DÜŞÜNCENİN GÜCÜ
“Düşünerek” Thomas A. Edison ile Ortak Olmanın Yolunu Bulan Adam Gerçek
anlamda “düşünceler maddedir”, öyle ki kendilerini zenginliğe ya da diğer
somut nesnelere dönüştürmek için amaç, kararlılık ve ateşleyici bir arzu ile
birleştiğinde düşünceler sanıldığından da kuvvetli maddeler haline gelir. Uzun
yıllar önce Edwin C. Baınes, insanların gerçekten düşünerek zengin
olabildiklerinin ne kadar doğru olduğunu keşfetmişti. Keşfi bir kerede
gerçekleşmemişti. Büyük Edison’un iş ortağı olmak için yanıp tutuşan bir
arzuyla başlayıp yavaş yavaş artarak gelmişti bu keşif.
Barnes’ın arzusunun en önemli özelliklerinden biri kesin olmasıydı. Edisoıı’la
çalışmak istiyordu, Edison için değil. Bu arzusunu nasıl gerçeğe
dönüştürdüğüyle ilgili hikâyeyi dikkatle inceleyin. O zaman insanları zenginliğe
götüren prensipleri daha iyi anlayacaksınız.
Bu arzu veya düşünce zihninde ilk kez belirdiğinde bu konuda bir şey
yapabilecek durumda değildi. Yolunda iki büyük zorluk vardı. Edison’u
lanımıyordu ve New Jersey, Doğu Orange’a gitmek için tren biletini öde-
yebilecek parası yoktu.
Bu zorluklar birçok kişiyi bu arzu ve kararından caydırmaya yeterdi. Ama
onunki sıradan bir arzu değildi!
Edison’un laboratuvarına gidip mucitle birlikte çalışmak istediğini bildirdi.
Barnes’la yaptığı ilk görüşmeden yıllar sonra Edison şunları söyledi: “Karşımda
sıradan bir serseri gibi dikiliyordu, ama yüzündeki ifade peşinden gittiği şeyi
elde etmeye kararlı olduğunu açıklıyordu. Bu adamla geçirdiğim yılların verdiği
deneyimden sonra öğrendim ki, bir insan bir şeyi, bütün geleceğini tek bir
tekerleğin dönüşüne bağlamaya hazır olacak kadar istiyorsa, onu elde edeceği
kesindir. İstediği fırsatı verdim ona, çünkü başarana kadar direnmeyi kafasına
koymuş olduğunu gördüm. Sonraki olaylar bunun bir hata olmadığını gösterdi."
Edison’un ofisinde çalışmasını sağlayan şey genç adamın görünüşü olamazdı,
çünkü görünüşü kesinlikle onun aleyhineydi. Önemi olan, ne düşündüğüydü.
Barnes ilk görüşmede Edison’un ortaklığını kazanmadı. Önemsiz bir maaşla
Edison’un ofisinde çalışma şansı elde etti.
Aylar geçti. Barnes’ın kesin ana amaç olarak aklına koyduğu hedefi kendisine
9
yaklaştıracak hiçbir şey olmadı. Ama Barnes’m zihninde önemli bir şey
oluyordu. Edison’un iş ortağı olma arzusu sürekli olarak yoğunlaşıyordu.
Psikologlar doğru bir şekilde derler ki, “Bir insan bir şey için gerçekten hazırsa
bu, görünüşüne de yansır.” Barnes, Edison’la iş ortaklığına hazırdı; üstelik
aradığı şeyi elde edene dek hazır olarak beklemeye kararlıydı.
Kendi kendine, “Ah, bunun yararı ne? Galiba kararımı değiştirip satış elemanı
olsam daha iyi olacak,” demedi. Bunun yerine, “Buraya Edison’la birlikte
çalışmaya geldim ve hayatımın sonuna kadar da sürse bunu elde edeceğim,”
dedi. Kararlıydı! Eğer kesin bir amaç edinseler ve.kendilerini tüketen bir
saplantı haline gelene kadar bu amaca sahip çıksalar, insanların ne kadar farklı
hikâyeleri olurdu!
Belki genç Barnes o sırada bilmiyordu, ama dinmeyen kararlılığı, tek bir
arzusunun arkasında durma kararlılığı bütün engelleri yıkmasını sağlayacak ve
istediği fırsatı kendisine getirecekti.
Fırsat geldiğinde Barnes’ın beklediğinden farklı bir şekilde ve farklı bir yönden
geldi. Bu, fırsatın hilelerinden biridir. Arka kapıdan içeri süzülmek ve talihsizlik
ya da geçici yenilgi kılığına bürünmek gibi sinsi alışkanlıkları vardır fırsatın.
Belki de bu yüzden birçokları fırsatı tanımada başarısız olurlar.
Edison o sırada Edison Dikte Makinesi olarak bilinen yeni bir büro aletini
tamamlamıştı. Satış elemanları bu makine konusunda fazla coşkulu
davranmıyorlardı. Büyük çaba harcanmadan satılamayacağını düşünmek-
teydiler.
Barnes, Edison Dikte Makinesi’ni satabileceğini biliyordu. Bunu Edison’a teklif
etti ve hemen şansı yakaladı. Makineyi sattı. Aslında makineyi o kadar başarılı
bir şekilde sattı ki, Edison ona makineyi bütün ülke genelinde pazarlayıp satma
yetkisi verdi. Bu iş bağlantısıyla Barnes zengin oldu, ama çok daha büyük bir
şey yaptı. İnsanın gerçekten düşünerek zenginleşebileceğini kanıtladı.
Barnes’ın başlangıçtaki arzusunun nakit değeri ne kadardı, bunu bilemem. Belki
ona iki ya da üç milyon dolar kazandırdı, ama miktar ne olursa olsun, edindiği
muhteşem bilgi ve deneyimle karşılaştırıldığında önemsiz hale geliyordu. Bu
bilgi, soyut düşüncenin bilinen prensiplerin kullanımıyla somut ödüllere
dönüştürülebileceğiydi.
Barnes muhteşem Edison’la ortak olmayı kelimenin tam anlamıyla düşünerek
başarmıştı! Kendini bir servetin sahibi olarak düşünmüştü. Başlarken, ne
istediğini bilme kapasitesi ve gerçekleştirene kadar bu arzuda direnme
kararlılığı dışında hiçbir şey yoktu elinde. Altından Bir Metre Ötede
10
Yenilginin en yaygın nedenlerinden biri, geçici yenilgi nedeniyle umutsuzluğa
düşüp vazgeçme alışkanlığıdır. Herkes ara sıra bu hataya düşer.
R.U. Darby’nin amcası altına hücum günlerinde “altın tutkusu”na yakalanmış
ve altın bulup zengin olmak için batıya gitmişti. İnsanların zihninde
yeryüzünden kazılandan daha fazla altın bulunduğunu duymamıştı hiç.
Haftalar boyunca zor şartlarda çalıştıktan sonra parlayan bir maden cevheriyle
ödüllendirilmişti. Cevheri yüzeye çıkaracak bir makineye ihtiyacı vardı.
Sessizce madeni kapatıp Maryland, Williamsburg’daki evine geri döndü.
Akrabalarına ve komşularına bulduğu “maden filizinden” söz etti. Hepsi bir
araya gelip makine için gerekli olan parayı topladılar ve makineyi oraya
gönderdiler. Amca ve Darby madene geri döndü.
Madenden çıkarılan ilk vagon maden tasfiyehanesine gönderildi. Sonuç,
Colorado’daki en zengin maden yatağından birine sahip olduklarını
gösteriyordu! Çıkarılan birkaç vagon borçları kapatacaktı. Sonra büyük kârlar
gelecekti.
Kazılar başladı! Darby ve amcasının ümitleri arttı! Sonra bir şey oldu. Altın
damarı ortadan kaybolmuştu! Gökkuşağının sonuna gelmişlerdi ve altın küpü
orada değildi. Kazmaya devam ettiler, ümitsizce damarı yeniden bulmaya
çalıştılar, ama hepsi boştu.
Sonunda vazgeçmeye karar verdiler.
Makineyi birkaç yüz dolara hurdacıya sattılar, trene binip eve geri döndüler.
Hurdacı madene bakmak üzere bir maden mühendisi çağırdı ve biraz hesap
yaptı. Mühendis projenin başarısız olduğunu, çünkü maden sahiplerinin “yanlış
damarları” tanımadıklarını söyledi. Hesaplamaları damarın Darbylerin kazmayı
durdurduğu yerin bir metre ötesinde olduğunu gösteriyordu! Tam olarak da
orada bulundu.
Hurdacı madendeki cevherden milyonlarca dolar kazandı, çünkü vazgeçmeden
önce bir uzmanın yardımını almayı düşünebilmişti.
Uzun süre sonra Darby arzunun altına çevrilebileceğini keşfedince kaybını,
birkaç kez telafi etti. Keşfi hayat sigortası satmaya başladığında gerçekleşti.
Altından bir metre ötede durduğu için büyük bir servet kaybettiğini hatırlayarak
seçtiği işinde bu deneyiminden yararlandı. Kendi kendine durmadan şunları
söyledi: “Altından bir metre ötede durdum, ama insanlardan hayat sigortası
almalarını istediğimde ‘hayır’ derlerse durmayacağım.”
Darby yılda bir milyon doların üzerinde hayat sigortası satan küçük bir grubun
içine girdi. “Kararlılığını” altın arama işindeki “vazgeçişinden” aldığı derse
borçluydu.
11
Başarı bir insanın hayatına girmeden önce insanın geçici yenilgiler ve belki de
başarısızlıklarla karşılaşacağı kesindir. Başarısızlık bir insanı ele geçirdiğinde
en kolay ve en mantıklı yol vazgeçmek gibi görünür. Çoğu insanın yaptığı da
budur.
Bu ülkedeki sayısı beş yüzden fazla olan en başarılı insan, yazara, en büyük
başarılarının yenilgiyle karşılaştıkları noktadan bir adım ötede ortaya çıktığını
söylemişlerdir. Başarısızlık keskin bir alaycılık ve kurnazlık gösteren bir hiledir.
Başarı neredeyse elle tutulabilecekken insana çelme takmaktan büyük zevk alır.
Kararlılık Konusunda 50 Kuruşluk Bir Ders
Darby “Hayat Üniversitesinden mezun olduktan ve altın arama işindeki
deneyiminden yararlanmaya karar verdikten kısa bir süre sonra, “Hayıfın her
zaman hayır anlamına gelmesi gerekmediğini gösteren bir yerde bulunma
şansına sahip oldu.
Bir öğleden sonra eski bir değirmende buğday öğüten amcasına yardım
ediyordu. Amcası ürünü paylaşan çok sayıda zenci çiftçinin yaşadığı geniş bir
çiftliği çalıştırıyordu. Kapı sessizce açılmış ve küçük bir zenci kız içeri girmişti.
Kiracılardan birinin kızı olan çocuk kapının yanındaki yerini almıştı. Amca
başını kaldırıp çocuğu görünce, “Ne istiyorsun?” diye bağırdı.
Çocuk uysal bir şekilde cevap verdi. “Annem ona elli sent göndermenizi
söyledi.”
“Bunu yapmayacağım,” diye karşılık verdi amca. “Şimdi evine koş
bakalım.” “Evet, efendim,” dedi ama yerinden kımıldamadı çocuk.
Amca işine devam etti, o kadar meşguldü ki, gidip gitmediğini görmek için
çocuğa dikkat etmedi bile. Bir ara başını kaldırıp hâlâ orada olduğunu görünce
bağırdı. “Sana evine gitmeni söyledim! Şimdi git, yoksa seni bir güzel
pataklarım.”
“Evet, efendim,” dedi çocuk, ama yine kımıldamadı.
Amca değirmene devirmek üzere olduğu buğday çuvalını yere indirdi, eline bir
sopa alıp yüzünde belanın geldiğini gösteren kötü bir ifadeyle çocuğa doğru
yürümeye başladı.
Darby soluğunu tutmuştu. Bir saldırıya tanık olacağından emindi. Amcasını ve
öfkesini çok iyi tanırdı.
Amca çocuğun durduğu noktaya varınca kız hemen bir adım geri attı, başını
kaldırıp amcanın gözlerinin içine baktı ve avazı çıktığı kadar bağırdı.
“ANNEMİN ELLİ SENTE İHTİYACI VAR!”
Amca durdu, kıza bir an baktı, sonra elindeki sopayı yere bıraktı, elini cebine
atıp elli sent çıkararak kıza verdi.
12
Çocuk parayı alıp yavaşça kapıdan çıkarken gözlerini az önce yenilgiye
uğrattığı adamdan ayırmıyordu. Kız gittikten sonra amca bir kutunun üzerine
oturup on dakikadan uzun bir süre camdan dışarıya baktı. Büyük bir hayretle az
önce aldığı dersi düşünüyordu.
Darby de düşünüyordu. İlk kez küçük zenci bir çocuğun beyaz yetişkin bir
kişiye hükmettiğini görmüştü. Bunu nasıl yapmıştı? Amcasının öfkesini
.yatıştırıp bir kuzu gibi uysal olmasını sağlayan şey neydi? Duruma hâkim
olmasını sağlayacak ne tür yabancı bir güç kullanmıştı küçük kız? Bu ve benzeri
sorular Darby’nin zihnine hücum ediyordu, ama aradan yıllar geçip bana bu
hikâyeyi anlatana dek bu soruların cevabını bulamamıştı.
Garip bir şekilde, bu olağandışı deneyimin hikâyesi eski değirmende, tam
amcanın dersini aldığı noktada anlatılmıştı yazara.
Biz o küflü eski değirmende dikilirken Darby olağandışı zaferin hikâyesini
tekrarladıktan sonra şu soruyla bitirdi sözlerini: “Bundan ne çıkarıyorsunuz? O
çocukta amcamı bu denli yenilgiye uğratan nasıl bir sıra dışı güç bulunuyordu?”
Bu sorunun cevabı bu kitapta anlatılan prensiplerde bulunacaktır. Cevap tam ve
eksiksizdir. Küçük kızın kazayla kullandığı gücü herkesin anlayıp kullanmasını
sağlamaya yeterli ayrıntı ve talimatları da içermektedir.
Zihninizi tetikte tutun. Küçük çocuğun imdadına nasıl bir sıra dışı gücün
koştuğunu göreceksiniz. Bu gücü sonraki bölümlerde bulacaksınız. Kitapta bir
yerlerde algılarınızı hızlandıracak bir fikir bulacak ve bu karşı konulmaz gücü
kendi yararınıza kullanmak amacıyla elinizin altında tutacaksınız. Bu gücün
farkına ilk bölümde ya da daha sonraki bölümlerde varabilirsiniz. Tek bir fikir
halinde gelebilir. Ya da bir plan veya bir amaç şeklinde gelebilir. Yine, geçmiş
başarısızlık ya da yenilgi deneyimlerinize geri dönmenize ve yenilgiyle
kaybettiğiniz her şeyi yeniden kazanabilmenizi sağlayacak dersleri yüzeye
çıkarmanıza neden olabilir.
Ben küçük zenci çocuğun bilmeden kullandığı gücü Darby’ye tarif ettikten
sonra hemen kendi otuz yıllık satış elemanı deneyimlerini hatırladı ve bu
alandaki başarısının tamamen küçük çocuktan öğrendiği derse bağlı olduğunu
dürüstçe kabul etti.
Darby şunları ifade etti: “Potansiyel müşteri bir şey almadan beni göndermek
istediğinde, eski değirmende kocaman gözleriyle meydan okuyan o küçük
çocuğu görüyorum ve kendi kendime şöyle diyorum: ‘Bu satışı yapmalıyım.’
Yaptığım bütün satışların büyük bir bölümü insanlar ‘HAYIR’ dedikten
sonradır.”
Altından yalnızca bir metre ötede durma hatalarını o da çok iyi anımsıyor.
13
“Ama,” diyor. “Bu deneyim kılık değiştirmiş bir lütuftu. Bana, ne kadar zor
olursa olsun, devam etmeyi öğretti. Herhangi bir şeyde başarılı olmadan önce
öğrenmem gereken bir dersti bu.”
Darby’nin deneyimleri sıradan ve yeterince basitti, bununla birlikte hayattaki
hedefiyle ilgili cevapları barındırıyordu içinde; bu yüzden (ona göre) hayatın
kendisi kadar önemliydiler. Bu çarpıcı iki deneyimden kazanç sağlamıştı, çünkü
onları incelemiş ve öğrettikleri dersi almıştı. Peki ya, kendini başarıya
götürebilecek bilgiyi araştırmak için başarısızlığı inceleyecek ne zamanı ne de
isteği olan insanlar? Yenilgiyi fırsata giden mihenk taşlarına
dönüştürme
sanatını nerede ve nasıl öğrenecekler?
Bu sorulara cevap olarak bu kitap yazıldı.
Cevap on üç prensibin açıklanmasını gerektirmektedir; ancak şunu unutmayın
ki, okumaya devam ettikçe hayatın garipliği üzerine düşünmenize neden olan
sorular için aradığınız cevap sizin zihninizde bulunabilir; okudukça bir fikir,
plan ya da amaç yoluyla aklınıza gelebilir.
İnsanın başarıyı yakalaması için gereken tek şey sağlam bir fikirdir. Bu kitapta
anlatılan ilkeler yararlı düşünceleri yaratmanın yolunu ve araçlarını
içermektedir.
Bu ilkeleri tanımlamaya geçmeden önce şu önemli tavsiyeyi almaya hakkınız
olduğuna inanıyoruz:
ZENGİNLİK GELDİĞİNDE O KADAR ÇABUK VE O KADAR BOLLUK
İÇİNDE GELİR Kİ, İNSAN ONCA KITLIK YILLARI BOYUNCA NEREDE
SAKLANDIĞINI MERAK EDER.
Bu çok şaşırtıcı bir ifadedir. Zenginliğin sadece uzun süre boyunca çok
çalışanlara geldiği şeklindeki popüler inancı göz önüne aldığımızda çok daha
şaşırtıcı olmaktadır.
Düşünüp zenginleşmeye başladığınızda zenginliğin zihinsel durumla, amacın
kesinliğiyle ve çok az zorlu çalışmayla başladığını göreceksiniz. Siz de herkes
gibi zenginliği çekecek zihin yapısını nasıl edineceğinizi bilmek isteyebilirsiniz.
Ben yirmi beş yıl boyunca bunu araştırdım, çünkü ben de “zenginlerin nasıl
zengin olduklarını” bilmek istiyordum.
Bu felsefenin prensiplerini iyice öğrenip bu ilkeleri uygulamak için gerekli
talimatları izlemeye başlar başlamaz, mali durumunuzun iyileşmeye başladığını
ve dokunduğunuz her şeyin sizin yararınıza bir varlık haline dönüştüğünü çok
yakından gözlemleyeceksiniz. İmkânsız mı? Kesinlikle hayır!
İnsanın en büyük zayıflıklarından biri, ortalama bir insanın “imkânsız”
sözcüğüyle tanışıklığıdır. İşe yaramayacak her türlü kuralı bilir bu insan.
14
Yapılamayacak her şeyi bilir. Bu kitap diğerlerini başarılı kılan kuralları
arayanlar ve her şeyini bu kurallar üzerine oynamaya hazır olanlar için yazıldı.
Başarı, başarı bilinci olanlara gelir.
Başarısızlık kendilerine kayıtsız bir şekilde başarısızlık bilinci geliştirme izni
verenlere gelir.
Bu kitabın amacı, zihin yapılarını başarısızlık bilincinden başarı bilincine
dönüştürme sanatını öğrenmek isteyenlere yardımcı olmaktır.
Çok fazla insanda bulunan başka bir zayıflık, her şeyi ve herkesi kendi izlenim
ve inançlarına göre değerlendirme alışkanlığıdır. Bu kitabı okuyan bazı insanlar
düşünerek zenginleşemeyeceklerine inanırlar, çünkü düşünce alışkanlıkları
yoksulluk, ihtiyaç, acı çekme, başarısızlık ve yenilgi üzerine odaklanmıştır.
Milyonlarca insan Henry Ford’un sahip olduklarına bakarak ona, talihine,
şansına, dehasına veya Ford’un servetini elde etmesini neyin sağ-
ladığına inanıyorlarsa ona imrenirler. Muhtemelen her yüz bin insandan sadece
bir tanesi Ford’un başarısının ardındaki sırrın ne olduğunu biliyordur ve bilenler
de, bu denli basit olduğu için onun hakkında konuşmayacak kadar alçakgönüllü
ya da isteksizdir. Tek bir işlem “sırrın” ne olduğunu kusursuzca ortaya
koyacaktır.
Henry Ford ünlü V-8 motorunu üretmeye karar verdiğinde, sekiz silindirli
motoru bir blokun içinde olacak şekilde üretmeyi tercih etti ve mühendislerine
bu motor için bir tasarım hazırlamaları talimatını verdi. Tasarım kâğıt üzerinde
hazırlandı, ama mühendislerin hepsi sekiz silindiri tek bir bloka yerleştirmenin
imkânsız olduğunu düşünüyorlardı.
Ford, “Yine de üretin!” dedi.
“Ama,” diye cevap verdiler. “Bu imkânsız!”
“Devam edin,” dedi Ford. “Ve ne kadar sürerse sürsün başarana kadar bu işin
başında kaim.”
Mühendisler işe girişti. Ford ekibinde kalacaklarsa yapabilecekleri başka bir şey
yoktu. Altı ay geçti, hiçbir şey olmadı. Bir altı ay daha geçti ve yine hiçbir şey
olmadı. Mühendisler emirlere uymak için akla gelebilecek her türlü planı
deniyorlardı, ama bu iş sadece “imkânsızdı'!
Yılın sonunda Ford mühendislerini kontrol etti ve yine bu emri uygulamanın
hiçbir yolu olmadığını söylediler.
“Devam edin,” dedi Ford. “İstiyorum ve elde edeceğim.”
Devam ettiler ve derken, sanki sihirli bir değnekle dokunulmuş gibi sır
keşfedildi.
Ford’un kararlılığı bir kez daha kazanmıştı!
15
Uzun sürmüş olabilir, ama yaklaşım ve alman sonuç doğruydu. Siz, düşünüp
zengin olmak isteyenler, eğer başarabilirseniz, bu hikâyeden Ford’un
milyonlarının sırrını çıkarın. Çok uzağa bakmanız gerekmeyecek.
Henry Ford başarılı bir insandı, çünkü başarı prensiplerini anlamış ve
uygulamıştı. Bunlardan biri arzu, yani ne istediğini bilmektir. Okurken bu Ford
hikâyesini hatırlayın ve bu harikulade başarının sırrının tarif edildiği satırları
dikkatle okuyun. Eğer bunu yapabilirseniz, eğer Henry Ford’u zengin eden o
prensipleri kavrayabilirseniz, girdiğiniz hemen hemen her işte onun başarısını
tekrarlayabilirsiniz.
“Kaderinizin Efendisi,
Ruhunuzun Kaptanı” Sîzsiniz
İngiliz şair W. Henley kehanet gibi görünen, “Ben kaderimin efendi- siyim,
ruhumun kaptanıyım” dizelerini yazdığında bize, düşüncelerimizi kontrol etme
gücüne sahip olduğumuz için kaderimizin efendisi, ruhumuzun kaptanı
olduğumuzu açıklamış olmalı.
Bizi, hareket ettiğimiz ve var olduğumuz, bu küçük gezegenin içinde yüzdüğü
semanın inanılmaz bir hızda titreşen bir tür enerji olduğundan; zihnimizde
bulunan düşüncelerin doğasına kendini uyduran; ve düşüncelerimizi onların
fiziksel eşdeğerine dönüştürmek için bizi doğal yollarla etkileyen bir tür
evrensel güçle dolu olduğundan haberdar etmek istemiş olmalı.
Eğer şair bize bu muhteşem gerçeği söylemiş olsaydı neden kaderimizin
efendisi, ruhumuzun kaptanı olduğumuzu biliyor olurduk. Şair bize üstüne basa
basa bu evrensel gücün yıkıcı ve yapıcı düşünceler arasında ayrım yapmak için
hiçbir girişimde bulunmadığını; bizi en az zenginlik üzerine düşüncelerimiz için
harekete geçmeye sürüklediği hızla fakirlik üzerine düşüncelerimizi fiziksel
realiteye dönüştürmeye sürükleyeceğini söylemiş olmalı.
Beyinlerimizin aklımızda tuttuğumuz baskın düşüncelerle mıknatıslandığını; bu
“mıknatısların” baskın düşüncelerimizin doğasıyla uyum sağlayan güçleri,
insanları ve yaşam koşullarını bize doğru çektiğini açıklıyor olmalı.
Büyük miktarlarda zenginliğimizi oluşturmadan önce aklımızı yoğun zenginlik
arzusuyla mıknatıslamamız gerektiğini; para kazanma arzusu bizi onu elde
etmek için kesin bir plan hazırlamaya zorlayana dek “para bilinci” taşımamız
gerektiğini söylüyor olmalı.
Ne var ki, bir filozof değil de bir şair olması nedeniyle Henley muhteşem bir
gerçeği şür tarzında yazmakla yetinmiş, dizelerinin felsefi anlamını
yorumlamayı takipçilerine bırakmıştır.
Bu kitapta anlatılan prensiplerin ekonomik kaderimiz üzerinde hâkimiyet
16
kurmanın sırrını içerdiği artık kesin olarak ortaya çıktığına göre, gerçek kendini
adım adım açıklığa kavuşturacaktır.
Artık bu ilkelerin birincisini incelemeye hazırız. Açık fikirli olmaya devam edin
ve okudukça bu prensiplerin tek bir insanın icadı olmadığını hatırlayın. Söz
konusu ilkeler birçok insan için işe yaramıştır. Siz de bunları kendi yararınıza
kullanabilirsiniz.
Bunu yapmanız zor değil, kolay olduğunu göreceksiniz.
Yıllar önce Kuzey Virginia, Salem’deki Salem Üniversitesi nde bir diploma
töreninde konuşma yapmıştım. Kitabın bir sonraki bölümünde göreceğiniz
prensipten o derece güçlü bir şekilde söz etmişim ki, mezun olan sınıftaki
öğrencilerden biri bunu benimseyip felsefesinin bir parçası haline getirmişti.
Genç adam daha sonra milletvekili oldu ve Franklin D.
Roosevelt’in
yönetiminde önemli bir eleman haline geldi. Daha sonra bu prensiple ilgili
fikirlerini açık bir şekilde belirten bir mektup yazdı bana. Bir sonraki bölüme
giriş olarak yayınlamayı seçtiğim bu mektup gelecek olan ödüller konusunda
size bir fikir verecektir:
Sevgili Napoleon:
Meclis te milletvekili olarak verdiğim hizmet kadın ve erkeklerin sorunlarını
tanımamı sağladı. Bu mektubu binlerce değerli insana yaıdımcı olabilecek bir
öneri sunmak için yazıyorum.
1922'de, Salem Üniversitesi’nde bir diploma töreni konuşması yapmıştınız. Ben
de mezun olan sınıfta bulunuyordum. O söylevde, şu anda sahip olduğum,
ülkemin insanlarına hizmet etme fırsatını borçlu olduğum ve gelecekteki tüllü
başarımı büyük ölçüde borçlu olacağım fikri zihnime işlemiştiniz.
Henry Ford’un çok az eğitimle, tek bir dolan ve nüfuzlu bir arkadaşı olmaksızın
yükseklere ulaşma yöntemini muhteşem bir şekilde tasvir edişinizi bugünmüş
gibi hatırlıyorum. Siz konuşmanızı bitirmeden önce, ne kadar çok güçlükle baş
etmek zorunda kalırsam kalayım kendime bir yer edinmeye karar vermiştim.
Bu yıl ve önümüzdeki birkaç yıl içinde binlerce genç insan okullarını
bitirecekler. Her biri benim sizden aldığım gibi pratik bir cesaretlendirme mesajı
arayacaklar. Yeni bir hayata başlamak için nereye yöneleceklerini, ne
yapacaklarını bilmek isteyecekler. Siz onlara söyleyebilirsiniz, çünkü çok, çok
fazla insana sorunlarını çözmeleri için yardım ettiniz.
Bugün Amerika’da fikirlerini nasıl paraya dönüştüreceklerini bilmek isteyen,
sıfırdan başlaması gereken, hiçbir mali desteği bulunmayan ve kayıplarını telafi
etmek zorunda olan binlerce insan var. Eğer onlara yardım edecek biri varsa o
da sîzsiniz.
17
Eğeı kitabı yayınlat sanız baskıdan çıkan ve tarafınızdan imzalanan ilk kopyaya
sahip olmak istiyorum.
En iyi dileklerimle, bana inanın.
Saygılarımla,
JENNINGS RANDOLPH
O konuşmayı yaptıktan otuz beş yıl sonra 1957’de Salem Üniversitesi’ ne tekrar
gidip mezuniyet konuşmasını yapmak benim için büyük bir zevkti. O sırada
Salem Üniversitesi’nde fahri Edebiyat Doktoru unvanını aldım.
1922 den beri Jennings Randolph’un ülkenin önde gelen havayolu yöneticisi,
ilham verici bir konuşmacı ve Batı Virginia’dan Birleşik Devletler senatörü
oluşunu izliyorum.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Bir insan Edwin Barnes gibi kötü bir şekilde giyinmiş ve tek kuruşsuz
olabilir, ama içinde ateşleyici olan arzu ona hayatının fırsatını getirebilir.
•
Doğru yönde ne kadar uzun süre çalışırsanız başarıya o kadar
yaklaşırsınız. Çok fazla insan başarı erişebilecekleri bir yerdeyken
vazgeçmişlerdir. Başkasının yakalaması için bırakmışlardır başarıyı.
•
Amaç, bütün başarıların mihenk taşıdır, büyük ya da küçük fark etmez.
Güçlü bir adam, amacı olan küçük bir çocuk tarafından mağlup edilebilir.
Yapacağınız işin önemi üzerindeki düşünme alışkanlıklarınızı değiştirin,
imkânsız görüneni başarabilirsiniz.
•
Henry Ford gibi kendi inancınızı ve kararlılığınızı diğerlerine iletebilir ve
“imkânsızın” iyi bir şekilde yapılmasını sağlayabilirsiniz.
•
İnsan zihni düşünebildiği ve inanabildiği her şeyi başarabilir.
BÖLÜM 2
ARZU:
Bütün Başarıların Başlangıç Noktası
(Zenginliklere Doğru 1. Adım)
Hayaller, arzu tarafından somut eylemlere dönüştürüldüğünde gerçek olur.
Hayattan büyük armağanlar isteyin ve onları size vermesi için hayatı
yüreklendirin.
Edwin C. Barnes, elli yıldan uzun bir süre önce New Jersey, Doğu Orange, yük
treninden aşağı atladığında bir serseriye benziyor olabilirdi, ama düşünceleri bir
dâhininkine benziyordu!
Demiryollarını izleyerek Thomas A. Edison’un ofisine doğru ilerlerken aklı
durmadan çalışıyordu. Kendini Edison’un önünde dikilirken görüyordu.
18
Edison’dan onu yiyip bitiren hayatının saplantısını gerçekleştirme, yani büyük
mucidin iş ortağı olma fırsatım vermesini istediğini hayal ediyordu.
Barnes’ın arzusu ümit değildi! Dilek değildi! Her şeye üstün gelen güçlü bir
arzuydu bu. Kararlıydı.
Birkaç yıl sonra Edwin C. Barnes, Edison’la tanıştığı ofiste dikiliyordu yine. Bu
kez arzusu gerçeğe dönüşmüştü. Hayatındaki en büyük hayalı gerçek olmuştu.
Barnes başarılı olmuştu, çünkü kendisine kesin bir hedef belirlemiş ve bütün
enerjisini, bütün irade gücünü, tüm çabasını, her şeyini bu hedefin arkasına
koymuştu.
Aradığı şans beş yıl sonra ortaya çıkmıştı. Kendisi dışında herkese göre o da
Edison işindeki dişlilerin çarklarından sadece biriydi, ama kendi kafasında
oraya çalışmaya gittiği ilk günden beri Edison’un iş ortağıydı o.
Bu, kesin arzunun gücünün çarpıcı bir görüntüsüdür. Barnes hedefine ulaşmıştı,
çünkü Edison’la çalışmayı her şeyden çok istiyordu. Kendisini bu amaca
ulaştıracak bir plan hazırladı. Ama arkasındaki bütün köprüleri yıkmıştı. Bu
arzusunu, hayatına egemen olan bir saplantı halını alıncaya, sonra da gerçek
oluncaya dek koruyup sürdürdü.
Doğu Orange’a vardığında kendi kendine, “Edison’u bana herhangi bir iş
vermesi için ikna etmeye çalışacağım,” demedi. Bunun yerme, “Edison’u
göreceğim ve onunla iş yapmaya geldiğimi bildireceğim kendisine,” dedi.
“Edison kuruluşunda istediğimi elde edemezsem başka bir fırsat doğana kadar
gözlerimi açık tutacağım,” demedi. “Bu dünyada sahip olmaya kararlı olduğum
tek şey var ve bu da Thomas A. Edison la iş ortaklığıdır. Arkamdaki bütün
köprüleri yakacağım ve bütün geleceğimi istediğimi elde etme yeteneğime
bağlayacağım,” dedi.
Kendisine geri çekilme imkânı bırakmadı. Kazanmak ya da yok olmak
zorundaydı!
Barnes’ın başarısının tüm hikâyesi buydu.
Uzun zaman önce büyük bir komutanın savaş meydanında kazanmasını garanti
edecek bir karar alması gerekmişti. Askerlerini, adam sayısı kendisininkinden
üstün olan güçlü bir düşmanın üzerine göndermek üzereydi. Askerlerini
gemilere doldurdu, düşmanın ülkesine doğru yelken açtı, karaya varınca
askerleri ve cephaneyi boşaltıp geldikleri gemilerin yakılması emrini verdi. İlk
çarpışmadan önce adamlarına şöyle dedi: “Gemilerin yandığını gördünüz. Bu
da, savaşı kazanmazsak bu topraklarda hayatta kalamayacağımız anlamına
geliyor! Seçeneğimiz yok -kazanacağız- ya da öleceğiz!” Kazandılar.
19
Üzerine aldığı her işte kazanan kişi gemilerini yakmaya ve bütün geri çekilme
kaynaklarını kesmeye hazır olmalıdır. Ancak o zaman, başarı için esas olan
içindeki kazanma arzusunu sürdürebilir.
Büyük Chicago yangınından sonraki sabah bir grup tüccar State Caddesi nde
durup dükkânlarından tüten dumanlara baktılar. Dükkânlarını yeniden mı
yapacaklarına, yoksa ülkenin daha fazla ümit vaat eden başka bölgelerine mi
gideceklerine karar vermek üzere bir toplantı düzenlediler. Bir kişi dışında
herkes Chicago’yu terk etme kararı aldı.
Kalıp dükkânını yeniden inşa etmeye karar veren tüccar dükkânının enkazını
işaret edip, “Beyler, kaç kere yanarsa yansın burada dünyanın en büyük
mağazasını açacağım,” dedi.
Bu neredeyse yüzyıl önceydi. Mağaza inşa edildi. Bugün hâlâ orada duruyor.
Marshal Field’in yapabileceği kolay şey aynen arkadaşlarının yaptıkları gibi
olurdu. İşler zorlaştığında ve gelecek kasvetli göründüğünde işlerin daha kolay
göründüğü yere gitmek.
Marshal Field ve diğer tüccarlar arasındaki bu farka iyi dikkat edin, çünkü bu,
başarılı olanlarla başarısızları ayıran aynı farktır.
Paranın amacını anlama yaşına gelen herkes onu ister. İstemek zenginliği
getirmez. Ama zenginliği bir saplantı haline gelen düşünce yapısıyla arzu
etmek, sonra zenginliği elde etmek için kesin planlar yapmak ve araçlar bulmak,
ardından bu planları başarısızlığı tanımayan kararlılıkla desteklemek zenginliği
getirecektir.
Arzuları Altına Çeviren Altı Adım
Zenginlik arzusunu parasal eşdeğerine çeviren yöntem altı kesin, pratik adımdan
oluşur:
1.
Zihninizde arzu ettiğiniz kesin para miktarım belirleyin. Sadece, “Çok
para istiyorum,” demek yeterli değildir. Miktar konusunda kesin olun. (Kesinlik
konusunda daha sonraki bölümde anlatılacak olan psikolojik bir neden vardır.)
2.
Arzu ettiğiniz paranın karşılığında ne verme niyetinde olduğunuza tam
olarak karar verin. (Hiçbir bedel ödemeden bir şey elde edilemez.)
3.
Arzu ettiğiniz parayı elde etmek için kesin bir tarih belirleyin.
4.
Arzunuzu gerçekleştirmek için bir plan ortaya koyun ve hazır olsanız da
olmasanız da bu planı uygulamaya koymak için hemen harekete geçin.
5.
Kazanmaya niyetli olduğunuz para miktarını açıkça belirleyin; bunu
kazanmak için bir zaman sınırı koyun; bu para karşılığında ne vermeye niyetli
olduğunuzu belirtin; parayı kazanmak için düşündüğünüz planı açıkça tarif edin
ve tüm bunları kâğıda dökün.
20
6.
Yazılı ifadenizi günde iki kez okuyun, bir kere yatmadan hemen önce ve
bir kere de kalktıktan hemen sonra. OKUDUKÇA HALİHAZIRDA O
PARAYA SAHİP OLDUĞUNUZU GÖRECEK, HİSSEDECEK VE
İNANACAKSINIZ.
Bu altı adımda belirtilen talimatları izlemeniz çok önemlidir. Altıncı maddedeki
talimatları gözlemlemeniz ve izlemenizin özel bir önemi vardır. Paraya
gerçekten sahip olmadan kendinizi “paraya sahip olarak görmenin”
imkânsızlığından yakınabilirsiniz. Burada, içinizde ateşleyici o arzunun yardımı
devreye girecektir. Eğer parayı bir saplantı derecesine getirecek kadar çok
isterseniz, kendinizi bu parayı gerçekten elde edeceğinize ikna etmeniz çok zor
olmayacaktır. Amaç, parayı istemek ve ona sahip olmaya çok kararlı olmaktır,
böylece kendinizi bu paraya sahip olacağınıza inandırabilirsiniz.
insan zihninin çalışma prensipleri konusunda eğitim görmemiş, deneyimsiz
kişiler için bu talimatlar pek pratik görünmeyebilir. Altı adımın sağlamlığını
kabul edemeyenler için bu adımlardaki bilgilerin Andrew Carnegie’den
alındığını bilmenin yardımı olabilir. Andrew Carnegie işe bir çelik fabrikasında
sıradan bir işçi olarak başlamış, ama kötü başlangıcına rağmen bu prensiplerin
kendisine yüz milyon dolardan fazla bir servet getirmesini sağlamayı başarmıştı.
Burada önerilen altı adımın Thomas A. Edison tarafından titizlikle
incelendiğini, bu adımların sadece para kazanmak için değil, her türlü hedefin
gerçekleştirilmesinde önemli olduğunun onaylandığını bilmenin de yardımı
olabilir.
Adımlar “zorlu bir çalışmayı” ve herhangi bir özveriyi gerektirmemektedir.
İnsanın gülünç ya da saf görünmesine neden olmamaktadır. Bunları uygulamak
önemli ölçüde eğitim görmüş olmayı da gerektirmez. Ancak bu altı adımın
başarıyla uygulanması, insanın para kazanmanın şansa, talihe, kadere
bırakılamayacağını görmesini ve anlamasını mümkün kılacak yeterli hayal
gücimü gerektirmektedir. İnsan şunu fark etmelidir ki, büyük servetleri elde
edenlerin hepsi parayı gerçekten kazanmadan önce belli bir ölçüde hayal
kurmuş, ümit etmiş, arzu etmiş, dilemiş ve plan yapmıştır.
Sizin de biliyor olduğunuz gibi, kendinizi paraya duyulan arzunun beyaz
alevlerine bırakmadığınız ve gerçekten bu paraya sahip olacağınıza
inanmadığınız îakdiıde büyük miktarda zenginliğe sahip olamazsınız.
Zenginlik yarışındaki bizler, içinde yaşadığımız değişen dünyanın yeni fikirler,
yeni yollar, yeni liderler, yeni icatlar, yeni öğretme yöntemleri, yeni pazarlama
yöntemleri, yeni kitaplar, yeni edebiyat, yeni televizyon
özellikleri, filmler için yeni fikirler talep ettiğini bilmelidir. Tüm bu ve daha
21
iyisi, yenisi talebinin ardında, bir insanın kazanmak için sahip olması gereken
bir nitelik bulunmaktadır. Bu nitelik insanın belirli bir amaca sahip olması, ne
istediğini bilmesi ve ona sahip olmak için ateşleyici bir arzu duymasıdır.
Zenginliğe ulaşmak isteyen bizler, dünyanın gerçek liderlerinin, doğmamış
fırsatın elle tutulmayan, gözle görülmeyen güçlerini uygulamaya sokan insanlar
olduklarım unutmamalıyız. O insanlar bu güçleri (kendi düşüncelerini)
gökdelenlere, şehirlere, fabrikalara, uçaklara, otomobillere ve hayatı daha hoş
yapan her türlü rahatlık şekline dönüştürdüler.
Kendi zenginlik payınızı kazanmayı planlarken kimsenin hayallerinizi
küçümsemeniz için sizi etkilemesine izin vermeyin. Bu değişen dünyada büyük
şeyler kazanmak için geçmişte hayalleri uygarlığa çok şey katan büyük
öncülerin ruhunu yakalamanız gerekir; bu ruh toplumun can damarı işlevini
görmektedir; Sizin ve benim kendi yeteneklerimizi geliştirme ve pazarlama
fırsatımızdır bu. Kolomb’un bilinmeyen bir dünya hayal ettiğini, bütün hayatını
bu dünyanın varlığına adadığını ve sonunda bu dünyayı bulduğunu
unutmayalım. Büyük astronom Kopernik, birden fazla dünya üzerine bir hayal
kurdu ve diğer gezegenleri keşfetti. Zaferinden sonra kimse onu pratik
olmamakla suçlamadı. Tam tersine dünya onun buluşuna hayranlık besledi ve
bir kez daha kanıtlanmış oldu ki başarı anlayış dilemeyi gerektirmez,
başarısızlık ise mazeret kabul etmez.
Eğer yapmayı istediğiniz şey doğruysa ve ona inanıyorsanız gidip onu yapın!
Hayallerinizi gerçekleştirin ve eğer geçici bir yenilgiyle karşılaşırsanız “onların”
ne dediklerine aldırmayın, çünkü “onlar” belki de her yenilginin aynı düzeydeki
başarı tohumlarını getirdiğini bilmiyorlardı i.
Thomas Edison elektrikle çalışan bir ampulü hayal etti, on binlerce kez yaşadığı
yenilgiye rağmen fiziksel gerçekliğe dönüştürene dek bu hayalin peşinden
ayrılmadı. Pratik hayalciler asla vazgeçmez!
Lincoln siyahi kölelerin özgürlüğünü hayal etti, hayalini harekete geçirdi ve son
nefesini birleşmiş Kuzey ve Güney’in hayalini neredeyse gerçeğe
dönüştürdüğünü görerek verdi. Wright Kardeşler havada uçan bir makine hayal
ettiler. Hayallerinin gerçek olduğunu dünyadaki herkes biliyor. Marconi
havadaki elle tutulmayan güçleri idare etmek için bir sistem hayal etti.
Hayalinin boş olmadığı dünyadaki radyo ve televizyon sistemlerinde görülebilir.
Kablo veya diğer fiziksel iletişim araçlarının yardımı olmaksızın hava yoluyla
mesaj gönderme prensibini keşfettiğini söylediğinde, Marconi’nin “dostlarının”
onu hapse attırıp akıl hastanesinde muayene ettirdiklerini bilmek sizin için
ilginç olabilir. Bugünün hayalcileri daha şanslı.
22
Dünya geçmişin hayalcilerinin hiç bilmediği fırsat bolluğuyla dolu. Ateşleyici
arzu hayalcinin başlangıç noktasını oluşturmalıdır. Hayaller ilgisizlikten,
tembellikten veya yetersiz hırstan doğmaz. Hayatta başarılı olanların kötü bir
başlangıçtan yola çıktıklarını ve hedefe “varmadan” önce birçok kalp kırıcı
mücadele geçirdiklerini unutmayın. Başarılı olanların hayatlarındaki dönüm
noktası genellikle “diğer benlikleriyle” tanıştıkları bir kriz anıdır.
John Bünyan dinle ilgili düşünceleri yüzünden hapse atılıp kötü şekilde
cezalandırıldıktan sonra İngiliz Edebiyatı’nın en iyi örneklerinden biri olan The
Pilgrim’s Progress'i yazmıştır.
O. Henry büyük bir talihsizlik yaşayıp Ohio, Columbus’ta hapis yattıktan sonra
beyninin içinde uyuyan dâhiyi keşfetmişti. Yaşadığı talihsizlik yüzünden “diğer
benliğiyle” tanışmaya ve hayal gücünü kullanmaya zorlanmış, kendisinin sefil
bir suçlu ve serseri değil, harika bir yazar olduğunu keşfetmişti.
Charles Dickens ayakkabı boya kutularının üzerine etiketler yapıştırarak
başlamıştı işe. İlk aşkının trajedisi ruhunun derinliklerine işlemiş ve onu
dünyanın en büyük yazarları arasına sokmuştur. Bu trajedi ilk önce
David Coppeıfield’i, daha sonra da bu dünyayı onları okuyanlar için daha
zengin ve daha iyi hale getiren diğer başarılı çalışmaları ortaya çıkarmıştır.
Hellen Keller doğumundan kısa bir süre sonra sağır, dilsiz ve kör olmuştu.
Büyük talihsizliğine rağmen, adını harika bir geçmişin sayfalaı ma silinmez
şekilde yazmayı başarmıştı. Bütün hayatı, yenilgi bir gerçeklik olarak kabul
edilene dek kimse yenilemez sözünün açık bir kanıtı olmuştur.
Robert Burns okuması yazması olmayan bir köylüydü. Büyük yoksulluk içinde
doğmuştu ve sonuçta bir ayyaş olmuştu. Ama bu dünya o yaşadığı için daha iyi
bir yer haline gelmişti, çünkü o güzel düşüncelerini şürle ifade etmişti.
Beethoven sağırdı, Milton kördü, ancak onların isimleri dünya devam ettiği
sürece akıllarda kalacak, çünkü onlar hayal ettiler ve hayallerim belli bir düzen
içinde düşüncelere dönüştürdüler.
Bir şeyi istemekle onu almaya hazır olmak arasında fark vardır. Hiç kimse bir
şeyi kazanacağına inanana dek hazır değildir. Kişinin kafasında inanç olmalıdır,
sadece ümit ya da istek değil. Açık fikirlilik inanç için esastır. Dar görüşlülük
güven, cesaret ya da inanç esinleyemez.
Şunu unutmayın, hayatta yüksek hedefleri olmak, bolluk ve zenginlik talep
etmek, perişanlık ve yoksulluğu kabul etmekten daha büyük biı çaba
gerektirmez. Muhteşem bir şür bu evrensel gerçeği şu dizelerle dile
getirmektedir:
Hayat’la tek kuruş için pazarlık edeyim derken Tek kuruştan fazlasını vermedi
23
bana,
Yine de tek kuruşluk servetimi sayarken Dahası için her gece yalvardım
ona. Çünkü Hayat sadece bir işverendir,
Ne isterseniz verir onu,
Herkes kendi ücretini belirleyendir, Katlanır kaç sıfırlıysa maaşının sonu.
Bayağı işlerde çalışmam gerekti, Dehşetle şunu öğrenmek için,
Hazırdı Hayat her neyse,
İstediğim ücreti vermek için.
Arzu İmkansızı” Gerçeğe Dönüştürür
Bu bölümün doruk noktası olarak, size şimdiye kadar tanıdığım en olağanüstü
insanı tanıtmak istiyorum. Onu doğumundan birkaç dakika sonra gördüm.
Dünyaya fiziksel olarak işitme duyusu olmaksızın geldi ve doktoru biraz
zorlayınca çocuğun hayatı boyunca sağır ve dilsiz olarak kalabileceğini söyledi.
Doktorun sözlerine meydan okudum. Bunu yapmaya hakkım vardı; çünkü
çocuğun babasıydım. Bir karara varıp ben de bir fikir ileri sürdüm, ama bunu
kalbimin derinliklerinde sessizce yaptım.
Zihnimde çocuğumun duyup konuşacağını biliyordum. Nasıl? Bir yol
olduğundan emindim ve bunu bulacaktım. Ölümsüz Emerson’un sözlerini
düşündüm: “Her şeyin gidişi bize inancı öğretmek içindir. Sadece itaat etmemiz
gerekir. Her birimiz için bir rehber vardır ve dikkatlice dinleyerek doğru
sözcüğü duyabiliriz.”
Doğru sözcük mü? ARZU! Oğlumun sağır ve dilsiz olmamasını her şeyden çok
arzu ettim. O arzudan asla vazgeçmedim, bir saniye bile.
Bu konuda ne yapabilirdim? Bir şekilde bir yol bulacak ve kulaklarının yardımı
olmaksızın sesleri beynine ulaştıracak araç ve yöntemlere duyduğum ateşleyici
arzumu bu çocuğun zihnine yerleştirecektim.
Çocuk işbirliği yapacak çağa ulaşır ulaşmaz kafasını dünyayı duyma arzusuyla
öylesine dolduracaktım ki, doğa bunu kendi yöntemleriyle gerçeğe
dönüştürecekti.
Bütün bu düşünceler zihnimde yer alıyor, ama kimseye bu konuda bir şey
söylemiyordum. Her gün kendi kendime oğlumun sağır ve dilsiz olmayacağını
tekrarlıyordum.
Büyüyüp etrafındaki şeylerin farkına varmaya başladığında hafif derecede
duyabildiğini fark ettik. Çocukların normalde konuşmaya başladıkları çağa
geldiğinde konuşma girişiminde bulunmadı, ama hareketlerinden bazı sesleri
hafifçe duyabildiğini anlıyorduk. Benim bütün bilmek istediğim de buydu! Eğer
çok az da olsa duyabiliyorsa, daha büyük bir duyma kapasitesi geliştirebilirdi.
24
Sonra meydana gelen bir şey bana ümit verdi. Tamamen beklenmedik bir
kaynaktan geliyordu bu.
Bir pikap satın aldık. Çocuk müziği ilk kez duyduğunda sevinçten neredeyse
kendinden geçiyordu. Pikabı hemen sahiplendi. Bir keresinde bir plağı iki saat
boyunca tekrar tekrar çaldı, bu arada dişlerini pikabın muhafazasına geçirmiş bir
şekilde ayakta duruyordu. Bu alışkanlığın anlamını ancak birkaç yıl sonra
anlayabildik, çünkü o sırada “kemik iletisi” diye bir prensip duymamıştık.
Pikabı edindikten kısa bir süre sonra dudaklarımı onun kulak arkasındaki
çıkıntılı mastoid kemiğine değdirerek konuştuğumda beni oldukça açık bir
şekilde duyabildiğini keşfettim.
Sesimi normal şekilde duyabileceğine karar vererek hemen onun kafasına
duyma ve konuşma arzusunu yerleştirmeye başladım. Kısa süre sonra onun
yatmadan önce hikâye dinlemeyi sevdiğini anladım, bu yüzden onda kendine
güven, hayal gücü, işitme ve normal olma arzusunu geliştirecek hikâyeler
uydurmaya başladım.
Özellikle bir hikâye vardı. Bu hikâyeyi her anlatışımda yeni ve çarpıcı renkler
katıyordum. Onun kafasına sahip olduğu derdin bir eksiklik değil, büyük değer
taşıyan özellik olduğunu yerleştirme amacını taşıyordu
bu hikâye. İncelediğim felsefenin, her sıkıntının eşdeğerde bir avantaj tohumunu
da birlikte getirdiğini göstermesine rağmen, itiraf etmeliyim ki, bu derdin
değerli bir özellik haline nasıl dönüştürülebileceği konusunda en ufak bir fikrim
bile yoktu.
Bu deneyimi geçmişe dönük olarak incelediğimde, oğlumun bana olan inancının
elde ettiğimiz şaşırtıcı sonuçlarla ilişkili olduğunu görebiliyorum. Ona
söylediğim hiçbir şeyi sorgulamazdı. Onun ağabeyine karşı belirgin bir avantajı
olduğu ve bu avantajın birçok şekilde kendini göstereceği fikrini aşılamıştım
ona. Örneğin, okuldaki öğretmenleri onun işitme duyusu olmadığını görecek ve
ona özel bir ilgi gösterip olağanüstü yumuşak davranacaklardı. Her zaman böyle
yaptılar. Gazete satacak yaşa geldiğinde (ağabeyi o sırada gazete satıcısıydı)
ağabeyine göre avantajı olacağını, çünkü insanların işitmediği halde zeki ve
çalışkan bir çocuk olduğunu görüp ona fazladan para verecekleri fikrine de
inandırmıştım onu.
Yedi yaşlarındayken “programlama” yöntemimizin meyve vermeye başladığına
dair ilk kanıtları gördük. Birkaç ay boyunca gazete satma ayrıcalığına sahip
olmak için yalvardı, ama annesi bu işe izin vermiyordu.
Sonunda konuya kendi el koydu. Bir gün evde bakıcılarla yalnızken mutfak
camından dışarı çıkıp tek başına yola koyuldu. Mahalledeki ayakkabıcıdan
25
sermaye olarak altı sent borç aldı, bunu gazeteye yatırdı, gazeteleri satıp
yenilerini aldı, tekrar sattı, akşamın geç saatlerine dek bu işi sürdürdü.
Hesaplarını yapıp ayakkabıcıdan aldığı altı senti geri ödedikten sonra net kırk
iki sent kalmıştı elinde. O gece eve geldiğimizde parayı avucunun içinde sıkıca
kavramış olarak uyurken bulduk onu.
Annesi elini açtı, paraları alıp ağladı. Oğlunun ilk zaferine ağlamak çok
uygunsuz bir davranış olarak görünmüştü bana. Benim tepkim tam tersiydi.
Yürekten kahkahalar atıyordum, çünkü kendine inanç tutumunu çocuğumun
zihnine sokmak için gösterdiğim çabalar başarılı olmuştu.
Annesi, küçük sağır oğlunun ilk iş girişimini sokaklara çıkıp para kazanmak
için hayatını riske atmak olarak görmüştü. Bense, kendi inisi-
yatifiyle işe girişip kazandığı için kendine güveni yüzde yüz artan cesur,
kendine güvenli, küçük bir işadamı görüyordum. Bu iş beni sevindirmişti,
çünkü hayatı boyunca ona yardım edecek becerikliliği konusunda yeterli kanıt
göstermişti.
Küçük sağır çocuk, çok yakından bağırmadıkları takdirde öğretmenlerini
duymadan liseyi, üniversiteyi bitirdi. İşitme engelliler okuluna gitmedi. İşaret
dilini öğrenmesine izin vermedik. Normal bir hayat sürüp normal çocuklarla
arkadaşlık etmesinde kararlıydık ve okul yöneticileriyle son derece hararetli
tartışmalar pahasına olsa da bu kararımıza sadık kaldık.
Lisedeyken elektrikli işitme aygıtı kullanmayı denedi, ama bunun ona hiçbir
yardımı olmadı.
Üniversitedeki son haftasında hayatındaki en önemli dönüm noktasını oluşturan
bir olay gerçekleşti. Tamamen şansın yardımıyla başka bir elektrikli işitme
aygıtı geçti eline, ona deneme için gönderilmişti. Benzeri aletler yüzünden
meydana gelen düş kırıklığı nedeniyle bu aygıtı kullanma konusunu ağırdan
aldı. Sonunda aygıtı alıp aldırmaz bir tavırla kulağına yerleştirdi, pili taktı ve
işte! Sanki sihirli bir değneğin dokunuşu gibi hayatı boyunca duyduğu işitme
arzusu gerçeğe dönüşmüştü! Hayatında ilk kez normal bir insan kadar iyi
işitmeye başladı.
İşitme aygıtıyla kendisine armağan edilen değişik dünya karşısında yaşadığı
aşırı sevinçle hemen telefona sarılıp annesini aradı ve sesini mükemmel bir
şekilde duydu. Ertesi gün derslerde profesörlerinin seslerini hayatında ilk kez
duydu! Hayatında ilk kez diğer insanlarla, bağırmalarına gerek kalmadan özgür
şekilde sohbet etti. Gerçekten dünyası tamamen değişmişti artık.
Arzu kâr paylarını dağıtmaya başlamıştı, ama zafer henüz tamamlanmamıştı.
Çocuğun, bu engelini değerli bir özelliğe dönüştürmek için kesin ve pratik bir
26
yol bulması gerekiyordu daha.
Blair o zamana kadar başarmış olduğu şeylerin pek farkında olmaksızın yeni
keşfettiği ses dünyasıyla büyülendi ve işitme aygıtının üreticisine bir mektup
yazıp yaşadığı deneyimi dile getirdi. Bu mektuptaki bir şey şirketin onu New
York’a çağırmasına neden oldu. Oraya vardığında fabrikayı gezdirdiler ona. Şef
mühendisle konuşurken bir önsezi, bir fikir ya da bir ilham kaynağı -ne derseniz
deyin- geldi aklına. Sakatlığını değerli bir varlığa dönüştürecek, binlercesine
hem para hem de mutluluk dağıtacak olan düşünce dalgası buydu.
Bu düşünce dalgasının özeti şuydu: Eğer değişen dünyası hakkında- ki
hikâyesini anlatmanın bir yolunu bulursa, hayatlarını işitme aygıtının yardımı
olmaksızın geçiren milyonlarca işitme engelli insana yardımcı olabilecekti.
Bir ay boyunca yoğun bir araştırmayı sürdürdü. İşitme aygıtı üreticisinin
pazarlama sistemini inceledi ve yeni keşfettiği bu dünyayı onlarla paylaşmak
amacıyla dünyanın her yerinde işitme zorluğu çekenlerle iletişim kurmanın
yollarını ve araçlarını bulmaya çalıştı. Bunu yaptıktan sonra bulgularına
dayanarak iki yıllık bir plan hazırladı. Planını şirkete sunduğunda bu isteğini
gerçekleştirmek için kendisine hemen bir pozisyon verildi.
işe başladığında hayal kurmuyordu; onun yardımı olmaksızın sonsuza dek sağır
kalacak olan binlerce insana ümit ve pratik rahatlık getirmeyi hedefliyordu.
Eğer annesi ve ben onun düşünce yapısını böyle şekillendirmeseydik, Blair’in
ömrü boyunca sağır ve dilsiz olarak kalacağından eminim.
Kafasına duyma-konuşma ve normal insanlar gibi yaşama arzusunu
soktuğumda, doğanın Blair’in beyniyle dış dünya arasındaki sessizlik boşluğunu
kapatacak bir köprü oluşturmasını sağlayan garip bir etki yaratmıştım.
Gerçekten de ateşleyici arzu kendisini fiziksel eşdeğerine dönüştürecek çapraşık
yollar bulabilmektedir. Blair normal olarak işitmeyi arzulu- yordu; artık ona
sahipti!
Çocukken bu sıkıntısının değerli bir varlığa dönüşeceğine inanmasını sağlayarak
zihnine soktuğum küçük “beyaz yalan” kendini doğrulamıştı. Gerçekten de
ateşleyici arzuyla birleştiğinde inancın -doğru ya da yanlış-yapamayacağı hiçbir
şey yoktur. Bunlar herkesin sahip olabileceği özelliklerdir. Bayan Schumann-
Heink ile ilgili küçük bir haber paragrafı bu olağanüstü kadının şarkıcı olarak
etkileyici başarısı konusunda bir ipucu veriyor. Bu paragrafı aynen alıyorum,
çünkü bu ipucu arzudan başka bir şeyin ifadesi değil.
Bayan Schumann-Heink kariyerinin başlarındadır. Sesini dinlemesini sağlamak
için Viyana Saray Operası’nın yöneticisini ziyaret eder. Ama adam onu
dinlemez. Garip ve kötü bir şekilde giyinmiş olan kıza bir kez bakıp, “Böyle bir
27
yüz ve hiçbir kişiliği olmayan birinin operada başarılı olmasını nasıl
bekleyebilirsiniz? Çocuğum, bu fikirden vazgeç. Bir dikiş makinesi al, işe başla.
Sen hiçbir zaman şarkıcı olamazsın,” der.
Hiçbir zaman uzun bir süredir! Viyana Saray Operası yöneticisi şarkı söyleme
tekniği konusunda çok şey biliyordu. Bir saplantı haline geldiğinde arzunun
gücü hakkında ise çok az şey. Bu güç hakkında daha fazla şey bilseydi küçük
dâhiyi bir fırsat vermeden geri çevirmezdi.
Birkaç yıl önce iş arkadaşlarımdan biri hastalandı. Zaman ilerledikçe daha da
kötüye gidiyordu durumu. Sonunda ameliyat edilmek için hastaneye yatırıldı.
Doktor onu bir daha canlı görmeme olasılığının büyük olduğu konusunda beni
uyardı. Ama bu, doktorun fikriydi. Hastanın fikri değil. Tekerlekli sandalyeyle
götürülürken zayıf bir sesle fısıldadı. “Üzülme şef, birkaç gün içinde çıkarım
buradan.” Yanındaki hemşire acıyarak baktı bana. Ama hasta ameliyattan iyi bir
şekilde çıktı. Her şey bittikten sonra doktoru, “Onu sadece yaşama arzusu
kurtardı. Ölüm olasılığını reddetme- seydi asla başaramazdı,” dedi.
İnançla desteklenen arzunun gücüne inanıyorum. Çünkü bunun sıfırdan
başlayan insanları güç ve zenginliğe götürdüğünü gördüm. Kurbanların
mezarlarını ellerinden aldığını gördüm. Yüzlerce farklı şekilde yenilgiye
uğradıktan sonra insanların tekrar mücadeleye başlaması için bir araç olduğunu
gördüm. Tabiatın onu dünyaya işitme duyusu olmadan yollamasına rağmen
oğluma normal, mutlu ve başarılı bir hayat sağladığını gördüm.
Bir insan arzunun gücünü nasıl kullanabilir? Bu soru, bu ve bir sonraki bölümde
yanıtlanmıştır.
Hiçbir zaman açığa vurmadığı garip ve güçlü “zihinsel kimya” prensibiyle doğa,
“imkânsız” sözcüğünü tanımayan ve başarısızlık diye bir gerçeklik kabul
etmeyen güçlü arzu dürtüsüne bürünmüştür.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Büyük bir arzuyla zafere odaklandığınızda geri çekilmek için hiçbir
sebebe ihtiyacınız yoktur; zafer kesindir.
•
Arzu geçici yenilgiden yeni zaferler üretir. Kelimenin tam anlamıyla
küllerin üzerine dünyanın en büyük mağazasını inşa eden şey arzudur.
•
Bu bölümde gösterilen altı adım arzuyu altına çevirir. Bu prensipler
Andrevv Carnegie için arzuyu yüz milyon dolarlık bir servete çevirmiştir.
•
Doğuştan sağır bir çocuk duymayı öğrendi. “Hiç şansı olmayan” bir kadın
muhteşem bir opera sanatçısı oldu. Doktorların ölmesini beklediği hasta iyileşti.
Arzu bu insanlara garip, ama doğal “zihinsel kimya”yla yardım eden bir güçtü.
28
•Zihnin bizim ona tanıdıklarımız dışında hiçbir sınırlaması yoktur.
BOLUM 3
İNANÇ:
Arzulanan Hedefi Zihinde Canlandırmak ve Elde Edileceğine inanmak
(Zenginliklere Doğru 2. Adım)
İNANÇ zihnin baş kimyageridir. İnanç düşünceyle karıştığında, bilinçaltı
anında titreşimi alır, manevi eşdeğerine çevirir ve duada olduğu gibi Sonsuz
Akıl’a iletir.
İnanç, sevgi ve cinsellik olumlu heyecanların en güçlüleridir. Üçü karıştığında,
düşünceyi anında bilinçaltına ulaşacak şekilde “renklendirme” etkisine sahip
olurlar. Bilinçaltına ulaşan düşünce burada manevi eşdeğerine dönüşür, ki bu da
Sonsuz Akıl’dan cevap alan tek biçimdir. İnancınızı Güçlendirmenin Yolları
Şimdi, kendi kendine telkin prensibinin, arzuyu fiziksel ya da parasal eşdeğerine
dönüştürmede ne denli önemli olduğunu daha iyi anlamanızı sağlayacak bir
tanım verelim: İnanç, kendi kendine telkin prensibiyle bilinçaltına sürekli
olumlu sözler vererek ya da talimatları tekrarlayarak yaratılan zihinsel bir
durumdur.
Bunu kavramak için bu kitabı okuma amacınızı düşünün. Amaç, doğal olarak,
soyut düşünce dalgalarını fiziksel karşılığına, yani paraya dönüştürme
yeteneğini kazanmaktır. Bir sonraki kendi kendine telkin bölümünde yer alan
talimatları izleyerek bilinçaltınızı istediğiniz şeyi alacağınıza inanmaya ikna
edebilirsiniz. Bilinçaltınız bunu işleyerek size “inanç” ve arzu ettiğiniz şeyi elde
etmeniz için “kesin planlar” olarak geri gönderecektir.
İnanç, on üç prensibi iyice öğrendikten sonra isteyerek oluşturabileceğiniz
zihinsel bir durumdur, çünkü bu prensiplerin uygulanması ve kullanımıyla
iradeye bağlı olarak geliştirilebilir.
İnanç duygusunun isteğe bağlı olarak geliştirilmesinin bilinen tek yöntemi,
olumlu talimatların bilinçaltına sürekli tekrarlanarak verilmesidir.
Belki, insanın neden suç işlediğine ilişkin şu açıklama konuya biraz daha açıklık
getirebilir. Ünlü bir suçbilim uzmanı, “İnsanlar suçla ilk karşılaştıklarında
ondan tiksinirler. Eğer bir süre daha suçla ilişkileri olursa, ona alışırlar ve
tahammül ederler. Eğer yeterince uzun süre suçla ilişkileri olursa, sonunda onu
benimser ve etkisi altına girerler,” demektedir.
Bu ifade, bilinçaltına tekrar tekrar gönderilen herhangi bir düşünce dalgasının,
sonunda bilinçaltı tarafından kabul edilmesi ve bilinçaltının bu düşünceyi
mümkün olan en pratik şekilde fiziksel eşdeğerine dönüştürmesi demektir.
29
Bununla bağlantılı olarak, şu ifadeyi tekrar gözden geçirin: DUYGU VE
İNANÇLA BİRLEŞEN BÜTÜN DÜŞÜNCELER KENDİLERİNİ DERHAL
FİZİKSEL EŞDEĞERLERİNE ÇEVİRMEYE BAŞLARLAR. Düşüncelerin
heyecan ya da duygu yönü, fikirlere canlılık, hayat ve hareket veren etkenlerdir.
İnanç, sevgi ve cinsellik gibi heyecanlar herhangi bir düşünce dalgasıyla
karıştığında, tek başlarına olduğundan daha çok hareketlilik kazanırlar.
Salt inançla birleşen düşünce dalgaları değil, olumlu ya da olumsuz
heyecanların herhangi biriyle karışan düşünce dalgaları de bilinçaltına ulaşıp
onu etkileyebilirler.
Bu durumda bilinçaltının olumsuz ya da yıkıcı bir düşünce dalgasını, tıpkı
olumlu ya da yapıcı bir düşünce dalgası gibi kolayca fiziksel eşdeğerine
dönüştüreceğini anlayacaksınız. Bu, milyonlarca insanın yaşayıp “talihsizlik” ya
da “kötü şans” olarak nitelendirdiği garip fenomeni açıklamaktadır.
Milyonlarca insan üzerlerinde kontrolleri olmadığına inandıkları bazı garip
güçler yüzünden yoksulluk ya da başarısızlığa mahkûm olduklarına inanırlar.
Oysa bilinçaltı tarafından sürekli algılanıp fiziksel eşdeğerine dönüştürülen
olumsuz inançları yüzünden “kötü talihlerini” kendileri yaratmaktadırlar.
Fiziksel ya da parasal eşdeğerine dönüşmesini istediğiniz herhangi bir arzuyu,
bilinçaltına beklenti veya inanç şeklinde aktararak dönüşümün gerçekleşmesini
sağlayabileceğinizi bir kez daha yineleyelim. İnancınız ya da güveniniz
bilinçaltının çalışmasını belirleyen etkendir. Kendi kendine telkin yoluyla
bilinçaltına talimatlar verirken onu “aldatmanıza” engel olacak hiçbir şey
yoktur, tıpkı benim oğlumun bilinçaltını aldattığım gibi.
Bu “aldatmacayı” daha gerçekçi kılmak için bilinçaltınızı harekete
geçirdiğinizde TALEP ETTİĞİNİZ ŞEYE ZATEN SAHİP OLDUĞUNUZDA
davranacağınız gibi hareket edin.
Bilinçaltı mümkün olan en doğrudan yolla ve pratik araçla bunu fiziksel
eşdeğerine çevirecek, inanç olarak kendisine verilen emri yerine getirecektir.
İnsanın inançla bilinçaltına gönderilen herhangi bir emri karıştırma yeteneğini
kazanması deneyim ve pratiğe bağlıdır. Mükemmeliyet pratikle gelecektir.
Sadece talimatları okumak yetmez.
Eğer sürekli suç ile bağlantısı olan birinin sonunda suçlu olacağı doğru ise (ki
bu bilinen bir gerçektir), aynı şekilde birinin bilinçaltına sürekli inandığı şeyle
ilgili telkinde bulunması sonucunda inancını geliştireceği de doğrudur. Zihin
sonunda ona hükmeden etkilerin doğasına bürünür. Bu gerçeği anladığınızda,
olumlu duygularınızı zihninize hükmeden duygular olacak şekilde teşvik
etmenin ve olumsuz duygularınızı engellemenin -ve yok etmenin- neden bu
30
kadar gerekli olduğunu anlamış olacaksınız.
Olumlu duyguları zihnimizin egemen gücü olarak destekleyip geliştirmek,
olumsuz duyguları ise zayıflatarak ortadan kaldırmak çok önemlidir. Olumlu
duyguların egemen olduğu bir zihin, inanç olarak bilinen zihinsel durum için
elverişli bir ortamdır. Böyle bir zihnin verdiği talimatlar bilinçaltı tarafından
anında alınıp üzerinde çalışılacaktır.
İnanç Kendi Kendine Telkinle Oluşturulabilen Zihinsel Bir Durumdur
Bütün çağlar boyunca din adamları insanoğluna çeşitli inanışlara inanmaları için
yol göstermiş, ama insanlara nasıl inanacaklarını göstermemişlerdir. “İnanç
kendi kendine telkinle oluşturulabilen zihinsel bir durumdur,” dememişlerdir.
İnancın var olmadığı bir durumda nasıl geliştirilebileceğini
herkesin
anlayabileceği bir dille anlatacağız.
Kendinize inanın; Sonsuz’a inanın.
İNANÇ, düşünce dalgalarına hayat, güç ve hareket
kazandıran “ölümsüzlük iksiri”dir.
İNANÇ, zenginliği elde etmenin başlangıç noktasıdır.
İNANÇ, bilimin kurallarıyla incelenemeyen tüm “mucizelerin ve tüm
gizemlerin temelidir.
İNANÇ, başarısızlığın bilinen tek panzehiridir!
İNANÇ, duayla birleştiğinde insanı Sonsuz Akıl’la iletişime geçiren bir unsur,
bir “kimyasal”dır.
İNANÇ, sınırlı insan zihninde yaratılan sıradan düşünce titreşimini manevi
eşdeğerine çevirir.
İNANÇ, Sonsuz Akıl’ın kozmik gücünün insan tarafından idare edilip
kullanılabildiği tek araçtır.
YUKARIDAKİ İFADELERİN HER BİRİ KANITLANABİLİR BİRER
GERÇEKTİR!
Kanıt basittir ve kolayca gösterilebilir. Kendi kendine telkin prensibinin
içindedir. Bu yüzden önce dikkatimizi kendi kendine telkin konusuna çevirelim
ve ne olduğunu, neyi başarabileceğine bakalım.
Kişinin kendi kendine tekrar ettiği şeye, doğru olsun ya da olmasın, en sonunda
inandığı bilinen bir gerçektir. Eğer bir insan bir yalanı durmadan tekrar ederse
sonunda yalanın gerçek olduğunu kabul edecektir. Üstelik bunun doğru
olduğuna inanacaktır. Her insan, zihnini işgal etmesine izin verdiği egemen
düşünce yüzünden şu anda olduğu insandır. İnsanın bilerek zihnine yerleştirdiği
ve teşvik ettiği, bir veya daha fazla duyguyla karıştırdığı düşünceler, kişinin her
hareketini, davranışını ve işini yöneten ve kontrol eden ateşleyici gücü
31
oluşturmaktadır!
HERHANGİ BİR DUYGUNUN HEYECANIYLA BİRLEŞTİRİLEN
DÜŞÜNCELER, DİĞER BENZERİ VEYA İLİNTİLİ DÜŞÜNCELERİ
ÇEKEN “MIKNATISLI” BİR GÜÇ OLUŞTURUR.
Bu şekilde “mıknatıslanan” bir düşünce, gübreli bir toprağa ekilen bir tohuma
benzetilebilir. Bu tohum filizlenir, büyür ve başlangıçta tek bir tohumken aynı
türde milyonlarca tohuma dönüşene dek tekrar tekrar
2.
çoğalır.
İnsan zihni sürekli olarak, kendisine egemen olanla uyum halindeki titreşimleri
çeker. İnsanın zihnindeki herhangi bir fikir, plan veya amaç kendisiyle ilgili
olanları çeker, bu “ilgili” düşünceleri kendi gücüne katar ve içinde bulunduğu
kişinin ateşleyicisi, egemen sahibi haline gelene dek büyümeye devam eder.
Şimdi başlangıç noktasına geri dönelim ve özgün bir fikir, plan ya da amaç
tohumunun zihne nasıl ekileceğini görelim. Bilgi kolayca taşınır: herhangi bir
fikir, plan veya amaç düşüncenin tekrarı yoluyla zihne yer-
4.
leştirilebilir. Sizden bu nedenle temel amacınız ya da başlıca hedefinizle ilgili
bir ifade yazmanız, belleğinize kaydetmeniz, bunu her gün duyulabilir şekilde
kendi kendinize tekrarlamanız isteniyor, ta ki bilinçaltınıza
5.
ulaşana dek.
Herhangi bir talihsiz çevrenin etkisini üzerinizden atmak ve kendi hayatınızı
kurmak için karar verin. Zihinsel değer ve dayanaklarınızın bir dökümünü
yaptığınızda en büyük zayıflığınızın kendine güven eksikliği olduğunu
görebilirsiniz. Bu engelin üstesinden gelinebilir. Kendi kendine telkin yoluyla
çekingenlik cesarete dönüştürülebilir. Bu prensip, olumlu düşünce dalgaları
bilinçaltının çalışma araçları haline gelene dek yazılı olarak ya da ezberlenmiş
biçimde sürekli tekrar yoluyla uygulamaya konur. Özgüven Formülü
1.
Hayattaki kesin amacımı gerçekleştirme yeteneğine sahip olduğumu
biliyorum; bu yüzden kendimden bu hedefin elde edilmesine yönelik kararlı,
sürekli eylemler talep ediyorum. Şimdi ve burada böyle eylemlere gireceğime
söz veriyorum. Zihnimdeki egemen düşüncelerin sonunda eyleme ve yavaş
yavaş da fiziksel gerçekliğe dönüşeceklerini biliyorum; bu yüzden günde yarım
saat olmak üzere düşüncelerimi olmak istediğim kişi üzerine yoğunlaştıracağım,
böylece zihnimde, olmak istediğim şekilde kendimin açık bir resmini
oluşturacağım.
Kendi kendine telkin prensibine göre, kararlılıkla zihnimde tuttuğum her
arzunun, sonunda altta yatan objeyi elde etmeye yönelik pratik araçlar yoluyla
32
ifadesini bulacağını biliyorum; bu yüzden kendine güveni geliştirmek için
günde on dakika ayıracağım.
Hayattaki başlıca hedefimle ilgili açık bir tanım yazdım. Bu hedefin elde
edilmesi için yeterli özgüveni geliştirene dek denemekten vazgeçmeyeceğim.
Hiçbir zenginlik ya da mevkinin gerçek ve adalet üzerine inşa edilmediği
takdirde dayanmayacağını biliyorum; bu nedenle, etkilediği herkese yararı
dokunmayacak olan bir işe girişmeyeceğim. Kullanmayı istediğim güçleri ve
diğer insanların işbirliğini kendime çekerek başarılı olacağım. Diğerlerine
hizmet etmeye olan isteğim yüzünden onları da bana yardım etmeye ikna
edeceğim. Bütün insanlığa karşı sevgi geliştirerek nefret, kıskançlık, bencillik
ve alaycılık gibi duyguları ortadan kaldıracağım, çünkü diğerlerine karşı
sergileyeceğim olumsuz bir tutumun bana bir başarı sağlamayacağını biliyorum.
Onların bana inanmalarını sağlayacağım ve ben de onlara ve kendime
inanacağım. Bu formüle imzamı atacağım, belleğime kazıyacağım ve büyük bir
inançla günde bir kez sesli olarak tekrar edeceğim; böylece yavaş yavaş
düşüncelerimi ve hareketlerimi etkileyecek, kendine güvenen ve başarılı bir
insan olacağım.
Bu formülün gerisinde kimsenin henüz açıklayamadığı bir doğa kanunu
yatmaktadır. Bu kanuna verilen adm hiç önemi yoktur. Önemli olan şu: EĞER
yapıcı bir şekilde kullanılırsa insanlığın zaferi ve başarısı için İŞE YARAR. Öte
taraftan, eğer yıkıcı bir şekilde kullanılırsa aynı şekilde tahrip edici olacaktır. Bu
sözlerdeki anlamlı gerçeği görmek mümkündür; yenilgiyi kabul edip hayatlarını
yoksulluk, mutsuzluk ve başarısızlık içinde geçirenlerin böyle olmalarının
nedeni kendi kendine telkin prensibini olumsuz şekilde uygulamalarıdır.
BÜTÜN
DÜŞÜNCE
DALGALARININ
KENDİLERİNİ
FİZİKSEL
EŞDEĞERİNE DÖNÜŞTÜRME EĞİLİMİ VARDIR.
Bilinçaltı yapıcı ve yıkıcı düşünce dalgaları arasında ayırım yapmaz. Ona
verdiğimiz malzemeyle, yani düşünce dalgalarımızla çalışır. Bilinçaltı korkuyla
harekete geçirilen bir düşünceyi, tıpkı inanç ya da cesaretle başlatılan bir
düşünce gibi gerçeğe dönüştürecektir.
Tıpkı elektriğin yapıcı bir şekilde kullanıldığında sanayi çarklarını döndürüp
yararlı bir sonuç vermesi ve yanlış bir şekilde kullanıldığında hayat söndürmesi
gibi, kendi kendine telkin kanunu da, onu anlayıp uygulamamıza bağlı olarak
sizi ya huzura ve başarıya ya da sefalet, başarısızlık ve ölüme götürecektir.
Eğer zihninizi korku, şüphe ve Sonsuz Akıl’ın güçleriyle bağlantı kurma ve
kullanma yeteneğinize olan inançsızlıkla doldurursanız, kendi kendine telkin
kanunu bu inançsızlık ilhamını alacak ve bilinçaltınız onu fiziksel eşdeğerine
33
dönüştüreceği güdü olarak kullanacaktır.
Bir gemiyi doğuya, diğerini batıya taşıyan rüzgâr gibi kendine telkin kanunu
düşünce yelkenlerinizi açmanıza bağlı olarak sizi ya yukarılara çıkaracak ya da
aşağılara indirecektir.
Her insanı hayal gücünü şaşkınlığa uğratacak şekilde başarıya ulaş- tırabilen
kendi kendine telkin kanunu aşağıdaki dizelerde çok iyi tanımlanmıştır: Eğer
yenilgiye uğradığını düşünürsen yenilirsin.
Eğer cesaret edemediğini düşünürsen edemezsin.
Kazanmak ister, ama kazanamayacağını düşünürsen, Kazanamayacağın
neredeyse kesindir.
Eğer kaybedeceğini düşünürsen kaybedersin,
Çünkü biz gördük ki,
Başarı insanın iradesiyle başlar,
Her şey kafanın içindedir.
Eğer dışlandığını düşünürsen dışlanırsın,
Yükseleceğini düşünmelisin,
Bir ödül kazanmadan önce,
Kendinden emin olmalısın.
Hayattaki kavgaları her zaman Güçlü ya da daha hızlı olan
kazanmaz, Ama er ya da geç kazanan insan,
KAZANABİLECEĞİNİ DÜŞÜNENDİR!
Vurgulanan sözcükleri düşünün. O zaman şürdeki derin anlamı ya-
kalayacaksınız.
Oluşumunuzda bir yerlerde uyuyan bir başarı tohumu yatmaktadır. Eğer bu
tohum uyandırılır ve harekete geçirilirse sizi hiç ummadığınız kadar yükseklere
ulaştırabilir.
Tıpkı usta bir müzisyenin kemanın yaylarından en güzel melodileri yayması
gibi, siz de beyninizin kıvrımları arasında uyuyan dâhiyi uyandırabilir ve sizi
arzu ettiğiniz hedefe ulaştırmasını sağlayabilirsiniz.
Abraham Lincoln kırk yaşını geçene kadar denediği her şeyde başarısız
olmuştu. Harika bir deneyim hayatına girip kalbi ve beyni içinde uyuyan dâhiyi
uyandırana ve dünyaya en harika adamlardan birini verene dek Hiçbir Yerden
Gelen Bay Hiç’ti o. Bu “deneyim” hüzün ve aşk duygularının bir karışımıydı ve
Anne Rutledge’le, yani gerçekten sevdiği tek kadınla yaşanmıştı.
Aşk heyecanının inanç olarak tanımlanan zihinsel durumla yakından ilişkili
olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle aşk bir insanın düşünce dalgaları ruhsal
eşdeğerlerine çevirmeye çok yaklaşır. Bu satırların yazarı araştırmaları
34
sırasında, son derece başarılı yüzlerce erkeğin başarılarını ve hayatlarını
incelediğinde, hemen hemen her birinin ardında bir kadına duyulan aşkın
etkisinin olduğunu keşfetmiştir.
Burada, bütün dünya tarafından tanınan Mahatma Gandi’nin gösterdiği şekliyle
inancın gücünü biraz konuşalım. Bu insan sayesinde dünya inancın gücüyle
ilgili en şaşırtıcı örneği görmüştür. Gandi yaşayan herkesten daha büyük bir güç
kullanmıştır. Para, savaş gemisi, asker ve savaş araç gereci gibi uygun güç
araçlarının hiçbirine sahip olmamasına rağmen gerçekleşmiştir bu. Gandi’nin
parası yoktu, evi yoktu, takım elbisesi yoktu, ama gücü vardı. Bu gücü nasıl
elde etmişti?
BU DURUMU, İNANÇ PRENSİBİ ANLAYIŞIYLA VE BU İNANCI İKİ
YÜZ MİLYON İNSANIN ZİHNİNE YERLEŞTİRME YETENEĞİYLE
YARATMIŞTIR. GANDİ İKİ YÜZ MİLYON İNSANIN ZİHNİNİ TEK
VÜCUT OLMA VE TEK BİR BEYİN GİBİ BİRLİKTE HAREKET ETME
KONUSUNDA ETKİLEME BAŞARISINI ELDE ETMİŞTİR. İnançtan başka
hangi güç bu kadarını başarabilirdi?
Geleceğin parolası insanlığın mutluluğu olacaktır. Bu zihinsel durum elde
edildiğinde, üretim kendi kendine, insanların inanç ve bireysel faydayı
çalışmalarıyla birleştirmediği ve birleştiremediği dönemde hiç olmadığı kadar,
yoluna girecektir.
İş ve sanayi ortamlarında inanç ve işbirliği ihtiyacı nedeniyle, işadamları ve
sanayicilerin almaya çalışmadan önce vermeyi deneyerek kazandıkları büyük
servetin mükemmel şekilde anlaşılmasını sağlayan bir olayı incelemek hem
ilginç hem de faydalı olacaktır.
Bu olay 1900’lere, Birleşik Devletler Çelik Şirketi’nin kuruluşuna
uzanmaktadır. Hikâyeyi okurken bu temel gerçekleri aklınızda tutun, o zaman
fikirlerin nasıl büyük zenginliklere dönüştürüldüğünü anlayacaksınız.
Siz de büyük zenginliklerin nasıl kazanıldığını merak edenlerdense- niz Birleşik
Devletler Çelik Şirketi’nin kuruluş hikâyesi sizin için aydınlatıcı olabilir. Eğer
insanların düşünerek zenginleşebileceğinden şüpheniz varsa bu hikâye bu
şüpheyi ortadan kaldırmalıdır, çünkü Birleşik Devletler Çelik Şirketi’nin
hikâyesinde bu kitapta anlatılan prensiplerin büyük bölümünün kullanıldığını
göreceksiniz.
Bir fikrin şaşırtıcı gücünün hikâyesi, New York World-Telegram’da John
Lowell tarafından çarpıcı bir şekilde anlatılmıştır:
Bir Milyar Dolara Hoş Bir Akşam Yemeği Sonrası Konuşma
1900 yılının 12 Aralık akşamında, ülkenin seksen mali soylusu Beşinci
35
Cadde’deki Üniversite Kulübü’nün ziyafet salonunda batıdan gelen genç bir
adama şeref vermek için toplandığında, konuklar Amerikan sanayi tarihinin en
anlamlı olayına tanık olacaklarından habersizlerdi.
Kalpleri Pittsburgh’a son ziyaretleri sırasında Charles M. Schvvab tarafından
kendilerine gösterilen zengin konukseverlikle dolu olan J. Ed- ward Simmons
ve Charles Stevvart Smith, çelik alanında çalışan otuz sekiz yaşındaki adamı
doğudaki bankacılar topluluğuna tanıtmak için bu akşam yemeğini
düzenlemişlerdi. Ama onun toplantıyı coşturmasını beklemiyorlardı. Aslında
New York’lu şişman işadamlarının uzun konuşmadan hiç hoşlanmadıkları
konusunda onu uyarmışlardı. Eğer Stilimans, Harrimans ve Vanderblits’in
canım sıkmak istemiyorsa kendini on beş, yirmi dakikalık övünmeyle
sınırlamak ve işi orada bırakmalıydı.
Schwab’m sağ tarafında imparatora yakışır bir edayla oturan John Pierpont
Morgan bile ziyafet sofrasını sadece kısaca şereflendirmeye niyetliydi. Basın ve
halkın düşüncesine göre bu olay o kadar önemsizdi ki, ertesi gün gazetelerde bu
konudan hiç söz edilmeyecekti.
Böylece iki ev sahibi ve ayrıcalıklı konukları yedi sekiz çeşitten oluşan
yemeklerini yediler. Bu sırada çok az konuşma oldu ve olanlar da çok sınırlıydı.
Bankacılardan ve borsa simsarlarından birkaçı kariyeri Mo- nongahela
bankalarıyla sınırlı olan Schwab’la tanışmıştı, hiçbiri onu iyi tanımıyordu.
Akşam sona ermeden yer, onların -ve Para Ustası Morgan’m- ayaklarınm
altından kayacak ve milyar dolarlık bebek, yani Birleşik Devletler Çelik Şirketi
doğacaktı.
O akşam kimsenin Charlie Schwab’ın konuşmasını kaydetmemesi tarih adına
bir talihsizlikti.
Ama büyük olasılıkla “sade” bir konuşmaydı, gramere dikkat edilmemişti
(çünkü Schwab dilin inceliklerini hiç umursamazdı), özdeyişler ve ince
esprilerle örülmüştü. Ama bunun yanı sıra konukların temsil ettiği tahmini beş
milyar dolarlık sermayenin üzerinde elektrikli bir güce ve etkiye sahipti.
Schwab’m doksan dakika konuşmuş olmasına, Morgan’m konuşmayı pencere
girintisine ilişip bacaklarını aşağıya sallayarak rahatsız bir şekilde dinlemesine
rağmen, konuşma bittikten sonra topluluk bu konuşmanın büyüsü altında bir
saat daha konuşmaya devam etti.
Schwab’ın kişiliğinin büyüsü ortadaydı, ama daha önemli ve kalıcı etkisi olan
şey, çelik sanayisinin büyümesi için ortaya serdiği olgunlaşmış, açık seçik
programdı. Birçok işadamı, bir çelik tröstü kurmak için Morgan’ı ikna etmeye
çalışmıştı. Kumarbaz John W. Gates bu konuda kararlı davranmış, ama Morgan,
36
ona güvenmemişti. Chicago’lu toptancılar Bili ve Jim Moore Kardeşler kibrit
tröstü ve barut şirketini birleştirmeyi başarmış ve bu konuda Morgan’a
bastırmış, ama başaramamışlardı. Tutucu taşra avukatı Elbert H. Gary onu bu
konuda özendirmek istemiş, ama yeterince etkileyici olamamıştı. Schwab’ın
konuşması J. P. Morgan’ı şimdiye kadar düşünülmüş en cesur mali girişimin
sağlam sonuçlarını gözlerinin önünde canlandırabileceği yükseklere taşıyana
dek bu proje kolay para kazanma peşindeki akılsızların delice hayali olarak
görülmüştü.
Bir kuşak önce binlerce küçük firmayı ve bazen yetersiz bir şekilde idare edilen
şirketleri rekabeti kıran büyük bir birleşmeye çekmeye başlayan mali
mıknatıslanma, neşeli iş korsanı John W. Gates’in araçları yoluyla çelik
dünyasında işlemeye başlamıştı. Gates küçük şirketler zinciri halinde Amerikan
Çelik ve Tel Şirketini ve Morgan’la birlikte de Federal Çelik Şirketi’ni
kurmuştu.
Ama Andrew Carnegie’nin, elli üç ortağın sahip olup işlettiği dev tröstünün
yanında bu holdingler çok önemsizdi. Diledikleri gibi birleşebi- lirlerdi, ama
Carnegie kuruluşunda bir çentik bile açamazlardı ve Morgan bunu biliyordu.
Sıra dışı yaşlı İskoç da biliyordu bunu. Bulunduğu muhteşem Ski- bo Kalesi’nin
yükseklerinde, önce eğlenerek, sonra da kızarak Morgan’ın küçük şirketlerinin
onun işini azaltmalarını seyrediyordu. Girişimleri çok cesur hale gelmeye
başlayınca Carnegie’nin kızgınlığı, öfke ve karşılık vermeye dönüşmüştü.
Rakiplerinin sahip olduğu her fabrikayı ikiye katlamaya karar verdi. Şimdiye
kadar tel. boru, kasnak ya da saçla ilgilenmemişti. Onun yerine, bu şirketlere
ham çelik satmakla yetinmiş ve bu çeliği istedikleri şekle sokmalarına izin
vermişti. Şimdi, en yetkili adamı ve yetenekli yardımcısı Schwab’la
düşmanlarını duvara sıkıştırmayı planlıyordu.
Böylece Morgan birleşme sorununa çözümü, Charles M. Schwab’ın
konuşmasında buldu. Hepsinin en büyüğü Carnegie’nin hissesinin bulunmadığı
bir tröst, bir tröst olmazdı, yani bir yazarın dediği gibi eriksiz erik hoşafı.
Schvvab’ın 12 Aralık 1900’deki konuşması, dev Carnegie kuruluşunun
Morgan’ın tentesi altına alınabileceği anlamını taşıyordu. Konuşmasında çelik
dünyasının geleceğinden, etkinlik için yeniden örgütlenmek- ten, özelleşmeden,
başarısız fabrikaların ortadan kaldırılıp gelişmekte olanlara önem verilmesinden,
maden cevheri trafiğindeki ekonomik olanaklardan, idari birimlerdeki ekonomik
yapılanmadan, yabancı piyasalara açılmaktan söz etmişti Schvvab.
Üstelik aralarındaki korsanlar hakkında da konuşmuştu. Onların amaçlarının
37
tekeller yaratmak, fiyatları arttırmak ve kendilerine büyük kâr payları ayırmak
olduğu çıkarımlarında bulundu. Schvvab hararetli bir şekilde sistemi kınadı.
Böyle bir politikanın ileriyi göremediğini, sebebinin de her şey genişlemek için
çığlık atarken piyasayı daraltması olduğunu söyledi dinleyicilerine. Çeliğin
maliyetinin azaltılmasıyla piyasanın genişleyebileceğim ifade etti; böylece
çeliğin daha fazla kullanımı sağlanacak ve dünya ticaretinin büyük bir bölümü
elde edilecekti. Aslında, Schvvab bunu bilmese de, modern kitlesel üretimin
öncüsüydü.
Üniversite Kulübü’ndeki akşam yemeği böylece sona erdi. Morgan evine gidip
Schvvab’ın ümit verici tahminlerini düşündü. Schvvab, And- revv Carnegie için
çelik işini idare etmek üzere Pittsburgh’a geri dönerken, Gary ve geri kalanlar
hisse senetleri göstergelerine geri döndüler, bir sonraki hareketi bekleyerek
vakit geçirmeye başladılar.
Uzun sürmedi. Morgan’ın, Schvvab’ın önüne serdiği nedenler ziyafetini
sindirmesi bir hafta sürdü. Herhangi mali bir sorun bulunmadığından emin
olunca Schvvab’a haber gönderdi ve genç adamın oldukça çekingen olduğunu
gördü. Schvvab, Carnegie’nin, güvendiği adamının Wall Street İmparatoru’yla,
ki Carnegie, Wall Street’e hiç ayak basmamaya karar vermişti, flört ettiğini
öğrenirse bundan pek hoşlanmayacağını ifade etti. Sonra, aracı John W. Gates
tarafından, eğer Schvvab “tesadüfen” Phila- delphia’daki Bellevue Oteli’nde
olursa J. P. Morgan’ın da “tesadüfen” orada olabileceği önerisi getirildi. Ama
Schwab oraya gittiğinde, Morgan, New York’taki evinde hasta yatıyordu. Yaşlı
adamın ısrarları üzerine Schvvab, New York’a gitti.
Bazı ekonomi tarihçileri, oyunun başından sonuna dek sahnenin Andrevv
Carnegie tarafından ayarlandığını, yani Schwab’a verilen akşam yemeğinin,
ünlü konuşmanın, Schvvab ve Para Kralı arasındaki pazar gecesi görüşmesinin
açıkgöz İskoçyalı tarafından planlandığını düşünüyorlardı. Oysa gerçek bunun
tam tersiydi. Schwab işi bitirmek üzere çağrıldığında, “küçük patron” diye
anılan Andrevv’un şirketi özellikle pek saygı duymadığı bir gruba satma
teklifini dinleyip dinlemeyeceğini bile bilmiyordu. Ama yine de elinde maliyet
rakamlarıyla dolu altı sayfalık notlarla toplantıya katıldı.
Dört adam bütün gece bu rakamlar üzerinde kafa patlattılar. Başlan şüphesiz
Morgan’dı. Onun yanında, bilgili ve centilmen aristokrat ortağı Robert Bacon
vardı. Üçüncü kişi Morgan’ın kumarbaz olarak nitelendirip maşa gibi kullandığı
John W. Gates’ti. Dördüncü kişi, çelik yapıp satma konusunda o sırada yaşayan
bütün insanlardan daha fazla şey bilen Schvvab’dı. Bu görüşme sırasında
Pittsburgh’lunun rakamları hiç sorgulanmadı. Eğer o bir şirketin şu kadar
38
ettiğini söylüyorsa o şirket o kadar ediyordu, daha fazla değil. Birleşmeye
sadece aday olarak gösterdiği şirketleri dahil etme konusunda da kararlıydı.
Şirketlerinin yükünü Morgan’ın geniş omuzlarına bırakmak isteyen
arkadaşlarının açgözlülüğünü tatmin etmek için bile bir kopyasının olmayacağı
bir şirket düşünüyordu.
Şafak söktüğünde Morgan ayağa kalkıp gerindi. Sadece tek bir soru kalmıştı
geriye.
“Andrevv Carnegie’yi satmaya ikna edebileceğini düşünüyor musun?”
“Deneyebilirim,” dedi Schvvab.
“Eğer satmaya razı edersen konuyu ben üzerime alacağım,” dedi Morgan.
Şimdiye kadar iyi gidiyordu. Ama Carnegie satar mıydı? Ne kadar talep ederdi?
(Schwab yaklaşık 320.000.000 dolar düşünüyordu.) Ödemeyi nasıl isterdi?
Ortak ya da tercihli hisse senedi mi? Tahvil mi? Nakit mi? Kimse bir milyar
doların üçte birini nakit olarak çıkaramazdı.
Ocak ayında Westchester’daki St. Andrew golf sahasında bir golf oyunu
olacaktı. Andrew soğuğa karşı giydiği kazakların içinde titriyor, Charlie her
zamanki gibi onu canlandırmak için durmadan konuşuyordu. Ancak ikisi
birlikte Carnegie’nin yakındaki sayfiye evine gidene dek iş konuşmadılar.
Sonra, Schwab Üniversite Kulübü’nde seksen milyoneri hipnotize eden ikna
ediciliği ile konuşmaya başladı. Rahat bir emeklilik, yaşlı bir adamın sosyal
kaprislerini tatmin edebilecek milyonlardan bahsediyordu. Carnegie teslim oldu,
bir parça kâğıda bir rakam yazdı, Schwab’a uzattı. “Pekâlâ, buna satacağız,”
dedi.
Rakam yaklaşık 400.000.000 dolardı. Schvvab’m temel rakam olarak sözünü
ettiği 320.000.000 doları alıp geçen iki yıl içinde artan sermaye değeri olarak
80.000.000 doları da ekleyerek ulaşmıştı bu rakama.
Daha sonra bir transatlantik gemisinin güvertesinde İskoçyalı hayıflanarak,
“Keşke 100.000.000 dolar daha fazla isteseydim,” dedi Morgan’a. “Eğer
isteseydin alırdın,” dedi Morgan neşeyle.
Kuşkusuz büyük bir şamata kopmuştu. Bir İngiliz muhabir çelik dünyasının
Amerika’daki bu dev birleşme karşısında “dehşete düştüğü” haberini geçmişti.
Yale’in başkanı Hadley tröstler düzenlenmediği takdirde “yirmi beş yıl içinde
Washington’da bir imparatorun” beklenebileceğini söylüyordu. Ama o becerikli
borsacı Keene yeni hisseleri halka o kadar büyük bir gayretle takdim etti ki,
toplam 600.000.000 dolar olduğu tahmin edilen fazlalık göz açıp kapayana dek
emildi. Böylece Carnegie milyonlarını aldı, Morgan’m sendikası katlandığı onca
“sıkıntıya” karşılık 62.000.000 dolar aldı. Gates’den Gary’e kadar bütün
39
işin içindeki herkes kendi milyonlarını almıştı.
Otuz sekiz yaşındaki Schvvab da ödülünü elde etmişti. Yeni şirketin başkanı
oldu ve 1930’a kadar işin başında kaldı.
Bu hikâye arzunun fiziksel eşdeğerine dönüştürülebileceğinin kusursuz bir
kanıtıdır.
Dev bir kuruluş fikri bir adamın zihninde oluşturulmuştu. Mali dengeyi
sağlayan çelik fabrikalarının temin edilmesi planı aynı adamın zihninde
yaratılmıştı. İnancı, arzusu, hayal gücü, kararlılığı Birleşik Devletler Çelik
Şirketine karıştırılan gerçeğin harcıydı. Yasal varlığı gerçekleştirildikten sonra
şirketin elde ettiği çelik fabrikaları ve mekanik donanım rastlantısaldı, ama
dikkatli bir analiz, şirketin kazandığı mülkün paha biçilen değerinin onları tek
bir yönetim altına alan işlemle 600.000.000 dolar arttığı gerçeğini gözler önüne
serecektir.
Başka bir deyişle, Charles M. Schvvab’ın, J. P. Morgan ve diğerlerinin zihnine
taşıdığı inançla birleşen fikri yaklaşık 600.000.000 dolarlık bir kârla
pazarlanmıştı. Tek bir fikir için hiç de fena bir rakam değil!
Birleşik Devletler Çelik Şirketi gelişip büyüdü ve Amerika’nın en zengin ve
güçlü şirketlerinden biri haline geldi. Binlerce işçi çalıştırdı, çeliğin yeni
kullanımlarını geliştirdi ve yeni piyasalar oluşturdu, böylece Schwab’ın fikrinin
ürettiği 600.000.000 doların kazanıldığını kanıtladı.
Zenginlik düşünce şeklinde başlar! Miktar yalnızca düşünceyi zihninde harekete
geçiren kişi tarafından sınırlanır. İnanç sınırları kaldırır! İstediğiniz şey için
hayatla pazarlık etmeye hazır olduğunuzda, bu yolu geçişinizin bedeli olarak
hatırlayın.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
İnanç başarı için zorunludur. İnanç bilinçaltına verdiğiniz talimatlarla
oluşur ve geliştirilir.
•
İşte kendine güvene giden beş yol, hepsi mevcut gücünüzde bol bol
bulunuyor. Şimdi -aynı şartların sonucu olarak- kendinizi nasıl felakete
sürükleyebileceğinizi ya da zafer ve mutluluğa götürebileceğinizi görüyorsunuz.
•
Lincoln ve Gandi gibi adamlar, düşüncelerin benzeri düşünceleri çeken,
milyonların zihninin tek bir zihin gibi çalışmasını sağlayan bir
“mıknatıslanmaya” sahip olduğunu göstermektedir.
•
Hem yoksulluk hem de zenginlik düşüncenin sonucudur.
BİZİM KABUL ETTİKLERİMİZ DIŞINDA ZİHNİN HİÇBİR SINIRI
YOKTUR.
HEM YOKSULLUK HEM DE ZENGİNLİK DÜŞÜNCENİN SONUCUDUR.
40
BÖLÜM 4
kendi kendine
TELKİN:
Bilinçaltını Etkilemek için Kullanılacak
Yöntem (Zenginliklere Doğru 3. Adım)
Kendi kendine telkin beş duyu yoluyla insanın zihnine ulaşan tüm ikna edici
öneriler ve kişinin kendinden kaynaklanan uyaranlar için kullanılan bir terimdir.
Kendi kendine telkin, zihnin bilinçli düşüncelerin yer aldığı bölümüyle
bilinçaltının hareket merkezi olarak iş gören bölümü arasındaki iletişim aracıdır.
Kişinin zihninin bilinç kısmında kalmasına izin verdiği egemen düşünceler
yoluyla (bu düşüncelerin olumlu ya da olumsuz olması önemli değildir) kendi
kendine telkin prensibi bilinçaltına ulaşır ve onu bu düşüncelerle etkiler.
İlham yoluyla aklımıza gelenler dışında, olumlu ya da olumsuz, HİÇBİR
DÜŞÜNCE KENDİ KENDİNE TELKİN PRENSİBİNİN YARDIMI
OLMADAN BİLİNÇALTINA GİREMEZ. Başka bir deyişle beş duyumuz
vasıtasıyla ulaştığımız tüm izlenimler bilincimiz tarafından durdurulur ya
bilinçaltımıza geçmesine müsaade edilir ya da geri çevrilir. Bu nedenle, zihnin
bilinç bölümü bilinçaltı için bir koruyucu gibi hareket eder.
Doğa insanı öyle yaratmıştır ki, beş duyusu yoluyla bilinçaltına ulaşan malzeme
üzerinde kesin kontrolü vardır, ama bundan insanın her zaman kontrollü olduğu
şeklinde bir anlam çıkarılmamalıdır. Olayların büyük çoğunluğunda kontrollü
değildir; bu da neden bu kadar çok insanın yoksulluk çektiğini açıklamaktadır.
Gübrelenmiş bir bahçeye benzeyen bilinçaltı hakkında söylenenleri hatırlayın.
Eğer arzu edilen tohumlar ekilmezse yabani otlar saracaktır her tarafı. Kendi
kendine telkin, insanın zihnini isteyerek yaratıcı düşüncelerle beslediği ya da
ihmalkârlık ederek, yıkıcı türde düşüncelerin zengin zihin bahçesine girmesine
izin verdiği kontrol mekanizmasıdır.
Arzuyla ilgili bölümde tanımlanan altı adımın sonuncusunda sizden, para için
duyduğunuz arzunun yazılı ifadesini günde iki kez sesli olarak okumanız ve
halihazırda bu paraya sahip olduğunuzu görmeniz ve hissetmeniz istenmişti! Bu
talimatları izlemekle arzu ettiğiniz nesneyi tam bir inançla doğrudan
bilinçaltınıza göndermiş oluyorsunuz. Bu işlemin tekrarıyla da, arzuyu parasal
eşdeğerine
dönüştürme
çabalarınıza
uygun
düşünce
alışkanlıkları
oluşturuyorsunuz.
Arzu bölümünde anlatılan altı adıma geri dönün ve daha fazla ilerlemeden
onları dikkatlice tekrar okuyun. Bunları bu bölümde anlatılanlarla karşılaştırarak
talimatların kendi kendine telkin prensibinin uygulanmasını içerdiğini
41
görebilirsiniz.
Bu nedenle arzu ettiğiniz şeyi sesli olarak okurken (ki bu şekilde “para bilinci”
geliştirmeye çalışmaktasınız), sözcüklerinize heyecan ya da duygu
karıştırmadan onları sadece okumanın bir anlamı yoktur. Bilin- çaltınız yalnızca
heyecan veya duyguyla karışık olan düşünceleri tamı ve onların üzerinde çalışır.
Neredeyse her bölümde tekrar edilmesi gereken önemli bir gerçektir bu, çünkü
bunun yeterince anlaşılamaması kendi kendine telkin prensibini uygulamaya
çalışan insanların büyük çoğunluğunun arzu edilen sonucu elde edememelerinin
başlıca nedenidir.
Yalın, heyecandan yoksun sözcükler bilinçaltını etkilemez. İnançla iyi bir
şekilde duygusallaştırılarak ifade edilen sözcükler ya da düşüncelerle
bilinçaltına ulaşmayı öğrenene dek önemli bir sonuç elde edemezsiniz.
Denediğiniz ilk anda heyecanlarınızı kontrol edemez ya da yönlen-diremezseniz
cesaretiniz kırılmasın. “Hiçbir bedel ödemeden bir şey” diye bir olasılık
olmadığını unutmayın. İsteseniz bile hile yapamazsınız. Bilinçaltınızı etkileme
yeteneğinizin bedeli, burada anlatılan prensipleri uygulamadaki kararlılıktır.
Arzu edilen yeteneği daha az bir bedel karşılığı geliştiremezsiniz. İstediğiniz
ödülün (“para bilinci”) ödemeniz gereken bedele değip değmediğine siz, ama
yalnızca siz karar vermelisiniz.
Kendi kendine telkin prensibini kullanma yeteneğiniz, büyük ölçüde, adı geçen
arzu, yakıcı bir saplantıya dönüşene dek ona yoğunlaşma kapasitenize bağlı
olacaktır.
İkinci bölümde verilen talimatları uygulamaya başladığınızda, düşüncelerinizi
yoğunlaştırma prensibini kullanmak sizin için gerekli olacaktır.
Burada düşünceleri yoğunlaştırmanın etkin bir şekilde kullanımı için önerilerde
bulunacağız. Altı adımın birincisini, yani “arzu ettiğiniz kesin para miktarını
kafanızda belirleyin” talimatını uygulamaya başladığınızda, gözlerinizi kapatıp
paranın fiziksel varlığını gerçekten görene kadar düşüncelerinizi bu para miktarı
üzerinde yoğunlaştırın. Bunu günde en az bir kez yapın. Bu alıştırmaları
yaparken inanç bölümünde verilen talimatları izleyin ve paraya gerçekten sahip
olduğunuzu görün!
İşte en önemli gerçek: Bilinçaltı kendisine mutlak inançla gönderilen her türlü
emri alır ve bunlar üzerinde çalışır, ancak emirlerin bilinçaltı tarafından
yorumlanmadan önce sürekli tekrar edilmesi gereklidir. Kendiniz inandığınız
için, bilinçaltınızı da hayal ettiğiniz parayı elde etmeniz gerektiğine, bu paranın
zaten sizi beklemekte olduğuna inandırabilir, bilinçaltmızm gerçekte sizin olan
parayı kazanmanız için pratik planlar sunmasını sağlayabilirsiniz.
42
Bir önceki paragrafta ifade edilen düşünceyi hayal gücünüze gönderin ve hayal
gücünüzün arzu ettiğiniz parayı elde etme amacına yönelik pratik planlar
yaratmak için neler yapacağını izleyin.
Arzu ettiğiniz paranın karşılığında vermeyi düşündüğünüz şeyler için kesin bir
plan beklemeyin. Sadece paraya sahip olduğunuzu düşünmeye başlayıp talep
edin ve bekleyin, bilinçaltmız bu arada ihtiyacınız olan plan ya da planları size
sunacaktır. Bu planlar için tetikte olun ve ortaya çıktıklarında hemen harekete
geçin. Planlar büyük olasılıkla ilham şeklinde, altıncı his aracılığıyla zihninizde
beliriverecektir. Ona saygı gösterin ve alır almaz harekete geçin.
Altı adımın dördüncüsünde, “Arzunuzu yerine getirmek için kesin bir plan
yaratın ve bu planı uygulamak için hemen işe girişin” talimatı verilmekteydi. Bu
talimatı bir önceki paragrafta verilen şekilde uygulamalısınız. Arzunun
dönüştürülmesi yoluyla para kazanma planınızı yaratırken “mantığınıza”
güvenmeyin. Mantık yetiniz tembel olabilir ve eğer size hizmet etmesi için
tamamen ona güvenirseniz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.
Elde etme niyetinde olduğunuz parayı (gözleriniz kapalı) hayal ederken hu
paranın karşılığında vermeyi düşündüğünüz hizmet ya da malı verdiğinizi de
hayal edin. Bu çok önemli!
Talimatların Özeti
Bu kitabı okuyor olmanız içtenlikle bilgiye ulaşmaya çalıştığınızın bir
göstergesi. Aynı zamanda bu alanda bir öğrenci olduğunuza dair de iyi bir
işaret. Eğer bir öğrenciyseniz, çok şey öğrenmeniz muhtemeldir, ancak bunu
sadece tevazu göstererek yapabilirsiniz. Eğer talimatların sadece bazılarını
uygulayıp diğerlerini uygulamayı ihmal eder ya da reddederseniz başarısız
olursunuz. Tatmin edici sonuçlar almak için, tüm talimatları inanarak takip
etmelisiniz.
İkinci bölümdeki altı adımla bağlantılı talimatlar burada özetlenip bu bölümde
anlatılan ilkelerle birleştirilmektedir. Şöyle ki:
1.
Rahatsız edilmeyeceğiniz sessiz bir yere gidin (tercihen gece ya-
tağınızda), gözlerinizi kapatın ve elde etmeyi düşündüğünüz para miktarını, elde
edilmesi için koyduğunuz zaman sınırını ve bu paranın karşılığında vermeyi
düşündüğünüz hizmet ya da malı gösteren yazılı ifadeyi sesli bir şekilde
(böylece kendi sözlerinizi duyabilirsiniz) tekrarlayın. Bu talimatları yerine
getirirken zaten bu paraya sahip olduğunuzu hayal edin.
Örneğin, beş yıl sonraki ocak ayının birine kadar 50.000 dolar kazanmayı, bu
parayı kazanan bir satış görevlisinin performansında kişisel hizmet vermeyi
düşündüğünüzü varsayalım. Yazılı ifadeniz aşağıdakine benzer bir şey olacaktır:
43
“...yılının 1 Ocak tarihine kadar, bana çeşitli miktarlarda dönem dönem gelecek
olan 50.000 doların tamamını kazanmış olacağım. "Bu paranın karşılığında bir
.... satış görevlisi olarak (satmayı düşündüğünüz mal ya da hizmeti tarif edin)
elimden gelen en etkin hizmeti sunacağım.
“Bu parayı kazanacağıma inanıyorum. İnancım o kadar güçlü ki, bu paranın
gözlerimin önünde olduğunu görebiliyorum. Ellerimle dokunabiliyorum. Para
onun karşılığında sunacağım mal veya hizmet oranında ve belirlediğim
zamanda bana gelmek için bekliyor. Bu parayı kazanmak için bir plan
bekliyorum ve aldığımda bu planı uygulayacağım.”
2.
Bu programı, kazanmayı istediğiniz parayı (hayalinizde) görene dek gece
gündüz tekrarlamaya devam edin.
3.
Yazılı ifadenizin bir kopyasını çıkarıp gece ve gündüz görebileceğiniz bir
yere asm ve yatmadan önce ve sabah kalkar kalkmaz ezberleyene dek okuyun.
Bu talimatları yerine getirirken, bilinçaltmıza emirler vermek amacıyla kendi
kendinize telkin prensibini uyguladığınızı unutmayın. Ayrıca bilinçaltınızın
yalnızca içine heyecan katılan ve “duyguyla” kendisine gönderilen talimatlar
üzerinde çalışacağım unutmayın. İnanç duyguların en güçlüsü ve üretkenidir.
İnanç bölümünde verilen talimatları izleyin.
Bu talimatlar başlangıçta soyut görünebilir. Bunun sizi rahatsız etmesine izin
vermeyin. Başlangıçta ne kadar soyut ya da uygulanması imkânsız görünürse
görünsün talimatları izleyin. Eğer bunu talimatın verildiği şekliyle, hevesle
yaparsanız, önünüze yeni bir güç evreni açıldığında her şeyin zamanı kısa süre
içinde gelecektir.
Yeni fikirlerle ilgili şüphecilik bütün insanların özelliğidir. Eğer sınırları çizilen
talimatları uygularsanız şüpheciliğiniz kısa sürede inanca dönüşecektir.
Birçok filozof, insanın dünyevi kaderinin efendisi olduğunu ifade etmiş, ancak
bunun nedenini belirtmemiştir. İnsanın dünyevi durumunun ve özellikle mali
durumunun efendisi olmasının nedeni bu bölümde güzelce açıklanmıştır. İnsan
kendisinin ve çevresinin efendisi haline gelebilir, çünkü bilinçaltının etkileme
gücüne sahiptir.
Arzuyu paraya çevirme, kişinin bilinçaltını etkileyebileceği bir araç olarak kendi
kendine telkinin kullanımını içermektedir. Diğer prensipler kendi kendine telkin
yönteminin uygulandığı basit araçlardır. Bunu aklınızdan çıkarmadığınızda, bu
kitapta anlatılan yöntemlerle para kazanma çabanızda kendi kendine telkin
prensibinin oynayacağı önemli rolün farkında olacaksınız.
Bütün kitabı okuduktan sonra bu bölüme geri dönün ve bu talimatı heves ve
coşkuyla takip edin:
44
KENDİ KENDİNE TELKİN PRENSİBİNİN GÜVENİLİR OLDUĞUNA,
İDDİA EDİLEN HER ŞEYİ SİZİN İÇİN BAŞARACAĞINA İKNA OLANA
DEK BÜTÜN BÖLÜMÜ HER GECE OKUYUN. OKURKEN SİZİ
ETKİLEYEN HER CÜMLENİN ALTINI ÇİZİN.
Bir önceki talimatı harfiyen uyguladığınız takdirde başarı prensibinin tam olarak
anlaşılması ve öğrenilmesinin yolu açılacaktır size.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Bilinciniz bilinçaltınıza ulaşan düşüncelerinizi kontrol eden bir koruyucu
gibidir. Olumlu ya da olumsuz istediğiniz tüm düşünce dalgalarını bilinçli
olarak sürekli tekrar ederken aslında onların bilinçaltınıza ulaşmasını ve
yerleşmesini sağlamış olursunuz. Bu tekrarları mutluluk, zenginlik ve sağlık
üzerine yoğunlaştırdığınızda bilinçaltınızda olumsuz titreşimler için yer
kalmadığını göreceksiniz.
•
Duygularınız parayı gerçekten görüp elinize almanıza yardım ettiğinde,
para daha önce varlığından haberdar olmadığınız kaynaklardan gelebilir.
Hedeflerinizi kesin bir miktar üzerine odaklayın ve bu miktarı kendiniz
belirleyin. Bir zaman sınırı da getirin.
•
Kendi kendinize telkinde bulunma süreci sonunda bilinçaltı- nızın size
gerekli planları sunması için bekleyin. Bilinçaltınız
73
Düşün ve Zengin Ol
size bir plan verdiğinde planı uygulamak için harekete hemen geçin, ilham
değerlidir ve hemen kullanılmalıdır. Fırsatlar bekletilmekten hoşlanmazlar.
•
Üç basit işlem kendi kendine telkinde ustalaşmanızı sağlar. Talimatları
harfiyen uygulayın ve kaderinizin hâkimi olun.
•
Her zorluk büyük bir kazancın tohumlarını da birlikte getirir.
BÖLÜM 5
ÖZELLEŞMİŞ BİLGİ:
Kişisel Deneyimler ve Gözlemler
(Zenginliklere Doğru 4. Adım)
İki tür bilgi vardır. Biri genel, diğeri özelleşmiş bilgidir. Genel bilgi, miktarı ne
kadar büyük veya ne kadar çeşitli olursa olsun paranın kazanılmasında çok az
işe yarar. Büyük üniversitelerin fakülteleri her türlü genel bilgiye sahiptirler.
Ama profesörlerin çok az parası vardır. Onlar öğretme bilgisi üzerinde
uzmanlaşırlar, fakat bilginin kullanımında ya da organizasyonunda
özelleşmezler.
Paranın kazanılmasına yönelik pratik hareket planları yoluyla düzenlenip zeki
45
bir şekilde yönlendirilmediği takdirde bilgi parayı çekmez. Bu gerçeğin
anlaşılmaması, yanlış bir şekilde “bilginin güç” olduğuna inanan milyonlarca
insanın şaşkınlığının kaynağıdır.
Öyle bir şey yok! Bilgi sadece potansiyel güçtür. Yalnızca kesin bir hareket
planı şeklinde düzenlenir ve kesin bir hedefe yöneltilirse güç haline gelir.
Bütün eğitim sistemlerindeki “kayıp halka”, eğitim kuramlarının öğrencilerine
bilgiyi kazandıktan sonra nasıl organize edeceklerini ve kullanacaklarını
öğretmedeki yetersizliklerindir.
Henry Ford “okula” çok az gittiği için birçok insan onun “eğitimli” bir insan
olmadığı yanılgısına düşmektedir. Bu hatayı yapanlar eğitim sözcüğünün gerçek
anlamını bilmemektedirler. Bu sözcük, sonuca varma, anlam çıkarma, içinden
gelişmek anlamını taşıyan Latince “educo” sözcüğünden gelmektedir.
Eğitimli insan, mutlaka özel ya da genel bilgiye sahip demek değildir.
EĞİTİMLİ
İNSAN
ZİHİNSEL
BECERİLERİNİ,
BAŞKALARININ
HAKLARINI İHLAL ETMEDEN İSTEDİĞİ HER ŞEYİ ALABİLECEK
ŞEKİLDE GELİŞTİREN İNSANDIR. Henry Ford işte tam bu tanıma fazlasıyla
uyuyordu.
Birinci Dünya Savaşı sırasında bir Chicago gazetesi, Henry Ford’u diğer
ifadelerin yanı sıra “cahil barışsever” olarak adlandırdığı bir başmakale
yayınlamıştı. Ford bu ifadeye itiraz etti ve gazeteye karşı iftira davası açtı. Dava
mahkemede görüldüğü sırada gazetenin avukatları iddialarının doğruluğunu
kanıtlayacaklarını söyleyerek cahil olduğunu göstermek için Ford’u tanık
sandalyesine çıkardılar. Avukatlar Ford’a çeşitli sorular yönelttiler. Soruların
her biri, Ford otomobil üretimi konusunda özelleşmiş bilgiye sahip olsa da,
genel anlamda cahil olduğunu göstermeye yönelikti. Ford şu tür sorularla
sıkıştırıldı:
“Benedict Arnold kimdi?” ve “1776 Ayaklanması’nı bastırmak için İngilizler
Amerika’ya kaç asker gönderdiler?” Son soruya cevap olarak Ford, “İngilizlerin
gönderdiği asker sayısını tam olarak bilmiyorum, ama geri dönenlerden çok
daha fazla olduklarını duydum,” dedi.
Sonunda Ford bu sorulardan sıkıldı ve özellikle saldırgan bir soruya karşılık
olarak şöyle dedi: “Sorduğunuz bu aptalca soruyu ya da daha önce
sorduklarınızı gerçekten cevaplamam gerekiyorsa, size şunu hatırlatmama izin
verin. Masamda bir dizi elektrik düğmesi bulunur ve ben doğru düğmelere
basarak emeğimin çoğunu harcadığım işimle ilgili sormak istediğim her türlü
soruya cevap verecek yardımcılarımı çağırabilirim. Şimdi lütfen bana, bu
sorulara cevap verebilecek adamlarım varken neden benim zihnimi bu genel
46
bilgiyle doldurmam gerektiğini söyleyebilir misiniz?”
Bu cevapta kesinlikle iyi bir mantık vardı.
Bunun üzerine avukatların ağzı kapanmıştı. Mahkemedeki herkes bu cevabın
cahil bir adamın değil, eğitimli bir adamın cevabı olduğunu fark etmişti. Bilgiyi
ihtiyacı olduğunda nereden alacağını bilen ve bu bilgiyi kesin hareket planı
şeklinde organize etmeyi bilen her insan eğitimlidir. “Beyin Gücü” grubunun
yardımıyla Henry Ford, Amerika’nın en varlıklı adamlarından biri olmasını
sağlayan özelleşmiş bilgiyi emrinde tutuyordu. Bilgiyi kendi zihninde tutması
şart değildi.
Arzuyu parasal eşdeğerine dönüştürme yeteneğinizden emin olmadan önce,
servetin karşılığında vermeyi planladığınız mal veya hizmete ilişkin özelleşmiş
bilgiye ihtiyacınız olacak. Belki kazanma yeteneğiniz ya da eğiliminizden daha
fazla özelleşmiş bilgiye ihtiyaç duyabilirsiniz, bu durumda eksikliğinizi “Beyin
Gücü” grubunun yardımıyla kapatabilirsiniz.
Andrevv Carnegie, kişisel olarak, çelik işinin teknik kısmıyla ilgili bilgisi
olmadığını belirtmişti, dahası özellikle bu konuyla ilgili uzmanlığa sahip olmak
gibi bir gayreti de yoktu. Çeliğin üretilmesi ve pazarlanması için gereken
uzmanlık bilgisine kendi BEYİN GÜCÜ GRUBU sayesinde ulaşabiliyordu.
Büyük servetlerin kazanılması güç gerektirir; güç oldukça organize ve zekice
yöneltilen özelleşmiş bilgiyle kazanılır, ama bu bilginin serveti elde edecek olan
insanın mülkiyetinde olması zorunlu değildir.
Bir önceki sayfadaki paragraf, servet kazanma hırsı olan ama ihtiyaç
duyabileceği özelleşmiş bilgiyi kendisine kazandıracak “eğitime” sahip ol-
mayanlara ümit ve cesaret vermelidir. İnsanlar bazen “aşağılık kompleksine”
kapılırlar, çünkü eğitimli değillerdir. Paranın kazanılmasında faydalı bilgiye
sahip olan insan grubunu örgütleyip yönetebilen bir insan o gruptaki herkes
kadar eğitimlidir.
Thomas A. Edison sadece üç ay okula gitmişti. Ama eğitimsiz değildi; üstelik
yoksul da ölmedi.
Henry Ford altıncı sınıfa kadar okumuştu, ama kendi başına mali açıdan çok iyi
bir yere geldi.
Özelleşmiş bilgi ulaşılabilen en bol ve ucuz hizmet şekilleri arasındadır! Eğer
bundan şüpheniz varsa herhangi bir üniversitenin bordrolarına bakın. Bilgiyi
Nasıl Alacağını Bilmek Karşılığını Fazlasıyla Verir
İlk olarak istediğiniz özelleşmiş bilgi türüne ve ne için gerektiğine karar verin.
Hayattaki en önemli amacınız, varmak için çalıştığınız hedefiniz, büyük ölçüde
hangi bilgiye ihtiyaç duyacağınızı belirlemeye yardımcı olur. Bu soru
47
halledildiğinde, bir sonraki adımınız güvenilir bilgi kaynaklarıyla ilgili doğru
bilgiye ulaşılmasına yönelik olacaktır. Bunların en önemlileri:
1.
İnsanın kendi deneyimi ve eğitimi.
2.
Diğerlerinin işbirliğiyle elde edilen deneyim ve eğitim (Beyin Gücü
ortaklığı).
3.
Kolejler ve üniversiteler.
4.
Halk kütüphaneleri (uygarlığın organize ettiği her türlü bilginin
bulunabileceği kitaplar ve dergiler).
5.
Özel eğitim kursları (gece okulları ve evde çalışma programları).
78
Özelleşmiş Bilgi
Bilgi kazanıldıkça, pratik planlar yoluyla kesin bir amaca yönelik olarak
düzenlenmeli ve kullanılmalıdır. Değerli bir sonuca yönelik olarak
uygulanmasından elde edilen kazanım dışında bilginin bir değeri yoktur.
Eğer ek ders almayı düşünüyorsanız ilk olarak bilgiyi hangi amaçla istediğinize
karar verin, sonra bu özel bilginin nereden elde edilebileceğini öğrenin.
Başarılı insanlar, hangi işte olursa olsun, en önemli amaçları, işleri ve
meslekleriyle ilgili özelleşmiş bilgiyi elde etmekten hiçbir zaman vazgeçmezler.
Başarılı olmayanlarsa, bilgi kazanma döneminin okul bittiğinde sona erdiğini
düşünme hatası yaparlar. Doğrusu şu ki, okuldaki eğitim insana pratik bilginin
nasıl kazanılacağının yolunu göstermez.
İnsanoğluyla ilgili en garip şeylerden biri sadece bir bedeli olana değer
vermesidir. Amerika’nın bedava okulları ve ücretsiz halk kütüphaneleri
insanları etkilememektedir, çünkü onlar için para ödemek zorunda değilsinizdir.
Bu kadar çok insanın okulu bitirip işe başladıktan sonra ek eğitim almayı gerekli
görmelerinin başlıca nedeni budur. İşverenlerin evde çalışma programlarına
katılan çalışanlarına daha fazla önem vermelerinin nedeni de budur. İşverenler,
boş vaktinin bir kısmından vazgeçerek evde ders çalışacak kadar hırslı olan her
insanın liderlik özelliklerine sahip olduğunu deneyimleriyle öğrenmişlerdir.
İnsanlarda tedavisinin mümkün olmadığı bir zayıflık durumu vardır. O da
evrensel bir zayıflık olan hırs eksikliğidir! Özellikle boş zamanını ev çalışması
için programlayan ücretli insanlar ender olarak aşağılarda kalır. Hareketleri
yukarıya doğru tırmanma yolunu açar, yollarından birçok engeli kaldırır ve
onları fırsat yoluna koyacak olan güç sahiplerinin dostça ilgilerini kazandırır.
Evde çalışma eğitim yöntemi, özellikle okuldan ayrıldıktan sonra ek özelleşmiş
bilgi almaları gerektiğini düşünen, ancak okula geri dönmek için zaman
48
ayıramayan çalışan insanların ihtiyaçlarına uymaktadır.
Stuart Austin Wier inşaat mühendisliği eğitimi almış ve bir kriz piyasasını
daraltıp istediği kazancı elde etmesine engel olana dek bu işte çalışmıştı. Bu
durumu değerlendirip mesleğini hukuka çevirmeye karar verdi, okula geri
döndü ve kendisini şirket avukatı olarak yetiştirdiği özel kurslar aldı. Eğitimini
tamamladı, baro sınavını geçti ve hemen kârlı bir hukuk kariyeri edindi.
“Şu anda okula gidemem, çünkü bakmam gereken bir ailem var,” ya da “Çok
yaşlıyım,” diyecek olanlar için Wier’in okula geri döndüğünde kırk yaşını
geçtiğini ve evli olduğunu söylemeliyim. Üstelik seçilen konuları öğretmeye en
iyi şekilde hazırlanan üniversitelerdeki oldukça özelleşmiş kursları dikkatle
seçerek Wier hukuk öğrencilerinin çoğunun dört yılda tamamladığı eğitimi iki
yılda bitirdi. Bilgiyi nasıl satın alacağını bilmenin karşılığı büyüktür!
Özel bir örneği inceleyelim. Bir markette çalışan tezgâhtar birdenbire işsiz kalır.
Biraz defter tutma deneyimi olduğu için muhasebe üzerine özel bir kurs alıp en
son defter tutma inceliklerini ve ofis ekipmanını öğrenir ve kendi işini kurar.
Eskiden çalıştığı marketten başlayarak yüzden fazla küçük tüccarla küçük bir
meblağ karşılığında defterlerini tutmak için anlaşır. Fikri o kadar pratikti ki, kısa
süre içinde bir teslimat kamyonetinin arkasında, modern defter tutma
makineleriyle donattığı portatif bir ofis kurmanın gerekli olduğunu gördü. Şu
anda “tekerlekler üzerinde” defter tutma ofisleri filosuna ve kendisi için çalışan
geniş bir asistan kadrosuna sahip. Bu şekilde küçük ölçekli işletmelere sahip
tüccarlara düşük bir ücret karşılığında paranın satın alabileceği en iyi defter
tutma hizmetini veriyor.
İçinde hayal gücünün de bulunduğu özelleşmiş bilgi, bu eşi görülmeyen ve
başarılı işteki ana etkendir. Geçen yıl bu işin sahibi, yanında çalıştığı tüccarın on
katı gelir vergisi ödedi.
Bu başarılı işin başlangıcı bir fikirdi!
Başka bir örneğe geçelim. Dan Halpin anlatmaya çalıştığım şey için şahane bir
örnektir. Üniversite günleri sırasında ünlü 1930 ulusal şampiyonasına katılan,
late Knute Rockne’nin idaresi altındaki Nötre Dame futbol takımı kaptanıydı.
Halpin oldukça kötü bir dönemde üniversiteden mezun olmuştu. Ekonomik kriz
işlerin sayısını azaltmıştı, bu yüzden yatırım bankacılığı ve sinema filmi
alanlarına bir göz attıktan sonra, potansiyel geleceği olan bulabildiği ilk fırsatı
kabul etti, komisyon karşılığında işitme aygıtı satacaktı. Böyle bir işte herkes
çalışabilirdi ve Halpin de bunu biliyordu, ama ona fırsat kapısını açmaya
yetecek bir işti bu.
Hemen hemen iki yıl boyunca hoşlanmadığı halde işe devam etti ve eğer
49
tatminsizliği konusunda bir şey yapmasaydı bu işten hiç çıkamazdı. Önce
çalıştığı şirketin satış müdürü yardımcılığını hedefledi ve o işi aldı. Yukarıya
doğru attığı bu tek adım onu arasında bulunduğu kalabalıktan çıkararak daha
büyük fırsatları görmesini sağlamıştı. Ayrıca fırsatın da onu görebileceği bir
yerdeydi artık.
İşitme aygıtı satışında o kadar iyi bir rekora sahipti ki, Halpin’in çalıştığı
şirketin ticari rakibi Dictograph Products Şirketi’nin yönetim kurulu başkanı A.
M. Andrews, uzun süre önce kurulmuş olan şirketinin elinden satışlarını alan bu
Dan Halpin hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordu. Halpin’i çağırttı. Görüşme
sona erdiğinde, Halpin, Acousti- con Bölgesi’nden sorumlu yeni satış
müdürüydü. Sonra Andrews genç Halpin’in yeni işinde ya batmasını ya da
yüzmeyi öğrenmesini sağlamak için onu yalnız bırakıp üç aylığına Florida’ya
gitti. Halpin batmadı! Knute Rockne’nin, “Bütün dünya kazananları sever ve
kimsenin kaybeden biri için zamanı yoktur,” sözleri işine çok fazla şey katması
yönünde ona öylesine ilham vermişti ki, şirketin başkan yardımcılığına seçildi.
Bu pozisyon birçok insanın on yıllık bir sadakat sonunda ele geçirdiğinde
gururlanacağı özellikteydi. Halpin bunu altı ay gibi bir sürede başarmıştı.
Bütün bu felsefeyle vurgulamaya çalıştığım önemli noktalardan biri, kontrol
etmeyi istersek kontrol edebileceğimiz şartlar yüzünden, altta kaldığımız ya da
üst pozisyonlara yükseldiğimizdir.
Başka bir noktayı daha vurgulamaya çalışıyorum; hem başarı hem de
başarısızlık büyük ölçüde alışkanlığın bir sonucudur! Dan Halpin’in
Amerika’nın şimdiye kadar tanıdığı en büyük futbol koçuyla olan yakın
ilişkisinin, Nötre Dame futbol takımını dünya çapında ünlü yapan aynı başarı
arzusunu onun kafasına yerleştirdiğinden hiç şüphem yok.
İş bağlantılarının başarı ve başarısızlıkta önemli etkenler olduğuna dair teoriye
olan inancım, oğlum Blair, Dan Halpin’le iş görüşmesi yaparken daha da
belirgin hale geldi. Halpin, oğluma rakip bir firmadan alabileceğinin yarısı
kadar bir başlangıç ücreti önermişti. Ben ebeveyn baskısı uygulayıp oğlumu
Halpin’in teklifini kabul etmeye teşvik ettim, çünkü zorlu şartlardan yılmayan
biriyle kurulacak olan yakın ilişkinin parayla ölçülemeyecek kadar değerli
olduğuna inanıyordum.
Bütün fikirlerin ardında özelleşmiş bilgi yatar. Ne yazık ki, zenginliği
bulamayanlar için özelleşmiş bilgi fikirlerden daha boldur ve daha kolay elde
edilir. Bu gerçek nedeniyle, insanlara kişisel hizmetlerini avantajlı bir şekilde
sunmalarına yardımcı olabilen kişiler için evrensel bir talep ve artan fırsatlar söz
konusudur. Yetenek hayal gücü demektir, o da özelleşmiş bilgiyi, zenginliği
50
elde etmek üzere tasarlanmış planlarla birleştirmek için ihtiyaç duyulan bir
özelliktir.
Eğer hayal gücünüz varsa, bu bölüm arzu ettiğiniz zenginliğin başlangıcı
olabilecek bir fikri verebilir size. Şunu unutmayın, fikir en önemli şeydir.
Özelleşmiş bilgi her yerde bulunabilir!
82
Özelleşmiş Bilgi
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Bilgi yalnızca potansiyel güçtür. Bilgilerinizi, sizi hedefe götüren hareket
planını verecek şekilde düzenleyebilirsiniz.
•
Deneyim ve başka akıllarla kurulan bağlantıyla gelen eğitime karşı açık
fikirli olun. Henry Ford bir servet edinecek kadar “cahildi”.
•
Bu bölümün size verdiği beş ana bilgi kaynağının herhangi birini ya da
hepsini kullanın. Bilgiyi kazanmak kolaydır.
•
Bilgi zenginliğe doğru giden yolu hazırlar size, tabü hangi yoldan
gideceğinizi biliyorsanız.
BOLUM 6
HAYAL GÜCÜ:
Zihnin Atölyesi
(Zenginliklere Doğru 5. Adım)
Hayatta ihtiyaç duyduğunuz bütün “fırsatlar” hayal gücünüzde bekliyor. Hayal
gücü, zihinsel enerjiyi başarı ve zenginliğe dönüştüren çalışma atölyesidir.
Hayal gücü kelimenin tam anlamıyla insan tarafından yaratılan bütün planların
hazırlandığı atölyedir. Zihindeki hayal kurma becerisinin yardımıyla arzulara
şekil, biçim ve hareket kazandırılır.
İnsanın hayal ettiği her şeyi yaratabileceği söylenir.
Hayal kurma becerisinin yardımıyla, insan son elli yıl içinde doğanın güçlerini,
insan ırkının başlangıçtan beri yaptığından çok daha fazla keşfedip kontrol etti.
Havayı öylesine ele geçirdi ki, kuşlar uçma konusunda insanla yarış edemez
hale geldiler. İnsan hayal gücünün yardımıyla milyonlarca kilometre öteden
güneşi tartıp inceledi, içeriğinde bulunan elementleri belirledi. Lokomotifin
hızını o kadar arttırdı ki, artık sesten hızlı yolculuk edebilir hale geldi.
İnsanın tek sınırı hayal gücünde ve onu kullanma yeteneğinde yatmaktadır.
Hayal gücümüzün kullanımında henüz doruk noktasına ulaşmadık, hatta bir
hayal gücümüz olduğunu yeni keşfedip oldukça ilkel bir düzeyde kullanmaya
başladık.
Hayal Gücünün 2 Formu
51
Hayal kurma becerisi iki şekilde işlev görür. Birincisi “birleştirici hayal kurma”
ve diğeri de “yaratıcı hayal kurma” olarak bilinir.
BİRLEŞTİRİCİ HAYAL KURMA: Bu beceri yardımıyla kişi eski kavramları,
fikirleri ya da planları yeni birleşimler haline getirebilir. Bu beceri hiçbir şey
yaratmaz. Sadece yaşadığı deneyim, aldığı eğitim ve gözlemler ile çalışır.
Mucitlerin çoğu tarafından kullanılan beceridir. Dâhi sınıfına giren ve kimsenin
düşünemediği fikirleri bulan mucitler ise Yaratıcı Hayal Kurma becerisini
kullanırlar.
YARATICI HAYAL KURMA: Yaratıcı hayal kurma becerisi sayesinde insanın
sınırlı zihni, Sonsuz Akıl’la doğrudan iletişime geçer. Önsezinin” ya da
“ilhamın” kaynağı olan beceridir bu. Bütün temel ya da yeni fikirler insana bu
beceriyle verilir. Bu beceri yardımıyla insan başka insanların bilinçaltıyla
iletişim kurabilir.
Yaratıcı hayal kurma becerisi, daha sonraki sayfalarda anlatıldığı şekliyle
otomatik olarak çalışır. Bu beceri ancak bilinçli zihin yüksek hızda titreştiğinde,
yani aşırı derecede hızlı çalıştığında işlev görür; örneğin, bilinçli bir zihnin
güçlü bir arzunun duygularıyla uyarıldığında olduğu gibi.
Yaratıcı beceri, kullanılarak geliştirildiği oranda Sonsuz Akıl’dan yayılan
yaratıcı titreşimlere daha açık ve alıcı hale gelir.
İş, sanayi ve ma] iye dünyasının ileri gelen önderleriyle büyük ressamlar,
müzisyenler, şairler ve yazarlar yaratıcı hayal kurma becerisini geliştirdikleri
için büyüklerdir.
Hem birleştirici hem de yaratıcı hayal kurma becerisi kullanıldıkça daha fazla
hazır hale gelir, tıpkı kullanım yoluyla gelişen kas ya da vücut organları gibi.
Arzu yalnızca bir düşünce, bir dürtüdür. Bulanık ve kısa ömürlüdür. Soyuttur ve
fiziksel eşdeğerine dönüşene dek bir değeri yoktur. Birleştirici hayal gücü en sık
olarak kullanılan olsa da, arzu dürtüsünün paraya dönüştürülmesi sırasında
yaratıcı hayal kurma becerisinin de kullanılmasını gerekli kılan durumlar ve
şartlarla karşılaşabileceğinizi aklınızdan çıkarmayın.
Hayal kurma beceriniz hareketsizlik nedeniyle zayıflamış olabilir. Kullanılarak
yeniden canlandırılabilir ve uyandırılabilir. Bu beceri ölmez, ama kullanılmama
nedeniyle uyuşuk hale gelebilir.
Şu an için dikkatinizi birleştirici hayal kurma becerisine odaklayın, çünkü
arzunuzu paraya dönüştürme sürecinde en çok bu beceriyi kullanacaksınız.
Elle tutulamaz düşüncelerin, elle tutulabilir para gerçekliğine dönüştürülmesi
plan ya da planların kullanımını gerektirir. Bu planlar hayal gücünün, özellikle
birleştirici becerinin yardımıyla oluşturulur.
52
Bütün kitabı okuyun, sonra bu bölüme geri dönün ve hayal gücünüzü, arzunuzu
paraya dönüştürmek için gerekli olan plan ya da planların oluşturulmasına
yöneltin. Planların oluşturulmasıyla ilgili ayrıntılı talimatlar hemen hemen her
bölümde verilmiştir. İhtiyaçlarınıza en fazla uyan talimatları sürdürün ve eğer
halen yapmadıysanız planınızı yazıya dökün. Bunu yapar yapmaz gözle
görülmeyen arzunuza somut bir şekil vermiş olacaksınız. Bu cümleyi bir kez
daha okuyun. Çok yavaş bir şekilde sesli okuyun. Arzunuzu yazılı ifadeyle dile
getirip gerçekleştirilmesi için bir plana oturttuğunuzda, düşüncelerinizi fiziksel
eşdeğerine dönüştürmenizi mümkün kılacak bir dizi adımdan ilkini atmış
olacaksınız.
Üzerinde yaşadığınız dünya, siz, kendiniz ve diğer her türlü maddi varlık,
mikroskobik maddeciklerin düzenli bir şekilde örgütlendiği evrimsel değişimin
bir sonucudur.
Üstelik -bu ifade son derece önemlidir- bu dünya, bedeninizin milyarlarca
hücresinin her biri ve maddelerin her bir atomu gözle görülemeyen bir enerji
olarak başlamıştı. Bilimin kanıtladığı kadarıyla bütün evren yalnızca iki
elementten oluşmuştur; madde ve enerji. Algılanabilen her şey, evrenin bir
ucundaki en büyük yıldızdan insanoğluna kadar her şey, madde ve enerjinin
birleşiminden oluşmuştur.
Arzu düşünce dalgalarıdır! Düşünce dalgaları enerji şekilleridir. Para
kazanmaya yönelik düşünce dalgaları arzuyla işe başladığında, doğanın bu
dünyayı, hatta evrendeki her bir maddeyi yaratırken kullandığı “şeyi”
hizmetinize alıyorsunuz demektir.
Değişmez kanunların yardımıyla bir servet edinebilirsiniz. Ama önce, bu
kanunları ve onları kullanmayı öğrenmelisiniz. Tekrarlar sayesinde ve bu
prensiplerin tanımına mümkün olan her yönden yaklaşarak yazar size büyük
servetin kazanıldığı sırrı açmayı ümit ediyor. Garip ve çelişkili görünebilir ama
sır bir “sır” değil. Doğa, üzerinde yaşadığımız dünyada, yıldızlarda ve
gezegenlerde, etrafımızdaki elementlerde, her bir çimende ve görebildiğimiz her
türlü hayat şeklinde sırrın reklamını yapıyor.
Eğer tüm anlatılanları tamamen anlayamıyorsanız moralinizi bozmayın. Zihin
ile ilgili tecrübeli bir öğrenci olmadığınız sürece tüm bunları tek okumada
içselleştirmeniz beklenmiyor.
Buradaki prensipler hayal gücünün anlaşılması yolunu açmaktadır. Bu felsefeyi
ilk kez okurken dikkatlice anladığınızı özümseyin; sonra tekrar okuyun ve
irdeleyin, bir şeyin ona açıklık kazandırdığını ve bütünü daha geniş açıdan
anlamanızı sağladığını keşfedeceksiniz. Her şeyin ötesinde bu kitabı en az üç
53
kez okumadan bu prensipleri irdelemeyi bırakmayın, çünkü o zaman bir daha
hiç bırakmamak isteyeceksiniz.
Hayal Gücü Uygulamayla Servetler Getiriyor
Fikirler bütün servetlerin başlangıcıdır. Düşünceler hayal gücünün ürünleridir.
Büyük servetler kazandıran ve iyi bilinen birkaç fikri inceleyelim. Bu
hikâyelerin, zenginliğin elde edilmesinde hayal gücünün kullanıldığı yöntemle
ilgili kesin bilgiler taşıyacağını ümit ediyoruz.
Elli yıl önce yaşlı bir kasaba doktoru kasabaya geldi, atını bağladı, eczaneye
arka kapıdan sessizce süzülüp genç tezgâhtarla pazarlığa girişti.
Doktor ve tezgâhtar ilaç tezgâhının arkasında bir saatten uzun bir süre
konuştular. Sonra doktor çıktı. At arabasına gidip geniş, eski tip geniş bir kazan
ve kazanın içindekilerin karıştırılmasında kullanılan büyük tahta bir kaşık
getirip dükkânın arka tarafına koydu.
Tezgâhtar kazanı inceledi, cebine uzanıp bir tomar para çıkardı, doktora uzattı.
Tomarda tam olarak beş yüz dolar vardı, tezgâhtarın bütün birikmiş parası.
Doktor üzerinde gizli formülün yazılı olduğu bir kâğıt parçası uzattı. Kâğıtta
yazılı olan şey son derece değerliydi! Ama doktor için değil! Bu sihirli
sözcükler kazanı kaynatmak için gerekliydi, ama ne doktor ne de genç tezgâhtar
bu kazandan ne kadar muhteşem servetlerin çıkacağından habersizdi.
Doktor o ıvır zıvırı beş yüz dolara sattığı için memnundu. Tezgâhtar bütün
birikimini sadece bir parça kâğıt ve bir kazana yatırarak büyük bir risk alıyordu!
Yatırımının gün gelip Alâaddin’in sihirli lambasını geride bırakacak şekilde
altınla dolup taşacağı aklına bile gelmezdi. Tezgâhtarın gerçekte satırı aldığı şey
bir fikirdi!
Eski kazan, tahta kaşık ve kâğıdın üzerindeki sözcükler rastlantısaldı. Kazanın
yeni sahibi talimatlara doktorun hakkında hiçbir şey bilmediği sırrı ekleyince,
kazanın garip performansı ortaya çıkmaya başladı.
Genç adamın gizli mesaja kazanın altınla dolup taşmasını sağlayacak ne
eklediğini bulup bulamayacağınıza bir bakın. Hayal ürünü hikâyelerden daha
garip, ama gerçek bir hikâye var karşınızda. Bir fikir şeklinde başlayan
gerçekler.
Bu fikrin ürettiği büyük altın servetine bir bakalım. Bu fikir kazanın içindekileri
milyonlarca insana dağıtan dünyanın her yerindeki kadın ve erkeklere hâlâ
büyük servetler kazandırmaktadır.
Eski kazan dünyanın en büyük şeker tüketicilerinden biridir, dolayısıyla şeker
pancarı üretiminde, şekerin rafine edilip pazarlanmasında çalışan binlerce kadın
ve erkeğe iş sağlamaktadır.
54
Eski kazan yılda milyonlarca cam şişe tüketerek çok sayıda cam işçisine iş
sağlamaktadır.
Eski kazan dünya çapında kâtip, stenograf, reklamcı ve reklam metin yazarı
ordusuna iş sağlamaktadır. Ürünü tanıtan muhteşem filmleri yaratan çok sayıda
sanatçıya ün ve servet kazandırmıştır.
Eski kazan küçük Güneyli kasabasını Güney’in başkenti haline getirmiştir. Şu
anda kentteki her iş ve hemen hemen her insan eski kazandan doğrudan ya da
dolaylı olarak yarar görmektedir.
Bu fikrin etkisinden dünyadaki bütün uygar toplumlar yararlanmakta, dokunana
sürekli bir altın akışı sağlamaktadır.
Kazandan gelen servet Güney’in en ileri gelen üniversitelerinden birinin
yapımına ve yaşamasına katkıda bulunmuştur. Burada binlerce genç insan başarı
için gerekli olan eğitimi almaktadır.
Eğer o eski pirinç kazanın içindeki ürün konuşabilseydi her dilde heyecanlı
macera hikâyeleri anlatabilirdi. Aşk maceraları, iş maceraları, gündelik olarak
ondan etkilenen profesyonel kadın ve erkeklerin maceraları.
Yazar bu maceralardan en az birinden emin, çünkü kendisi bu maceranın bir
parçasını oluşturuyor. Bu macera tezgâhtarın kazanı satın alışından çok kısa bir
süre sonra başlıyordu. Yazar, karısıyla o sırada tanışmıştı ve ona kazandan ilk
söz eden bu kadındı. Yazar, kadına “iyi ve kötü günlerde” kendisini kabul
etmesini teklif ettiğinde kazanın ürününü içiyorlardı.
Kim olursanız olun, nerede yaşarsanız yaşayın, ne işle uğraşırsanız uğraşın
gelecekte ne zaman Coca-Cola sözcüklerini görürseniz, onun büyük zenginlik
ve nüfuz imparatorluğunun sadece tek bir fikirden ortaya çıktığını ve eczane
kalfası Asa Candleı’ın gizli formüle karıştırdığı esrarengiz harcının hayal gücü
olduğunu hatırlayın!
Durup bir an için bunu düşünün!
Ayrıca bu kitapta tarif edilen zenginliğe giden basamakların Coca- Cola nın her
şehre, kasabaya, köye ve dünyanın öte ucuna taşındığı aracılar olduğunu ve
yaratabileceğiniz Coca-Cola kadar sağlam ve değerli her türlü fikrin dünya
çapındaki susuzluk gidericinin rekorunu tekrarlayabileceğini de unutmayın. Bir
Milyon Dolarım Olsa Ne Yapardım?
Bu hikâye eski bir atasözünün gerçekliğini kanıtlamaktadır. “İstek olduğunda
yol bulunur.” Bu söz, vaaz verme kariyerine Chicago’da başlayan sevgili
eğitmen ve din adamı Frank W. Gunsaulus tarafından söylenmişti bana.
Dr. Gunsaulus üniversitede okurken eğitim sistemimizdeki birçok yetersizliği
gözlemlemişti. Üniversitenin başına geçerse bu yetersizlikleri giderebileceğini
55
düşünüyordu.
Eğitimin yürürlükteki yöntemleriyle engellenmeden fikirlerini uygulayabileceği
yeni bir üniversite kurmaya karar vermişti.
Projesini uygulamaya koymak için bir milyon dolara ihtiyacı vardı! Bu kadar
büyük parayı nereden bulacaktı? Bu hırslı genç vaizin düşüncelerini etkisi altına
alan soru buydu.
Hiçbir ilerleme kaydedemiyordu.
Her gece bu fikirle birlikte yatıyor, sabah onunla kalkıyordu. Gittiği her yere bu
fikri de götürüyordu. İçini kemiren bir saplantı haline gelene dek bu fikri
kafasında evirdi çevirdi.
Bir vaiz olmanın yanı sıra bir filozof olan Dr. Gunsaulus hayatta başarılı olan
herkes gibi, başlangıç noktasının kesin bir amaç belirlemek olması gerektiğini
fark etmişti. Bu amacı fiziksel eşdeğerine çevirmek için ateşleyici bir arzuyla
desteklendiğinde, amacın kesinliğinin eylemi, yaşamı ve gücü de birlikte
getirdiğini fark etmişti.
Bu büyük gerçekleri biliyordu, gelgelelim bir milyon doları nereden bulacağım
bilmiyordu. Herkesin yapacağı en doğal şey, “Eh, benimki ıyı bir fikirdi, ama
bu konuda bir şey yapamam, çünkü gerekli bir milyon doları asla bulamam,”
demek olurdu. Ama Dr. Gunsaulus böyle söylemedi. Onun söylediği ve yaptığı
şey o kadar önemliydi ki, onu size tanıtmak ve kendisinin anlatmasına izin
vermek istiyorum:
“Bir cumartesi öğleden sonra odamda oturup planlarımı uygulamak için gerekli
olan parayı nereden bulacağımı düşünmeye başladım. Neredeyse iki yıldır
düşünüyordum, düşünmekten başka hiçbir şey yapmıyordum!
“Kararımı o anda ve orada verdim. Gerekli olan parayı bir hafta içinde
bulacaktım. Nasıl mı? Bunun için endişelenmiyordum. Önemli olan şey belirli
zaman içinde parayı bulmaya karar vermekti. Size şu kadarını söyleyeyim ki, bu
kararı verdiğim andan itibaren daha önce hiç hissetmediğim garip bir güven
duygusu hissettim. İçimden bir ses, ‘Neden bu kararı uzun süre önce vermedin?
Bunca zamandır para seni bekliyor!’ diyordu.
Heı şey çabucak gerçekleşmeye başladı. Gazeteleri arayıp ertesi sabah bir vaaz
vereceğimi söyledim, başlık, ‘Bir Milyon Dolarım Olsa Ne Yaparım,’ olacaktı.
Hemen bu konuşma üzerinde çalışmaya başladım, ama açıkça söylemeliyim ki,
bu iş çok zor değildi, çünkü bu konuşmayı iki yıldır hazırlıyordum.
“Vakit gece yarısı olmadan konuşmayı hazırladım. Yatağa yatıp bir güven
duygusuyla uykuya daldım, çünkü paranın zaten elimde olduğunu görüyordum.
“Ertesi sabah erkenden kalktım, hazırladığım yazıyı okudum, sonra dizlerimin
56
üzerine çöküp vaazımın gerekli parayı verebilecek birinin dikkatini çekmesi için
dua ettim.
Dua ederken yine paranın gelmekte olduğu duygusuna kapıldım. Heyecan
içinde konuşmayı yanıma almadan evden çıktım ve ancak konuşmayı
yapacağım kürsüye çıktığımda bunu fark ettim.
Eve geri dönmek için vakit yoktu ve bunu yapmamış olmam çok iyiydi!
Bilinçaltını gerekli malzemeyi temin ediyordu. Vaazıma başlamak için
kalktığımda gözlerimi kapatıp canla başla hayallerimi anlattım. Sadece
dinleyicilerimle değil, Tanrı’yla da konuşuyordum. Eğer bu para bana verilirse
bir milyon dolarla neler yapacağımı anlattım. Gençlerin pratik şeyler yaparken
zihinlerini geliştirebilecekleri harika bir eğitim kurumu kurmak için zihnimde
hazırladığım planı açıkladım.
“Konuşmamı bitirip oturduğumda, önden üçüncü sırada oturan bir adam
yavaşça yerinden kalktı ve kürsüye doğru yaklaştı. Ne yapacağını merak ettim.
Gelip elimi sıktı ve şöyle dedi: ‘Peder, vaazınızı sevdim. Eğer bir milyon
dolarınız olsa söylediğiniz her şeyi yapacağınızdan eminim.
Si/,e inandığımı kanıtlamak için eğer yarın sabah ofisime gelirseniz size bir
milyon doları vereceğim. Adım Phillip D. Armour.’”
Genç Gunsaulus, Armouı’un ofisine gitti ve para kendisine verildi. Hu parayla,
şu anda Illinois Teknoloji Enstitüsü olarak bilinen Armour Teknoloji
Enstitüsü’nü kurdu.
Gerekli bir milyon dolar bir fikrin sonucu olarak gelmişti. Bu fikrin anlında
genç Gunsaulus’un neredeyse iki yıldır beslediği bir arzu vardı.
Bu önemli gerçeğe dikkat edin: Kesin bir karar verdikten otuz altı saal sonra
parayı elde etti.
Genç Gunsaulus’un bir milyon dolarla ilgili belirsiz düşünceleri ve bu konudaki
zayıf ümidi konusunda yeni ve olağandışı bir şey yoktu. Ondan önce ve sonra da
birçok insan benzeri düşüncelere sahip oldu. O cumartesi günü belirsizliği arka
plana atıp, “Parayı bir hafta içinde bulacağım!” kararlılığına ulaştığında kesin
bir plan oluşturdu ve otuz altı saat içerisinde islediği paraya ulaştı.
Dr. Gunsaulus’un bir milyon doları elde ettiği prensip hâlâ hayatta! Size de
açık! Bu evrensel kanun, şu an da genç vaizin onu kullanıp başarıya ulaştığı
zamanki kadar çalışabilir durumda.
Asa Candler ve Dr. Frank Gunsaulus’ın ortak bir özellikleri olduğuna dikkat
edin. Her ikisi de fikirlerin, KESİN BİR AMAÇ, KESİN PLANLARLA
BİRLEŞTİĞİNDE
PARAYA
ÇEVRİLEBİLECEĞİ
GERÇEĞİNİ
BİLİYORLARDI.
57
Eğer siz de çok çalışmanın ve dürüstlüğün tek başına zenginliği getireceğine
inananlardansanız bu düşünceye boş verin! Bu doğru değil! Zenginlik büyük
miktarlarda geldiğinde sadece çok çalışmanın sonucu değildir! Zenginlik, eğer
gelirse, sadece şans ve talihin eseri olarak değil, kesin lalepler ve kesin planların
uygulanmasına cevap olarak gelir.
Genel anlamda konuşacak olursak, bir fikir hayal gücünün sesinin duyulmasıyla
harekete geçen bir düşünce dalgasıdır. Bütün usta satıcdar malın satılamadığı
yerde fikrin satılabileceğini bilirler. Sıradan satıcılar bunu bilmezler, bu yüzden
“sıradandırlar” zaten.
Düşük fiyatlı kitapların yayıncısı, yayıncılar için çok değerli olacak bir şeyi
keşfetmişti. Birçok insan kitapları isimlerine göre almaktadır, içeriğine göre
değil. Bu yayıncı pek satılmayan bir kitabın sadece adını değiştirerek bu kitabın
satışını bir milyonun üzerine çıkarmayı başarmıştır. Kitabın içeriği hiçbir
şekilde değiştirilmemiştir. Sadece satış yapmayan ismin bulunduğu kapağı
çıkararak büyük bir hasılat getiren yeni bir kapak koydurmuştur.
Çok basit görünse de bir fikirdir bu! Hayal gücüdür.
Fikirler üzerinde standart fiyatlar yoktur. Fikirlerin yaratıcısı kendi fiyatını
koyar ve eğer yeterince zekiyse bu fiyatı elde eder.
Hemen hemen her büyük servetin hikâyesi, fikrin yaratıcısı ve satıcısının bir
araya gelip uyum içinde çalışmaya başladığı gün başlar. Carnegie çevresini
kendisinin yapamadığı şeyleri yapan, fikir üreten, fikirleri uygulamaya geçiren,
kendisini ve başkalarını zengin eden adamlarla kuşatmıştı.
Milyonlarca insan “şansı” arayarak geçirir hayatını. Bu şans belki bir fırsatı
doğurabilir, ama en güvenli plan şansa güvenmemektir. Bana hayatımın en
büyük fırsatını veren şey bir “şanstı”; ne var ki, bu fırsat değerli bir varlık haline
dönüşmeden önce yirmi beş yıllık kararlı bir çabanın bu fırsata adanması
gerekti.
Bu “şans” Andrew Carnegie’yle tanışıp onun işbirliğini kazanmadaki talihimdi.
Bu görüşmede Carnegie başarının prensiplerini başarı felsefesine dönüştürme
fikrini kafama sokmuştu. Binlerce insan yirmi beş yılın araştırması sırasında
yapılan keşiflerden faydalandı ve bu felsefenin uygulanmasıyla servetler elde
edildi. Başlangıç basitti. Herhangi birinin geliştirebileceği bir fikirdi bu.
Şans Carnegie’yle geldi, peki ya, kararlılık, amacın kesinliği, hedefi uygulama
arzusu ve yirmi beş yıllık kararlı çaba? Düş kırıklıklarına, cesaret kırılmasına,
geçici yenilgilere, eleştirilere ve sürekli “zaman kaybı” olduğunun
hatırlatılmasına rağmen ayakta kalan sıradan bir arzu değildi bu. Ateşleyici bir
arzuydu! Bir saplantıydı!
58
Fikir Carnegie tarafından kafama ilk kez sokulduğunda hayatta kalması için dil
dökülmesi, beslenmesi ve desteklenip özendirilmesi gerekiyordu. Fikir kendi
gücüyle yavaş yavaş dev haline geldi, beni besledi ve beni yönlendirdi. Fikirler
böyledir. Önce siz onlara hayat ve canlılık verir, rehberlik edersiniz, sonra onlar
kendi güçlerini elde edip bütün itirazları bir kenara atarlar.
Fikirler gözle görülmeyen güçlerdir, ama kendilerini hayata getiren fiziksel
beyinlerden daha fazla güçleri vardır. Kendilerini yaratan beyinler onları fırlatıp
attığında kendi kendilerine yaşayacak güçlere sahiptirler.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Birleştirici ve yaratıcı hayal gücünü kullanabilir ve gerekli pratikle karşı
konulamaz şekilde bir arada çalışmalarını sağlayabilirsiniz.
•
Hayal gücü birçok başarısızlıkta eksik olan bileşkendir, birçok başarının
katalizörüdür. Asa Candler, Coca-Cola formülünü icat etmedi, formülü servete
dönüştüren hayal gücünü kullandı.
•
Hayal gücüyle desteklenen kesin bir amaç için belirli miktarda para
istediğinizde, sınırsız miktarda para sizi beklemektedir. Bu prensip onu sadece
isteyen bir vaize bir milyon dolar kazandırmıştır.
•
Basit bir fikirle elde edilmek üzere bekleyen pek çok servet
bulunmaktadır. Özgün bir plan bile olmaksızın, hedefinizi sadece yeni bir
birleşimle ortaya koyarak binlerce ya da milyonlarca doları nasıl
kazanabileceğinizi düşünün.
BÖLÜM 7
DÜZENLİ PLANLAMA:
Arzunun Eyleme Dönüşmesi
(Zenginliklere Doğru 6. Adım)
İnsanın yarattığı ya da kazandığı her şeyin bir arzu şeklinde başladığını; bu
arzunun soyuttan somuta doğru yolculuğunun ilk aşamasının, planların
yaratıldığı ve düzenlendiği hayal gücü atölyesinde yer aldığını öğrendiniz.
Arzuyla ilgili bölümde, size para arzunuzu parasal eşdeğerine dönüştürmede ilk
hareket olarak altı kesin, pratik adım atma formülü verildi. Bu adımların biri,
dönüşümün gerçekleşeceği kesin, pratik planın ya da planların oluşturulmasıdır.
Burada, bu pratik planları nasıl oluşturacağınıza dair talimatlar bulacaksınız:
1.
Paranın kazanılması için gerekli olan planların oluşturulması ve
gerçekleştirilmesi için ihtiyaç duyabileceğiniz kadar çok insan grubuyla işbirliği
yapın. 9. Adım’da anlatılan “Beyin Gücü” prensibini kullanacaksınız. (Bu
öneriye uymak çok önemlidir. Bunu ihmal etmeyin.)
2.
“Beyin Gücü” ittifakını oluşturmadan önce grup üyelerinize işbir
59
liği karşılığında önerebileceğiniz avantaj ve yararların neler olduğuna karar
verin. Kimse bir karşılık olmadan çalışmaz. Aklı başında kimse bir başkasının
karşılık olmadan, ki bu karşılığın her zaman para olması gerekmez, çalışmasını
isteyemez ve bekleyemez.
3.
“Beyin Gücü” takımınızla haftada en az iki kez ve mümkünse daha
fazla buluşma ayarlayın, ta ki paranın elde edilmesi için gerekli planları
mükemmel hale getirene dek.
4.
Kendinizle “Beyin Gücü” grubunuz arasında tam bir uyum sağla
yın ve sürdürün. Bu talimatı harfiyen uygulamazsanız başarısızlıkla
karşılaşmayı bekleyebilirsiniz. Tam bir uyumun bulunmadığı yerde “Beyin
Gücü” ilkesi mümkün olamaz.
Şu gerçekleri aklınızda tutun:
1.
Sizin için büyük önem taşıyan bir işle meşgulsünüz. Başarıyı
ga rantilemek için hatasız bir plan yapmalısınız.
2.
Diğer insanların deneyim, eğitim, doğuştan gelen yetenek ve hayal
gücü gibi avantajlarına sahip olmalısınız. Bu, büyük servet kazanmış olan
herkesin izlediği yöntemin bir parçasıdır.
Hiç kimse, diğer insanların işbirliği olmaksızın büyük bir serveti garanti edecek
yeterli deneyim, eğitim, doğuştan gelen yetenek ve bilgiye sahip değildir.
Zengin olmaya yönelik olarak benimsediğiniz her plan sizin ve “Beyin Gücü”
grubunuzun ortak yaratımı olmalıdır. Siz kısmen yada tam olarak kendi
planlarınızı yaratabilirsiniz, ama bu planların “Beyin Gücü” grubunuz
tarafından kontrol edilip onaylandığından emin olun.
Eğer uyguladığınız birinci plan başarılı olmazsa onu yeni bir planla değiştirin;
eğer bu plan da işe yaramazsa tekrar yeni bir tanesiyle değiştirin, ta ki işe
yarayan bir plan bulana dek. Burası birçok insanın başarısızlıkla karşılaştığı
noktadır, çünkü başarısız olan planlarla yenilerini değiştirme konusunda kararlı
davranmamaktadırlar.
En zeki insan bile pratik ve işe yarar planlar olmaksızın para kazanmada ya da
herhangi bir işte başarılı olamaz. Sadece şu gerçeği aklınızdan çıkarmayın:
Planlarınız başarısız olursa, bu geçici yenilgidir, kalıcı bir başarısızlık değildir.
Sadece planınızın çok sağlam olmadığı anlamına gelebilir. Başka planlar yapın.
Yeniden başlayın.
Geçici yenilgi sadece tek bir anlama gelir, o da planınızda bir şeyin yanlış
olduğudur. Milyonlarca insan hayatlarını yoksulluk ve sefalet içinde geçirirler,
çünkü bir serveti elde edecek planları yoktur.
Sizin başarınız planlarınızın sağlamlığından daha büyük olamaz.
60
Kendisi vazgeçene kadar -kendi kafasında- hiç kimse mağlup edilemez.
James J. Hill doğudan batıya doğru demiryolu döşemek için gerekli olan
sermayeyi bulma girişiminin ilk seferinde yenilgiyle karşılaştı, ama o da yeni
planlarla yenilgiyi zafere dönüştürmeyi başardı.
Henry Ford otomobil kariyerinin sadece başlangıcında değil, tepeye doğru
çıkarken de geçici yenilgilerle karşılaştı. Yeni planlar hazırladı ve mali zafere
doğru ilerlemeye başladı.
Büyük zenginlikler kazanan insanları görüyoruz, ancak genellikle onların
sadece zaferlerini fark ediyoruz, bulundukları yere “varmadan” önce üstesinden
gelmek zorunda kaldıkları geçici yenilgilere dikkat etmiyoruz.
BU FELSEFEYİ TAKİP EDEN HİÇ KİMSE “GEÇİCİ YENİLGİLERLE”
KARŞILAŞMADAN BİR SERVET ELDE ETMEYİ BEKLEYEMEZ. Yenilgi
geldiğinde planlarınızın sağlam olmadığına dair bir işaret olarak kabul edin
bunu; planlarınızı yeniden oluşturun ve hedefinize doğru tekrar yelken açın.
Hedefinize ulaşmadan önce pes ederseniz, “vazgeçen” olursunuz.
VAZGEÇENLER ASLA KAZANAMAZ VE KAZANANLAR ASLA
VAZGEÇMEZ.
Bu cümleyi büyük harflerle bir kâğıda yazıp her gece yatmadan önce ve her
sabah kalktığınızda göreceğiniz bir yere asın.
“Beyin Gücü” grubunuz için üyeler seçmeden önce yenilgileri ciddiye
almayanları seçmeye çaba gösterin.
Bazı insanlar sadece paranın para kazandırabileceği gibi bir fikre aptalcasına
inanırlar. Bu doğru değildir! Burada anlatılan prensipler sayesinde parasal
eşdeğerine dönüşen arzu, paranın “kazanıldığı” bir araçtır. Paranın kendisi
hareketsiz bir maddeden başka bir şey değildir. Para tek başına hareket edemez,
düşünemez ve konuşamaz, ama onu arzu eden insanın kendisini çağırdığını
“duyar”.
Satılacak Hizmetin Planlanması
Zekice planlama, zenginliğe ulaşmak için tasarlanan her işte başarı kazanmanın
vazgeçilmez bir öğesidir. Bu bölümde kişisel hizmet satarak zenginliğe ulaşmak
isteyenler için ayrıntılı talimatlar verilmiştir.
Hemen hemen bütün zenginliklerin kişisel hizmet ya da fikirlerin satışı olarak
başladığını bilmek cesaret verici olabilir. Malı mülkü olmayan birinin, fikirler
ve kişisel hizmet dışında, verebileceği ne vardır ki?
Dünyada geniş anlamda iki tip insan vardır. Biri liderler, diğeri de izleyenler
olarak bilinir. Seçtiğiniz işinizde lider olmak mı, yoksa izleyen olarak mı
kalmak istediğinize karar verin. İkisinin karşılığı arasındaki fark büyüktür.
61
İzleyen kişinin, liderin hakkı olan karşılığı beklemesi mantıksızdır, oysa
takipçilerin birçoğu bir şey yapmadan liderle aynı karşılığı bekleme hatasını
yaparlar.
İzleyen olmada utanılacak bir şey yoktur. Öte yandan izleyen olarak kalmak bir
şeref de değildir. Çoğu büyük lider izleyen olarak başlamıştır. Daha sonra
büyük liderler olmuşlardır, çünkü onlar zeki takipçilerdi. Birkaç istisna dışında,
liderini zekice izleyemeyen biri etkin bir lider olamaz. Liderini etkin bir şekilde
izleyen kişi genellikle liderliğe en hızlı geçen kişidir. Zeki bir takipçinin birçok
avantajı vardır, liderinden bilgi almak fırsatı da bunlardan biridir. Liderliğin
Temel Özellikleri
Aşağıdakiler liderliğin önemli etkenleridir:
1.
KARARLI CESARET: Kişinin kendisi ve mesleği (uğraşı) hakkm-
daki bilgisine dayanır. Hiçbir takipçi kendine güveni ve cesareti olmayan bir
liderin hâkimiyeti altında olmak istemez. Hiçbir zeki takipçi uzun süre böyle bir
liderin hâkimiyeti altında kalmaz.
2.
ÖZDENETİM: Kendi kendini kontrol edemeyen insan başkalarını
asla kontrol edemez. Özdenetim takipçiler için ilham verici bir yöndür ve en
zeki olanlar bunu taklit eder.
3.
KUVVETLİ BİR ADALET DUYGUSU: Adalet duygusu olmaksızın
hiçbir lider takipçilerine komuta edemez ve onlardan saygı göremez.
4.
MUTLAK KARARLILIK: Kararlarında tereddüt gösteren lider
kendinden emin olmadığı izlenimini uyandırır, başkalarını başarıyla idare
edemez.
5.
PLANLARIN KESİNLİĞİ: Başarılı bir lider çalışmalarını plan
lanmalı ve planları üzerinde çalışmalıdır. Pratik ve kesin bir plan olmaksızın
tahminlere göre hareket eden bir lider dümeni olmayan bir gemiye
benzetilebilir. Er ya da geç kayalara oturacaktır.
6.
ALINAN KARŞILIKTAN DAHA FAZLASINI YAPMA ALIŞ-
KANLIĞI: Liderliğin zorluklarından biri takipçilerinden beklediğinden daha
fazlasını yapmaya gönüllü olmasıdır.
7.
HOŞ BİR KİŞİLİK: Pasaklı, dikkatsiz ve ilgisiz hiçbir insan başarılı bir
lider olamaz. Liderlik saygı gerektirir. Takipçiler hoş bir kişiliğin bütün
özelliklerinden yüksek not almayan bir lidere saygı duymazlar.
8.
ANLAYIŞ VE HOŞGÖRÜ: Başarılı bir lider onu izleyenlere hoşgörüyle
davranmalı, onlara ve sorunlarına anlayış göstermelidir.
9.
AYRINTILARA HÂKİM OLMA: Başarılı liderlik ayrıntılara hâkimiyeti
gerektirir.
62
10.
BÜTÜN SORUMLULUĞU ÜSTLENMEYE İSTEKLİ OLMAK:
Başarılı bir lider takipçilerinin hataları ve yetersizlikleri için sorumluluğu
üstlenmeye istekli olmalıdır. Eğer sorumluluğu başkasına ya da başkalarına
aktarmaya çalışırsa lider olarak kalmaz. Eğer takipçilerinden biri bir hata yapar
ve yetersiz olduğunu gösterirse lider başarısız olanın kendisi olduğunu
düşünmelidir.
11.
İŞBİRLİĞİ: Başarılı bir lider işbirliği çabasına ait prensipleri anlamalı ve
uygulamalıdır; takipçilerinin de aynı şeyi yapmasını sağlamalıdır. Liderlik güç
gerektirir ve güç de işbirliği gerektirir.
İki tür liderlik vardır. Birincisi ve en etkin olanı, takipçilerinin onayı ve
anlayışıyla gerçekleşen liderliktir. İkincisi ise, takipçilerin onayı ve anlayışı
olmadan zorla gerçekleşen liderliktir.
Tarih zorba liderliğin uzun sürmediğini gösteren kanıtlarla doludur.
Diktatörlerin ve kralların çöküşü ve yok oluşu çok anlamlıdır. Bu demektir ki,
insanlar zorba liderleri kabul etmemektedir.
Napoleon, Mussolini, Hitler zorba liderliğin örnekleridir. Liderlikleri yaşadıkları
dönemle sınırlı kalmıştır. Sadece takipçilerinin onayıyla gerçekleşen liderlik
uzun soluklu olur.
İnsanlar zoraki liderleri bir süre için izleyebilirler, ama bunu istekli olarak
yapmazlar.
Yeni liderlik, liderliğin burada tarif edilen on bir etkenini ve diğerlerini
kapsamaktadır. Bu etkenleri liderliğinin temeli yapan kişi hayatta önder olmak
için bol bol fırsat bulacaktır.
Liderlikte Başarısızlığın On Temel Sebebi
Şimdi başarısız olan liderlerin en önemli hatalarına geldik, çünkü ne yapmak
gerektiği kadar ne yapmamak gerektiği de bilinmelidir.
1.
AYRINTILARI ORGANİZE ETMEDE YETERSİZLİK: Etkin liderlik
ayrıntılara hâkim olma ve organize etme yeteneği gerektirmektedir. Hiçbir
gerçek lider, bir lider olarak kapasitesinden beklenen bir şeyi yapmayacak kadar
“meşgul” olmaz. İster lider, ister takipçi olsun bir insan planlarını
değiştiremeyecek ya da herhangi bir acil duruma dikkatini veremeyecek kadar
meşgul olduğunu söylüyorsa yetersizliğini kabul etmiş demektir. Başarılı lider
işiyle bağlantılı bütün ayrıntılara hâkim olmalıdır. Bu da şüphesiz, ayrıntıları
yetenekli yardımcılarına gönderme alışkanlığını kazanması anlamına
gelmektedir.
2.
ALÇAKGÖNÜLLÜ HİZMET VERMEYE İSTEKSİZLİK: Büyük
liderler, durum gerektirdiğinde, başkasından isteyecekleri her türlü işi kendileri
63
de yapmaya gönüllüdürler. “Aranızdaki en iyiler herkes için her koşulda en çok
hizmet edenlerdir,” sözü bütün yetenekli liderlerin bildiği ve saygı duyduğu bir
gerçektir.
3.
BİLDİKLERİYLE YAPTIKLARI YERİNE, SADECE BİLDİKLERİ
ŞEYLER İÇİN KARŞILIK BEKLEMEK: Dünya insana “bildiği” şeyler için
ödeme yapmaz. Ancak bildikleriyle yaptıkları ya da başkalarının yapmalarını
sağladıkları şeyler için karşılık alır insanlar.
4.
TAKİPÇİLERİNİN REKABETİNDEN KORKMAK: Takipçilerinden
birinin kendi yerini almasından korkan lider, bu korkusunun er ya da geç
gerçekleşeceğinden emindir. Yetenekli lider, görevini devredebileceği
takipçilerine konumunun ayrıntılarını verebilir. Bir lider ancak bu şekilde
kendini çoğaltabilir; aynı anda birçok yerde bulunabilir ve birçok şeye dikkat
edebilir. İnsanın diğerlerini çalıştırma yeteneği sonucunda kendi çabasıyla
kazandıklarından daha fazlasını elde ettiği kesin bir gerçektir. Etkin bir lider,
mesleki bilgisi ve kişiliğinin çekiciliğiyle diğerlerinin etkinliğini büyük ölçüde
arttırır ve kendi yardımı olmaksızın yapacaklarından daha çok ve daha iyi
hizmet vermelerini sağlar.
5.
HAYAL GÜCÜ YETERSİZLİĞİ: Hayal gücü olmaksızın bir lider
acil durumları karşılamada ve takipçilerine etkin bir şekilde rehberlik eden
planları yaratmada yetersiz kalacaktır.
6.
BENCİLLİK: Takipçilerinin yaptığı iş için bütün payeyi talep eden
bir liderin öfkeyle karşılaşacağı açıktır. Gerçekten büyük bir lider ödülün
hiçbirini istemez. Ödülün takipçilerine gittiğini görmekten memnundur, çünkü
birçok insanın övgü ve saygınlık için sadece para için yapacaklarından daha
fazla çalışacaklarını bilir.
7.
ÖLÇÜLÜ OLMAMAK: Takipçiler ölçülü davranmayan bir lidere
saygı duymazlar. Üstelik aşırıya kaçma her şekliyle insanın dayanıklılığını ve
devamlılığını tahrip eder.
8.
SADAKATSİZLİK: Bu konu belki de bu listenin başında gelmeliydi.
Kendisine gösterilen güvene, arkadaşlarına, astlarına ve üstlerine karşı sadık
olmayan bir lider liderliğini uzun süre devam ettiremez. Sadakatsizlik insanı bir
toz parçasından daha önemsiz hale getirir ve hak ettiği saygısızlığı doğurur.
Sadakatsizlik her meslekte en önemli başarısızlıklardan biridir.
9.
LİDERLİK “OTORİTESİNİN” VURGULANMASI: Etkin lider cesaret
vererek yönetir, takipçilerinin kalbine korku salarak değil. Takipçilerini
otoritesiyle etkilemeye çalışan bir lider güç yoluyla liderlik kategorisine
girmektedir. Eğer kişi gerçek bir liderse bu gerçeği davranışları, anlayışı, adaleti
64
ve işini bildiğini göstermesi dışında hiçbir şekilde reklam etmeye ihtiyaç
duymaz.
10.
UNVANIN VURGULANMASI: Yeterli bir liderin takipçilerinin
saygısını hak etmek için bir unvana ihtiyacı yoktur. Unvanını çok fazla
vurgulayan bir insanın genelde vurgulayacak başka bir şeyi yoktur. Gerçek bir
liderin ofisinin kapıları girmek isteyen herkese açıktır ve çalışma yeri resmiyet
veya gösterişten uzaktır.
Bunlar başarısız liderliğin nedenlerinden bazılarıdır. Bunlardan herhangi biri
başarısızlığı doğurmak için yeterlidir. Liderliğe talipseniz listeyi dikkatle
inceleyin ve bu kusurların sizde bulunmadığından emin olun.
Tam Olarak İstediğiniz Pozisyonu Bulmanın Yollan
Herkes kendisine uygun olan bir işi yapmaktan hoşlanır. Bir ressam resim
yapmaktan hoşlanır, zanaatçı elleriyle çalışmayı sever, yazar ise yazmaktan
hoşlanır. Daha az belirgin yetenekleri olanlar tercihlerini iş ve sanayi gibi
alanlar için kullanırlar.
1.
Tam olarak nasıl bir iş yapmak istediğinize karar verin. Eğer
böyle bir iş mevcut değilse belki onu siz yaratabilirsiniz.
2.
Birlikte çalışmayı istediğiniz şirket ya da bireyi seçin.
3.
Müstakbel işvereninizi, politikasını, personelini ve ilerleme
şansını araştırın.
4.
Kendinizi, becerilerinizi ve yeteneklerinizi inceleyerek önerebi-
leceklerinizi belirleyin ve başarılı bir şekilde sunabileceğinizden emin
olduğunuz avantajları, hizmetleri, gelişmeleri, fikirleri vermenin yollarını ve
araçlarını planlayın.
5.
“İşi” unutun. Açık bir pozisyon bulunup bulunmadığını unutun. “Benim
için işiniz var mı?” gibi sıradan önerileri unutun. Sizin ne verebileceğinize
yoğunlaşın.
6.
Zihninizde bir plan oluşturduğunuz zaman, deneyimli bir yazarın
bunu özenli ve ayrıntılı bir şekilde kâğıda dökmesini sağlayın.
7.
Bunu yetkisi olan uygun kişiye sunun, gerisini o yapacaktır. Her şir
ket ister fikir ister hizmet ya da “bağlantı” olsun, vereceği değerli bir şeyi olan
insanları aramaktadır. Bütün şirketlerde, şirketin yararına yönelik kesin bir planı
olan bir insan için yer vardır.
Bu işlem fazladan birkaç gün ya da hafta alabilir, ama gelirde, ilerlemede ve
saygıda görülecek farklar küçük bir maaşla yıllarca çalışmaktan
106
Düzenli Planlama
65
kurtaracaktır sizi. Bunun birçok avantajı vardır, en önemlisi, seçilen bir hedefe
ulaşmada bir ile beş yıl arasında zaman kazandırmasıdır.
Yukarı doğra yükselen basamakların yarısını çıkmış olan her insan bunu bilinçli
ve dikkatli bir planlamayla başarmıştır.
Hizmetinizi Pazarlamanın Yeni Yolu İş Hayatı Artık Bir Ortaklıktır
Hizmetlerini gelecek için daha avantajlı bir şekilde pazarlamak isteyen insanlar,
işveren ve çalışan arasındaki ilişkide ortaya çıkan değişiklikleri fark etmelidir.
Bu değişikliğin en önemli öğeleri, işveren ve çalışanları arasındaki ilişki,
gelecekte daha çok bir ortaklık şeklinde olacaktır ve bu ortaklıkta artık sadece
kendi aralarında pazarlık yapmakla kalmayıp hizmet verdikleri halka hizmet
etmek için pazarlık ettiklerini bileceklerdir. Eğer iyi hizmet veremezlerse,
bunun bedelini hizmet etme haklarını kaybetmekle öderler.
Hizmetleri etkin bir şekilde ve kalıcı olarak planlamada başarının nedenleri açık
bir şekilde tanımlanmıştır. Bu nedenler incelenip anlaşılarak uygulanmazsa hiç
kimse hizmetlerini etkin ve kalıcı bir şekilde pazar- layamaz. Her insan kendi
kişisel hizmetlerinin satıcısı olmalıdır. Bir işin ücreti ve süresi verilen hizmetin
niteliği ve niceliği, verildiği andaki ruh hali geniş ölçüde işin ücretine ve
süresine bağlıdır. Kişisel hizmeti etkin bir şekilde pazarlamak için (bu da kalıcı
bir piyasa, tatmin edici bir ücret ve iyi çalışma şartları anlamına gelmektedir)
kişinin NNR formülünü benimseyip uygulaması gerekmektedir. Bu formül,
NİTELİK artı NİCELİK artı uygun işbirliği RUHU eşittir mükemmel satıcılık
hizmeti anlamına gelmektedir. “NNR” formülünü hatırlayın, ama daha iyisini
yapın, bir alışkanlık olarak uygulayın bunu!
Tam olarak ne anlama geldiğini görmek için formülü analiz edelim:
1.
Hizmetin NİTELİĞİ, en büyük etkinliklerinizden biridir. Hedefi
her zaman zihinde canlı tutularak işinizle ilgili en yüksek kaliteyi ve en yüksek
performansı sağlamanız anlamına gelmektedir.
2.
Hizmetin NİCELİĞİ, daha iyi beceri, deneyim ve pratik yoluyla
kazanıldığı için, verilen hizmetin miktarını arttırmak amacıyla imkân
bulduğunuz hizmetleri her zaman için verebilme alışkanlığı anlamına
gelmektedir. Vurgu yine alışkanlık sözcüğü üzerindedir.
3.
Hizmet RUHU ise, diğer çalışanların işbirliğini sağlayan onaylana
bilir, uyumlu davranış alışkanlığı anlamına gelmektedir.
Hizmetin nitelik ve niceliğinin uygunluğu için, hizmetinize kalıcı piyasayı
sağlamış olmanız yeterli değildir. Hizmeti verdiğiniz andaki davranış ya da ruh
hali, aldığınız ücret ve işin süresi üzerinde güçlü bir belirleyici etkendir.
Andrew Carnegie kişisel hizmetin pazarlanmasında başarıya götüren etkenlerin
66
tanımında bu noktaya diğerlerinden daha fazla önem vermiştir. Uyumlu
davranışın gerekliliğini tekrar tekrar vurgulamıştır. İşinin niteliği ya da niceliği
ne kadar etkin ve büyük olursa olsun, uyumlu bir ruh hali içinde çalışmadığı
sürece hiçbir kişiyi işte tutmayacağının üstüne basmıştır. Carnegie insanların
uyumlu olmalarında kararlı olmuştur. Bunu kanıtlamak için bu özelliğe büyük
değer vermiş, kendi standartlarına uyan birçok insanın çok zengin olmasını
sağlamıştır. Uygun olmayanlarınsa diğerlerine yer açması gerekmiştir.
Hoş bir kişiliğin önemi de vurgulanmaktadır, çünkü bu, kişinin uyumlu bir ruh
hali içinde hizmet vermesini mümkün kılan bir etkendir.
Eğer bir insanın kişiliği hoşsa ve uyumlu bir ruh hali içinde hizmet veriyorsa bu
özellikler verilen hizmetin niteliği ve niceliğindeki eksiklikleri örtebilir. Ancak
hiçbir şey hoş, memnunluk verici davranışın yerini alamaz. Başarısızlığın 30
Sebebi
Kaç Tanesi Sizin Yolunuzu Tıkıyor?
Hayatın en büyük trajedisi gerçekten deneyip başarısız olan insanlardan
oluşmaktadır! Trajedi başarılı olan birkaç taneyle kıyaslanınca son derecede
fazla olan başarısız insan çoğunluğunun altında yatmaktadır.
%
98’i başarısız olarak sınıflanan binlerce erkek ve kadını inceleme ayrıcalığına
sahip oldum.
Araştırmam gösterdi ki, başarısızlık için otuz önemli neden varken insanların
servet sahibi olmalarını sağlayan on üç prensip bulunmaktadır. Bu bölümde,
başarısızlığın otuz nedeni verilmektedir. Listeyi okurken bu nedenlerden kaçının
sizinle başarı arasında durduğunu kontrol edin.
1.
KÖTÜ KALITIMSAL GEÇMİŞ: Beyin hasarıyla doğan bir insan
için yapılabilecek çok az şey vardır. Bu felsefe, bu zayıflığı örtecek tek bir
yöntem önermektedir: “Beyin Gücü” grubu. Ancak bunun otuz neden içinde
herhangi bir insan tarafından kolayca düzeltilemeyecek tek neden olduğuna
dikkat edin.
2.
HAYATTA İYİ BELİRLENMİŞ BİR AMAÇ EKSİKLİĞİ: Hedef
ledikleri kesin bir amacı olmayan kişiler için başarı ümidi yoktur. İncelediğim
her yüz kişinin doksan sekizinde böyle bir hedef yoktu. Belki başarısızlıklarının
ana nedeni buydu.
Tam olarak ne anlama geldiğini görmek için formülü analiz edelim.
1.
Hizmetin NİTELİĞİ, en büyük etkinliklerinizden biridir. Hedefi
her zaman zihinde canlı tutularak işinizle ilgili en yüksek kaliteyi ve en yüksek
performansı sağlamanız anlamına gelmektedir.
2.
Hizmetin NİCELİĞİ, daha iyi beceri, deneyim ve pratik yoluyla
67
kazanıldığı için, verilen hizmetin miktarını arttırmak amacıyla imkân
bulduğunuz hizmetleri her zaman için verebilme alışkanlığı anlamına
gelmektedir. Vurgu yine alışkanlık sözcüğü üzerindedir.
3.
Hizmet RUHU ise, diğer çalışanların işbirliğini sağlayan
onaylana bilir, uyumlu davranış alışkanlığı anlamına gelmektedir.
Hizmetin nitelik ve niceliğinin uygunluğu için, hizmetinize kalıcı piyasayı
sağlamış olmanız yeterli değildir. Hizmeti verdiğiniz andaki davranış ya da ruh
hali, aldığınız ücret ve işin süresi üzerinde güçlü bir belirleyici etkendir.
Andrew Carnegie kişisel hizmetin pazarlanmasında başarıya götüren etkenlerin
tanımında bu noktaya diğerlerinden daha fazla önem vermiştir. Uyumlu
davranışın gerekliliğini tekrar tekrar vurgulamıştır. İşinin niteliği ya da niceliği
ne kadar etkin ve büyük olursa olsun, uyumlu bir ruh hali içinde çalışmadığı
sürece hiçbir kişiyi işte tutmayacağının üstüne basmıştır. Carnegie insanların
uyumlu olmalarında kararlı olmuştur. Bunu kanıtlamak için bu özelliğe büyük
değer vermiş, kendi standaı tlaı ına uyan birçok insanın çok zengin olmasını
sağlamıştır. Uygun olmayanlarınsa diğerlerine yer açması gerekmiştir.
Hoş bir kişiliğin önemi de vurgulanmaktadır, çünkü bu, kişinin uyumlu bir ruh
hali içinde hizmet vermesini mümkün kılan bir etkendir.
Eğer bir insanın kişiliği hoşsa ve uyumlu bir ruh hali içinde hizmet veriyorsa bu
özellikler verilen hizmetin niteliği ve niceliğindeki eksiklikleri örtebilir. Ancak
hiçbir şey hoş, memnunluk verici davranışın yerini alamaz.
Başarısızlığın 30 Sebebi
Kaç Tanesi Sizin Yolunuzu Tıkıyor?
Hayatın en büyük trajedisi gerçekten deneyip başarısız olan insanlardan
oluşmaktadır! Trajedi başarılı olan birkaç taneyle kıyaslanınca son derecede
fazla olan başarısız insan çoğunluğunun altında yatmaktadır.
% 98’i başarısız olarak sınıflanan binlerce erkek ve kadını inceleme ayrıcalığına
sahip oldum.
Araştırmam gösterdi ki, başarısızlık için otuz önemli neden varken insanların
servet sahibi olmalarını sağlayan on üç prensip bulunmaktadır. Bu bölümde,
başarısızlığın otuz nedeni verilmektedir. Listeyi okurken bu nedenlerden kaçının
sizinle başarı arasında durduğunu kontrol edin.
1.
KÖTÜ KALITIMSAL GEÇMİŞ: Beyin hasarıyla doğan bir insan
için yapılabilecek çok az şey vardır. Bu felsefe, bu zayıflığı örtecek tek bir
yöntem önermektedir: “Beyin Gücü” grubu. Ancak bunun otuz neden içinde
herhangi bir insan tarafından kolayca düzeltilemeyecek tek neden olduğuna
dikkat edin.
68
2.
HAYATTA İYİ BELİRLENMİŞ BİR AMAÇ EKSİKLİĞİ: Hedef
ledikleri kesin bir amacı olmayan kişiler için başarı ümidi yoktur. İncelediğim
her yüz kişinin doksan sekizinde böyle bir hedef yoktu. Belki başarısızlıklarının
ana nedeni buydu.
3.
SIRADANLIĞI AŞACAK KADAR HIRSLI OLAMAMAK: Ha
yata karşı ilerlemeyi istemeyecek kadar ilgisiz olan ve bedelini ödemek
istemeyen bir kişi için önerebileceğimiz bir şey yok.
4.
YETERSİZ EĞİTİM: Bu nispeten daha kolay üstesinden gelinebilecek
olan bir engeldir. Deneyimler göstermiştir ki, en eğitimli kişiler genellikle
kendini eğiten kişilerdir. Bir insanı eğitimli yapmak için üniversite derecesinden
daha fazlası gerekmektedir. Eğitim gören herhangi biri başkalarının hakkım
ihlal etmediği sürece istediği her şeyi almasını öğrenen kişidir. Eğitim çok fazla
bilgiden değil, etkin ve kararlı bir şekilde uygulanan bilgiden oluşmaktadır.
İnsanlar sadece bildiklerini öğrenmek için değil, bildikleriyle ne yapacaklarım
öğrenmek için para öderler.
5.
DİSİPLİN YETERSİZLİĞİ: Disiplin kendi kendini kontrolle gelir. Bu da
demektir ki, insan bütün olumsuz özelliklerini kontrol etmelidir. Şartları kontrol
etmeden önce kendinizi kontrol etmelisiniz. Kendinize hâkim olmak şimdiye
kadar uğraştığınız en zor iş olacak. Eğer kendinizi tutamazsanız nefsiniz sizi ele
geçirir. Aynanın karşısına geçerek en iyi arkadaşınızı ve en kötü düşmanınızı
aynı anda görebilirsiniz.
6.
SAĞLIĞIN KÖTÜ OLMASI: Hiç kimse sağlığı iyi olmaksızın önemli
bir başarının tadını çıkaramaz. Kötü sağlığın nedenlerinden çoğu hâkimiyet ve
kontrole bağlıdır. Bunların bazıları şunlardır:
a.
Aşırı yemek sağlık için iyi değildir.
b.
Yanlış düşünce alışkanlıkları; olumsuz düşünceleri dile getirmek.
c.
Seksin yanlış ve aşırı kullanımı.
d.
Fiziksel egzersiz eksikliği.
e.
Uygun olmayan soluk alıp verme yüzünden yetersiz temiz hava.
7.
ÇOCUKLUK SIRASINDAKİ ELVERİŞSİZ ÇEVRE ETKENLERİ:
“Ağaç yaşken eğilir.” Suç eğilimi olan insanların çoğu, bu eğilimi çocukluk
sırasındaki kötü çevre ve arkadaşların sonucu olarak kazanmıştır.
8.
ERTELEME: Bu en yaygın başarısızlık nedenlerinden biridir. Erteleme
isteği bütün insanların gölgesinde durup kişinin başarı şansını bozmak için
beklemektedir. Çoğumuz hayata başarısız bir şekilde devam ederiz, çünkü
önemli bir şey yapmaya başlamak için “doğru zamanı” bekleriz. Beklemeyin;
zaman hiçbir zaman “doğru" olmayacaktır. Bulunduğunuz yerden başlayın ve
69
elinizin altında hangi araç varsa onunla çalışın, yol boyunca daha iyi araçlar
bulursunuz.
9.
ISRAR ETMEME: Çoğumuz başladığımız her şeyde iyi “başlayı
cılar” ama kötü “tamamlayıcılarız”. İnsanlar en küçük bir yenilgi işaretinde
vazgeçmeye hazırdırlar. Kararlılığın yerine konacak başka bir şey yoktur.
Kararlılığı parolası haline getiren bir insan “Eski Dost Başarısızlığın” sonunda
yorulup uzaklaştığını görür. Başarısızlık kararlılıkla başa çıkamaz.
10.
OLUMSUZ KİŞİLİK: Olumsuz kişiliğiyle diğerlerinin nefretini kazanan
kişi için hiçbir başarı umudu yoktur. Başarı gücün uygulanmasıyla gelir ve güç
diğer insanların işbirlikçi çabalarıyla elde edilir. Olumsuz kişilik işbirliği
sağlayamaz.
11.
CİNSEL İSTEĞİN KONTROL EDİLEMEMESİ: Seks enerjisi insanları
harekete sürükleyen en güçlü uyarandır. Heyecanların en güçlüsü olduğu için
dönüştürme yoluyla kontrol edilmeli ve başka kanallara yöneltilmelidir.
12.
HİÇBİR BEDEL ÖDEMEDEN BİR ŞEY İÇİN KONTROLSÜZ ARZU:
Kumar eğilimi milyonlarca insanı başarısızlığa sürükler.
Bunun kanıtı milyonlarca insanın borsada oynayarak para kazanmaya çalıştığı
29
Wall Street’teki düşüşte bulunabilir.
13.
İYİ BELİRLENMİŞ KARAR GÜCÜ EKSİKLİĞİ: Başarıya ulaşan
insanlar bir an önce karar verir ve eğer kararlarını değiştirirlerse, bunu çok
yavaş yaparlar. Başarısız insanlar, eğer varabilirlerse, bir karara çok yavaş varır,
çok sık ve çabuk bir şekilde değiştirirler. Kararsızlık ve erteleme ikiz kardeştir.
Birinin bulunduğu yerde genellikle diğeri de bulunur. Sizi tamamen aciz hale
düşürmeden bu çifti öldürün.
14.
ALTI TEMEL KORKUDAN BİRİ YA DA DAHA FAZLASI: Bu
korkular daha sonraki bölümlerde irdelenmiştir. Hizmetinizi etkin bir şekilde
pazarlamadan önce bunlar iyice öğrenilmelidir.
15.
EVLİLİKTE YANLIŞ EŞ SEÇİMİ: Bu başarısızlığın en büyük
nedenlerinden biridir. Evlilik ilişkisi insanları yakın ilişkiye sokar. Bu ilişki
uyumlu değilse başarısızlığın gelmesi olasıdır. Üstelik bu başarısızlık bütün hırs
izlerini de silen perişanlık ve mutsuzlukla belirginleşecektir.
16.
AŞIRI TEDBİRLİ OLMAK: Riske girmeyen insanlar genellikle
diğerlerinin seçiminden arta kalanla yetinmek zorundadırlar. Aşırı tedbir de
tedbirsizlik kadar kötüdür. Her ikisi de uzak durulması gereken aşırılıklardır.
Hayatın kendisi şans öğeleriyle doludur.
17.
İŞ HAYATINDA YANLIŞ ORTAK SEÇİMİ: İşteki başarısızlıkların en
yaygın nedenlerinden biri budur. Kişisel hizmetin pa- zarlanmasında işverenin
70
ilham verici, zeki ve başarılı olmasına dikkat edilmelidir. En çok yakın
bağlantılar kurduğumuz kişileri taklit ederiz. Bu nedenle taklit etmeye değecek
bir işveren seçin.
18.
BATIL İNANÇ VE ÖNYARGI: Batıl inanç bir tür korkudur. Ayrıca
cahillik işaretidir. Başarılı insanlar açık fikirlidir ve hiçbir şeyden korkmazlar.
19.
YANLIŞ İŞ SEÇİMİ: Hiç kimse sevmediği bir işte başarılı olamaz.
Kişisel hizmetin pazarlanmasında en önemli adım canla başla çalışacağınız bir
işin seçimidir.
20.
ÇABA YOĞUNLUĞU EKSİKLİĞİ: Çeşitli işlere aynı anda girişen kişi
bu işlerden birinde ender olarak başarı gösterir. Bütün çabalarınızı tek bir kesin
hedefe yoğunlaştırın.
21.
RASTGELE HARCAMA ALIŞKANLIĞI: Savurganlar başarılı
olamazlar, çünkü daima yoksulluk korkusuyla yaşarlar. Gelirinizin belirli bir
yüzdesini bir kenara ayırarak sistemli bir biçimde tasarruf alışkanlığı edinin.
Kişisel hizmet pazarlamasında, bankadaki para insana cesaret verir. Para
olmaksızın, kişi karşıdaki- nin teklif ettiğini kabul etmek zorunda kalır ve onu
elde ettiğine de memnun olur.
22.
İSTEK EKSİKLİĞİ: İstek olmaksızın kişi ikna edici olamaz. Üstelik istek
bulaşıcıdır ve buna sahip kişi herhangi bir gruba genellikle kolayca kabul edilir.
23.
HOŞGÖRÜSÜZLÜK: Herhangi bir konuda dar görüşlü bir kişi ender
olarak ilerler. Hoşgörüsüzlük insanın artık bilgi almayı bıraktığını gösterir. En
zararlı hoşgörüsüzlük şekilleri, dinsel, ırksal ve siyasal fikir farklılıklarına karşı
gösterilendir.
24.
ÖLÇÜLÜ OLMAMA: En yıkıcı aşırıya kaçma şekilleri yeme, içme ve
cinsel faaliyetlerle ilgili olandır. Bunların herhangi birinde ölçüsüzlük başarı
için öldürücüdür.
25.
DİĞERLERİYLE İŞBİRLİĞİ YAPMA YETERSİZLİĞİ: Birçok insan
diğer hataların birleşiminden daha çok bu hata yüzünden işlerini kaybeder ve
hayatta karşılarına çıkan büyük fırsatları kaçırırlar. Hiçbir bilgi sahibi
işadamının veya liderin katlanacağı bir hata değildir bu.
26.
ÇABA GÖSTERMEDEN ELDE EDİLMİŞ GÜCE SAHİP OLMA:
(Kazanmadıkları parayı miras olarak alan zengin çocukları ve diğerleri.) Zaman
içinde hak ederek kazanılmamış güç çoğu zaman başarı için ölümcüldür. Ani
zenginlik yoksulluktan daha tehlikelidir.
27.
KASITLI SAHTEKÂRLIK: Dürüstlüğün yerini tutacak bir şey yoktur.
Kişi kontrol edemediği şartların etkisiyle geçici olarak sahtekârlık durumuna
düşebilir ama isteyerek sahtekârlığı seçen kişi için hiç umut yoktur, er ya da geç
71
yaptığı işler ayağına dolanacak ve şöhretini, hatta belki de özgürlüğünü
kaybedecektir.
28.
KENDİNİ BEĞENME VE KİBİR: Bu özellikler diğerlerini uzakta
tutmaya yarayan kırmızı ışık görevi görür. Başarıyı öldürürler.
29.
DÜŞÜNMEK YERİNE TAHMİN ETMEK: Çoğu insan doğru bir şekilde
düşünmek için gerekli olan bilgiyi elde edemeyecek kadar tembel ya da
ilgisizdir. Tahminler ya da çabuk hükümlerin yarattığı “görüşlere” göre hareket
etmeyi tercih ederler.
30.
SERMAYE YETERSİZLİĞİ: Bu, işe yeni başlarken hatalarını örtüp iyi
bir şöhret kazanana dek kendilerini taşıyacak yeterli sermayeye sahip
olmayanlar için yaygın başarısızlık nedenidir.
31.
DİĞER: Bu listeye dahil olmayan, sizin yaşadığınız herhangi bir
başarısızlık nedenini ekleyin.
Bu otuz en önemli başarısızlık nedeni içinde, deneyip başarısız olan herkes için
geçerli olan hayat trajedisinin tanımı bulunmaktadır. Sizi iyi tanıyan birisinin bu
listeyi sizinle birlikte incelemesi ve otuz bir başarısızlık nedenine göre sizi
analiz etmesi faydalı olacaktır. Bunu tek başınıza yapmanızın da yardımı
olabilir. Çoğu insan kendilerini diğerlerinin gördüğü gibi görmezler. Siz de
göremeyenlerden olabilirsiniz.
Eski bir söz, Ey insan, kendini bil!’ demektedir. Eğer malı başarıyla pazarlamak
istiyorsanız malı iyi tanımalısınız. Aynı şey kişisel hizmetin pazarlanması için
de geçerlidir. Düzeltmek ya da tamamen ortadan kaldırmak için bütün
zayıflıklarınızı bilmeniz gerekir. Hizmetlerinizi satarken üzerine dikkati
çekebilmek için güçlü yanlarınızı da bilmelisiniz. Yalnızca doğru analiz yoluyla
kendinizi tanıyabilirsiniz.
İyi tanınan bir işletmenin müdürüne iş için başvuran genç bir adam kendisiyle
ilgili cehaletini sergilemişti. Müdür nasıl bir maaş beklediğini sorana dek çok
iyi bir izlenim bırakmıştı. Genç aklında belirli bir rakam olmadığını söyledi
(kesin amaç eksikliği). O zaman müdür, “Seni bir hafta denedikten sonra
değerin kadar ödeme yapacağız,” dedi.
“Bunu kabul edemem,” dedi başvuru sahibi. “Çünkü şu anda çalıştığım yerde
bundan fazlasını alıyorum.”
Çalıştığınız yerde maaşınızla ilgili bir ayarlama istemeden ya da başka bir iş
aramadan önce şu anda aldığınızdan daha değerli olduğunuzdan emin
olmalısınız.
Para istemek bir şey -herkes fazlasını ister- ancak daha fazla değeri olmak başka
bir şeydir! Pek çok insan istedikleriyle layık olduklarım karıştırırlar. Sizin
72
parasal gereksinimlerinizin ya da isteklerinizin değerinizle bir ilgisi yoktur.
Sizin değeriniz tamamen yararlı hizmet verebilme yeteneğinize ya da
diğerlerinin böyle bir hizmeti vermelerini sağlama kapasitenize bağlıdır.
Etkin kişisel hizmet pazarlamasında yıllık benlik analizi, yıllık mal envanteri
kadar önemlidir. Üstelik yıllık analizler hatalarda azalmayı, becerilerde artışı
göstermelidir. İnsan hayatta ileri gider, olduğu yerde kalır ya da geriler. Kişinin
hedefi tabü ki ilerlemek olmalıdır. Yıllık benlik analizleri ilerlemenin yapılıp
yapılmadığını ve eğer yapıldıysa ne kadar olduğunu gösterir. Etkin kişisel
hizmet pazarlaması, kişinin yavaş bile olsa ilerlemesini gerektirir.
Yıllık analizleriniz her yılın sonunda yapılmalıdır. Aşağıdaki soruları kendinize
sorarak ve cevaplarınızın doğruluğu konusunda kendinizi aldatmanıza izin
vermeyecek biriyle cevaplarınızı kontrol ederek bu listeyi çıkarın.
Kendinizi Anlamak için
Yirmi Sekiz Özel Soru
1.
Bu yıl için amacım olarak belirlediğim hedefe ulaştım mı? (Hayattaki ana
amacınızın bir parçası olarak her yıl varılması gereken hedefler üzerinde
çalışmalısınız.)
2.
Verebileceğim en iyi kalitede hizmet verdim mi, yoksa bu hizmetin
iyileştirebileceğim yönleri var mı?
3.
Verebileceğim en büyük nicelikte hizmet verebildim mi?
4.
Davranışlarımın ruhu her zaman için uyumlu ve işbirliği içinde mi?
5.
Erteleme alışkanlığının etkinliğimi azaltmasına izin verdim mi, eğer
öyleyse, ne dereceye kadar?
6.
Kişiliğimi geliştirdim mi, eğer öyleyse ne dereceye kadar?
7.
Planlarımı tamamlama konusunda kararlı mıyım?
8.
Her olayda hemen ve kesin bir şekilde karar verdim mi?
9.
Altı temel korkunun bir ya da daha fazlasının etkinliğimi azaltmasına izin
verdim mi?
10.
Aşırı dikkatli ya da çok tedbirsiz davrandım mı?
11.
İşyerindeki arkadaşlarımla ilişkim memnuniyet verici mi, değil mi? Eğer
memnuniyet verici değilse hata kısmen ya da tamamen benim mi?
116
Düzenli Planlama
12.
Çabalarımın belirli bir yere yoğunlaştırılmaması nedeniyle enerjimi israf
ettiğim oldu mu?
13.
Bütün konularla ilgili olarak açık fikirli ve hoşgörülü müyüm?
14.
Hizmet verebilme yeteneğimi ne şekilde geliştirdim?
73
15.
Aşırıya kaçtığım alışkanlıklarım var mı?
16.
Açık ya da gizli bir şekilde herhangi bir kendini beğenmişlik ifadesi
kullandım mı?
17.
Arkadaşlarıma karşı davranışım bana saygı duymalarını sağlayacak
nitelikte mi?
18.
Fikirlerim ve kararlarım tahminlere mi, yoksa inceleme ve düşünce
doğruluğuna mı dayanıyor?
19.
Zamanım, harcamalarım ve gelirim için bir bütçe yapma alışkanlığım var
mı?
20.
Daha iyi bir avantaj elde etmek için kullanabileceğim kârsız bir işe ne
kadar zaman harcadım?
21.
Gelecek yıl daha etkin olabilmek için zamanımı nasıl yeniden
ayarlayabilir ve alışkanlıklarımı değiştirebilirim?
22.
Vicdanımın onaylamadığı herhangi bir hareketten sorumlu muyum?
23.
Vermem için bana para ödenen hizmetten daha fazla ve daha iyi hizmeti
ne şekillerde verdim?
24.
Herhangi birine karşı haksızlık ettim mi, eğer öyleyse bunu ne şekilde
yaptım?
25.
Eğer bu yıl için verdiğim hizmetlerin alıcısı ben olsaydım satın aldığım
şeyden tatmin olur muydum?
26.
Doğru işte mi çalışıyorum, eğer cevap hayırsa neden?
27.
Hizmetlerimin satın alıcısı verdiğim hizmetten tatmin olmuş mudur,
olmamışsa neden?
28.
Başarının temel prensiplerinde şimdiki derecem nedir? (Bu de-
recelendirmeyi adil ve dürüst bir şekilde yapın ve bunu doğru bir şekilde yapma
cesareti olan birisiyle kontrol edin.)
Bu bölümde anlatılan bilgiyi okuyup özümlemiş olarak artık kendi kişisel
hizmetinizi pazarlamak için pratik bir plan yapmaya hazırsınız. Bu bölümde,
kişisel hizmet satışının planlanmasında esas olan her prensibin uygun bir tanımını
bulacaksınız, buna liderliğin en önemli özellikleri, liderlikte en yaygın başarısızlık
nedenleri, liderlik için fırsat alanlarının tanımı, hayatın her adımında başarısızlığın
temel nedenleri ve kişinin kendini analizinde kullanılması gereken
önemli sorular dahildir.
Doğru bilginin geniş ve ayrıntılı sunumuna, kişisel hizmet pazarlayarak zengin
olma yolunu seçenlerin ihtiyacı olacaktır. Servetini kaybedenler ve para
kazanmaya yeni başlayanların zenginliği elde etmek için kişisel hizmetten başka
teklif edecekleri bir şey yoktur; bu nedenle hizmetin en iyi avantajla
74
pazarlanmasında gerekli olan pratik bilgilere sahip olmaları çok önemlidir.
Bu bilgi personel şefleri, İK müdürleri ve çalışanların seçimi ve etkin
organizasyonun sürdürülmesinde görevli olan diğer yöneticiler için çok
değerlidir. Eğer bu ifadeden şüpheniz varsa, yirmi sekiz benlik analizi sorusunu
yazıyla cevaplayarak sağlamlığını test edebilirsiniz.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Başarılı liderliğin on bir sırrını, liderlerin başarısız olmasının on nedenini
öğrenin; gördüğünüz herhangi bir olumsuz etkinin üstesinden gelin; yeni
liderlik için altı alanı ve istediğiniz herhangi bir alandaki iyi bir işi elde etmek
için beş yolu kullanın.
•
Başarı açıklama gerektirmez. Başarısızlık bahaneye izin vermez.
BÖLÜM 8
KARAR ALMA:
Erteleme Huyunu Yenmek
(Zenginliklere Doğru 7. Adım)
Başarısızlık yaşayan yirmi beş binin üzerinde kadın ve erkeğin incelenmesi
sonucunda, kararsızlığın otuz maddelik belli başlı başarısızlık listesinin
neredeyse başında geldiği gerçeği ortaya konmuştur.
Karar vermenin tersi olan erteleme de herkesin üstesinden gelmesi gereken
ortak bir düşmandır.
Bu kitabı bitirdiğinizde çabuk ve kesin kararlara varma kapasitenizi sınama
fırsatı bulacak ve tanımlanan prensipleri eyleme dönüştürmeye hazır
olacaksınız.
Milyonlarca dolarlık servete sahip olan birkaç yüz kişinin incelenmesiyse, bu
insanların çok çabuk karara vardıkları ve eğer değiştirirlerse bunu çok yavaş
yaptıkları gerçeğini ortaya koymuştur. Parayı çoğaltmada başarısız olan
insanlar, istisnalar dışında, çok yavaş karar verme ve bu kararı sık ve çabuk
değiştirme alışkanlığına sahiptir.
Henry Ford’un en göze çarpan niteliklerinden biri, çabuk ve kesin karar verme
ve bu kararı çok yavaş değiştirme alışkanlığıdır. Bu özellik Ford’un inatçı
olarak ün salmasına neden olmuştu. Ford’un, bütün üreticileri ve danışmanları
ünlü Model T’yi (dünyanın en çirkin arabası) değiştirmesi için ısrar ederken
üretmeye devam etmesine neden olan şey bu özelliğiydi.
Belki Ford değişikliği yapmada çok gecikti, ama hikâyenin diğer yanı Ford’un
kararındaki katılığının model değişimine gerek kalmadan büyük bir serveti
getirmesiydi. Ford’un kesin kararlı olma alışkanlığında, hiç kuşkusuz,
75
inatçılığının payı vardır, ama bu özellik geç karar verme ve bunu sık sık
değiştirmeye tercih edilir.
İhtiyaçları için yeterli miktarda para kazanmada başarısız olan insanların çoğu
genellikle diğerlerinin görüşlerinden kolayca etkilenirler. Gazetelerin ve komşu
dedikodularının kendileri için karar vermesine izin verirler. Görüşler dünyadaki
en ucuz mallardır. Herkesin kabul edecek kişiler için bir yığın görüşü vardır.
Karar verirken başkalarının görüşlerinden etkileniyorsanız hiçbir işte başarılı
olamazsınız, hele arzunuzu paraya çevirme işinde hiç.
Eğer başkalarının görüşlerinden etkileniyorsanız kendinize ait hiçbir arzunuz
olmayacaktır.
Burada anlatılan prensipleri uygulamaya başladığınızda kendi kararlarınızı
kendiniz verip kendi danışmanınız olun. “Beyin Gücü” grubunuz dışında
kimseye güvenmeyin. Ve bu grubu seçerken yalnızca sizin amacınızla uyum ve
anlayış içinde çalışacak olanları seçtiğinizden emin olun.
Akrabalar ve yakın arkadaşlar, amaçları o olmasa da genellikle insanı
“görüşleri”yle ve bazen de komik olduğunu düşündükleri dalga geçmeleriyle
engellerler. Binlerce kadın ve erkek hayatları boyunca aşağılık kompleksine
sahip olurlar, çünkü iyi niyetli cahil bir insan “görüşleri”yle ya da
saçmalıklarıyla onun güvenini yıkmıştır.
Kendi beyniniz ve aklınız var. Onu kullanıp kendi kararınızı verin. Birçok
durumda olacağı gibi, eğer diğer insanlardan karar vermenizi mümkün kılacak
bilgi almaya ihtiyacınız varsa, amacınızı açıklamadan sessizce alın bu bilgiyi.
Çok fazla bilgiye sahip olduklarını göstermeye çalışmak, az bilgisi olan
insanların özelliğidir. Böyle insanlar çok fazla konuşur ve çok az dinlerler. Eğer
çabuk karar verme alışkanlığını edinmek istiyorsanız, gözlerinizi ve
kulaklarınızı dört açın, ağzınızı kapalı tutun. Çok fazla konuşanlar başka şeyleri
çok az yaparlar. Eğer dinlediğinizden daha fazla konuşuyorsanız, kendinizi
yalnızca daha fazla bilgi edinme fırsatından yoksun bırakmakla kalmıyor, sizi
kıskandıkları için yenilgiye uğratmaktan büyük zevk alacak olan insanlara
planlarınızı ve amaçlarınızı açıklamış da oluyorsunuz.
Ayrıca, çok fazla bilgi sahibi olan bir insanın yanında ağzınızı her açışta o
insana bilgi dağarcığınızın tamamını ya da eksikliğinizi göstermiş oluyorsunuz!
Gerçek bilgelik alçakgönüllülük ve sessizlikle dikkati çekmektir.
Birlikte olduğunuz herkesin sizin gibi para kazanma fırsatı aradığını unutmayın.
Eğer planlarınızdan açıkça söz ederseniz, bir başkasının bu planlar
doğrultusunda sizden önce harekete geçip sizi atlattığım görüp şaşırabilirsiniz.
İlk kararınız ağzınızı kapatıp gözlerinizi ve kulaklarınızı açmak olsun.
76
Bu tavsiyeye uymanız için bir hatırlatma olarak aşağıdaki sözü büyük harflerle
yazıp her gün görebileceğiniz bir yere asm:
DÜNYAYA NE YAPMAK İSTEDİĞİNİZİ SÖYLEYİN, AMA ÖNCE
YAPIN.
Bu söz, “En önemli şeyler sözcükler değil, eylemlerdir,” sözüyle aynı anlama
gelmektedir.
Bir Kararın Özgürlük ya da Ölüm Getirmesi
Kararların değeri onlara uygulamak için gereken cesarete bağlıdır. Uygarlığın
kuruluşuna yönelik büyük kararlar, sıklıkla ölüme yol açabilecek olan büyük
risklerin alınmasıyla verilmiştir.
Lincoln, Amerika’daki beyaz olmayan insanlara özgürlük veren, Özgürlük
Bildirisi’ni yayınlama kararını binlerce arkadaş ve politik destekçinin ona karşı
tavır alacağını bilerek vermişti.
Socrates’in kişisel inançlarından vazgeçmek yerine zehir içme kararı çok
cesurcaydı. Zamanı bin yıl öteye götürmüş ve o zaman doğmamış olan insanlara
konuşma ve düşünme özgürlüğü vermişti.
General Robert E. Lee’nin Kuzey’le yollarını ayırıp Güney’i destekleme kararı
bir cesaret kararıydı, çünkü bunun kendi hayatına ve başka birçok kişinin
hayatına mal olabileceğini çok iyi biliyordu.
Ama Amerika Birleşik Devletleri vatandaşları için tüm zamanlar içindeki en
büyük karar, 56 adamın, bütün Amerikalılara özgürlük getireceğini ya da her
birinin darağacında sallanmasına neden olacağını bildikleri belgeyi 4 Temmuz
1776’da Philadelphia’da imzalamalarıyla verilmişti.
Bu ünlü belgeyi daha önce duymuşsunuzdur, ama bu kararın nasıl bir cesaret
gerektirdiğini çok az insan bilir.
Tarih yazarlarının, yeryüzündeki her insan için yeni özgürlük standartları
koymayı hedefleyen uluslara, hayat ve özgürlük kazandıran karşı konulmaz
güce çok az da olsa bir atıfta bulunmamaları bir trajediden başka bir şey
değildir. Ben bunun bir trajedi olduğunu söylüyorum, çünkü bu, hayatın
zorluklarını yenen ve istenen bedeli ödemesi için hayatı zorlayan herkes
tarafından kullanılması gerekenle aynı güçtür. Bu gücü ortaya çıkaran olaylara
kısaca bir göz atalım. Hikâye 5 Mart 1770’de Boston da başlıyor. İngiliz
askerleri caddelerde devriye geziyor, varlıklarıyla vatandaşları açıkça tehdit
ediyorlar. Sömürgede yaşayanlar aralarında gezinen askerlerden hoşnut değiller.
Öfkelerini açıkça dile getirmeye başlıyorlar,
yürüyen askerlere taş atıp hakaret ediyorlar, ta ki komuta subayı emri verene
dek. “Süngü tak... Hücum!”
77
Çarpışma başladı. Birçok insanın ölümü ve yaralanmasıyla sonuçlandı. Bu olay
öyle bir öfke yaratmıştı ki, Eyalet Meclisi -önde gelen sömürge kurucuları
tarafından oluşturulmuştu- harekete geçmek amacıyla bir toplantı düzenledi. Bu
Meclis’in iki üyesi John Hancock ve Samuel Adams’dı. Cesaretle konuşup
Boston daki bütün İngilizleri çıkarmak için bir hareketin başlatılması gerektiğini
açıkladılar.
Şunu unutmayın: O iki adamın kafasında verilen bu karar Birleşik Devletler'in
şu anda yaşadığı özgürlüğün başlangıcı olarak adlandırılabilir. Bu iki adamın
kararının inanç ve cesaret gerektirdiğini de unutmayın, çünkü çok tehlikeli bir
karardı bu.
Meclis dağılmadan önce Samuel Adams’a Eyalet Valisi Hutchinson’a gidip
Boston’daki İngiliz birliklerinin geri çekilmesini istemesi görevi verildi. Bu
istek kabul edildi ve İngilizler Boston’dan çıktılar, ama olay kapanmamıştı. Bu,
uygarlığın gidişini tümüyle değiştirecek olan bir duruma yol açmıştı.
Richard Henry Lee bu hikâyede önemli bir etken haline geldi, çünkü o ve
Samuel Adams sıklıkla yazışıyor, eyaletlerindeki insanların refahıyla ilgili
ümitlerini ve korkularını özgürce paylaşıyorlardı. Bunun sonucunda Adams on
üç koloni arasında karşılıklı yazışmanın, sorunlarının çözümü için çaresizce
ihtiyaç duydukları çabayı örgütlemekte yardımcı olabileceği fikrini oluşturdu.
Boston’daki askerlerle çarpışmadan iki yıl sonra (Mart 1772), Adams fikrini
Meclis e açtı. Koloniler arasında bir Yazışma Komitesi kurulacak, her bir
koloniye belirli bir yazıcı atanacaktı. “Bunun amacı, İngiliz Amerikası nın
kolonilerinin ıslahı için dostça işbirliği sağlamaktı.”
Size ve bana özgürlük vermesi hedeflenen çok yaygın bir gücün ör-
gütlenmesinin başlangıcıydı. “Beyin Gücü” grubu çoktan kurulmuştu. Adams,
Lee ve Hancock’tan oluşuyordu.
Yazışma Komitesi kuruldu. Koloni vatandaşları, İngiliz askerleriyle
Boston’dakine benzer şekilde örgütsüz mücadele etmeyi sürdürüyorlardı, ama
bunun hiçbir yararı olmuyordu. Bireysel sıkıntılar tek bir ‘ Beyin Gücü” grubu
altında birleştirilmemişti. Hiçbir grup İngilizlerle aralarındaki sorunları
halletmeye yönelik bir tek kesin karara kalplerini, ruhlarını, zihinlerini ve
bedenlerini koymamıştı, ta ki Adams, Hancock ve Lee bir araya gelene dek.
Bu arada İngilizler boş durmuyorlardı. Onlar da arkalarında para ve örgütlü
asker gücünün verdiği avantajla bazı planlar yapıyor ve kendilerine göre “Beyin
Gücü” grubu kuruyorlardı.
Krallık, Massachusetts valisi olarak Gage’in yerine Hutchinson’u atamıştı. Yeni
valinin ilk yaptığı şey Samuel Adams a bir elçi gönderip muhalefetine son
78
vermesini istemek oldu.
Albay Fenton (Gage tarafından gönderilen elçi) ve Adams’ın arasında geçen
konuşmanın havasını ancak ne söylediklerine bakarak anlayabiliriz.
Albay Fenton: “Vali Gage tarafından görevlendirildim ve Adams, sizi temin
ederim ki, vali, hükümetin tedbirlerine karşı muhalefet etmekten vazgeçmeniz
şartıyla size tatmin edici her türlü bağışta bulunma (Adams’ı rüşvet yoluyla
kazanma çabası) gücüne sahip. Majestelerinin hoşnutsuzluğuna daha fazla
neden olmamanız valinin tavsiyesi, efendim. Davranışlarınız VÜI. Henry
Antlaşması’na göre suç unsuru oluşturuyor. Bu nedenle eyalet valisinin
takdirine bağlı olarak vatan hainliği suçundan dava edilmek üzere İngiltere’ye
gönderilebilir ya da hapse atılabilirsiniz. Buna karşılık, politik tutumunuzu
değiştirirseniz, sadece kişisel avantajlar kazanmakla kalmayıp kralla da
barışınızı sağlamış olacaksınız.”
Samuel Adams’ın iki seçeneği vardı. Muhalefeti bırakıp rüşvet alabilir ya da
devam edip asılma riskini göze alabilirdi.
Adams ın hayatına mal olabilecek bir kararı verme zamanı gelmişti. Adams,
Albay Fen ton'dan, ona vereceği cevabı valiye aynen ileteceğine dair şeref sözü
aldı.
Adams’ın cevabı şuydu: “Vali Gage’e, Kralların Kralı’yla uzun süre önce barış
yaptığımı söyleyin. Hiçbir kişisel kazanç ülkemin erdemli amaçlarını terk
etmemi sağlayamaz. Ayrıca Samuel Adams’ın tavsiyesi olarak Vali Gage'e şunu
da söyleyin, öfkeli insanların duygularım daha fazla aşağılamasın.”
Vali Gage, Adams’ın iğneli cevabını alınca büyük bir öfkeye kapılıp bir bildiri
yayınladı. “Bendeniz, Majestelerinin adına, silahlarını derhal indirip barışçıl
görevlerine geri dönen herkese merhametli affını teklif ediyorum ve bunun için
söz veriyorum. Suçları çok ağır olup layıkıyla cezalandırmaktan başka bir
düşünceye yer bırakmayacak olan Samuel Adams ve John Hancock bu aftan
yararlanamayacaklardır.”
Adams ve Hancock ölüm tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Öfkeli valinin tehdidi iki
adamın aynı derecede tehlikeli başka bir karara varmasını sağladı. Sadık
takipçilerini gizlice toplantıya çağırdılar hemen. Toplantı başladıktan sonra
Adams kapıyı kilitleyip anahtarı cebine attı. Orada bulunanlara kolonide
yaşayanların bir kongre düzenlemesinin zorunlu olduğunu ve böyle bir kongre
için bir karara varılana dek kimsenin odadan çıkamayacağını söyledi.
Büyük bir heyecan başladı. Bazıları böylesi radikal bir hareketin sonuçlarını
değerlendirirken bazıları da majestelerine rağmen böyle kesin biı kaıaıa
varmanın akılcılığıyla ilgili büyük şüphelerini ifade etti. Kilitli odadaki iki adam
79
korkuya karşı bağışıklı, başarısızlık olasılığına karşı kördü. Bu iki adam
Hancock ve Adams’dı. Onların zihinlerinin etkisiyle ve Yazışma Komitesi’nin
yardımıyla diğerleri de onaylamaya teşvik edildi ve 5 Eylül 1774 te
Philadelphiada Birinci Kıtasal Kongre’nin toplanmasına karar verildi.
Bu tarihi unutmayın. 4 Temmuz 1776’dan daha önemli bir tarih bu. Kıtasal
Kongre’nin toplanmasına dair bir karar alınmasaydı Bağımsızlık Bildirisi’nin
imzalanması diye bir şey olamazdı.
Yeni Kongre’nin ilk toplantısından önce ülkenin başka bir bölümünden başka
bir lider “İngiliz Amerikası’nın Haklarına Kısa Bir Bakış”ı yayınlamak için
uğraşıyordu. Virginia bölgesinden Thomas Jefferson’ın Lord Dunmore’la
(Virginia’daki Kral’ın temsilcisi) ilişkisi, Hancock ve Adams’ın valileriyle
olduğu kadar gergindi.
Ünlü İnsan Hakları Özeti yayınlandıktan sonra Jefferson’a, Majestelerinin
hükümetine hainlikten dolayı hakkında dava açılacağı bildirildi. Bu tehditten
ilham alan Jefferson’m meslektaşlarından Patrick Henry ak- lındakileri cesurca
ortaya koydu. Sonsuza dek klasik olarak kalacak ifadelerinden biri şöyleydi:
"Eğer bu, vatan hainliğiyse bundan azami ölçüde yararlanın.”
Kolonilerin kaderini ciddi şekilde düşünmek için toplananlar ellerinde güç,
yetki, askeri kuvvet ve para olmayan insanlardı. Aralıklarla ıkı yıl boyunca 7
Temmuz 1776’ya kadar süren Birinci Kıtasal Kongre’nin açılışında Richard
Henry Lee ayağa kalkıp Başkanlık makamına ve ürkek Meclise şu teklifte
bulundu:
Beyler, Birleşik Koloniler’in özgür ve bağımsız eyaletler olmaları, İngiliz
Krallığı’na bağlılıktan ayrılmaları ve bu kolonilerle Büyük Britanya Devleti
arasındaki politik bağlantıların tamamen feshedilmesi gerektiği önerisini
sunuyorum.”
Lee’nin şaşırtıcı önerisi hararetle ve sonunda sabırların taşmasına neden olacak
kadar uzun bir süre tartışıldı. Günlerce süren tartışmaların sonunda Jefferson
yine kürsüye çıkıp açık, kesin bir tavırla şunları söyledi: “Sayın Başkan, bu
konuyu günlerdir tartışıyoruz. O halde neden daha fazla gecikmemiz gerekiyor?
Neden daha fazla tartışalım ki? Hadi bugün Amerikan Cumhuriyeti’nin doğum
günü olsun. Yıkmak ve ele geçirmek için değil, barışın ve hukukun saltanatını
yeniden kurmak için doğmasına izin verelim.”
Önergesi oylanmadan önce, Lee ailesindeki ciddi bir hastalık yüzünden
Virginia’ya geri çağrılmıştı. Fakat ayrılmadan önce davasını, Meclis harekete
geçene dek savaşmaya söz veren arkadaşı Thomas Jefferson’ın ellerine teslim
etti. Kısa bir süre sonra Kongre başkanı (Hancock), Jefferson’ı Bağımsızlık
80
Bildirisi’ni oluşturma komitesinin başkanı olarak atadı.
Komite, Kongre tarafından kabul edildiğinde, koloniler Büyük Britanya yla
savaşı kaybettikleri takdirde, onu imzalayan herkesin kendi ölüm fermanını
imzalaması anlamına gelen bildiriyi hazırlamak için uzun süre ve yoğun bir
biçimde çalıştı.
Bildiri 28 Haziran’da hazırdı, orijinal taslak Kongre’de okundu. Birkaç gün
boyunca tartışıldı, değiştirildi ve hazır hale getirildi. 4 Temmuz 1776’da
Thomas Jefferson Meclis’in önünde ayağa kalkıp o ana dek kâğıt üzerine
dökülmüş en önemli kararı korkusuzca okudu.
"İnsanla ilgili olaylar sırasında, bir halkın onu diğerine bağlayan politik
bağlardan kurtulması, doğanın ve Tanrfmn yasalarının kendilerine hak olarak
verdiği, dünya güçleri arasında ayrı ve eşit bir mevki edinmesi gerektiğinde,
insan soyunun görüşlerine saygı, onları ayrılmaya zorlayan nedenleri
açıklamalarını gerekli kılar...”
Jefferson sözlerini bitirdiğinde bildiri oylandı, kabul edildi ve kendi hayatlarını
tehlikeye atan elli altı adam tarafından imzalandı. Bu kararla, insanoğluna
sonsuza dek karar verme ayrıcalığı tanıma kaderine sahip bir ulus doğdu.
Bağımsızlık Bildirisi ne doğru giden olayları inceleyince, şu anda dünyadaki
bütün uluslar arasında saygı ve güç uyandıran bir konumda bulunan bu ulusun,
elli altı adamdan oluşan “Beyin Gücü” grubu tarafından yaratılan bir kararla
doğduğunu görebilirsiniz. Washington’un ordularının başarısını garanti eden
şeyin onların kararı olduğuna da dikkat edin, çünkü bu kararın ruhu savaşan her
askerin kalbindeydi ve başarısızlık gibi bir şeyi tanımayan ruhsal güç olarak
işlev görüyordu.
Ayrıca bu ülkeye özgürlüğünü veren gücün, hür iradeye sahip olmak isteyen her
birey tarafından kullanılması gereken güç olduğuna da dikkat edin. Bu güç, bu
kitapta tanımlanan ilkelerden oluşmuştur. Bağımsızlık Bildirisi hikâyesinde
bunlardan en az altısını saptamak zor olmayacaktır: arzu, karar, inanç, kararlılık,
“Beyin Gücü” grubu ve düzenli planlama.
Bu felsefe boyunca, arzuyla desteklenen düşüncenin kendisini fiziksel
eşdeğerine dönüştürme eğilimini taşıdığı görüşü sürekli karşınıza çıkacaktır. Bu
hikâye ve Birleşik Devletler Çelik Şirketi’nin kuruluş hikâyesinde, bu şaşırtıcı
dönüştürme yönteminin kusursuz bir tanımını bulabilirsiniz.
Yöntemin sırrının araştırılmasında bir mucize aramayın, çünkü bu-
lamayacaksınız. Sadece sonsuz doğa yasalarını bulacaksınız. Bu yasalara, inancı
ve onları kullanmaya cesareti olan herkes erişebilir. Bir ülkeye özgürlük
getirmek ya da zengin olmak için kullanılabilirler.
81
Çabuk karar veren ve ne istediğini kesin olarak bilenler bunu genellikle elde
ederler. Liderler hayatın her döneminde çabuk ve kesin karar verirler. Lider
olmalarının başlıca nedeni budur. Dünya, sözleri ve davranışları nereye gittiğini
bildiğini gösteren insanlar için yer açma alışkanlı- ğındadır.
Kararsızlık genellikle gençlikte başlayan bir alışkanlıktır. Ortaokul, lise, hatta
üniversiteden kesin bir amaç olmaksızın geçerken alışkanlık kalıcı bir hal alır.
Kararsızlık alışkanlığı öğrenciyi seçtiği meslekte de izler, eğer bir meslek
seçebilirse. Genellikle okuldan yeni çıkan genç bulunabilecek herhangi bir işi
tercih eder. Bulduğu ilk işe girer, çünkü kararsızlık alışkanlığı içine işlemiştir.
Bugün ücretlilerin yüzde doksan sekizi belirli bir pozisyon planlamak için
kararlılıkları ve bir işvereni nasıl seçeceklerine dair bilgileri bulunmadığından,
çalışmakta oldukları işlerde kalmaktadırlar.
Kesin kararlılık her zaman cesaret gerektirir, bazen de büyük cesaret.
Bağımsızlık Bildirisi’ni imzalayan elli altı adam bu bildiriyi imzalayarak
hayatlarını tehlikeye atmışlardı. Belirli bir işi elde etmek için kesin karara varan
ve hayattan istediği ücreti vermesini talep eden bir kişi bu karar için hayatını
değil, sadece ekonomik özgürlüğünü riske atmaktadır. Parasal bağımsızlık,
zenginlik, arzu edilen bir iş ve mesleki pozisyon bunları bek- emeyı, planlamayı
ya da talep etmeyi reddeden ya da ihmal eden kişilerin erişebileceği şeyler
değildir. Zenginliği, Samuel Adams’ın kolonilerin ozgurlugunu istediği kadar
isteyen bir kişinin onu elde edeceği kesindir
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Kararsızlık başarısızlığın temel nedenidir. Herkesin bir fikri
yardır, ancak sonunda sizin dünyanızı döndüren şey sizin fıkrinizdir.
•
Kararlı bir zihin kendini aşırı derecede fazladan güce hazırlar. Kararsızlık
genellikle gençlikte başlar; ondan uzak durun ve başkalarının durmasına da
yardımcı olun.
•
Büyük kararlara yol açan olayları inceleyin, böylece hayatın
her döneminde kararlı ve etkin hareket etmek için bir rehber kazanmış
olursunuz.
•
Özgürlük için duyulan büyük arzu özgürlüğü getirir; zenginlik için
duyulan büyük arzu da zenginliği.
■ Her güçlü insan gücünü içinde taşır.
BOLUM 9
KARARLILIK:
İnancı Güçlendiren Aralıksız Çaba
(Zenginliklere Doğru 8. Adım)
82
Arzuyu parasal eşdeğerine dönüştürmede kararlı olmak önemli bir etkendir.
Kararlılığın temeli irade gücüdür.
İrade gücü ve arzu uygun bir şekilde birleştirildiğinde karşı konulamaz bir çift
oluştururlar. Büyük zenginliklere kavuşan insanlar genellikle soğukkanlı ve
bazen de merhametsiz olarak bilinirler. Oysa sıklıkla yanlış anlaşılmaktadırlar.
Onların sahip olduğu şey, amaçlarına kavuşmak için kararlılıkla karıştırıp
arzularını destekledikleri irade gücüdür.
İnsanların büyük çoğunluğu, ilk itiraz ya da talihsizlikle karşılaşma durumunda
amaçlarını ve hedeflerini bir kenara atıp vazgeçmeye hazırdırlar. Yalnızca
birkaçı bütün itirazlara rağmen hedeflerine ulaşana dek devam eder.
“Kararlılık” için kahramanca bir tanım bulunmayabilir, ama su, çimento için
nasıl bir anlam taşıyorsa, kararlılık da insan karakteri için o anlamı taşımaktadır.
Bir servetin oluşturulması genellikle bu felsefedeki on üç etkenin hepsinin
uygulanmasını gerektirir. Bu prensipler para kazanmak isteyen herkes
tarafından anlaşılmalı ve kararlılıkla uygulanmalıdır.
Eğer bu kitabı içindeki bilgileri uygulama niyetiyle okuyorsanız, kararlılığınıza
yönelik ilk test, ikinci bölümde anlatılan altı adımı izlemeye başladığınızda
ortaya çıkacaktır. Eğer hedeflediği belirli bir amacı ve bu amaca ulaşmaya
yönelik planı olan yüzde ikilik grubun içinde değilseniz, talimatları okuyup
günlük alışkanlıklarınıza devam edeceksiniz ve bu talimatlara hiç
uymayacaksınız.
Kararlı olmamak, başarısızlığın temel nedenlerinden biridir. Binlerce insanla
yapılan deneyler, kararlı olmamanın insanların çoğunluğunda görülen yaygın bir
zayıflık olduğunu göstermektedir. Çabayla üstesinden gelinebilecek bir
zayıflıktır bu. Yeterince kararlı olmamanın üstesinden gelmek tamamen insanın
arzusunun yoğunluğuna bağlıdır.
Bütün başarıların başlangıç noktası arzudur. Bunu hiç aklınızdan çıkarmayın.
Zayıf arzular zayıf sonuçlar doğurur, tıpkı zayıf bir ateşin zayıf bir sıcaklık
yayması gibi. Eğer kararlı olmadığınızı düşünüyorsanız, bu zayıflığın üstesinden
arzunuzun altında güçlü bir ateş yakarak gelebilirsiniz.
Kitabı sonuna kadar okumaya devam edin, sonra Arzu bölümüne geri dönüp altı
adımla ilgili olarak verilen talimatları derhal uygulamaya başlayın. Bu
talimatları uygulamadaki hevesiniz para kazanmayı gerçekte ne kadar çok ya da
ne kadar az istediğinizi gösterecektir. Eğer kayıtsız olduğunuzu görürseniz,
servet edinmeye başlamadan önce kesinlikle edinmeniz gereken “para bilinci”ni
henüz edinmediğinizden emin olabilirsiniz.
Eğer yeterince kararlı olmadığınızı düşünüyorsanız, dikkatinizi Beyin Gücü
83
bölümünde verilen talimatlara odaklayın; etrafınızı “Beyin Gücü” grubuyla
çevirin, bu grubun işbirlikçi çabalarıyla kararlılığı geliştirebilirsiniz. Kendi
Kendine Telkin ve Bilinçaltı bölümlerinde kararlılığın
gelişimi konusunda ek bilgiler bulacaksınız. Alışkanlık oluşturma doğanız arzu
ettiğiniz nesnenin ya da hedefin açık bir resmini bilinçaltınıza yerleş- tirinceye
kadar bu bölümde sınırları çizilen talimatları izleyin. O noktadan itibaren
kararlılık eksikliği nedeniyle engellenmeyeceksiniz. Bilinçaltınız sürekli olarak
çalışır, siz uyurken ve uyanıkken.
Kuralları ara sıra uygulama çabanızın hiçbir değeri olmayacaktır. Bir sonuç elde
etmek için bütün kuralları bir alışkanlık haline getirene dek uygulamalısınız.
Gerekli para bilincini başka türlü geliştirmenin yolu yoktur.
Yoksulluk, aklı ona yatkın olanlara doğru çekilir, tıpkı paranın zihinleri
zenginliğe hazır olanlara doğru çekildiği gibi. YOKSULLUK BİLİNCİ, PARA
BİLİNCİNİN BULUNMADIĞI AKLI ELE GEÇİRİR. Yoksulluk bilinci ona
uygun olan alışkanlıklar bilinçli olarak uygulanmaksızın gelişir. Para bilinci ise,
kişi eğer böyle bir bilinçle doğmadıysa, düzenli olarak yaratılmalıdır.
Yukarıdaki paragrafın anlamını iyice kavradığınızda servetin elde edilmesinde
kararlılığın önemini anlayacaksınız. Kararlı olmazsanız daha başlamadan önce
yenilmiş olursunuz. Kararlılıkla kazanacaksınız.
Uyurken kâbus gördüyseniz kararlılığın anlamını fark edersiniz. Yatağınızda
yatıyorsunuz, yarı uyanıksınız, boğulmak üzere olduğunuzu hissedersiniz.
Dönmeyi ya da bir yerinizi oynatmayı başaramazsınız. Kaslarınızın kontrolünü
yeniden kazanmaya başlamanız gerektiğini fark edersiniz. İrade gücünün kararlı
çabalarıyla sonunda bir elinizin parmaklarını oynatmayı başarırsınız.
Parmaklarınızı oynatmayı başararak kolunuzdaki kasların kontrolünü ele
geçirebilirsiniz, ta ki kaldırmayı başarana dek. Sonra diğer kolunuzun
kontrolünü da aynı şekilde kazanırsınız. Daha sonra da önce bir bacağınızın,
ardından diğerinin kontrolünü ele geçirirsiniz. Derken, BÜYÜK BİR İRADE
GÜCÜ KULLANARAK bütün kas sisteminizin kontrolünü sağlar ve kâbustan
çıkarsınız. Bu iş adım adım gerçekleştirilir.
Zihinsel durgunluğunuzdan da aynı işlemleri izleyerek sıyrılmanız mümkün
olabilir, önce yavaş yavaş hareket edersiniz, ardından tam kontrolü sağlayana
dek hızınızı arttırırsınız. Başlangıçta ne kadar yavaş olursanız olun, hareket
etmede kararlı olmalısınız. BAŞARI KARARLILIKLA GELECEKTİR.
Eğer “Beyin Gücü” grubunuzu özenle seçerseniz, kararlılığı geliştirmeniz için
yardımcı olacak en az bir kişide bulursunuz bunu. Bazı zengin insanlar
kararlılığı alışkanlık haline getirmişlerdir, çünkü şartlar onları öylesine etkileri
84
altına almıştır ki, kararlı olmak zorunda kalmışlardır.
Kararlılık alışkanlığını edinenler başarısızlık sırasında güvence sahibidirler. Kaç
kere yenilirlerse yenilsinler sonunda merdivenin tepesine ulaşırlar. Bazen sanki
insanın içinde, görevi kişiyi her türlü cesaret kırıcı denemeden geçirerek
sınamak olan bir rehber var gibi görünmektedir. Yenilgiden sonra kendilerini
toparlayanlar ve denemeye devam edenler istedikleri yere varırlar ve dünya
şöyle bağırır: Bravo! Bunu yapabileceğini biliyordum!” Gizli rehber hiç
kimsenin kararlılık denemesinden geçmeden başarıya ulaşmasına izin vermez.
Bu sınavı geçemeyenler sınıfta kalır.
Sınavı geçenler kararlılığının ödülünü alırlar. Karşılık olarak hedefledikleri şeye
varırlar. Hepsi bu değil! Maddi karşılıktan çok daha fazlasını, yani HER
BAŞARISIZLIK AYNI VEYA DAHA GÜÇLÜ BİR BAŞARININ
TOHUMUNU DA BERABERİNDE GETİRİR bilgisini de kazanırlar.
Bu konuda bazı istisnalar vardır; bazı insanlar deneyimleri sayesinde kararlılığın
gücünü bilirler. Bunlar yenilginin geçici olmasından başka bir görüşü kabul
etmeyenlerdir. Arzularını kararlılıkla sürdürenlerdir ki, yenilgileri sonunda
zafere dönüşür. Biz kenarda durmuş seyredenler, yenilgiyle yıkılıp bir daha hiç
kalkamayanların sayısının ne kadar fazla olduğunu görürüz. Yenilgiyi daha
büyük çaba göstermek için bir zorunluluk
olarak gören az sayıda kişiyi de görüyoruz. Bu kişiler hayatın geri vitesini hiç
kabul etmezler. Ancak görmediğimiz şey, çoğumuzun var olduğunu bile hiç
düşünmediği şey, cesaret kırıklığıyla karşılaşanların imdadına yetişen sessiz,
ama karşı konulmaz güçtür. Eğer bu güce bir ad koyacak olursak buna kararlılık
diyebiliriz. Hepimizin bildiği bir şey: Eğer bir insan kararlı değilse hiçbir işte
kayda değer bir başarı kazanamaz.
Bu satırlar yazılırken işimden başımı kaldırıp bir blok ötedeki, büyük esrarengiz
Broadvvay’e, “Ölü Umutların Mezarı” ve “Fırsatın Ön Verandası na baktım.
İnsanlar dünyanın her yerinden şöhret, servet, güç, sevgi ve başarı adı verilen
diğer şeyleri bulmak için Broadvvay’e gelirler. Çok ender olarak bu kalabalık
insan grubunun içinden birisi çıkar ve dünya bir kişinin daha Broadway’in
hakkından geldiğini duyar. Ama Broad- way kolayca ve çabucak fethedilemez.
Yeteneği görür, zekâyı fark eder, paraca karşılık verir, ama kişi ancak
vazgeçmeyi reddettikten sonra, o zaman o kişinin Broadvvay’i ele geçirme
sırrını keşfettiğini anlarız. Sır şu tek bir sözcüğe kesin bir şekilde bağlıdır:
kararlılık.
Kararlılığı Büyük Beyaz Yol’u ele geçiren Fannie Hurst’ün mücadelesinde sır
şöyle dile getirilir: Bayan Hurst yazılarını zenginliğe dönüştürmek üzere 1915
85
yılında New York’a geldi. Bu dönüşüm çabuk olmadı, ama oldu. Bayan Hurst
dört yıl boyunca “New York’un Kaldırımlarını” birinci elden yaşayarak öğrendi.
Günlerini çalışarak, gecelerini ümit ederek geçirdi. Umutları zayıfladığında,
“Pekâlâ Broadvvay, sen kazandın,” demedi! “Çok güzel, Broadvvay, bir
başkasını yenebilirsin, ama beni değil. Seni vazgeçmen için zorlayacağım,”
dedi.
Sonunda bir imkân bulup hikâyesini kabul ettirene kadar, bir yayıncı (The
Saturday Evening Post) ona otuz altıncı ret mektubunu göndermişti. Ortalama
bir yazar, hayatın her adımındaki ortalama insanlar gibi, ilk ret cevabı üzerine
vazgeçerdi. Oysa Bayan Hurst dört yıl boyunca kaldırımları arşınladı, çünkü
kazanmaya kararlıydı.
Derken sonuç geldi. Büyü bozulmuştu, görünmeyen Rehber, Fannie Hurst’ü
denemiş ve o da sınavı geçmişti. O andan itibaren yayıncılar kapısını
aşındırmaya başladı ve para küçük miktarlarda değil sel gibi akarak geldi.
Kararlılığın neyi başarma gücü olduğu konusunda bir fikir edindiniz kısaca.
Fannie Hurst de bir istisna değil. Kadın ve erkeklerin büyük zenginliklere
ulaştıkları her yerde öncelikle kararlılığa ulaştıklarından emin olabilirsiniz.
Broadway her dilenciye bir fincan kahve ve bir sandviç verir, ancak büyük
şeylerin peşine düşenlerin kararlı olması gereklidir.
Kate Smith yıllar boyunca bulduğu her mikrofonda para veya başka bir karşılık
olmaksızın şarkı söyledi. Broadway ona, “Eğer dayanabilirsen gelip al,” dedi.
Broadvvay yorulup şunları söyleyene dek dayandı: “Bunun ne faydası var ki?
Sen ne zaman yenildiğini bilmiyorsun, o yüzden fiyatını koy ve ciddi olarak
çalışmaya başla.” Bayan Smith fiyatını koydu. Ve fiyatı çok yüksekti.
Kararlılık zihinsel bir durumdur, bu yüzden öğrenilebilir. Bütün zihinsel
durumlar gibi kararlılık da çeşitli nedenlere bağlıdır. Bunların arasında:
1.
AMACIN KESİNLİĞİ: İnsanın ne istediğini bilmesi, kararlılığın
gelişimine doğru birinci ve belki de en önemli adımdır. Güçlü bir güdü insanı
her türlü zorluğun üstesinden gelmeye zorlar.
2.
ARZU: Yoğun bir arzuya sahipseniz hedefinize doğru ilerlerken
kararlılığı kazanmak ve sürdürmek nispeten kolaydır.
3.
KENDİNE GÜVEN: Bir planın uygulanmasında kişinin kendi ye
teneğine güvenmesi, planını kararlılıkla takip etmesi için ona güç verir.
(Özgüven kendi kendine telkin bölümünde anlatılan prensiple geliştirilebilir.)
4.
PLANLARIN KESİNLİĞİ: Planlar zayıf ve uygulanması çok zor
olsa da, eğer iyi organize edilmişse, kararlılığı cesaretlendirir.
5.
DOĞRU BİLGİ: Kişinin deneyim ve gözleme dayanarak planları
86
nın sağlam olduğunu bilmesi kararlılığı geliştirir, bilmek yerine tahmin etmek
kararlılığı yıkar.
6.
İŞBİRLİĞİ: Sempati, anlayış ve diğerleriyle uyumlu işbirliği kararlılığı
geliştirir.
7.
İRADE GÜGÜ: Kişinin düşüncelerini kesin hedefe ulaşmaya yöne
lik planlar üzerine yoğunlaştırma alışkanlığı kararlılığa yol açar.
8.
ALIŞKANLIK: Kararlılık alışkanlığın doğrudan sonucudur. Zihin,
beslendiği günlük deneyimleri içine alır ve onların bir parçası haline gelir. En
büyük düşman olan korku, cesur davranışların zorla tekrarıyla etkin bir şekilde
tedavi edilebilir.
Kararlılık konusunu bırakmadan önce kendinize ait bir liste çıkarın ve bu
önemli nitelikte ne gibi bir eksiğiniz olduğunu belirleyin. Kendinizi cesaretle
ölçün ve başarıya ulaşmanız için bu sekiz maddeden hangisinin sizde olmadığını
görün. Bu analiz kendinizle ilgili yeni bir anlayış kazandıracaktır size.
Burada sizinle başarı arasında duran gerçek düşmanlarınızı bulacaksınız. Sadece
kararlılık konusundaki zayıflığı gösteren “belirtileri” değil, bu zayıflığın
derinlere yerleşmiş bilinçaltı nedenlerini de bulacaksınız. Listeyi dikkatle
inceleyin ve eğer gerçekten kim olduğunuzu ve neler yapabileceğinizi öğrenmek
istiyorsanız kendinizle dürüstçe yüzleşin. Bunlar zengin olmaya çalışan herkesin
öğrenmesi gereken zayıflıklardır:
1.
Ne istediğini açıkça ve tam olarak tanımlayamama.
2.
Nedenli ya da nedensiz erteleme (genellikle bahanelerle desteklenir).
3.
Özelleşmiş bilgiyi elde etmeye karşı ilgi eksikliği.
4.
Kararsızlık, sorunlarla dürüstçe yüzleşmek yerine her olayda sorumluluğu
başkasına atmak (bu da bahanelerle desteklenir).
5.
Sorunların çözümü için kesin planlar yaratmak yerine mazeretlere
güvenme alışkanlığı.
6.
Kendinden memnun olma. Bu rahatsızlık için çok az çözüm vardır ve
bundan muzdarip olanlar için hiç umut yoktur.
7.
Bütün olaylarda itirazlara karşı durup savaşmak yerine uzlaşmaya hazır
olmayla görülen kayıtsızlık hali.
8.
Kişinin hataları yüzünden başkalarını suçlama ve uygun olmayan şartları
kaçınılmaz olarak kabul etme alışkanlığı.
9.
Harekete yönlendiren güçlü düşüncelerin seçimindeki ihmal yüzünden
arzunun zayıf olması.
10.
İlk yenilgi anında vazgeçmeye karşı duyulan isteklilik, hatta he- veslilik
87
hali (altı temel korkudan birine ya da daha fazlasına dayanır).
11.
Analiz edilebilecek şekilde yazılmış organize plan yetersizliği.
12.
Görüşlere dayanarak hareket etmeyi ya da ortaya çıktığı anda fırsatı
yakalamayı ihmal etme alışkanlığı.
13.
Kararlı bir şekilde istemek yerine dilemek.
14.
Zenginliği hedeflemek yerine yoksullukla uzlaşma alışkanlığı, harekete
geçme ve sahip olma hırsında genel bir eksiklik.
15.
Zenginliğe giden bütün kestirme yolları araştırmak, karşılığında bir
eşdeğer vermeksizin almaya çalışmak (genellikle kumar oynama
alışkanlıklarında görülür).
16.
Eleştirilme korkusu, diğer insanların düşüneceği, yapacağı ya da
söyleyeceği şeyler yüzünden plan yapma ve harekete geçirmede yetersizlik. Bu
düşman listenin başında gelir, çünkü genellikle varlığının fark edilemediği
bilinçaltında yer alır. (Daha sonraki bölümde gelen Altı Temel Korku’ya
bakınız.)
Eleştirilme korkusunun belirtilerinden bazılarını inceleyelim. İnsanların büyük
çoğunluğu akrabalarının, arkadaşlarının ve genelde insanla-
rın kendilerini istedikleri şekilde etkilemesine izin verirler, bunun sonucunda da
kendi hayatlarını yaşayamaz hale gelirler, çünkü eleştirilmekten korkarlar.
Çok sayıda insan evlilikte hata yapar, pazarlığa sadık kalır ve hayatını perişan,
mutsuz bir şekilde sürdürür; çünkü yanlışı düzeltirlerse ortaya çıkabilecek
eleştiriden korkarlar. (Bu tür korku şekline teslim olan herkes, korkunun kişinin
hırsını ve başarı arzusunu yıkarak meydana getirdiği onarılmaz zararı bilir.)
Milyonlarca insan eleştiriden korktuğu için okuldan ayrıldıktan sonra gecikmiş
eğitim almayı ihmal eder.
Sayısız adam ve kadın, genç ya da yaşlı, eleştiriden korktukları için saygı adına
akrabalarının hayatlarını mahvetmelerine izin verirler. (Saygı insanın hayatını
kendi istediği şekilde yaşama hakkının yok edilmesine izin vermeyi
gerektirmez.)
İnsanlar iş hayatında riske girmeyi reddederler, çünkü eğer başarısız olurlarsa
ardından gelecek olan eleştirilerden korkarlar. Böylesi durumlarda eleştiri
korkusu başarı arzusundan daha güçlüdür.
Çok fazla insan kendileri için yüksek hedefler koymaz, hatta bir meslek seçmeyi
bile ihmal eder, çünkü akrabalarının ya da “arkadaşlarının”, “O kadar yüksek
hedefler koyma kendine, insanlar senin deli olduğunu sanacaklar,”
demelerinden korkarlar.
Andrew Carnegie yirmi yılımı bireysel başarı felsefesinin geliştirilmesine
88
adamamı önerdiği zaman ilk düşüncem insanların söyleyebilecekleri şeyler
oldu. Bu öneri benim o ana dek düşündüklerimden çok farklı bir hedef
belirlemişti. Zihnim bir şimşek hızıyla her biri eleştirilme korkusuna dayanan
bahaneler ve mazeretler üretmeye başladı. İçimden bir ses, “Bunu yapamazsın.
İş çok büyük ve çok fazla zaman gerektiriyor. Akrabaların senin hakkında ne
düşünecek? Hayatını nasıl kazanacaksın? Şimdiye kadar kimse bir başarı
felsefesi geliştirmemiş, senin yapabileceğini nereden biliyorsun? Böyle büyük
bir hedef belirlemek için kimsin ki sen? Kendi mütevazı hayatını düşün. Sen
felsefe hakkında ne bilirsin ki? İnsanlar senin deli olduğunu sanacak (ve
sandılar da). Neden daha önce başka bir insan yapmamış bunu?” diyordu.
Bunun gibi bir yığın soru geçiyordu zihnimden. Sanki Carnegie nin teklifini
yerine getirme arzumdan vazgeçmem için benimle alay etmek amacıyla
birdenbire bütün dünyanın dikkati bana yönelmişti.
Benim kontrolümü ele geçirmeden hevesimi hemen oracıkta öldürecek iyi bir
fırsat bulmuştum. Daha sonra, binlerce insanı inceledikten sonra ÇOĞU
FİKRİN ÖLÜ DOĞDUĞUNU VE HIZLI HAREKETE GEÇİRECEK KESİN
PLANLAR YARDIMIYLA İÇLERİNE AŞILAMAYA ihtiyaçları olduğunu
keşfettim. Bir fikri beslemenin zamanı onun doğum zamanıdır. Yaşadığı her
dakika ona daha fazla hayatta kalma şansı verir. Hiçbir zaman planlama ve
hareket aşamasına ulaşmayan çoğu fikrin yok edilmesinin altında eleştirilme
korkusu yatmaktadır.
Birçok insan maddi başarının uygun “fırsatların sonucu olduğuna inanır. Bu
inancın bir dayanak noktası vardır, ama tamamen şansa güvenenler neredeyse
her zaman düş kırıklığı yaşarlar, çünkü kişinin başarıdan emin olabilmesi için
var olması gereken önemli bir başka etkeni atlamaktadırlar. Bu, uygun
“fırsatların” nasıl yaratabileceğinin bilgisidir.
İnsanın güvenebileceği tek “fırsat” kendi yarattığı fırsattır. Bu başarılar
kararlılığın uygulanması sonucu gelmiştir. Başlangıç noktası kesin amaçlılıktır.
Bir zamanlar büyük bir imparatorluğun bir kralı vardı. Ama kalbinde bir kral
değil, yalnız bir adamdı. Wales prensi olarak kırk yıldan uzun bir süre boyunca
evlilik için aranan biri oldu; Avrupa’dan bir yığın prenses ayaklarına kapandı.
Hayatının mahremiyeti yoktu ve VÜ. Edward olduğunda yalnızca kişisel boşluk
duygusu yaşıyordu, yalnızca aşkla doldurulabilecek bir boşluk.
Peki ya Wallis Simpson? Aşkı bulmak için gösterdiği çaba iki kez başarısız
olunca, aşkı aramaya devam etti. İlk görevi aşkı bulmaktı. Dünyadaki en büyük
şey neydi ki? Büyük Usta aşk olduğunu söylemişti, insan yapımı kurallar,
eleştiri, şiddet, iftira ya da politik evlilik değil, aşk demişti.
89
Wallis Simpson ı, yani ne istediğini bilen kişiyi düşündüğünüzde onun bu aşkı
elde etmek için büyük bir imparatorluğu sarstığını görebilirsiniz. Bunun bir
erkekler dünyası olduğundan, kadınların eşit kazanma şansı olmadığından
şikâyet edenler, bu sıra dışı kadının, çoğu kadının “yaşlı’ olarak
değerlendirebileceği bir yaşta dünyanın en gözde bekârını elde ettiği hayat
hikâyesini incelemeliler.
Peki ya Kral Edward? İstediği kadının aşkını elde etmek için çok yüksek bir
bedel ödedi mi?
Sadece bir tahminde bulunabiliriz. Ama karan görebiliriz, bu kararın bir bedeli
olduğunu ve bu bedelin açıkça ödendiğini görebiliriz.
İngiltere İmparatorluğu dünyaya yeni bir düzen getirdi. Windsor Dükü ve karısı
sonunda kraliyet ailesiyle uzlaştı. Aşk, kararlılık ve ödenen bedelin hikâyesi bu
zaferi kazananların uzun zaman öncesine aitmiş gibi göı ünmelerine neden
oluyor. Ama bu iki insanın dünyanın en büyük hâzinesini nasıl aradıklarını ve
istediklerini hatırlıyoruz.
Karşılaştığınız ilk yüz kişiyi inceleyin ve onlara hayatta en fazla ne istediklerini
sorun. Doksan sekizi size ne istediklerini söyleyemeyecektir. Eğer bir cevap için
onları zorlarsanız bazıları “güvence”; çoğu “para”; birkaçı mutluluk ; bazıları
“şöhret ve güç”; diğerleri “sosyal tanınma”, kolay bir yaşam , şarkı söyleme,
dans etme ya da yazma yeteneği” diyecektir. Ama hiçbiri bu terimleri tam
olarak tarif edemeyecek ya da bu belli belirsiz tanımladıkları arzularını elde
etmeye yönelik bir plan sunamayacaklardır. Zenginlik arzulara cevap olarak
gelmez. Sadece, sürekli kararlılığın bulunduğu kesin arzuyla desteklenen
planlara cevap olarak meydana gelir. Kararlılık Nasıl Güçlendirilir
Kararlılık alışkanlığına götüren dört temel adım vardır. Bunlar çok büyük zekâ,
çok fazla eğitim gerektirmez, sadece biraz zaman veya çaba gerektirir. Gerekli
adımlar şunlardır:
1.
YERİNE GETİRİLMESİ İÇİN ATEŞLEYİCİ BİR ARZUYLA
DESTEKLENEN BELİRLİ BİR AMAÇ.
2.
SÜREKLİ EYLEMLERLE UYGULANAN BELİRLİ BİR PLAN.
3.
AKRABALARIN, ARKADAŞLARIN VEYA TANIDIKLARIN
OLUMSUZ ÖNERİLERİ DAHİL BÜTÜN OLUMSUZ VE CESARET KIRICI
ETKİLERE KARŞI KAPALI BİR ZİHİN YAPISI.
4.
KİŞİYİ HEM AMAÇ HEM DE PLANIN UYGULANMASINDA
CESARETLENDİRECEK BİR VEYA DAHA FAZLA İNSANIN DOSTÇA
İTTİFAKI.
Bu dört adım hayatın her döneminde başarı için esastır. Bu felsefenin on üç
90
prensibinin amacı kişinin bu adımları bir alışkanlık şeklinde atmasını
sağlamaktır.
Bu adımlar sayesinde kişi ekonomik kaderini kontrol edebilir.
Bu adımlar kişiyi bağımsızlık ve düşünce özgürlüğüne götürür.
Bu adımlar kişiyi küçük ya da büyük zenginliğe ulaştırır.
Güç, şöhret ve dünya çapında tanınmaya bu adımlar götürür.
Uygun “fırsatların” doğmasını bu adımlar sağlar.
Hayalleri fiziksel gerçekliklere bu adımlar dönüştürür.
Korku, cesaret kırıklığı ve kayıtsızlığın üstesinden gelmeyi bu dört
adım sağlar.
Bu dört adımı atmayı öğrenen herkesi muhteşem ödüller beklemektedir. Kişinin
istediği bedeli almasının ayrıcalığıdır bu.
Gizemli güçler kararlı insanın zorluklarla başa çıkma kapasitesi üzerinde nasıl
bir etki yaratır? Kararlılık özelliği kişinin zihninde onun olağanüstü güçlere
ulaşmasını sağlayan bir tür ruhsal, zihinsel ya da kimyasal faaliyet mi oluşturur?
Sonsuz Akıl savaşı kaybettikten sonra ve bütün dünya karşısındayken bile
savaşmaya devam eden kişinin yanında mı yer almaktadır?
Henry Ford gibi her şeye bir hiçle başlayıp kararlılığından başka çok az şeyle
büyük bir sanayi imparatorluğu kuran insanları incelediğimde bu ve benzeri
sorular aklıma gelirdi hep. Ya da üç aydan fazla okula gitmediği halde dünyanın
en büyük mucidi haline gelen Thomas A. Edison kararlılığı konuşan bir
makineye, hareket eden filmlere, elektrik ampulüne ve diğer yüzlerce yararlı
icada dönüştürdü.
Uzun yıllar boyunca hem Ford u hem de Edison’u yakından inceleme fırsatına
sahip oldum. Bu nedenle her iki adamda da, muhteşem başarılarının kaynağı
olabilecek kararlılıktan başka bir özellik görmediğimi söylerken bilgiye
dayanarak konuşuyorum.
İnsan geçmişteki peygamberleri, filozofları, mucize insanları ve dini liderleri
tarafsız bir şekilde incelerse, kararlılığın, emek yoğunlaştırılmasının ve amaç
kesinliğinin başarılarının en önemli kaynağı olduğu kaçınılmaz sonucuna varır.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Kararlılık insan karakterini, karbonun kırılgan demiri bükü- lemez çeliğe
dönüştürdüğü gibi değiştirir. Kararlılıkla sihirli para bilincini geliştirebilirsiniz
ve bilinçaltınız sürekli olarak istediğiniz parayı elde etmeniz için çalışır.
•
Sekiz maddelik kararlılık listesi içinizde kararlılığı nasıl geliş-
tirebileceğinizi gösterir. Özel eğitim için sekiz alan kararlılığınız için hedef
belirler.
91
•
İşlerin nerede zorlaştığına dikkat edin; zorlukların işleri nasıl harekete
geçirdiğini göreceksiniz.
BOLUM 10
BEYİN GÜCÜ
GRUBU’NUN ETKİSİ:
Paranın elde edilmesinde güç vazgeçilmez bir öğedir.
Planları harekete dönüştürecek yeterli güç yoksa planlar boş ve yararsızdır. Bu
bölüm, kişinin gücü nasıl elde edip kullanacağını gösteren yöntemi anlatacaktır.
Güç, “organize ve zekice yöneltilen bilgi” olarak tanımlanabilir. Güç, burada
kullanıldığı şekliyle, kişinin arzusunu parasal eşdeğerine dönüştürmesini
sağlamaya yetecek örgütlü çabayı ifade etmektedir. Örgütlü çaba, belirli bir
amaca yönelik olarak uyum içinde çalışan iki veya daha fazla kişinin çabasının
bir araya gelmesinden meydana gelir.
GÜÇ, PARANIN BİRİKİMİ İÇİN GEREKLİDİR! GÜÇ, PARANIN
BİRİKTİKTEN SONRA ELDE TUTULMASI İÇİN GEREKLİDİR!
(Zenginliklere Doğru 9. Adım)
Gücün nasıl kazanılacağını bir görelim. Eğer güç “organize bilgiyse” bu
bilginin kaynaklarını inceleyelim önce:
1.
SONSUZ AKIL: Bu bilgi kaynağına başka bir bölümde tarif edilen
işlem yoluyla, yaratıcı hayal gücünün yardımıyla ulaşılabilir.
2.
BİLGİ BİRİKİMİ: İnsanoğlunun bilgi birikimi (şimdiye kadar dü
zenlenip kaydedilen kısmı) iyi donanımlı bir kütüphanede veya internette
bulunabilir. Bu birikmiş bilginin en önemli bölümü, okullarda ve üniversitelerde
öğretilir.
3.
DENEY VE ARAŞTIRMA: Bilim alanında ve hayatın her döneminde
insanlar gündelik olarak yeni bilgileri toplamakta, sınıflandırmakta ve organize
etmektedir. “Bilgi birikimi” yoluyla ulaşılamadığında insanın başvuracağı
kaynak budur. Burada da yaratıcı hayal gücü sıklıkla kullanılır.
Bilgi yukarıdaki kaynakların herhangi birinden elde edilebilir. Bu bilgi
düzenlenip örgütlenerek kesin planlara, bu planlar da eylem biçiminde ifade
edilerek güce dönüştürülebilir.
Eğer kişi bilgiyi oluşturup kesin bir plan halinde ifade etme konusunda bir tek
kendi çabasına güveniyorsa, en büyük üç bilgi kaynağının incelenmesi bu
kişinin yaşayacağı zorluğu kolayca ortaya koyacaktır. Eğer bu planlar geniş
kapsamlıysa ve büyük çaplı bir hareketi gerektiriyorsa, kişi başkalarına gerekli
güç öğesini aşılamadan önce onları kendisiyle işbirliği yapmaya ikna etmelidir.
92
“Beyin Gücü Grubu” Sayesinde Güç Elde Etmek
“Beyin Gücü” ortaklığı, “belirli bir amaca ulaşmada iki veya daha fazla kişi
arasındaki bilgi ve çabanın uyumlu bir ruh hali içinde ortak bir amaç için bir
araya gelmesi” olarak tanımlanabilir.
Hiç kimse “Beyin Gücü”nden yararlanmadan büyük bir güce sahip olamaz.
Daha önceki bölümde paranın fiziksel eşdeğerine dönüştürülmesi amacıyla bir
plan yaratılması için gerekli talimatlar verilmişti. Eğer bu talimatları zekice ve
kararlı bir biçimde uygularsanız ve “Beyin Gücü”nüzün oluşumunda seçici
davranırsanız, fark etmeseniz bile amacınıza yarı yarıya varmış olacaksınız.
Bu yüzden uygun bir şekilde seçilmiş “Beyin Gücü” grubu sayesinde sizin için
açık hale gelecek olan gözle görülmeyen potansiyel gücü daha iyi
anlayabilirsiniz. Burada “Beyin Gücü” prensibinin iki özelliğini açıklayacağız;
bunların bir tanesi yapısı itibariyle ekonomik, diğeri ise ruhsaldır. Ekonomik
özellik çok açıktır. Ekonomik avantajlar, kişiye mükemmel uyum içinde yardım
etmeye istekli bir grup insanın tavsiye, danışmanlık ve kişisel işbirliğini elde
eden herkes tarafından yaratılabilir. Bu tür işbirlikçi ittifak hemen hemen bütün
büyük servetin temelinde yatmaktadır. Bu büyük gerçeği anlamanız sizin
parasal durumunuzu kesinlikle belirleyecektir.
“Beyin Gücü” prensibinin ruhsal yanını anlamak çok daha zordur. Bu ifadeden
anlamlı bir öneri çıkarabilirsiniz: “İki zihin, üçüncü bir zihne benzeyen, gözle
görülmeyen bir güç yaratmadan bir araya gelmez.”
İnsan zihni, bir parçası ruhsal olan bir enerji türüdür. İki insanın zihni uyum
içinde birlikte çalışırken her bir zihnin enerjisinin ruhsal birimleri bir çekim
oluşturur, ki bu da “Beyin Gücü”nün “ruhsal” yanını oluşturur.
“Beyin Gücü” prensibi ya da daha çok onun ekonomik özelliğine ilk kez elli yıl
önce Andrew Carnegie dikkatimi çekmişti. Bu prensibin keşfi hayattaki iş
seçimimden sorumludur.
Carnegie’nin “Beyin Gücü” grubu, çelik üretip satmak amacıyla etrafını
kuşattığı neredeyse elli kişilik bir ekipten oluşuyordu. Bütün servetini, “Beyin
Gücü” grubu yoluyla elde ettiği güce bağlıyor kendisi.
Büyük servet kazanan herhangi bir insanın ve orta derecede servet kazanan
birçoğunun hayat hikâyelerini inceleyin. Göreceksiniz ki, bilinçli ya da bilinçsiz
olarak her biri “Beyin Gücü” prensibini uygulamıştır.
BÜYÜK BİR GÜÇ BAŞKA HİÇBİR PRENSİPLE ELDE EDİLEMEZ.
İnsan beyni elektrik piliyle karşılaştırılabilir. Bir grup pilin tek bir pilden daha
fazla enerji ortaya çıkaracağı bilinen bir gerçektir. Ayrıca tek bir pilin içinde
barındırdığı hücre sayısı ve kapasitesine göre enerji çıkaracağı da bilinmektedir.
93
Beyin de aynı şekilde çalışır. Bu durum bazı beyinlerin diğerlerinden daha etkin
olması gerçeğini açıklar ve bu da anlamlı bir ifadeyi beraberinde getirir: Uyum
içinde koordine olan (ya da bağlanan) bir grup beyin tek bir beyinden daha fazla
düşünce enerjisi ortaya çıkaracaktır, tıpkı bir grup pilin tek bir pilden daha fazla
enerji açığa çıkardığı gibi.
Bu benzetmeyle, “Beyin Gücü” prensibinin, kendilerini diğer insanların
beyinleriyle kuşatanların sahip oldukları gücün sırrını içerdiği hemen
anlaşılacaktır.
Beyin Gücü” prensibinin anlaşılmasına yönelik bir başka ifade de şudur: Bir
grup beyin uyum içinde koordine olup birlikte çalıştığında bu birliktelikle
yaratılan artmış enerji gruptaki herkes tarafından kullanıma hazır olacaktır.
Henry Ford’un iş hayatına yoksulluk, okuma yazma bilmeme ve cehalet gibi
engellerle başladığı bilinen bir gerçektir. On yıl gibi kısa bir süre içinde Henry
Ford’un bu üç engeli aştığı ve yirmi beş yıl içinde Amerika’nın en zengin
adamlarından biri olduğu da aynı derecede bilinen bir başka gerçektir. Bu
gerçeği, Henry Ford’un en hızlı adımlarının onun Thomas A. Edison’un
arkadaşı olduğu döneme rastladığı gerçeğiyle bağdaştırm, o zaman bir insanın
zihninin diğerinin başarısında ne kadar etkili olduğunu göreceksiniz. Bir adım
daha öteye gidip Henry Ford’un en büyük başarılarının Harvey Firestone, John
Burroughs ve Luther Buıbank’le (her biri büyük beyin kapasitesine sahipti)
tanıştıktan sonra meydana geldiği gerçeğini düşündüğünüzde, gücün zihinlerin
dostça ittifakıyla oluşturulabileceğine dair daha fazla kanıt geçmiş olacak
elinize.
İnsan, anlayış ve uyum ruhu içinde birlikte olduğu kişilerin yapısını,
alışkanlıklarım ve düşünce gücünü alır. Edison, Firestone, Burroughs ve
Burbank’le olan arkadaşlıklarıyla Ford kendi beyin gücüne bu dört adamın zekâ,
deneyim, bilgi ve ruhsal gücünü de katmıştır. Üstelik “Beyin Gücü” prensibini
bu kitapta anlatılan prensipler yoluyla kendine mal edip kullanmıştır. Bu prensip
size de açıktır!
Mahatma Gandi’den daha önce söz ettik.
Muhteşem gücünü elde ettiği yöntemi bir inceleyelim. Bu yöntem birkaç
sözcükle açıklanabilir. İki yüz milyonun üzerinde insanı belirli bir amaç uğruna
ruh ve beden olarak uyum halinde bir araya getirerek bu güce ulaştı.
Kısacası, Gandi bir mucize başardı, çünkü iki yüz milyonun üzerinde insanın
zorla değil, uyum halinde işbirliğine ikna edilmesi bir mucizedir. Eğer bunun bir
mucize olduğundan şüpheniz varsa, iki insanı bir süre boyunca işbirliğine ikna
etmeye çalışın.
94
Bir işletmeyi yöneten herkes çalışanların uyum içinde çalışmalarını sağlamanın
ne kadar zor olduğunu bilir.
Gücün elde edilebileceği belli başlı kaynakların başında, gördüğünüz gibi,
Sonsuz Akıl gelmektedir. İki veya daha fazla insan, belirli bir hedef uğruna
uyum halinde çalıştıklarında bu işbirliği sayesinde kendilerini Sonsuz Akıl’ın
evrensel deposundan doğrudan güç alabilecek bir konuma yerleştirmiş olurlar.
Bu bütün güç kaynaklarının en büyüğüdür. Dâhilerin ve büyük liderlerin (bu
gerçeği bilsinler ya da bilmesinler) başvurdukları yer orasıdır.
Gücün elde edilmesi için gerekli bilginin alınabileceği diğer iki kaynak insanın
beş duyusundan daha fazla güvenilir değildir. Duyulara her zaman güvenilemez.
Daha sonra gelen bölümlerde, Sonsuz Akıl’la en kolay bağlantı kurma
yöntemleri yeterli bir şekilde tanımlanmıştır.
Bu bir din dersi değildir. Bu kitapta tanımlanan hiçbir temel prensip insanların
dini alışkanlıklarına doğrudan ya da dolaylı olarak müdahale etmeye niyetli
şeklinde yorumlanamaz. Bu kitap okuyucunun para arzusunu fiziksel eşdeğerine
nasıl dönüştüreceğini göstermeyle sınırlandırılmıştır.
Okuyun, düşünün ve okurken meditasyon yapın. Kısa süre sonra bütün konu
açığa çıkacak ve siz onu bir bütün olarak göreceksiniz. Şu anda tek tek
bölümlerin ayrıntılarını görüyorsunuz.
Para utangaç ve kaçıcıdır. Seçtiği kızın peşinde koşan kararlı bir âşığın
kullandığından çok da farklı olmayan bir yolla kur yapılıp elde edilmesi gerekir.
Ve paraya “kur yaparken” kullanılan güç, bir kıza kur yaparken kullanılandan
farklı değildir. Paranın ele geçirilmesinde başarılı olmak için bu güç inanç, arzu
ve kararlılıkla birleştirilmeli; bir planla uygulanmalı ve o plan eyleme
geçirilmelidir.
Para, “çok para” olarak bilinen miktarlarda geldiğinde onu kazanan kişiye
suyun tepeden aşağı akışı gibi hızla gelir. Burada, bir nehrin akışına
benzetilebilecek olan, görünmeyen büyük bir güç akışı söz konusudur.
Büyük zenginliklere ulaşmış olan her insan hayatın bu akışını fark eder. İnsanın
düşünce sürecini oluşturur. Düşüncenin olumlu duyguları, akıntının insanı
servete götüren tarafıdır. Olumsuz duygular insanı yoksulluğa götüren taraftır.
Bu kitabı servet kazanmak amacıyla okuyan kişiler için büyük önem taşıyan bir
görüştür bu. Eğer akıntının yoksulluğa götüren tarafındaysanız, kendinizi akıntı-
nın diğer tarafına taşımanıza yardım edecek bir kürek işlevi görebilir. Size
yalnızca uygulama ve kullanım yoluyla hizmet edebilir. Sadece okumanın ve
öyle ya da böyle bir yargıda bulunmanın sizin için bir faydası olmayacaktır.
Yoksulluk ve zenginlik sıklıkla yer değiştirir. Zenginlik, yoksulluğun yerini
95
aldığında bu değişiklik genellikle iyi düşünülmüş ve dikkatle uygulanmış
planlarla sağlanmıştır. Yoksulluk için plana gerek yoktur. Kimsenin ona yardım
etmesine ihtiyacı yoktur, çünkü cesur ve acımasızdır. Zenginlik ise utangaç ve
çekingendir. Bir şeyin onu “çekmesi” gerekmektedir.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Kişisel ve iş başarısına Andrevv Carnegie’nin en büyük katkısı “Beyin
Gücü” istediğiniz gibi kullanmak üzere sizindir. Hayat boyu sürecek güce giden
yol olarak düzenlenmiş ve yönlendirilmiş bilginin kullanımı için başlıca yol
budur.
•
İnsan zihni bir enerji şeklidir. İki ya da daha fazla zihin uyum halinde
çalıştığında büyük bir enerji “bankası” ve “Beyin Gücü”ne benzetilebilen, gözle
görülmeyen üçüncü bir güç oluştururlar.
•
Zengin olmak için plan yapmak ve organize olmak gereklidir. Yoksul
kalmak çok kolaydır; yoksulluk için plana gerek yoktur.
•
Üç belli başlı zihin gücü kaynağı size yardımcı olmaya hazırdır. Nasıl
kullanacağını bilenler -şu anda sizin bildiğiniz gibi- tarafından her zaman
kullanılabilirler.
•
Mutluluk yapmakla bulunur, sadece sahip olmakla değil.
BOLUM 11
CİNSELLİĞİN GİZEMLİ DÖNÜŞÜMÜ
(Zenginliklere Doğru 10. Adım)
Bilgisizlik yüzünden bu zihinsel durum genellikle fiziksel olanla bağdaştırılır ve
cinsellik konusunda bilgi alırken birçok insanın maruz kaldığı kalıplaşmış
inançlar nedeniyle, özellikle fiziksel olan şeyler, önyargılara yol açar. Cinsel
heyecanın ardında üç yapıcı potansiyel vardır. Bunlar:
1.
İnsan soyunun devamı.
2.
Sağlığın korunması (tedavi edici olarak eşi yoktur).
3.
Sıradanlığın dehaya dönüştürülmesi.
“Dönüştürme” sözcüğünün anlamı basit bir dille, “bir elementi ya da enerji
şeklini bir başkasına aktarmadır.” Cinsel enerjinin dönüşümü basittir ve kolay
bir şekilde açıklanabilir. Zihnin fiziksel ifade bulan düşüncelerden başka
yaratıcı düşüncelere çevrilmesi anlamını taşır. Cinsel heyecan çok özel zihinsel
bir durum yaratır.
Cinsel arzu insan arzulan içinde en güçlü olanıdır. Bu arzunun kontrolü
altındayken kişi başka zamanlarda daha önce bilmediği şekilde hayal gücü,
cesaret, irade gücü, kararlılık ve yaratıcılık yeteneğinde keskinlik geliştirir. Bu
arzu o kadar güçlü ve tahrik edicidir ki, insanların bu uğurda hayatlarını ve
96
saygınlıklarını açıkça tehlikeye atabilirler. Kontrol altına alınıp başka kanallara
aktarıldığında kişiyi harekete geçiren bu güç hayal gücünde, cesarette keskinlik
gibi özelliklerini sürdürür; özellikle edebiyat, sanat ya da diğer mesleklerde
kuşkusuz zenginliğin elde edilmesinde de yaratıcı bir güç olarak kullanılabilir.
Cinsel enerjinin dönüştürülmesi irade gücünün çalıştırılmasını gerektirir, ama
alman karşılık bu çabaya değer. Cinsel ifade doğuştan gelir ve doğaldır. Arzu
bastırılamaz ve yok edilemez, zaten böyle yapılmamalıdır. Ne var ki, insanın
bedenini, zihnini ve ruhunu zenginleştiren ifade şekliyle çıkış yolu
sağlanmalıdır. Eğer dönüştürme yoluyla bu tür bir çıkış yolu verilmezse sadece
fiziksel yollardan çıkış yolu arayacaktır.
Bir nehre baraj yapılabilir ve suyu bir süre için kontrol edilebilir, ama sonunda
bir çıkış yolu bulacaktır. Aynı şey cinsel heyecan için de geçerli- dir. Bir süre
için bastırılıp kontrol edilebilir, ama doğası gereği ifade edilmesi gerekir.
Yaratıcı bir tür çabaya dönüştürülmezse daha değersiz bir çıkış yolu bulacaktır.
Cinsel heyecanı yaratıcı bir enerjiye dönüştürebilen insanlar gerçekten çok
şanslıdır, çünkü bu keşifleri ile kendilerini dâhi statüsüne yükseltebilirler.
Bilimsel çalışmalar bu konudaki gerçekleri açığa çıkarmıştır:
1.
En büyük başarıları gerçekleştiren insanlar cinsel yönleri oldukça
gelişmiş ve cinsel enerjilerini yapıcı bir sevgiye dönüştürmeyi öğrenmiş
insanlardır.
2.
Büyük zenginlikler elde eden ve edebiyat, sanat, sanayi, mimari
de büyük saygı kazanan erkekler hep bir kadının etkisiyle motive olmuşlardır.
Bu keşiflerin yapıldığı araştırmalar iki bin yıldır hiyografi ve tarihin sayfalarına
gömülmektedir. Büyük başarı kazanan kadın ve erkeklerin hayatlarıyla ilgili bir
kanıt söz konusu olduğunda bu insanların oldukça gelişmiş seks doğalarının
olduğu görülmüştür.
Cinsel heyecan ona karşı bir itirazın olamayacağı, “karşı konulmaz bir güçtür.
Bu heyecanla güdülenen erkekler eylem için süper bir güç edinirler. Bu gerçeği
anladığınızda, cinsel enerjinin dönüştürülmesinin yaratıcı yeteneği içerdiğini
daha iyi kavrayacaksınız.
Bir insanda ya da bir hayvanda cinsel hormon salgılayan bezleri yok ettiğinizde,
en büyük hareket kaynağını ortadan kaldırmış olursunuz. Bunun kanıtı olarak
hadım edildikten sonra herhangi bir hayvanı seyredin. Bir boğa cinsel açıdan
değişime uğradıktan sonra bir inek kadar uysal hale gelir. Seks değişimi insan
ya da hayvan olsun insanın içindeki mücadele- cıüğı y°k eder. Seks enerjisi
içinde gizli bir yaratma yeteneği barındırır.
Zihinsel Gücü Tetikleyen 10 Uyaran
97
İnsan zihni coşku, arzu, hayal gücü gibi uyaranlar sonucunda heyecanla yüksek
bir titreşime geçer. Zihni uyaranlar şunlardır...
1.
Cinsellik ifade etme arzusu.
2.
Aşk.
3.
Ün, güç, parasal kazanç ya da para için ateşleyici arzu.
4.
Müzik.
5.
Aynı ya da karşı cins ile arkadaşlık.
6.
Ruhani ya da dünyevi başarılar için birleşen iki ya da daha fazla insanın
uyumuna dayalı “Beyin Gücü” grubu.
7.
Karşılıklı acı çekme, zulme uğrayan insanların yaşadığı gibi.
8.
Kendi kendine telkin.
9.
Korku.
10.
Uyuşturucu ya da alkol.
Zihni en etkin bir şekilde güçlendirip fiziksel hareketi başlatan uyaranlar
listesinin başında cinselliği ifade etme arzusu gelir. Bu uyaranların sekizi doğal
ve yapıcıdır. İkisi yıkıcıdır. Bu liste zihinsel uyaranların karşılaştırmalı
incelemesini yapabilmeniz amacıyla burada sunulmuştur. Bu incelemeden cinsel
heyecanın bütün zihinsel uyaranlar içinde en yoğun ve en güçlüsü olduğu
kolayca görülebilir.
Düşünen bir insan dâhinin tanımıyla ilgili olarak bazı sorular sormak
isteyecektir. İlk soru, “Sıradan düşünce yoluyla ulaşılamayan bilgi kay-
naklarıyla nasıl iletişim kurulabilir?” olacaktır.
Sonraki soru ise, “Sadece dâhilerin ulaşabileceği bilinen bilgi kaynakları var
mıdır, eğer öyleyse, bu kaynaklar nelerdir ve kişi bunlara nasıl ulaşabilir?”
olacaktır.
Bu konuda kanıtlar sunacağız. Siz bu kanıtlar yoluyla denemeler yaparak kendi
kanıtınızı elde edebilirsiniz.
Dâhilik Altıncı Hissini Geliştirmekten Geçer
Altıncı hissin gerçekliği oldukça iyi bir şekilde saptanmıştır. Altıncı his yaratıcı
hayal gücüdür. Yaratıcı hayal gücü çoğu insanın hayatı boyunca hiç
kullanmadığı bir beceridir ve eğer kullanırlarsa bile bu sadece rastlantı sonucu
olur. Oldukça az sayıda insan yaratıcı hayal gücünü bilerek ve bir amaç için
kullanır. Dâhiler bu beceriyi, işlevini anlayarak bilinçli olarak kullanırlar.
Yaratıcı hayal gücü becerisi insanın sınırlı aklıyla Sonsuz Akıl’ın sınırsızlığı
arasındaki doğrudan bağdır. Din gerçekliği içinde atfedilen bütün açıklamaların
ve icat edilen temel veya yeni prensiplerin keşfi yaratıcı hayal gücü becerisiyle
gerçekleşir.
98
Fikirler ya da kavramlar popüler şekliyle “önseziler” şeklinde zihnimizde
belirdiğinde, bunlar aşağıdaki kaynakların bir ya da daha fazlasından gelir:
1.
Sonsuz Akıl
2.
Beyne beş duyu yoluyla ulaşan düşünce dalgaları ve duyu izlenim
lerinin depolandığı bilinçaltı.
3.
Bilinçli düşünce yoluyla bir fikir ya da kavramı ifade eden başka
insanların zihinleri.
4.
Başka insanların bilinçaltı depoları.
İlham ve Yaratıcı fikirlerin alınabileceği başka bir kaynak yoktur. Beynin
çalışması on zihin uyaranından bir ya da daha fazlasıyla uyarıldığında kişiyi
sıradan düşünce ufkunun üzerine çıkarma etkisine sahip olur ve kişinin uzak
mesafeleri göremediği fırsatları ve daha alçak düzlemde var olmayan yeni
düşünceleri hayal etmesine izin verir.
Herhangi bir zihin uyaranıyla düşünce düzeyi yükseldiğinde kişinin bulunduğu
konum, yerdeyken görüşünü sınırlayan ufuk çizgisinin üzerini ve ötesini
görebileceği bir yüksekliğe uçakla çıkan kişinin bulunduğu konumla aynıdır.
Üstelik bu yüksek düşünce düzeyindeyken kişi, yiyecek, giyecek ve barınma
gibi üç temel ihtiyacını gidermeye yönelik sorunlarla uğraşırken görüşünü
sınırlayan ve engelleyen herhangi bir uyaranın etkisi altında kalmaz. Kişi uçakla
yükselirken tepeler, vadiler ve görüşünü kapatan diğer engellerin kaldırıldığı
gibi, günlük sıradan düşüncelerin ortadan kaldırıldığı bir düşünce
dünyasındadır.
Yüceltilmiş düşünce düzlemindeyken zihnin yaratıcı becerisine serbest hareket
etmesi için imkân verilir. Altıncı hissin işlevi için yol açılmıştır. Birey başka
şartlar altında ulaşamayacağı fikirlere karşı alıcı hale gelir. Altıncı his bir
dâhiyle sıradan biri arasındaki farkı belirleyen bir beceridir.
Yaratıcı beceri kullanıldıkça ve kişi ona daha fazla güvenip düşünce dalgası için
daha fazla talepte bulundukça, bu beceri bireyin bilinçaltının dışında yer alan
etkenlere karşı daha dikkatli ve alıcı hale gelir. Bu beceri yalnızca kullanılarak
geliştirilebilir.
Kişinin “bilinci” tamamen altıncı his becerisiyle işlev gördükçe bu gerçek
anlaşılır.
Büyük ressamlar, müzisyenler ve şairler büyüktürler, çünkü yaratıcı beceri
yoluyla “içlerinden gelen küçük sese” kulak verme alışkanlığını edinmişlerdir.
Hayal gücü çok “kuvvetli” olanların en iyi fikirlerinin “önsezilerle” geldiği iyi
bilinen bir gerçektir.
Büyük bir hatip bu büyüklüğünü gözlerini kapatıp tamamen yaratıcı hayal gücü
99
becerisine güvenerek elde etmiştir. Konuşmasının en can alıcı noktasında neden
gözlerini kapattığı sorulduğunda, “Gözlerimi kapatıyorum, çünkü o zaman
içimden gelen fikirlere göre konuşabiliyorum,” demiştir.
Amerika’nın en başarılı ve en iyi bilinen maliyecisinin bir karar vermeden önce
iki ya da üç dakika için gözlerini kapama alışkanlığı vardı. Bunu neden yaptığı
sorulduğunda, “Gözlerim kapalıyken daha ileri zekâ düzeyine ulaşabiliyorum,”
diyordu.
Maryland, Chevy Chase’den Dr. Elmer Gates yaratıcı hayal gücünü kullanarak
pek çoğu basit olan iki yüzden fazla patent aldı. Yöntemi Dr. Gates’in kesinlikle
dahil olduğu bir dâhinin konumuna ulaşmayı isteyenler için hem ilginç hem de
önemlidir. Dr. Gates dünyanın en büyük, ama reklamı az yapılan bilim
adamlarından biriydi.
Laboratuvarında, “kişisel iletişim odası” adını verdiği bir bölüm vardı. Ses
geçirmez bir odaydı burası ve öyle bir şekilde ayarlanmıştı ki, gerektiğinde içeri
hiç ışık girmiyordu. Üzerinde kâğıtların bulunduğu küçük bir masa vardı.
Masanın üzerinde, duvardaki ışıkları kontrol eden elektrik düğmeleri
bulunuyordu. Dr. Gates yaratıcı hayal gücüyle ulaşabildiği güçleri kullanmak
istediğinde bu odaya girer, masaya oturur, lambaları kapatır ve üzerinde çalıştığı
icatla ilgili bilinen faktörlere yoğunlaşırdı. İcadının bilinmeyen faktörleriyle
ilgili fikirler zihnine dolmaya başlayana dek o pozisyonda kalırdı.
Bir keresinde fikirler o kadar çabuk gelmişti ki. Neredeyse üç saat boyunca
yazmak zorunda kalmıştı. Düşünceleri akmayı ve o yazmayı bıraktığında,
yazdıklarının bilim dünyasında bilinen verilerle arasında hiçbir benzerlik
bulunmayan prensiplerin tam bir tanımını içerdiğini gördü. Üstelik bu notlarda
üzerinde çalıştığı problemin çözümü de vardı.
Dr. Gates hayatını, şirketler ve bireyler adına “fikirler için oturarak”
kazanıyordu. Amerika’daki en büyük şirketlerden bazıları ona “fikir için
oturmak” üzere saat başına önemli miktarda para ödüyorlardı.
Akıl yürütme becerisi genellikle hatalıdır, çünkü büyük oranda kişinin birikmiş
deneyimlerine dayanmaktadır. İnsanın deneyimleriyle elde ettiği her bilgi doğru
değildir. Yaratıcı hayal gücüyle alman fikirler çok daha güvenilirdir, çünkü
zihnin akıl yürütme becerisine açık olmayan daha güvenilir kaynaklardan
gelmektedirler.
Bir dâhiyle garip fikirli sıradan bir mucit arasındaki en büyük fark, dâhinin
yaratıcı hayal gücü becerisiyle çalışıyor olmasına karşılık mucidin bu beceri
konusunda hiçbir şey bilmemesidir. Bilimsel mucit hem birleştirici hem de
yaratıcı hayal gücü becerisini kullanır.
100
Örneğin, bilimsel mucit, icat etmeye birleştirici beceriyi, yani akıl yürütme
becerisini kullanarak başlar, deneyimle birikmiş olan prensip ya da bilinen
gerçekleri düzenler ve birleştirir. Eğer bu birikmiş bilginin icadını tamamlaması
için yetersiz olduğunu görürse yaratıcı becerisiyle kendisine açık olan bilgi
kaynaklarına başvurur. Bunu yapmanın yolu bireyden bireye değişir, ama bu
işlemin özü şudur:
1.
On zihin uyaranından birini ya da birkaçını veya kendi tercih edeceği
uyaranları kullanarak ZİHNİ ORTALAMADAN DAHA HIZLI TİTREŞECEK
şekilde uyarır.
2.
İcadıyla ilgili bilinen gerçekler (bitmiş bölümler) üzerinde YO-
ĞUNLAŞIR VE ZİHNİNDE İCADINA AİT BİLİNMEYEN FAKTÖRLERE
AİT MÜKEMMEL BİR RESİM OLUŞTURUR. Bilinçaltı kontrolü ele geçirene
dek bu resmi zihninde tutar, sonra zihnini bütün düşüncelerden arındırarak
rahatlar ve cevapların zihnine dolmasını bekler.
Bazen sonuçlar hem kesin hem de çabuktur. Diğer zamanlarda sonuçlar, altıncı
hissin gelişimine ya da yaratıcı yetiye bağlı olarak olumsuzdur.
Edison yaratıcı becerisine yönelip elektrik ampulünü mükemmel hale
getirmeden önce, hayal gücünün birleştirici becerisinin yardımıyla fikirlerin on
bin farklı birleşimini denemiştir. Fonografı üretirken yaşadığı deneyim de bunun
benzeriydi.
Yaratıcı hayal gücü becerisinin var olduğuna dair bol miktarda güvenilir kanıt
bulunmaktadır. Bu kanıtlar çok fazla eğitim almadan çalıştıkları alanlarda lider
olan insanların doğru analizinin yapılmasıyla elde edilebilir. Lincoln yaratıcı
hayal gücü becerisini keşfedip kullanarak büyüklüğe ulaşmış liderlere iyi bir
örnektir. Bu yetiyi Anne Rutledge’le tanıştıktan sonra yaşadığı aşk uyaranının
sonucu olarak keşfetmiş ve kullanmaya başlamıştı.
Tarihin sayfaları büyük liderlerin kayıtlarıyla doludur. Bunların başarılarında en
büyük etken, yaratıcı becerilerini cinsel arzuyla uyaran kadınlardır. Napoleon
Bonaparte bunlardan biridir. İlk karısı Josephine’den ilham alırken karşı
konulamaz ve mağlup edilemezdi. Ama onu bir kenara bıraktıktan sonra
gerilemeye başladı. Yenilgisi ve St. Helena’ya sürgünü birbirinden çok uzak
değildi.
Amerika’da eşlerine duydukları tutku ve aşkın etkisiyle başarının doruklarına
tırmandıktan sonra yeni biri için eski eşlerini bir kenara bırakan ve mahvolan
erkeklerin hikâyelerinden söz edebiliriz. Napoleon doğru kaynaktan gelen cinsel
etkinin yerine hiçbir şey konulmayacak kadar güçlü olduğunu keşfeden tek
erkek değildi.
101
İnsan zihni uyaranlara tepki verir! Bu uyaranlar içinde en büyük ve güçlü olanı
cinsel arzudur. Kontrol edilip dönüştürüldüğünde bu dürtü bir erkeği, daha alçak
düzlemde önünü kesen endişe ve önemsiz öfkeyi kontrol etmesini mümkün
kılan düşünce düzeyine çıkarabilir.
Hafızaları tazelemek amacıyla, belirli erkeklerin hayat hikâyelerinden elde
edilebilen gerçeklerle ilgili olarak, burada büyük başarıya sahip birkaç kişinin
adını vereceğiz. Bu kişilerin dehalarının güç kaynağını dönüştürülmüş cinsel
enerjilerinden aldıklarına hiç şüphe yok:
GEORGE
WASHINGTON
NAPOLEON
BONAPARTE
WILLIAM
SHAKESPEARE ABRAHAM LINCOLN RALPH WALDO EMERSON
ROBERT BURNS
THOMAS JEFFERSON ELBERT HUBBARD ELBERT H. GARY
WOODROW WILSON JOHN. H. PATTERSON ANDREW JACKSON
ENRICO CARUSO
Hayat hikâyeleri konusundaki bilginiz bu listeye sizin bazı eklentiler yapmanızı
mümkün kılabilir. Eğer, bulabilirseniz bütün insanlık tarihinde iyi geliştirilmiş
cinsellik doğasıyla güdülenmemiş olup herhangi bir alanda göze çarpan başarı
kazanmış olan birini gösterin.
Şu anda yaşamayan insanların hayat hikâyelerine güvenmek istemiyorsanız,
tanıdığınız büyük başarı kazanmış insanları inceleyin ve onlar arasında yüksek
düzeyde cinsel dürtüye sahip olmayan birini bulup bulamayacağınıza bakın.
Cinsel enerji bütün dâhilerin yaratıcı enerjisidir. Bu itici cinsel güçten yoksun
olan hiçbir büyük lider, dâhi ya da sanatçı bulamazsınız.
Hiç kuşkusuz, buradan bütün gelişmiş cinsel dürtüye sahip olanların dâhi
olduğu şeklinde bir ifade çıkarılamaz. İnsan yalnızca hayal gücünün yaratıcı
becerisinin yardımıyla mevcut güçleri çekebilecek şekilde zihnini uyardığı
zaman dâhi statüsünü elde edebilir. Bu “güçlendirmeyi” sağlayabilecek
uyaranlar arasında en önemlisi cinsel enerjidir. Sadece bu enerjiye sahip olmak
bir dâhi yaratmak için yeterli değildir. Bu enerji, insanı dâhi statüsüne
yükseltmeden önce, fiziksel ilişki arzusundan başka türde bir arzuya ve eyleme
dönüştürülmelidir.
Büyük cinsel arzuları nedeniyle insanların büyük bir çoğunluğu, bu gücü yanlış
anlayarak ve yanlış kullanarak dâhi olmaktan uzaklaşıp kendilerini daha
aşağılara, hayvanların statüsüne indirirler.
Yirmi beş binin üzerinde insanı inceleyerek başarılı olmuş erkeklerin bunu
kırkından önce ender olarak başardıklarım ve gerçek hızlarına ancak ellisini
geçtikten sonra ulaştıklarını keşfettim. Bu gerçek o kadar şaşırtıcıydı ki,
102
nedenini bulmak için daha dikkatli bir araştırmaya girmeme yol açtı.
Bu çalışma, başarılı insanların bunu kırkından önce yapamamalarının ana
nedeninin, cinsel heyecanın fiziksel yanma aşırı düşkünlük göstererek
enerjilerini ziyan etmeleri olduğunu ortaya çıkarmıştır. İnsanların çoğunluğu
cinsel dürtünün salt fiziksel yanından çok daha önemli başka olasılıkları da
olduğunu asla öğrenemezler. Bu keşfi yapanların çoğu ise, cinsel enerjinin en
yüksek noktasında olduğu dönemde birçok yılı ziyan ederek kırk beş, elli
yaşlarına ulaşırlar. Bunu genellikle kayda değer bir başarı izler.
Kırk yaşma ve bazen de onu geçene dek çoğu erkeğin hayatı, daha faydalı
kanallara aktarılabilecek enerjinin boşa harcandığını göstermektedir. Daha
hassas ve daha güçlü heyecanlara önem verilmez. Cinsel arzu bütün insan
heyecanları içinde en güçlüsü ve en zorlayıcısıdır. Bu nedenle bu arzu kontrol
edildiğinde ve fiziksel ifadesi dışında bir eyleme dönüştürüldüğünde kişiyi
büyük başarılara götürebilir ve dahilik seviyesine yükseltebilir.
30.000’den fazla satış elemanını eğitip yönlendiren bir öğretmen faal olarak
seks enerjilerini kullanan insanların en etkin satıcılar olduğunu keşfetmiştir.
Bunun açıklaması, “kişisel mıknatıslık” olarak bilinen kişilik etkeninin cinsel
enerjisinden farklı bir şey olmadığıdır. Yüksek düzeyde seksi kişiler yüksek
çekim gücüne sahiptirler. Bu hayati güç anlaşılıp doğru yönlendirildiğinde
insanlar arasındaki ilişkide büyük avantaj sağlayabilir. Bu enerji diğer insanlara
şu aracılar yoluyla iletilebilir:
!• El sıkmak: Elin dokunuşu çekiciliğin varlığını ya da yokluğunu anında
gösterir.
2.
Ses tonu: Çekicilik ya da cinsel enerji, sesi renklendiren ya da
mü zikal ve çekici kılan bir etkendir.
3.
Beden duruşu: Seksi insanlar zarif ve hızlı bir şekilde hareket eder
ler.
4.
Düşüncelerin titreşimi: Seksi insanlar cinsel heyecanı duygularıyla
birleştirirler ya da böyle yapmayı isterler ve bu şekilde etrafında- kileri
etkileyebilirler.
5.
Beden süsü: Seksi insanlar kişisel görünümleri konusunda çok dik
katlidirler. Genellikle kişiliklerine, fiziklerine, tenlerine vb. yakışan giysiler
seçerler.
Bir satış elemanı işe alındığında becerikli bir satış müdürü ilk talep olarak
satıcının kişisel çekiciliğine bakar. Cinsel enerjisi olmayan insanlar hiçbir
zaman çekici ve coşkulu olmazlar. Oysa coşku, satılan mal ne olursa olsun
satıcılıkta en önemli gerekliliktir.
103
Cinsel enerjiden yoksun vaiz, hatip, avukat ya da satıcı, başkalarını etkilemek
söz konusu olduğunda başarısızlığa uğrayacaktır. Çoğu insanın yalnızca
duygularına hitap eden şekilde etkilendiği gerçeğini de göz önüne alırsak, bir
satıcının doğal yeteneğinin bir parçası olarak cinsel enerjisinin önemini
anlayacaksınız. Usta satıcılar satışta bu statüye erişmişlerdir, çünkü bilinçli ya
da bilinçsiz olarak cinsel enerjiyi satış şevkine dönüştürmüşlerdir! Bu ifadede
cinsel enerjinin dönüştürülmesinin gerçek anlamıyla ilgili çok pratik bir öneri
bulunabilir. Aklını cinsellik konusundan nasıl uzak tutacağını ve cinsel
enerjisini aynı coşku ve kararlılıkla satış çabasına nasıl yönelteceğini bilen bir
satıcı, bunun farkında olsun ya da olmasın seksi dönüştürme sanatını kazanmış-
tır. Cinsel enerjilerini dönüştüren satıcıların büyük çoğunluğu ne yaptıklarının
ya da nasıl yaptıklarının hiç farkında olmadan yaparlar bunu.
Cinsel enerjinin dönüştürülmesi, ortalama bir insanın bu amaçla kullanmak
istemeyeceği kadar fazla irade gücü gerektirir. Dönüşüm için gerekli irade
gücünü toplamayı zor bulanlar bu yeteneği yavaş yavaş kazanabilirler. Zorlu
irade gücü gerektirse de bu uygulamanın ödülü gösterilen çabanın değerinden
çok daha büyüktür.
Cinsellik konusu insanların büyük çoğunluğunun bağışlanmaz bir biçimde cahil
göründüğü bir konudur. Cinsel dürtü, cahil ve kötü fikirli insanlar tarafından
büyük ölçüde yanlış anlaşılmış, iftiraya uğramış ve alaya alınmıştır.
Milyonlarca insan, bu aydınlanma çağında bile, yüksek düzeyde cinsel dürtüye
sahip olmanın bir lanet olduğu yanlış inancıyla aşağılık kompleksi
geliştirmektedir. Cinsel enerjinin erdemiyle ilgili bu ifadeler ahlaksızlığın mazur
gösterilmesi şeklinde yorumlanmamalıdır. Cinsel heyecan zekice ve dikkatle
kullanıldığı takdirde bir erdemdir. Bedeni ve zihni zenginleştirmek yerine
bozacak ölçüde yanlış kullanılabilir ve kullanılmaktadır da.
İnceleme ayrıcalığına sahip olduğum bütün büyük liderlerin başarılarının geniş
ölçüde bir kadından aldıkları ilhama dayandığını keşfetmem benim için çok
büyük önem taşıyordu. Birçok örnekte, “söz konusu kadın , halkın kendisi
hakkında çok az şey duyduğu ya da hiçbir şey duymadığı, alçakgönüllü ve
özverili bir eştir. Birkaç olayda, alman ilham “öteki kadına” doğru
uzanmaktadır.
Her zeki insan alkollü içkiler ve uyuşturucu yoluyla aşırı uyarılmanın yıkıcı
olduğunu bilir. Ancak seksin aşırı kullanımının, uyuşturucu ya da alkol gibi
yaratıcı çabayı yıkıcı ve zararlı bir alışkanlık-haline gelebileceğini çok az insan
bilir.
Seks düşkünü bir erkek uyuşturucu düşkünü bir erkekten çok farklı değildir!
104
Her ikisi de mantık ve irade gücü becerileri üzerinde kontrolü kaybetmişlerdir.
Birçok hastalık hastası vakası, seksin gerçek işlevi hak- kındaki cehaletle
gelişen alışkanlıklardan doğmaktadır.
Cinsel enerjinin dönüştürülmesi konusundaki bilgisizliğin bir yandan cahil
kişiye büyük cezalar yüklerken, öte yandan aynı derecede büyük faydalara engel
olduğu kolayca görülebilir.
Cinsellik konusundaki geniş kapsamlı cehalet, seks konusunun etrafının esrar ve
karanlık sessizlikle kuşatılmış olması gerçeğine dayanır. Esrar ve sessizliğin
komplosu, genç insanların zihninde yasak psikolojisiyle aynı etkiyi
yapmaktadır. Sonuç, merakı ve bu yasak konu üzerinde daha fazla bilgi elde
etme arzusunu arttırmıştır; bilginin kolayca elde edilebilir olmaması tüm kanun
yapıcılarının ve gençleri bu konuda en iyi eğitebilecek şekilde öğrenim görmüş
çoğu doktorun ayıbıdır.
Çok az insan kırk yaşından önce herhangi bir alanda hayli yaratıcı çaba içine
girer. Ortalama bir insan bu büyük yaratma kapasitesine kırkla altmış yaşları
arasında ulaşır. Bu ifadeler, dikkatle gözlenmiş olan binlerce kadın ve erkeğin
incelenmesine dayanmaktadır. Kırk yaşından önce bir yere varamamış ve kırk
yaşla “yaşlılığa” yaklaştığından korkan insanlar için cesaret verici olmalıdır bu
bulgular. Kırkla elli yaşları arasındaki yıllar en verimli dönemdir. Erkekler bu
yaşlara korkuyla ve titreyerek değil, ümit ve beklentiyle girmelidir.
Eğer çoğu erkeğin kırk yaşından önce en iyi işlerini gerçekleştirmedikleri
şeklindeki ifade için kanıt isterseniz, dünyanın tanıdığı en başarılı insanların
kayıtlarını inceleyin. Henry Ford kırk yaşını geçene dek başarıyı yakalayamadı.
Andrew Carnegie çabalarının sonucunu aldığında kırk yaşını çoktan geçmişti.
James J. Hill kırk yaşında hâlâ telgraf memuru olarak çalışıyordu. Muhteşem
başarıları bu yaştan sonra geldi. Amerikan sanayicileri ve yatırımcılarının hayat
hikâyeleri kırkla altmış yaş arasındaki dönemin bir erkeğin en üretken çağı
olduğuna dair kanıtlarla doludur.
Otuzla kırk yaş arasında erkekler cinsel enerjiyi dönüştürme sanatım öğrenirler
(hepsi değil). Bu keşif genelde rastlantı sonucu olur ya da bunu bilincine
varmadan yaparlar. Başarı gücünün otuz beşle kırk yaşı arasında arttığını
gözleyebilir, ama çoğu örnekte, bu değişikliğin nedeninden habersizdir. Doğa
otuzla kırk yaş arasındaki bireylerde aşk ve seks heyecanlarını uyumlu hale
getirmeye başlar, böylece kişi bu büyük güçleri harekete geçirici bir uyaran
olarak birlikte kullanır.
Kendinizi Yalnızca Siz Dâhiliğe Ulaştırabilirsiniz.
Seks tek başına harekete geçiren kuvvetli bir dürtüdür, ancak gücü kasırgaya
105
benzer, sıklıkla kontrol edilemez olur. Ama cinsel heyecana aşk duygusu
karışmaya başladığında amaca yönelik davranışların sakinleşmesi, dengenin
sağlanması ve yargıların yerinde olması sonucunu verir. Kırk yaşına ulaşan
hangi insan bu ifadeleri analiz edemeyecek ve kendi deneyimleriyle
doğrulamayacak kadar talihsizdir?
Bir kadını memnun etme arzusuyla harekete geçip yalnızca cinsel heyecana
dayanan bir erkek büyük bir başarı elde etme kapasitesine sahip olabilir ki,
genellikle öyledir, ama hareketleri altüst olmuş, bozulmuş ve tamamen yıkıcı
hal almıştır. Sadece cinsel güdüye dayanarak bir kadını memnun etme arzusuyla
harekete geçen bir erkek hırsızlık yapabilir, aldatabilir, hatta cinayet işleyebilir.
Ne var ki, aşk duygusu cinsel heyecanla birleştiğinde aynı erkek hareketlerini
daha fazla mantık, denge ve makul düşünceyle yönlendirecektir.
Aşk, romantizm ve seks insanı büyük başarılara götürebilecek heyecanlardır.
Aşk emniyet subapı görevi yapan bir heyecandır, dengeyi ve yapıcı çabayı
garanti eder. Bu üç heyecan bir araya geldiğinde insanı dâhi düzeyine
çıkarabilir.
Heyecanlaı zihinsel durumlardır. Doğa insanı, maddenin kimyası prensibine
benzer şekilde işleyen “zihin kimyası”yla donatmıştır. Maddenin kimyası
yardımıyla bir kimyagerin, tek başına hiçbirinin zararlı olmayan belirli
elementleri birbirine karıştırarak ölümcül bir zehir yaratabileceği bilinen bir
gerçektir. Heyecanlar da aynı şekilde ölümcül bir zehir hazırlamak üzere
birleşebilir. Seks ve kıskançlık heyecanı birbirine karıştığında kişiyi çılgın bir
canavara çevirebilir.
İnsan zihnindeki bu yıkıcı duygulardan birinin ya da daha fazlasının varlığı,
zihindeki kimya yoluyla kişinin adalet duygusunu yok eden bir zehir
oluşturabilir.
Dâhiliğe giden yol, seks, aşk ve romantizmin gelişimi, kontrolü ve
kullanımından ibarettir. Bu süreç kısaca aşağıdaki şekilde ifade edilebilir:
Bu duyguların varlığını zihinde egemen düşünceler şeklinde teşvik edin ve
bütün yıkıcı duyguları yok etmeye çalışın. Zihin bir alışkanlık varlığıdır.
Kendisini besleyen egemen düşüncelerle gelişir. İrade gücüyle kişi herhangi bir
duyguyu yok edip yerine istediği bir duyguyu koyabilir. Zihni irade gücüyle
kontrol etmek zor değildir. Kontrol kararlılık ve alışkanlıkla gelir. Kontrol sırrı,
dönüştürme işleminin altında yatan etkendir. İnsanın zihninde herhangi bir
olumsuz duygu belirdiğinde düşünceleri değiştirmek gibi basit bir işlemle
olumlu ve yapıcı duyguya dönüştürülebilir.
“Dâhiliğe giden gönüllü kişisel çabadan başka hiçbir yol yoktur! İnsan yalnızca
106
cinsel enerjinin itici gücü yardımıyla büyük parasal ya da iş başarıları elde
edebilir, ancak tarih insanın bu serveti elde etme ve bunun tadını çıkarma
zevkinden yoksun bırakan karakter özelliklerine sahip olduğuna dair kanıtlarla
doludur. Bu değerli bir analiz ve düşüncedir, çünkü erkekler kadar kadınlara da
yardımcı olan bir gerçeği ifade etmektedir. Bu konudaki bilgisizlik, zenginliğe
ulaşmış bile olsalar binlerce insanın mutsuzluğuna neden olmaktadır.
Aşk anıları hiçbir zaman silinmez. Uyaran kaynağı yok olduktan uzun bir süre
sonra bile oldukları yerde bekler, rehberlik eder ve kişiyi etkilerler. Bu yeni bir
bilgi değildir. Gerçek aşkı tadan herkes insanın kalbinde kalıcı izler bıraktığını
bilir. Aşkın etkisi uzun sürelidir, çünkü aşk yapı olarak manevi bir olgudur. Aşk
yoluyla büyük başarılara ulaşmak için uyarılamayan kişi için umut yoktur,
hayadaymış gibi görünse de aslında ölüdür.
Geçen yıllarınıza geri dönün ve zihninizi aşkın güzel anılarıyla yıkayın.
Geçmişin endişe ve kızgınlıklarının etkisini yumuşatacaktır. Sizin hayatın nahoş
gerçeklerinden kaçmanız için bir fırsat olacaktır ve belki de -kim bilir-
hayatınızın bütün maddi ya da manevi durumunu değiştirecek olan bu fantezi,
fikirler veya planlar dünyasına geçici olarak geri dönüşünüz sırasında zihniniz
size teslim olacaktır.
Âşık olduğunuz ve onu kaybettiğiniz için talihsiz olduğunuza inanıyorsanız bu
düşünceyi yok edin. Gerçekten seven biri asla tamamen kay- bedemez. Aşk
garip ve huysuz bir şeydir. İstediği zaman gelir ve hiç uyarmadan çeker gider.
Orada kaldığı sürece onu kabul edip tadını çıkarın, ama gittiği zaman da
ardından endişelenerek zaman kaybetmeyin. Endişe onu asla geri
getirmeyecektir.
Aşkın yalnızca bir kez gelebileceği düşüncesini de silin kafanızdan. Aşk çok kez
gelip gidebilir, ama insanı aynı şekilde etkileyen iki aşk yaşantısı yoktur. Kalpte
diğerlerinden daha derin bir iz bırakabilen bir aşk yaşantısı olabilir, ancak bütün
aşk yaşantıları faydalıdır, yalnızca aşk gittiğinde öfkeli ve alaycı olan kişilere
bir faydası olmaz.
Aşkla ilgili hiçbir düş kırıklığı olmamalıdır ve eğer insan aşkla cinsel heyecan
arasındaki farkı anlarsa böyle bir düş kırıklığı olmayacaktır. En büyük fark
aşkın manevi, cinselliğinse biyolojik bir olay olmasıdır. İnsan kalbine manevi
bir güçle dokunan bir yaşantının zararlı olması mümkün değildir, oysa
kıskançlık veya cehalet söz konusu olduğunda durum farklıdır.
Aşk hiç kuşkusuz hayatın en büyük deneyimidir. Kişiyi Sonsuz Akıl’la
birleşmeye götürür. Romantizm ve cinsel heyecan birleştiğinde insanı yaratıcı
çabanın merdiveninde en üst basamaklara çıkarabilir. Aşk, seks ve romantizm
107
heyecanı dehanın oluşumunda başarının sonsuz üçgeninin kenarlarını oluşturur.
Aşk birçok açısı, gölgesi ve rengi olan bir duygudur. Ama aşkın türleri içinde en
yoğun ve ateşleyici olanı, aşk ve cinsel heyecan karıştığında yaşanan
deneyimdir. Cinsellikle uygun bir şekilde dengelenip oranlanan aşkın sonsuz
çekimiyle kutsanmayan evlilikler mutlu evlilikler olamaz ve nadiren dayanıklı
olurlar. Aşk tek başına evliliğe mutluluk getirmez, seks de öyle. Bu iki güzel
heyecan karıştığında evlilik yeryüzünde şimdiye kadar hiç bilinmeyen türde bir
zihin yapısı meydana getirebilir.
Romantizm heyecanı aşk ve seks heyecanlarına karıştığında insanın sınırlı
zekâsıyla Sonsuz Akıl’ın sınırsız zekâsı arasındaki engeller ortadan kalkar. İşte
o zaman bir dâhi doğmuş demektir!
Burada, gerekli şekilde anlaşıldığında, pek çok evlilikte bulunan kargaşaya
uyum getiren bir yorum sunulmaktadır. Sıklıkla dırdır etme şeklinde ifade
edilen uyumsuzluklar bizi genellikle cinsellik konusundaki bilgi eksikliğine
götürür. Aşk, romantizm ve cinsellik duygusuyla işlevinin gerektiği gibi
anlaşılmasının mümkün olduğu yerde evli insanlar arasında uyumsuzluk yoktur.
Eşleri aşk, seks ve romantizm duyguları arasındaki ilişkiyi anlayan eşler çok
şanslıdır. Bu kutsal üçlüyle hareket edildiğinde hiçbir iş zor değildir. Eğer bir
kadın, kocasının ona ilgisini yitirmesine ve başka kadınlarla ilgilenmesine izin
verirse, bu genellikle seks, aşk ve romantizm konularına yönelik cehaleti veya
kayıtsızlığından kaynaklanmaktadır. Bu ifade, şüphesiz erkek ve karısı arasında
bir zamanlar gerçek sevginin bulunduğunu varsaymaktadır. Aynı şey, karısının
ona ilgisinin ölmesine izin veren bir erkek için de geçerlidir.
Evli insanlar genellikle bir yığın önemsiz konu üzerinde tartışırlar. Eğer bunlar
doğru bir şekilde çözümlenirse, gerçek sıkıntı nedeninin bu konular üzerindeki
kayıtsızlık ya da bilgisizlik olduğu görülür.
Erkeklerin en büyük ateşleyici gücü bir kadını memnun etme arzusudur! Tarih
öncesi çağlarda başarılı olan avcı bunu bir kadının gözünde büyük görünme
arzusuyla başarmıştır. Bu açıdan erkeğin yapısı değişmemiştir. Bugünün
“avcısı” eve hayvan derisi getirmez, ama iyi elbiseler, arabalar ve zenginlik
temin ederek karısı için duyduğu arzuyu gösterir. Erkek kadını memnun etmek
için uygarlıktan önce duyduğu aynı arzuya sahiptir hâlâ. Değişen tek şey
memnun etme yollarıdır. Büyük servetler elde eden, güç ve şöhret kazanan
erkekler bunu büyük ölçüde kadınları memnun etme arzularını tatmin etmek için
yaparlar. Kadınları hayatlarından çıkarırsanız çoğu erkeğin hayatındaki büyük
zenginliğin bir anlamı kalmaz.
Erkeğin yapısını anlayan ve bunu dikkatle besleyen bir kadının diğer kadınların
108
rekabetinden korkmasına gerek yoktur. Erkekler başka erkeklerle mücadele
ederken yıkılmaz irade güçleriyle birer dev olabilirler, ama seçtikleri kadın
tarafından kolayca idare edilebilirler.
Çoğu erkek tercih ettikleri kadın tarafından kolayca idare edildiklerini kabul
etmeyecektir, çünkü türlerin en güçlüsü olarak tanınmak erkeğin yapısında
vardır. Zeki bir kadın bu erkeksi özelliği tanır ve akıllı bir şekilde bundan her iki
tarafta faydalanır.
Çoğu erkek seçtikleri kadınlar -eşleri, sevgilileri, anneleri ya da kız kardeşleri-
tarafından idare edildiklerini bilirler, ama bu etkiye karşı çıkmaktan sakınırlar,
çünkü doğru kadının değiştirici etkisi olmaksızın hiçbir erkeğin mutlu ya da tam
olmayacağını bilecek kadar zekidirler. Bu önemli gerçeği bilmeyen bir erkek,
erkeklerin başarıya ulaşması için bir araya gelmiş diğer pek çok etkenden daha
fazla işe yarayan bir güçten kendini yoksun bırakmış olur.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Cinsel enerji hakkmdaki iki şaşırtıcı gerçek bu geniş kişisel güç
kaynağına yönelik yeni bir içgörü kazandırmaktadır. Cinsel enerji tıpkı Thomas
Edison veya Andrevv Jackson’da- ki kadar etkili olabilen bir deha kaynağıdır.
•
Cinsel enerji hevesinizi, yaratıcı hayal gücünüzü, yoğun arzunuzu,
kararlılığınızı, sizi zengin ve mutlu kılan diğer özellikleri destekler.
•
Size paha biçilemez “önseziler” sunması için yükselmiş bir düşünce
düzlemine çıkmak üzere kendi kendinize yardımcı olabilirsiniz.
•
Üstün yetenekli mucitlerin büyük sırrı artık basit ama şaşırtıcı iki
aşamada sizin için işleyecek. Siz de “mantığın” bile cinsel enerji kadar yardımcı
olmayacağını anlayacaksınız; cinselliğin doğal ifadesi hiçbir zaman inkâr
edilemez, ama aynı zamanda birçok insanın çok geç keşfettiği bir şekilde de
kullanılabilir.
•
Her bir hayati gücün ardında sonsuz zenginliğin kaynakları yatmaktadır.
BÖLÜM 12
BİLİNÇALTI:
Sonsuz Akıl’la Bağlantı Noktası
(Zenginliklere Doğru 11. Adım)
Bilinçaltı, beş duyu yoluyla bilince ulaşan her türlü düşünce dalgasının
sınıflanıp kaydedildiği ve düşüncelerin bir dosya dolabında depolanan bilgiler
gibi geri çağrılabildiği bir alandır.
Bilinçaltı duyguları ve düşünceleri yapılarına bakmaksızın alıp dosyalar.
Fiziksel eşdeğerine dönüştürmeyi arzu ettiğiniz her türlü plan, düşünce ya da
amacı bilinçaltınıza yerleştirebilirsiniz. Bilinçaltı inanç gibi heyecansal
109
duygularla birleşen egemen arzular üzerinde çalışmaya öncelik tanır.
Bunu Arzu’yla ilgili bölümde verilen talimatlarla bağlantılı olarak düşünün, o
zaman ifade edilen düşüncenin önemini anlayacaksınız.
BİLİNÇALTI GECE GÜNDÜZ DURMAKSIZIN ÇALIŞIR. Bilinçaltı kişinin
arzusunu fiziksel eşdeğerine çevirecek gücü insan tarafından bilinmeyen bir
yöntemle Sonsuz Akıl’dan alır. Bu sonuca ulaşmak için de her zaman en pratik
aracıyı kullanır.
Bilinçaltmızı tamamen kontrol edemezsiniz, ama somut şekle dönüştürmek
istediğiniz her türlü planı, arzuyu veya amacı ona gönderebilirsiniz. Kendi
Kendine Telkin bölümünde bilinçaltının kullanılmasıyla ilgili talimatları tekrar
okuyun.
Bilinçaltı insanın sınırlı zekâsıyla Sonsuz Akıl arasındaki bağ olduğuna dair
inancı destekleyecek pek çok kanıt bulunmaktadır. Bilinçaltı Sonsuz Akıl’m
gücünü kullanan bir aracıdır. Tek başına zihinsel dürtülerin ruhsal eşdeğerlerine
dönüştürüldükleri gizli süreci de içerir. Duayı, duaya cevap verebilen kaynağa
ileten bir aracıdır.
Bilinçaltıyla bağlantılı yaratıcı gücün imkânları çok etkileyicidir ve ölçülmeleri
mümkün değildir. Bu hayranlık uyandıran güç insana ilham verir.
Bilinçaltının varlığın ve gücünün bu kadar az insanın tarafından bilinmesi
gerçekten üzücüdür.
Bilinçaltının varlığını bir gerçek olarak kabul ettikten ve arzularınızı fiziksel ya
da parasal eşdeğerlerine dönüştürmede bir aracı olarak imkânlarını anladıktan
sonra Arzu bölümünde verilen talimatları tamamen anlayacaksınız. Ayrıca
neden size durmadan arzunuzu açık hale getirmeniz ve yazmanız tavsiyesinde
bulunulduğunu da anlayacaksınız. Talimatları yerine getirmedeki kararlılığın
gerekliliği de daha açık hale gelecek.
On üç prensip bilinçaltına ulaşıp onu etkileme yeteneğini kazandığınız
uyaranlardır. Bunu ilk denemede başaramazsanız cesaretiniz kırılmasın.
Bilinçaltının yalnızca İnanç bölümünde verilen talimatlar doğrultusunda,
alışkanlık yoluyla yönlendirilebileceğini unutmayın. İnanç konusunda us-
talaşacak zamanınız olmadı henüz. Sabırlı olun. Kararlı olun.
İnanç ve Kendi Kendine Telkin bölümlerinde birçok ifade bilinçaltı- mzın
yararına tekrar edilecektir. Siz onu etkileseniz de etkilemeseniz de bi-
linçaltınızm kendi iradesiyle çalıştığını unutmayın. Bu ifade doğal olarak, siz bu
dürtüler üzerinde kontrol sahibi olup bilinçaltına daha arzu edilir
besinler vermezseniz, korku ve yoksulluk gibi bütün olumsuz düşüncelerinizin
bilinçaltımz için birer uyaran olacağı anlamına gelmektedir.
110
Bilinçaltı boş kalmayacaktır! Eğer ona planlar göndermezseniz, ihmalinizin
sonucu olarak bilinçaltına ulaşan düşüncelerle beslenecektir. Olumlu ve
olumsuz düşünce dalgalarının Cinselliğin Gizemli Dönüşümü bölümünde
sözünü ettiğimiz dört kaynaktan sürekli olarak bilinçaltına ulaştığını zaten
açıklamıştık.
Şu an için, bilinçaltınıza sizin haberiniz olmadan ulaşan her türde düşünce
dalgaları ortasında günlük olarak yaşadığınızı hatırlamanız ye- terlidir. Bu
dürtülerin bazıları olumsuz, bazıları olumludur. Şimdi olumsuz dürtüleri
dışarıda bırakıp bilinçaltımzı olumlu dürtülerle etkilemeniz gerekiyor.
Bunu başardığınızda bilinçaltınıza ulaşan kapının kilidini açan anahtara sahip
olacaksınız. Üstelik bu kapıyı öylesine kontrol edebileceksiniz ki, arzu
edilmeyen hiçbir düşünce bilinçaltımzı etkileyemeyecek.
İnsanın yarattığı her şey düşünce dalgası şeklinde başlar. İnsan önce
düşüncesinde meydana getirmediği hiçbir şeyi yaratamaz. Hayal gücünün
yardımıyla düşünce dalgaları planlara dökülebilir. Hayal gücü kontrol al-
tındayken kişiyi seçtiği işte başarıya götüren plan ya da amaçların yaratıl-
masında kullanılabilir.
Fiziksel eşdeğerine dönüşmesi istenen ve bilinçli olarak bilinçaltına gönderilen
bütün düşüncelerin hayal edilmesi ve inançla karışması gerekmektedir. İnancın
bilinçaltına sunulan amaç ya da planla “karışması” belki yalnızca hayal gücüyle
yapılabilir.
Bu ifadelerden kolayca anlayabilirsiniz ki, bilinçaltının bilinçli kullanımı bütün
prensiplerin aynı anda uygulanmasını gerektirir.
Bilinçaltı “duygu” ya da heyecanla karışan düşünce dalgalarının etkilerine,
zihnin yalnızca mantık bölümünden kaynaklanan düşüncelere göre olduğundan
daha hassastır. Aslında bilinçaltı üzerinde yalnızca duyguşatlaştırılmış
düşüncelerin harekete geçirici etki yaptığına ilişkin kuramı destekleyecek bir
yığın kanıt bulunmaktadır. Heyecan ya da duyguların insanların çoğunu
yönettiği iyi bilinen bir gerçektir. Eğer bilinçaltının duygularla karışmış
düşüncelere daha çabuk tepki verdiği ve onlardan kolayca etkilendiği doğruysa,
daha önemli heyecanların tanınması gereklidir. Başlıca yedi olumlu ve yedi
olumsuz heyecan vardır. Olumsuz olanlar düşünce dürtülerine katılıp
bilinçaltına girerler. Olumlu olanlarınsa kendi kendine telkin yoluyla kişinin
bilinçaltına göndermeyi istediği düşünce dürtülerine katılmaları gerekmektedir.
(Talimatlar Kendi Kendine Telkin bölümünde verilmiştir.)
Parasal eşdeğerine dönüşmesini istediğiniz arzunuzu sunmak için bilinçaltımzın
“iç dinleyicisini” etkilemeye ve kontrol etmeye hazırlanıyorsunuz. Bu nedenle
111
bu “iç dinleyiciye” yaklaşım yöntemini anlamak çok önemlidir. Bilinçaltının
dilini konuşmalısınız, yoksa çağrınıza önem vermeyecektir. Bilinçaltı en iyi
heyecan ya da duygu dilinden anlar. Burada belli başlı yedi olumlu ve olumsuz
heyecanı tarif edeceğiz, böylece, bilinçaltınıza talimat verirken olumluları
vurgular, olumsuzlardan kaçınırsınız.
Yedi Temel Olumlu Duygu
Arzu
İnanç
Aşk
Seks
Coşku
Romantizm
Umut
Başka olumlu heyecanlar da vardır, fakat bunlar en güçlüleri ve yaratıcı çabada
en fazla kullanılanlardır. Bu yedi heyecana hâkim olun (yalnızca kullanılarak
hâkim olunabilirler), o zaman ihtiyaç duyduğunuz diğer olumlu heyecanlar
emrinizde olacaklardır. Bu bağlamda, zihninizi olumlu heyecanlarla doldurarak
“para bilinci” geliştirmenize yardımcı olmayı hedefleyen bir kitabı okumakta
olduğunuzu unutmayın.
Kaçınılması Gereken Yedi Temel Olumsuz
Duygu Korku
Kıskançlık
Nefret
İntikam
Açgözlülük
Batıl İnanç
Öfke
Olumlu ve olumsuz heyecanlar zihni aynı anda işgal edemez. Biri ya da diğeri
baskın olmalıdır. Olumlu heyecanın zihninize baskın etkiyi yapmasını sağlamak
sizin sorumluluğunuzdur. Burada alışkanlık kanunu yardımınıza gelecektir.
Olumlu heyecanları kullanıp uygulama alışkanlığını oluşturun! Sonunda
zihninize öylesine egemen olacaklar ki, olumsuz düşünceler giremeyecek.
Yalnızca bu talimatları harfiyen ve sürekli olarak uygulayarak bilin- çaltımzın
kontrolünü kazanabilirsiniz. Zihninizdeki tek bir olumsuz düşüncenin varlığı
bilinçaltınızdan gelen bütün yapıcı yardım değişikliklerini yok etmeye
yeterlidir.
Eğer gözlemci bir kişiyseniz, çoğu insanın başka her şey başarısız olduktan
112
sonra duaya yöneldiklerini görmüşsünüzdür! Ya da anlamsız dua sözcüklerini
tekrarlar dururlar. Ve insanlar duaya başka her şey başarısız olduktan sonra
başvurduğu için korku ve şüpheyle dua ederler, ki bunlar da bilinçaltının dikkate
alıp Sonsuz Akıl’a gönderdiği olumsuz titreşimlerdir. Aynı şekilde, Sonsuz
Akıl’ın alıp üzerinde harekete geçtiği düşüncede bu olacaktır.
Eğer bir şey için dua ederken korku duyarsanız istediğiniz şey ger-
çekleşmeyebilir ya da Sonsuz Akıl duanıza göre harekete geçmez. Eğer dua
ettiğiniz şeyi elde etme deneyimini yaşadıysanız, hafızanızı yoklayıp dua
ettiğiniz sıradaki zihinsel durumunuzu hatırlamaya çalışın. O zaman burada
ifade edilen teorinin sadece bir teori olmadığını anlayacaksınız.
Sonsuz Akıl’la kurduğunuz iletişim yöntemi, radyonun ses titreşimleriyle yayın
yapmasına çok benzer. Eğer radyonun çalışma prensibini biliyorsanız, şüphesiz
sesin insan kulağının algılayamayacağı titreşim türüne dönüştürülmeden
iletilemeyeceğini de biliyorsunuzdur. Radyo gönderme istasyonları insan
seslerini toplar ve titreşimi milyonlarca kez güçlendirerek değiştirir. Ancak bu
şekilde ses enerjisi boşluk yoluyla iletilebilir. Bu dönüşüm gerçekleştikten
sonra, başlangıçta ses titreşimi şeklinde olan enerji radyo alıcılarıyla taşınır ve
bu alıcılar seslerin tanınabilmesi için enerjiyi başlangıçtaki titreşim türüne geri
çevirir.
Bilinçaltı kişinin dualarını Sonsuz Akıl’ın tanıyacağı şekilde çeviren bir
aracıdır. Mesajı sunar ve duanın hedefini elde etmek için belirli bir plan ya da
fikir şeklinde cevabı getirir. Bu prensibi anladığınızda dua kitabından okunan
sözcüklerin insanla Sonsuz Akıl arasındaki iletişim aracı olarak hizmet
edemediğini ve etmeyeceğini de kavrayacaksınız.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Bilinçaltınız rasgele düşüncelerle, yenilgi düşünceleri ya da başarı ve
zenginlik düşünceleriyle beslenebilir.
•
Yedi önemli olumsuz heyecanı tanıyın ve zihninize kök salmalarına izin
vermeyin. Aynı zamanda olumlu heyecanlarınızı tanıyıp kontrol altına alın.
•
Aklınızın ötesinde yer alan Sonsuz Akılla iletişiminizde zihniniz bir
radyo gibi ayarlanıp sinyal alır ve gönderir. Bütün evrenin enerjisi dualarınızın
yanıtlanmasına yardımcı olabilir.
•
Kudretli bilinçaltınızı kullanmak için günbegün gücünüzü topluyorsunuz.
Kısa süre içinde her plan ve işin arkasında bulunan birincil dürtüleri kontrol
edebilirsiniz.
•
Kişi ne düşünüyorsa odur.
BOLUM 13
113
BEYİN:
Düşünce Yayını Yapan ve
Alan Bir istasyon
(Zenginliklere Doğru 12. Adım)
Kırk yıldan uzun bir süre önce Dr. Alexander Graham Bell ve Dr. Elmer R.
Gates’le birlikte çalışırken insan beyninin düşünce titreşimi için hem yayıncı
hem de alıcı istasyon olduğunu gözlemledim.
Radyo yayını prensibiyle aynı şekilde, insan beyni diğer insanların beyinleri
tarafından gönderilen düşünce titreşimlerini alma yeteneğine sahiptir.
Bir önceki paragraftaki ifadeyle bağlantılı olarak, yaratıcı hayal gücünün
tanımını Hayal Gücü bölümünde anlatıldığı şekliyle karşılaştırın ve düşünün.
Yaratıcı hayal gücü beynin, diğer beyinler tarafından gönderilen düşünceleri
alan “alıcısı”dır. Kişinin bilinci ya da mantığıyla düşünce uyaranı aldığı dört
kaynak arasındaki iletişim aracıdır.
Uyarıldığında ya da yüksek titreşim düzeyine çıkarıldığında zihin, dış
kaynaklardan kendisine ulaşan düşüncelere karşı daha alıcı hale gelir. Bu
güçlendirme süreci olumlu ya da olumsuz heyecanlar sayesinde gerçekleşir.
Duygular yoluyla düşünce titreşimleri güçlendirilir.
Cinsel heyecan yoğunluk ve itici güç bakımından insan heyecanları listesinin
başında gelir. Cinsel heyecanla uyarılan beyin bu heyecanın olmadığı zamanlara
göre çok daha hızlı çalışır. Cinsel enerjinin dönüştürülmesi, düşüncelerin
yaratıcı hayal gücünün fikirlere karşı son derece alıcı hale geldiği bir noktaya
çıkarılmasıdır. Öte yandan beyin hızlı çalışırken sadece diğer beyinlerden çıkan
düşünce ve fikirleri çekmekle kalmaz, kişinin kendi düşüncelerine, bu
düşünceler alınıp kişinin bilinçaltı tarafından harekete geçilmeden önce önemli
olan, duyguyu da verir.
Bilinçaltı beynin düşünce titreşimlerinin yayınlandığı “gönderme istasyonu”dur.
Yaratıcı hayal gücü ise düşünce enerjilerini alan “alıcı aygıt”tır.
Bilinçaltının önemli etkenlerini ve zihinsel yayın makinenizin gönderici ve alıcı
aygıtlarını oluşturan yaratıcı hayal gücü becerisiyle birlikte, yayın
istasyonunuzu çalıştıracak aracı olan kendi kendine telkin prensibini de
düşünün.
Kendi Kendine Telkin bölümünde verilen talimatlar aracılığıyla arzunuzu
parasal eşdeğerine dönüştürme yöntemi konusunda bilgilendirilmiştiniz.
Zihinsel “yayın” istasyonunun çalışması nispeten basit bir işlemdir. Aklınızda
tutmanız ve yayın istasyonunuzu kullanmak istediğinizde uygulamanız gereken
üç prensip vardır: BİLİNÇALTI, YARATICI HAYAL GÜCÜ ve KENDİ
114
KENDİNE TELKİN. Bu üç prensibi harekete geçirdiğiniz uyaran
tanımlanmıştır ve bu işlem arzuyla başlamaktadır. Göremediğimiz Büyük
Güçler
Geçen çağlar boyunca, insan fiziksel duyularına çok fazla dayanmış ve bilgisini,
görebildiği, dokunabildiği ve ölçebildiği fiziksel şeylerle sınırlamıştır.
Artık bütün çağlar içinde en muhteşem olanına giriyoruz, bize dünyanın elle
tutulamayan güçleri hakkında bir şeyler öğretecek bir çağ. Belki bu çağı
yaşarken “diğer benliğin”, aynaya baktığımızda gördüğümüz fiziksel benlikten
daha güçlü olduğunu öğreneceğiz.
İnsan bazen görünmeyen şeyleri -beş duyu yoluyla algılanamayan şeyler-
ciddiye almadan konuşur. Bu konuları duyduğumuzda her birimizin elle
tutulamayan güçler tarafından yönetildiğimizi unutmamalıyız.
Bütün insanlık gözle görülmeyen, elle tutulmayan güçleri ilk bakışta anlayamaz
ve kabul edemez. İnsan bu küçük dünyanın uzayda asılı kalmasını sağlayan ve
insanların üzerinden düşmesini önleyen yerçekiminin gözle görünmeyen gücünü
kontrol etmek bir yana, onu anlamakta bile zorluk çeker. İnsanoğlu şimşek
çakmasıyla gelen gözle görünmeyen gücün hizmetindedir ve elektriğin gözle
görünmeyen varlığı karşısında da aynı şekilde çaresizdir. Birçoğumuz elektriğin
ne olduğu ve nereden geldiği konusunda bilgisiziz.
İnsanoğlunun gözle görünmeyen şeyler konusundaki cehaleti bunlarla sınırlı
değildir. Yeryüzünün toprakları arasına bürünmüş olan gözle görünmeyen gücü
(ve zekâyı), ona verdiği her lokmayı, giydiği her kıyafeti, cebinde taşıdığı her
kuruşu veren gücü anlayamaz.
Beynin Dramatik Hikâyesi
Son olarak, ama aynı derecede önem taşıyan bir konudan söz edeceğiz. Bütün
kültür ve eğitimine rağmen insan gözle görünmeyenlerin en
büyüğü olan düşüncenin gözle görünmeyen gücünü çok az anlamakta, hatta
bazen hiç anlamamaktadır. Fiziksel beyin ve düşünce gücünün maddi
eşdeğerine dönüştüğü karmaşık mekanizmayla ilgili çok az şey bilir, ama artık
bu konuda aydınlanma sağlayacak olan bir çağa girmektedir. Bilim adamları
dikkatlerini beyin adı verilen bu muhteşem varlığın incelenmesine çevirmeye
başlamışlardır ve onlar henüz çalışmalarının anaokulu evre- sindeyken, insan
beyninin merkez santralinin, beyin hücrelerini birbirine bağlayan hat sayısının
on beş milyon sıfırın takip ettiği bir rakamına eşit olduğunu anlayacak kadar çok
şeyi açığa çıkarmışlardır.
“Rakam o kadar büyüktür ki,” diyor Chicago Üniversitesi’nden Dr. C. Judson
Herrick. “Yüz milyonlarca ışık yılıyla uğraşan astronomik rakamlar buna
115
kıyasla önemsiz hale gelmektedir... İnsanın beyin kabuğunda on milyarla on
dört milyar arasında sinir hücresinin bulunduğu saptanmıştır ve biz bunların
belirli kalıplar halinde düzenlendiğini biliyoruz. Bu düzenlemeler gelişigüzel
değildir. Belli bir düzen içindedir. Yakın dönemde geliştirilen elektro fizyoloji
yöntemleri mikroelektrodlarla çok kesin bir şekilde yerleştirilmiş hücreler ya da
liflerden hareket akımı çeker ve bunları radyo tüpleriyle yükseltir ve bir voltun
milyonda birine kadar olan potansiyel farkları kaydeder.”
Böylesi karmaşık bir ağın yalnızca bedenin gelişimi ve bakımına yönelik
fiziksel işlevleri sürdürme amacıyla var olduğunu düşünmek mümkün değildir.
Bir kişinin diğeriyle iletişim kurmasını mümkün kılan milyarlarca beyin
hücresini veren sistemin diğer gözle görünmeyen güçlerle iletişim kurma
araçlarını da vermiş olması düşünülemez mi?
New York Times yayınladığı bir makalede, zihinsel fenomenler alanında en az
bir büyük üniversitenin ve zeki bir araştırmacının örgütlü bir araştırma
yürüttüğünü, bu ve sonraki bölümde anlatılanlara benzer sonuçlar elde edildiğini
ifade etmektedir. Aşağıdaki makale Dr. Rhine ve onun Duke Üniversitesi’ndeki
arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmayı kısaca analiz etmektedir:
TELEPATİ NEDİR?
Bir ay önce bu sayfada Duke Üniversitesi’nden Profesör Rhine ve arkadaşları
tarafından “telepati” ve “zihin okuma’Yıın varlığını saptamak amacıyla yapılan
yüz binlerce testten elde edilen dikkate değer sonuçları yayınlamıştık. Bu
sonuçlar, Harpers Magazine’deki ilk iki makalede yayınlandı. Yeni yayınlanan
ikinci yazıda yazar E. H. Wright bu “duyu ötesi” algılama türünün yapısıyla
ilgili olarak şimdiye kadar öğrenilenleri ya da öğrenilenlerden elde edilen
mantıklı sonuçları özetlemeye çalışmaktadır.
Telepati ve zihin okumanın gerçek varlığı, bazı bilim adamlarına göre Rhine’ın
deneyleri sonucunda oldukça muhtemel görünüyor. Sezgisi güçlü çeşitli
kişilerden özel bir destedeki kâğıtlara bakmadan bilmeleri isteniyor. Çok sayıda
kadın ve erkek sadece tesadüfe ya da şansa bağlı olamayacak kadar çok sayıda
kartı doğru olarak biliyorlar.
Peki bunu nasıl yapıyorlar? Var olduğunu sayarsak sahip oldukları güç duyulara
dayanmıyor. Deneyler aynı oda içinde olduğu gibi birkaç kilometre öteden de
yapılıyor. Wright’ın görüşüne göre, bu gerçekler, telepati ya da zihin okumayı
fiziksel radyasyon teorisiyle açıklama çabalarını da yok ediyor. Yayılan
enerjinin bilinen bütün şekilleri mesafe arttıkça azalmaktadır. Telepati ve zihin
okuma ise azalmıyor. Ancak diğer zihinsel güçlerimizin olduğu gibi bunlar da
116
fiziksel nedenlerle değişiklik gösteriyorlar. Yaygın inancın tersine kişi
uykudayken ya da yarı uyanıkken artmıyorlar, bunun tersine kişi en fazla uyanık
ve tetikteyken artıyorlar. Rhine uyuşturucunun kişinin algılama gücünü
kesinlikle düşürdüğünü, uyarıcıların ise arttırdığını keşfetmiştir. Bir de, kişinin
elinden gelenin en iyisini yapma isteğini taşımasına bağlıdır.
Wright’ın güvenle altını çizdiği bir sonuç, telepati ve zihin okumanın aynı ve
tek bir yeti olduğudur. Yani masada kapalı bir kartı “gören” yeti, başka bir
zihindeki düşünceyi “okuyan”la aynı görünmektedir. Buna inanmak için birkaç
neden bulunmaktadır. Örneğin, şu ana kadar, birinin bulunduğu kişide diğer
özellik de vardır. Her ikisi de aynı insanda eşit düzeyde bulunmaktadır.
Engeller, duvarlar, mesafelerin ikisi üzerinde de hiçbir etkisi yoktur. Wright bu
sonuçtan yola çıkarak diğer duyu ötesi deneyimlerin, kehanet rüyalarının,
felaketlerin önceden sezilmesi ve benzeri özelliklerin aynı becerinin bir parçası
olabileceğini söylemektedir. Okuyucudan gerekli görmedikçe bu sonuçları
kabul etmesi istenmiyor, ama Rhine’ın bulduğu kanıtların etkileyici olduğu
kesin.
Dr. Rhine’ın zihnin “duyu ötesi” algı şekillerine tepki verdiği şartlarla ilgili
görüşüne, ben ve arkadaşlarımın, zihnin ideal olduğuna inandığımız şartlar
altında uyarılabildiği, böylece bir sonraki bölümde anlatılan altıncı hissin
(duyunun) pratik biçimde işlev görmesinin sağlanabileceği yolundaki keşfimizi
eklemek isterim.
Sözünü ettiğim şartlar, benim ve kadromun iki üyesi arasındaki yakın çalışma
uyumundan oluşmaktadır. Deney ve pratik yoluyla, zihinlerimizi (sonraki
bölümde tarif edilen “görünmez danışmanlarda bağlantılı olarak kullanılan
prensipleri uygulayarak) nasıl uyarabileceğimizi keşfettik ve böylece üçümüzün
zihnini tek bir zihin haline getirmek suretiyle, müşterilerimizin ileri sürdüğü çok
çeşitli kişisel sorunlara çözüm bulabilecek duruma geldik.
İşlem çok basittir. Toplantı masasına oturup o sırada ilgilendiğimiz sorunun
yapısını açıkça belirleriz, sonra tartışmaya başlarız. Herkes her düşüncesini
söyler. Bu zihin uyarımı konusundaki garip olan şey, her katılımcıyı kesinlikle
deneyimi dışında olan ve bilinmeyen bir bilgi kaynağıyla iletişime sokmasıdır.
Eğer Beyin Gücü bölümünde tarif edilen prensibi anlıyorsanız, burada anlatılan
yuvarlak masa toplantısının da “Beyin Gücü”nün pratik bir uygulaması
olduğunu kavrayacaksınız.
Bu zihin uyarımı yöntemi, yani belirli olayların üç kişi arasında uyumlu bir
şekilde tartışılması “Beyin Gücü”nün en basit ve en pratik şekilde kullanımını
göstermektedir.
117
Bu felsefenin her öğrencisi buna benzer bir planı uyarlayarak giriş bölümünde
kısaca tanıtılan Carnegie formülüne sahip olabilir. Eğer bunun sizin için şu anda
bir anlamı yoksa bu sayfayı işaretleyip son bölümü bitirdikten sonra tekrar
okuyun.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Üç basit prensip sizin düşünce ve başarma gücünüzü birleştirir. Elle
tutulamayan tüm önemli şeyler hakkındaki bu yeni anlayışla birçok insan
tarafından inkâr edilen bir gücü elde edebilirsiniz.
•
Zihin bilimin “garip” keşifleri artık sizin kendinizi geliştirmeniz için
pratik bir araç haline gelmiştir. Toplantı masasının anahtar sırrına hâkim
olabilirsiniz.
•
On trilyon minik hizmetkâr -beyninizin hücreleri- düşünce, hayal gücü ve
istek kalıpları oluşturur. Zihniniz maddi zenginliğe yönelik her türlü bilgiyi
toplayabilir.
•
Çoğu insan zengin olmak ister, ama çok azı zenginliğe ulaşmak için
belirli bir plan ve ateşleyici bir arzu geliştirir.
BÖLÜM 14
ALTINCI HİS:
Bilgeliğin Tapınağına Açılan Kapı
(Zenginliklere Doğru 13. Adım)
On üçüncü prensip altıncı his olarak bilinmektedir. Burada Sonsuz Akıl kişinin
çabası ya da talebi olmaksızın kendi isteğiyle iletişime girmektedir.
Bu prensip söz konusu felsefenin doruk noktasıdır. Önce diğer on iki prensibin
iyice öğrenilmesinden sonra anlaşılır, özümlenir ve uygulanır.
Altıncı his, bilinçaltının yaratıcı hayal gücü olarak bilinen kısmıdır. Ayrıca
fikirlerin, planların ve düşüncelerin zihne ulaştığı “alıcı” olarak da bilinir.
Altıncı his tanımlamalara meydan okumaktadır! Bu felsefenin diğer
prensiplerine hâkim olmayan bir kişiye anlatılamaz, çünkü böyle bir kişinin
altıncı hissi karşılaştırabileceği bir bilgisi ya da deneyimi yoktur. Altıncı hissin
anlaşılması yalnızca zihin gelişimi yoluyla meditasyon yaparak sağlanabilir.
Kitapta anlatılan prensipleri iyice öğrendikten sonra başka bir zamanda size
inanılmaz gelebilecek olan bir ifadenin gerçekliğini kabul etmeye hazır hale
gelirsiniz; bu gerçek şudur:
Altıncı hissin yardımıyla, gelmekte olan tehlikeler konusunda onlardan
kaçınabilmek için tam zamanında uyarılacaksınız ve fırsatları yakalayabilmenin
tam zamanım bileceksiniz.
Altıncı hissin yardımıyla, size bilgelik tapınağının kapılarını her an açık tutacak
118
olan “koruyucu bir melek” yardımınıza koşar.
Yazar ne mucizelere inanır ne de onların savunucusudur, çünkü doğanın
yerleşmiş kanunlarından asla sapmayacağını anlayacak kadar çok şey bilir doğa
hakkında. Doğa kanunlarından bazıları o kadar akıl almazdır ki, “mucize” gibi
görünürler. Altıncı his bana göre mucizeye çok yakındır.
Yazar, maddenin her bir atomunun ve algılanılabilen ve algılanama- yan tüm
enerjileri saran Sonsuz Akıl ın meşe palamudunu meşe ağacına dönüştürdüğünü,
yerçekimi kanununa uygun olarak suyun tepeden aşağıya doğru akmasının ve
gecenin gündüzü, kışın yazı izlemesinin sağlandığını, her birinin uygun yerini
ve diğerleriyle ilişkisini koruduğunu bilmektedir. Bu Akıl söz konusu felsefe
prensipleri sayesinde arzuların somut ya da maddi şekillere dönüştürülmesine
yardım etmeye ikna edilebilir. Yazar bu bilgiye sahiptir, çünkü bununla
deneyler yapmış ve bunu yaşamıştır.
Önceki bölümlerde adım adım ilerleyerek son prensibe kadar geldiniz. Diğer
prensiplerin her birine hâkimseniz artık buradaki muhteşem iddiaları herhangi
bir kuşku duymaksızın kabule hazırsınız demektir. Eğer diğer prensiplere hâkim
değilseniz, bu bölümdeki iddiaların hayal mi, gerçek mi olduğuna karar
vermeden önce diğer prensiplere hâkim olmalısınız.
“Bir kahramana ilah gibi tapınma” döneminden geçerken en çok hayranlık
duyduğum kişileri taklit ettiğimi fark ettim. Üstelik idollerimi taklit etmeye
çalışırken duyduğum inanç, bunu çok başarılı bir şekilde yapmam için bana
büyük bir güç veriyordu.
Kendimi asla bu kahramanlara tapınma alışkanlığından tamamen yoksun
bırakmadım. Deneyimlerim, gerçekten büyük olmaya en yakın şeyin, hem
duygu hem de eylem açısından büyüklüğü olabildiğince iyi taklit etmek
olduğunu öğretti bana.
Yayınlamak üzere tek bir satır yazmadan ve halka açık konuşmalar yapmaya
çabalamadan çok önce, hayatları ve işleri beni çok etkileyen dokuz adamı taklit
etmeye çalışarak kendi karakterimi yeniden biçimlendirme alışkanlığını
edinmiştim. Bu dokuz adam Emerson, Paine, Edison, Danvin, Lincoln,
Burbank, Napoleon, Ford ve Carnegie’ydi. Uzun yıllar boyunca her gece
“görünmeyen danışmanlarım” adını verdiğim bu grupla hayali bir toplantı
yaptım.
Gece uykuya dalmadan hemen önce gözlerimi kapatıp hayalimdeki kurul
masamın etrafında bu adamlarla birlikte oturduğumu görürdüm. Burada sadece
büyük olarak gördüğüm bu insanların arasına karışma fırsatı bulmakla kalmıyor,
başkanlık görevini alarak bu insanları yönetiyordum.
119
Bu, gecelik toplantılarla hayal gücümü şımartırken çok kesin bir amacım vardı.
Amacım kendi karakterimi, hayali danışmanlarımın karakterlerinin bir karışımı
olacak şekilde yeniden yapılandırmaktı. Hayatımın erken bir döneminde, cehalet
ve hurafelerin bulunduğu bir çevrede doğmuş olmanın yol açtığı engellerden
kurtulmam gerektiğini fark ederek yukarıda açıkladığım yöntemle yeniden
doğma görevini verdim kendi kendime. Telkin ile Karakterini Oluşturmak
Psikolojinin azimli bir öğrencisi olarak insanlar, baskın düşünceleri ve
arzularının sonuçlarıdır. Kuşkusuz, bütün insanlar kafalarındaki egemen
düşünce ve arzulara bağlı olarak şu anda içinde bulundukları duruma gelirler.
İnsanların derinlere yerleşmiş arzularını bir şekilde ifade etmenin yolunu
aradıklarım da biliyorum. Kendi kendine telkinin karakteri oluşturmada güçlü
bir etken, aslında karakterin oluşturulduğu tek prensip olduğunun farkındaydım.
Bu zihin operasyonunun prensiplerini bilerek, karakterimi yeniden inşa ederken
ihtiyaç duyacağım malzemeyle iyi bir şekilde donatılmıştım. Bu hayali kurul
toplantılarında, istediğim bilgiler için kabine üyelerimi çağırıyor, sesli olarak
şunları söylüyordum:
Emerson hayatınızı seçkin kılan muhteşem doğa anlayışınızla ilgili bilgi almak
istiyorum sizden. Doğa yasalarını anlayıp kendinizi ona uydurmanızı mümkün
kılacak hangi özelliklere sahipseniz, bilinçaltımda bunlarla ilgili bir etki
bırakmanızı istiyorum.
Burbank doğa yasalarını kaktüsün dikenlerini döküp yenilebilir bir yiyecek hale
gelmesini sağlayacak şekilde nasıl düzenlediğiniz bilgisini bana vermenizi
istiyorum. Daha önce yalnızca bir çimenin büyüdüğü yerde iki çimenin
büyümesini mümkün kılmanızı sağlayan bilgiyi verin bana.
Napoleon, sizin insanları etkileme ve onları daha kararlı bir ruh haliyle harekete
geçirmek gibi muhteşem yeteneğinizi taklit yoluyla kazanmak istiyorum. Ayrıca
yenilgiyi zafere çevirmenizi ve engelleri aşmanızı mümkün kılan sürekli inanç
ruhunu da kazanmak istiyorum.
Paine sizden düşünce özgürlüğünü ve sizi çok seçkin kılan cesaret ve açıklığı
kazanmak istiyorum.
Darvvin doğa bilimleri alanında tarafınızdan örneklendiği şekliyle, önyargısız
ya da tarafsız olarak neden-sonuç ilişkisini incelemedeki muhteşem yeteneğinizi
ve sabrınızı kazanmak istiyorum.
Lincoln adalet duygusu, yorulmak bilmeyen sabır ruhu, espri yeteneği, insanı
anlama ve hoş görme gibi belirgin niteliklerinizi kendi karakterime katmak
istiyorum.
120
Carnegie büyük sanayi kuruluşunu inşa etmek için etkin bir şekilde
kullandığınız örgütlü çabayı iyi bir şekilde anlamak istiyorum.
Ford yoksulluğun üstesinden gelmenizi ve insan emeğini organize etmek,
birleştirmek ve basitleştirmenizi sağlayan ısrarcılık, kararlılık, denge ve kendine
güven ruhunu kazanmak istiyorum, böylece sizin adımlarınızı takip etmeleri için
başkalarına yardım edebilirim.
Edison, sizden doğanın sırlarını ortaya çıkardığınız muhteşem inanç ruhunu ve
onun yardımıyla yenilgiyi zafere çevirdiğiniz dinmek bilmez çalışma ruhunu
kazanmak istiyorum.”
Hayali kabine üyelerime hitap şeklim, o anda elde etmeyi en fazla istediğim
karakter özelliğine göre değişiyordu. Onların hayatlarını büyük bir özenle
inceledim. Aylar süren bu gece toplantılarından sonra bu hayali kişiliklerin
gerçek haline geldiği keşfiyle serseme dönmüştüm.
Bu dokuz erkeğin her biri bireysel bir karakteristik geliştirmişti, ki bu beni çok
şaşırtıyordu. Örneğin, Lincoln her zaman geç kalma ve etrafta ağırbaşlı bir
tavırla dolaşma alışkanlığı geliştirmişti. Yüzünde her zaman ciddi bir ifade
oluyordu. Onu ender olarak gülümserken görüyordum.
Bu diğerleri için geçerli değildi. Burbank ve Paine sık sık kabinenin diğer
üyelerini şok eden nükteli ifadelerle konuşuyorlardı. Bir keresinde Burbank geç
kaldı. Geldiğinde heyecanlı ve coşku doluydu. Geç kaldığını, çünkü bir deney
üzerinde çalıştığını söyledi, bu deneyle her türlü ağacın üzerinde elma
yetiştirmeyi umuyordu. Paine, kadınla erkeğin arasındaki bütün sıkıntıların
elmayla başladığını söyleyerek onu haşladı. Darwin, Panie e ormana elma
aramaya giderken küçük yılanlara dikkat etmesi gerektiğini söylerken
gülüyordu. Emerson, “Yılan yoksa elma da yok,” dedi. Napoleon, “Elma yoksa
keyif de yok!” dedi.
Bu toplantılar o kadar gerçekçi hale gelmişti ki, sonuçlarından korkmaya
başlayıp birkaç ay süreyle bu toplantılara ara verdim. Bu toplantılara devam
edersem toplantıların tamamen benim hayal ürünüm olduğu gerçeğini
unutmaktan korkuyordum.
Bu olayı anlatma cesaretini ilk kez burada buldum. Bu konuda sessiz kalmıştım,
çünkü bu tür konulara olan kendi tutumumdan yola çıkarak bu sn a dışı
yaşantıyı anlatacak olursam yanlış anlaşılacağımdan korkuyordum. Şimdi
yaşadığım deneyimi kâğıda dökebiliyorum, çünkü insanların “ne diyecekleri”
konusunda o zamanlar olduğum kadar endişeli değilim.
Yanlış anlaşılmamak için burada o toplantıların tamamen hayali olduğunu ifade
etmek istiyorum, bütün bunlar yalnızca benim hayalimde gerçekleşmiş olsa da
121
beni olağanüstü bir macera yoluna soktular, gerçek büyüklüğün takdirini
canlandırdılar, yaratıcı gücü cesaretlendirdiler ve dürüst düşüncenin ifadesini
teşvik ettiler.
Beynin hücre yapısının bir yerlerinde “önsezi” adı verilen düşünce titreşimlerini
alan bir organ vardır. Şimdiye kadar, bilim altıncı his organının nerede
olduğunu keşfedememiştir, ama bu önemli değildir. İnsanoğlunun fiziksel
duyular dışındaki kaynaklardan da doğru bilgi aldığı gerçeği hâlâ geçerlidir.
Böyle bir bilgi genellikle, zihin olağanüstü uyarımın etkisi altındayken alınır.
Heyecan yaratıp kalbin normalden hızlı çarpmasına neden olan acil bir durum
altıncı hissi harekete geçirebilir. Araba kullanırken neredeyse kaza yapmak
üzere olan kişiler böyle bir durumda altıncı hissin yardıma geldiğini ve
saniyenin yarısı kadar bir süre içinde kazaya engel olduğunu bilirler.
Zihnimin, bana altıncı his yoluyla ulaşan fikirlere, düşüncelere ve bilgiye karşı
en fazla bu “görünmeyen danışmanlarım”la yaptığım toplantılar sırasında alıcı
olduğunu fark ettim.
Acil durumlarla karşı karşıya kaldığım zamanlarda, ki bunların bazılarında
hayatım tehlikedeydi, “görünmeyen danışmanlarımın” rehberliğiyle bu
zorluklardan sıyrıldım.
Başlangıçta hayali kişilerle toplantılar düzenlemekteki amacım, kendi kendine
telkin prensibiyle, kazanmayı arzu ettiğim çeşitli özellikler konusunda
bilinçaltımı etkilemekti. Daha yakın dönemde deneylerim tamamen farklı bir
yol izlemeye başladı. Artık benim ve müşterilerimin karşılaştığı bütün zor
sorunların çözümü için görünmeyen danışmanlarıma gidiyorum. Tümüyle bu tür
danışmanlığa dayanmasam da sonuçlar genellikle şaşırtıcı oluyor.
Altıncı his insanın isteği üzerine gelip gidecek bir şey değildir. Bu büyük gücü
kullanma yeteneği, bu kitapta anlatılan prensiplerin kullanımıyla birlikte yavaş
yavaş gelir.
Kim olursanız olun ya da bu kitabı okumadaki amacınız ne olursa olsun, bu
bölümde anlatılan prensibi anlamazsanız bu kitaptan yararlanamazsınız. Bu
özellikle, bu kitabı okuma amacınız para ya da diğer maddi şeyleri kazanmaksa
doğrudur.
Altıncı hisle ilgili bölüm kitaba dahil edilmiştir, çünkü bu kitap kişilerin
hayattan istedikleri şeyi elde etmek için kendilerine yanılmaksızın yol
gösterecek tam bir felsefe sunmak amacıyla tasarlanmıştır. Bütün başarıların
başlangıç noktası arzudur. Bitiş noktası ise anlayışa -kendini ve başkalarını
anlamaya, doğa yasalarını anlamaya, mutluluğu tanıma ve anlamaya- götürecek
olan bilgidir.
122
Bu tür bir anlayışa yalnızca altıncı his prensibini tanımak ve kullanmakla tam
olarak ulaşılabilir.
Bu bölümü okumuş olduğunuza göre okurken yüksek zihinsel düzeyine
çıktığınızı fark etmiş olmalısınız. Harika! Bir ay sonra tekrar bu bölüme gelin,
bir kez daha okuyun, zihninizin daha da yüksek bir düzeye ulaştığını
göreceksiniz. Ara sıra bu deneyimi tekrarlayın, bir kerede ne kadar çok ya da az
şey öğrendiğinizle ilgilenmeyin. Sonunda cesaretsizliğinizi atmanızı, korkuyu
yenmenizi, ertelemeyi bırakmanızı ve özgürce hayal kurmanızı sağlayan güce
sahip olduğunuzu göreceksiniz. O zaman, her büyük düşünürün, liderin,
sanatçının, müzisyenin, yazarın, devlet adamının harekete geçirici ruhu olan ve
bilinmeyen “şeyin” dokunuşunu hissedeceksiniz. İşte o zaman ilk yenilgi
işaretinde vazgeçebileceğiniz kadar kolay bir şekilde arzularınızı fiziksel ya da
parasal eşdeğerine dönüştürme konumunda olacaksınız.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
İlham ve “önsezi” artık yanınızdan geçip gitmeyecek, artık yaratıcı hayal
gücünüz, altıncı hissiniz aracılığıyla sizi coşkuyla dolduracak.
•
Yazar, Henry Ford ve diğer başarılı erkekleri “görünmez danışmanları”
olmak üzere seçti. Siz de hedeflerinize, tıpkı onun yaptığı gibi, aynı şaşırtıcı
yöntemle ulaşabilirsiniz.
•
Artık bütün zamanların tüm başarılı insanlarının yararlandığı bilinmeyen
“şey"le bağlantıya girdiniz. Bu şey, sanat, bilim ve her türlü iş alanında hâlâ
görünürde mucizeler yaratmaktadır.
•
Eğer hayattaki en büyük amacınız para ya da herhangi maddi bir şeyi
kazanmaksa bu bölüm size rehberlik etmede özel önem taşıyor.
BOLUM 15
KORKUNUN ALTI HAYALETİNİ ALT ETMEK
(Beyni Zenginlikler için Arındırmak)
Bu felsefenin herhangi bir bölümünü başarılı bir şekilde uygulamaya sokmadan
önce zihniniz onu almaya hazır olmalıdır. Hazırlık zor değildir, ortadan
kaldırmanız gereken üç düşmanın incelenmesi ve anlaşılmasıyla başlar; bunlar
kararsızlık, şüphe ve korkudur.
Bu olumsuzluğun üçü ya da herhangi biri zihninizde kaldığı sürece altıncı his
işe yaramaz. Bu üçlü birbiriyle yakından ilişkilidir; birinin bulunduğu yerde
diğer ikisi de yakınlardadır.
Kararsızlık korkunun fidesidir! Okurken bunu unutmayın. Kararsızlık, şüpheye
dönüşür, ikisi birleşir ve korku haline gelir! Bu ikisinin karışma süreci oldukça
yavaştır. Bu üç düşmanın bu kadar tehlikeli olmalarının nedenlerinden biri
123
budur. Varlıkları görünmeden filizlenir ve büyürler.
199
Düşün ve Zengin Ol
Bu bölümün geri kalanı, söz konusu felsefe bir bütün olarak uygulamaya
sokulmadan önce varılması gereken bir sonu tarif etmektedir. Ayrıca çok sayıda
insanı yoksulluğa iten bir koşulu inceler ve ister para bağlamında olsun, isterse
paradan çok daha değerli olan zihinsel yapı bağlamında olsun, zenginliği elde
eden herkes tarafından anlaşılması gereken bir gerçeği ifade eder.
Bu bölümün amacı dikkati altı temel korkunun nedenine ve tedavisine
çevirmektir. Bir düşmanın üstesinden gelmeden önce onu çok iyi
tanımlamalıyız. Okurken kendinizi dikkatle inceleyin ve eğer varsa, altı yaygın
korkudan hangisinin sizde olduğunu saptayın.
Bu kurnaz düşmanların alışkanlıklarına kanmayın. Bazen bilinçaltında saklı
kalırlar, çünkü burada saptanmaları ve ortadan kaldırılmaları çok zordur. Altı
Temel Korku
Altı temel korku vardır; her insan bunlardan birinden ya da birkaçından ara sıra
acı çeker. Hiçbirinden acı çekmeyen kişi çok şanslıdır. En yaygın görünüşlerine
göre sıralarsak bu korkular şunlardır:
Yoksulluk
Eleştiri
Hastalık
Aşkın kaybedilmesi
Yaşlanma
Ölüm
Diğer korkular bunlar kadar önemli değildir; bu altı başlık altında
gruplandırılabilirler.
Korkunun Altı Hayaletini Alt Etmek
Korkular zihinsel durumdan başka bir şey değildir. Kişinin zihinsel durumu ise
denetimine ve yönlendirmesine bağlıdır.
İnsan önce düşünmediği hiçbir şeyi yaratamaz. Bu ifadeyi daha da önemli başka
bir ifade izlemektedir: İnsanın düşünce dalgaları bilinçli olsun olmasın
kendilerini hemen fiziksel eşdeğerlerine dönüştürürler. Sadece şansla ele geçen
düşünce dalgaları (başka zihinlerin gönderdiği düşünceler), tıpkı kişinin kendi
tasarladığı ve yarattığı düşünce dalgaları gibi, o insanın mali, mesleki,
profesyonel ve sosyal kaderini belirleyebilir.
Burada, neden aynı yetenek, eğitim, deneyim ve beyin kapasitesine sahip olan
insanlardan bazılarının talihi bir türlü yaver gitmezken neden bazılarının
124
“şanslı” göründüğünü anlamayan kişiler için büyük önem taşıyan bir gerçeğin
ifadesi için temel hazırlıyoruz. Bu gerçek, her insanın kendi zihnini tümüyle
kontrol etme yeteneğine sahip olduğudur. Kişi bu kontrolle zihnini diğer
zihinler tarafından serbest bırakılmış başıboş düşünce dürtülerine açık
bırakabilir ya da zihninin kapılarını sıkıca kapatıp yalnızca kendi düşüncelerini
kabul eder.
Doğa insanı yalnızca tek bir şey üzerinde kontrol sahibi kılmıştır, o da
düşüncedir. Bu gerçek, insanın yarattığı her şeyin önce düşünce şeklinde
başladığı gerçeğiyle birleşince, kişiyi korkunun üstesinden gelinebileceği
prensibe çok yaklaştırır.
Her düşüncenin kendisini fiziksel eşdeğeriyle dönüştürmek eğilimi varsa (ki bu
şüpheye yer bırakmaksızın doğrudur), korku ve yoksulluk düşünce titreşimlerini
cesaret ve parasal kazanca dönüştürülemeyeceği de aynı derecede doğrudur.
Yoksulluk ve zenginlik arasında bir uzlaşma olamaz! Yoksulluğa ve zenginliğe
giden iki yol zıt yönlere doğru uzanmaktadır. Eğer zenginlik istiyorsanız
yoksulluğa götüren her türlü şartı reddetmelisiniz. (Burada “zenginlik” sözcüğü
en geniş anlamda, yani maddi ve manevi zenginlik olarak kullanılmaktadır.)
Zenginliğe giden yolun başlangıç noktası arzudur. Arzuyla ilgili bölümde uygun
kullanımı için tam talimat aldınız.
Korkuyla ilgili bu bölümde zihninizi arzuyu pratik kullanım için hazırlamanın
yöntemlerini öğreneceksiniz.
İşte burada bu felsefenin ne kadarını özümlediğinizi saptamak için kendinize
meydan okuyabilirsiniz. Tam bu noktada bir medyuma dönüşüp geleceğin sizin
için neler sakladığını söyleyebilirsiniz. Eğer, bu bölümü okuduktan sonra
yoksulluğu kabul etmek istiyorsanız, bu sizin seçiminiz- dir. Bu
kaçamayacağınız bir karardır.
Eğer zenginliği talep ediyorsanız ne şekilde olacağına ve ne kadar zenginliğin
sizi tatmin edeceğine karar verin. Zenginliğe giden yolu biliyorsunuz. Eğer
kararlılıkla izlerseniz sizi bu yolda tutacak bir harita verildi elinize. Eğer
başlamayı ihmal eder ya da varmadan durursanız sizden başka suçlanması
gereken kimse yoktur. Bu sorumluluk size ait. Eğer şu anda hayatın zenginliğini
talep etmeyi reddeder ya da bunda başarısız olursanız hiçbir mazeret sizi
sorumluluğu kabul etmekten kurtarmayacaktır, çünkü kabul tek bir şeyi
gerektirir -tesadüfen kontrol edebildiğiniz tek şeyi- o da zihin durumudur.
Zihinsel durum kişiye özel bir şeydir. Satın alınamaz, yaratılması gerekir.
Fakirlik (Parasızlık) Korkusu
Yoksulluk korkusu zihinsel bir durumdan başka bir şey değildir! Ama girdiği
125
her işte kişinin başarı şansını yok etmeye yeter.
Bu korku mantık becerisini felce uğratır, hayal gücünü ve kendine güveni yok
eder, coşkuyu öldürür, inisiyatifi kişinin elinden alır, amaç belirsizliğine yol
açar, ertelemeyi teşvik eder, kendini kontrolü imkânsız hale getirir. İnsanın
kişiliğindeki çekiciliği yok eder, doğru düşünme olasılığını ortadan kaldırır,
çaba isteğini dağıtır; kararlılığına hâkim olur, irade gücünü bir hiçe çevirir, hırsı
öldürür, hafızayı bulanıklaştırır ve akla gelen her türde başarısızlığı davet eder;
aşkı öldürür ve kalpteki en hassas duyguları yok eder, arkadaşlığı bozar ve
yüzlerce şekilde felakete davetiye çıkarır, uykusuzluk, acı ve mutsuzluğu getirir.
Ve bütün bunlar arzu ettiğimiz her şeyin bol bol bulunduğu bir dünyada yaşıyor
olmamız ve arzu ettiğimiz şeyle aramızda amaç belirsizliğinden başka hiçbir
şeyin bulunmaması gerçeğine rağmen meydana gelir.
Yoksulluk korkusu şüphesiz altı temel korku içinde en yıkıcısıdır. Listenin en
başına yerleştirilmiştir, çünkü üstesinden gelinmesi en zor olanıdır. Yoksulluk
korkusu, insanın kalıtımında bulunan, soydaşlarını ekonomik açıdan avlama
eğiliminden kaynaklanır. İnsandan aşağıda bulunan hemen hemen bütün
hayvanlar içgüdüleriyle davranırlar ve düşünme kapasiteleri çok sınırlıdır, bu
yüzden birbirlerini fiziksel olarak avlarlar. Daha üstün sezgi gücü, düşünme ve
akıl yürütme kapasitesiyle başka bir insanın bedenini yemez; ama onu parasal
olarak avlayıp “yemek”ten daha büyük tatmin alır. İnsan o kadar açgözlüdür ki,
onu soydaşlarından koruyacak akla gelen her türlü kanun konmuştur.
Hiçbir şey yoksulluk kadar acı ve aşağılanma hissettirmez insana! Yalnızca
yoksulluğu yaşayanlar tam anlamını bilirler.
İnsanın yoksulluktan bu derece korkması şaşılacak bir şey değildir. Kalıtımla
devralınan deneyimler kişiye, para ve dünyevi mülkiyetler söz konusu
olduğunda bazı insanlara hiç güvenilmeyeceğini öğretmiştir.
Kendini analiz, insanın bilmek istemediği zayıflıklarını açığa çıkarır. Bu
inceleme şekli hayattan sıradanlık ve yoksulluktan başka bir şey isteyenler için
gereklidir. Kendinizi madde madde kontrol ederken hem jüri, hem yargıç, hem
savcı, hem savunma avukatı, hem sanık, hem de tanık olduğunuzu unutmayın.
Gerçeklerle dürüstçe yüzleşin. Kendinize kesin sorular sorun ve doğrudan
yanıtlar isteyin. İnceleme bittiğinde kendiniz hakkında daha fazla şey biliyor
olacaksınız. Eğer bu incelemede tarafsız olamayacağınızı düşünüyorsanız, sizi
iyi tanıyan birini siz kendinizi sorgularken yargıç olmak üzere çağırın. Siz
gerçeğin peşindesiniz. Geçici olarak utanmanıza, sıkılmanıza neden olsa bile
gerçeği bulun!
İnsanların büyük çoğunluğu en çok neden korktukları sorulduğunda, “Hiçbir
126
şeyden korkmam,” diye cevap verir. Bu cevap doğru değildir, çünkü insanlar
çeşitli türde korkuyla tutsak edildiklerini, engellendiklerini, ruhsal ve fiziksel
olarak yenilgiye uğratıldıklarını bilirler. Korku heyecanı o kadar derin ve o
kadar sinsi bir şekilde yerleşmiştir ki, insan varlığım bile fark etmeden onun
yüküyle yaşayıp gider. Yalnızca cesur bir analiz bu evrensel düşmanın varlığını
açığa çıkaracaktır. Bu tür bir analize başladığınızda karakterinizin derinliklerini
inceleyin. Burada aramanız gereken bazı belirtilerin bir listesini veriyoruz:
Yoksulluk Korkusunu Gösteren Altı Belirti
1.
KAYITSIZLIK: Hırs eksikliği, yoksulluğa tahammül etme eğili
mi, hayatın verdiği her şeyi itirazsız kabul etme; zihinsel ve fiziksel tembellik,
inisiyatif, heves ve kendini kontrol noksanlığı.
2.
KARARSIZLIK: Düşünmeyi başkalarına bırakma alışkanlığı, “tereddütte
kalmak.”
3.
ŞÜPHE: Genellikle kişinin başarısızlıklarını örtmek, açıklamak ya da
özür dilemek için mazeretler ve bahaneler uydurması; bazen de başarılı olanlara
yönelik kıskançlık ya da eleştirici tavır sergilemesi.
4.
ENDİŞE: Genellikle diğerlerinde hata bulma; gelirinden fazla harcama
eğilimi; kişisel görünüme önem vermeme; alkol kullanımında aşırıya kaçma,
bazen uyuşturucu kullanımı; kaygı, denge eksikliği ve çekingenlik.
5.
AŞIRI TEDBİR: Her olayın olumsuz yanına bakma alışkanlığı, başarı
araçlarına dikkati yoğunlaştırma yerine muhtemel başarısızlıkları düşünme ve
bunlar hakkında konuşma; felakete giden bütün yolları bilme, ama
başarısızlıktan kaçmak için plan arayışına girmeme; fikir ve planları harekete
geçirmek için “doğru zamanı” bekleme, ta ki beklemek kalıcı bir alışkanlık
halini alana dek; başarısız olanları hatırlayıp başarılı olanları unutma eğilimi;
yarı dolu bardağın boş kısmım görmek, ama var olan suya önem vermemek;
hazımsızlığa, kabızlığa, kötü nefes ve ağız kokusuna vb. yol açan kötümserlik.
6.
ERTELEME: Geçen yıl yapılması gerekenleri yarma erteleme alışkanlığı,
işi yapmaya yetecek kadar enerjiyi mazeretler ve bahaneler bulmak için
harcamak gibi belirtiler aşırı tedbir, şüphe ve endişeyle yakından ilişkilidir.
Mümkün olduğu yerde sorumluluğu kabul etmekten kaçma; mücadele etmek
yerine uzlaşma isteği; zorlukları kontrol edip onları ilerlemek için kullanmak
yerine zorluklarla uzlaşmak; hayattan zenginlik, servet, tatmin ve mutluluk
istemek yerine bir kuruş için pazarlık etmek; bütün köprüleri yakıp geri dönüşü
imkânsız kılmak yerine başarısızlık kontrolü ele geçirince ne yapacağını
planlama; zayıflık ve sıklıkla kendine güven, kesin amaçlılık, kendini kontrol,
inisiyatif, coşku, hırs, sağlam akıl yürütme yeteneği eksikliği; zenginliği talep
127
etmek yerine yoksulluğu beklemek; zenginliği talep edip ele geçirenler yerine
yoksulluğu kabul edenlerle arkadaşlık etmek.
Bazıları soracaktır: “Neden parayla ilgili bir kitap yazdınız? Neden zenginliği
tek başına parayla ölçüyorsunuz?” Bazıları paradan daha fazla arzu edilen
zenginlik türleri olduğuna inanır ve bunda haklıdır. Evet, parayla
ölçülemeyecek zenginlikler vardır, ama, “Bana ihtiyacım olan parayı verin,
istediğim her şeyi ben bulurum,” diyecek milyonlarca insan da vardır.
Nasıl para kazanılacağım gösteren bu kitabı yazmamın asıl nedeni milyonlarca
kadın ve erkeğin yoksulluk korkusuyla felç olması. Bu tür bir korkunun insana
neler yapabileceğini Westbrook Pegler çok iyi anlatılmıştır:
Para sadece madeni diskler ya da kâğıt parçacıklarıdır; paranın satın
alamayacağı kalp ve ruh hâzineleri vardır. Ama çoğu insan yoksulluk içinde
olduğu için bunu akılda tutup morallerini bozmamayı başaramıyorlar. Bir erkek
yenilgiye uğramış bir şekilde sokaklarda sürünüyor, bir iş bulamıyorsa,
moralinin bozuk olduğu omuzlarının çöküşünden, şapkasını giyişinden,
yürüyüşünden ve bakışlarından anlaşılır. Düzenli işi olan insanlardan karakter,
zekâ ve yetenek açısından hiç de aşağı olmadığını bilse bile, yine de aşağılık
duygusundan kaçamaz.
Öte yandan bu insanlar -arkadaşları bile olsa- bir üstünlük duygusu hisseder ve
belki de bilinçsiz bir şekilde ona “kayıp biri” gibi davranırlar. Bir süre için borç
alabilir, fakat alıştığı şekilde yaşamasına yetmez bu ve çok uzun süre borç
almaya devam edemez. Zaten borç almanın kendisi, özellikle kişi hayatta
kalmak için borç alıyorsa insanı depresyona sokacak bir deneyimdir ve borç
alman para kişinin kazandığı para gibi ruhunu canlandırıcı etkiye sahip değildir.
Şüphesiz bu söylediklerimiz sokak serserileri ya da bu tür yaşamı alışkanlık
haline getirmiş olanlar için değil, normal hırsları ve kendine saygısı olanlar için
geçerlidir.
Eleştirilme Korkusu
Eleştiri korkusu kişiden inisiyatifi alır, hayal gücünü yok eder, bireyselliğini
sınırlar, kendine güvenini yıkar ve kişiye yüzlerce şekilde zarar verir.
Ebeveynler çocuklarını eleştirerek tamir edilmez yaralar açabilirler. Çocukluk
arkadaşlarımdan birinin annesi onu hemen her gün sopayla dövüp işini her
zaman şu ifadeyle bitirirdi: “Yirmi yaşma varmadan hapsi boylayacaksın.”
Arkadaşım on yedisinde ıslahevine gönderilmişti.
Eleştiri herkesin fazlasıyla sahip olduğu bir hizmet- türüdür. Herkes eleştiri
stokuna sahiptir ve istensin ya da istenmesin bedava dağıtırlar. İnsanın en yakın
akrabaları genellikle en kötü eleştiri suçlularıdır. Bir ebeveynin gereksiz
128
eleştiriyle çocuğunda aşağılık kompleksine neden olması bir suç (aslında bu en
kötü suçtur) olarak kabul edilmelidir. İnsanın doğasını iyi anlayan işverenler
insanın içindeki değerlerden eleştiriyle değil, yapıcı öneriyle faydalanırlar.
Ebeveynler de aynı şeyi çocuklarıyla başarabilirler. Eleştiri insanın kalbine
korku ya da kırgınlık sokar, ama sevgi ya da şefkat doğuramaz.
Kurnaz giysi üreticileri, bütün insanlığın yaşadığı bu eleştiri korkusunu paraya
dönüştürme konusunda hiç vakit kaybetmemişlerdir. Her mevsim kıyafetlerin
modeli değişmektedir. Modayı kim belirliyor? Giysileri satın alan kişilerin
belirlemediği kesin, yani üretici belirliyor. Neden giysilerin modellerini bu
kadar sık değiştiriyorlar? Cevap açık. Daha fazla giysi satabilmek için.
Otomobil üreticileri araba modellerini aynı nedenle bu kadar sık değiştiriyorlar.
Hiçbir erkek son model olmayan bir arabayı kullanmak istemez.
Eleştirilme Korkusunu Gösteren Yedi Belirti
Bu korku neredeyse yoksulluk korkusu kadar evrenseldir ve etkileri kişisel
başarı için en az o kadar ölümcüldür, çünkü korku inisiyatifi yok eder ve hayal
gücünün kullanımını engeller. Korkunun belli başlı belirtileri şunlardır:
1.
ÇEKİNGENLİK: Genellikle yabancılarla tanışma ve konuşmada
çekingenlik, ellerin ve uzuvların garip biçimlerde hareket ettirilmesi, gözlerin
kaçırılması ve kaygılanma.
2.
ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ: Yetersiz ses kontrolü, başkalarının varlığından
endişelenmek, kötü beden duruşu, unutkanlık.
3.
ZAYIF KİŞİLİK: Kararlarda kesinlik, kişisel çekicilik ve fikirleri kesin
bir şekilde ifade etme yeteneğinde yetersizlik; sorunlarla dürüstçe yüzleşmek
yerine kaçmak; fikirlerini dikkatle incelemeksizin diğerleriyle aynı fikirde
olmak.
4.
AŞAĞILIK KOMPLEKSİ: Aşağılık duygusunu örtme amacıyla kendini
onayladığını belirten sözler söyleme ve hareketler yapma alışkanlığı; başkalarını
etkilemek için “büyük sözcükler” kullanmak (genellikle gerçek anlamlarını
bilmeden); başkalarının giyim, konuşma ve davranış tarzlarını taklit etme.
Hayali başarılarla övünme bazen üstünlük kompleksinin yüzeye çıkmasına izin
verir.
5.
SAVURGANLIK: Başkalarına yetişmeye çalışma alışkanlığı kişinin
gelirinden fazlasını harcamasına neden olur.
6.
İNİSİYATİF EKSİKLİĞİ: Kişinin ilerlemesi için karşısına çıkan
fırsatları yakalayamaması, fikirlerini ifade etme korkusu ve güvensizliği; üstler
tarafından sorulan sorulara kaçamak cevaplar verme; konuşma ve hareketlerde
tereddüt, sözcüklerde ve işlerde yalancılık.
129
7.
HIRS YETERSİZLİĞİ: Zihinsel ve fiziksel tembellik, kendi fikrinde ısrar
edememe, bir karara varmada yavaşlık, kolayca etkilenme; başkalarını
arkalarından eleştirme ve yüzlerine övme alışkanlığı, yenilgiyi itirazsız kabul
etme ya da başkalarından itiraz gelince bir işi bırakma; nedensiz olarak diğer
insanlardan şüphelenme, konuşma ve tavırlarda zarafet eksikliği, suçu kabul
etmede isteksizlik.
Sağlığını Kaybetme Korkusu
Bu korku fiziksel ve sosyal kalıtıma kadar izlenebilir. Çıkış noktası açısından
yaşlanma ve ölüm korkusuyla yakından ilgilidir, çünkü insanı, hakkında bir şey
bilmediği ama bazı rahatsız hikâyelerin kendisine öğretildiği “korkunç
dünyaların” sınırına yaklaştırmaktadır. Bazı ahlaksız insanların sağlığın
bozulması korkusunu canlı tutarak sağlık satma işiyle uğraştıkları gözden
kaçırılmamalıdır.
Sonuç olarak, insan sağlığının kötüye gitmesinden korkar, çünkü eğer ölürse
neler olabileceğine dair çok korkunç hikâyeler yerleştirilmiştir zihnine. Ayrıca
hastalığın getireceği ekonomik yükten de korkmaktadır.
Ünlü bir doktor, doktora başvuran hastaların yüzde yetmiş beşinin hastalık
hastası olduğunu saptamıştır. Korkmak için en ufak bir neden bile olmadığı
halde duyulan hastalık korkusunun sıklıkla hastalığın korkulan belirtilerini
ortaya çıkardığını göstermiştir.
İnsan zihni çok güçlü ve kudretlidir! Yapabilir de, yıkabilir de.
Bu kötü hastalık korkusundan faydalanan ilaç üreticileri servetler ka-
zanmışlardır. Her şeye inanan insanlar üzerindeki bu tür sömürü geçen yıllarda
o kadar yaygın hale gelmişti ki, popüler bir dergi ilaç işindeki en kötü suçlulara
karşı sert bir kampanya başlatmıştı.
Yıllar önce yapılan bir dizi araştırma, insanların telkinle hasta edilebileceğini
kanıtlıyordu. Bu deneyi şu şekilde düzenledik: Üç tanıdığı seçtiğimiz bir
“kurbanı” ziyaret edip ona, “Neyin var? Çok kötü görünüyorsun,” diyor ve
genellikle kurbandan “Oh, hiçbir şeyim yok. Çok iyiyim,” cevabını alıyor.
İkinci tanıdık genellikle, “Bilmiyorum, ama kendimi kötü hissediyorum,”
cevabını alıyor. Üçüncüsü ise, kurbanın gerçekten hasta olduğunu açıkça ifade
etmesiydi. Bazen hastalığın olumsuz düşünce dalgasıyla başladığına dair pek
çok kanıt bulunmaktadır. Böylesi bir dürtü telkin yoluyla birinden diğerine
geçirilebilir ya da kişinin kendisi tarafından üretilebilir.
Burada sözünü ettiklerimizden daha fazla akıl bahşedilen bir kişi bir keresinde.
“Biri bana nasıl olduğumu sorduğunda hep bir yumrukla cevap vermek isterim,”
demişti.
130
Doktorlar iyileşmeleri için hastalarını başka iklimlere gönderirler, çünkü
“zihinsel tutumun” değiştirilmesi zorunludur. Kötü sağlık korkusunun tohumları
herkesin zihnine atılmıştır. Aşk ve iş ilişkilerinde endişe, korku, cesaretsizlik,
düş kırıklığı bu tohumun filizlenip büyümesine neden olur.
İş ve aşk ilişkilerinde düş kırıklığı sağlığın bozulmasının nedenlerini içeren
listenin başında gelmektedir.
Sağlığı Kaybetme Korkusunu Gösteren Yedi Belirti
Neredeyse evrensel olan bu korkunun belirtileri şöyledir:
1.
KENDİ KENDİNE TELKİN: Kendine telkinin olumsuz kullanımıyla her
türlü hastalığa ait belirtileri arama ve bulma alışkanlığı; hayali hastalıklardan
“hoşlanmak” ve onlardan gerçekmiş gibi söz etmek; başkalarının tedavi değeri
olduğunu söyledikleri her şeyi denemek; başkalarıyla ameliyatlar, kazalar ve
diğer türde hastalıklar hakkında konuşmak; bir uzmanın gözetiminde olmaksızın
diyetler, fiziksel egzersizler, ev reçeteleri ve “şarlatan” doktor tedavilerini
denemek.
2.
HASTALIK HASTALIĞI (hipokondri): Hastalıklardan söz etme
alışkanlığı, tüm dikkatini hastalığa yoğunlaştırmak ve bir sinir bozukluğu
oluşana dek hastalığı beklemek. Şişe içindeki hiçbir şey bu durumu tedavi
edemez. Olumsuz düşünceyle ortaya çıkarılır ve olumlu düşünceden başka
tedavi edecek hiçbir şey yoktur. Hastalık hastalığı kişinin korktuğu hastalığın
yapacağı tahribatı yapabilir. Çoğu sözde sinir krizi bu hayali hastalıktan
doğmaktadır.
3.
TEMBELLİK: Sağlığın bozulması korkusu sıklıkla uygun fiziksel
egzersize engel olup kişiyi evin içine tıktığı için kilo artışına neden olur.
4.
HASSASİYET: Sağlığı kaybetme korkusu kişinin vücut direncini kırar ve
her türlü hastalık için uygun bir ortam hazırlar. Bu korku genellikle yoksulluk
korkusuyla bağlantılıdır; özellikle hastalık hastası olan kişi sürekli olarak
muhtemel doktor ve hastane ücretlerini nasıl ödeyeceği konusunda kaygılanır.
Bu tip kişiler hastalık için hazırlanmak, ölüm hakkında konuşmak, mezarlık ve
cenaze işlemleri için para biriktirmek gibi işler üzerine çok fazla zaman
harcarlar.
5.
KENDİ ÜSTÜNE ÇOK FAZLA TİTREMEK: Hayali hastalığı yem
olarak kullanarak anlayış isteme alışkanlığı (insanlar genellikle işten kaçmak
için bu hileye başvururlar); tembelliği örtmek için hastaymış gibi yapma ya da
hırs eksikliği için bahane olarak kullanma alışkanlığı.
6.
AŞIRILIK: Baş ağrısı, nevralji vb. gibi ağrıları azaltmak için nedeni
ortadan kaldırmak yerine alkol ya da uyuşturucu kullanmak.
131
7.
ENDİŞE: Hastalıklar hakkında yazılar okuma ve bu hastalığa yakalanma
olasılığı üzerinde endişelenme alışkanlığı, ayrıca ilaç reklamlarını okuma
alışkanlığı.
Aşkı Kaybetme Korkusu
Bu kalıtımsal korkunun başlangıç kaynağı erkeğin komşusunun karısını çalmaya
ve fırsat bulduğunda kadından yararlanmaya yönelik çokeşlilik eğilimine
dayanmaktadır.
Kıskançlık ve diğer benzeri nevroz türleri, insanda kalıtımsal olarak yer eden
aşkını kaybetme korkusundan kaynaklanır. Bu korku altı temel korku içinde en
fazla acı verenidir. Beden ve zihni diğer temel korkuların yaptığından çok daha
fazla yıpratır.
Aşkın kaybedilmesi korkusu, erkeğin kadını şiddet kullanarak çaldığı taş
devrine kadar gitmektedir. Erkekler kadınları çalmaya hâlâ devam et-
mektedirler, ama teknikleri değişmiştir. Artık güç kullanmak yerine ikna etmeye
çalışmakta, güzel elbiseler, iyi arabalar sözü vermekte ve fiziksel güç
kullanmaktan çok daha etkili olan diğer “yemler”den yararlanmaktadırlar.
Erkeklerin alışkanlıkları uygarlığın başlangıcından öncekiyle aynıdır, ama artık
farklı bir şekilde ifade edilmektedir.
Aşkı Kaybetme Korkusunu Gösteren Belirtiler
1.
KISKANÇLIK: Herhangi mantıklı bir kanıt olmaksızın arkadaşlar ve
sevgililerden şüphelenmek; bir nedene dayanmadan eşini ihanetle suçlama
alışkanlığı; herkesten kuşku duyma, hiç kimseye tam güven duymama.
2.
HATA BULMA: Arkadaşlar, akrabalar, iş arkadaşları, sevgililer ve
eşlerde herhangi bir neden olmaksızın ya da en ufak bir tahrikle hata bulma
alışkanlığı.
3.
KUMAR OYNAMA: Aşkın satın alınabileceği düşüncesiyle sevilen
kişiye para sağlamak için kumar oynama, çalma, sahtekârlık yapma ve diğer
tehlikeli risklere girme alışkanlığı; gösteriş yapma amacıyla sevilen kişiye
hediyeler almak için gelirinin üstünde harcama ya da borca girme alışkanlığı;
uykusuzluk, sinirlilik, kararlılık eksikliği, irade zayıflığı, kendini kontrol
yetersizliği, kendine güven eksikliği, huysuzluk.
Yaşlanma Korkusu
Bu korku temelde iki kaynaktan ortaya çıkmaktadır. Birincisi, yaşlılığın
yoksulluğu da beraberinde getireceği düşüncesi. İkincisi ve en yaygın olanı
“cehennem azabıyla” çok iyi karıştırılmış geçmişin yanlış ve zalim öğretileri;
insanı korkuyla köle haline getirmek için kurnazca uydurulmuş diğer öcüler.
Yaşlılıktan korkmakta insanın iki sağlam nedeni vardır; bir tanesi sahip olduğu
132
işe yarar her türlü şeyi gasp edebilecek olan yakınlarına duyduğu
güvensizlikten, diğeri ise ötedeki dünya hakkında zihninde çizilmiş olan
korkunç tablodan kaynaklanmaktadır.
Yaşlılık korkusunun en yaygın nedeni yoksulluk olasılığıyla bağlantılıdır.
“Huzurevi” pek hoş bir sözcük değildir. Elden ayaktan düştükleri yıllarını
yoksullara bakan bu kurumlarda geçirme düşüncesi herkesin içini
ürpertmektedir.
Yaşlılık korkusuna katkıda bulunan nedenlerden bir tanesi özgürlük ve
bağımsızlığın kaybedilmesidir, çünkü yaşlılık fiziksel ve ekonomik özgürlüğün
kaybını da beraberinde getirmektedir.
Yaşlanma Korkusunun Belirtileri
Bu korkunun en yaygın belirtileri şunlardır:
1.
ERKEN YAVAŞLAMA: Kırk yaş civarında, zihinsel olgunluk dö-
neminde yavaşlama ve aşağılık kompleksi geliştirme; yanlış bir şekilde yaşı
yüzünden hata yaptığını düşünme eğilimi.
2.
YAŞI YÜZÜNDEN ÖZÜR DİLEME: Yalnızca kırk ya da elli yaşma
vardığı için kişinin yaşı yüzünden özür dileme alışkanlığı edinmesi. Oysa, insan
akıl ve anlayış çağına eriştiği için minnettarlığını ifade etmelidir.
3.
İNİSİYATİFİ ÖLDÜRME: Kişi yanılgıya düşerek inisiyatif, hayal gücü
ve özgüvene sahip olamayacak kadar yaşlı olduğuna inandığında bu niteliklerini
kaybedilir.
4.
GENÇ BİRİ GİBİ GÖRÜNMEK: Arkadaş ve yabancıların alaylarına
neden olabilecek şekilde gençlerin giysilerini giyme ve davranışlarını
benimseme alışkanlığı çok yaygındır.
Ölüm Korkusu
Bazılarına göre bu, temel korkularının en amansızıdır. Bunun nedeni açıktır.
Ölüm düşüncesiyle bağlantılı dehşetli korku, vakaların çoğunda olduğu gibi,
dini fanatikliğe dönüştürülebilir. Sözde “dinsiz” olanlar daha “medeni" olanlara
göre ölümden daha az korkarlar. Binlerce yıldır insanlar hâlâ cevaplanmamış
olan soruyu sormaktadırlar: “Nereden geldim ve nereye gidiyorum?” Geçmişin
karanlık çağları sırasında, daha kurnaz ve hilekâr olanlar bir ücret karşılığında
bu soruların cevaplarım vermişlerdir.
“Çadırıma gel, inancımı kucakla, dogmalarımı kabul et, ben de öldüğünde
doğruca cennete gitmeni sağlayacak bileti vereceğim sana,” diye bağırır mezhep
lideri. “Çadırımın dışında kalanları şeytan alıp sonsuza dek cehennemde
yaksın.”
Sonsuza dek sürecek ceza insanın hayata olan ilgisini yok eder ve mutluluğu
133
imkânsız hale getirir.
Dini liderler insanı cennete götürecek güvenli bir belge sağlayamazlar, ama
bunu sağlayamadıkları için talihsiz kişinin cehenneme girmesine izin veriyor da
değillerdir. Cehenneme girme olasılığı o kadar korkunçtur ki, bunun düşüncesi
bile hayal gücünü etkisi altına alır, insanın mantığı felç olur ve ölüm korkusu
başlar.
Ölüm korkusu büyük okullar ve üniversitelerin olmadığı dönemdeki kadar
yaygın değil artık. Bilim adamları gerçeğin projektörlerini dünya üzerine
çevirdiler ve bu gerçek, insanları bu dehşetli ölüm korkusundan kurtardı.
Üniversiteye giden genç erkek ve kadınlar korkunç hikâyelerden kolayca
etkilenmiyorlar artık. Biyoloji, astronomi, jeoloji ve diğer bilimlerin yardımıyla
insanın zihnini etkisi altına alan karanlık çağların korkusu giderildi.
Bütün dünya yalnızca iki şeyden meydana gelmiştir: enerji ve madde. Fiziğe
girişte ne maddenin ne de enerjinin (insanın bildiği salt iki gerçeklik)
yaratılamayacağını ve yok edilemeyeceğini öğreniriz. Madde ve enerjinin her
ikisi de dönüştürülebilir, ama hiçbiri yok edilemez.
Hayat hiçbir şey değilse bile bir enerjidir. Eğer ne madde ne de enerji yok
edilemiyorsa hayatın da yok edilemeyeceği kesindir. Hayat, diğer enerji türleri
gibi, çeşitli süreçlerden geçebilir ya da değişebilir, ama yok edilemez. Ölüm
sadece bir geçiştir.
Eğer ölüm salt değişiklik ya da geçiş değilse o halde ölümden sonra uzun,
ebedi, huzurlu bir uykudan başka hiçbir şey yok demektir ve uyku korkulacak
bir şey değildir. Bu yüzden ölüm korkusunu sonsuza dek silebilirsiniz. Ölüm
Korkusunu Gösteren Belirtiler
1.
ÖLMEYİ DÜŞÜNMEK: Bu alışkanlık yaşlılarda daha sık görülürse de,
gençler bile hayatın tadını çıkarmak yerine ölümü düşünürler sık sık. Bu
genellikle amaçsızlık veya -belki de amaçsızlık nedeniyle- uygun bir uğraş
bulamamaktan kaynaklanmaktadır. Ölüm korkusundan en güzel kurtuluş,
başkalarına yararlı hizmet verme isteğiyle desteklenen ateşleyici bir başarı
arzusuyla sağlanır. Meşgul bir insan ölmeyi düşünmez.
2.
YOKSULLUK KORKUSUYLA BAĞLANTI: İnsan hayatında
yoksulluğun başlamasından korkabilir ya da kendi ölümünün sevdiklerini
yoksulluğa sürükleyeceğinden korkabilir.
3.
HASTALIK YA DA DENGESİZLİKLE BAĞLANTI: Fiziksel hastalık
depresyona neden olabilir. Aşkta düş kırıklığı, dini fanatiklik, yüksek nevroz
düzeyi ya da akıl hastalığı ölüm korkusunun diğer nedenleri arasındadır.
Endişe
134
Endişe korkuya dayanan zihinsel bir durumdur. Yavaş yavaş ama kararlı bir
şekilde ilerler. Sinsi ve kurnazdır. Kişinin akıl yürütme becerisini felce uğratıp
kendine güven ve inisiyatifini yok edene dek adım adım zihne yerleşir. Endişe
kararsızlığın neden olduğu sürekli bir korku türüdür. Bu nedenle de kontrol
edilebilen zihinsel bir durumdur.
Tedirgin zihin çaresizdir. Kararsızlık zihni tedirgin eder. Çoğu insanda hemen
karara varacak ve bu kararının arkasında duracak irade gücü yoktur.
Belirli bir hareket çizgisini izlemek için bir karar verdiğimizde şartlar
konusunda endişelenmeyiz.
Altı temel korku, kararsızlık yoluyla endişeye dönüştürülebilir. Ölümü
kaçınılmaz bir olay olarak kabul etme kararına varıp sonsuza dek ölüm
korkusundan kurtarın kendinizi. Mümkün olan her türlü zenginliğe ulaşmaya
karar verip yoksulluk korkusunu yenin. Başka insanların ne söylediği, yaptığı ya
da düşündüğü konusunda endişe etmeme kararı alıp eleştiri korkusunun
boynunu kırın. Yaşlılığı bir engel olarak değil, size gençliğin tanımadığı
bilgelik, kendini kontrol ve anlayışı getiren büyük bir lütuf olarak kabul etme
kararını verip yaşlanma korkusunu defedin. Belirtileri unutma kararı vererek
sağlığı kaybetme korkusundan kurtarın kendinizi.
Hayatın sunması gereken hiçbir şeyin endişe etmeye değmeyeceği kararma
vararak her türlü endişe alışkanlığını yok edin. Bu kararla birlikte size mutluluk
verecek olan huzur ve sükûnet de gelecektir.
Zihni korkuyla dolu olan bir insan sadece kendi zekice hareket şansını yok
etmekle kalmaz, bu yıkıcı titreşimleri kendisiyle ilişkiye giren kişilerin
zihinlerine aktarır ve onların şansını da yok eder.
Bir köpek ve at bile sahibinin ne zaman cesaretsiz olduğunu bilir; üstelik, köpek
ya da at sahibinin yaydığı korku titreşimlerini alıp ona göre davranır. Hayvanlar
âleminde daha düşük zekâ düzeylerinde de korku titreşimini algılama
kapasitesini bulabilirsiniz.
Korku titreşimleri bir zihinden ötekine, istasyondan yayılan sesin radyo
tarafından alınışı kadar çabuk ve kesin bir şekilde geçer.
Olumsuz ya da yıkıcı düşünceleri sözlü olarak ifade eden kişinin, bu sözlerinin
sonucunu yıkıcı bir şekilde “geriye tepme” olarak göreceği kesindir.
Sözcüklerin yardımı olmaksızın yıkıcı düşünce dürtülerinin açığa çıkarılması da
birden fazla şekilde “geri teper.” Hatırlanması gereken şeylerin birincisi, hatta
belki de en önemlisi, yıkıcı düşünce dürtülerini açığa çıkaran kişinin yaratıcı
hayal gücü becerisinin bozularak zarar göreceğidir. İkincisi, herhangi bir yıkıcı
duygunun zihinde bulunmasının, diğer insanları uzaklaştıran ve sıklıkla onları
135
kişinin aleyhine çeviren olumsuz bir kişilik yapısı gelişimine neden olmasıdır.
Olumsuz düşünceleri açığa çıkaran kişilerin göreceği üçüncü zarar, şu anlamlı
gerçekte yatmaktadır: Bu düşünce dürtüleri sadece diğerlerine zarar vermekle
kalmaz, kendilerini kişinin bilinçaltına gömerek o insanın karakterinin bir
parçası haline gelirler.
Hayattaki işiniz başarı kazanmaktır. Başarılı olmak için, akıl huzurunu bulmalı,
hayatın maddi gereksinimlerini elde etmeli ve hepsinden öte mutluluğu
yakalamalısınız.
Kendi zihninizi kontrol edebilirsiniz, onu seçtiğiniz türde düşünce dalgasıyla
besleme gücüne sahipsiniz. Bu ayrıcalık onu yapıcı bir şekilde kullanma
sorumluluğunu da getirmektedir. Kendi düşüncelerinizi kontrol etme gücüne
sahip olduğunuz gibi, dünyevi kaderinizin hâkimi de sizsiniz. Çevrenizi etkiler,
yönetir ve kontrol edebilir, hayatınızı olmasını istediğiniz şekle getirebilirsiniz...
Ya da hayatınızı düzene sokmak için elinizdeki ayrıcalığı kullanmazsınız,
böylece okyanustaki bir tahta parçası gibi oraya buraya savrulacağınız geniş
“olasılıklar” denizine atabilirsiniz kendinizi. Olumsuz Etkilere Açık Olmak
Altı temel korkuya ek olarak insanlara sıkıntı veren başka bir dert daha vardır.
Başarısızlık tohumlarının bol miktarda yetiştiği zengin bir toprağı oluşturur bu.
O kadar sinsidir ki, varlığı genelde saptanamaz. Bu sıkıntı tam olarak korku adı
altında smıflandırılamaz. Altı temel korkudan daha derine yerleşmiştir ve
onlardan daha tehlikelidir. Bu derde bir isim vermek için ona olumsuz etkilere
açık olmak diyeceğiz.
Büyük zenginliklere ulaşan insanlar kendilerini kötülüklere karşı her zaman
korurlar! Yoksul insanlar ise bunu hiç yapmazlar! Herhangi bir işte başarılı
olanlar zihinlerini sıkıntılara direnmek üzere hazırlarlar. Eğer bu felsefeyi
zenginliğe ulaşmak için okuyorsanız, olumsuz etkilere açık olup olmadığınızı
görmek için kendinizi çok dikkatli bir şekilde incelemelisiniz. Eğer bu analizi
ihmal ederseniz arzu ettiğiniz şeye ulaşma hakkınızı elinizden almış olursunuz.
Kendinize bu konuda analiz yapın. Kendinizi analiz etmek amacıyla hazırlanmış
soruları okuduktan sonra cevaplarınızı açık yüreklilikle ve kararlılıkla verin. Size
tuzak kurmuş bekliyor olduğunu bildiğiniz bir düşmanı araştırdığınız gibi titizlikle
gidin bu işin üstüne. Kendinizi otoyol hırsızlarından kolaylıkla koruyabilirsiniz,
çünkü hukuk sizin yararınıza örgütlü işbirliği içindedir. Oysa bu “yedinci belanın”
üstesinden gelmek daha zordur, çünkü siz onun varlığından habersizken
uykunuzda ya da uyanıkken vurur. Üstelik silahı sadece zihinsel durumdan
oluştuğu için gözle görülmez. Bu bela tehlikelidir de, çünkü
136
çok çeşitli şekillerde vurabilir. Bazen kişinin kendi akrabaları tarafından iyi
niyetle söylenmiş sözlerle zihne girer. Kimi kez kişinin kendi zihinsel
tutumuyla içten içe oyuk açar. Kimi zaman o kadar çabuk öldürmese de bir
zehir kadar ölümcüldür.
Kendinizi Olumsuz Etkilere Karşı Koruyun
Kendi ürettiğiniz ya da çevrenizdeki olumsuz insanların faaliyetlerinin sonucu
olan olumsuz etkilerden kendinizi korumak için irade gücünüz olduğunu kabul
edin ve bunu zihninizde bu etkilere karşı bir bağışıklık duvarı örene dek
kullanın.
Sizin ve diğer bütün insanların yapı itibarıyla tembel, kayıtsız ve zayıf yanlarına
uyan bütün telkinlere açık olduğu gerçeğini kabul edin.
Doğanız gereği altı temel korkuya karşı korunmasız olduğunuzun farkına varın
ve bu korkulara karşı koymak amacıyla yeni alışkanlıklar geliştirin.
Olumsuz etkilerin sıklıkla bilinçaltınız yoluyla size ulaştığını, bu yüzden fark
edilmelerinin güç olduğunu bilin ve zihninizi sizi depresyona sokan ya da
herhangi bir şekilde cesaretinizi kıran herkese ve her duruma karşı kapatın.
İlaç çekmecenizi temizleyin, bütün ilaç şişelerini atın ve soğuk algınlığı, ağrı,
acı ve hayali hastalıklara boyun eğmeyin.
Sizi, düşünen ve kendiniz için bir şeyler yapmak üzere motive eden ve
destekleyen kişilerle arkadaşlık edin.
Tüm bunları yapmak için bir sorunla karşılaşmayı beklemeyin, hemen şimdi
harekete geçin.
Hiç kuşkusuz, bütün insanların en yaygın zayıflığı zihinlerini diğer insanlardan
gelen olumsuz etkilere açık bırakma alışkanlığıdır. Bu zayıflık çok zararlıdır,
çünkü çoğu insan bunun etkisi altında olduğunu bilmez ve bilenler de günlük
alışkanlıklarının kontrol edilemez bir parçası haline gelene dek ihmal eder ya da
düzeltmeyi reddeder.
Kendilerini gerçekte oldukları gibi görmek isteyenlere yardım etmek için
aşağıdaki soru listesi hazırlanmıştır. Soruları okuyup sesli bir şekilde cevap
verin, böylece kendi sesinizi duyabilirsiniz. Bu kendinize karşı gerçekçi
olmanızı kolaylaştıracaktır.
Kişisel Analiz Testinin Sorulan
Sık sık kendinizi “kötü hissettiğinizden” yakınıyor musunuz, eğer öyleyse
sebebi nedir?
En küçük bir tahrikte diğer insanlarda hatalar bulur musunuz? işinizde sık sık
hata yapıyor musunuz, eğer öyleyse neden? Konuşmalarınızda alaycı ve kırıcı
mısınızdır?
137
Herhangi birisiyle arkadaşlık kurmaktan bilerek kaçıyor musunuz, eğer öyleyse,
neden?
Sık sık hazımsızlıktan yakınıyor musunuz? Eğer öyleyse sebebi nedir?
Hayat sizin için boş ve gelecek ümitsiz mi görünüyor?
Mesleğinizi seviyor musunuz? Eğer hayırsa neden?
Sık sık kendinize acır mısınız, eğer öyleyse neden?
Sizden üstün olanları kıskanır mısınız?
Zamanınızı en çok neye ayırırsınız, başarıyı düşünmeye mi, yoksa başarısızlığı
düşünmeye mi?
Yaşlandıkça kendinize olan güveninizi kazanıyor musunuz, yoksa kaybediyor
musunuz?
Hatalarınızdan ders alıyor musunuz?
Akrabalarınız ya da arkadaşlarınızın sizi endişelendirmesine izin verir misiniz?
Eğer öyleyse neden?
Bazen “bulutların üstünde” ve diğer zamanlarda ümitsizliğin derinliklerinde
misiniz?
Sizin üzerinizde en fazla kimin ilham verici etkisi var? Sebebi nedir?
Kaçınabileceğiniz halde, olumsuz veya cesaret kırıcı etkilere katlanıyor
musunuz?
Kişisel görünüşünüz konusunda ilgisiz misiniz? Eğer öyleyse ne zaman ve
neden?
Sıkıntılarınızın sizi rahatsız edemeyeceği kadar meşgul olarak onları çöp
sepetine atmayı öğrendiniz mi?
Eğer başkalarının sizin adınıza düşünmelerine izin veriyorsanız kendinizi
“pısırık” olarak görür müsünüz?
Önlenebilir kaç tane sorun sizi rahatsız ediyor ve onlara neden katlanıyorsunuz?
“Sinirlerinizi yatıştırmak” için içki, uyuşturucu ya da sigaraya başvurur
musunuz? Eğer öyleyse neden bunlar yerine irade gücünü denemiyorsunuz?
Size dırdır eden kimse var mı, eğer öyleyse sebebi nedir?
Belirli bir hedefiniz var mı, eğer öyleyse nedir ve bunu başarmak için herhangi
bir planınız var mı?
Altı temel korkunun herhangi birini yaşıyor musunuz? Eğer öyleyse hangisini?
Kendinizi başkalarının olumsuz etkilerinden koruyabileceğiniz herhangi bir
yönteminiz var mı?
Zihninizi olumlu kılmak için kendi kendine telkin yöntemini bilerek kullanıyor
musunuz?
En fazla hangisine değer veriyorsunuz, maddi varlıklarınıza mı, yoksa kendi
138
düşüncelerinizi kontrol etme ayrıcalığınıza mı?
Kendi yargılarınıza karşılık başkalarının kolayca etkisinde kalıyor musunuz?
Sizi mutsuz eden durumlarla dürüstçe yüzleşir misiniz, yoksa sorumluluktan
kaçar mısınız?
Bütün hatalarınızı ve başarısızlıklarınızı analiz edip onlardan yararlanmaya mı
çalışırsınız, yoksa bunun sizin göreviniz olmadığı şeklinde bir tavır mı
takınırsınız?
En zararlı zayıflıklarınızın üçünü sayabilir misiniz? Bunları düzeltmek için ne
yapıyorsunuz?
Başka insanları sıkıntılarını size açıp anlayış ve şefkat aramaları için
cesaretlendirir misiniz?
Günlük deneyimlerinizden kişisel gelişiminizde yardımı olacak dersler çıkarır
mısınız?
Varlığınızın diğer insanlar üzerinde olumsuz bir etkisi oluyor mu? Başkalarının
hangi alışkanlığı sizi en fazla kızdırır?
Görüşlerinizi kendiniz mi biçimlendirirsiniz, yoksa başka insanların sizi
etkilemelerine izin mi verirsiniz?
Bütün cesaret kırıcı etkilere karşı kendinizi koruyabileceğiniz zihinsel bir durum
yaratmayı öğrendiniz mi?
İşiniz size inanç ve ümit aşılıyor mu?
Zihninizi her türlü korkudan arındırmanızı mümkün kılacak ruhsal güce sahip
olduğunuzun bilincinde misiniz?
Dininiz zihninizi olumlu halde tutmanıza yardımcı oluyor mu?
Diğer insanların endişelerini paylaşmanın göreviniz olduğunu hissediyor
musunuz? Eğer öyleyse neden?
Huyları birbirine benzer kişilerin bir arada bulunduklarına inanıyorsanız,
birlikte olmayı seçtiğiniz arkadaşlarınızı inceleyerek kendiniz hakkında ne
öğrendiniz?
En yakın arkadaşlarınızla aranızda, eğer varsa, nasıl bir bağlantı görüyorsunuz
ve bu ilişkide yaşadığınız herhangi bir mutsuzluk var mı? Sizin arkadaş olarak
gördüğünüz birinin, aslında zihniniz üzerinde yarattığı olumsuz etkisi yüzünden
en büyük düşmanınız olması mümkün müdür?
Kimin sizin için yararlı, kimin zararlı olduğunu hangi kurallara göre
değerlendiriyorsunuz?
Yakın arkadaşlarınız sizin üstünüz mü, astınız mı?
Yirmi dört saat içinde ne kadar süreyi aşağıdakilere adıyorsunuz:
a.
İşinize
139
b.
Uykuya
c.
Oyun ve dinlenmeye
222
Korkunun Altı Hayaletini Alt Etmek
d.
Faydalı bilgi almaya
e.
Sadece zaman öldürmeye
a.
En çok kim cesaretlendiriyor
b.
En çok kim uyarıyor
c.
En çok kim cesaretinizi kırıyor?
En büyük endişeniz nedir? Neden buna katlanıyorsunuz?
Birisi size talep edilmemiş bedava tavsiye sunuyorsa, amacını sorgulamadan ve
incelemeden kabul eder misiniz?
En çok neyi arzu ediyorsunuz? Bunu elde etmeye niyetli misiniz? Bu arzu için
diğer arzularınızı ikinci dereceye atmaya istekli misiniz? Bu arzunuzu elde
etmek için günde ne kadar zaman ayırıyorsunuz? Sık sık karar değiştirir
misiniz? Eğer öyleyse neden?
Genellikle başladığınız her işi bitirir misiniz?
Başka insanların işleri, mesleki unvanları, üniversite diplomaları ya da
sağlıklarının kolayca etkisi altında kalır mısınız?
Sosyal ve parasal durumları nedeniyle insanların ihtiyaçlarını karşılar mısınız?
Yaşayan en büyük insanın kim olduğunu düşünüyorsunuz? Bu insan hangi
açıdan sizden daha üstün?
Bu soruları inceleyip cevap vermek için ne kadar zaman ayırdınız? (Bütün
listenin incelenmesi ve yanıtlanması için en azından bir gün gerekli.)
Bütün soruları dürüstçe cevaplandırdıysanız kendiniz hakkında insanların
çoğuna göre daha fazla şey biliyorsunuz demektir. Soruları dikkatle inceleyin,
birkaç ay boyunca her hafta sorulara tekrar dönün. Bu soruları dürüstçe
yanıtlamak gibi basit yöntemle elde edeceğiniz, sizin için büyük değer taşıyan
ek bilgiye çok şaşıracaksınız. Bazı soruların cevabı konusunda emin değilseniz
sizi iyi tanıyanların, özellikle size iltifat etmeleri için gerek olmayanların
yardımını isteyin ve kendinizi onların gözüyle görün. Sonuçlar çok şaşırtıcı
olacak.
Tek bir şey üzerinde tam kontrolünüz vardır, o da kendi düşünceleriniz. Bu,
insanlar tarafından bilinen bütün gerçekler içinde en önemlisi ve en ilham verici
olandır. İnsanın kutsal yapısını yansıtmaktadır. Bu kutsal yapı kendi kaderinizi
kontrol edebileceğiniz tek araçtır. Kendi zihninizi kontrol etmeyi
140
başaramıyorsanız, başka hiçbir şeyi kontrol edemeyeceğiniz kesindir. Eğer sahip
olduğunuz şeyler konusunda kayıtsız olmak zorundaysanız bunun maddi
şeylerle ilgili olmasını sağlayın. Zihniniz sizin ruhsal bir malınızdır! Onu hak
ettiği şekilde özenle koruyun ve kullanın. Bu amaçla irade gücü verildi size.
Ne yazık ki, planlı olarak ya da cehalet sonucunda başka insanların zihnini
olumsuz telkinlerle zehirleyenler için yasal bir ceza yoktur. Bu tür bir yıkım ağır
hukuki yaptırımlarla cezalandırılmalıdır, çünkü bu şekilde insanın kanunla
korunan maddi şeyleri kazanma şansı yok edilebilir ve sıklıkla da edilmektedir.
Olumsuz kafa yapısına sahip insanlar Thomas A. Edison’u insan sesini
kaydedip yeniden duyuracak bir makineyi üretemeyeceği konusunda ikna
etmeye çalıştılar, “Çünkü,” diyorlardı. “Başka kimse böyle bir makine üretmedi
şimdiye kadar.” Edison onlara inanmadı. Zihnin düşünebildiği ve inandığı her
şeyi üretebileceğini biliyordu ve bu bilgi Edison'u içinde bulunduğu kalabalığın
üzerine çıkardı.
Olumsuz düşünce taşıyan kişiler F. W. Woolworth’e, beş, on sentlik satışlarla
dükkân çalıştırmaya çabalarken meteliksiz kalacağını söylediler. Onlara
inanmadı. Planlarını inançla desteklerse mantık sınırları içinde her şeyi
yapabileceğini biliyordu. Başka insanların olumsuz telkinlerini kafasından uzak
tutma hakkını kullanarak yüz milyon dolardan fazla bir servetin sahibi oldu.
Henry Ford kabaca üretilmiş ilk otomobilini Detroit sokaklarında denediğinde
Thomases alaycı bir şekilde küçümsedi onu. Bazıları bu şeyin hiçbir zaman
kullanışlı olmayacağını bazıları ise kimsenin böyle bir şey için para
ödemeyeceğini söyledi. Ford, “Dünyayı güvenilir motorlu arabalarla
kuşatacağım,” dedi ve bunu başardı! Büyük zenginlik arayanların yararı için şu
noktayı bir kez daha hatırlatalım: Henry Ford ve çalışanları arasındaki tek fark
Ford’un bir zihni olması ve onu kontrol etmesiydi. Diğerlerinin de zihni vardı,
ama kontrol etmeye çalışmıyorlardı.
Zihinsel kontrol özdisiplin ve alışkanlığın bir sonucudur. Ya zihninizi kontrol
edersiniz ya da o sizi kontrol eder. Bu konuda yarı yarıya bir uzlaşma olamaz.
Zihni kontrol etme yöntemleri arasında en pratik olanı belirli bir planla
desteklenen kesin bir amaçla onu meşgul etmektir. Kayda değer başarılar
kazanan insanların hayatlarını inceleyin, her birinin zihnini kontrol ettiğini
göreceksiniz. Bu kontrol olmaksızın başarı mümkün değildir.
55 Klasik Mazeret
Başarılı olmayan insanların belirli bir ortak özellikleri vardır. Başarısızlık için
gerekli bütün nedenleri bilirler ve kendi başarısızlıklarını açıklamak için geçerli
mazeretleri vardır.
141
Bu mazeretlerin bazıları zekicedir ve birkaçı olgularla doğrulanabilir. Ne var ki
mazeretler sizi başarılı yapmaz ve istediğiniz yere götürmez.
Bir karakter tahlilcisi en yaygın kullanılan mazeretlerin bir listesini yapmıştır.
Listeyi okurken kendinizi dikkatle inceleyin ve bu mazeretlerin hangilerini
kullandığınızı saptayın. Ayrıca bu kitapta sunulan felsefenin bu mazeretleri
geçersiz kıldığını da unutmayın.
1.
EĞER bir karım ve çocuğum olmasaydı...
2.
EĞER yeterince gayretli olsaydım...
3.
EĞER param olsaydı...
4.
EĞER iyi bir eğitimim olsaydı...
5.
EĞER bir iş bulabilseydim...
6.
EĞER sağlığım iyi olsaydı...
7.
EĞER zamanım olsaydı...
8.
EĞER zamanlama daha iyi olsaydı...
9.
EĞER diğer insanlar beni anlasaydı...
10.
EĞER şartlarım daha farklı olsaydı...
11.
EĞER hayatımı yeni baştan yaşasaydım...
12.
EĞER başkalarının ne diyeceğinden korkmasaydım...
13.
EĞER bana bir şans verilseydi...
14.
EĞER şimdi bir şansım olsaydı...
15.
EĞER diğerlerinin bana kini olmasaydı...
16.
EĞER beni durduracak engeller olmasaydı...
17.
EĞER biraz daha genç olsaydım...
18.
EĞER gerçekten istediğim şeyi yapabilseydim...
19.
EĞER zengin doğmuş olsaydım...
20.
EĞER doğru insanlarla tanışmış olsaydım...
21.
EĞER bazı insanların sahip olduğu yeteneklerim olsaydı...
22.
EĞER girişken davranma cesaretim olsaydı...
23.
EĞER geçmişteki fırsatları değerlendirmiş olsaydım...
24.
EĞER insanlar benim sinirimi bozmasaydı...
25.
EĞER eve ve çocuklara bakmak zorunda olmasaydım...
26.
EĞER biraz para biriktirebilseydim...
27.
EĞER patron beni takdir etseydi...
28.
EĞER bana yardım edecek biri olsaydı...
29.
EĞER ailem beni anlasaydı...
30.
EĞER büyük bir şehirde yaşasaydım...
226
142
Korkunun Altı Hayaletini Alt Etmek
31.
EĞER her şeye yeni başlamış olsaydım...
32.
EĞER özgür olsaydım...
33.
EĞER bazı insanların kişiliği bende olsaydı...
34.
EĞER bu kadar şişman olmasaydım...
35.
EĞER yeteneklerim bilinseydi...
36.
EĞER elime bir “fırsat” geçseydi...
37.
EĞER şu borçlarımdan kurtulsaydım...
38.
EĞER başarısız olmasaydım...
39.
EĞER nasıl yapacağımı bilseydim...
40.
EĞER herkes bana karşı çıkmasaydı...
41.
EĞER bu kadar çok endişelenecek şeyim olmasaydı...
42.
EĞER doğru insanla evlenseydim...
43.
EĞER insanlar bu kadar aptal olmasaydı...
44.
EĞER ailem bu kadar savurgan olmasaydı...
45.
EĞER kendimden emin olsaydım...
46.
EĞER şans bana karşı olmasaydı...
47.
EĞER yanlış yıldızın altında doğmasaydım...
48.
EĞER bu kadar çok çalışmak zorunda olmasaydım...
49.
EĞER olacak olanlar böyle olmasaydı...
50.
EĞER paramı kaybetmemiş olsaydım...
51.
EĞER başka bir mahallede yaşıyor olsaydım...
52.
EĞER böyle bir “geçmişim” olmasaydı...
53.
EĞER kendi işim olsaydı...
54.
EĞER diğer insanlar beni dinleseydi...
55.
EĞER*** ve içlerinde en önemlisi de budur... eğer kendimi olduğum gibi
görme cesaretim olsaydı, neyimin yanlış olduğunu bulur ve onu düzeltirdim. O
zaman
hatalarımdan yararlanma fırsatı bulur ve diğerleriyle olan
deneyimlerimden bir şeyler öğrenebilirim, çünkü bende yanlış giden bir şeyler
olduğunu biliyorum, öyle olmasaydı şu anda, zayıflıklarımı analiz etmek için
daha fazla ve mazeret bulmak için daha az zaman harcasaydım istediğim yerde
olurdum.
Başarısızlığı açıklamak için mazeret bulmak herkes için bir eğlencedir. İnsan
ırkı kadar eskidir ve başarı için çok tehlikelidir! İnsanlar neden mazeretlerine
sıkı sıkı yapışırlar? Cevap açıktır. Mazeretlerini savunurlar, çünkü onları
kendileri yaratır! İnsanın mazereti kendi hayal gücünün ürünüdür. Kendi
buluşunu savunması insanın doğası gereğidir.
143
Mazeretler bulmak kökleri derine uzanan bir alışkanlıktır. Alışkanlıkların
bırakılması zordur, özellikle yaptığımız bir şeyi haklı gösteriyorlarsa. Plato,
“Birinci ve en iyi zafer insanın benliğini fethetmesidir. Benliğin insanı
fethetmesi ise en utanç verici ve en kötüsüdür,” dediğinde aklında bu vardı.
Başka bir filozof, “Diğer insanlarda gördüğüm çirkinliklerin kendi yapımın bir
yansıması olduğunu keşfetmek benim için çok şaşırtıcı oldu,” derken aklında
yine aynı düşünce vardı.
“İnsanların neden zayıflıklarını örtmek için mazeretler uydurarak kendilerini
kandırmakla bu kadar çok zaman harcadıkları benim için hep merak konusu
olmuştur,” diyor Elbert Hubbard. “Oysa bu kadar zaman zayıflığın
iyileştirilmesi için yeterli olur ve mazeret aramaya gerek kalmazdı.”
Veda ederken size şunu hatırlatmak istiyorum: “Hayat bir satranç tahtasıdır ve
karşınızdaki rakibiniz zamandır. Eğer harekete geçmeden önce tereddüt eder ya
da hemen harekete geçmeyi ihmal ederseniz tahtadaki piyonlarınız zaman
tarafından alınacaktır. Kararsızlığa tahammül edemeyen bir rakibe karşı
oynuyorsunuz!”
Daha önce, hayatın neden istediğiniz şeyi size vermediği konusunda mantıklı bir
bahaneniz olabilirdi, ancak bu bahane artık geçerli değil, çünkü artık hayatın
zenginliklerine giden kapıyı açan asıl anahtar var elinizde.
Bu anahtar elle tutulamaz, ama çok güçlüdür! Belirli bir zenginlik şekli için
zihninizde ateşleyici bir arzunun yaratılması ayrıcalığıdır bu. Anahtarın
kullanılmasıyla ilgili bir ceza yok, ama eğer kullanmazsanız ödemeniz gereken
bir bedel var. Bu bedel başarısızlıktır. Eğer anahtarı kullanırsanız çok büyük bir
ödül var. Kendini fetheden ve hayan istediği şeyi vermesi için ısrar eden
herkese sunulan tatmin ödülüdür.
Ödül çabanıza değer. Bir başlangıç yapıp ikna olacak mısınız?
“Eğer bir bağımız varsa,” demişti Emerson. “Tanışacağız.” Kapanışta bu
düşünceyi ödünç alıp, “Eğer bir bağımız varsa, bu sayfalarda tanıştık,” demek
istiyorum.
AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
•
Korkular ortaktır ve bazıları haklı gösterilebilir. Ama korku tohumunu
büyüten kararsızlık ve şüpheden kurtulmadığınız takdirde bu tohumlar kök salıp
siz farkında olmadan büyüyebilir.
•
Kullandığınız mazeretler sizin hakkınızda çok şey söyler. Siz Düşünüp
Zenginleştikçe size engel olacak hiçbir mazerete gereksiniminiz yoktur.
•
Zenginliği parasal olarak ve -paranız mutluluk, uzun bir hayat, eğlence,
huzur bulmanıza yardımcı olsa da- parayla öl- çülemeyen şekillerde elde
144
edebilirsiniz.
•
Korkuyu yenip korkunun neden olduğu bütün hastalıklardan
kurtulduğunuzda en değerli hazine, yani sağlıklı olmak sizin- dir. Hayatın en
büyük hâzineleri uzanıp onları almanız için sizi bekliyor!
•
Korkusuz insan uzak ufuklarda başarılı olur.
BOB PROCTOR HAKKINDA (Life Success Şirketler Grubu Yönetim Kurulu
Başkanı Uluslararası Konuşmacı ve Yazar)
Son 40 yılın en tanınmış koçu ve başarı uzmanı olan Bob Proctor, tanıdığınız
birçok uluslararası yazarın ve eğitmenin hocası ve mentö- rüdür.
40 yıldan uzun bir süredir Bob Proctor tüm gücünü insanların hayatlarında daha
iyi sonuçlar alabilmeleri, daha başarılı, daha zengin, daha sağlıklı ve daha mutlu
bir hayata sahip olabilmeleri için gerekli bilgileri anlatmakla geçirmektedir.
Yirmili yaşlarının ortasında, Napoleon Hill’in Düşün ve Zengin Ol kitabı ile
tanıştığı bilgilerle hayatını tersine çevirdi ve büyük zenginlikler kazandı. Bütün
dünyayı dolaşarak binlerce insanın başarıya ve zenginliğe ulaşmasını sağladı.
Kurumsal hayatta da birçok şirkete danışmanlık yapan Bob Proctor’un müşteri
listesinde
RE/MAX,
IBM,
Volksvvagen,
Proctor&Gamble,
Malezya
Havayolları, Birleşik Devletler Çelik Grubu, Metropolitan Sigorta gibi dünyanın
önde gelen birçok şirketi dikkat çekiyor. Bob Proctor Life Success Şirketler
Grubu ile büyümeyi, öğrenmeyi ve daha çok insanla bu evrensel bilgileri
paylaşmayı amaçlamaktadır.
“Sahneden bakarken görüyorum, değişik meslek, değişik gelir seviyelerinden
gelen insanlar aniden kavrıyorlar, sanki odada parlak bir ışık aniden yanmış
gibi. Bir anda gözleri bana her şeyi söylüyor. Artık neyi bildiklerini biliyorlar.
40 yıldan sonra bile o an benim için nefes kesici oluyor, çünkü o anda birinin
hayatı değişiyor.”
Bob Proctor
TİMUR TİRYAKİ HAKKINDA
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nü bitirdikten sonra
Procter & Gamble Satış’ta kariyerine başladı. Intel’e Pazarlama Müdürü olarak
transfer oldu. Sıradışı pazarlama aktiviteleri ile Intel'de Avrupa çapında ve
145
dünya çapında birçok ödül kazandı. 1999 yılından bu yana düşünce gücü,
farkındalık, yaratıcılık, çekim yasası ve meditasyon alanlarında yaptığı
araştırmalarını iş hayatına aşılayan eğitimler geliştirerek birçok insanın hayatını
değiştirdi. Kişisel gelişim alanında dünya çapında tanınan uzmanlardan eğitim
almış ve birlikte çalışmış olup Bob Proctor un Türkiye danışmanı ve ortağıdır.
Bob Proctor’un mentörlüğünde uluslararası bir koç olma yolunda hızla ilerleyen
Timur Tiryaki’nin en büyük tutkusu başarıyı, parayı ve üretkenliği, içsel
bütünlük, huzur ve evrensel yasalar ile bir araya getirmektir.
146
Dostları ilə paylaş: |