30
yanıtı- yasaların Tanrı’nın işi olduğudur. Ancak bu, Tanrı’yı doğa
yasalarının somutlaşması olarak tanımlamaktan başka bir anlam
taşımıyor. Eğer Tanrı’ya farklı özellikler atfedilmezse -Eski Ahit’in
Tanrısı olmak gibi- Tanrı’yı ilk sorunun yanıtı olarak görmek, bir
gizemin yerine başkasını koymak demektir. Dolayısıyla ilk soru
nun yanıtına Tanrı dersek, işin asıl zor yanı ikinci soruyla ortaya
çıkar: Yasalarda mucizeler, istisnalar var imdir?
İkinci sorunun yanıtı hakkındaki görüşler kesin bir şekil
de ayrılmıştır. Eski Yunan’ın en etkili iki yazarı Platon ve Aris
toteles, yasalarda asla istisna olmayacağını savunur. Ancak Kita
bı Mukaddes’in bakış açısına göre Tanrı yasaları yaratmakla kal
maz, ona yakarıldığında istisnalar da yaratabilir -ölümcül hasta
lıkları iyileştirmek, kuraklığa son vermek, kroketi olimpik spor
olarak kabul etmek gibi. Descartes’ın görüşlerinin tersine, nere
deyse tüm Hıristiyan düşünürler Tanrı’nın mucize yaratmak için
yasaları askıya almaya muktedir olması gerektiğini savunurlar.
Newton bile bu türden mucizelere inanırdı. Bir gezegenin çekim
gücünün diğer gezegenin yörüngesi üzerinde bozulma yaratma
sından ötürü gezegenlerin yörüngelerinin kararsız olduğunu, bu
kararsızlığın zamanla büyüyerek gezegenlerin ya Güneş’e düşme
lerine ya da Güneş sisteminden kopup gitmelerine yol açacağı
nı düşünüyordu. Tanrı’nın yörüngeleri sürekli ayarladığına ya da
“durmaması için göksel saati kurduğuna” inanıyordu. Ancak Lap-
lace Markisi Pierre-Simon (1749-1827) -Laplace olarak bilinir-
gezegenlerin hareketlerindeki düzensizliğin dönemsel olduğunu,
yani birikerek değil tekrarlanan döngüler halinde gerçekleştiği
ni ileri sürdü. Böylece Güneş sistemi kendini yeniden ayarlıyordu
ve Güneş sisteminin günümüze kadar gelebilmesini açıklayabil
mek için bir ilahi müdahale aramaya gerek yoktu.
Bilimsel determinizmi ilk kez açık bir biçimde ortaya koyan
ismin Laplace olduğu kabul edilir: Evrenin belirli bir zamanda
ki verili durumunda, eksiksiz bir yasalar dizisi onun hem gele
ceğini hem de geçmişini tam olarak belirleyebilir. Bu durum, bir
mucize olasılığını veya Tanrı’nın oynayacağı etkin bir rolü dış
lar. Laplace’ın formüle ettiği bilimsel determinizm ikinci soru
ya çağdaş bilim insanının verdiği yanıttır. Aslında bu, bütün çağ
daş bilim için temel bir dayanak ve bu kitabın başından sonuna
dek önemini koruyacak bir ilkedir. Bilimsel bir yasa, sadece do
ğaüstü bir varlığın müdahale etmemeye karar verdiği durumlar
da geçerli olacaksa, bilimsel bir yasa değildir. Bunu fark eden
Napoléon, Laplace’a Tanrı’nın bu
resmin neresinde olduğunu so-