Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2017 Cilt: 54 Sayı: 634



Yüklə 178,26 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/5
tarix14.05.2018
ölçüsü178,26 Kb.
#43753
1   2   3   4   5

Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2017 Cilt: 54 Sayı: 634

83

fusun savunmasız bir grup olarak temsil edildiği 



böylesi bir düzlemde, Türkiye’de 15-29 yaş arası 

gençlerin yaklaşık üçte biri NEET olgusuyla kar-

şı  karşıyadır  ve  bu  oran  %  15  olan  OECD  orta-

lamasının  çok  üzerindedir  (OECD,  2016a). Yine 

OECD  Gençlik  Raporuna  göre  34  OECD  üyesi 

ülke kapsamında 15-29 yaş aralığındaki 35 milyo-

na yaklaşan genç nüfusun ne eğitim aldığı ne de 

mesleki kurslar da dahil olmak üzere istihdam ola-

nağına sahip olmadığı tespitine yer verilmektedir. 

Bu grup içerisinde Türkiye’nin genç işsiz rakam-

larında başı çektiği vurgulanan raporda, en yüksek 

işsizlik oranına sahip Yunanistan’ın dahi genç işsiz 

rakamlarının %28.3 ile Türkiye’nin %31.6’lık ora-

nına göre düşük kaldığı gözlenmektedir. En başa-

rılı ülke sıralamasında ise Lüksemburg 8.2 ile başı 

çekmektedir (OECD, 2016b).

Diğer  önemli  bir  konu,  cinsiyet  farkından  kay-

naklı eşitsizliğin, işgücü piyasalarında dünya ça-

pında devam etmesidir (McCall, 2001). Özellikle 

gelişmekte  olan  ekonomilerde  var  olan  eşitsizlik 

daha belirgindir ve kadın çalışanlar, erkeklere göre 

daha kötü işlerde çalışmaktadır (UNIFEM, 2005). 

Çalışmada,  kadın  bireyler  arasında  işsizlik  olgu-

sunda azalma görülmekle birlikte kadın nüfusun, 

erkek nüfusa göre hala işsizliğe daha fazla maruz 

kalan  kesim  olduğu  söylenmektedir.  Gelişmekte 

olan ülkelerde ortalama bir kadın çalışan, saat ba-

şına, bir erkek çalışana göre % 19 daha az kazanç 

elde etmektedir. OECD üyesi ülkelerde ise cinsi-

yete dayalı saat başı ücret farkı % 15’tir. Cinsiyet 

farklılıklarının azaltılabilmesi adına OECD etkili 

stratejik  politikalara  ihtiyaç  bulunduğunu  sürekli 

yinelemektedir. Farklılıklar son yıllarda biraz ol-

sun  azaltılmış  olmasına  rağmen  Türkiye,  OECD 

ülkeleri arasında istihdama katılım açığı bakımın-

dan (% 43,0) en yüksek cinsiyet farklılığına sahip 

ülke konumundadır. Akansel (2012), ayrıca kadın-

ların iş gücüne katılım oranlarının arttığı söylen-

mesine  rağmen  hala  kadınlar,  çalışma  hayatında 

ayrımcılıkla  karşı  karşıyadır.  Ayrımcılığın  kamu 

sektöründe, özel sektöre göre daha az olduğu dü-

şünülmesine  rağmen  bu  doğru  olmayıp  toplumu 

geri bırakan düzeyde cinsiyet ayrımcılığı her alan-

da devam etmektedir.

Diğer taraftan becerilerin geliştirilmesi, işsizlikle 

mücadelede potansiyel oluşturma adına son dere-

ce önemli kabul edilmektedir. Ancak ülkelerarası 

farklılıkların var olması bu farkı doğrudan doğru-

ya ekonomik sonuçları da olan bir gerçeklik ha-

lini  dönüştürmektedir.  Daha  yüksek  kabiliyet  ya 

da beceri gerektiren vasıflı işlerde çalışanlar, daha 

yüksek ücret ve iş memnuniyeti anlamında da ka-

zançlı çıkmaktadır. Bu meyanda işverenler önem-

li sorumluluğa sahip olmakla birlikte çalışanların 

yetkinliklerini  harekete  geçirme  noktasında,  hü-

kümetlerin  çeşitli  araçlardan  yararlanarak  daha 

fazla katkıda bulunması gerektiği raporda yer al-

maktadır. Özellikle mesleki becerilere yönelik fa-

aliyetlerin kamu kesimi tarafından desteklenmesi, 

rotasyon,  ikramiye,  çalışma  saatlerinde  esneklik, 

performansa dayalı iş yönetimi, asgari ücret ve iş-

sizlik yardımları gibi uygulamaların gelir dağılımı 

adaletsizliği  üzerindeki  baskıyı  da  hafifleteceği 

yönünde tavsiyelerde bulunulmaktadır. Türkiye’de 

eğitimli,  donanımlı  ve  nitelikli  işgücü  oranının 

düşük olduğu belirtilen raporda, becerileri düşük 

düzeyde kullanma noktasında Latin Amerika ülke-

lerinden Şili’nin en kötü performansa sahip ülke 

konumunda olduğu ifade edilmektedir.

2. İŞSİZLİK SADECE İŞSİZLİK MİDİR?

Bugün dünyanın dört bir yanında insanlığın en bü-

yük dertlerinden biri işsizlik olgusudur (McNabb, 

2003).  Bununla  birlikte,  işsizliği  çeşitli  tanımla-

malar içerisine hapsederek betimlemeye çalışmak 

ve daha da önemlisi işsizlik sorununu salt ekono-

mik bir durum olarak rakamsal veriler üzerinden 

algılamak  mevcut  sorunu  görmezden  gelmekten 

başka bir şey değildir (Boland and Griffin, 2015). 

İlk olarak işsizlik denildiğinde çok kötü olan ne-

dir? sorusu gündeme gelmektedir. İşsizliğin düşük 

gelirle olan ilişkisi dışında esasen yaşamı daha da 

nasıl  zorlaştırdığı  ifade  edilmeye  çalışılmaktadır. 

Diğer bir ifadeyle işsizliğin gelir azaltma dışında 

yarattığı  sorunlar  bir  bütün  halinde  ortaya  kon-

maktadır. Öncelikle, potansiyel olarak ulusal ha-

sılanın bir kısmı gerçekleştirilemediğinden işsizlik 

üretim kaybına yol açmaktadır. İkincisi özgürlük 

kaybı  ve  sosyal  dışlanma  olgusu  ortaya  çıkmak-

tadır. Çünkü işsiz birey karar verme özgürlüğünü 

çok fazla uygulayamamakta, sosyal yaşama katıl-

ma gibi etkinlikler açısından tam anlamıyla sorun 

yaşamaya başlamaktadır. Üçüncüsü yetenek kaybı 

ve  uzun  dönemli  tahribat  oluşmaktadır.  Dördün-

cüsü psikolojik hasar ortaya çıkmakta işsizlik şid-

detli ıstıraba, zihinsel acıya neden olmakta ve bu 

durum artan intihar olaylarıyla kendini göstermek-

tedir. Beşincisi, ortaya çıkan ıstırap sadece düşük 

bir gelir sorunu olarak değil kişinin kendine saygı-

M. NAR



84

sını yitirmesine, kendini istenmeyen-işe yaramaz 

ve verimsiz hissetmesine neden olmaktadır. Altın-

cısı, işsizliğin yol açtığı çaresizlik, cesaretsizlik ve 

heves kırıklığı motivasyon kaybına neden olmak-

tadır. Yedinci olarak, insani ilişkilerin zayıflaması 

sonucu aile yaşantısı, aile içi uyum, bağlılık kop-

maktadır. Ayrıca işsizlik, etnik gerilim noktasında 

ırk  eşitsizliğini  körüklerken,  cinsiyet  eşitsizliğini 

de ortaya çıkaran bir kavram olarak karşımıza çık-

maktadır. Sosyal değerler kaybolmakta, teknolojik 

tutuculuk (teknolojinin gelişmesi)  işsizlik rakam-

larını daha da büyütmektedir (Aghion and Howitt, 

1994; Sen, 1997;  Solow, 1995).

Bilhassa  nüfus  oranlarının  katlanarak  büyüme-

si  ekonomileri  adeta  baskılamaktadır  (National 

Research Council, 1986). Günümüzde yaklaşık 7 

milyar olan dünya nüfusunun 5 milyara yakınının 

azgelişmiş ülkelerde yaşıyor olması işsizlik soru-

nun özellikle bu ülkelerde daha fazla tahribat oluş-

turmasına  neden  olmaktadır  (Öztürk,  2014).  Bu 

noktada işsizliğe çare olmayan büyüme ya da itha-

lata dayalı büyüme ise cari açık yanında sanal bü-

yüme olgusunu gündeme getirmektedir. Başka bir 

deyişle ekonomik açıdan büyümeye rağmen işsiz-

lik sorunu azalmamakta aksine artmaya devam et-

mektedir (Agenor and Montiel, 1996; Daly, 2017; 

IRMA,  2016).  İşsizliğin  giderilmesi  noktasında 

Buchanan’ın ifadesiyle hangi kamusal maldan ne 

kadar  üretilmesi  gerektiği,  etkin  şekilde  ayarlan-

ması gereken bir konu olarak karşımıza çıkmak-

tadır.  Kamu  istihdam  politikaları  tesis  edilirken 

genç nüfusun işsizliğiyle mücadele adına, düz lise 

yerine kişisel becerileri arttırma noktasında mes-

lek  liselerine  ağırlık  verilmelidir.  Kaynak  kulla-

nımında etkinlik amaçlanırken, kamusal malların 

karışım dereceleri de iyi tespit edilmelidir (Bucha-

nan, 1970). Ekonomide palyatif önlemlerden vaz-

geçilmeli, işgücü katılım oranlarının arttırılmasına 

yönelik yeni iş sahalarının açılmasına özel önem 

gösterilmelidir (TÜİK, 2007). 

TÜİK 2017 verilerine göre bugün Türkiye’de eği-

tim  seviyelerine  göre  en  yüksek  işsizlik  oranları 

öncelikle klasik lise (%15) ve meslek lisesi (%14) 

mezunlarına aittir. Ardından her dört kişiden biri-

nin işsiz olduğu üniversite mezunları (%13) gel-

mektedir. En düşük işsizlik seviyesi ise okur-yazar 

kesime (%7) aittir. Bu durum sanal büyüme tartış-

malarını  desteklerken  aynı  zamanda  Nar  (2013), 

yüksek vasıflı işlerin tüm dünya genelinde yavaş 

arttığının da bir göstergesidir. Tıpkı ABD örneğin-

de olduğu gibi üniversite mezunlarının çoğu bu-

gün lise diplomasının yeterli olduğu hemşire, po-

lislik gibi hizmet alanları yanında gıda sektörü gibi 

çok sayıda birimde faaliyet göstermektedir.

Richard Sennett’in ifadesiyle işsizliğin yaygın hale 

geldiği ekonomilerde kalifiye işgücü de iş bulmak-

ta zorlanmaktadır. İşsizliğin ulaştığı boyut dikkate 

alındığında bu kişiler de ilerleyen dönemde adeta 

vasıfsız  çalışanlar  olarak  muamele  görmekte  ya 

da sıradan çalışan muamelesine tabi tutulmaktadır 

(Sennett, 1998). Kayıt dışı istihdam rakamlarının 

massettiği  bastırılmış  işsizlik  verileri  (Lehmann, 

2012) ile veri hesaplama yöntemlerinde gerçekleş-

tirilen oynamalar (OECD, 1997) resmi rakamların 

düşük çıkmasına ve gerçeği maskelemesine imkan 

tanımaktadır  (Mclaughlin,  1992).  Çalışma  izni 

olmaksızın sigortasız çalışanların sayısı gün geç-

tikçe artmakta (Blanpain, 2003) hayata dair bek-

leyişler ise olabildiğince ötelenmektedir (O’brien, 

2003). Köyden kente göç olgusunun önemli ölçü-

de  artması  merkez  ile  çevre  arasındaki  ilişkileri 

bozarken aylak sınıfın (işsizlerin) ciddi boyutlara 

ulaşmasına, asayişe müessir fiillerin sayısında ar-

tışa ve güvenlik sorunlarının ciddi düzeylere taşın-

masına neden olmaktadır (Ushakov, 2014; Veblen, 

2015). 

Nüfusun  önemli  bir  bölümünün  tarımda  faaliyet 



gösterdiği  az  gelişmiş  ülkelerde,  tarım  kesimi-

nin  toplam  üretim  içindeki  payı  diğer  sektörlere 

göre daha yüksek olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde 

ise oluşan hasılanın önemli bir kısmı hizmet sek-

töründen elde edilmektedir. Türkiye’de 2013 yılı 

itibariyle  toplam  nüfusun  %  30’u  tarımda  çalış-

makta, milli hasılanın sadece % 13’ü tarım sektörü 

tarafından oluşturulmaktadır (Öztürk, 2014). Do-

layısıyla bu durum istihdamın önemli bir bölümü-

nü oluşturan tarım kesiminin milli gelirden aldığı 

payın son derece düşük kalmasına (Alexandratos, 

1995) adaletsiz olan gelir dağılımının daha da de-

rinleşmesine neden olmaktadır (Kirkpatrick et al, 

2011; United Nations, 2013). Emeklilerin çalışma 

hayatına  tekrar  dahil  olmaları  ise  genç  nüfusun 

emek piyasasına katılımını zorlaştırmaktadır (Pri-

eto, 1997).  

OECD ülkeleri arasında Türkiye’de kamu istihda-

mının, toplam istihdam içerisindeki payı %12’ler 

gibi düşük düzeyde kalmaktadır. Bu oran bize is-

tihdam edilenlerin % 88’inin özel kesim tarafın-

dan  işe  alındığını  göstermektedir.  Bakıldığında 

Türkiye’de İşsizlik ve İstihdam Görünümü: İşsizlik Sadece İşsizlik midir?



Yüklə 178,26 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə