hepsi değil). Bu keşif genelde rastlantı sonucu olur ya da bunu bilincine 
varmadan yaparlar. Başarı gücünün otuz beşle kırk yaşı arasında arttığını 
gözleyebilir, ama çoğu örnekte, bu değişikliğin nedeninden habersizdir. Doğa 
otuzla kırk yaş arasındaki bireylerde aşk ve seks heyecanlarını uyumlu hale 
getirmeye başlar, böylece kişi bu büyük güçleri harekete geçirici bir uyaran 
olarak birlikte kullanır. 
Kendinizi Yalnızca Siz Dâhiliğe Ulaştırabilirsiniz. 
Seks tek başına harekete geçiren kuvvetli bir dürtüdür, ancak gücü kasırgaya 
105


benzer, sıklıkla kontrol edilemez olur. Ama cinsel heyecana aşk duygusu 
karışmaya başladığında amaca yönelik davranışların sakinleşmesi, dengenin 
sağlanması ve yargıların yerinde olması sonucunu verir. Kırk yaşına ulaşan 
hangi insan bu ifadeleri analiz edemeyecek ve kendi deneyimleriyle 
doğrulamayacak kadar talihsizdir? 
Bir kadını memnun etme arzusuyla harekete geçip yalnızca cinsel heyecana 
dayanan bir erkek büyük bir başarı elde etme kapasitesine sahip olabilir ki, 
genellikle öyledir, ama hareketleri altüst olmuş, bozulmuş ve tamamen yıkıcı 
hal almıştır. Sadece cinsel güdüye dayanarak bir kadını memnun etme arzusuyla 
harekete geçen bir erkek hırsızlık yapabilir, aldatabilir, hatta cinayet işleyebilir. 
Ne var ki, aşk duygusu cinsel heyecanla birleştiğinde aynı erkek hareketlerini 
daha fazla mantık, denge ve makul düşünceyle yönlendirecektir. 
Aşk, romantizm ve seks insanı büyük başarılara götürebilecek heyecanlardır. 
Aşk emniyet subapı görevi yapan bir heyecandır, dengeyi ve yapıcı çabayı 
garanti eder. Bu üç heyecan bir araya geldiğinde insanı dâhi düzeyine 
çıkarabilir. 
Heyecanlaı zihinsel durumlardır. Doğa insanı, maddenin kimyası prensibine 
benzer şekilde işleyen “zihin kimyası”yla donatmıştır. Maddenin kimyası 
yardımıyla bir kimyagerin, tek başına hiçbirinin zararlı olmayan belirli 
elementleri birbirine karıştırarak ölümcül bir zehir yaratabileceği bilinen bir 
gerçektir. Heyecanlar da aynı şekilde ölümcül bir zehir hazırlamak üzere 
birleşebilir. Seks ve kıskançlık heyecanı birbirine karıştığında kişiyi çılgın bir 
canavara çevirebilir. 
İnsan zihnindeki bu yıkıcı duygulardan birinin ya da daha fazlasının varlığı, 
zihindeki kimya yoluyla kişinin adalet duygusunu yok eden bir zehir 
oluşturabilir. 
Dâhiliğe giden yol, seks, aşk ve romantizmin gelişimi, kontrolü ve 
kullanımından ibarettir. Bu süreç kısaca aşağıdaki şekilde ifade edilebilir: 
Bu duyguların varlığını zihinde egemen düşünceler şeklinde teşvik edin ve 
bütün yıkıcı duyguları yok etmeye çalışın. Zihin bir alışkanlık varlığıdır. 
Kendisini besleyen egemen düşüncelerle gelişir. İrade gücüyle kişi herhangi bir 
duyguyu yok edip yerine istediği bir duyguyu koyabilir. Zihni irade gücüyle 
kontrol etmek zor değildir. Kontrol kararlılık ve alışkanlıkla gelir. Kontrol sırrı, 
dönüştürme işleminin altında yatan etkendir. İnsanın zihninde herhangi bir 
olumsuz duygu belirdiğinde düşünceleri değiştirmek gibi basit bir işlemle 
olumlu ve yapıcı duyguya dönüştürülebilir. 
“Dâhiliğe giden gönüllü kişisel çabadan başka hiçbir yol yoktur! İnsan yalnızca 
106


cinsel enerjinin itici gücü yardımıyla büyük parasal ya da iş başarıları elde 
edebilir, ancak tarih insanın bu serveti elde etme ve bunun tadını çıkarma 
zevkinden yoksun bırakan karakter özelliklerine sahip olduğuna dair kanıtlarla 
doludur. Bu değerli bir analiz ve düşüncedir, çünkü erkekler kadar kadınlara da 
yardımcı olan bir gerçeği ifade etmektedir. Bu konudaki bilgisizlik, zenginliğe 
ulaşmış bile olsalar binlerce insanın mutsuzluğuna neden olmaktadır. 
Aşk anıları hiçbir zaman silinmez. Uyaran kaynağı yok olduktan uzun bir süre 
sonra bile oldukları yerde bekler, rehberlik eder ve kişiyi etkilerler. Bu yeni bir 
bilgi değildir. Gerçek aşkı tadan herkes insanın kalbinde kalıcı izler bıraktığını 
bilir. Aşkın etkisi uzun sürelidir, çünkü aşk yapı olarak manevi bir olgudur. Aşk 
yoluyla büyük başarılara ulaşmak için uyarılamayan kişi için umut yoktur, 
hayadaymış gibi görünse de aslında ölüdür. 
Geçen yıllarınıza geri dönün ve zihninizi aşkın güzel anılarıyla yıkayın. 
Geçmişin endişe ve kızgınlıklarının etkisini yumuşatacaktır. Sizin hayatın nahoş 
gerçeklerinden kaçmanız için bir fırsat olacaktır ve belki de -kim bilir-
hayatınızın bütün maddi ya da manevi durumunu değiştirecek olan bu fantezi, 
fikirler veya planlar dünyasına geçici olarak geri dönüşünüz sırasında zihniniz 
size teslim olacaktır. 
Âşık olduğunuz ve onu kaybettiğiniz için talihsiz olduğunuza inanıyorsanız bu 
düşünceyi yok edin. Gerçekten seven biri asla tamamen kay- bedemez. Aşk 
garip ve huysuz bir şeydir. İstediği zaman gelir ve hiç uyarmadan çeker gider. 
Orada kaldığı sürece onu kabul edip tadını çıkarın, ama gittiği zaman da 
ardından endişelenerek zaman kaybetmeyin. Endişe onu asla geri 
getirmeyecektir. 
Aşkın yalnızca bir kez gelebileceği düşüncesini de silin kafanızdan. Aşk çok kez 
gelip gidebilir, ama insanı aynı şekilde etkileyen iki aşk yaşantısı yoktur. Kalpte 
diğerlerinden daha derin bir iz bırakabilen bir aşk yaşantısı olabilir, ancak bütün 
aşk yaşantıları faydalıdır, yalnızca aşk gittiğinde öfkeli ve alaycı olan kişilere 
bir faydası olmaz. 
Aşkla ilgili hiçbir düş kırıklığı olmamalıdır ve eğer insan aşkla cinsel heyecan 
arasındaki farkı anlarsa böyle bir düş kırıklığı olmayacaktır. En büyük fark 
aşkın manevi, cinselliğinse biyolojik bir olay olmasıdır. İnsan kalbine manevi 
bir güçle dokunan bir yaşantının zararlı olması mümkün değildir, oysa 
kıskançlık veya cehalet söz konusu olduğunda durum farklıdır. 
Aşk hiç kuşkusuz hayatın en büyük deneyimidir. Kişiyi Sonsuz Akıl’la 
birleşmeye götürür. Romantizm ve cinsel heyecan birleştiğinde insanı yaratıcı 
çabanın merdiveninde en üst basamaklara çıkarabilir. Aşk, seks ve romantizm 
107


heyecanı dehanın oluşumunda başarının sonsuz üçgeninin kenarlarını oluşturur. 
Aşk birçok açısı, gölgesi ve rengi olan bir duygudur. Ama aşkın türleri içinde en 
yoğun ve ateşleyici olanı, aşk ve cinsel heyecan karıştığında yaşanan 
deneyimdir. Cinsellikle uygun bir şekilde dengelenip oranlanan aşkın sonsuz 
çekimiyle kutsanmayan evlilikler mutlu evlilikler olamaz ve nadiren dayanıklı 
olurlar. Aşk tek başına evliliğe mutluluk getirmez, seks de öyle. Bu iki güzel 
heyecan karıştığında evlilik yeryüzünde şimdiye kadar hiç bilinmeyen türde bir 
zihin yapısı meydana getirebilir. 
Romantizm heyecanı aşk ve seks heyecanlarına karıştığında insanın sınırlı 
zekâsıyla Sonsuz Akıl’ın sınırsız zekâsı arasındaki engeller ortadan kalkar. İşte 
o zaman bir dâhi doğmuş demektir! 
Burada, gerekli şekilde anlaşıldığında, pek çok evlilikte bulunan kargaşaya 
uyum getiren bir yorum sunulmaktadır. Sıklıkla dırdır etme şeklinde ifade 
edilen uyumsuzluklar bizi genellikle cinsellik konusundaki bilgi eksikliğine 
götürür. Aşk, romantizm ve cinsellik duygusuyla işlevinin gerektiği gibi 
anlaşılmasının mümkün olduğu yerde evli insanlar arasında uyumsuzluk yoktur. 
Eşleri aşk, seks ve romantizm duyguları arasındaki ilişkiyi anlayan eşler çok 
şanslıdır. Bu kutsal üçlüyle hareket edildiğinde hiçbir iş zor değildir. Eğer bir 
kadın, kocasının ona ilgisini yitirmesine ve başka kadınlarla ilgilenmesine izin 
verirse, bu genellikle seks, aşk ve romantizm konularına yönelik cehaleti veya 
kayıtsızlığından kaynaklanmaktadır. Bu ifade, şüphesiz erkek ve karısı arasında 
bir zamanlar gerçek sevginin bulunduğunu varsaymaktadır. Aynı şey, karısının 
ona ilgisinin ölmesine izin veren bir erkek için de geçerlidir. 
Evli insanlar genellikle bir yığın önemsiz konu üzerinde tartışırlar. Eğer bunlar 
doğru bir şekilde çözümlenirse, gerçek sıkıntı nedeninin bu konular üzerindeki 
kayıtsızlık ya da bilgisizlik olduğu görülür. 
Erkeklerin en büyük ateşleyici gücü bir kadını memnun etme arzusudur! Tarih 
öncesi çağlarda başarılı olan avcı bunu bir kadının gözünde büyük görünme 
arzusuyla başarmıştır. Bu açıdan erkeğin yapısı değişmemiştir. Bugünün 
“avcısı” eve hayvan derisi getirmez, ama iyi elbiseler, arabalar ve zenginlik 
temin ederek karısı için duyduğu arzuyu gösterir. Erkek kadını memnun etmek 
için uygarlıktan önce duyduğu aynı arzuya sahiptir hâlâ. Değişen tek şey 
memnun etme yollarıdır. Büyük servetler elde eden, güç ve şöhret kazanan 
erkekler bunu büyük ölçüde kadınları memnun etme arzularını tatmin etmek için 
yaparlar. Kadınları hayatlarından çıkarırsanız çoğu erkeğin hayatındaki büyük 
zenginliğin bir anlamı kalmaz. 
Erkeğin yapısını anlayan ve bunu dikkatle besleyen bir kadının diğer kadınların 
108


rekabetinden korkmasına gerek yoktur. Erkekler başka erkeklerle mücadele 
ederken yıkılmaz irade güçleriyle birer dev olabilirler, ama seçtikleri kadın 
tarafından kolayca idare edilebilirler. 
Çoğu erkek tercih ettikleri kadın tarafından kolayca idare edildiklerini kabul 
etmeyecektir, çünkü türlerin en güçlüsü olarak tanınmak erkeğin yapısında 
vardır. Zeki bir kadın bu erkeksi özelliği tanır ve akıllı bir şekilde bundan her iki 
tarafta faydalanır. 
Çoğu erkek seçtikleri kadınlar -eşleri, sevgilileri, anneleri ya da kız kardeşleri-
tarafından idare edildiklerini bilirler, ama bu etkiye karşı çıkmaktan sakınırlar, 
çünkü doğru kadının değiştirici etkisi olmaksızın hiçbir erkeğin mutlu ya da tam 
olmayacağını bilecek kadar zekidirler. Bu önemli gerçeği bilmeyen bir erkek, 
erkeklerin başarıya ulaşması için bir araya gelmiş diğer pek çok etkenden daha 
fazla işe yarayan bir güçten kendini yoksun bırakmış olur. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Cinsel enerji hakkmdaki iki şaşırtıcı gerçek bu geniş kişisel güç 
kaynağına yönelik yeni bir içgörü kazandırmaktadır. Cinsel enerji tıpkı Thomas 
Edison veya Andrevv Jackson’da- ki kadar etkili olabilen bir deha kaynağıdır. 

Cinsel enerji hevesinizi, yaratıcı hayal gücünüzü, yoğun arzunuzu, 
kararlılığınızı, sizi zengin ve mutlu kılan diğer özellikleri destekler. 

Size paha biçilemez “önseziler” sunması için yükselmiş bir düşünce 
düzlemine çıkmak üzere kendi kendinize yardımcı olabilirsiniz. 

Üstün yetenekli mucitlerin büyük sırrı artık basit ama şaşırtıcı iki 
aşamada sizin için işleyecek. Siz de “mantığın” bile cinsel enerji kadar yardımcı 
olmayacağını anlayacaksınız; cinselliğin doğal ifadesi hiçbir zaman inkâr 
edilemez, ama aynı zamanda birçok insanın çok geç keşfettiği bir şekilde de 
kullanılabilir. 

Her bir hayati gücün ardında sonsuz zenginliğin kaynakları yatmaktadır. 
BÖLÜM 12 
BİLİNÇALTI: 
Sonsuz Akıl’la Bağlantı Noktası 
(Zenginliklere Doğru 11. Adım) 
Bilinçaltı, beş duyu yoluyla bilince ulaşan her türlü düşünce dalgasının 
sınıflanıp kaydedildiği ve düşüncelerin bir dosya dolabında depolanan bilgiler 
gibi geri çağrılabildiği bir alandır. 
Bilinçaltı duyguları ve düşünceleri yapılarına bakmaksızın alıp dosyalar. 
Fiziksel eşdeğerine dönüştürmeyi arzu ettiğiniz her türlü plan, düşünce ya da 
amacı bilinçaltınıza yerleştirebilirsiniz. Bilinçaltı inanç gibi heyecansal 
109


duygularla birleşen egemen arzular üzerinde çalışmaya öncelik tanır. 
Bunu Arzu’yla ilgili bölümde verilen talimatlarla bağlantılı olarak düşünün, o 
zaman ifade edilen düşüncenin önemini anlayacaksınız. 
BİLİNÇALTI GECE GÜNDÜZ DURMAKSIZIN ÇALIŞIR. Bilinçaltı kişinin 
arzusunu fiziksel eşdeğerine çevirecek gücü insan tarafından bilinmeyen bir 
yöntemle Sonsuz Akıl’dan alır. Bu sonuca ulaşmak için de her zaman en pratik 
aracıyı kullanır. 
Bilinçaltmızı tamamen kontrol edemezsiniz, ama somut şekle dönüştürmek 
istediğiniz her türlü planı, arzuyu veya amacı ona gönderebilirsiniz. Kendi 
Kendine Telkin bölümünde bilinçaltının kullanılmasıyla ilgili talimatları tekrar 
okuyun. 
Bilinçaltı insanın sınırlı zekâsıyla Sonsuz Akıl arasındaki bağ olduğuna dair 
inancı destekleyecek pek çok kanıt bulunmaktadır. Bilinçaltı Sonsuz Akıl’m 
gücünü kullanan bir aracıdır. Tek başına zihinsel dürtülerin ruhsal eşdeğerlerine 
dönüştürüldükleri gizli süreci de içerir. Duayı, duaya cevap verebilen kaynağa 
ileten bir aracıdır. 
Bilinçaltıyla bağlantılı yaratıcı gücün imkânları çok etkileyicidir ve ölçülmeleri 
mümkün değildir. Bu hayranlık uyandıran güç insana ilham verir. 
Bilinçaltının varlığın ve gücünün bu kadar az insanın tarafından bilinmesi 
gerçekten üzücüdür. 
Bilinçaltının varlığını bir gerçek olarak kabul ettikten ve arzularınızı fiziksel ya 
da parasal eşdeğerlerine dönüştürmede bir aracı olarak imkânlarını anladıktan 
sonra Arzu bölümünde verilen talimatları tamamen anlayacaksınız. Ayrıca 
neden size durmadan arzunuzu açık hale getirmeniz ve yazmanız tavsiyesinde 
bulunulduğunu da anlayacaksınız. Talimatları yerine getirmedeki kararlılığın 
gerekliliği de daha açık hale gelecek. 
On üç prensip bilinçaltına ulaşıp onu etkileme yeteneğini kazandığınız 
uyaranlardır. Bunu ilk denemede başaramazsanız cesaretiniz kırılmasın. 
Bilinçaltının yalnızca İnanç bölümünde verilen talimatlar doğrultusunda, 
alışkanlık yoluyla yönlendirilebileceğini unutmayın. İnanç konusunda us-
talaşacak zamanınız olmadı henüz. Sabırlı olun. Kararlı olun. 
İnanç ve Kendi Kendine Telkin bölümlerinde birçok ifade bilinçaltı- mzın 
yararına tekrar edilecektir. Siz onu etkileseniz de etkilemeseniz de bi-
linçaltınızm kendi iradesiyle çalıştığını unutmayın. Bu ifade doğal olarak, siz bu 
dürtüler üzerinde kontrol sahibi olup bilinçaltına daha arzu edilir 
besinler vermezseniz, korku ve yoksulluk gibi bütün olumsuz düşüncelerinizin 
bilinçaltımz için birer uyaran olacağı anlamına gelmektedir. 
110


Bilinçaltı boş kalmayacaktır! Eğer ona planlar göndermezseniz, ihmalinizin 
sonucu olarak bilinçaltına ulaşan düşüncelerle beslenecektir. Olumlu ve 
olumsuz düşünce dalgalarının Cinselliğin Gizemli Dönüşümü bölümünde 
sözünü ettiğimiz dört kaynaktan sürekli olarak bilinçaltına ulaştığını zaten 
açıklamıştık. 
Şu an için, bilinçaltınıza sizin haberiniz olmadan ulaşan her türde düşünce 
dalgaları ortasında günlük olarak yaşadığınızı hatırlamanız ye- terlidir. Bu 
dürtülerin bazıları olumsuz, bazıları olumludur. Şimdi olumsuz dürtüleri 
dışarıda bırakıp bilinçaltımzı olumlu dürtülerle etkilemeniz gerekiyor. 
Bunu başardığınızda bilinçaltınıza ulaşan kapının kilidini açan anahtara sahip 
olacaksınız. Üstelik bu kapıyı öylesine kontrol edebileceksiniz ki, arzu 
edilmeyen hiçbir düşünce bilinçaltımzı etkileyemeyecek. 
İnsanın yarattığı her şey düşünce dalgası şeklinde başlar. İnsan önce 
düşüncesinde meydana getirmediği hiçbir şeyi yaratamaz. Hayal gücünün 
yardımıyla düşünce dalgaları planlara dökülebilir. Hayal gücü kontrol al-
tındayken kişiyi seçtiği işte başarıya götüren plan ya da amaçların yaratıl-
masında kullanılabilir. 
Fiziksel eşdeğerine dönüşmesi istenen ve bilinçli olarak bilinçaltına gönderilen 
bütün düşüncelerin hayal edilmesi ve inançla karışması gerekmektedir. İnancın 
bilinçaltına sunulan amaç ya da planla “karışması” belki yalnızca hayal gücüyle 
yapılabilir. 
Bu ifadelerden kolayca anlayabilirsiniz ki, bilinçaltının bilinçli kullanımı bütün 
prensiplerin aynı anda uygulanmasını gerektirir. 
Bilinçaltı “duygu” ya da heyecanla karışan düşünce dalgalarının etkilerine, 
zihnin yalnızca mantık bölümünden kaynaklanan düşüncelere göre olduğundan 
daha hassastır. Aslında bilinçaltı üzerinde yalnızca duyguşatlaştırılmış 
düşüncelerin harekete geçirici etki yaptığına ilişkin kuramı destekleyecek bir 
yığın kanıt bulunmaktadır. Heyecan ya da duyguların insanların çoğunu 
yönettiği iyi bilinen bir gerçektir. Eğer bilinçaltının duygularla karışmış 
düşüncelere daha çabuk tepki verdiği ve onlardan kolayca etkilendiği doğruysa, 
daha önemli heyecanların tanınması gereklidir. Başlıca yedi olumlu ve yedi 
olumsuz heyecan vardır. Olumsuz olanlar düşünce dürtülerine katılıp 
bilinçaltına girerler. Olumlu olanlarınsa kendi kendine telkin yoluyla kişinin 
bilinçaltına göndermeyi istediği düşünce dürtülerine katılmaları gerekmektedir. 
(Talimatlar Kendi Kendine Telkin bölümünde verilmiştir.) 
Parasal eşdeğerine dönüşmesini istediğiniz arzunuzu sunmak için bilinçaltımzın 
“iç dinleyicisini” etkilemeye ve kontrol etmeye hazırlanıyorsunuz. Bu nedenle 
111


bu “iç dinleyiciye” yaklaşım yöntemini anlamak çok önemlidir. Bilinçaltının 
dilini konuşmalısınız, yoksa çağrınıza önem vermeyecektir. Bilinçaltı en iyi 
heyecan ya da duygu dilinden anlar. Burada belli başlı yedi olumlu ve olumsuz 
heyecanı tarif edeceğiz, böylece, bilinçaltınıza talimat verirken olumluları 
vurgular, olumsuzlardan kaçınırsınız. 
Yedi Temel Olumlu Duygu 
Arzu 
İnanç 
Aşk 
Seks 
Coşku 
Romantizm 
Umut 
Başka olumlu heyecanlar da vardır, fakat bunlar en güçlüleri ve yaratıcı çabada 
en fazla kullanılanlardır. Bu yedi heyecana hâkim olun (yalnızca kullanılarak 
hâkim olunabilirler), o zaman ihtiyaç duyduğunuz diğer olumlu heyecanlar 
emrinizde olacaklardır. Bu bağlamda, zihninizi olumlu heyecanlarla doldurarak 
“para bilinci” geliştirmenize yardımcı olmayı hedefleyen bir kitabı okumakta 
olduğunuzu unutmayın. 
Kaçınılması Gereken Yedi Temel Olumsuz 
Duygu Korku 
Kıskançlık 
Nefret 
İntikam 
Açgözlülük 
Batıl İnanç 
Öfke 
Olumlu ve olumsuz heyecanlar zihni aynı anda işgal edemez. Biri ya da diğeri 
baskın olmalıdır. Olumlu heyecanın zihninize baskın etkiyi yapmasını sağlamak 
sizin sorumluluğunuzdur. Burada alışkanlık kanunu yardımınıza gelecektir. 
Olumlu heyecanları kullanıp uygulama alışkanlığını oluşturun! Sonunda 
zihninize öylesine egemen olacaklar ki, olumsuz düşünceler giremeyecek. 
Yalnızca bu talimatları harfiyen ve sürekli olarak uygulayarak bilin- çaltımzın 
kontrolünü kazanabilirsiniz. Zihninizdeki tek bir olumsuz düşüncenin varlığı 
bilinçaltınızdan gelen bütün yapıcı yardım değişikliklerini yok etmeye 
yeterlidir. 
Eğer gözlemci bir kişiyseniz, çoğu insanın başka her şey başarısız olduktan 
112


sonra duaya yöneldiklerini görmüşsünüzdür! Ya da anlamsız dua sözcüklerini 
tekrarlar dururlar. Ve insanlar duaya başka her şey başarısız olduktan sonra 
başvurduğu için korku ve şüpheyle dua ederler, ki bunlar da bilinçaltının dikkate 
alıp Sonsuz Akıl’a gönderdiği olumsuz titreşimlerdir. Aynı şekilde, Sonsuz 
Akıl’ın alıp üzerinde harekete geçtiği düşüncede bu olacaktır. 
Eğer bir şey için dua ederken korku duyarsanız istediğiniz şey ger-
çekleşmeyebilir ya da Sonsuz Akıl duanıza göre harekete geçmez. Eğer dua 
ettiğiniz şeyi elde etme deneyimini yaşadıysanız, hafızanızı yoklayıp dua 
ettiğiniz sıradaki zihinsel durumunuzu hatırlamaya çalışın. O zaman burada 
ifade edilen teorinin sadece bir teori olmadığını anlayacaksınız. 
Sonsuz Akıl’la kurduğunuz iletişim yöntemi, radyonun ses titreşimleriyle yayın 
yapmasına çok benzer. Eğer radyonun çalışma prensibini biliyorsanız, şüphesiz 
sesin insan kulağının algılayamayacağı titreşim türüne dönüştürülmeden 
iletilemeyeceğini de biliyorsunuzdur. Radyo gönderme istasyonları insan 
seslerini toplar ve titreşimi milyonlarca kez güçlendirerek değiştirir. Ancak bu 
şekilde ses enerjisi boşluk yoluyla iletilebilir. Bu dönüşüm gerçekleştikten 
sonra, başlangıçta ses titreşimi şeklinde olan enerji radyo alıcılarıyla taşınır ve 
bu alıcılar seslerin tanınabilmesi için enerjiyi başlangıçtaki titreşim türüne geri 
çevirir. 
Bilinçaltı kişinin dualarını Sonsuz Akıl’ın tanıyacağı şekilde çeviren bir 
aracıdır. Mesajı sunar ve duanın hedefini elde etmek için belirli bir plan ya da 
fikir şeklinde cevabı getirir. Bu prensibi anladığınızda dua kitabından okunan 
sözcüklerin insanla Sonsuz Akıl arasındaki iletişim aracı olarak hizmet 
edemediğini ve etmeyeceğini de kavrayacaksınız. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Bilinçaltınız rasgele düşüncelerle, yenilgi düşünceleri ya da başarı ve 
zenginlik düşünceleriyle beslenebilir. 

Yedi önemli olumsuz heyecanı tanıyın ve zihninize kök salmalarına izin 
vermeyin. Aynı zamanda olumlu heyecanlarınızı tanıyıp kontrol altına alın. 

Aklınızın ötesinde yer alan Sonsuz Akılla iletişiminizde zihniniz bir 
radyo gibi ayarlanıp sinyal alır ve gönderir. Bütün evrenin enerjisi dualarınızın 
yanıtlanmasına yardımcı olabilir. 

Kudretli bilinçaltınızı kullanmak için günbegün gücünüzü topluyorsunuz. 
Kısa süre içinde her plan ve işin arkasında bulunan birincil dürtüleri kontrol 
edebilirsiniz. 

Kişi ne düşünüyorsa odur. 
BOLUM 13 
113


BEYİN: 
Düşünce Yayını Yapan ve 
Alan Bir istasyon 
(Zenginliklere Doğru 12. Adım) 
Kırk yıldan uzun bir süre önce Dr. Alexander Graham Bell ve Dr. Elmer R. 
Gates’le birlikte çalışırken insan beyninin düşünce titreşimi için hem yayıncı 
hem de alıcı istasyon olduğunu gözlemledim. 
Radyo yayını prensibiyle aynı şekilde, insan beyni diğer insanların beyinleri 
tarafından gönderilen düşünce titreşimlerini alma yeteneğine sahiptir. 
Bir önceki paragraftaki ifadeyle bağlantılı olarak, yaratıcı hayal gücünün 
tanımını Hayal Gücü bölümünde anlatıldığı şekliyle karşılaştırın ve düşünün. 
Yaratıcı hayal gücü beynin, diğer beyinler tarafından gönderilen düşünceleri 
alan “alıcısı”dır. Kişinin bilinci ya da mantığıyla düşünce uyaranı aldığı dört 
kaynak arasındaki iletişim aracıdır. 
Uyarıldığında ya da yüksek titreşim düzeyine çıkarıldığında zihin, dış 
kaynaklardan kendisine ulaşan düşüncelere karşı daha alıcı hale gelir. Bu 
güçlendirme süreci olumlu ya da olumsuz heyecanlar sayesinde gerçekleşir. 
Duygular yoluyla düşünce titreşimleri güçlendirilir. 
Cinsel heyecan yoğunluk ve itici güç bakımından insan heyecanları listesinin 
başında gelir. Cinsel heyecanla uyarılan beyin bu heyecanın olmadığı zamanlara 
göre çok daha hızlı çalışır. Cinsel enerjinin dönüştürülmesi, düşüncelerin 
yaratıcı hayal gücünün fikirlere karşı son derece alıcı hale geldiği bir noktaya 
çıkarılmasıdır. Öte yandan beyin hızlı çalışırken sadece diğer beyinlerden çıkan 
düşünce ve fikirleri çekmekle kalmaz, kişinin kendi düşüncelerine, bu 
düşünceler alınıp kişinin bilinçaltı tarafından harekete geçilmeden önce önemli 
olan, duyguyu da verir. 
Bilinçaltı beynin düşünce titreşimlerinin yayınlandığı “gönderme istasyonu”dur. 
Yaratıcı hayal gücü ise düşünce enerjilerini alan “alıcı aygıt”tır. 
Bilinçaltının önemli etkenlerini ve zihinsel yayın makinenizin gönderici ve alıcı 
aygıtlarını oluşturan yaratıcı hayal gücü becerisiyle birlikte, yayın 
istasyonunuzu çalıştıracak aracı olan kendi kendine telkin prensibini de 
düşünün. 
Kendi Kendine Telkin bölümünde verilen talimatlar aracılığıyla arzunuzu 
parasal eşdeğerine dönüştürme yöntemi konusunda bilgilendirilmiştiniz. 
Zihinsel “yayın” istasyonunun çalışması nispeten basit bir işlemdir. Aklınızda 
tutmanız ve yayın istasyonunuzu kullanmak istediğinizde uygulamanız gereken 
üç prensip vardır: BİLİNÇALTI, YARATICI HAYAL GÜCÜ ve KENDİ 
114


KENDİNE TELKİN. Bu üç prensibi harekete geçirdiğiniz uyaran 
tanımlanmıştır ve bu işlem arzuyla başlamaktadır. Göremediğimiz Büyük 
Güçler 
Geçen çağlar boyunca, insan fiziksel duyularına çok fazla dayanmış ve bilgisini, 
görebildiği, dokunabildiği ve ölçebildiği fiziksel şeylerle sınırlamıştır. 
Artık bütün çağlar içinde en muhteşem olanına giriyoruz, bize dünyanın elle 
tutulamayan güçleri hakkında bir şeyler öğretecek bir çağ. Belki bu çağı 
yaşarken “diğer benliğin”, aynaya baktığımızda gördüğümüz fiziksel benlikten 
daha güçlü olduğunu öğreneceğiz. 
İnsan bazen görünmeyen şeyleri -beş duyu yoluyla algılanamayan şeyler-
ciddiye almadan konuşur. Bu konuları duyduğumuzda her birimizin elle 
tutulamayan güçler tarafından yönetildiğimizi unutmamalıyız. 
Bütün insanlık gözle görülmeyen, elle tutulmayan güçleri ilk bakışta anlayamaz 
ve kabul edemez. İnsan bu küçük dünyanın uzayda asılı kalmasını sağlayan ve 
insanların üzerinden düşmesini önleyen yerçekiminin gözle görünmeyen gücünü 
kontrol etmek bir yana, onu anlamakta bile zorluk çeker. İnsanoğlu şimşek 
çakmasıyla gelen gözle görünmeyen gücün hizmetindedir ve elektriğin gözle 
görünmeyen varlığı karşısında da aynı şekilde çaresizdir. Birçoğumuz elektriğin 
ne olduğu ve nereden geldiği konusunda bilgisiziz. 
İnsanoğlunun gözle görünmeyen şeyler konusundaki cehaleti bunlarla sınırlı 
değildir. Yeryüzünün toprakları arasına bürünmüş olan gözle görünmeyen gücü 
(ve zekâyı), ona verdiği her lokmayı, giydiği her kıyafeti, cebinde taşıdığı her 
kuruşu veren gücü anlayamaz. 
Beynin Dramatik Hikâyesi 
Son olarak, ama aynı derecede önem taşıyan bir konudan söz edeceğiz. Bütün 
kültür ve eğitimine rağmen insan gözle görünmeyenlerin en 
büyüğü olan düşüncenin gözle görünmeyen gücünü çok az anlamakta, hatta 
bazen hiç anlamamaktadır. Fiziksel beyin ve düşünce gücünün maddi 
eşdeğerine dönüştüğü karmaşık mekanizmayla ilgili çok az şey bilir, ama artık 
bu konuda aydınlanma sağlayacak olan bir çağa girmektedir. Bilim adamları 
dikkatlerini beyin adı verilen bu muhteşem varlığın incelenmesine çevirmeye 
başlamışlardır ve onlar henüz çalışmalarının anaokulu evre- sindeyken, insan 
beyninin merkez santralinin, beyin hücrelerini birbirine bağlayan hat sayısının 
on beş milyon sıfırın takip ettiği bir rakamına eşit olduğunu anlayacak kadar çok 
şeyi açığa çıkarmışlardır. 
“Rakam o kadar büyüktür ki,” diyor Chicago Üniversitesi’nden Dr. C. Judson 
Herrick. “Yüz milyonlarca ışık yılıyla uğraşan astronomik rakamlar buna 
115


kıyasla önemsiz hale gelmektedir... İnsanın beyin kabuğunda on milyarla on 
dört milyar arasında sinir hücresinin bulunduğu saptanmıştır ve biz bunların 
belirli kalıplar halinde düzenlendiğini biliyoruz. Bu düzenlemeler gelişigüzel 
değildir. Belli bir düzen içindedir. Yakın dönemde geliştirilen elektro fizyoloji 
yöntemleri mikroelektrodlarla çok kesin bir şekilde yerleştirilmiş hücreler ya da 
liflerden hareket akımı çeker ve bunları radyo tüpleriyle yükseltir ve bir voltun 
milyonda birine kadar olan potansiyel farkları kaydeder.” 
Böylesi karmaşık bir ağın yalnızca bedenin gelişimi ve bakımına yönelik 
fiziksel işlevleri sürdürme amacıyla var olduğunu düşünmek mümkün değildir. 
Bir kişinin diğeriyle iletişim kurmasını mümkün kılan milyarlarca beyin 
hücresini veren sistemin diğer gözle görünmeyen güçlerle iletişim kurma 
araçlarını da vermiş olması düşünülemez mi? 
New York Times yayınladığı bir makalede, zihinsel fenomenler alanında en az 
bir büyük üniversitenin ve zeki bir araştırmacının örgütlü bir araştırma 
yürüttüğünü, bu ve sonraki bölümde anlatılanlara benzer sonuçlar elde edildiğini 
ifade etmektedir. Aşağıdaki makale Dr. Rhine ve onun Duke Üniversitesi’ndeki 
arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmayı kısaca analiz etmektedir: 
TELEPATİ NEDİR? 
Bir ay önce bu sayfada Duke Üniversitesi’nden Profesör Rhine ve arkadaşları 
tarafından “telepati” ve “zihin okuma’Yıın varlığını saptamak amacıyla yapılan 
yüz binlerce testten elde edilen dikkate değer sonuçları yayınlamıştık. Bu 
sonuçlar, Harpers Magazine’deki ilk iki makalede yayınlandı. Yeni yayınlanan 
ikinci yazıda yazar E. H. Wright bu “duyu ötesi” algılama türünün yapısıyla 
ilgili olarak şimdiye kadar öğrenilenleri ya da öğrenilenlerden elde edilen 
mantıklı sonuçları özetlemeye çalışmaktadır. 
Telepati ve zihin okumanın gerçek varlığı, bazı bilim adamlarına göre Rhine’ın 
deneyleri sonucunda oldukça muhtemel görünüyor. Sezgisi güçlü çeşitli 
kişilerden özel bir destedeki kâğıtlara bakmadan bilmeleri isteniyor. Çok sayıda 
kadın ve erkek sadece tesadüfe ya da şansa bağlı olamayacak kadar çok sayıda 
kartı doğru olarak biliyorlar. 
Peki bunu nasıl yapıyorlar? Var olduğunu sayarsak sahip oldukları güç duyulara 
dayanmıyor. Deneyler aynı oda içinde olduğu gibi birkaç kilometre öteden de 
yapılıyor. Wright’ın görüşüne göre, bu gerçekler, telepati ya da zihin okumayı 
fiziksel radyasyon teorisiyle açıklama çabalarını da yok ediyor. Yayılan 
enerjinin bilinen bütün şekilleri mesafe arttıkça azalmaktadır. Telepati ve zihin 
okuma ise azalmıyor. Ancak diğer zihinsel güçlerimizin olduğu gibi bunlar da 
116


fiziksel nedenlerle değişiklik gösteriyorlar. Yaygın inancın tersine kişi 
uykudayken ya da yarı uyanıkken artmıyorlar, bunun tersine kişi en fazla uyanık 
ve tetikteyken artıyorlar. Rhine uyuşturucunun kişinin algılama gücünü 
kesinlikle düşürdüğünü, uyarıcıların ise arttırdığını keşfetmiştir. Bir de, kişinin 
elinden gelenin en iyisini yapma isteğini taşımasına bağlıdır. 
Wright’ın güvenle altını çizdiği bir sonuç, telepati ve zihin okumanın aynı ve 
tek bir yeti olduğudur. Yani masada kapalı bir kartı “gören” yeti, başka bir 
zihindeki düşünceyi “okuyan”la aynı görünmektedir. Buna inanmak için birkaç 
neden bulunmaktadır. Örneğin, şu ana kadar, birinin bulunduğu kişide diğer 
özellik de vardır. Her ikisi de aynı insanda eşit düzeyde bulunmaktadır. 
Engeller, duvarlar, mesafelerin ikisi üzerinde de hiçbir etkisi yoktur. Wright bu 
sonuçtan yola çıkarak diğer duyu ötesi deneyimlerin, kehanet rüyalarının, 
felaketlerin önceden sezilmesi ve benzeri özelliklerin aynı becerinin bir parçası 
olabileceğini söylemektedir. Okuyucudan gerekli görmedikçe bu sonuçları 
kabul etmesi istenmiyor, ama Rhine’ın bulduğu kanıtların etkileyici olduğu 
kesin. 
Dr. Rhine’ın zihnin “duyu ötesi” algı şekillerine tepki verdiği şartlarla ilgili 
görüşüne, ben ve arkadaşlarımın, zihnin ideal olduğuna inandığımız şartlar 
altında uyarılabildiği, böylece bir sonraki bölümde anlatılan altıncı hissin 
(duyunun) pratik biçimde işlev görmesinin sağlanabileceği yolundaki keşfimizi 
eklemek isterim. 
Sözünü ettiğim şartlar, benim ve kadromun iki üyesi arasındaki yakın çalışma 
uyumundan oluşmaktadır. Deney ve pratik yoluyla, zihinlerimizi (sonraki 
bölümde tarif edilen “görünmez danışmanlarda bağlantılı olarak kullanılan 
prensipleri uygulayarak) nasıl uyarabileceğimizi keşfettik ve böylece üçümüzün 
zihnini tek bir zihin haline getirmek suretiyle, müşterilerimizin ileri sürdüğü çok 
çeşitli kişisel sorunlara çözüm bulabilecek duruma geldik. 
İşlem çok basittir. Toplantı masasına oturup o sırada ilgilendiğimiz sorunun 
yapısını açıkça belirleriz, sonra tartışmaya başlarız. Herkes her düşüncesini 
söyler. Bu zihin uyarımı konusundaki garip olan şey, her katılımcıyı kesinlikle 
deneyimi dışında olan ve bilinmeyen bir bilgi kaynağıyla iletişime sokmasıdır. 
Eğer Beyin Gücü bölümünde tarif edilen prensibi anlıyorsanız, burada anlatılan 
yuvarlak masa toplantısının da “Beyin Gücü”nün pratik bir uygulaması 
olduğunu kavrayacaksınız. 
Bu zihin uyarımı yöntemi, yani belirli olayların üç kişi arasında uyumlu bir 
şekilde tartışılması “Beyin Gücü”nün en basit ve en pratik şekilde kullanımını 
göstermektedir. 
117


Bu felsefenin her öğrencisi buna benzer bir planı uyarlayarak giriş bölümünde 
kısaca tanıtılan Carnegie formülüne sahip olabilir. Eğer bunun sizin için şu anda 
bir anlamı yoksa bu sayfayı işaretleyip son bölümü bitirdikten sonra tekrar 
okuyun. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Üç basit prensip sizin düşünce ve başarma gücünüzü birleştirir. Elle 
tutulamayan tüm önemli şeyler hakkındaki bu yeni anlayışla birçok insan 
tarafından inkâr edilen bir gücü elde edebilirsiniz. 

Zihin bilimin “garip” keşifleri artık sizin kendinizi geliştirmeniz için 
pratik bir araç haline gelmiştir. Toplantı masasının anahtar sırrına hâkim 
olabilirsiniz. 

On trilyon minik hizmetkâr -beyninizin hücreleri- düşünce, hayal gücü ve 
istek kalıpları oluşturur. Zihniniz maddi zenginliğe yönelik her türlü bilgiyi 
toplayabilir. 

Çoğu insan zengin olmak ister, ama çok azı zenginliğe ulaşmak için 
belirli bir plan ve ateşleyici bir arzu geliştirir. 
BÖLÜM 14 
ALTINCI HİS: 
Bilgeliğin Tapınağına Açılan Kapı 
(Zenginliklere Doğru 13. Adım) 
On üçüncü prensip altıncı his olarak bilinmektedir. Burada Sonsuz Akıl kişinin 
çabası ya da talebi olmaksızın kendi isteğiyle iletişime girmektedir. 
Bu prensip söz konusu felsefenin doruk noktasıdır. Önce diğer on iki prensibin 
iyice öğrenilmesinden sonra anlaşılır, özümlenir ve uygulanır. 
Altıncı his, bilinçaltının yaratıcı hayal gücü olarak bilinen kısmıdır. Ayrıca 
fikirlerin, planların ve düşüncelerin zihne ulaştığı “alıcı” olarak da bilinir. 
Altıncı his tanımlamalara meydan okumaktadır! Bu felsefenin diğer 
prensiplerine hâkim olmayan bir kişiye anlatılamaz, çünkü böyle bir kişinin 
altıncı hissi karşılaştırabileceği bir bilgisi ya da deneyimi yoktur. Altıncı hissin 
anlaşılması yalnızca zihin gelişimi yoluyla meditasyon yaparak sağlanabilir. 
Kitapta anlatılan prensipleri iyice öğrendikten sonra başka bir zamanda size 
inanılmaz gelebilecek olan bir ifadenin gerçekliğini kabul etmeye hazır hale 
gelirsiniz; bu gerçek şudur: 
Altıncı hissin yardımıyla, gelmekte olan tehlikeler konusunda onlardan 
kaçınabilmek için tam zamanında uyarılacaksınız ve fırsatları yakalayabilmenin 
tam zamanım bileceksiniz. 
Altıncı hissin yardımıyla, size bilgelik tapınağının kapılarını her an açık tutacak 
118


olan “koruyucu bir melek” yardımınıza koşar. 
Yazar ne mucizelere inanır ne de onların savunucusudur, çünkü doğanın 
yerleşmiş kanunlarından asla sapmayacağını anlayacak kadar çok şey bilir doğa 
hakkında. Doğa kanunlarından bazıları o kadar akıl almazdır ki, “mucize” gibi 
görünürler. Altıncı his bana göre mucizeye çok yakındır. 
Yazar, maddenin her bir atomunun ve algılanılabilen ve algılanama- yan tüm 
enerjileri saran Sonsuz Akıl ın meşe palamudunu meşe ağacına dönüştürdüğünü, 
yerçekimi kanununa uygun olarak suyun tepeden aşağıya doğru akmasının ve 
gecenin gündüzü, kışın yazı izlemesinin sağlandığını, her birinin uygun yerini 
ve diğerleriyle ilişkisini koruduğunu bilmektedir. Bu Akıl söz konusu felsefe 
prensipleri sayesinde arzuların somut ya da maddi şekillere dönüştürülmesine 
yardım etmeye ikna edilebilir. Yazar bu bilgiye sahiptir, çünkü bununla 
deneyler yapmış ve bunu yaşamıştır. 
Önceki bölümlerde adım adım ilerleyerek son prensibe kadar geldiniz. Diğer 
prensiplerin her birine hâkimseniz artık buradaki muhteşem iddiaları herhangi 
bir kuşku duymaksızın kabule hazırsınız demektir. Eğer diğer prensiplere hâkim 
değilseniz, bu bölümdeki iddiaların hayal mi, gerçek mi olduğuna karar 
vermeden önce diğer prensiplere hâkim olmalısınız. 
“Bir kahramana ilah gibi tapınma” döneminden geçerken en çok hayranlık 
duyduğum kişileri taklit ettiğimi fark ettim. Üstelik idollerimi taklit etmeye 
çalışırken duyduğum inanç, bunu çok başarılı bir şekilde yapmam için bana 
büyük bir güç veriyordu. 
Kendimi asla bu kahramanlara tapınma alışkanlığından tamamen yoksun 
bırakmadım. Deneyimlerim, gerçekten büyük olmaya en yakın şeyin, hem 
duygu hem de eylem açısından büyüklüğü olabildiğince iyi taklit etmek 
olduğunu öğretti bana. 
Yayınlamak üzere tek bir satır yazmadan ve halka açık konuşmalar yapmaya 
çabalamadan çok önce, hayatları ve işleri beni çok etkileyen dokuz adamı taklit 
etmeye çalışarak kendi karakterimi yeniden biçimlendirme alışkanlığını 
edinmiştim. Bu dokuz adam Emerson, Paine, Edison, Danvin, Lincoln, 
Burbank, Napoleon, Ford ve Carnegie’ydi. Uzun yıllar boyunca her gece 
“görünmeyen danışmanlarım” adını verdiğim bu grupla hayali bir toplantı 
yaptım. 
Gece uykuya dalmadan hemen önce gözlerimi kapatıp hayalimdeki kurul 
masamın etrafında bu adamlarla birlikte oturduğumu görürdüm. Burada sadece 
büyük olarak gördüğüm bu insanların arasına karışma fırsatı bulmakla kalmıyor, 
başkanlık görevini alarak bu insanları yönetiyordum. 
119


Bu, gecelik toplantılarla hayal gücümü şımartırken çok kesin bir amacım vardı. 
Amacım kendi karakterimi, hayali danışmanlarımın karakterlerinin bir karışımı 
olacak şekilde yeniden yapılandırmaktı. Hayatımın erken bir döneminde, cehalet 
ve hurafelerin bulunduğu bir çevrede doğmuş olmanın yol açtığı engellerden 
kurtulmam gerektiğini fark ederek yukarıda açıkladığım yöntemle yeniden 
doğma görevini verdim kendi kendime. Telkin ile Karakterini Oluşturmak 
Psikolojinin azimli bir öğrencisi olarak insanlar, baskın düşünceleri ve 
arzularının sonuçlarıdır. Kuşkusuz, bütün insanlar kafalarındaki egemen 
düşünce ve arzulara bağlı olarak şu anda içinde bulundukları duruma gelirler. 
İnsanların derinlere yerleşmiş arzularını bir şekilde ifade etmenin yolunu 
aradıklarım da biliyorum. Kendi kendine telkinin karakteri oluşturmada güçlü 
bir etken, aslında karakterin oluşturulduğu tek prensip olduğunun farkındaydım. 
Bu zihin operasyonunun prensiplerini bilerek, karakterimi yeniden inşa ederken 
ihtiyaç duyacağım malzemeyle iyi bir şekilde donatılmıştım. Bu hayali kurul 
toplantılarında, istediğim bilgiler için kabine üyelerimi çağırıyor, sesli olarak 
şunları söylüyordum: 
Emerson hayatınızı seçkin kılan muhteşem doğa anlayışınızla ilgili bilgi almak 
istiyorum sizden. Doğa yasalarını anlayıp kendinizi ona uydurmanızı mümkün 
kılacak hangi özelliklere sahipseniz, bilinçaltımda bunlarla ilgili bir etki 
bırakmanızı istiyorum. 
Burbank doğa yasalarını kaktüsün dikenlerini döküp yenilebilir bir yiyecek hale 
gelmesini sağlayacak şekilde nasıl düzenlediğiniz bilgisini bana vermenizi 
istiyorum. Daha önce yalnızca bir çimenin büyüdüğü yerde iki çimenin 
büyümesini mümkün kılmanızı sağlayan bilgiyi verin bana. 
Napoleon, sizin insanları etkileme ve onları daha kararlı bir ruh haliyle harekete 
geçirmek gibi muhteşem yeteneğinizi taklit yoluyla kazanmak istiyorum. Ayrıca 
yenilgiyi zafere çevirmenizi ve engelleri aşmanızı mümkün kılan sürekli inanç 
ruhunu da kazanmak istiyorum. 
Paine sizden düşünce özgürlüğünü ve sizi çok seçkin kılan cesaret ve açıklığı 
kazanmak istiyorum. 
Darvvin doğa bilimleri alanında tarafınızdan örneklendiği şekliyle, önyargısız 
ya da tarafsız olarak neden-sonuç ilişkisini incelemedeki muhteşem yeteneğinizi 
ve sabrınızı kazanmak istiyorum. 
Lincoln adalet duygusu, yorulmak bilmeyen sabır ruhu, espri yeteneği, insanı 
anlama ve hoş görme gibi belirgin niteliklerinizi kendi karakterime katmak 
istiyorum. 
120


Carnegie büyük sanayi kuruluşunu inşa etmek için etkin bir şekilde 
kullandığınız örgütlü çabayı iyi bir şekilde anlamak istiyorum. 
Ford yoksulluğun üstesinden gelmenizi ve insan emeğini organize etmek, 
birleştirmek ve basitleştirmenizi sağlayan ısrarcılık, kararlılık, denge ve kendine 
güven ruhunu kazanmak istiyorum, böylece sizin adımlarınızı takip etmeleri için 
başkalarına yardım edebilirim. 
Edison, sizden doğanın sırlarını ortaya çıkardığınız muhteşem inanç ruhunu ve 
onun yardımıyla yenilgiyi zafere çevirdiğiniz dinmek bilmez çalışma ruhunu 
kazanmak istiyorum.” 
Hayali kabine üyelerime hitap şeklim, o anda elde etmeyi en fazla istediğim 
karakter özelliğine göre değişiyordu. Onların hayatlarını büyük bir özenle 
inceledim. Aylar süren bu gece toplantılarından sonra bu hayali kişiliklerin 
gerçek haline geldiği keşfiyle serseme dönmüştüm. 
Bu dokuz erkeğin her biri bireysel bir karakteristik geliştirmişti, ki bu beni çok 
şaşırtıyordu. Örneğin, Lincoln her zaman geç kalma ve etrafta ağırbaşlı bir 
tavırla dolaşma alışkanlığı geliştirmişti. Yüzünde her zaman ciddi bir ifade 
oluyordu. Onu ender olarak gülümserken görüyordum. 
Bu diğerleri için geçerli değildi. Burbank ve Paine sık sık kabinenin diğer 
üyelerini şok eden nükteli ifadelerle konuşuyorlardı. Bir keresinde Burbank geç 
kaldı. Geldiğinde heyecanlı ve coşku doluydu. Geç kaldığını, çünkü bir deney 
üzerinde çalıştığını söyledi, bu deneyle her türlü ağacın üzerinde elma 
yetiştirmeyi umuyordu. Paine, kadınla erkeğin arasındaki bütün sıkıntıların 
elmayla başladığını söyleyerek onu haşladı. Darwin, Panie e ormana elma 
aramaya giderken küçük yılanlara dikkat etmesi gerektiğini söylerken 
gülüyordu. Emerson, “Yılan yoksa elma da yok,” dedi. Napoleon, “Elma yoksa 
keyif de yok!” dedi. 
Bu toplantılar o kadar gerçekçi hale gelmişti ki, sonuçlarından korkmaya 
başlayıp birkaç ay süreyle bu toplantılara ara verdim. Bu toplantılara devam 
edersem toplantıların tamamen benim hayal ürünüm olduğu gerçeğini 
unutmaktan korkuyordum. 
Bu olayı anlatma cesaretini ilk kez burada buldum. Bu konuda sessiz kalmıştım, 
çünkü bu tür konulara olan kendi tutumumdan yola çıkarak bu sn a dışı 
yaşantıyı anlatacak olursam yanlış anlaşılacağımdan korkuyordum. Şimdi 
yaşadığım deneyimi kâğıda dökebiliyorum, çünkü insanların “ne diyecekleri” 
konusunda o zamanlar olduğum kadar endişeli değilim. 
Yanlış anlaşılmamak için burada o toplantıların tamamen hayali olduğunu ifade 
etmek istiyorum, bütün bunlar yalnızca benim hayalimde gerçekleşmiş olsa da 
121


beni olağanüstü bir macera yoluna soktular, gerçek büyüklüğün takdirini 
canlandırdılar, yaratıcı gücü cesaretlendirdiler ve dürüst düşüncenin ifadesini 
teşvik ettiler. 
Beynin hücre yapısının bir yerlerinde “önsezi” adı verilen düşünce titreşimlerini 
alan bir organ vardır. Şimdiye kadar, bilim altıncı his organının nerede 
olduğunu keşfedememiştir, ama bu önemli değildir. İnsanoğlunun fiziksel 
duyular dışındaki kaynaklardan da doğru bilgi aldığı gerçeği hâlâ geçerlidir. 
Böyle bir bilgi genellikle, zihin olağanüstü uyarımın etkisi altındayken alınır. 
Heyecan yaratıp kalbin normalden hızlı çarpmasına neden olan acil bir durum 
altıncı hissi harekete geçirebilir. Araba kullanırken neredeyse kaza yapmak 
üzere olan kişiler böyle bir durumda altıncı hissin yardıma geldiğini ve 
saniyenin yarısı kadar bir süre içinde kazaya engel olduğunu bilirler. 
Zihnimin, bana altıncı his yoluyla ulaşan fikirlere, düşüncelere ve bilgiye karşı 
en fazla bu “görünmeyen danışmanlarım”la yaptığım toplantılar sırasında alıcı 
olduğunu fark ettim. 
Acil durumlarla karşı karşıya kaldığım zamanlarda, ki bunların bazılarında 
hayatım tehlikedeydi, “görünmeyen danışmanlarımın” rehberliğiyle bu 
zorluklardan sıyrıldım. 
Başlangıçta hayali kişilerle toplantılar düzenlemekteki amacım, kendi kendine 
telkin prensibiyle, kazanmayı arzu ettiğim çeşitli özellikler konusunda 
bilinçaltımı etkilemekti. Daha yakın dönemde deneylerim tamamen farklı bir 
yol izlemeye başladı. Artık benim ve müşterilerimin karşılaştığı bütün zor 
sorunların çözümü için görünmeyen danışmanlarıma gidiyorum. Tümüyle bu tür 
danışmanlığa dayanmasam da sonuçlar genellikle şaşırtıcı oluyor. 
Altıncı his insanın isteği üzerine gelip gidecek bir şey değildir. Bu büyük gücü 
kullanma yeteneği, bu kitapta anlatılan prensiplerin kullanımıyla birlikte yavaş 
yavaş gelir. 
Kim olursanız olun ya da bu kitabı okumadaki amacınız ne olursa olsun, bu 
bölümde anlatılan prensibi anlamazsanız bu kitaptan yararlanamazsınız. Bu 
özellikle, bu kitabı okuma amacınız para ya da diğer maddi şeyleri kazanmaksa 
doğrudur. 
Altıncı hisle ilgili bölüm kitaba dahil edilmiştir, çünkü bu kitap kişilerin 
hayattan istedikleri şeyi elde etmek için kendilerine yanılmaksızın yol 
gösterecek tam bir felsefe sunmak amacıyla tasarlanmıştır. Bütün başarıların 
başlangıç noktası arzudur. Bitiş noktası ise anlayışa -kendini ve başkalarını 
anlamaya, doğa yasalarını anlamaya, mutluluğu tanıma ve anlamaya- götürecek 
olan bilgidir. 
122


Bu tür bir anlayışa yalnızca altıncı his prensibini tanımak ve kullanmakla tam 
olarak ulaşılabilir. 
Bu bölümü okumuş olduğunuza göre okurken yüksek zihinsel düzeyine 
çıktığınızı fark etmiş olmalısınız. Harika! Bir ay sonra tekrar bu bölüme gelin, 
bir kez daha okuyun, zihninizin daha da yüksek bir düzeye ulaştığını 
göreceksiniz. Ara sıra bu deneyimi tekrarlayın, bir kerede ne kadar çok ya da az 
şey öğrendiğinizle ilgilenmeyin. Sonunda cesaretsizliğinizi atmanızı, korkuyu 
yenmenizi, ertelemeyi bırakmanızı ve özgürce hayal kurmanızı sağlayan güce 
sahip olduğunuzu göreceksiniz. O zaman, her büyük düşünürün, liderin, 
sanatçının, müzisyenin, yazarın, devlet adamının harekete geçirici ruhu olan ve 
bilinmeyen “şeyin” dokunuşunu hissedeceksiniz. İşte o zaman ilk yenilgi 
işaretinde vazgeçebileceğiniz kadar kolay bir şekilde arzularınızı fiziksel ya da 
parasal eşdeğerine dönüştürme konumunda olacaksınız. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

İlham ve “önsezi” artık yanınızdan geçip gitmeyecek, artık yaratıcı hayal 
gücünüz, altıncı hissiniz aracılığıyla sizi coşkuyla dolduracak. 

Yazar, Henry Ford ve diğer başarılı erkekleri “görünmez danışmanları” 
olmak üzere seçti. Siz de hedeflerinize, tıpkı onun yaptığı gibi, aynı şaşırtıcı 
yöntemle ulaşabilirsiniz. 

Artık bütün zamanların tüm başarılı insanlarının yararlandığı bilinmeyen 
“şey"le bağlantıya girdiniz. Bu şey, sanat, bilim ve her türlü iş alanında hâlâ 
görünürde mucizeler yaratmaktadır. 

Eğer hayattaki en büyük amacınız para ya da herhangi maddi bir şeyi 
kazanmaksa bu bölüm size rehberlik etmede özel önem taşıyor. 
BOLUM 15 
KORKUNUN ALTI HAYALETİNİ ALT ETMEK 
(Beyni Zenginlikler için Arındırmak) 
Bu felsefenin herhangi bir bölümünü başarılı bir şekilde uygulamaya sokmadan 
önce zihniniz onu almaya hazır olmalıdır. Hazırlık zor değildir, ortadan 
kaldırmanız gereken üç düşmanın incelenmesi ve anlaşılmasıyla başlar; bunlar 
kararsızlık, şüphe ve korkudur. 
Bu olumsuzluğun üçü ya da herhangi biri zihninizde kaldığı sürece altıncı his 
işe yaramaz. Bu üçlü birbiriyle yakından ilişkilidir; birinin bulunduğu yerde 
diğer ikisi de yakınlardadır. 
Kararsızlık korkunun fidesidir! Okurken bunu unutmayın. Kararsızlık, şüpheye 
dönüşür, ikisi birleşir ve korku haline gelir! Bu ikisinin karışma süreci oldukça 
yavaştır. Bu üç düşmanın bu kadar tehlikeli olmalarının nedenlerinden biri 
123


budur. Varlıkları görünmeden filizlenir ve büyürler. 
199 
Düşün ve Zengin Ol 
Bu bölümün geri kalanı, söz konusu felsefe bir bütün olarak uygulamaya 
sokulmadan önce varılması gereken bir sonu tarif etmektedir. Ayrıca çok sayıda 
insanı yoksulluğa iten bir koşulu inceler ve ister para bağlamında olsun, isterse 
paradan çok daha değerli olan zihinsel yapı bağlamında olsun, zenginliği elde 
eden herkes tarafından anlaşılması gereken bir gerçeği ifade eder. 
Bu bölümün amacı dikkati altı temel korkunun nedenine ve tedavisine 
çevirmektir. Bir düşmanın üstesinden gelmeden önce onu çok iyi 
tanımlamalıyız. Okurken kendinizi dikkatle inceleyin ve eğer varsa, altı yaygın 
korkudan hangisinin sizde olduğunu saptayın. 
Bu kurnaz düşmanların alışkanlıklarına kanmayın. Bazen bilinçaltında saklı 
kalırlar, çünkü burada saptanmaları ve ortadan kaldırılmaları çok zordur. Altı 
Temel Korku 
Altı temel korku vardır; her insan bunlardan birinden ya da birkaçından ara sıra 
acı çeker. Hiçbirinden acı çekmeyen kişi çok şanslıdır. En yaygın görünüşlerine 
göre sıralarsak bu korkular şunlardır: 
Yoksulluk 
Eleştiri 
Hastalık 
Aşkın kaybedilmesi 
Yaşlanma 
Ölüm 
Diğer korkular bunlar kadar önemli değildir; bu altı başlık altında 
gruplandırılabilirler. 
Korkunun Altı Hayaletini Alt Etmek 
Korkular zihinsel durumdan başka bir şey değildir. Kişinin zihinsel durumu ise 
denetimine ve yönlendirmesine bağlıdır. 
İnsan önce düşünmediği hiçbir şeyi yaratamaz. Bu ifadeyi daha da önemli başka 
bir ifade izlemektedir: İnsanın düşünce dalgaları bilinçli olsun olmasın 
kendilerini hemen fiziksel eşdeğerlerine dönüştürürler. Sadece şansla ele geçen 
düşünce dalgaları (başka zihinlerin gönderdiği düşünceler), tıpkı kişinin kendi 
tasarladığı ve yarattığı düşünce dalgaları gibi, o insanın mali, mesleki, 
profesyonel ve sosyal kaderini belirleyebilir. 
Burada, neden aynı yetenek, eğitim, deneyim ve beyin kapasitesine sahip olan 
insanlardan bazılarının talihi bir türlü yaver gitmezken neden bazılarının 
124


“şanslı” göründüğünü anlamayan kişiler için büyük önem taşıyan bir gerçeğin 
ifadesi için temel hazırlıyoruz. Bu gerçek, her insanın kendi zihnini tümüyle 
kontrol etme yeteneğine sahip olduğudur. Kişi bu kontrolle zihnini diğer 
zihinler tarafından serbest bırakılmış başıboş düşünce dürtülerine açık 
bırakabilir ya da zihninin kapılarını sıkıca kapatıp yalnızca kendi düşüncelerini 
kabul eder. 
Doğa insanı yalnızca tek bir şey üzerinde kontrol sahibi kılmıştır, o da 
düşüncedir. Bu gerçek, insanın yarattığı her şeyin önce düşünce şeklinde 
başladığı gerçeğiyle birleşince, kişiyi korkunun üstesinden gelinebileceği 
prensibe çok yaklaştırır. 
Her düşüncenin kendisini fiziksel eşdeğeriyle dönüştürmek eğilimi varsa (ki bu 
şüpheye yer bırakmaksızın doğrudur), korku ve yoksulluk düşünce titreşimlerini 
cesaret ve parasal kazanca dönüştürülemeyeceği de aynı derecede doğrudur. 
Yoksulluk ve zenginlik arasında bir uzlaşma olamaz! Yoksulluğa ve zenginliğe 
giden iki yol zıt yönlere doğru uzanmaktadır. Eğer zenginlik istiyorsanız 
yoksulluğa götüren her türlü şartı reddetmelisiniz. (Burada “zenginlik” sözcüğü 
en geniş anlamda, yani maddi ve manevi zenginlik olarak kullanılmaktadır.) 
Zenginliğe giden yolun başlangıç noktası arzudur. Arzuyla ilgili bölümde uygun 
kullanımı için tam talimat aldınız. 
Korkuyla ilgili bu bölümde zihninizi arzuyu pratik kullanım için hazırlamanın 
yöntemlerini öğreneceksiniz. 
İşte burada bu felsefenin ne kadarını özümlediğinizi saptamak için kendinize 
meydan okuyabilirsiniz. Tam bu noktada bir medyuma dönüşüp geleceğin sizin 
için neler sakladığını söyleyebilirsiniz. Eğer, bu bölümü okuduktan sonra 
yoksulluğu kabul etmek istiyorsanız, bu sizin seçiminiz- dir. Bu 
kaçamayacağınız bir karardır. 
Eğer zenginliği talep ediyorsanız ne şekilde olacağına ve ne kadar zenginliğin 
sizi tatmin edeceğine karar verin. Zenginliğe giden yolu biliyorsunuz. Eğer 
kararlılıkla izlerseniz sizi bu yolda tutacak bir harita verildi elinize. Eğer 
başlamayı ihmal eder ya da varmadan durursanız sizden başka suçlanması 
gereken kimse yoktur. Bu sorumluluk size ait. Eğer şu anda hayatın zenginliğini 
talep etmeyi reddeder ya da bunda başarısız olursanız hiçbir mazeret sizi 
sorumluluğu kabul etmekten kurtarmayacaktır, çünkü kabul tek bir şeyi 
gerektirir -tesadüfen kontrol edebildiğiniz tek şeyi- o da zihin durumudur. 
Zihinsel durum kişiye özel bir şeydir. Satın alınamaz, yaratılması gerekir. 
Fakirlik (Parasızlık) Korkusu 
Yoksulluk korkusu zihinsel bir durumdan başka bir şey değildir! Ama girdiği 
125


her işte kişinin başarı şansını yok etmeye yeter. 
Bu korku mantık becerisini felce uğratır, hayal gücünü ve kendine güveni yok 
eder, coşkuyu öldürür, inisiyatifi kişinin elinden alır, amaç belirsizliğine yol 
açar, ertelemeyi teşvik eder, kendini kontrolü imkânsız hale getirir. İnsanın 
kişiliğindeki çekiciliği yok eder, doğru düşünme olasılığını ortadan kaldırır, 
çaba isteğini dağıtır; kararlılığına hâkim olur, irade gücünü bir hiçe çevirir, hırsı 
öldürür, hafızayı bulanıklaştırır ve akla gelen her türde başarısızlığı davet eder; 
aşkı öldürür ve kalpteki en hassas duyguları yok eder, arkadaşlığı bozar ve 
yüzlerce şekilde felakete davetiye çıkarır, uykusuzluk, acı ve mutsuzluğu getirir. 
Ve bütün bunlar arzu ettiğimiz her şeyin bol bol bulunduğu bir dünyada yaşıyor 
olmamız ve arzu ettiğimiz şeyle aramızda amaç belirsizliğinden başka hiçbir 
şeyin bulunmaması gerçeğine rağmen meydana gelir. 
Yoksulluk korkusu şüphesiz altı temel korku içinde en yıkıcısıdır. Listenin en 
başına yerleştirilmiştir, çünkü üstesinden gelinmesi en zor olanıdır. Yoksulluk 
korkusu, insanın kalıtımında bulunan, soydaşlarını ekonomik açıdan avlama 
eğiliminden kaynaklanır. İnsandan aşağıda bulunan hemen hemen bütün 
hayvanlar içgüdüleriyle davranırlar ve düşünme kapasiteleri çok sınırlıdır, bu 
yüzden birbirlerini fiziksel olarak avlarlar. Daha üstün sezgi gücü, düşünme ve 
akıl yürütme kapasitesiyle başka bir insanın bedenini yemez; ama onu parasal 
olarak avlayıp “yemek”ten daha büyük tatmin alır. İnsan o kadar açgözlüdür ki, 
onu soydaşlarından koruyacak akla gelen her türlü kanun konmuştur. 
Hiçbir şey yoksulluk kadar acı ve aşağılanma hissettirmez insana! Yalnızca 
yoksulluğu yaşayanlar tam anlamını bilirler. 
İnsanın yoksulluktan bu derece korkması şaşılacak bir şey değildir. Kalıtımla 
devralınan deneyimler kişiye, para ve dünyevi mülkiyetler söz konusu 
olduğunda bazı insanlara hiç güvenilmeyeceğini öğretmiştir. 
Kendini analiz, insanın bilmek istemediği zayıflıklarını açığa çıkarır. Bu 
inceleme şekli hayattan sıradanlık ve yoksulluktan başka bir şey isteyenler için 
gereklidir. Kendinizi madde madde kontrol ederken hem jüri, hem yargıç, hem 
savcı, hem savunma avukatı, hem sanık, hem de tanık olduğunuzu unutmayın. 
Gerçeklerle dürüstçe yüzleşin. Kendinize kesin sorular sorun ve doğrudan 
yanıtlar isteyin. İnceleme bittiğinde kendiniz hakkında daha fazla şey biliyor 
olacaksınız. Eğer bu incelemede tarafsız olamayacağınızı düşünüyorsanız, sizi 
iyi tanıyan birini siz kendinizi sorgularken yargıç olmak üzere çağırın. Siz 
gerçeğin peşindesiniz. Geçici olarak utanmanıza, sıkılmanıza neden olsa bile 
gerçeği bulun! 
İnsanların büyük çoğunluğu en çok neden korktukları sorulduğunda, “Hiçbir 
126


şeyden korkmam,” diye cevap verir. Bu cevap doğru değildir, çünkü insanlar 
çeşitli türde korkuyla tutsak edildiklerini, engellendiklerini, ruhsal ve fiziksel 
olarak yenilgiye uğratıldıklarını bilirler. Korku heyecanı o kadar derin ve o 
kadar sinsi bir şekilde yerleşmiştir ki, insan varlığım bile fark etmeden onun 
yüküyle yaşayıp gider. Yalnızca cesur bir analiz bu evrensel düşmanın varlığını 
açığa çıkaracaktır. Bu tür bir analize başladığınızda karakterinizin derinliklerini 
inceleyin. Burada aramanız gereken bazı belirtilerin bir listesini veriyoruz: 
Yoksulluk Korkusunu Gösteren Altı Belirti 
1.
KAYITSIZLIK: Hırs eksikliği, yoksulluğa tahammül etme eğili 
mi, hayatın verdiği her şeyi itirazsız kabul etme; zihinsel ve fiziksel tembellik, 
inisiyatif, heves ve kendini kontrol noksanlığı. 
2.
KARARSIZLIK: Düşünmeyi başkalarına bırakma alışkanlığı, “tereddütte 
kalmak.” 
3.
ŞÜPHE: Genellikle kişinin başarısızlıklarını örtmek, açıklamak ya da 
özür dilemek için mazeretler ve bahaneler uydurması; bazen de başarılı olanlara 
yönelik kıskançlık ya da eleştirici tavır sergilemesi. 
4.
ENDİŞE: Genellikle diğerlerinde hata bulma; gelirinden fazla harcama 
eğilimi; kişisel görünüme önem vermeme; alkol kullanımında aşırıya kaçma, 
bazen uyuşturucu kullanımı; kaygı, denge eksikliği ve çekingenlik. 
5.
AŞIRI TEDBİR: Her olayın olumsuz yanına bakma alışkanlığı, başarı 
araçlarına dikkati yoğunlaştırma yerine muhtemel başarısızlıkları düşünme ve 
bunlar hakkında konuşma; felakete giden bütün yolları bilme, ama 
başarısızlıktan kaçmak için plan arayışına girmeme; fikir ve planları harekete 
geçirmek için “doğru zamanı” bekleme, ta ki beklemek kalıcı bir alışkanlık 
halini alana dek; başarısız olanları hatırlayıp başarılı olanları unutma eğilimi; 
yarı dolu bardağın boş kısmım görmek, ama var olan suya önem vermemek; 
hazımsızlığa, kabızlığa, kötü nefes ve ağız kokusuna vb. yol açan kötümserlik. 
6.
ERTELEME: Geçen yıl yapılması gerekenleri yarma erteleme alışkanlığı, 
işi yapmaya yetecek kadar enerjiyi mazeretler ve bahaneler bulmak için 
harcamak gibi belirtiler aşırı tedbir, şüphe ve endişeyle yakından ilişkilidir. 
Mümkün olduğu yerde sorumluluğu kabul etmekten kaçma; mücadele etmek 
yerine uzlaşma isteği; zorlukları kontrol edip onları ilerlemek için kullanmak 
yerine zorluklarla uzlaşmak; hayattan zenginlik, servet, tatmin ve mutluluk 
istemek yerine bir kuruş için pazarlık etmek; bütün köprüleri yakıp geri dönüşü 
imkânsız kılmak yerine başarısızlık kontrolü ele geçirince ne yapacağını 
planlama; zayıflık ve sıklıkla kendine güven, kesin amaçlılık, kendini kontrol, 
inisiyatif, coşku, hırs, sağlam akıl yürütme yeteneği eksikliği; zenginliği talep 
127


etmek yerine yoksulluğu beklemek; zenginliği talep edip ele geçirenler yerine 
yoksulluğu kabul edenlerle arkadaşlık etmek. 
Bazıları soracaktır: “Neden parayla ilgili bir kitap yazdınız? Neden zenginliği 
tek başına parayla ölçüyorsunuz?” Bazıları paradan daha fazla arzu edilen 
zenginlik türleri olduğuna inanır ve bunda haklıdır. Evet, parayla 
ölçülemeyecek zenginlikler vardır, ama, “Bana ihtiyacım olan parayı verin, 
istediğim her şeyi ben bulurum,” diyecek milyonlarca insan da vardır. 
Nasıl para kazanılacağım gösteren bu kitabı yazmamın asıl nedeni milyonlarca 
kadın ve erkeğin yoksulluk korkusuyla felç olması. Bu tür bir korkunun insana 
neler yapabileceğini Westbrook Pegler çok iyi anlatılmıştır: 
Para sadece madeni diskler ya da kâğıt parçacıklarıdır; paranın satın 
alamayacağı kalp ve ruh hâzineleri vardır. Ama çoğu insan yoksulluk içinde 
olduğu için bunu akılda tutup morallerini bozmamayı başaramıyorlar. Bir erkek 
yenilgiye uğramış bir şekilde sokaklarda sürünüyor, bir iş bulamıyorsa, 
moralinin bozuk olduğu omuzlarının çöküşünden, şapkasını giyişinden, 
yürüyüşünden ve bakışlarından anlaşılır. Düzenli işi olan insanlardan karakter, 
zekâ ve yetenek açısından hiç de aşağı olmadığını bilse bile, yine de aşağılık 
duygusundan kaçamaz. 
Öte yandan bu insanlar -arkadaşları bile olsa- bir üstünlük duygusu hisseder ve 
belki de bilinçsiz bir şekilde ona “kayıp biri” gibi davranırlar. Bir süre için borç 
alabilir, fakat alıştığı şekilde yaşamasına yetmez bu ve çok uzun süre borç 
almaya devam edemez. Zaten borç almanın kendisi, özellikle kişi hayatta 
kalmak için borç alıyorsa insanı depresyona sokacak bir deneyimdir ve borç 
alman para kişinin kazandığı para gibi ruhunu canlandırıcı etkiye sahip değildir. 
Şüphesiz bu söylediklerimiz sokak serserileri ya da bu tür yaşamı alışkanlık 
haline getirmiş olanlar için değil, normal hırsları ve kendine saygısı olanlar için 
geçerlidir. 
Eleştirilme Korkusu 
Eleştiri korkusu kişiden inisiyatifi alır, hayal gücünü yok eder, bireyselliğini 
sınırlar, kendine güvenini yıkar ve kişiye yüzlerce şekilde zarar verir. 
Ebeveynler çocuklarını eleştirerek tamir edilmez yaralar açabilirler. Çocukluk 
arkadaşlarımdan birinin annesi onu hemen her gün sopayla dövüp işini her 
zaman şu ifadeyle bitirirdi: “Yirmi yaşma varmadan hapsi boylayacaksın.” 
Arkadaşım on yedisinde ıslahevine gönderilmişti. 
Eleştiri herkesin fazlasıyla sahip olduğu bir hizmet- türüdür. Herkes eleştiri 
stokuna sahiptir ve istensin ya da istenmesin bedava dağıtırlar. İnsanın en yakın 
akrabaları genellikle en kötü eleştiri suçlularıdır. Bir ebeveynin gereksiz 
128


eleştiriyle çocuğunda aşağılık kompleksine neden olması bir suç (aslında bu en 
kötü suçtur) olarak kabul edilmelidir. İnsanın doğasını iyi anlayan işverenler 
insanın içindeki değerlerden eleştiriyle değil, yapıcı öneriyle faydalanırlar. 
Ebeveynler de aynı şeyi çocuklarıyla başarabilirler. Eleştiri insanın kalbine 
korku ya da kırgınlık sokar, ama sevgi ya da şefkat doğuramaz. 
Kurnaz giysi üreticileri, bütün insanlığın yaşadığı bu eleştiri korkusunu paraya 
dönüştürme konusunda hiç vakit kaybetmemişlerdir. Her mevsim kıyafetlerin 
modeli değişmektedir. Modayı kim belirliyor? Giysileri satın alan kişilerin 
belirlemediği kesin, yani üretici belirliyor. Neden giysilerin modellerini bu 
kadar sık değiştiriyorlar? Cevap açık. Daha fazla giysi satabilmek için. 
Otomobil üreticileri araba modellerini aynı nedenle bu kadar sık değiştiriyorlar. 
Hiçbir erkek son model olmayan bir arabayı kullanmak istemez. 
Eleştirilme Korkusunu Gösteren Yedi Belirti 
Bu korku neredeyse yoksulluk korkusu kadar evrenseldir ve etkileri kişisel 
başarı için en az o kadar ölümcüldür, çünkü korku inisiyatifi yok eder ve hayal 
gücünün kullanımını engeller. Korkunun belli başlı belirtileri şunlardır: 
1.
ÇEKİNGENLİK: Genellikle yabancılarla tanışma ve konuşmada 
çekingenlik, ellerin ve uzuvların garip biçimlerde hareket ettirilmesi, gözlerin 
kaçırılması ve kaygılanma. 
2.
ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ: Yetersiz ses kontrolü, başkalarının varlığından 
endişelenmek, kötü beden duruşu, unutkanlık. 
3.
ZAYIF KİŞİLİK: Kararlarda kesinlik, kişisel çekicilik ve fikirleri kesin 
bir şekilde ifade etme yeteneğinde yetersizlik; sorunlarla dürüstçe yüzleşmek 
yerine kaçmak; fikirlerini dikkatle incelemeksizin diğerleriyle aynı fikirde 
olmak. 
4.
AŞAĞILIK KOMPLEKSİ: Aşağılık duygusunu örtme amacıyla kendini 
onayladığını belirten sözler söyleme ve hareketler yapma alışkanlığı; başkalarını 
etkilemek için “büyük sözcükler” kullanmak (genellikle gerçek anlamlarını 
bilmeden); başkalarının giyim, konuşma ve davranış tarzlarını taklit etme. 
Hayali başarılarla övünme bazen üstünlük kompleksinin yüzeye çıkmasına izin 
verir. 
5.
SAVURGANLIK: Başkalarına yetişmeye çalışma alışkanlığı kişinin 
gelirinden fazlasını harcamasına neden olur. 
6.
İNİSİYATİF EKSİKLİĞİ: Kişinin ilerlemesi için karşısına çıkan 
fırsatları yakalayamaması, fikirlerini ifade etme korkusu ve güvensizliği; üstler 
tarafından sorulan sorulara kaçamak cevaplar verme; konuşma ve hareketlerde 
tereddüt, sözcüklerde ve işlerde yalancılık. 
129


7.
HIRS YETERSİZLİĞİ: Zihinsel ve fiziksel tembellik, kendi fikrinde ısrar 
edememe, bir karara varmada yavaşlık, kolayca etkilenme; başkalarını 
arkalarından eleştirme ve yüzlerine övme alışkanlığı, yenilgiyi itirazsız kabul 
etme ya da başkalarından itiraz gelince bir işi bırakma; nedensiz olarak diğer 
insanlardan şüphelenme, konuşma ve tavırlarda zarafet eksikliği, suçu kabul 
etmede isteksizlik. 
Sağlığını Kaybetme Korkusu 
Bu korku fiziksel ve sosyal kalıtıma kadar izlenebilir. Çıkış noktası açısından 
yaşlanma ve ölüm korkusuyla yakından ilgilidir, çünkü insanı, hakkında bir şey 
bilmediği ama bazı rahatsız hikâyelerin kendisine öğretildiği “korkunç 
dünyaların” sınırına yaklaştırmaktadır. Bazı ahlaksız insanların sağlığın 
bozulması korkusunu canlı tutarak sağlık satma işiyle uğraştıkları gözden 
kaçırılmamalıdır. 
Sonuç olarak, insan sağlığının kötüye gitmesinden korkar, çünkü eğer ölürse 
neler olabileceğine dair çok korkunç hikâyeler yerleştirilmiştir zihnine. Ayrıca 
hastalığın getireceği ekonomik yükten de korkmaktadır. 
Ünlü bir doktor, doktora başvuran hastaların yüzde yetmiş beşinin hastalık 
hastası olduğunu saptamıştır. Korkmak için en ufak bir neden bile olmadığı 
halde duyulan hastalık korkusunun sıklıkla hastalığın korkulan belirtilerini 
ortaya çıkardığını göstermiştir. 
İnsan zihni çok güçlü ve kudretlidir! Yapabilir de, yıkabilir de. 
Bu kötü hastalık korkusundan faydalanan ilaç üreticileri servetler ka-
zanmışlardır. Her şeye inanan insanlar üzerindeki bu tür sömürü geçen yıllarda 
o kadar yaygın hale gelmişti ki, popüler bir dergi ilaç işindeki en kötü suçlulara 
karşı sert bir kampanya başlatmıştı. 
Yıllar önce yapılan bir dizi araştırma, insanların telkinle hasta edilebileceğini 
kanıtlıyordu. Bu deneyi şu şekilde düzenledik: Üç tanıdığı seçtiğimiz bir 
“kurbanı” ziyaret edip ona, “Neyin var? Çok kötü görünüyorsun,” diyor ve 
genellikle kurbandan “Oh, hiçbir şeyim yok. Çok iyiyim,” cevabını alıyor. 
İkinci tanıdık genellikle, “Bilmiyorum, ama kendimi kötü hissediyorum,” 
cevabını alıyor. Üçüncüsü ise, kurbanın gerçekten hasta olduğunu açıkça ifade 
etmesiydi. Bazen hastalığın olumsuz düşünce dalgasıyla başladığına dair pek 
çok kanıt bulunmaktadır. Böylesi bir dürtü telkin yoluyla birinden diğerine 
geçirilebilir ya da kişinin kendisi tarafından üretilebilir. 
Burada sözünü ettiklerimizden daha fazla akıl bahşedilen bir kişi bir keresinde. 
“Biri bana nasıl olduğumu sorduğunda hep bir yumrukla cevap vermek isterim,” 
demişti. 
130


Doktorlar iyileşmeleri için hastalarını başka iklimlere gönderirler, çünkü 
“zihinsel tutumun” değiştirilmesi zorunludur. Kötü sağlık korkusunun tohumları 
herkesin zihnine atılmıştır. Aşk ve iş ilişkilerinde endişe, korku, cesaretsizlik, 
düş kırıklığı bu tohumun filizlenip büyümesine neden olur. 
İş ve aşk ilişkilerinde düş kırıklığı sağlığın bozulmasının nedenlerini içeren 
listenin başında gelmektedir. 
Sağlığı Kaybetme Korkusunu Gösteren Yedi Belirti 
Neredeyse evrensel olan bu korkunun belirtileri şöyledir: 
1.
KENDİ KENDİNE TELKİN: Kendine telkinin olumsuz kullanımıyla her 
türlü hastalığa ait belirtileri arama ve bulma alışkanlığı; hayali hastalıklardan 
“hoşlanmak” ve onlardan gerçekmiş gibi söz etmek; başkalarının tedavi değeri 
olduğunu söyledikleri her şeyi denemek; başkalarıyla ameliyatlar, kazalar ve 
diğer türde hastalıklar hakkında konuşmak; bir uzmanın gözetiminde olmaksızın 
diyetler, fiziksel egzersizler, ev reçeteleri ve “şarlatan” doktor tedavilerini 
denemek. 
2.
HASTALIK HASTALIĞI (hipokondri): Hastalıklardan söz etme 
alışkanlığı, tüm dikkatini hastalığa yoğunlaştırmak ve bir sinir bozukluğu 
oluşana dek hastalığı beklemek. Şişe içindeki hiçbir şey bu durumu tedavi 
edemez. Olumsuz düşünceyle ortaya çıkarılır ve olumlu düşünceden başka 
tedavi edecek hiçbir şey yoktur. Hastalık hastalığı kişinin korktuğu hastalığın 
yapacağı tahribatı yapabilir. Çoğu sözde sinir krizi bu hayali hastalıktan 
doğmaktadır. 
3.
TEMBELLİK: Sağlığın bozulması korkusu sıklıkla uygun fiziksel 
egzersize engel olup kişiyi evin içine tıktığı için kilo artışına neden olur. 
4.
HASSASİYET: Sağlığı kaybetme korkusu kişinin vücut direncini kırar ve 
her türlü hastalık için uygun bir ortam hazırlar. Bu korku genellikle yoksulluk 
korkusuyla bağlantılıdır; özellikle hastalık hastası olan kişi sürekli olarak 
muhtemel doktor ve hastane ücretlerini nasıl ödeyeceği konusunda kaygılanır. 
Bu tip kişiler hastalık için hazırlanmak, ölüm hakkında konuşmak, mezarlık ve 
cenaze işlemleri için para biriktirmek gibi işler üzerine çok fazla zaman 
harcarlar. 
5.
KENDİ ÜSTÜNE ÇOK FAZLA TİTREMEK: Hayali hastalığı yem 
olarak kullanarak anlayış isteme alışkanlığı (insanlar genellikle işten kaçmak 
için bu hileye başvururlar); tembelliği örtmek için hastaymış gibi yapma ya da 
hırs eksikliği için bahane olarak kullanma alışkanlığı. 
6.
AŞIRILIK: Baş ağrısı, nevralji vb. gibi ağrıları azaltmak için nedeni 
ortadan kaldırmak yerine alkol ya da uyuşturucu kullanmak. 
131


7.
ENDİŞE: Hastalıklar hakkında yazılar okuma ve bu hastalığa yakalanma 
olasılığı üzerinde endişelenme alışkanlığı, ayrıca ilaç reklamlarını okuma 
alışkanlığı. 
Aşkı Kaybetme Korkusu 
Bu kalıtımsal korkunun başlangıç kaynağı erkeğin komşusunun karısını çalmaya 
ve fırsat bulduğunda kadından yararlanmaya yönelik çokeşlilik eğilimine 
dayanmaktadır. 
Kıskançlık ve diğer benzeri nevroz türleri, insanda kalıtımsal olarak yer eden 
aşkını kaybetme korkusundan kaynaklanır. Bu korku altı temel korku içinde en 
fazla acı verenidir. Beden ve zihni diğer temel korkuların yaptığından çok daha 
fazla yıpratır. 
Aşkın kaybedilmesi korkusu, erkeğin kadını şiddet kullanarak çaldığı taş 
devrine kadar gitmektedir. Erkekler kadınları çalmaya hâlâ devam et-
mektedirler, ama teknikleri değişmiştir. Artık güç kullanmak yerine ikna etmeye 
çalışmakta, güzel elbiseler, iyi arabalar sözü vermekte ve fiziksel güç 
kullanmaktan çok daha etkili olan diğer “yemler”den yararlanmaktadırlar. 
Erkeklerin alışkanlıkları uygarlığın başlangıcından öncekiyle aynıdır, ama artık 
farklı bir şekilde ifade edilmektedir. 
Aşkı Kaybetme Korkusunu Gösteren Belirtiler 
1.
KISKANÇLIK: Herhangi mantıklı bir kanıt olmaksızın arkadaşlar ve 
sevgililerden şüphelenmek; bir nedene dayanmadan eşini ihanetle suçlama 
alışkanlığı; herkesten kuşku duyma, hiç kimseye tam güven duymama. 
2.
HATA BULMA: Arkadaşlar, akrabalar, iş arkadaşları, sevgililer ve 
eşlerde herhangi bir neden olmaksızın ya da en ufak bir tahrikle hata bulma 
alışkanlığı. 
3.
KUMAR OYNAMA: Aşkın satın alınabileceği düşüncesiyle sevilen 
kişiye para sağlamak için kumar oynama, çalma, sahtekârlık yapma ve diğer 
tehlikeli risklere girme alışkanlığı; gösteriş yapma amacıyla sevilen kişiye 
hediyeler almak için gelirinin üstünde harcama ya da borca girme alışkanlığı; 
uykusuzluk, sinirlilik, kararlılık eksikliği, irade zayıflığı, kendini kontrol 
yetersizliği, kendine güven eksikliği, huysuzluk. 
Yaşlanma Korkusu 
Bu korku temelde iki kaynaktan ortaya çıkmaktadır. Birincisi, yaşlılığın 
yoksulluğu da beraberinde getireceği düşüncesi. İkincisi ve en yaygın olanı 
“cehennem azabıyla” çok iyi karıştırılmış geçmişin yanlış ve zalim öğretileri; 
insanı korkuyla köle haline getirmek için kurnazca uydurulmuş diğer öcüler. 
Yaşlılıktan korkmakta insanın iki sağlam nedeni vardır; bir tanesi sahip olduğu 
132


işe yarar her türlü şeyi gasp edebilecek olan yakınlarına duyduğu 
güvensizlikten, diğeri ise ötedeki dünya hakkında zihninde çizilmiş olan 
korkunç tablodan kaynaklanmaktadır. 
Yaşlılık korkusunun en yaygın nedeni yoksulluk olasılığıyla bağlantılıdır. 
“Huzurevi” pek hoş bir sözcük değildir. Elden ayaktan düştükleri yıllarını 
yoksullara bakan bu kurumlarda geçirme düşüncesi herkesin içini 
ürpertmektedir. 
Yaşlılık korkusuna katkıda bulunan nedenlerden bir tanesi özgürlük ve 
bağımsızlığın kaybedilmesidir, çünkü yaşlılık fiziksel ve ekonomik özgürlüğün 
kaybını da beraberinde getirmektedir. 
Yaşlanma Korkusunun Belirtileri 
Bu korkunun en yaygın belirtileri şunlardır: 
1.
ERKEN YAVAŞLAMA: Kırk yaş civarında, zihinsel olgunluk dö-
neminde yavaşlama ve aşağılık kompleksi geliştirme; yanlış bir şekilde yaşı 
yüzünden hata yaptığını düşünme eğilimi. 
2.
YAŞI YÜZÜNDEN ÖZÜR DİLEME: Yalnızca kırk ya da elli yaşma 
vardığı için kişinin yaşı yüzünden özür dileme alışkanlığı edinmesi. Oysa, insan 
akıl ve anlayış çağına eriştiği için minnettarlığını ifade etmelidir. 
3.
İNİSİYATİFİ ÖLDÜRME: Kişi yanılgıya düşerek inisiyatif, hayal gücü 
ve özgüvene sahip olamayacak kadar yaşlı olduğuna inandığında bu niteliklerini 
kaybedilir. 
4.
GENÇ BİRİ GİBİ GÖRÜNMEK: Arkadaş ve yabancıların alaylarına 
neden olabilecek şekilde gençlerin giysilerini giyme ve davranışlarını 
benimseme alışkanlığı çok yaygındır. 
Ölüm Korkusu 
Bazılarına göre bu, temel korkularının en amansızıdır. Bunun nedeni açıktır. 
Ölüm düşüncesiyle bağlantılı dehşetli korku, vakaların çoğunda olduğu gibi, 
dini fanatikliğe dönüştürülebilir. Sözde “dinsiz” olanlar daha “medeni" olanlara 
göre ölümden daha az korkarlar. Binlerce yıldır insanlar hâlâ cevaplanmamış 
olan soruyu sormaktadırlar: “Nereden geldim ve nereye gidiyorum?” Geçmişin 
karanlık çağları sırasında, daha kurnaz ve hilekâr olanlar bir ücret karşılığında 
bu soruların cevaplarım vermişlerdir. 
“Çadırıma gel, inancımı kucakla, dogmalarımı kabul et, ben de öldüğünde 
doğruca cennete gitmeni sağlayacak bileti vereceğim sana,” diye bağırır mezhep 
lideri. “Çadırımın dışında kalanları şeytan alıp sonsuza dek cehennemde 
yaksın.” 
Sonsuza dek sürecek ceza insanın hayata olan ilgisini yok eder ve mutluluğu 
133


imkânsız hale getirir. 
Dini liderler insanı cennete götürecek güvenli bir belge sağlayamazlar, ama 
bunu sağlayamadıkları için talihsiz kişinin cehenneme girmesine izin veriyor da 
değillerdir. Cehenneme girme olasılığı o kadar korkunçtur ki, bunun düşüncesi 
bile hayal gücünü etkisi altına alır, insanın mantığı felç olur ve ölüm korkusu 
başlar. 
Ölüm korkusu büyük okullar ve üniversitelerin olmadığı dönemdeki kadar 
yaygın değil artık. Bilim adamları gerçeğin projektörlerini dünya üzerine 
çevirdiler ve bu gerçek, insanları bu dehşetli ölüm korkusundan kurtardı. 
Üniversiteye giden genç erkek ve kadınlar korkunç hikâyelerden kolayca 
etkilenmiyorlar artık. Biyoloji, astronomi, jeoloji ve diğer bilimlerin yardımıyla 
insanın zihnini etkisi altına alan karanlık çağların korkusu giderildi. 
Bütün dünya yalnızca iki şeyden meydana gelmiştir: enerji ve madde. Fiziğe 
girişte ne maddenin ne de enerjinin (insanın bildiği salt iki gerçeklik) 
yaratılamayacağını ve yok edilemeyeceğini öğreniriz. Madde ve enerjinin her 
ikisi de dönüştürülebilir, ama hiçbiri yok edilemez. 
Hayat hiçbir şey değilse bile bir enerjidir. Eğer ne madde ne de enerji yok 
edilemiyorsa hayatın da yok edilemeyeceği kesindir. Hayat, diğer enerji türleri 
gibi, çeşitli süreçlerden geçebilir ya da değişebilir, ama yok edilemez. Ölüm 
sadece bir geçiştir. 
Eğer ölüm salt değişiklik ya da geçiş değilse o halde ölümden sonra uzun, 
ebedi, huzurlu bir uykudan başka hiçbir şey yok demektir ve uyku korkulacak 
bir şey değildir. Bu yüzden ölüm korkusunu sonsuza dek silebilirsiniz. Ölüm 
Korkusunu Gösteren Belirtiler 
1.
ÖLMEYİ DÜŞÜNMEK: Bu alışkanlık yaşlılarda daha sık görülürse de, 
gençler bile hayatın tadını çıkarmak yerine ölümü düşünürler sık sık. Bu 
genellikle amaçsızlık veya -belki de amaçsızlık nedeniyle- uygun bir uğraş 
bulamamaktan kaynaklanmaktadır. Ölüm korkusundan en güzel kurtuluş, 
başkalarına yararlı hizmet verme isteğiyle desteklenen ateşleyici bir başarı 
arzusuyla sağlanır. Meşgul bir insan ölmeyi düşünmez. 
2.
YOKSULLUK KORKUSUYLA BAĞLANTI: İnsan hayatında 
yoksulluğun başlamasından korkabilir ya da kendi ölümünün sevdiklerini 
yoksulluğa sürükleyeceğinden korkabilir. 
3.
HASTALIK YA DA DENGESİZLİKLE BAĞLANTI: Fiziksel hastalık 
depresyona neden olabilir. Aşkta düş kırıklığı, dini fanatiklik, yüksek nevroz 
düzeyi ya da akıl hastalığı ölüm korkusunun diğer nedenleri arasındadır. 
Endişe 
134


Endişe korkuya dayanan zihinsel bir durumdur. Yavaş yavaş ama kararlı bir 
şekilde ilerler. Sinsi ve kurnazdır. Kişinin akıl yürütme becerisini felce uğratıp 
kendine güven ve inisiyatifini yok edene dek adım adım zihne yerleşir. Endişe 
kararsızlığın neden olduğu sürekli bir korku türüdür. Bu nedenle de kontrol 
edilebilen zihinsel bir durumdur. 
Tedirgin zihin çaresizdir. Kararsızlık zihni tedirgin eder. Çoğu insanda hemen 
karara varacak ve bu kararının arkasında duracak irade gücü yoktur. 
Belirli bir hareket çizgisini izlemek için bir karar verdiğimizde şartlar 
konusunda endişelenmeyiz. 
Altı temel korku, kararsızlık yoluyla endişeye dönüştürülebilir. Ölümü 
kaçınılmaz bir olay olarak kabul etme kararına varıp sonsuza dek ölüm 
korkusundan kurtarın kendinizi. Mümkün olan her türlü zenginliğe ulaşmaya 
karar verip yoksulluk korkusunu yenin. Başka insanların ne söylediği, yaptığı ya 
da düşündüğü konusunda endişe etmeme kararı alıp eleştiri korkusunun 
boynunu kırın. Yaşlılığı bir engel olarak değil, size gençliğin tanımadığı 
bilgelik, kendini kontrol ve anlayışı getiren büyük bir lütuf olarak kabul etme 
kararını verip yaşlanma korkusunu defedin. Belirtileri unutma kararı vererek 
sağlığı kaybetme korkusundan kurtarın kendinizi. 
Hayatın sunması gereken hiçbir şeyin endişe etmeye değmeyeceği kararma 
vararak her türlü endişe alışkanlığını yok edin. Bu kararla birlikte size mutluluk 
verecek olan huzur ve sükûnet de gelecektir. 
Zihni korkuyla dolu olan bir insan sadece kendi zekice hareket şansını yok 
etmekle kalmaz, bu yıkıcı titreşimleri kendisiyle ilişkiye giren kişilerin 
zihinlerine aktarır ve onların şansını da yok eder. 
Bir köpek ve at bile sahibinin ne zaman cesaretsiz olduğunu bilir; üstelik, köpek 
ya da at sahibinin yaydığı korku titreşimlerini alıp ona göre davranır. Hayvanlar 
âleminde daha düşük zekâ düzeylerinde de korku titreşimini algılama 
kapasitesini bulabilirsiniz. 
Korku titreşimleri bir zihinden ötekine, istasyondan yayılan sesin radyo 
tarafından alınışı kadar çabuk ve kesin bir şekilde geçer. 
Olumsuz ya da yıkıcı düşünceleri sözlü olarak ifade eden kişinin, bu sözlerinin 
sonucunu yıkıcı bir şekilde “geriye tepme” olarak göreceği kesindir. 
Sözcüklerin yardımı olmaksızın yıkıcı düşünce dürtülerinin açığa çıkarılması da 
birden fazla şekilde “geri teper.” Hatırlanması gereken şeylerin birincisi, hatta 
belki de en önemlisi, yıkıcı düşünce dürtülerini açığa çıkaran kişinin yaratıcı 
hayal gücü becerisinin bozularak zarar göreceğidir. İkincisi, herhangi bir yıkıcı 
duygunun zihinde bulunmasının, diğer insanları uzaklaştıran ve sıklıkla onları 
135


kişinin aleyhine çeviren olumsuz bir kişilik yapısı gelişimine neden olmasıdır. 
Olumsuz düşünceleri açığa çıkaran kişilerin göreceği üçüncü zarar, şu anlamlı 
gerçekte yatmaktadır: Bu düşünce dürtüleri sadece diğerlerine zarar vermekle 
kalmaz, kendilerini kişinin bilinçaltına gömerek o insanın karakterinin bir 
parçası haline gelirler. 
Hayattaki işiniz başarı kazanmaktır. Başarılı olmak için, akıl huzurunu bulmalı, 
hayatın maddi gereksinimlerini elde etmeli ve hepsinden öte mutluluğu 
yakalamalısınız. 
Kendi zihninizi kontrol edebilirsiniz, onu seçtiğiniz türde düşünce dalgasıyla 
besleme gücüne sahipsiniz. Bu ayrıcalık onu yapıcı bir şekilde kullanma 
sorumluluğunu da getirmektedir. Kendi düşüncelerinizi kontrol etme gücüne 
sahip olduğunuz gibi, dünyevi kaderinizin hâkimi de sizsiniz. Çevrenizi etkiler, 
yönetir ve kontrol edebilir, hayatınızı olmasını istediğiniz şekle getirebilirsiniz... 
Ya da hayatınızı düzene sokmak için elinizdeki ayrıcalığı kullanmazsınız, 
böylece okyanustaki bir tahta parçası gibi oraya buraya savrulacağınız geniş 
“olasılıklar” denizine atabilirsiniz kendinizi. Olumsuz Etkilere Açık Olmak 
Altı temel korkuya ek olarak insanlara sıkıntı veren başka bir dert daha vardır. 
Başarısızlık tohumlarının bol miktarda yetiştiği zengin bir toprağı oluşturur bu. 
O kadar sinsidir ki, varlığı genelde saptanamaz. Bu sıkıntı tam olarak korku adı 
altında smıflandırılamaz. Altı temel korkudan daha derine yerleşmiştir ve 
onlardan daha tehlikelidir. Bu derde bir isim vermek için ona olumsuz etkilere 
açık olmak diyeceğiz. 
Büyük zenginliklere ulaşan insanlar kendilerini kötülüklere karşı her zaman 
korurlar! Yoksul insanlar ise bunu hiç yapmazlar! Herhangi bir işte başarılı 
olanlar zihinlerini sıkıntılara direnmek üzere hazırlarlar. Eğer bu felsefeyi 
zenginliğe ulaşmak için okuyorsanız, olumsuz etkilere açık olup olmadığınızı 
görmek için kendinizi çok dikkatli bir şekilde incelemelisiniz. Eğer bu analizi 
ihmal ederseniz arzu ettiğiniz şeye ulaşma hakkınızı elinizden almış olursunuz. 
Kendinize bu konuda analiz yapın. Kendinizi analiz etmek amacıyla hazırlanmış 
soruları okuduktan sonra cevaplarınızı açık yüreklilikle ve kararlılıkla verin. Size 
tuzak kurmuş bekliyor olduğunu bildiğiniz bir düşmanı araştırdığınız gibi titizlikle 
gidin bu işin üstüne. Kendinizi otoyol hırsızlarından kolaylıkla koruyabilirsiniz, 
çünkü hukuk sizin yararınıza örgütlü işbirliği içindedir. Oysa bu “yedinci belanın” 
üstesinden gelmek daha zordur, çünkü siz onun varlığından habersizken 
uykunuzda ya da uyanıkken vurur. Üstelik silahı sadece zihinsel durumdan 
oluştuğu için gözle görülmez. Bu bela tehlikelidir de, çünkü 
136


çok çeşitli şekillerde vurabilir. Bazen kişinin kendi akrabaları tarafından iyi 
niyetle söylenmiş sözlerle zihne girer. Kimi kez kişinin kendi zihinsel 
tutumuyla içten içe oyuk açar. Kimi zaman o kadar çabuk öldürmese de bir 
zehir kadar ölümcüldür. 
Kendinizi Olumsuz Etkilere Karşı Koruyun 
Kendi ürettiğiniz ya da çevrenizdeki olumsuz insanların faaliyetlerinin sonucu 
olan olumsuz etkilerden kendinizi korumak için irade gücünüz olduğunu kabul 
edin ve bunu zihninizde bu etkilere karşı bir bağışıklık duvarı örene dek 
kullanın. 
Sizin ve diğer bütün insanların yapı itibarıyla tembel, kayıtsız ve zayıf yanlarına 
uyan bütün telkinlere açık olduğu gerçeğini kabul edin. 
Doğanız gereği altı temel korkuya karşı korunmasız olduğunuzun farkına varın 
ve bu korkulara karşı koymak amacıyla yeni alışkanlıklar geliştirin. 
Olumsuz etkilerin sıklıkla bilinçaltınız yoluyla size ulaştığını, bu yüzden fark 
edilmelerinin güç olduğunu bilin ve zihninizi sizi depresyona sokan ya da 
herhangi bir şekilde cesaretinizi kıran herkese ve her duruma karşı kapatın. 
İlaç çekmecenizi temizleyin, bütün ilaç şişelerini atın ve soğuk algınlığı, ağrı, 
acı ve hayali hastalıklara boyun eğmeyin. 
Sizi, düşünen ve kendiniz için bir şeyler yapmak üzere motive eden ve 
destekleyen kişilerle arkadaşlık edin. 
Tüm bunları yapmak için bir sorunla karşılaşmayı beklemeyin, hemen şimdi 
harekete geçin. 
Hiç kuşkusuz, bütün insanların en yaygın zayıflığı zihinlerini diğer insanlardan 
gelen olumsuz etkilere açık bırakma alışkanlığıdır. Bu zayıflık çok zararlıdır, 
çünkü çoğu insan bunun etkisi altında olduğunu bilmez ve bilenler de günlük 
alışkanlıklarının kontrol edilemez bir parçası haline gelene dek ihmal eder ya da 
düzeltmeyi reddeder. 
Kendilerini gerçekte oldukları gibi görmek isteyenlere yardım etmek için 
aşağıdaki soru listesi hazırlanmıştır. Soruları okuyup sesli bir şekilde cevap 
verin, böylece kendi sesinizi duyabilirsiniz. Bu kendinize karşı gerçekçi 
olmanızı kolaylaştıracaktır. 
Kişisel Analiz Testinin Sorulan 
Sık sık kendinizi “kötü hissettiğinizden” yakınıyor musunuz, eğer öyleyse 
sebebi nedir? 
En küçük bir tahrikte diğer insanlarda hatalar bulur musunuz? işinizde sık sık 
hata yapıyor musunuz, eğer öyleyse neden? Konuşmalarınızda alaycı ve kırıcı 
mısınızdır? 
137


Herhangi birisiyle arkadaşlık kurmaktan bilerek kaçıyor musunuz, eğer öyleyse, 
neden? 
Sık sık hazımsızlıktan yakınıyor musunuz? Eğer öyleyse sebebi nedir? 
Hayat sizin için boş ve gelecek ümitsiz mi görünüyor? 
Mesleğinizi seviyor musunuz? Eğer hayırsa neden? 
Sık sık kendinize acır mısınız, eğer öyleyse neden? 
Sizden üstün olanları kıskanır mısınız? 
Zamanınızı en çok neye ayırırsınız, başarıyı düşünmeye mi, yoksa başarısızlığı 
düşünmeye mi? 
Yaşlandıkça kendinize olan güveninizi kazanıyor musunuz, yoksa kaybediyor 
musunuz? 
Hatalarınızdan ders alıyor musunuz? 
Akrabalarınız ya da arkadaşlarınızın sizi endişelendirmesine izin verir misiniz? 
Eğer öyleyse neden? 
Bazen “bulutların üstünde” ve diğer zamanlarda ümitsizliğin derinliklerinde 
misiniz? 
Sizin üzerinizde en fazla kimin ilham verici etkisi var? Sebebi nedir? 
Kaçınabileceğiniz halde, olumsuz veya cesaret kırıcı etkilere katlanıyor 
musunuz? 
Kişisel görünüşünüz konusunda ilgisiz misiniz? Eğer öyleyse ne zaman ve 
neden? 
Sıkıntılarınızın sizi rahatsız edemeyeceği kadar meşgul olarak onları çöp 
sepetine atmayı öğrendiniz mi? 
Eğer başkalarının sizin adınıza düşünmelerine izin veriyorsanız kendinizi 
“pısırık” olarak görür müsünüz? 
Önlenebilir kaç tane sorun sizi rahatsız ediyor ve onlara neden katlanıyorsunuz? 
“Sinirlerinizi yatıştırmak” için içki, uyuşturucu ya da sigaraya başvurur 
musunuz? Eğer öyleyse neden bunlar yerine irade gücünü denemiyorsunuz? 
Size dırdır eden kimse var mı, eğer öyleyse sebebi nedir? 
Belirli bir hedefiniz var mı, eğer öyleyse nedir ve bunu başarmak için herhangi 
bir planınız var mı? 
Altı temel korkunun herhangi birini yaşıyor musunuz? Eğer öyleyse hangisini? 
Kendinizi başkalarının olumsuz etkilerinden koruyabileceğiniz herhangi bir 
yönteminiz var mı? 
Zihninizi olumlu kılmak için kendi kendine telkin yöntemini bilerek kullanıyor 
musunuz? 
En fazla hangisine değer veriyorsunuz, maddi varlıklarınıza mı, yoksa kendi 
138


düşüncelerinizi kontrol etme ayrıcalığınıza mı? 
Kendi yargılarınıza karşılık başkalarının kolayca etkisinde kalıyor musunuz? 
Sizi mutsuz eden durumlarla dürüstçe yüzleşir misiniz, yoksa sorumluluktan 
kaçar mısınız? 
Bütün hatalarınızı ve başarısızlıklarınızı analiz edip onlardan yararlanmaya mı 
çalışırsınız, yoksa bunun sizin göreviniz olmadığı şeklinde bir tavır mı 
takınırsınız? 
En zararlı zayıflıklarınızın üçünü sayabilir misiniz? Bunları düzeltmek için ne 
yapıyorsunuz? 
Başka insanları sıkıntılarını size açıp anlayış ve şefkat aramaları için 
cesaretlendirir misiniz? 
Günlük deneyimlerinizden kişisel gelişiminizde yardımı olacak dersler çıkarır 
mısınız? 
Varlığınızın diğer insanlar üzerinde olumsuz bir etkisi oluyor mu? Başkalarının 
hangi alışkanlığı sizi en fazla kızdırır? 
Görüşlerinizi kendiniz mi biçimlendirirsiniz, yoksa başka insanların sizi 
etkilemelerine izin mi verirsiniz? 
Bütün cesaret kırıcı etkilere karşı kendinizi koruyabileceğiniz zihinsel bir durum 
yaratmayı öğrendiniz mi? 
İşiniz size inanç ve ümit aşılıyor mu? 
Zihninizi her türlü korkudan arındırmanızı mümkün kılacak ruhsal güce sahip 
olduğunuzun bilincinde misiniz? 
Dininiz zihninizi olumlu halde tutmanıza yardımcı oluyor mu? 
Diğer insanların endişelerini paylaşmanın göreviniz olduğunu hissediyor 
musunuz? Eğer öyleyse neden? 
Huyları birbirine benzer kişilerin bir arada bulunduklarına inanıyorsanız, 
birlikte olmayı seçtiğiniz arkadaşlarınızı inceleyerek kendiniz hakkında ne 
öğrendiniz? 
En yakın arkadaşlarınızla aranızda, eğer varsa, nasıl bir bağlantı görüyorsunuz 
ve bu ilişkide yaşadığınız herhangi bir mutsuzluk var mı? Sizin arkadaş olarak 
gördüğünüz birinin, aslında zihniniz üzerinde yarattığı olumsuz etkisi yüzünden 
en büyük düşmanınız olması mümkün müdür? 
Kimin sizin için yararlı, kimin zararlı olduğunu hangi kurallara göre 
değerlendiriyorsunuz? 
Yakın arkadaşlarınız sizin üstünüz mü, astınız mı? 
Yirmi dört saat içinde ne kadar süreyi aşağıdakilere adıyorsunuz: 
a.
İşinize 
139


b.
Uykuya 
c.
Oyun ve dinlenmeye 
222 
Korkunun Altı Hayaletini Alt Etmek 
d.
Faydalı bilgi almaya 
e.
Sadece zaman öldürmeye 
a.
En çok kim cesaretlendiriyor 
b.
En çok kim uyarıyor 
c.
En çok kim cesaretinizi kırıyor? 
En büyük endişeniz nedir? Neden buna katlanıyorsunuz? 
Birisi size talep edilmemiş bedava tavsiye sunuyorsa, amacını sorgulamadan ve 
incelemeden kabul eder misiniz? 
En çok neyi arzu ediyorsunuz? Bunu elde etmeye niyetli misiniz? Bu arzu için 
diğer arzularınızı ikinci dereceye atmaya istekli misiniz? Bu arzunuzu elde 
etmek için günde ne kadar zaman ayırıyorsunuz? Sık sık karar değiştirir 
misiniz? Eğer öyleyse neden? 
Genellikle başladığınız her işi bitirir misiniz? 
Başka insanların işleri, mesleki unvanları, üniversite diplomaları ya da 
sağlıklarının kolayca etkisi altında kalır mısınız? 
Sosyal ve parasal durumları nedeniyle insanların ihtiyaçlarını karşılar mısınız? 
Yaşayan en büyük insanın kim olduğunu düşünüyorsunuz? Bu insan hangi 
açıdan sizden daha üstün? 
Bu soruları inceleyip cevap vermek için ne kadar zaman ayırdınız? (Bütün 
listenin incelenmesi ve yanıtlanması için en azından bir gün gerekli.) 
Bütün soruları dürüstçe cevaplandırdıysanız kendiniz hakkında insanların 
çoğuna göre daha fazla şey biliyorsunuz demektir. Soruları dikkatle inceleyin, 
birkaç ay boyunca her hafta sorulara tekrar dönün. Bu soruları dürüstçe 
yanıtlamak gibi basit yöntemle elde edeceğiniz, sizin için büyük değer taşıyan 
ek bilgiye çok şaşıracaksınız. Bazı soruların cevabı konusunda emin değilseniz 
sizi iyi tanıyanların, özellikle size iltifat etmeleri için gerek olmayanların 
yardımını isteyin ve kendinizi onların gözüyle görün. Sonuçlar çok şaşırtıcı 
olacak. 
Tek bir şey üzerinde tam kontrolünüz vardır, o da kendi düşünceleriniz. Bu, 
insanlar tarafından bilinen bütün gerçekler içinde en önemlisi ve en ilham verici 
olandır. İnsanın kutsal yapısını yansıtmaktadır. Bu kutsal yapı kendi kaderinizi 
kontrol edebileceğiniz tek araçtır. Kendi zihninizi kontrol etmeyi 
140


başaramıyorsanız, başka hiçbir şeyi kontrol edemeyeceğiniz kesindir. Eğer sahip 
olduğunuz şeyler konusunda kayıtsız olmak zorundaysanız bunun maddi 
şeylerle ilgili olmasını sağlayın. Zihniniz sizin ruhsal bir malınızdır! Onu hak 
ettiği şekilde özenle koruyun ve kullanın. Bu amaçla irade gücü verildi size. 
Ne yazık ki, planlı olarak ya da cehalet sonucunda başka insanların zihnini 
olumsuz telkinlerle zehirleyenler için yasal bir ceza yoktur. Bu tür bir yıkım ağır 
hukuki yaptırımlarla cezalandırılmalıdır, çünkü bu şekilde insanın kanunla 
korunan maddi şeyleri kazanma şansı yok edilebilir ve sıklıkla da edilmektedir. 
Olumsuz kafa yapısına sahip insanlar Thomas A. Edison’u insan sesini 
kaydedip yeniden duyuracak bir makineyi üretemeyeceği konusunda ikna 
etmeye çalıştılar, “Çünkü,” diyorlardı. “Başka kimse böyle bir makine üretmedi 
şimdiye kadar.” Edison onlara inanmadı. Zihnin düşünebildiği ve inandığı her 
şeyi üretebileceğini biliyordu ve bu bilgi Edison'u içinde bulunduğu kalabalığın 
üzerine çıkardı. 
Olumsuz düşünce taşıyan kişiler F. W. Woolworth’e, beş, on sentlik satışlarla 
dükkân çalıştırmaya çabalarken meteliksiz kalacağını söylediler. Onlara 
inanmadı. Planlarını inançla desteklerse mantık sınırları içinde her şeyi 
yapabileceğini biliyordu. Başka insanların olumsuz telkinlerini kafasından uzak 
tutma hakkını kullanarak yüz milyon dolardan fazla bir servetin sahibi oldu. 
Henry Ford kabaca üretilmiş ilk otomobilini Detroit sokaklarında denediğinde 
Thomases alaycı bir şekilde küçümsedi onu. Bazıları bu şeyin hiçbir zaman 
kullanışlı olmayacağını bazıları ise kimsenin böyle bir şey için para 
ödemeyeceğini söyledi. Ford, “Dünyayı güvenilir motorlu arabalarla 
kuşatacağım,” dedi ve bunu başardı! Büyük zenginlik arayanların yararı için şu 
noktayı bir kez daha hatırlatalım: Henry Ford ve çalışanları arasındaki tek fark 
Ford’un bir zihni olması ve onu kontrol etmesiydi. Diğerlerinin de zihni vardı, 
ama kontrol etmeye çalışmıyorlardı. 
Zihinsel kontrol özdisiplin ve alışkanlığın bir sonucudur. Ya zihninizi kontrol 
edersiniz ya da o sizi kontrol eder. Bu konuda yarı yarıya bir uzlaşma olamaz. 
Zihni kontrol etme yöntemleri arasında en pratik olanı belirli bir planla 
desteklenen kesin bir amaçla onu meşgul etmektir. Kayda değer başarılar 
kazanan insanların hayatlarını inceleyin, her birinin zihnini kontrol ettiğini 
göreceksiniz. Bu kontrol olmaksızın başarı mümkün değildir. 
55 Klasik Mazeret 
Başarılı olmayan insanların belirli bir ortak özellikleri vardır. Başarısızlık için 
gerekli bütün nedenleri bilirler ve kendi başarısızlıklarını açıklamak için geçerli 
mazeretleri vardır. 
141


Bu mazeretlerin bazıları zekicedir ve birkaçı olgularla doğrulanabilir. Ne var ki 
mazeretler sizi başarılı yapmaz ve istediğiniz yere götürmez. 
Bir karakter tahlilcisi en yaygın kullanılan mazeretlerin bir listesini yapmıştır. 
Listeyi okurken kendinizi dikkatle inceleyin ve bu mazeretlerin hangilerini 
kullandığınızı saptayın. Ayrıca bu kitapta sunulan felsefenin bu mazeretleri 
geçersiz kıldığını da unutmayın. 
1.
EĞER bir karım ve çocuğum olmasaydı... 
2.
EĞER yeterince gayretli olsaydım... 
3.
EĞER param olsaydı... 
4.
EĞER iyi bir eğitimim olsaydı... 
5.
EĞER bir iş bulabilseydim... 
6.
EĞER sağlığım iyi olsaydı... 
7.
EĞER zamanım olsaydı... 
8.
EĞER zamanlama daha iyi olsaydı... 
9.
EĞER diğer insanlar beni anlasaydı... 
10.
EĞER şartlarım daha farklı olsaydı... 
11.
EĞER hayatımı yeni baştan yaşasaydım... 
12.
EĞER başkalarının ne diyeceğinden korkmasaydım... 
13.
EĞER bana bir şans verilseydi... 
14.
EĞER şimdi bir şansım olsaydı... 
15.
EĞER diğerlerinin bana kini olmasaydı... 
16.
EĞER beni durduracak engeller olmasaydı... 
17.
EĞER biraz daha genç olsaydım... 
18.
EĞER gerçekten istediğim şeyi yapabilseydim... 
19.
EĞER zengin doğmuş olsaydım... 
20.
EĞER doğru insanlarla tanışmış olsaydım... 
21.
EĞER bazı insanların sahip olduğu yeteneklerim olsaydı... 
22.
EĞER girişken davranma cesaretim olsaydı... 
23.
EĞER geçmişteki fırsatları değerlendirmiş olsaydım... 
24.
EĞER insanlar benim sinirimi bozmasaydı... 
25.
EĞER eve ve çocuklara bakmak zorunda olmasaydım... 
26.
EĞER biraz para biriktirebilseydim... 
27.
EĞER patron beni takdir etseydi... 
28.
EĞER bana yardım edecek biri olsaydı... 
29.
EĞER ailem beni anlasaydı... 
30.
EĞER büyük bir şehirde yaşasaydım... 
226 
142


Korkunun Altı Hayaletini Alt Etmek 
31.
EĞER her şeye yeni başlamış olsaydım... 
32.
EĞER özgür olsaydım... 
33.
EĞER bazı insanların kişiliği bende olsaydı... 
34.
EĞER bu kadar şişman olmasaydım... 
35.
EĞER yeteneklerim bilinseydi... 
36.
EĞER elime bir “fırsat” geçseydi... 
37.
EĞER şu borçlarımdan kurtulsaydım... 
38.
EĞER başarısız olmasaydım... 
39.
EĞER nasıl yapacağımı bilseydim... 
40.
EĞER herkes bana karşı çıkmasaydı... 
41.
EĞER bu kadar çok endişelenecek şeyim olmasaydı... 
42.
EĞER doğru insanla evlenseydim... 
43.
EĞER insanlar bu kadar aptal olmasaydı... 
44.
EĞER ailem bu kadar savurgan olmasaydı... 
45.
EĞER kendimden emin olsaydım... 
46.
EĞER şans bana karşı olmasaydı... 
47.
EĞER yanlış yıldızın altında doğmasaydım... 
48.
EĞER bu kadar çok çalışmak zorunda olmasaydım... 
49.
EĞER olacak olanlar böyle olmasaydı... 
50.
EĞER paramı kaybetmemiş olsaydım... 
51.
EĞER başka bir mahallede yaşıyor olsaydım... 
52.
EĞER böyle bir “geçmişim” olmasaydı... 
53.
EĞER kendi işim olsaydı... 
54.
EĞER diğer insanlar beni dinleseydi... 
55.
EĞER*** ve içlerinde en önemlisi de budur... eğer kendimi olduğum gibi 
görme cesaretim olsaydı, neyimin yanlış olduğunu bulur ve onu düzeltirdim. O 
zaman 
hatalarımdan yararlanma fırsatı bulur ve diğerleriyle olan 
deneyimlerimden bir şeyler öğrenebilirim, çünkü bende yanlış giden bir şeyler 
olduğunu biliyorum, öyle olmasaydı şu anda, zayıflıklarımı analiz etmek için 
daha fazla ve mazeret bulmak için daha az zaman harcasaydım istediğim yerde 
olurdum. 
Başarısızlığı açıklamak için mazeret bulmak herkes için bir eğlencedir. İnsan 
ırkı kadar eskidir ve başarı için çok tehlikelidir! İnsanlar neden mazeretlerine 
sıkı sıkı yapışırlar? Cevap açıktır. Mazeretlerini savunurlar, çünkü onları 
kendileri yaratır! İnsanın mazereti kendi hayal gücünün ürünüdür. Kendi 
buluşunu savunması insanın doğası gereğidir. 
143


Mazeretler bulmak kökleri derine uzanan bir alışkanlıktır. Alışkanlıkların 
bırakılması zordur, özellikle yaptığımız bir şeyi haklı gösteriyorlarsa. Plato, 
“Birinci ve en iyi zafer insanın benliğini fethetmesidir. Benliğin insanı 
fethetmesi ise en utanç verici ve en kötüsüdür,” dediğinde aklında bu vardı. 
Başka bir filozof, “Diğer insanlarda gördüğüm çirkinliklerin kendi yapımın bir 
yansıması olduğunu keşfetmek benim için çok şaşırtıcı oldu,” derken aklında 
yine aynı düşünce vardı. 
“İnsanların neden zayıflıklarını örtmek için mazeretler uydurarak kendilerini 
kandırmakla bu kadar çok zaman harcadıkları benim için hep merak konusu 
olmuştur,” diyor Elbert Hubbard. “Oysa bu kadar zaman zayıflığın 
iyileştirilmesi için yeterli olur ve mazeret aramaya gerek kalmazdı.” 
Veda ederken size şunu hatırlatmak istiyorum: “Hayat bir satranç tahtasıdır ve 
karşınızdaki rakibiniz zamandır. Eğer harekete geçmeden önce tereddüt eder ya 
da hemen harekete geçmeyi ihmal ederseniz tahtadaki piyonlarınız zaman 
tarafından alınacaktır. Kararsızlığa tahammül edemeyen bir rakibe karşı 
oynuyorsunuz!” 
Daha önce, hayatın neden istediğiniz şeyi size vermediği konusunda mantıklı bir 
bahaneniz olabilirdi, ancak bu bahane artık geçerli değil, çünkü artık hayatın 
zenginliklerine giden kapıyı açan asıl anahtar var elinizde. 
Bu anahtar elle tutulamaz, ama çok güçlüdür! Belirli bir zenginlik şekli için 
zihninizde ateşleyici bir arzunun yaratılması ayrıcalığıdır bu. Anahtarın 
kullanılmasıyla ilgili bir ceza yok, ama eğer kullanmazsanız ödemeniz gereken 
bir bedel var. Bu bedel başarısızlıktır. Eğer anahtarı kullanırsanız çok büyük bir 
ödül var. Kendini fetheden ve hayan istediği şeyi vermesi için ısrar eden 
herkese sunulan tatmin ödülüdür. 
Ödül çabanıza değer. Bir başlangıç yapıp ikna olacak mısınız? 
“Eğer bir bağımız varsa,” demişti Emerson. “Tanışacağız.” Kapanışta bu 
düşünceyi ödünç alıp, “Eğer bir bağımız varsa, bu sayfalarda tanıştık,” demek 
istiyorum. 
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR 

Korkular ortaktır ve bazıları haklı gösterilebilir. Ama korku tohumunu 
büyüten kararsızlık ve şüpheden kurtulmadığınız takdirde bu tohumlar kök salıp 
siz farkında olmadan büyüyebilir. 

Kullandığınız mazeretler sizin hakkınızda çok şey söyler. Siz Düşünüp 
Zenginleştikçe size engel olacak hiçbir mazerete gereksiniminiz yoktur. 

Zenginliği parasal olarak ve -paranız mutluluk, uzun bir hayat, eğlence, 
huzur bulmanıza yardımcı olsa da- parayla öl- çülemeyen şekillerde elde 
144


edebilirsiniz. 

Korkuyu yenip korkunun neden olduğu bütün hastalıklardan 
kurtulduğunuzda en değerli hazine, yani sağlıklı olmak sizin- dir. Hayatın en 
büyük hâzineleri uzanıp onları almanız için sizi bekliyor! 

Korkusuz insan uzak ufuklarda başarılı olur. 
BOB PROCTOR HAKKINDA (Life Success Şirketler Grubu Yönetim Kurulu 
Başkanı Uluslararası Konuşmacı ve Yazar) 
Son 40 yılın en tanınmış koçu ve başarı uzmanı olan Bob Proctor, tanıdığınız 
birçok uluslararası yazarın ve eğitmenin hocası ve mentö- rüdür. 
40 yıldan uzun bir süredir Bob Proctor tüm gücünü insanların hayatlarında daha 
iyi sonuçlar alabilmeleri, daha başarılı, daha zengin, daha sağlıklı ve daha mutlu 
bir hayata sahip olabilmeleri için gerekli bilgileri anlatmakla geçirmektedir. 
Yirmili yaşlarının ortasında, Napoleon Hill’in Düşün ve Zengin Ol kitabı ile 
tanıştığı bilgilerle hayatını tersine çevirdi ve büyük zenginlikler kazandı. Bütün 
dünyayı dolaşarak binlerce insanın başarıya ve zenginliğe ulaşmasını sağladı. 
Kurumsal hayatta da birçok şirkete danışmanlık yapan Bob Proctor’un müşteri 
listesinde 
RE/MAX, 
IBM, 
Volksvvagen, 
Proctor&Gamble, 
Malezya 
Havayolları, Birleşik Devletler Çelik Grubu, Metropolitan Sigorta gibi dünyanın 
önde gelen birçok şirketi dikkat çekiyor. Bob Proctor Life Success Şirketler 
Grubu ile büyümeyi, öğrenmeyi ve daha çok insanla bu evrensel bilgileri 
paylaşmayı amaçlamaktadır. 
“Sahneden bakarken görüyorum, değişik meslek, değişik gelir seviyelerinden 
gelen insanlar aniden kavrıyorlar, sanki odada parlak bir ışık aniden yanmış 
gibi. Bir anda gözleri bana her şeyi söylüyor. Artık neyi bildiklerini biliyorlar. 
40 yıldan sonra bile o an benim için nefes kesici oluyor, çünkü o anda birinin 
hayatı değişiyor.” 
Bob Proctor 
TİMUR TİRYAKİ HAKKINDA 
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nü bitirdikten sonra 
Procter & Gamble Satış’ta kariyerine başladı. Intel’e Pazarlama Müdürü olarak 
transfer oldu. Sıradışı pazarlama aktiviteleri ile Intel'de Avrupa çapında ve 
145


dünya çapında birçok ödül kazandı. 1999 yılından bu yana düşünce gücü, 
farkındalık, yaratıcılık, çekim yasası ve meditasyon alanlarında yaptığı 
araştırmalarını iş hayatına aşılayan eğitimler geliştirerek birçok insanın hayatını 
değiştirdi. Kişisel gelişim alanında dünya çapında tanınan uzmanlardan eğitim 
almış ve birlikte çalışmış olup Bob Proctor un Türkiye danışmanı ve ortağıdır. 
Bob Proctor’un mentörlüğünde uluslararası bir koç olma yolunda hızla ilerleyen 
Timur Tiryaki’nin en büyük tutkusu başarıyı, parayı ve üretkenliği, içsel 
bütünlük, huzur ve evrensel yasalar ile bir araya getirmektir. 
146

Yüklə 1,19 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə