Commitment without borde ers antisemitizmi Önleme ve Holokost Eğitimi Kılavuzu



Yüklə 27,26 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə31/37
tarix14.05.2018
ölçüsü27,26 Kb.
#43553
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   37

78
DEĞERLENDİRME
Yerde dövülen babası sonunda zorla soyulmuş ve ailenin geri kalanı babanın
itaatsizliği sebebiyle sıra kendilerine gelene kadar dövülmüş. Rivka
sırasıyla babasının, annesinin ve kız kardeşinin kurşuna dizilişini görmüş.
Güzel kız kardeşi SS askerine yalvarmış: “Beni öldürme. Sadece yaşamama
izin ver!” Sonra kucağında kızıyla sıra Rivka’ya gelmiş. “Asker bana kızımı
kucağımdan indirmemi söyledi. İndirmeye çalıştım ama beni bırakmadı. Ne
olduğunu görmemek için kafasını gömmüştü. Asker zorla onu aldı, ayağa dikti
ve vurdu. Veya vurmadı. Ne gördüm ne de duydum. Sonra beni vurdu. Orada
durdum ve kurşun sesi duydum. Kurşun bana değmedi. Sonra bir daha ateş etti
ve düştüm.” Düştüğü ceset çukurunda hala hayatta olduğuna inanamayan Rivka,
gece karanlığında yukarı tırmanıp bir köylünün yanına sığınmayı başarmış.
Toplama kampında ölüleri ateşlerin yandığı dev çukurlara atma işinde ölüm
tehdidiyle çalıştırılan Dov Paisikowic’in hikayesini konuşalım. Kendisi
gibi çalıştırılan bazılarının dayanamayıp kendilerini çukura, alevlerin
içine attıklarını anlatıyor. Bu işi yapmaktansa canlı canlı yanmayı tercih
etmişler. Paisikowic yaşamak için yaptığı işi anlatıyor: “Bir hafta  
sonra beni birinci krematoryuma götürdüler... Orada 2000-2500 kişi vardı.  
Sığmazlarsa çocuklar insanların başlarının üstüne atılıyordu... Bazen
tanıdıklarımı görürdüm. Beni tanıyacakları korkusundan kalbim onların
yanına gitmeme izin vermezdi. Böyle bir şeyi yaşamamış hiç kimse yaşama
arzusunun ne olduğunu, yaşamın bir anının ne olduğunu hayal edemez.  
İstisnasız herkes bir dakika daha yaşayabilmek için en kötü şeyleri  
yapabilir.” Gaz odasında çırılçıplak bekleyen bir insanın ne hissettiğini
nasıl anlayabilirim? Anlayabilir miyim? Ne yapardım? Artık bitsin bu
işkence mi derdim? Yoksa hayatta kalmak arzusu mu üstün gelirdi? Bu dü- 
şüncelerin yarım yüzyıl önce ölmüş insanlara faydası var mıydı? Beton
bloklarla ilişki kurmaya çalışırken, kendimi onların yerine koyamadığım
için utandım. Anıtı gezdikten sonra karşı parktaki ufak anıta geçtik.
Holokost anıtındaki blokların çimentosundan yapılmış ama daha genişçe tek
bir blok bu. Köşesindeki ekrandan bakınca iki adamın öpüştüğü bir film
izliyorum. Nazilerin katlettiği eşcinseller için dikilmiş bir anıt.  
Hissetmeye çalışıyorum. Kendimi yokluyorum. Hissedememenin verdiği utanç
öfkeye dönüşüyor birden, içimden gemleyemediğim bir madilik fırlıyor:
Artan çimentoyla da bunu yapalım demişler herhalde! Holokost bir korku  
filmi değil, gerçek bir deneyim. Nedeni basit bir nefret değil, sis- 
temli bir siyaset.
Daha sonra ziyaret ettiğimiz Yahudi Müzesi’nde bu sefer başka bir rehberin
müzenin soyut mimarisine dair Sokratik sorularla başlayıp, yine yorum- 
lama kriterleri önceden belirlenmiş cevaplara ilerleyince kızgınlık yine
depreşiyor. “Sanat veya mimari eğitimi almaya mı geldik” diye düşünü- 
yorum. Holokost’un nedeni sanat, edebiyat, etik eksikliği değildi. Tersine
Nazi Almanyası bütün bunların en iyilerine sahip olduğunu düşünüyordu.
Holokost’a girişebilmişlerdi, çünkü bunlara sahip olmadığını saydıklarını
insan saymamışlardı. Kuşkusuz bizim ülkemizdeki henüz tanınmamış ve  
anılmayan katliam ve soykırımlar karşısında Berlin’deki anıtlar, müzeler,


79
DEĞERLENDİRME
sergiler ve eğitim çalışmaları etkileyiciydi. Ancak bu gerçek bu  
çabalardaki yeni makbul Alman yurttaşı anlatısına eleştirel yaklaşmamı
engellememeliydi. Bu yüzden “Ah bizde ne zaman böyle anıtlar, müzeler,
sergiler açılabilecek. Almanlar bu konuda ne kadar ilerlemiş” duygusuna
sürekli engel olmaya çalıştım. Bizim gibi şarklılardan beklenmediğinden
olacak, eleştirilere verilen tepkiler de ilginçti. Hele sana “doğru
hissetmediğinin” söylenmesi ibretlikti. Doğru ya! Sen Yahudilerin, ben
eşcinsellerin yaşadığı ayrımcılığı Alman siyasi eğitim sisteminden daha
iyi mi bilecektik?
Gençlere yönelik bir eğitim merkezinde darmadağın edilmiş bir odanın ne
hissettirdiği sorusuna cevaben 1990’larda kendimin ve arkadaşlarımın
maruz kaldığı ev baskınlarını anlattığımda eğitmen kısa bir sessizlikten
sonra ancak “Paylaştığın için teşekkürler” diyebildi. Sanırım Kohl’ün
fazla duygusal olarak tarif ettiği alandayım ben hala. Ama empatinin
sınırlılığının bilincinde, utancını, öfkesini aklanmak için değil nerede
olursa olsun ayrımcılığa karşı siyasallaşmak için, faşizme karşı müca- 
dele için kullanmak istiyorum. 12 Eylül’e dair bir devrimcinin dediğini
tekrarlıyorum: “Mağdur değil muhatabız.” Berlin gezimizin özeti, bana  
söylendiğinden beri aklımda kalan ve bana umut ve güven veren tek bir
cümle: “Yapamadılar işte. Bizi ortadan kaldıramadılar. Yapamayacaklar.”
Sinan


80
DEĞERLENDİRME
 
İstanbul, 24.01.2015
Canım Sinan,
“Yapamadılar, yapamayacaklar” diye sözü bitiriyorum belki ama yaptık- 
larına, yapmış olunanlara bakmak insana umut vermiyor, insanı  
karamsar ediyor. Kahrediyor.
Kahır içindeyken de maalesef insan alkış tutamıyor! Almanya seyahatimiz
boyunca, Berlin’de bütün o Holokost’la ilgili anıt, müze, sergileri
gezerken, toplama kampını ziyaret ederken ve eğitim çalışmaları yaparken,
ben en çok bunu hissettim: Her şey bitti de sıra Almanya’nın politik
yüzleşmesine alkış tutmaya mı geldi?!
Hayır efendim, daha sıra orada değil! Neden mi? Çünkü bugün Berlin’de bir
Yahudi, hala Yahudi olduğu için hedefte, antisemitizm hala orada. Canlı
kanlı duruyor. Kanlı olaylardan birini bizzat mağdurundan dinledik, Haham
Daniel Alter’i hatırlıyorsun değil mi? Pasaport kontrollerimiz yapıl- 
dıktan, üstümüz başımız iyice aranıp tarandıktan sonra içeri girdiğimiz
sinagogda dinlemiştik onu. 9 Kasım 1938’de, Kristal Gece’de yakılan,  
yok olmadığı için sonrasında tekrar saldırılara uğrayan ve bugün kısmen
tamir edilmiş ve kısmen kullanılmakta olan Neue Sinagogu’nda Rav.  
Daniel Alter, kendisine yöneltilen soru üzerine, 2012 yılında sokakta
uğradığı saldırıyı anlatmıştı.
Saldırganlar onu, 6 yaşındaki kızına tecavüz etmek ve kızını öldürmekle
tehdit edip fiziksel saldırıya geçmeden hemen önce kendisine sormuşlar:
“Sen Yahudi misin?” Yalan söylememiş! E bu konuda nasıl yalan söylenir?
Tıp henüz erkeklerin doğum yapması konusunda iddialı olmadığı için,
kadından yani anneden çocuğa geçen Yahudilik meselesi, Yahudi olup olmama
durumu hakkında yalan üretmek pek mümkün olmuyor. Fakat kadın bir erkek
çocuk dünyaya getirdiğinde, bazı başka şeyler, kimi kurumlar bu işe
karışabiliyor. Köln Eyalet Mahkemesi’nin kararının ardından yaşananlar
buna bir örnek oldu, mahkeme karar verdi: “Sünnet bir insan hakkı  
ihlalidir.” Gerekçesinde de, “Sünnet bir yaralama suçunun konusunu oluş- 
turur” dedi. Bu, aynı zamanda çocuğun vücut bütünlüğünün korunmasına
yönelik bir saldırıdır. Din adamları kararı kendilerine ve varlıklarına
bir saldırı olarak algıladılar ve hemen söz aldılar: “Hayır, sünnet bir
akittir. Asıl sizin bu yaptığınız özgürlük ihlalidir, bu bizim din özgür-
lüğümüze bir saldırıdır.” Bu tartışma hak çatışması anlamında hukuk
dünyasında devam ederken basın, kamuoyu yarattı. Gazeteler, dergiler
haber yaptı. Der Spiegel dergisinde konuyla ilgili yayınlanan haberlerden


Yüklə 27,26 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə