Büyük Tasarım



Yüklə 2,44 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə6/42
tarix30.04.2018
ölçüsü2,44 Kb.
#40546
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   42

26
rin  oluş  nedenlerine  yoğunlaştırdı,  gerçekten  ne  olduğu  konusu­
na  ise  pek az enerji  harcadı. Ancak düşünceleri ile gözlemler ara­
sındaki  çelişkiler  çok  açık  ve  göz  ardı  edilemez  olduğunda  onları 
yeniden  uyarladı.  Yalnız  bu  uyarlamalar  çelişkilerin  üzerini  ancak 
örten  geçici  açıklamalardan  ibaretti.  Kuramı  gerçeklikten  ne  ka­
dar  sapmış  olursa  olsun,  onu  daima  çelişkiyi  ortadan  kaldırmaya 
yetecek  kadar  değiştirebiliyordu.  Örneğin,  onun  hareket  kuramı­
na  göre  ağır  cisimler  ağırlıklarıyla  orantılı  olan  sabit  bir  hızla  dü­
şerler.  Nesnelerin  düşerken  hızlarının  arttığı  gerçeğini  açıklamak 
için yeni bir ilke  icat etti -doğal  durma noktalarına yaklaşan nes­
neler  daha  bir  coşkuyla  ilerler  ve  bu  yüzden  hızları  artar;  bu  il­
ke günümüzde cansız nesnelerden çok bazı insanlar için daha uy­
gunmuş  gibi  görünüyor.  Aristoteles’in  kuramları  genel  olarak  çok 
az öngörü değeri taşısa da, bilime yaklaşımı Batılı düşünceyi yak­
laşık iki bin yıl boyunca egemenliği altına aldı.
Yunanlıların Hıristiyan ardılları, evrenin onlara ilgisiz kalan do­
ğa  yasaları  tarafından  yönetildiği  görüşünü  reddettiler.  Ayrıca  in­
sanların  bu  evrenin  merkezinde  ayrıcalıklı  bir  yere  sahip  olmadı­
ğı  düşüncesini  de  reddettiler.  Ortaçağda  tutarlı  bir  felsefe  sistemi 
olmasa  da  genel  eğilim  evrenin  Tanrı’nın  oyun  alanı  olduğu  yö­
nündeydi  ve  doğal  fenomenler  yerine  din  üzerine  çalışmak  çok 
daha  değerli  görülüyordu.  Gerçekten  de  1277’de,  Paris  Piskopo­
su  Tempier,  XXI.  Papa  Johannes’in  talimatları  üzerine  harekete 
geçerek  219  maddelik  bir  lanetlenecek  günahlar  veya  sapkınlık­
lar listesi yayınladı. Sapkınlıklar arasında doğanın yasalarının bu­
lunduğu  düşüncesi  de  vardı,  çünkü  bu  düşünce  Tanrı’nın  kadiri 
mutlak oluşuna aykırıydı. Birkaç ay sonra sarayının tavanı üzeri­
ne  çöktüğünde  Papa  Johannes’in  yerçekimi  yasası  yüzünden  öl­
mesi ilginçtir.
Doğanın  yasaları  kavramı  17.  yüzyılda  ortaya  çıkmıştır.  Daha 
önce  belirttiğimiz  gibi,  fiziksel  nesnelere  ilişkin  animist  bir  gö­
rüşe  sahip  olmasına  karşın,  bu  fikri  modern  bilim  anlamında  ilk 
kavrayan  Kepler  olmuştur.  Galilei  (1564-1642)  en  bilimsel  çalış­
malarında  “yasa”  sözcüğünü  kullanmamıştır  (ancak  çalışmala­
rının  bazı  çevirilerinde  “yasa”  sözcüğüne  rastlanır).  Bu  sözcüğü 
kullanmış  olsun  ya  da  olmasın  Galilei  pek  çok  yasanın  açığa  çık­
masını  sağlamış,  bilimin  temelinin  gözleme  dayandığını  ve  bili­
min  amacının  da  fiziksel  fenomenler  arasında  var  olan  nicel  iliş­
kilerin  araştırılması  olduğunu  savunmuştur.  Ancak  doğa  yasaları 
kavramını  bugün  anladığımız  haliyle  açık  ve  ayrıntılı  bir  biçimde 
formüle eden ilk kişi René Descartes (1596-1650) olmuştur.


27
"Uzun saltanatım sırasında öğrendiğim bir şey varsa
o da sıcaklığın arttığıdır."
Descartes,  bütün  fiziksel  fenomenlerin  -Newton’ın  ünlü  hare­
ket  yasalarının  öncüleri  olan-  üç  yasanın  yönettiği  devinen  kütle­
lerin  çarpışmalarına  dayanarak  açıklanması  gerektiğine  inanıyor­
du. Bu doğa yasalarının her yerde ve her zaman geçerli oldukları­
nı ileri sürdü ve bu yasalara uyulmasının devinen kütlelerin zihin­
leri  olduğu  anlamına  gelmediğini  açıkça  belirtti.  Ayrıca  Descar- 
tes,  günümüzde  “başlangıç  koşulları”  dediğimiz  konunun  önemi­
ni de anlamıştı. Başlangıç koşulları; bir sistemin, hakkında öngö­
rüde bulunulan herhangi bir zaman aralığının başlangıcındaki du­
rumunu tanımlar. Doğa yasaları, verili bir dizi başlangıç koşuluyla 
bir  sistemin  zaman  içerisinde  nasıl  gelişeceğini  tayin  eder,  ancak 
belirli  bir  başlangıç  koşulları  dizisi  olmaksızın  gelişim  tanımlana­
maz.  Örneğin  sıfır  zamanda  tam  üstümüzdeki  bir  güvercin  pisle­
miş  olsun;  o  düşen  nesnenin  yolu  Newton  yasalarınca  belirlenir. 
Ancak  güvercinin  sıfır  zamanda  bir  telefon  teli  üzerinde  kımılda­
madan  duruyor  ya  da  saatte  yirmi  mil  hızla  uçuyor  oluşuna  bağ­
lı  olarak,  ortaya  çıkan  sonuçlar  çok  farklı  olacaktır.  Fizik  yasala­
rını uygulayabilmek için, bir sistemin nasıl başladığı veya en azın­


28
dan belirli bir zamandaki dununu bilinmelidir. (Bu yasalar bir sis­
temi zaman içerisinde geriye doğru izlemek için de kullanılabilir.)
Doğa  yasalarının  varlığına  duyulan  inancın  tazelenmesiyle,  bu 
yasaları  Tanrı  kavramıyla  uzlaştırmaya  yönelik  yeni  girişimler  de 
boy  gösterdi.  Descartes’a  göre  Tanrı  isterse  etik  önermelerin  ve­
ya  matematiksel  kuramların  doğruluğunu  veya  yanlışlığını  de­
ğiştirebilir,  ama  doğayı  değiştiremezdi.  Doğa  yasalarını  Tanrı’nın 
emrettiğine  inanıyordu,  ancak  Tanrı’nın  bu  yasalardan  başka  se­
çeneği yoktu; onları seçmişti, çünkü sadece bu yasalar mümkün­
dü.  Bu  anlayış  Tanrı'nın  otoritesini  çiğnemek  olarak  görülebilirdi, 
ancak Descartes  bu yasaların Tanrı’nın kendi öz doğasının yansı­
maları  olduğunu,  bu  yüzden  değiştirilemez  olduğunu  söyleyerek 
bundan  kurtulmanın  yolunu  bulmuştu.  Bu  doğruysa  Tanrı’nın, 
her  biri  farklı  başlangıç  koşullarına  karşılık  gelen  birbirinden  çok 
farklı  dünyalar  yaratma  şansına  sahip  olduğu  düşünülebilir.  An­
cak  Descartes  bunu  da  yadsır.  Ona  göre,  evrenin  başlangıcında 
nasıl  bir  düzenleme  olursa  olsun,  zaman  içerisinde  tıpkı  bizimki­
ne  benzeyen  bir  dünya  ortaya  çıkacaktır.  Dahası  Descartes’a  göre 
Tanrı  dünyayı  bir  kez  yaratıp  düzene  soktuktan  sonra  tamamen 
kendi başına bırakmıştır.
Benzer  bir  tutum  (bazı  istisnalar  dışında)  Isaac  Newton  (1643- 
1727)  tarafından  da  benimsenmiştir.  Newton’ın  üç  hareket  yasa­
sı, Dünya’nın, Ay’ın ve  gezegenlerin yörüngelerini ve gelgit gibi fe­
nomenleri  açıklayan  çekim  yasası  modern  bilim  anlamında  yay­
gın  bir  kabul  görmüştür.  Yarattığı  az  sayıdaki  denklem  ve  onlar­
dan  geliştirdiğimiz  matematiksel  çerçeve  günümüzde  hâlâ  öğretil­
mekte ve bina çizen bir mimar, araba tasarlayan bir mühendis ve­
ya  bir  roketin  Mars’a  nasıl  gideceğini  hesaplayan  bir  fizikçi  tara­
fından hâlâ kullanılmaktadır. Şair Alexander Pope’un dediği gibi.
Doğa ve Doğa’nın Yasaları gecenin içinde saklıydı;
Tanrı Newton olsun! dedi ve her şey aydınlandı.
Günümüzde  pek  çok  bilim  insanı,  bir  doğa  yasasının  gözlen­
miş  bir  düzene  dayanan  bir  kural  olduğunu  ve  temel  aldığı  mev­
cut  durumun  ötesine  geçen  öngörüler  sağladığını  söyleyecektir. 
Örneğin  hayatımızın  her  günü  Güneş’in  doğudan  doğduğunu  gö­
rürüz  ve  yasa  olarak  “Güneş  her  zaman  doğudan  doğar”  deriz. 
Bu,  Güneş’in  doğuşuyla  ilgili  sınırlı  gözlemlerimizin  ötesine  ge­
çen  bir  genellemedir  ve  gelecek  için  sınanabilir  öngörülerde  bu­
lunmamızı  sağlar.  Öte  yandan  “bu  ofisteki  bilgisayarlar  siyahtır”


Yüklə 2,44 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə