J. Toynbee
A Study of History
, III (Nevv York, 1934);
Ellsvvorth Huntington,
Mainsprings o f Civilisation
(Nevv
York, 1945), özellikle s. 453; Jean Claude Antoine,
"L’Eternel Retour de l’historie deviendra-t-il objet de
S c i
ence?"
Critique
(Paris), XXVII, (Ağustos 1948), s. 723.
9. Sorokin, s. 383, not 80.
10. Öncelikle, "tarihçilik " ve "tarihselcilik" terimlerinin
birçok farklı ve karşıt felsefi akım ve yönelimi ifade
ettiğini belirtelim . Dilthey'in dirimselci göreciliğini,
Croce'nin
storicismo'
sunu, Gentile’nin
attualismosunu
ve
Ortega'nın "tarihsel akıl"ını hatırlamak yirminci yüz
yılın ilk yarısında tarihe yönelik felsefi değerlendir
melerin çokluğunu görmek için yeterli olacaktır. Croce'nin
şimdiki konumu için bkz.
La storia corne petısiero e come
azione
(Bari, 1938; 7. gözden geçirilmiş basım, 1965).
Ayrıca, Ortega y Gasset,
Historia como sistema
(M adrid,
1941); Kari Mannheim,
İdeology and Utopia
(çev. Louis
VVirth ve Edvvard Shils, Nevv York, 1936)
tarih sorunu
hakkında ayrıca bkz. Pedro Lain Entralgo,
Medicina e
historia
(Madrid, 1941) ve Kari Lovvith,
Meaning in His
tory
(Chicago, 1949).
11. "Tarihselciliğin” her şeyden önce tarihi sürekli bir terör
olarak yaşamamış uluslara mensup düşünürlerce ya
ratılıp savunulduğunu vurgulamak istiyoruz. Bu düşünür
ler "tarihin ölümcüllüğünü" yaşamış uluslardan olsalardı
başka görüşler savunurlardı belki de. Her durumda, olup
biten her şeyin sırf
olduğu
için "iyi" olduğunu öne süren te
orinin Baltık ülkeleri ya da sömürge ülkelerin düşünür
lerince kabul edilip edilmeyeceğini bilmek ilginç olurdu.
12. Şunu belirtmek gerekir ki bu bağlamda "modern insan"
herşeyin ötesinde tarihsel olmayı vurgulayarak modern
olmaktadır; yani,
her şeyin ötesinde, tarihselciliğin,
Marksizmin ve varoluşçuluğun insanıdır. Çağdaşlarımı
zın tümünün kendilerini bu şekilde tamtılamadığım be
lirtmeye bile gerek yok.
175
13. Bu konuda bkz.
Patterns in Comparative Religion
(Londra
ve Nevv York,1958), s. 398.
14. Geleneksel toplumlarda varolan ve gerçek olan "büyüsel
yararlı" olanakları da ayrı.
15. Ancak böyle bir uslamlama ile göredliğe ve şüpheciliğe
yol açmayacak bir bilgi sosyolojisinin temeli atılabilir.
"İdeolojiler" (Kari Mannheim'm terime verdiği anlam
da) üzerindeki -ekonom ik, toplumsal, ulusal,
kültürel-
"etkiler" onların nesnel değerlerini yoketmez; tıpkı bir
şairin şiirsel yaratısına yardımcı olan yüksek ateş veya
sarhoşluğun bu yaratının değerini azaltm am ası gibi.
Bütün bu toplumsal, ekonomik ve diğer etkiler, tam ter
sine, bir tinsel evreni yeni açılardan tasavvur etmek için
fırsattır. Ama, şunu
da söylemeye bile gerek yok ki, bir
bilgi sosyolojisi, yani ideolojilerin toplumsal koşullarının
incelenm esi ancak tin in özerk liğ in i olum layarak
görecilikten korunabilir ve eğer onu doğru anladıysak,
Kari Mannheim bunu olumlamayı göze alamamıştır.
16. Böylesi önermeler hesaba katılmamalı, çünkü bir mucize
olasılığını ima ediyorlar. Hıristiyanlığın ortaya çıkışın
dan beri mucizeler böylesine azaldıysa bunun suçu Hıris
tiyanlıkta değil H ıristiyanlardadır.
176